334 Kayıt Bulundu.
Bize İbn Serh, ona İbn Vehb, ona Davud b. Kays ve ilim ehlinden bir adam, o ikisine Abdullah b. Muhammed b. Akîl, ona da Câbir b. Abdullah şöyle haber vermiştir: "Sa'd b. Rebî'nin karısı Hz. Peygamber'e (sav) 'Ey Allah'ın Rasulü (sav)! Sa'd öldü ve geride iki kız bıraktı' dedi. Devamında (Davud b. Kays) önceki hadisin benzerini nakletmiştir." [Ebu Davud, bu hadisin (önceki Bişr hadisinden) daha sahih olduğunu söylemiştir.]
Açıklama: Bu hadiste Hz. Peygamber'e gelip soru soran kadının Sa'd b. er-Rebi'in karısı olduğu belirtilmiştir. Ancak önceki hadiste gelen kadın Sabit b. Kays'ın karısı olarak zikredilmektedir. Hattabi, Sabit b. Kays'ın karısının geldiği şeklindeki önceki rivayetin hatalı olduğunu zira Sabit b. Kays'ın çok sonraları Yemame savaşında şehid olduğunu belirtmiştir. Ebu Davud da hadisin sonunda buna işaret etmiştir. Bk. Hattâbî, Meâlimü's-sünen, IV, 96.
Bize Abbas el-Anberî, ona Osman b. Ömer, ona Üsâme (b. Zeyd), ona da Zührî, Enes b. Malik'ten şöyle rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber (sav) (Uhud savaşında şehit düşen amcası) Hamza'nın yanına gitti. Hamza'ya müsle yapılmıştı (öldükten sonra organları kesilmişti). Hz. Peygamber (o gün) Hamza'nın dışında şehitlerden hiçbirinin cenaze namazını kılmamıştır."
Açıklama: Hz. Peygamber'in (sav), sadece Hz. Hamza'nın namazını kılması ve diğer şehitlerin namazını kılmaması, Uhud savaşında onlarla ilgilenecek vaktinin olmaması ve Hz. Hamza'nın cenaze namazını kıldı haberinin, namazın lügat manası olan dua etti anlamında kullanıldığı şeklinde tevil edilmiştir. (Avnu'l-mabud, VIII, 286)
Bize Muhammed b. Hâtim, ona Behz, ona Vüheyb, ona da Süheyl, hadisi bu isnadla Ebu Hureyre'den şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah'ın (sav) 'Siz kimleri şehit sayıyorsunuz?' diye ashâbına sorduğunda, onlar 'Ya Rasulallah! Kim Allah yolunda öldürülürse, o şehittir' dediler. Hz. Peygamber (sav) 'O zaman ümmetimin şehitleri pek az olur' buyurdu. Ashâb 'Ya Rasulallah! Öyleyse kimler şehittir?' diye sorduklarında ise şöyle cevap verdi: 'Allah yolunda öldürülen kimse şehittir. Allah yolunda ölen kimse de şehittir. Vebadan ölen kimseler şehittir. Karın hastalığından ölenler de şehittir'." [İbn Mıksem 'Ben babanın bu hadisi naklederken şunu da ilave ettiğine şahidim' demiştir: 'Boğularak ölen kimse de şehittir.' Ubeydullah b. Miksem, bu hadisi ayrıca Ebu Salih'ten rivayet etmiş ve rivayetinde 'Boğularak ölen kimse şehittir" ilavesinde bulunmuştur.]
Bize Osman b. Ebu Şeybe, ona Abdullah b. İdris, ona Muhammed b. İshak, ona İsmail b. Ümeyye, ona Ebu Zübeyr, ona Said b. Cübeyr, ona da İbn Abbas, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kardeşleriniz Uhud'da şehit düşünce Allah, onların ruhlarını cennet nehirlerinde dolaşıp onun meyvelerinden yiyen ve Arş'ın gölgesinde asılı vaziyetteki altından kandillere geri dönen yeşil kuşların kursağına koydu. Şehidler yiyeceklerinin, içeceklerinin ve yattıkları yerlerin hoşluğunu gördüklerinde 'Bizim cennette diri olup rızıklandırıldığımız şu halimizi, cihattan geri durmamaları ve savaştan kaçmamaları için dünyadaki kardeşlerimize kim ulaştırır?' derler. Her türlü noksanlıktan münezzeh olan Allah (cc) 'Sizin durumunuzu onlara ben ulaştırırım' buyurdu ve (Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın...) ayetini sonuna kadar indirdi."
