Bize Malik, ona Nafi' (Mevla İbn Ömer), ona da Salim b. Abdullah şöyle rivayet etmiştir:
Bir yolculukta babam Abdullah b. Ömer'le (ra) birlikteydim. Bir gün güneş doğduktan sonra abdest alıp namaz kıldığını görünce ona 'bu senin normal zamanda kıldığın namaz değil (ne namazı kılıyorsun)?' dedim. O da 'Sabah namazı için abdest aldıktan sonra avret mahallime dokunmuştum. Daha sonra yeniden abdest almayı unutmuşum. İşte şimdi abdest aldım, namazımı tekrar kıldım.' dedi.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34672, MU000095
Hadis:
وَحَدَّثَنِى عَنْ مَالِكٍ عَنْ نَافِعٍ عَنْ سَالِمِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ أَنَّهُ قَالَ:
كُنْتُ مَعَ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ فِى سَفَرٍ فَرَأَيْتُهُ بَعْدَ أَنْ طَلَعَتِ الشَّمْسُ تَوَضَّأَ ثُمَّ صَلَّى قَالَ: فَقُلْتُ لَهُ: إِنَّ هَذِهِ لَصَلاَةٌ مَا كُنْتَ تُصَلِّيهَا؟ قَالَ؟ إِنِّى بَعْدَ أَنْ تَوَضَّأْتُ لِصَلاَةِ الصُّبْحِ مَسِسْتُ فَرْجِى ثُمَّ نَسِيتُ أَنْ أَتَوَضَّأَ فَتَوَضَّأْتُ وَعُدْتُ لِصَلاَتِى.
Tercemesi:
Bize Malik, ona Nafi' (Mevla İbn Ömer), ona da Salim b. Abdullah şöyle rivayet etmiştir:
Bir yolculukta babam Abdullah b. Ömer'le (ra) birlikteydim. Bir gün güneş doğduktan sonra abdest alıp namaz kıldığını görünce ona 'bu senin normal zamanda kıldığın namaz değil (ne namazı kılıyorsun)?' dedim. O da 'Sabah namazı için abdest aldıktan sonra avret mahallime dokunmuştum. Daha sonra yeniden abdest almayı unutmuşum. İşte şimdi abdest aldım, namazımı tekrar kıldım.' dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İmam Mâlik, Muvatta', Tahâret 95, 1/15
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Ebu Ömer Salim b. Abdullah el-Adevî (Salim b. Abdullah b. Ömer b. Hattab)
3. Nafi' Mevlâ İbn Ömer (Ebu Abdullah Nafi')
Konular:
Abdest, bozan şeyler
Abdest, tenasul uzvuna dokunmak nedeniyle
KTB, ABDEST
حَدَّثَنِى يَحْيَى عَنْ مَالِكٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ عَبَّادِ بْنِ زِيَادٍ مِنْ وَلَدِ الْمُغِيرَةِ بْنِ شُعْبَةَ عَنْ أَبِيهِ عَنِ الْمُغِيرَةِ بْنِ شُعْبَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ذَهَبَ لِحَاجَتِهِ فِى غَزْوَةِ تَبُوكَ قَالَ الْمُغِيرَةُ فَذَهَبْتُ مَعَهُ بِمَاءٍ فَجَاءَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَسَكَبْتُ عَلَيْهِ الْمَاءَ فَغَسَلَ وَجْهَهُ ثُمَّ ذَهَبَ يُخْرِجُ يَدَيْهِ مِنْ كُمَّىْ جُبَّتِهِ فَلَمْ يَسْتَطِعْ مِنْ ضِيقِ كُمَّىِ الْجُبَّةِ فَأَخْرَجَهُمَا مِنْ تَحْتِ الْجُبَّةِ فَغَسَلَ يَدَيْهِ وَمَسَحَ بِرَأْسِهِ وَمَسَحَ عَلَى الْخُفَّيْنِ فَجَاءَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَعَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَوْفٍ يَؤُمُّهُمْ وَقَدْ صَلَّى بِهِمْ رَكْعَةً فَصَلَّى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الرَّكْعَةَ الَّتِى بَقِيَتْ عَلَيْهِمْ فَفَزِعَ النَّاسُ فَلَمَّا قَضَى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ أَحْسَنْتُمْ .
