2844 Kayıt Bulundu.
Bize Yahya b. Yahya et-Temîmî, ona arz yoluyla Malik, ona İbn Şihab, ona Abdülhamid b. Abdurrahman b. Zeyd b. Hattab, ona Abdullah b. Abdullah b. Haris b. Nevfel, ona da Abdullah b. Abbas şöyle rivayet etmiştir: "Ömer b. Hattab (ra), Şama doğru yola çıktı. Nihayet Serğ denilen yere gelince, kendisini Ecnadlılar yani Ebu Ubeyde b. Cerrah ve arkadaşları karşıladı ve ona, Şam'da veba çıktığını haber verdiler. Bunun üzerine Ömer 'Bana ilk muhacirleri çağır' dedi. Ben de hemen onları çağırdım. Ömer onlarla istişare etti. Onlara Şam'da veba çıktığını söyledi. Onlar da bu konuda ihtilafa düştüler. Bazıları 'Önemli bir iş için yola çıktın. Bundan vaz geçmeni uygun bulmuyoruz' dediler. Bazıları da 'Beraberinde diğer insanlar ve Rasulullah'ın (sav) ashabı var. Onları bu vebaya götürmeni uygun bulmuyoruz' dediler. Ardından 'bana Ensar'ı çağır' dedi. Ben de kendisine onları çağırdım. Ömer onlarla istişare etti. Onlar da muhacirler gibi davranıp, onların ihtilafa düştükleri gibi ihtilafa düştüler. Ömer 'Gidebilirsiniz' dedi. Sonra 'Bana burada bulunan fetih yılında hicret etmiş olan Kureyşli ihtiyarları çağır' dedi. Ben de onları çağırdım. Onlardan hiç kimse ihtilaf etmedi ve 'İnsanları geri döndürmenin, bu vebaya götürmemenin uygun olacağını düşünüyoruz' dediler. Bunun üzerine Ömer, insanlar arasında, 'Ben sabaha bir bineğin sırtına binmiş olacağım. Siz de sabaha bir bineğin sırtında olun' diye seslendi. Ebu Ubeyde b. Cerrah 'Allah'ın kaderinden kaçmak için mi?' dedi. Ömer 'Keşke senden başkası bu sözü söyleseydi ey Ebu Ubeyde' dedi. Nitekim Ömer kendisine muhalefet edilmesinden hoşlanmazdı. Ebu Ubeyde'ye 'Evet, Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz. Ne dersin? Senin birtakım develerin olsaydı da biri verimli diğeri kurak iki yakası olan bir vadiye inseydin, verimli olanda develerini otlattığında Allah'ın takdiriyle otlatmış, kurak olanda otlattığında da yine Allah'ın takdiriyle otlatmış olmaz mıydın?' dedi. O sırada, bazı ihtiyaçları için ortadan kaybolmuş olan Abdurrahman b. Avf çıka geldi ve şöyle dedi: Bu konuda bende bir bilgi var. Ben Rasulullah'ın (sav) 'Bir yerde veba olduğunu duyduğunuz zaman oraya gitmeyin. Sizin de içerisinde bulunduğunuz bir yerde veba çıktığı zaman da vebadan kaçmak için oradan çıkmayın' buyurduğunu duydum. Bunun üzerine Ömer Allah'a hamd etti ve oradan ayrıldı."
Açıklama: Ecnad, Suriye bölgesi dışında Hicaz tarafına bakan yönde bulunan bir yerleşim yeri idi. Fakat aynı zamanda o dönemde Filistin, Ürdün, Şam, Humus ve Kınnesrîn şeklinde Suriye bölgesinin beş şehrinden oluşan mıntıka için kullanılan bir kavramdı. Burada kast edilen, bu ikinci kullanım olmalıdır.
Bize Musa b. İsmail, ona Abdülaziz b. Ebu Hâzım, ona babası (Seleme b. Dinar) Mina'da, ona da İbn Ömer (ra) Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Kaderiyye bu ümmetin Mecusileridir. Eğer hastalanırlarsa onları ziyaret etmeyin, öldüklerinde de cenazelerinde katılmayın."
