173 Kayıt Bulundu.
Bize Ebu Tevbe, ona Heysem b. Humeyd, ona Yahya b. Haris, ona Ebu Abdurrahman Kasım (b. Abdurrahman), ona da Ebu Ümâme, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Farz bir namaza gitmek üzere evinden abdestli olarak çıkanın sevabı hac(ca gitmek üzere) ihrama girmiş kimsenin sevabı gibidir. Kuşluk namazı için çıkıp kendisini sadece bu işe hasredenin sevabı da umre yapanın sevabı gibidir. Aralarında boş sözün bulunmadığı bir namazdan sonraki namaz, (faziletinden dolayı) illîyînde yazılmıştır."
Açıklama: '' يُنْصِبُهُ إِلاَّ إِيَّاهُ'' ifadesi tercümeye yansıtılırken mana dikkate alınarak görece 'esnek' davranılmıştır.
Bize Süfyân, ona Zührî, ona da Mahmud şöyle demiştir: İtban b. Malik gözleri perdeli (görmeyen) bir adamdı. Hz. Peygamber'e (sav) onun namaza gelemediği söylenerek (onun evde namaz kılması için izin istendi). Hz. Peygamber (sav) "ezanı duyuyor musun?" diye sordu. O da “evet” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) ona izin vermedi.
Açıklama: Şazlarından dolayı zayıf bir hadistir. Sufyan b. Uyeyne ashâb-ı Zührî'ye Mahmud b. Rebi'den rivayetleri konusunda muhalefet etmiştir.
Bize Muhammed b. Süleyman Enbari, ona Abdülmelik b. Amr, ona Davud b. Kays, ona Sa'd b. İshak, ona Ebu Said el-Makburî, ona da Ebu Sümame el-Hannât şöyle rivayet etmiştir: Ka'b b. Ucre, kendisine mescide giderken yetişmiş, nihayet onun yanına gelmiştir. Ka'b, kendisini ellerini kenetlemiş bir şekilde bulmuş ve bunu yapmayı ona yasaklamıştır. (Zira) Ka'b, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Sizden biri abdest alıp bunu layıkıyla yaptığında, sonra da mescide yönelerek çıktığında ellerini kenetlemesin. Çünkü o, namazda (gibi)dir."
Açıklama: ''أَدْرَكَ أَحَدُهُمَا صَاحِبَهُ'' ifadesinin ''...nihayet onun yanına gelmiştir.'' şeklinde anlaşılabileceğine dair bk. Azîmâbâdî, Avnu'l-Ma'bûd, II, 189.
Bize Muhammed b. Muâz b. Abbâd el-Anberî, ona Ebu Avane, ona Ya'la b. Ata, ona Ma'bed b. Hürmüz, ona da Said b. Müseyyeb şöyle rivayet etmiştir: Ensardan bir adam vefat emareleri gösterdiğinde, sizlere sadece halisane bir niyetle hadis rivayet edeceğim diyerek Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Sizden biri abdest alıp bunu layıkıyla yaptığında, ardından namaza çıktığında sağ ayağını kaldırmasıyla Allah (cc), ona bir sevap yazar; sol ayağını (yere) koymasıyla da Allah (ac), ondan bir günah siler. Sizden biri (mescide) yakın ya da uzak olsun; mescide gelir, cemaatle namaz kılarsa bağışlanır! Mescide geldiğinde (cemaat, namazın) bir kısmını kılmış ve (namazın) bir kısmı da kalmışsa yetiştiğini kılar, kalanı da (kendi başına) tamamlar (ve böylece) aynı (fazilete nail olur). Mescide gelir de (insanlar) namazı kılmışlarsa namazı (kendi başına) kılar ve (böylece) aynı (fazilete nail olur)."
Açıklama: ''لَمْ يَرْفَعْ قَدَمَهُ الْيُمْنَى إِلاَّ كَتَبَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ لَهُ حَسَنَةً وَلَمْ يَضَعْ قَدَمَهُ الْيُسْرَى إِلاَّ حَطَّ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ عَنْهُ سَيِّئَةً'' ifadesinin tercümesinde mana dikkate alınarak görece ''esnek'' davranılmıştır.