Açıklama: Rasulullah (sav) ihtiyacını gidermek ve abdest almak için kafileden ayrılmıştı. Sabah namazının vakti geçmek üzereydi. Sahabiler, Abdurrahman b. Avf'ı imamlığa geçirdiler ve arkasında namaza başladılar. Birinci rekat için rükuya gidildiğinde Peygamberimiz geldi. Cemaate katıldı. İkinci rekatı Hz. Abdurrahman’ın imamlığında kıldı. Cemaat selam verdikten sonra kalktı, namazı tamamladı. Abdurrahman b. Avf, Rasulullah'ın (sav) arkasından namaz kıldığı iki sahabiden birisidir. Diğeri ise Hz. Ebubekir'dir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34649, MU000072
Hadis:
حَدَّثَنِى يَحْيَى عَنْ مَالِكٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ عَبَّادِ بْنِ زِيَادٍ مِنْ وَلَدِ الْمُغِيرَةِ بْنِ شُعْبَةَ عَنْ أَبِيهِ عَنِ الْمُغِيرَةِ بْنِ شُعْبَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ذَهَبَ لِحَاجَتِهِ فِى غَزْوَةِ تَبُوكَ قَالَ الْمُغِيرَةُ فَذَهَبْتُ مَعَهُ بِمَاءٍ فَجَاءَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَسَكَبْتُ عَلَيْهِ الْمَاءَ فَغَسَلَ وَجْهَهُ ثُمَّ ذَهَبَ يُخْرِجُ يَدَيْهِ مِنْ كُمَّىْ جُبَّتِهِ فَلَمْ يَسْتَطِعْ مِنْ ضِيقِ كُمَّىِ الْجُبَّةِ فَأَخْرَجَهُمَا مِنْ تَحْتِ الْجُبَّةِ فَغَسَلَ يَدَيْهِ وَمَسَحَ بِرَأْسِهِ وَمَسَحَ عَلَى الْخُفَّيْنِ فَجَاءَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَعَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَوْفٍ يَؤُمُّهُمْ وَقَدْ صَلَّى بِهِمْ رَكْعَةً فَصَلَّى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الرَّكْعَةَ الَّتِى بَقِيَتْ عَلَيْهِمْ فَفَزِعَ النَّاسُ فَلَمَّا قَضَى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ أَحْسَنْتُمْ .
Tercemesi:
Bize (Muhammed) b. Şihab , ona Abbad b. Ziyad, ona babası (Ziyad b. Ebu Süfyan), ona da Muğire b. Şu'be, şöyle rivayet etmiştir: Tabük savaşında Rasulullah (sav) tuvalet ihtiyacını gidermek gitmişti. Muğira şöle devam etti: Bende yanımda su ile birlikte (peşinden) gittim. Rasulullah (işi bittiğinde) geldi, sonra su döktüm de elini yüzünü yıkadı. Kollarını yıkamak için cübbesinin kollarını sıvamak istedi. Dar olduğu için kollarını sıvayamadı. Bunun üzerine kollarını cübbenin altından çıkardı. Sonra kollarını yıkadı, başını ve mestlerini mesh etti. Rasulullah (sav) namaz kılmaya geldiğinde, Abdurrahman b. Avf cemaate imam olmuş namazın ilk rekatını kıldırmıştı. Rasulullah (sav) da kalan bir rekatı da onlarla birlikte kıldı. Bu durum üzerine cemaat telaşlandı. Rasulullah (sav) namazını tamamladıktan sonra ashabına "iyi yaptınız" buyurdu.