Bize İshak b. İbrahim, ona Vekî, ona Said b. Sâib, ona da ismi Ubeydullah b. Muayya olan biri şöyle rivayet etmiştir: "Tâif kuşatmasında, Müslümanlardan iki kişi şehid olmuştu. Rasulullah'ın (sav) yanına getirildiklerinde, Allah Rasulu (sav) onların şehid oldukları yere gömülmelerini emretti." [İbn Muayya, Rasulullah (sav) döneminde doğmuştur.]
Bize Muhammed b. Kesîr, ona Şu'be, ona Amr b. Mürre, ona Amr b. Meymûn, ona Abdullah b. Rübeyyi'a, ona da Ubeyd b. Halid es-Sülemî şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav) iki kişiyi kardeş ilan etmişti. Biri savaşta öldürüldü, diğeri de yaklaşık bir hafta sonra vefat etti. Vefat edenin cenaze namazını kıldığımızda, Rasulullah (sav) 'Ne dediniz?' buyurdu. Biz de 'Onun için dua edip, Allah'ım onu bağışla ve ölen kardeşine yoldaş eyle' dedik. Hz. Peygamber (sav) de 'Vefat edenin namazı nere, şehidin namazı nere? Vefat edenin orucu nere, şehidin orucu nere? (Hadisin râvisi Şu'be, Hz. Peygamber'in burada orucu söyleyip söylemediği konusunda şüpheye düşmüştür) Vefat edenin ameli nere, şehidin ameli nere? İkisi arasında gök ile yeryüzü arasındaki kadar mesafe vardır' buyurdu."
Bize İbrahim b. Hasan, ona Haccâc, ona Leys b. Sa'd, ona Muaviye b. Salih, ona Safvan b. Amr, ona da Râşid b. Sa'd, Nebî'nin (sav) ashabı olan birinden şöyle rivayet etmiştir: "Bir adam 'Ey Allah'ın Rasulü! Şehitlerden başka müminlerden herkes kabirlerinde imtihan edilecektir sözü ne demektir?' diye sorduğunda, Hz. Peygamber (sav) 'Şehidin başı üzerindeki kılıçların parıltısı ona imtihan olarak yeter' buyurdu."
Bize Müsedded (b. Müserhed), ona Bişr b. Mufaddal, ona Abdullah b. Muhammed b. Akîl, ona da Cabir b. Abdullah şöyle rivayet etmiştir: "Bir gün Hz. Peygamber'le (sav) beraber (Medine dışına) çıkmıştık. Esvâf denilen yerde bulunan Ensar'dan bir kadının yanına geldiğimizde, kadın yanında iki kız çocuğuyla birlikte geldi ve 'Ey Allah'ın Rasulü (sav)! Bu kızlar Uhud'da seninle beraberken şehit olan Sâbit b. Kays'ın kızlarıdır. Amcaları onların payına düşen mal ve miraslarının tamamına el koyup, onlara hiçbir şey bırakmadan bütün mallarını almıştır. Ey Allah'ın Rasulü (sav)! Ne buyurursunuz? Bu şekilde malları olmadan bu iki kız evlenemez ki' dedi. Hz. Peygamber (sav) 'Bu konuda Allah (cc) hükmünü verecektir' dedi. Akabinde Nisa süresindeki (mirasla) ilgili şu ayet nazil oldu: (Allah evlatlarınız hakkında size şunu bildirmiştir...) (Nisa, 4/11). Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav), 'Bana o kadını ve kızların amcası olan adamı çağırın' dedi. Sonra adama 'O iki kıza malın üçte ikisini, annelerine de sekizde birini ver. Kalanı da senindir' buyurdu." [Ebû Davud, râvilerden Bişr'in bu hadiste hata ettiğini, o kızların Sa'd b. Rebî'nin kızları olduğunu, Sabit b. Kays'ın ise (Uhud'da değil) daha sonra Yemâme'de şehit olduğunu söylemiştir.]
