5008 Kayıt Bulundu.
Bana Abdullah b. Muhammed, ona Yakub b. İbrahim, ona babası (İbrahim b. Sa'd), ona Salih, ona da İbn Şihab'ın rivayet ettiğine göre Enes şöyle dedi: "İnsanlar içerisinde hicab ayetinin sebeb-i nüzulünü en iyi bilen kişi benim. Übey b. Ka'b de onu bana sorardı. Rasulullah (sav), Zeyneb bt. Cahş ile evlenip damat oldu. Nitekim onunla Medine'de evlenmişti. Güneş yükseldikten sonra insanları yemeğe davet etti. Millet kalkıp gittikten sonraa Rasulullah (sav) oturmaya devam etti. Bazı kişiler de onunla birlikte oturmaya devam ettiler. Nihayet Rasulullah (sav) kalktı ve yürüdü. Ben de kendisiyle birlikte yürüdüm. Hz. Âişe'nin (r. anhâ) odasının kapısına kadar vardı. Sonra onların çıktıklarını zannedip geri döndü. Ben de onunla birlikte geri döndüm. Bir de baktık ki onlar yerlerinde oturmaya devam ediyorlar. Bunun üzerine Rasulullah (sav) ikinci kez geri döndü, ben de onunla birlikte ikinci kez geri döndüm. Nihayet Hz. Âişe'nin odasının kapısına varınca tekrar geri döndü ve ben de kendisiyle birlikte tekrar geri döndüm. Bu sefer baktık ki kalkmışlar. Bunun üzerine Rasulullah (sav) benimle kendisi arasına bir perde gerdi ve bu olay sonrasında hicab ayeti nazil oldu."
Açıklama: Hadiste sözü edilen Hicâb ayeti şudur: "Ey iman edenler! Peygamberin evine size yemek için izin verilmediği vakit asla girmeyin, fakat çağrıldığınızda -erkenden gidip yemeğe hazırlanmasını beklemeksizin- girin, yemeğinizi yiyince hemen dağılın, söze dalıp oturmayın; bu davranışınız peygamberi rahatsız ediyor, size söylemeye çekiniyor, oysa Allah hak olanı açıklamaktan çekinmez. Peygamber hanımlarından bir şey istediğinizde, onlar perde arkasında iken isteyin; bu sizin kalplerinizin de onların kalplerinin de temiz kalması için en uygunudur. Resûlullah’ı üzmeye hakkınız yoktur, kendisinden sonra ebedî olarak eşleriyle de evlenemezsiniz, sizin bunu yapmanız Allah katında büyük bir günahtır." (Ahzab, 33/53)
Bize Musa b. İsmail, ona Abdulaziz b. Müslim, ona Abdullah b. Dînâr, ona da İbn Ömer (ra) şöyle rivayet etti: Ömer b. el-Hattab, ibrişimle karışık alaca kumaştan yapılmış bir elbisenin satılmakta olduğunu gördü ve “Yâ Rasulallah! Bu elbiseyi satın al da onu cuma günleri ve elçilik heyetleri geldiği zamanlarda giyersin!” dedi. Hz. Peygamber (sav) “Bunu ancak ahirette nasibi olmayan kimse giyer” buyurdu. Sonra Hz. Peygamber’e bu cinsten birçok elbiseler getirildi. O da Ömer’e bunlardan bir tane yolladı. Bunun üzerine Ömer (ra) “ Ben bu elbiseyi nasıl giyerim! Halbuki sen hakkında daha önce neler söylemiştin!” dedi. Hz. Peygamber (sav) “Ben bunu sana giyesin diye vermedim, fakat onu satarsın ya da bir hanıma (verirsin) giydirirsin” dedi. Ömer de bu elbiseyi Mekke ahalisinden ve henüz İslâm’a girmemiş olan bir kardeşine yolladı.