Açıklama:
Rasulullah (sav) ihtiyacını gidermek ve abdest almak için kafileden ayrılmıştı. Sabah namazının vakti geçmek üzereydi. Sahabiler, Abdurrahman b. Avf'ı imamlığa geçirdiler ve arkasında namaza başladılar. Birinci rekat için rükuya gidildiğinde Peygamberimiz geldi. Cemaate katıldı. İkinci rekatı Hz. Abdurrahman’ın imamlığında kıldı. Cemaat selam verdikten sonra kalktı, namazı tamamladı. Abdurrahman b. Avf, Rasulullah'ın (sav) arkasından namaz kıldığı iki sahabiden birisidir. Diğeri ise Hz. Ebubekir'dir.
Yazar, Kitap, Bölüm:
İmam Mâlik, Muvatta', Tahâret 72, 1/12
Senetler:
1. Ebu Abdullah Muğîra b. Şube es-Sekafî (Mugîra b. Şube b. Ebu Amir b. Mesud b. Muattib)
2. Ziyad b. Ebu Süfyan es-Sekafi (Ziyad b. Ebu Süfyan b. Harb b. Ümeyye)
3. Ebu Harb Abbad b. Ziyad el-Ümevi (Abbad b. Ziyad b. Ebu Süfyan)
4. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
Konular:
Abdest, mestler üzerine mesh
KTB, ABDEST
Bize Musa b. İsmail, ona Ebu Avâne, ona Husayn, ona da Amr b. Meymûn şöyle demiştir:
Ben, Ömer b. Hattâb'ı vurulmasından birkaç gün önce Medine'de görmüştüm: Huzeyfe b. Yemân ile Osman b. Huneyf'in yanında durup “Nasıl yaptınız? Irak ahalisine güç yetiremeyecekleri haraç yüklemiş olmaktan korkuyor musunuz?” dedi. Onlar da “biz Irak arazisine onların güç yetirebilecekleri bir vergi yükledik. fazla büyük bir yükleri yok” dediler. Ömer “dikkat edin, onların güç yetiremeyecekleri bir arazi haracı yüklemiş olmayasınız” dedi. Huzeyfe ile İbn Huneyf “hayır” dediler. Bunun üzerine Ömer “eğer Allah ömür verirse, ben Irak ahalisinin dullarını, benden sonra ebediyen bir erkeğe muhtaç olmayacakları bir duruma getireceğim” dedi.
Bu konuşma üzerinde sadece dört gün geçmişti ki Ömer vuruldu. Vurulduğu sabah ben mescitte safta idim ve benimle Ömer arasında Abdullah b. Abbâs bulunuyordu. Ömer'in âdeti üzere iki saf arasından geçerken "safları düzeltin" diye emreder, sonunda saflarda düzensizlik görmezse mihraba geçer, iftitâh tekbirini alırdı. Cemaatin toplanması için ilk rekâtta çoğunlukla Yusuf Suresi'ni yahut Nahl Suresi'ni ya da benzeri uzunlukta bir sure okurdu. O sabah da aynı şekilde mihraba geçip tekbir aldı. Ardından ben, Ömer'in “köpek beni öldürdü” ya da “yedi” dediğini işittim. O anda bir Acem genci Ömer'i hançerlemiş, elinde iki yüzlü bir hançerle kaçmaya çalışırken saflarda sağlı sollu rast gele kimselere vurmaya başlamıştı. Nihayet bu şekilde on üç kimseyi hançerledi. Bunlardan yedisi öldü. Bu kanlı vaziyeti gören Müslümanlardan birisi bornus denilen geniş başlığını caninin boynuna atıp geçirdi. Kâfir köle yakalandığını anlayınca kendini hançerleyerek intihar etti.
