661 Kayıt Bulundu.
Bize İshak b. İbrahim, ona Cerîr, ona Yahya b. Saîd, ona da Muâz b. Rifâa, b. Râfi, ez-Zürakî, ona da Bedir ehlinden olan babası (Rifâa b. Râfi) şöyle rivayet etmiştir: Bedir harbi sırasında bir ara Cibrail Hz. Peygamber'e (sav) geldi ve "Bedir mücahitlerinin aranızdaki konumu nasıldır?" diye sordu. Hz. Peygamber (sav) "Biz onları Müslümanların en faziletlisi olarak kabul ederiz" ya da buna benzer bir ifade buyurdu. Bunun üzerine Cebrail "biz de meleklerden Bedir Harbine katılanları aynı şekilde meleklerin hayırlısı olarak kabul ederiz" dedi.
Bize Süleyman b. Harb, ona Hammâd, ona Yajya, ona Muâz b. Rifâa b. Râfi şöyle aktarmıştır: Rifâa Bedir ehlinden, babası Râfi ise Akabe biatına katılan guruptandı. Râfi oğlu Rifâa'ya "Bedir savaşına katılmam beni akabe biatına katılmam kadar mutlu etmezdi" dedi. Râfi der ki: Cibrail, Nebi Aleyhisselâma (Bedir ehlinin, sahabe arasındaki konumunu) sordu.
Açıklama: daha geniş bilgi için B003992 numaralı hadise bakınız.
Bize İshak b. Mansur, ona Yezîd, ona Yahya, ona da Muâz b. Rifâa şöyle demiştir: Bir melek Hz. Peygamber'e (sav) (Bedir ehlinin ashab arasındaki konumunu) sordu... Yahya der ki: Yezîd b. Hâd, bu hadisi Muâz rivayet ettiğinde, onun yanında olduğunu ve Muâz'ın "soru soran Cebrail'di" dediğini bana aktardı.
Açıklama: Hadisin tamamı için B003992 numaralı hadise bakınız.
Bize Musa b. İsmail, ona İbrahim, ona İbn Şihâb, ona Zühre oğullarının antlaşmalısı ve Ebu Hureyre'nin talebelerinden Amr b. Esîd b. Câriye es-Sekafî, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) on kişilik bir keşif birliği hazırladı da bunların başına Ömer b. Hattâb'ın oğlu Asım'ın (ana tarafından) dedesi olan Asım b. Sabit el-Ensârî'yi kumandan yaparak gönderdi. Bu birlik, Mekke ile Usfân arasında Hede mevkiine vardıkları zaman bunların haberi, Huzeyl kabilesinden Lıhyân oğullan denilen bir obaya geldi. O kabile halkı yüze yakın okcu ile bunları yakalamak için yola koyuldu ve onların ayak izlerini takip ettiler. Nihayet keşif birliğinin konaklayıp da hurma yemiş oldukları yeri buldular ve "işte bu Yesrib hurmasıdır" deyip takibe devam ettiler. Birlik kumandanı Asım ve arkadaşları onların geldiğini fark edince bir yere girip sığındılar. Takipçi gurup onları çepçevre kuşattılar ve onlara "aşağıya inip teslim olun. hiçbirinizi öldürmeyeceğimize dair size söz ve garanti veriyoruz" dediler. Asım b. Sabit "Ey Arkadaşlarım, bana gelince ben kâfirin zimmetine girmem" dedikten sonra "Allah'ım Peygamberine bizden haber ver" dedi. Bu esnada kâfirler Müslümanlara ok attılar ve Asım'ı şehit ettiler. Onlardan üç kişi: Hubeyb, Zeyd b. Desine ve başka bir adam, onların, verdiği söz ve garanti üzerine inip teslim oldular. Düşmanlar onları yakalayınca yaylarının kirişlerini çözdüler de bunlarla onları bağladılar. Üçüncü adam "bu ilk ihanettir. Vallahi ben sizlerle yolculuk etmem. Benim için şu öldürülen şehitlere uymak vardır" deyip gitmemekte diretti. Onlar onu sürüklediler ve Mekke'ye götürmek için çabaladılar. O da onlarla beraber olmamakta diretti (onu da öldürdüler). Hubeyb ile Zeyd b. Desine Mekke'ye götürüldüler ve nihayet Bedir Savaşından sonra onları sattılar. Hubeyb'i, Hâris b. Âmir b. Nevfel oğulları satın aldı. Hubeyb Bedir günü Hâris b. Âmir'i öldürmüştü. Hubeyb onların yanında esir olarak (haram ayları geçinceye kadar) bir süre kaldı. Nihayet onu öldürmeye karar verip birleştiklerinde Hubeyb, etek ve koltuk altı kıllarını gidermek için Hâris'in kızlarının birinden bir ustura istedi. Kadın ona usturayı verdi. Bu arada kadın farkında değilken, onun bir oğlu Hubeyb'in yanına gitti. Kadın oğlunu, elinde ustura olan, Hubeyb'in kucağında oturmuş