Açıklama: Sahihu'l-Buhâri ravilerinden Ebu Zer el-Herevî Küşmeheî'den أي تعطيها غيرك şeklinde bir şerhle nakledilmiştir. Hz. Ömer bu kaftanı süt kardeşi Osman b. Hakim'e verdi. Ya da bu kişi Esma binti Vehb'ten doğan Zeyd b. Hattab'ın anne bir kardeşidir. Kastallânî, Ahmed b. Muhammed b.ebî Bekr b. Abdilmelik, İrşâdü's-sârî li şerhi sahihi'l-Buhârî (Mısır: el-Matbaatü'l-Kübrâ el-Emiriyye, 1323), 9/10.
Bize Musa b. İsmail, ona Ebu Avâne, ona Eş‘as b. Süleym, ona da Muaviye b. Süveyd b. Mukarrin, Bera b. Azib (ra)’ın şöyle dediğini rivayet etti. “Rasûlullah (sav) bize yedi şeyi emretti, yedi şeyi de yasakladı. Bize hastayı ziyaret etmeyi, cenazelere katılmayı, aksırana يرحمك الله /Allah sana rahmet etsin demeyi, davet edene icabet etmeyi, selamı yaymayı, mazluma yardım etmeyi ve yeminle istenilen şeyi yapmayı emretti. Bize altın yüzükleri, gümüşten içmeyi –veya ravi “gümüş kaplardan” dedi-, (hayvanların üzerine örtülen) kırmızı ipekten çulları, ipek şeritli pamuk elbiseyi (Mısır-Şam tarafında yapılan bir tür), ipeği, ibrişimli ipek elbisesi, kalın ipekten üretilen altın işlemeli elbiseyi giymeyi yasakladı.”
Bize Kuteybe b. Sa’id, ona Ebu Avane, ona Mansur, ona Ebu Vail, ona da Ebu Musa el-Eş’ari'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Aç olanı doyurun, hastayı ziyaret edin, esiri özgürlüğüne kavuşturun."
Bize Hafs b. Ömer, ona Şu‘be, ona Eş‘as b. Süleym, ona da Muaviye b. Süveyd b. Mukarrin, ona da Bera b. Azib (ra) şöyle rivayet etti: “Rasûlullah (sav) bize yedi şeyi emretti, yedi şeyi de yasakladı. Bize altın yüzüğü, ipekten ve ibrişimli ipekten mamul elbise giymeyi, ayrıca kalın ipekten üretilen altın işlemeli elbiseyi ve ipek şeritli pamuk elbise (Mısır-Şam tarafında yapılan bir tür) giymeyi de yasakladı. (Hayvanların üzerine örtülen) kırmızı ipekten çulu kullanmayı da yasakladı. Bize cenazelere katılmamızı, hastayı ziyaret etmemizi ve selamı yaymamızı emretti.”
Bize Müsedded, ona Abdulvaris, ona da Abdulaziz şöyle rivayet etmiştir: Ben ve Sabit, Enes b. Malik’in huzuruna girdik. Sabit 'Ey Ebu Hamza! Ben hastalandım' dedi. Bunun üzerine Enes, 'Ben sana Rasulullah’ın (sav) rukyesiyle (okuduğu dualarla) rukye yapayım mı?' dedi. Sabit “Evet yap” cevabını verdi. Enes de şu duayı okudu: “Ey insanların Rabbi! Ey Rahatsızlığı gideren! Şifa ver! Şifa veren yalnız sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. O şifa hiçbir hastalık izi bırakmasın.”
Bize Kabisa, ona Süfyan, ona Eş’as, ona da Muaviye b. Süveyd b. Mukarrin'in rivayet ettiğine göre Berâ (ra) şöyle demiştir: Resul-i Ekrem (sav) bize yedi şeyi emretti. Hasta ziyareti yapmak, cenaze törenine katılıp cenaze namazını kılmak, aksırana (yerhamukellah) diyerek hayır duada bulunmak bunlardandır. (Buna karşılık) ipek elbise giymeyi, (değişik kalınlıkta ve yoğunlukta) ipekli kumaş cinsinden dibac, kıssî ve istebrak giymeyi ve kırmızı renkli ipekten (veya vahşi hayvan derisinden yapılmış) eğer yastıklarını kullanmayı yasakladı.