Açıklama: Abdülaziz b. Ebu Hâzım'ın babası Seleme b. Dinar ile İbn Ömer arasında inkıta' vardır. Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: الْقَدَرِيَّةُ مَجُوسُ هَذِهِ الأُمَّةِ
Bize Kuteybe, ona Abdurrahman b. Zeyd b. Ebu Mevâlî el-Müzenî, ona Ubeydullah b. Abdurrahman b. Mevheb, ona Amra, ona da Aişe, Hz. Peygamber (sav)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Altı (sınıf insan) vardır ki ben, Allah ve tüm peygamberler onları lanetlemiştir: Allah'ın kitabına ilavede bulunan, Allah'ın kaderini yalanlayan, zorbalıkla Allah'ın zelil kıldığını izzetli, izzetli kıldığını da zelil göstermeye çalışan, Allah'ın haram kıldığını helal kılan, ehli beytimden Allah'ın haram kıldığını helal kılan ve sünnetimi terk eden." [Ebu İsa der ki: Aynı şekilde bu hadisi, Abdurrahman b. Ebu Mevâlî, Ubeydullah b. Abdurrahman b. Mevheb'den, o Amra'dan, o Aişe'den, o da Nebî (sav)'den rivayet etmiştir. Bu hadisi Süfyan, Hafs b. Ğiyâs ve daha pek çok kişi de, Ubeydullah b. Abdurrahman b. Mevheb'den, o Ali b. Hüseyin'den, o da Hz. Peygamber'den (sav) mürsel olarak rivayet etmiştir ki, bu (tarikler) daha sahihtir.]
Açıklama: Sünen-i Tirmizî nâşirlerinden Beşşâr'a göre bu ve önceki hadis, Tirmizî'nin hadisi değildir. Zira kendisi, ne neşirde esas aldığı nüshalarda ne de Mizzî'nin Tuhfetü'l-eşrâfı'nda bu hadise tesadüf etmiştir. Ayrıca ona göre, müstedrikler de bu tariki görmezden gelmişledir (Tirmizi, ''Kader'', 16 (no:2154), 1. dpt.).
Bize Muhammed b. Kesîr, ona Süfyan, ona Ömer b. Muhammed, ona Ğufra'nın âzâdlısı Ömer, ona Ensârdan bir adam, ona da Huzeyfe (ra), Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Her ümmetin bir Mecusi'si vardır. Bu ümmetin Mecusileri de 'kader yoktur' diyenlerdir. Bunlardan ölenlerin cenazelerine katılmayın, hastalarını da ziyaret etmeyin. Onlar, Deccâl'in taifesidir. Dolayısıyla onları Deccâl'e katmak Allah'ın hakkıdır."
Açıklama: Bu rivayet, hadis tekniği itibariyle zayıftır. İbn Cevzî, bu hadisin sahih olmadığını söyleyerek Mevzuat’ına almıştır. İbn Hibbân da hadisin ravilerinden Ğufra’nın âzâdlısı Ömer’in, haberleri değiştiren ve kendisiyle ihticac edilmeyen biri olduğunu söylemektedir. Yahya b. Maîn ve Nesaî de Ğufra’nın zayıf olduğu kanaatindedirler. İbn Hacer de zayıflığı yanında çok irsal yapmasıyla tanındığını söyler. Ayrıca senedinde “Ensâr’dan bir adam” diye de meçhul bir ravi bulunmaktadır.
Bize Kuteybe b. Said, ona Leys, ona Ebu Kabîl, ona Şüfey b. Mâti, ona da Abdullah b. Amr b. Âs şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav), elinde iki kitâb olduğu halde çıkageldi ve 'bu iki 'kitabın ne olduğunu biliyor musunuz' dedi. Bizler 'Hayır ey Allah'ın Rasulü, sen bize bildirmezsen (nereden biledim)' dedik. Sağ elindeki için 'Bu, alemlerin Rabbi'nden (gelen) bir kitaptır ki, onda cennetliklerin, onların babalarının ve kabilelerinin isimleri vardır. Onların sonuncusuna varıncaya kadar hepsi yazılmıştır. Onlar, asla ne artırılacak ne de eksiltilecektir' buyurdu. Ardından solundaki (kitap) için 'Bu da alemlerin Rabbinden (gelen) bir kitaptır ki, onda cehennemliklerin, onların babalarının ve kabilelerinin isimleri vardır. Onların sonuncusuna varıncaya kadar hepsi yazılmıştır. Onlar da, asla ne artırılacak ne de eksiltilecektir' buyurdu. Sahabe 'ey Allah'ın Rasulü! İşler önceden tayin edildiyse amel de niye' dedi. Hz. Peygamber (sav) 'İşlerinizde doğru olun ve orta yolu tutun. Zira cennetlik, hangi ameli işlerse işlesin (kaderi), cennetliklerin ameli ile son bulur. Cehennemlik de hangi ameli işlerse işlesin (kaderi), cehennemliklerin ameli ile son bulur' buyurdu. Ardından ellerindekini işaret edip onları attı ve 'Allah, kulların (kaderlerini) tayin etti. Bir kısım cennette, bir kısım da ateştedir' buyurdu." [Bize Kuteybe, ona Bekir b. Mudar, ona da Ebu Kabîl, benzeri bir hadis rivayet etmiştir. Ebu İsa şöyle demiştir. Bu konuda İbn Ömer'den hadis rivayet edilmiştir. Bu, hasen-garîb-sahih bir hadistir. Ebu Kabîl'in ismi, Huyey b. Hânî'dir.]
