108 Kayıt Bulundu.
Bize Abdullah b. Yusuf, ona İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyir, ona da Peygamber'in (sav) hanımı Âişe şöyle rivayet etmiştir: Âişe, Hz. Peygamber'e (sav), “Uhud gününden daha zor bir günün oldu mu?” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav)şöyle buyurdu: "Kavminin çok eziyeti ile karşılaştım. En kötüsü de Akabe günü idi. İbn Abduyâlîl b. Abdükülâl'dan himaye ve koruma istedim kabul etmedi. Ben de hüzünlü bir hâlde ayrıldım. Ne yapacağımı bilemeden Karn-i Se'âlib mevkiine geldim. Başımı kaldırdım, bir gördüm ki başımın üstünde bir bulut beni gölgeliyor, bulutun içinde Cebrail bana seslenerek “Allah (ac), kavminin sana cevabını ve seni reddedişini işitti. Onlara dair dilediğini kendisine emretmen için sana dağlar meleğini gönderdi” dedi. Dağlar meleği bana seslenip selam verdi ve “ey Muhammed, Allah, kavminin sana cevabını işitti. Ben dağlar meleğiyim. Dilediğin emri bana emretmen için beni sana Rabbin gönderdi. Dilersen iki Ahşeb dağını onların üstüne kapatayım” dedi." Hz. Peygamber (sav) de cevaben "aksine, ben Allah'ın, onların soyundan, bir olan Allah'a ibadet edip ona bir şeyi ortak koşmayan kimseler çıkaracağını ümit ediyorum" buyurdu.
Bize Ebu Yeman, ona Şuayb, ona Zührî; (T) Bize İsmail, ona kardeşi (Abdülhamid b. Abdullah), ona Süleyman, ona Muhammed b. Ebu Atik, ona İbn Şihab, ona Urve b. Zübeyir, ona da Usame b. Zeyd (ra) şöyle rivayet etmiştir: Bedir'den (savaşından) önce, Rasulullah (sav) üzerinde fedek dokuması saçaklı bir kadife örtü bulunan bir merkebe binip, arkasına da Usame'yi alarak Haris b. Hazrec oğulları mahallesinde bulunan Sad b. Ubade'ye hasta ziyaretine gitti. Yoldayken aralarında Abdullah b. Übey b. Selül'ün de bulunduğu bir meclisin yanından geçtiler. Bu olay Abdullah b. Selül'ün Müslüman olmasından önceydi. Bu mecliste Müslümanlar, müşrikler, puta tapanlar ve Yahudiler karışık halde bulunuyorlardı. Müslümanlardan Abdullah b. Revaha'da orada bulunuyordu. Merkebin kaldırdığı toz bulutu etrafı kaplayınca Abdullah b. Übey kaftanıyla burnunu kapattı ve “Bizim üzerimizi toza bulamayın” dedi. Rasulullah (sav) onlara selam verdi sonra da orada durdu ve merkebinden indi. Onları Allah'a inanmaya davet etti ve onlara Kur'ân okudu. Bunun üzerine Abdullah b. Übey b. Selül “ey kişi! Eğer bu söylediklerin doğruysa bunlardan daha güzel bir söz yoktur. (Ama) Bizim meclislerimizde bunlarla bizi rahatsız etme. Her kim sana gelirse sen bunları ona anlat” dedi. Abdullah b. Revaha da “Aksine ey Allah'ın Rasulü! Sen bizim meclisimizi Kur'an'la kapla. Zira biz bunu çok seviyoruz” dedi. Bunun üzerine Müslümanlar, müşrikler ve Yahudiler birbirlerine hakaret etmeye başladı, hatta ayaklanıp neredeyse kavgaya tutuşacaklardı. Rasulullah da (sav) onları yatıştırmaya çalışıyordu nihayet sakinleşip sustular. Ardından Rasulullah (sav) merkebine binerek yola koyulup Sad b. Ubade'nin evine ulaştı. Rasulullah (sav) ona "Ey Sad! -Abdullah b. Übey'i kastederek- Ebu Hubab'ın neler söylediğini duymadın mı? O şöyle şöyle şeyler söyledi" diyerek olan biteni anlattı. Bunun üzerine Sad b. Ubade “Ey Allah'ın Rasulü! (sav), babam sana feda olsun. Sen onu affet, bağışla. Sana Kitâb'ı