Ömer yaralanınca Abdurrahman b. Avf'ın elinden tutup, onu mihraba geçirdi. Ömer'e yakın bulunan herkes benim gördüğüm bu işi muhakkak görmüştür. Ama mescidin kenarında bulunan kimseler bir şey bilmiyorlardı. Onlar sadece Ömer'in namaz kıldırma sesini duymuyorlar ve hayret ederek “subhanallah, subhanallah” diyorlardı. Abdurrahman cemaate kısa bir namaz kıldırdı. Namaz bitince Ömer, İbn Abbâs'a “Ey Abbâs oğlu, git bak bakalım, beni kim vurdu?” dedi. İbn Abbâs bir müddet dolaştıktan sonra geldi ve “cinayeti işleyen Mugîre b. Şu'be'nin kölesidir” dedi. Ömer “şu sanatkâr mı?” dedi. İbn Abbâs “evet”, diye tasdik etti. Ömer “Allah onun canını alsın, ben ona iyilik tavsiye etmiştim. Allah'a hamdolsun ki, benim ölümümü Müslümanlık iddiasında bulunan bir kimsenin eliyle yapmadı” dedi. Sonra Ömer, İbn Abbâs'a hitaben “sen ve baban Medine'de kâfir kölelerin çok olmasını arzu ediyordunuz” dedi. Abbâs, sahabîler içinde en çok kölesi olan kimse idi. Bunun üzerine İbn Abbâs, Ömer'e “İstersen yaparım, yani eğer istersen Medine'deki köleleri öldürürüz” dedi. Ömer de “yalan söyledin. Onlar sizin dilinizle konuştuktan, sizin kıblenize doğru namaz kıldıktan ve haccınız gibi hac yaptıktan sonra (onları nasıl öldüreceksiniz)?” dedi.
Sonra Ömer kendi evine götürüldü, biz de beraberinde gittik. Bu günden önce insanların başına bu derece ağır bir musibet gelmemişti. Bir kısmı Ömer'in “tehlikesi yoktur” diyor, bir kısmı da “ben durumundan tedirginim” diyordu. O sırada bir miktar şıra getirildi. Ömer onu içti, fakat hemen karnından dışarı çıktı. Sonra süt getirildi. Ömer onu da içti, fakat bu da karnındaki yaradan çıkmaya başladı. Bunun üzerine herkes, Ömer'in bu yaralardan öleceğini anladı. Biz de Ömer'in yanına girdik. Artık insanlar grup grup gelip Ömer'in iyiliklerini söylüyor, onu övüyorlardı. Bu sırada Ömer'in yanına Ensâr'dan genç bir insan geldi ve “ey Müminlerin Emiri, Rasulullah (sav) ile sohbetin ve senin de bildiğin üzere, İslam'a girişte ilklerden oluşun sebebiyle Allah'ın sana olan lütuf ve ihsanıyla sevin. Sonra halife oldun ve adaletle davrandın. Bu beşerî faziletlerden sonra bir de şehitlik rütbesi vardır” dedi. Ömer “bu halifelik işindeki amelimin başa baş gelmesini, yani günah ve sevabımın eşit olmasını arzu ederdim” dedi. O genç arkasını dönüp giderken Ömer onun, elbisesinin uzunluğundan dolayı eteklerinin yerde süründüğünü gördü ve “o genci bana geri getirin” dedi. O genç gelince, ona “ey kardeşimin oğlu, elbisenin eteğini yukarı kaldır. Böylece elbisen daha az eskir yahut daha az kirlenir ve Rabbin için de daha takvalı olur” dedi, ardından oğluna seslenerek “ey Ömer'in oğlu Abdullah, bak bakalım borçlarım ne kadar?” dedi. Borçlarını hesap ettiler ve seksen altı bin civarında çıktı. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: Eğer Ömer ailesinin malı bu borca yeterse, borcu onların mallarından öde, yetmezse Adiyy b. Ka'b oğullarından iste. Eğer onların malları da yetmezse Kureyş kabilesinden iste, ama daha başka kimseye gitme. Bu mallarla benim borcumu öde. Sonra Müminlerin Anası Âişe'ye git ve ona “Ömer sana selâm söylüyor” de ve “Müminlerin Emiri” tabirini kullanma. Çünkü ben bu gün artık Müminlerin Emiri değilim. Âişe'ye “Ömer b. Hattâb iki arkadaşının yanına gömülmek için senden izin istiyor” de.