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Ebu Âmir, ona Muhammed b. Ebu Humeyd, ona İsmail b. Muhammed b. Sa'd b. Ebu Vakkâs, ona babası (Muhammed b. Sa'd), ona da Sa'd, Hz. Peygamber (sav)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Allah'ın, kendisi için takdir ettiği şeye razı olması kulun, bahtiyarlığındandır. Allah'tan hayrı istemeyi terk etmesi ve kendisi için Allah'ın takdir ettiğine öfkelenmesi ise kulun, bedbahtlığındandır." [Ebu İsa şöyle der ki: Bu hadis, sadece Muhammed b. Ebu Humeyd'in rivayeti ile bildiğimiz garîb bir hadistir. Kendisine Hammâd b. Ebu Humeyd de denir ki o, Ebu İbrahim el-Medenî olup ehli hadis nezdinde zayıftır (leyse hüve bi'l-kavî).]
Bize Müsedded, ona Yahya, ona Süfyân, ona babası (Said b. Mesrûk), ona Ebu Ya'lâ, ona Rabî b. Huseym, ona da Abdullah (b. Mesûd) şöyle rivâyet etti: "Rasulullah (sav) bir gün bize dörtgen bir şekil çizdi. Sonra ortasına bir çizgi çekti. Sonra da bu çizginin etrafına küçük çizgiler çizdi. Bir de dörtgen şekilden dışarı çıkan bir çizgi çizdi ve şöyle buyurdu: Şu ortadaki çizgi insandır. Şu dörtgen de onu kuşatan ömür süresidir. Bunlar (ortadaki çizginin etrafındaki) küçük çizgiler ise insanın başına gelen olaylar, belâ ve musibetlerdir. İşte ona bunlardan biri isabet etmezse diğeri eder. Şu dörtgenden dışarı çıkan çizgi ise insanın arzu ve emelleridir."
Açıklama: Hz. Peygamber, burada her seviyede insanın anlayabileceği şekilde temsilî ifâdelerle hayatı, ölümü ve insanın arz ve emellerini gayet güzel bir şekilde ifâde buyurmuştur. Sözü edilen kare, insanın ömür süresidir. Karenin ortasındaki nokta insandır. Ortadan dışarıya doğru çizilen çizgi de insanın ulaşmak istediği emelleridir ve bu emel çizgisi insan ömrünü sınırlayan karenin dışına da taşmıştır. Bu çizginin sağında ve solundaki küçük çizgiler de insanın başına gelen ârızalar, engeller ve belalardır. İşte insan, ömür sınırının ötesine taşan emellerine ulaşamadan hayatı sona ermektedir. Dolayısıyla insan, emeller ve hayaller dünyasıyla ömrünü tüketmemeli, realiteyi yaşamalıdır.
Bana Züheyr b. Harb, ona Cerir, ona Umare b. Ka'kâ, ona Ebu Zür'a, ona da Ebu Hureyre şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) 'Bana sormak istediklerinizi sorun' buyurdu. Orada bulunan sahabîler soru sormaktan çekindi. Derken bir adam gelip Rasulullah'ın (sav) dizlerinin dibine oturdu ve 'Ey Allah'ın Rasulü! İslam nedir?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) 'Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmaman, namazı kılman, zekâtı vermen ve Ramazan orucunu tutmandır' buyurdu. Adam 'Doğru söyledin' dedi. Sonra 'Ey Allah'ın Rasulü! İman nedir?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) 'Allah'a, meleklerine, kitabına, Allah'a kavuşmaya, peygamberlerine, ölümden sonra dirilmeye ve bütün kadere iman etmendir' buyurdu. Adam 'Doğru söyledin' dedi. Sonra 'Ey Allah'ın Rasulü! İhsan nedir?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) 'Allah'a, O'nu görüyormuş gibi saygı duymandır. Sen onu görmesen bile o seni görmektedir' buyurdu. Adam 'Doğru söyledin' dedi ve 'Ey Allah'ın Rasulü! Kıyamet ne zaman kopacak?' diye sordu. Hz. Peygamber (sav) 'Bu sorunun muhatabı, onu sorandan daha fazla bir şey bilmez. Ancak sana kıyametin alametlerini söyleyeyim: Kadının kendi efendisini doğurduğunu görürsen işte bu kıyamet alametlerindendir. Yalın ayaklı, çıplak, sağır, dilsiz takımının yeryüzünde hükümdar olduğunu görürsen bu kıyamet alametlerindendir. Çobanların bina yarıştırdıklarını gördüğün zaman işte bu kıyamet alametlerindendir. Kıyametin ne zaman kopacağı Allah'tan başka kimsenin bilmediği beş konudan biridir' dedi, ardından 'Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi şüphesiz yalnızca Allah katındadır. O, yağmuru indirir, rahimlerdekini bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır.' [Lokman, 31/34] ayetini okudu. Sonra adam kalkıp gitti. Rasulullah (sav) 'O adamı bana geri getirin' buyurdu. Adamı aradılar ama bulamadılar. Bunun üzerine Rasulullah (sav) 'Bu Cebrail idi. Siz soru sormayınca, dininizi öğrenin diye, o soru sormak üzere geldi' buyurdu."