indirene and olsun ki, Allah, sana indirilenle hakkı getirmiştir. Şu Medine halkı, İbn Übey'e yönelmiş ona taç giydirmeye, üzerine de krallara layık olan sarığı sarmaya ittifak etmişlerdi. Allah onların bu işlerini sana vermiş olduğu peygamberlikle reddedince, bu iş onların kursaklarında kaldı. Böylece İbn Übey de bu gördüğün işi yaptı” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) onu affetti. Zaten Rasulullah (sav) ve ashabı, Allah'ın emrettiği üzere müşriklerin ve ehl-i kitabın kusurlarını affediyor, eziyetlerine de sabrediyorlardı. Allah şöyle buyurmuştur: "...Ehl-i kitaptan sözler duyacaksınız..." (Ali İmran-186). Yine Allah şöyle buyurmuştur: "Ehl-i kitaptan bir çoğu isterler ki..." (Bakara-109). Rasulullah (sav), onları affetme hususunda Allah'ın emirlerini uyguluyor, onların kusurlarını affediyordu. Nihayet Rasulullah'a cihad izni verildi. Böylece Rasulullah (sav) Bedir savaşına girdi. Allah, Bedir savaşında kafirlerin yiğitlerinden ve Kureyş'in ileri gelenlerinden bir kısmını öldürdü. Rasulullah (sav) ve ashabı zafer elde ederek yanlarında kafirlerin yiğitlerinden ve Kureyş'in ileri gelenlerinden esirlerle birlikte Medine'ye döndüklerinde İbn Übey b. Selül ve beraberindeki müşrikler, puta tapanlar “Bu iş, Müslümanlar için açık bir zaferdir. Hadi İslam'a girmek üzere, Rasulullah'a (sav)biat ediniz” deyip Müslüman oldular.
Açıklama: Hadiste geçen ayetler şunlardır: "Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz; sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takvâ gösterirseniz, muhakkak ki bu, (yapılacak) işlerin en değerlisidir." (Ali İmran-186) "Ehl-i kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler. Yine de siz, Allah onlar hakkındaki emrini getirinceye kadar affedip bağışlayın. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir." (Bakara-109)
Bize Muhammed b. Râfi' ile Abd b. Humeyd o ikisine Abdürrrezzak, ona Mamer, ona ez-Zührî Enes b. Malik'in şöyle dediğini haber vermiştir: "Pazartesi günü olunca..." diyerek diğer ikisinin hadisinin aynısını zikretmiştir: [(Hz. Ebu Bekir (ra) Peygamber'in (sav) vefatı ile sonuçlanan hastalığında bize namaz kıldırıyordu. Pazartesi günü olunca cemaat saflar halinde namazda iken Rasulullah (sav) odanın perdesini açarak ayakta bize baktı. Mübarek yüzü mushaf yaprağı gibi (pırıl pırıl ve güzel) idi. Sonra Rasulullah (sav) gülerek tebessüm etti. Enes (ra) şöyle devam etti: Biz namazda iken Rasulullah'ın (sav) çıkmasına sevincimizden şaşırdık. Ebu Bekir (Peygamber -sav-) safa ulaşsın diye geri çekildi. Rasulullah’ın (sav) namaz için çıktığını zannetmişti. Peygamber (sav) cemaate namazınızı tamamlayın diye işaret etti. Rasulullah (sav) sonra içeri girdi ve perdeyi indirdi. Allah Rasulü (sav) o gün vefat etti.)]
Bize Musa b. İsmail, ona Cerir -yani İbn Hâzim-, ona da Abdülmelik'in -yani Abdülmelik b. Umeyr'in- rivayet ettiğine göre Abdullah b. Ma'kil b. Mukarrin: Bir bedevi, Nebi (sav) ile namaz kıldı" deyip aynı hikâyeyi anlatmıştır. Devamında da şöyle demiştir: O (yani Nebi (sav) şöyle dedi: "Üzerine bevl ettiği toprağı alıp dışarı atın ve oraya su dökün." [Ebu Davud şöyle dedi: Bu hadis mürseldir, çünkü Ma'kil, Nebi'yi (sav) görmemiştir.]