İbn Ömer, Âişe'ye gitti, ona selam verip yanına girmek üzere izin istedi. Sonra Âişe'nin yanına girdi, onu oturmuş ağlıyor halde buldu. İbn Ömer, Âişe'ye “Ömer b. Hattâb sana selâm ediyor ve iki arkadaşının yanına gömülmek üzere senden izin istiyor” dedi. Âişe “ben burayı kendim için düşünüyordum. Fakat bu gün elbette Ömer'i kendime üstün tutarım” dedi. Abdullah dönüp gelince, Ömer'e “Abdullah b. Ömer geldi” denildi. Ömer “beni doğrultun” dedi. Birisi Ömer'i kendisine yasladı. Ömer, Abdullah'a “ne haber getirdin?” diye sordu. Abdullah “ey Müminlerin Emiri, senin arzu ettiğin haberi getirdim. Âişe izin verdi” dedi. Ömer “elhamdülillâh, bugün, benim için dostlarımın yanma gömülmekten daha önemli hiçbir iş ve arzu yoktur. Ben ölünce cenazemi hücreye taşıyın, sonra da Âişe'ye teslim edin. Sen Âişe'ye 'Ömer b. Hattâb senden izin istiyor' de. Eğer Âişe benim oraya gömülmem için izin verirse, beni oraya koyunuz. Şayet Âişe beni reddederse, sizler benim cenazemi Müslümanların kabirlerine götürüp gömünüz” diye vasiyet etti.
Bu sırada Müminlerin anası Hafsa geldi. Beraberinde birtakım kadınlar yürüyordu. Biz onları görünce kalktık. Hafsa babasının huzuruna girdi ve yanında bir müddet ağladı. Erkekler Ömer'in yanına girme izni istediler. Hafsa da kendi ev halkına ait olan bir yere girdi. Biz o içeri mekândan onun ağlamasını işittik. Gelen erkekler Ömer'e “ey Müminlerin Emiri, vasiyet et de yerine birini halef seç ve onu bize tavsiye et” dediler. Ömer “Müminlerin bu halifelik işine Rasulullah'ın kendilerinden razı olarak vefat ettiği şu kişiler yahut şu topluluktan daha lâyık bir kimse bulmuyorum” dedi ve Ali, Osman, Zübeyir, Talha, Sa'd b. Ebu Vakkâs, Abdurrahman b. Avf isimlerini saydı, ardından “Abdullah b. Ömer de sizlerle hazır bulunup size nezaret etsin ama ona bu halifelik işinden hiçbir şey yoktur” dedi. Ömer'in, oğlunun şurada hazır bulunmasını ifade etmesi, oğlunun oy hakkı olmamasından dolayı kırılan gönlünü teselli mahiyetinde olmuştur. Ömer devamla “eğer emirlik Sa'd'a isabet ederse, o bu işin ehli ve yeridir. İsabet etmezse, sizden hanginiz emir olursa Sa'd'ın yardımından istifade etsin. Benim, Sa'd'ı Küfe Valiliğinden almam, ne onun acizliğinden, ne de hıyanetinden dolayıdır” dedi ve şöyle devam etti:
Benden sonraki halifeye ilk Muhacirleri, onların haklarının tanınmasını ve onlara yapılan hürmetin muhafaza edilmesini tavsiye ederim. Ve yine benden sonraki halifeye Ensâr'a da hayırla davranmasını tavsiye ederim. Onlar, Peygamber (sav) ve Muhacirler Medine'ye gelmeden önce, Medine'yi yurt ve iman evi edinmiş olan kimselerdir. İşte onların iyilerinin iyilikleri kabul olunmalı, kötülerinin kötülüğü ve kusurları affedilmelidir. Ben yeni halifeye bütün memleketler halklarına da hayırla muamele etmesini tavsiye ederim. Çünkü onlar İslâm'ın yardımcılarıdır, mal toplayıcılardır, çoklukları ve kuvvetleriyle düşmanı öfkelendirenlerdir. Onlardan ancak kendi rızalarıyla mallarının fazlası alınmalıdır. Ve yine ben yeni halifeye, bedevilere de hayırla muamele etmesini tavsiye ederim. Çünkü bedeviler Arap'ın aslı ve İslâm'ın ana unsurudurlar. Onların mallarının orta kalitede olanlarından alınıp fakirlerine verilmesini tavsiye ederim. Ve yeni halifeye Allah'ın zimmetini ve Rasulullah'ın zimmetini (korumasını) tavsiye ederim. Allah'ın ve Rasulü'nün sözü ve korumasında olan her topluluğun söz ve himayelerinin yerine getirilmesini tavsiye ederim. Bütün fertlerin ve grupların hakları verilmeli, vazifeleri ve işleri görülmelidir. Onlara bir düşman saldırdığında, onların arkalarından ve önlerinden müdafaa edilmeleri için harp yapılmalı ve kendileri ancak güç yetirecekleri cizye vergisi ile mükellef kılınmalıdırlar.