Bana Yahya b. Habib b. Arabî, ona Musa b. İbrahim b. Kesîr el-Ensârî, ona da Talha b. Hirâş, Câbir b. Abdullah’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav) benimle karşılaştı ve 'Ey Câbir! Seni biraz kırgın görüyorum' buyurdu. Ben de 'Ey Allah’ın Rasulü (sav)! Uhud gününde babam şehit oldu, geriye de bakıma muhtaç çocuklar ve ödenmesi gereken borçlar bıraktı' dedim. 'O zaman sana babanı Allah Teala'nın nasıl karşıladığı müjdesini vereyim mi?' dediğinde, 'Buyur, ey Allah’ın Rasulü (sav)!' dedim. Şöyle buyurdu 'Allah (cc) şimdiye dek herkesle perde arkasından konuşmuştur. Ama senin babanı diriltti ve onunla karşı karşıya gelerek konuştu. Ona dedi ki 'Kulum, benden ne istersen iste, ben de sana istediğini vereyim.' Baban 'Rabbim! Beni diriltmeni, senin uğrunda ikinci defa öldürülmeyi isterim' dedi. Allah (cc) 'Benim tarafımdan önceden verilmiş olan; ölen kimseler bir daha geriye asla döndürülmeyecekler hükmü vardır' buyurdu. Hz. Peygamber (sav), bunun üzerine şu ayet-i kerimenin nâzil olduğunu söylemiştir: (Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma...)(Âli İmrân, 3/169)" [Ebu İsa (Tirmizi) hadis hakkında şöyle demiştir: Bu hadis, bu isnadla hasen-garibdir. Ayrıca Abdullah b. Muhammed b. Akîl de Câbir'den bu hadisin bir kısmını rivayet etmiştir. Biz bu hadisin ancak Musa b. İbrahim tarafından gelen senedini biliyoruz. Ayrıca bu hadisi Musa b. İbrahim'den, Ali b. Abdullah b. el-Medînî ve hadis ehlinin büyüklerinden daha pek çok kimse de nakletmiştir.]
Bize Süveyd b. Nasr, ona Abdullah, ona İbn Cüreyc, ona İkrime b. Halid, ona İbn Ebu Ammâr, ona da Şeddâd b. Hâd şöyle rivayet etmiştir: "Bedevilerden bir adam, Nebi’ye (sav) gelip ona iman etti ve ona tâbi oldu. Sonra 'Ben de seninle hicret ediyorum' dedi. Nebi (sav), ashabından birisine, ona göz kulak olmasını söyledi. Derken bir gazveye çıkıldı ve Nebi (sav) ganimet olarak birçok esir aldı. Onları (mücahidler arasında) paylaştırdığında, o bedeviye de payını ayırdı ve ayırmış olduğu payı da arkadaşlarına verdi. O adam, gazileri geriden koruyordu. Arkadaşlarının yanına gelince, payını ona verdiler. O 'Bu da nedir?' dedi. Arkadaşları 'Nebî’nin (sav) sana ayırdığı paydır' dediklerinde, adam o payı aldı ve Nebi’nin (sav) huzuruna getirerek 'Bu nedir?' diye sordu. Allah Rasulü (sav) 'Sana ayırdığım paydır' buyurdu. Adam 'Ben sana bunun için uymadım. (Elindeki) ok ile boğazına işaret ederek 'İşte şuraya bir ok isabet etsin de şehid olayım ve cennete gireyim diye uydum' dedi. Rasulullah (sav) 'Eğer doğru ve samimi isen Allah bu istediğini verecektir' buyurdu. Kısa bir süre geçince, (Müslümanlar) tekrar düşmanla savaşmak üzere harekete geçtiler. Bir süre sonra Nebi’nin (sav) huzuruna, adamın tam olarak gösterdiği yere bir ok saplanmış olan bir adam getirildi. Nebi (sav) 'Bu, o kişi mi?' diye sorduğunda, 'Evet' dediler. Hz. Peygamber de (sav) 'Allah’a doğruluk ve samimiyetle söz verdi, Allah da onun istediğini gerçekleştirdi' buyurdu. Sonra Nebi (sav) onu kendi cübbesi ile kefenledi, cemaatin önüne getirdi ve namazını kıldırdı. Namazını kıldırırken açıktan yaptığı dualar arasında şu da vardı 'Allah’ım! Bu senin kulundur. Senin yolunda muhacir olarak çıktı ve şehit olarak öldürüldü. Ben bu duruma şahidim'."