Bize Yahya b. Main, ona Ebu Ubeyde el-Haddad, ona Ebu Süleyman İsmail el-Kehhâl, ona Abdullah b. Evs, ona da Büreyde, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Karanlıklarda mescitlere yürüyerek gidenleri, kıyamet gününde tam bir nur ile müjdele!"
Bize Abdusselam b. Atik, ona Ebu Müshir, ona İsmail b. Abdullah b. Semâ'a, ona Evzaî, ona Süleyman b. Habib, ona da Ebu Ümame el-Bahili, Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Üç sınıf insan vardır ki bunların tümü Allah'a emanettir. (Birincisi) Allah yolunda savaşa çıkan kimsedir. Bu kişi Allah, ruhunu alıp cennete koyuncaya veya elde ettiği sevap ve ganimetle (onu evine) geri döndürünceye kadar Allah'a emanettir. (İkincisi) mescide giden kimsedir. Bu kişi de Allah, ruhunu alıp cennete koyuncaya veya kazandığı sevap ve ganimetle (onu evine) döndürünceye kadar Allah'a emanettir. (Üçüncüsü de) Evine selam vererek giren kimsedir. Bu kimse de Allah'a emanettir."
Bize Hâşimoğullarının Mevlâsı Ebu Saîd, ona Cehdam el-Yemâmî, ona Yahya b. Ebu Kesîr, ona Zeyd b. Sellâm b. Ebu Sellâm, ona dedesi Ebu Sellâm, ona Abdurrahman b. Âiş el-Hadramî, ona Mâlik b. Yuhâmir, ona da Muâz b. Cebel şöyle rivayet etmiştir: Bir gün Allah Rasûlü (sav) sabah namazına çok geç kaldı. Neredeyse güneş doğacaktı ki hızlıca çıkageldi. Hemen kamet getirildi ve Hz. Peygamber (sav) namazı kısa kıldırdı. Selam verdikten sonra "saflarda olduğunuz gibi kalın" buyurdu ve bize dönerek şöyle dedi: "Bu gün neden geç kaldığımı size anlatayım. Geceleyin kalkıp abdest aldım ve benim için belirlenen miktarda namaz kıldım. Derken uykum geldi, ağırlık bastı. Bir de baktım ki Rabbim en güzel suretiyle karşımda. Bana 'Ey Muhammed! Büyük melekler ne hakkında tartışıyorlar biliyor musun?' diye sordu. 'Bilmiyorum ey Rabbim' dedim. Tekrar 'Ey Muhammed! Büyük melekler ne hakkında tartışıyorlar biliyor musun?' diye sordu. 'Bilmiyorum Rabbim' dedim. Elini iki kürek kemiğimin arasına koyduğunu gördüm. Parmak uçlarının serinliğini göğsümde hissettim. Bana her şey ayan oldu ve sorunun cevabını bildim. Tekrar bana 'ey Muhammed! Büyük melekler hangi konuda tartışıyorlar biliyor musun?' diye sordu. 'Kefaretler hakkında' diye cevap verdim. 'Kefaretler nedir?' diye sordu. 'İyilik yapmak için adım atmak, namazlardan sonra mescitlerde oturmak, her türlü zorluğa rağmen abdest organlarını iyice yıkamak' dedim. Sonra 'dereceler nelerdir?' diye sordu. 'Yemek yedirmek, yumuşak konuşmak, insanlar uykuda iken geceleyin namaz kılmak' dedim. Sonra 'dile benden' buyurdu. Ben de 'Allah'ım! Senden iyilikleri yapmayı, kötülükleri terk etmeyi, fakirleri sevmeyi lütfetmeni istiyorum. Ayrıca beni affetmeni, bana merhamet etmeni, bir topluluğu imtihan edeceksen beni o fitneye sokmadan canımı almanı, seni sevmeyi, seni seveni sevmeyi ve sana yaklaştıracak amelleri sevmeyi diliyorum' dedim." Sonra Allah Rasûlü (sav) şöyle buyurdu: "Bu söylenenler hakikattir, onları kavrayın ve öğrenin."