Bize Ali b. Muhammed, ona Veki, ona Kehmes b. Hasan, ona Abdullah b. Büreyde, ona Yahya b. Ya'mer, ona Abdullah b. Ömer, ona da Ömer b. Hattab şöyle demiştir: "Biz Rasulullah'ın (sav) yanında oturuyorduk. Yanımıza elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah, üzerinde yolculuktan iz görülmeyen ve bizden de kendisini kimsenin tanımadığı bir adam geldi. Rasulullah'ın yanına oturdu, dizlerini dizlerine dayadı, ellerini O'nun (sav) dizlerine koydu ve 'Ey Muhammed! İslam nedir' dedi. Rasulullah 'Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasulü olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, Ramazan orucunu tutmak, Kabe'yi haccetmektir' buyurdu. Ömer der ki: Adam 'Doğru söyledin' dedi. O'nun böyle soru sorup sonra da doğrulamasını yadırgadık. Sonra 'Ey Muhammed! İman nedir?' dedi. Rasulullah (sav) 'Allah'a, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine, Ahiret gününe, hayrı ve şerriyle kadere iman etmektir' buyurdu. Ömer şöyle der ki: Adam 'Doğru söyledin' dedi. O'nun böyle soru sorup sonra da doğrulamasını yadırgadık. Sonra 'Ey Muhammed! İhsan nedir?' dedi. Rasulullah 'Kendisini görüyormuş gibi Allah’a ibadet etmektir. Zira sen O’nu görmesen de O seni görüyor' buyurdu. Sonra 'Kıyamet ne zaman kopacak?' deyince Rasulullah (sav) 'Bu konuda soru sorulan sorandan daha fazla bilgili değildir' buyurdu. Adam 'O halde kıyametin alametleri nelerdir?' dedi. Rasulullah (sav) 'Cariyenin efendisini doğurması [-Veki' bunun. Arap olmayan kadının Arap çocuk doğurması, anlamına geldiğini söyledi-] ve yalın ayak, baldırı çıplak, ihtiyaç sahibi koyun çobanlarını, binalar yapmada yarışır halde görmendir' buyurdu. Ömer şöyle devam etti: Üç gün sonra Rasulullah (sav) bana rastladı ve 'O adamın kim olduğunu biliyor musun?' buyurdu. Ben de 'Allah ve Rasulü en iyi bilendir' dedim. Bunun üzerine Rasulullah (sav) 'O, Cebrail'di. Size dininizin esaslarını öğretmeye geldi' buyurdu.
Bize Muhammed b. Beşşâr, ona Abdurrahman b. Mehdî, ona Zâide b. Kudâme, ona Mansûr b. Mu'temir, ona Sa'd b. Ubeyde, ona Ebu Abdurrahman es-Sülemî, ona da Ali şöyle rivayet etmiştir: "Baki mezarlığında bir cenazede idik. (Derken) Nebî (sav) gelip oturdu. Bizler de onunla beraber oturduk. Beraberinde yeri çizdiği bir değnek vardı. Başını göğe kaldırdı ve 'Dünyaya gelmiş herkesin gireceği yer (cenne ya da cehennem) yazılmıştır (belirlenmiştir)' buyurdu. Topluluk 'Ey Allah'ın Rasulü! O halde biz neden yazgımıza güvenmeyelim ki. Nasıl olsa bahtiyar olan bahtiyarlık için amel eder, bedbaht olan da bedbahtlık için amel eder' dediler. Hz. Peygamber (sav) 'Bilakis, amele devam edin. Bahtiyarlardan olana bahtiyarların ameli kolaylaştırılır. Behbahtlardan olana da bedbahtların ameli kolaylaştırılır' buyurdu. Ardından 'Artık kim cömert davranır, günah işlemekten sakınırsa; bunların güzel karşılığına da inanırsa; biz onu işin kolayına yönlendiririz. Ama kim cimrilik eder, kendisiyle yetinirse; güzel karşılığı da yalan sayarsa; biz onu zora sokarız' [Leyl, 92/5-10] ayetlerini okudu." [Ebu İsader ki: Bu, hasen-sahih bir hadistir.]