Bize Adem, ona Şu'be, ona Eş'as b. Süleym, ona da Muaviye b. Süveyd b. Mukarrin'in rivayet ettiğine göre Bera b. Azib (ra) şöyle demiştir: Hz. Peygamber bize yedi şeyi yasakladı: Altın yüzük takmak –veya altın halka takmak-, ipek elbise giymek, (değişik kalınlıkta ve yoğunlukta) ipekli kumaş cinsinden dibac, istebrak giymek, kırmızı eğer yastığı kullanmak, ibrişimli ipek kumaş ve gümüş kap kullanmak. (Buna karşılık) şu yedi şeyi emretti: Hasta ziyareti yapmak, cenaze törenine katılmak ve cenaze namazını kılmak, aksırana (yerhamukellah diyerek) hayır duada bulunmak, selam almak, davete icabet etmek, bir arkadaşın senin hakkında "şöyle yapacaksın!" diye yemin etmesi durumunda (yapılacak şey bir günah, mefsedet vb. olmadığı sürece) onu yapmak, mazlumlara yardım etmek.
Bize Mekki b. İbrahim, ona Cu’ayd, ona Ayşe bt. Sa’d, ona da babası Sa’d şöyle rivayet etti: Ben, Mekke’de çok ağır bir hastalığa yakalanmıştım. Peygamber (sav) beni ziyaret etmek üzere (evime) geldi. Ona “Ey Allah’ın peygamberi! Ben (ölürsem) geriye büyük bir mal bırakıyorum. Halbuki ben geriye bir tek kız evladından başka mirasçı bırakmış değilim. Bu yüzden ben malımın üçte ikisini vasiyet ediyorum, ona da üçte birini bırakıyorum, dedim. Peygamber (sav) “Hayır. (Bu olmaz)” dedi. Ben Öyleyse yarısını vasiyet edeyim, kalan yarısını da (miras) bırakayım! dedim. Peygamber (sav) yine “Hayır!” buyurdu. Ben üçte birini vasiyyet edeyim de kızıma üçte ikisini bırakayım, dedim. Peygamber (sav) "Üçte biri (vasiyet et.) Üçte bir de çoktur" buyurdu. Sonra elini alnıma koydu. Ardından elini yüzüm ve karnım üzerine sürüp sıvazladı. Daha sonra da “Allah’ım! Sa’d’a şifa ver ve ona hicretini tamam eyle!” diye dua etti. O’nun el sürmesinin ciğerim üzerinde duran soğukluğunu zannediyorum şu ana kadar hissetmekte devam ettim.
Bize Adem, ona Şu’be, ona da İsmail b. Ebu Halid, ona da Kay b. Ebu Hazim şöyle rivayet etti: Hasta olan Habbab’ı ziyaret etmek üzere evine gittik. Habbab (karnından) yedi yerinden dağlanmış haldeydi. Bize şöyle dedi: Bizden önce (Hz. Peygamber’in sağlığında) geçip giden arkadaşlarımız vardır ki, (nimetlerinden fazla bir şey elde etmedikleri için) dünya onların (ecirlerinden) bir şey eksiltmemişti. (Bize gelince) Şüphesiz biz (fetihler sebebiyle) o kadar dünyalığa kavuştuk ki, bugün biz onu topraktan başka sarf edecek bir yer bulamıyoruz. Eğer Peygamber (sav) bize ölümü temenni etmemizi yasaklamamış olsaydı, muhakkak ben (şu hastalık ıztırabından dolayı) ölümü temenni ederdim! (Kays şöyle devam etti) Bir müddet sonra biz Habbab’ı bir kerre daha ziyaret ettik. O, kendisine aid bir duvar bina etmekle meşguldü. Bize “Müslüman, infak ve harcama yapmakta olduğu herşey hususunda sevaba nail kılınır, yalnız şu toprak içine sarf etmekte olduğu mal hakkında sevaba nail kılınmaz!” dedi.