Ömer vefat edince, onu evinden çıkardık. Sonra yürüyerek onu Âişe'nin hücresine getirdik. Abdullah selâm verdikten sonra Âişe'ye “Ömer b. Hattâb senden izin ister” dedi. Âişe “onu içeriye sokunuz” dedi. Ömer hücrenin içine getirildi ve orada iki arkadaşının yanında kabrine konuldu. Ömer'in gömülmesi işi bitirilince, o şûra heyeti toplandı. Bu toplantıda Abdurrahman b. Avf, ihtilâfı azaltacak ve seçimi kolaylaştıracak şu uygulamayı teklif ederek “seçim işinizi gönül hoşluğu ile üç kişiye havale ediniz” dedi. Bu teklif üzerine Zübeyir “ben oyumu Ali'ye verdim”, dedi. Talha da “ben seçim işimi Osman'a havale ettim” dedi. Sa'd b. Ebu Vakkâs da “ben de seçim işimi Abdurrahman b. Avf'a havale ettim” dedi. Bunun üzerine Abdurrahman, Ali ile Osman'a “hanginiz devlet başkanlığı adaylığından feragat ederse bu seçim işiyle meşgul olmayı ona verelim. Allah ve Müslümanlar onun gözeticisi ve şâhididir. Onlar bu işe kimin daha elverişli olduğunu şüphesiz daha iyi görür ve bilirler” dedi. Ali ile Osman sükût ettiler. Bunun üzerine Abdurrahman iki arkadaşına “öyleyse bu seçim işiyle uğraşmayı bana havale ediyor musunuz? Allah üzerimde şâhittir ki, ben sizin en layık olanınızı seçmekte noksanlık göstermeyeceğim” dedi. Onlar da “evet” dediler. Abdurrahman onlardan birinin (Ali'nin) elini tutarak “ey Ali, sen de bilirsin ki, senin Rasulullah'a hısımlığın ve İslam'da kıdemin vardır. Allah, üzerinde gözeticidir. Yemin olsun eğer ben seni emir seçersem, İslâm ümmeti üzerinde muhakkak adalet edersin. Yine yemin ederim ki, eğer Osman'ı seçersem, muhakkak sen onun da sözlerini dinler ve elbette emirlerine itaat edersin” dedi. Sonra Abdurrahman b. Avf, diğerine yani Osman'a dönerek, Ali'ye söylediğinin benzerini ona da söyledi. Abdurrahman onların her ikisinden de bu şekilde söz aldıktan sonra, Osman'a “ey Osman elini kaldır” dedi ve Osman'a biat etti. Ali de Osman'a biat etti. Sonra Medine ahalisi de girip Osman'a biat etti.