Bize Haccâc b. Minhâl, ona Şu'be, ona Asım, ona Ebu Osman, ona da Usame ibn Zeyd (r.anhuma) şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber'in kızı (Zeynep) “kızım ölmek üzere, bizim yanımızda bulunsanız” diye Hz. Peygamber'e (sav) haber gönderdi. Bu esnada zannediyorum Sa'd ve Übeyy de Hz. Peygamber (sav) ile birlikteydi. Hz. Peygamber (sav) kızına selam gönderip "Allah'ın aldığı ve verdiği her şey kendisine aittir ve olacak her şey Allah katında belirlenmiştir. Sen, sevabını Allah katından umarak sabret" buyurdu. Ancak kızı yemin billah ederek, mutlaka gelmesi için haber gönderdi. Bunun üzerine Peygamber (sav) kalktı, biz de kalktık. (Eve geldiğimizde) çocuk, kaldırılıp Hz. Peygamber'in (sav) kucağına verildi. Çocuğun nefesi körük gibi inip kalkmaktaydı. Hz. Peygamber'in gözlerinden yaşlar süzüldü. Bunun üzerine Sa'd “bu (ağlama da) neyin nesi ey Allah'ın Rasulü?” dedi. Rasulullah (sav) "bu gözyaşı, Allah dilediği kullarının kalplerine koymuş olduğu bir rahmettir. Allah kullarından, sadece merhametli olanlara merhamet eyler" buyurdu.
Bize Ebu Numan, ona Hammâd b. Zeyd, ona Asım el-Ahvel, ona Ebu Osman en-Nehdî, ona da Usame b. Zeyd şöyle demiştir: Bizler Peygamber'in (sav) yanında iken, kızlarından birinin elçisi gelip Hz. Peygamber'i, ölmek üzere olan çocuğunun yanına gelmesi için çağırdı. Peygamber (sav) elçiye "kızıma dön ve ona 'Allah'ın aldığı da verdiği de O'na aittir. Her şeyin O'nun katında belirlenmiş bir ömrü vardır' diye haber ver ve yine ona 'sabret, bu sabrın ecir ve sevabını Allah'tan bekle' diye tavsiye de bulun" buyurdu. Elçi gidip tekrar döndü ve “kızınız yemin ederek, mutlaka ona gitmeniz konusunda ısrar etti” dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav), beraberinde Sa'd b. Ubâde ve Muâz b. Cebel olduğu hâlde kalkıp gitti. Hasta çocuk Peygamber'in kucağına verildi. Çocuğun nefesi, sanki bir tulum içindeymiş gibi, inip kalkıyordu. Bunun üzerine Peygamber'in (sav) gözünden yaşlar süzüldü. Sa'd b. Ubâde “ ey Allah'ın Rasulü, (bu nedir?)” dedi. Rasulullah (sav) "bu, Allah'ın kullarının kalplerine koyduğu bir merhamettir ve Allah kullarından merhametli olanlara merhamet eyler" buyurdu.
Bize Musa b. İsmail, ona Abdülvahid, ona Asım, ona Ebu Osman, ona da Usame şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber'in (sav) kızlarından birisinin erkek çocuğu ölüm döşeğindeydi. Kızı, Hz. Peygamber'e haber gönderip gelmesini istedi. Hz. Peygamber (sav) "Allah'ın (cc) aldıkları da O'nundur, verdikleri de yine O'nundur. Ve her şeyin ömrü belirlenmiş bir ecele kadardır. Sabretsin ve sevabını Allah'tan (cc) umsun" diye cavap gönderdi. Ancak kızı, yemin billah gelmesini istedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) de ayağa kalktı. Onunla birlikte ben, Muaz b. Cebel, Übey b. Ka'b ve Ubade b. Samit de kalkıp gittik. İçeriye girdiğimizde Hz. Peygamber'e (sav) çocuğu verdiler. O esnada çocuğun göğsü hırıltılı bir şekilde - sanki o şöyle dedi- eski kırba gibi inip kalkıyordu. Hz. Peygamber (sav) ağladı. Bunun üzerine Sa'd b. Ubade "Ağlıyor musunuz?" diye sordu. Rasulullah (sav) "Allah (cc) kullarından ancak merhamet edenlere merhamet eder" buyurdu.