vaziyette buldu. Kadın "Hubeyb onu ustura ile öldürecek diye çok korktum" demiştir. Hubeyb kadının bu hâlini anladı ve "çocuğu öldüreceğimden mi korkuyorsun? Ben bunu yapacak değilim" dedi. Kadın "Vallahi ben Hubeyb'den daha hayırlı bir esir görmedim. Vallahi bir gün ben onu, kendisi demirle bağlı olduğu hâlde elinde bir üzüm salkımı tutarak yerken görmüşümdür. O zaman Mekke'de hiç meyve yoktu" demiştir. Kadın şöyle derdi: "Bu muhakkak ki Allah'ın Hubeyb'e ihsan ettiği bir rızıktır". Nihayet Hubeyb'i harem olmayan bir bölgede öldürmek üzere Harem'den çıkardıklarında, Hubeyb onlara "bırakın da iki rekat namaz kılayım" dedi. Onlar kendisini serbest bıraktılar. O da iki rekat namaz kıldı. Ardından "Vallahi eğer bende ölümden bir korku olduğunu sanmasaydınız, daha uzun namaz kılardım" dedi ve "Allah'ım, onların hepsini say, Onları dağınık dağınık öldür, Onlardan hiçbirini diri bırakma" diye beddua etti. Daha sonra "Ben Müslüman olarak öldürüldükten sonra nasıl öldürüldüğüme hiç aldırmam. Çünkü ölümüm hangi yerde olsa Allah içindir. Bu ölüm Allah'ın Zâtı (O'nun rızâsını arama) yolundadır. Eğer o isterse parça parça edilmiş cesedin eklemleri üzerine bereketler ihsan eder!" demeye başladı. Bundan sonra Ebu Sırva Ukbe b. Hâris, Hubeyb'e doğru kalktı ve onu öldürdü. İşte böylece Hubeyb, hapsedilerek öldürülen her Müslüman için iki rekat namaz kılma sünnetini ilk koyan kimse oldu. Bu on kişilik keşif birliği bu musibete uğradıkları gün onların haberini Peygamber (sav) kendi sahâbesine haber vermiştir. Kureyş'ten birtakım insanlar, birlik kumandanı Âsım'ın öldürüldüğü konuşulduğu zaman, ondan tanımaya yarayacak bir şey getirmeleri için Âsım'ın cesedinin yanına insan gönderdiler. Asım, Bedir günü onların büyüklerinden birini öldürmüştü. Allah Asım'ı korumak için bal arısı veya eşek arısından gölgeleyici bulut gibi bir sürü gönderdi de, Kureyş'in elçilerinden onu korudu ve onlar Asım'dan bir şey kesip almaya muktedir olamadılar. Ka'b ibn Mâlik der ki: Bana Mürâre b. Rabî el-Umerî ile Hilâl b. Umeyye el-Vâkıfî'nin Bedir harbinde hazır bulunmuş iki iyi adam olduklarını söylediler.
Bana Leys, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Übeydullah b. Abdullah b. Utbe şöyle rivayet etmiştir. Babası (Abdullah b. Utbe) Ömer b. Abdullah b. Erkam ez-Zührî'ye bir mektup yazarak Sübey'a bt. Hâris el-Eslemi'nin yanına gitmesini, kendisinden hadisini ve gebeliği hakkında fetva istediğinde Hz. Peygamber'in ona verdiği cevabı sormasını emretti. Bunun üzerine Ömer b. Abdullah b. Erkam Abdullah b. Utbe'ye cevap yazarak Sübey'a bt. Hâris'in, Sa'd b. Havle'nin eşi olduğunu bildirdi. Ve yine Leys der ki: Bana Yunus, ona İbn Şihâb, ona Âmir b. Lüey oğullarının azatlısı Muhammed b. Abdurrahman b. Sevbân, ona da babası Bedir ashabından olan Muhammed b. İyâs b. Bükeyr şöyle aktarmıştır: Sa'd b. Havle, Âmir b. Lüey oğullarından, Bedir Savaşı'nda bulunmuş birisiydi. Veda Haccında vefat ettiğinde (eşi Sübey'a) hamileydi. Vefatın üzerinden çok geçmeden doğum yaptı ve lohusa dönemi biter bitmez talipleri için süslendi. Bu sırada Abdu'd-dâr oğullarından Ebu Senâbil b. Ba'kek, yanına gelerek ona "Ne o? Seni taliplerin için süslenmiş görüyorum. Sanıyorum evlenmek istiyorsun. Ama (eşinin vefatının) üzerinden dört ay on gün geçmedikçe vallahi sen kesinlikle evlenemezsin" dedi. Sübey'a der ki: Bana böyle söyleyince ben akşam elbisemi giyip Hz. Peygamber'in (sav) yanına vardım ve konuyu ona sordum. Hz. Peygamber (sav) çocuğumu doğurduğum zaman evlenebileceğime dair bana fetva verdi ve arzu ettiğimde evlenmemi bana salık verdi. Esbağ'ın Yunus'dan, onun İbn Vehb'den, onun da Yunus'tan rivayet, bu hadise mütabaat etmiştir.