Ben, Ömer b. Hattâb'ı vurulmasından birkaç gün önce Medine'de görmüştüm: Huzeyfe b. Yemân ile Osman b. Huneyf'in yanında durup “Nasıl yaptınız? Irak ahalisine güç yetiremeyecekleri haraç yüklemiş olmaktan korkuyor musunuz?” dedi. Onlar da “biz Irak arazisine onların güç yetirebilecekleri bir vergi yükledik. fazla büyük bir yükleri yok” dediler. Ömer “dikkat edin, onların güç yetiremeyecekleri bir arazi haracı yüklemiş olmayasınız” dedi. Huzeyfe ile İbn Huneyf “hayır” dediler. Bunun üzerine Ömer “eğer Allah ömür verirse, ben Irak ahalisinin dullarını, benden sonra ebediyen bir erkeğe muhtaç olmayacakları bir duruma getireceğim” dedi.
Bu konuşma üzerinde sadece dört gün geçmişti ki Ömer vuruldu. Vurulduğu sabah ben mescitte safta idim ve benimle Ömer arasında Abdullah b. Abbâs bulunuyordu. Ömer'in âdeti üzere iki saf arasından geçerken "safları düzeltin" diye emreder, sonunda saflarda düzensizlik görmezse mihraba geçer, iftitâh tekbirini alırdı. Cemaatin toplanması için ilk rekâtta çoğunlukla Yusuf Suresi'ni yahut Nahl Suresi'ni ya da benzeri uzunlukta bir sure okurdu. O sabah da aynı şekilde mihraba geçip tekbir aldı. Ardından ben, Ömer'in “köpek beni öldürdü” ya da “yedi” dediğini işittim. O anda bir Acem genci Ömer'i hançerlemiş, elinde iki yüzlü bir hançerle kaçmaya çalışırken saflarda sağlı sollu rast gele kimselere vurmaya başlamıştı. Nihayet bu şekilde on üç kimseyi hançerledi. Bunlardan yedisi öldü. Bu kanlı vaziyeti gören Müslümanlardan birisi bornus denilen geniş başlığını caninin boynuna atıp geçirdi. Kâfir köle yakalandığını anlayınca kendini hançerleyerek intihar etti.
Ömer yaralanınca Abdurrahman b. Avf'ın elinden tutup, onu mihraba geçirdi. Ömer'e yakın bulunan herkes benim gördüğüm bu işi muhakkak görmüştür. Ama mescidin kenarında bulunan kimseler bir şey bilmiyorlardı. Onlar sadece Ömer'in namaz kıldırma sesini duymuyorlar ve hayret ederek “subhanallah, subhanallah” diyorlardı. Abdurrahman cemaate kısa bir namaz kıldırdı. Namaz bitince Ömer, İbn Abbâs'a “Ey Abbâs oğlu, git bak bakalım, beni kim vurdu?” dedi. İbn Abbâs bir müddet dolaştıktan sonra geldi ve “cinayeti işleyen Mugîre b. Şu'be'nin kölesidir” dedi. Ömer “şu sanatkâr mı?” dedi. İbn Abbâs “evet”, diye tasdik etti. Ömer “Allah onun canını alsın, ben ona iyilik tavsiye etmiştim. Allah'a hamdolsun ki, benim ölümümü Müslümanlık iddiasında bulunan bir kimsenin eliyle yapmadı” dedi. Sonra Ömer, İbn Abbâs'a hitaben “sen ve baban Medine'de kâfir kölelerin çok olmasını arzu ediyordunuz” dedi. Abbâs, sahabîler içinde en çok kölesi olan kimse idi. Bunun üzerine İbn Abbâs, Ömer'e “İstersen yaparım, yani eğer istersen Medine'deki köleleri öldürürüz” dedi. Ömer de “yalan söyledin. Onlar sizin dilinizle konuştuktan, sizin kıblenize doğru namaz kıldıktan ve haccınız gibi hac yaptıktan sonra (onları nasıl öldüreceksiniz)?” dedi.
Sonra Ömer kendi evine götürüldü, biz de beraberinde gittik. Bu günden önce insanların başına bu derece ağır bir musibet gelmemişti. Bir kısmı Ömer'in “tehlikesi yoktur” diyor, bir kısmı da “ben durumundan tedirginim” diyordu. O sırada bir miktar şıra getirildi. Ömer onu içti, fakat hemen karnından dışarı çıktı. Sonra süt getirildi. Ömer onu da içti, fakat bu da karnındaki yaradan çıkmaya başladı. Bunun üzerine herkes, Ömer'in bu yaralardan öleceğini anladı. Biz de Ömer'in yanına girdik. Artık insanlar grup grup gelip Ömer'in iyiliklerini söylüyor, onu övüyorlardı. Bu sırada Ömer'in yanına Ensâr'dan genç bir insan geldi ve “ey Müminlerin Emiri, Rasulullah (sav) ile sohbetin ve senin de bildiğin üzere, İslam'a girişte ilklerden oluşun sebebiyle Allah'ın sana olan lütuf ve ihsanıyla sevin. Sonra halife oldun ve adaletle davrandın. Bu beşerî faziletlerden sonra bir de şehitlik rütbesi vardır” dedi. Ömer “bu halifelik işindeki amelimin başa baş gelmesini, yani günah ve sevabımın eşit olmasını arzu ederdim” dedi. O genç arkasını dönüp giderken Ömer onun, elbisesinin uzunluğundan dolayı eteklerinin yerde süründüğünü gördü ve “o genci bana geri getirin” dedi. O genç gelince, ona “ey kardeşimin oğlu, elbisenin eteğini yukarı kaldır. Böylece elbisen daha az eskir yahut daha az kirlenir ve Rabbin için de daha takvalı olur” dedi, ardından oğluna seslenerek “ey Ömer'in oğlu Abdullah, bak bakalım borçlarım ne kadar?” dedi. Borçlarını hesap ettiler ve seksen altı bin civarında çıktı. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: Eğer Ömer ailesinin malı bu borca yeterse, borcu onların mallarından öde, yetmezse Adiyy b. Ka'b oğullarından iste. Eğer onların malları da yetmezse Kureyş kabilesinden iste, ama daha başka kimseye gitme. Bu mallarla benim borcumu öde. Sonra Müminlerin Anası Âişe'ye git ve ona “Ömer sana selâm söylüyor” de ve “Müminlerin Emiri” tabirini kullanma. Çünkü ben bu gün artık Müminlerin Emiri değilim. Âişe'ye “Ömer b. Hattâb iki arkadaşının yanına gömülmek için senden izin istiyor” de.
İbn Ömer, Âişe'ye gitti, ona selam verip yanına girmek üzere izin istedi. Sonra Âişe'nin yanına girdi, onu oturmuş ağlıyor halde buldu. İbn Ömer, Âişe'ye “Ömer b. Hattâb sana selâm ediyor ve iki arkadaşının yanına gömülmek üzere senden izin istiyor” dedi. Âişe “ben burayı kendim için düşünüyordum. Fakat bu gün elbette Ömer'i kendime üstün tutarım” dedi. Abdullah dönüp gelince, Ömer'e “Abdullah b. Ömer geldi” denildi. Ömer “beni doğrultun” dedi. Birisi Ömer'i kendisine yasladı. Ömer, Abdullah'a “ne haber getirdin?” diye sordu. Abdullah “ey Müminlerin Emiri, senin arzu ettiğin haberi getirdim. Âişe izin verdi” dedi. Ömer “elhamdülillâh, bugün, benim için dostlarımın yanma gömülmekten daha önemli hiçbir iş ve arzu yoktur. Ben ölünce cenazemi hücreye taşıyın, sonra da Âişe'ye teslim edin. Sen Âişe'ye 'Ömer b. Hattâb senden izin istiyor' de. Eğer Âişe benim oraya gömülmem için izin verirse, beni oraya koyunuz. Şayet Âişe beni reddederse, sizler benim cenazemi Müslümanların kabirlerine götürüp gömünüz” diye vasiyet etti.
Bu sırada Müminlerin anası Hafsa geldi. Beraberinde birtakım kadınlar yürüyordu. Biz onları görünce kalktık. Hafsa babasının huzuruna girdi ve yanında bir müddet ağladı. Erkekler Ömer'in yanına girme izni istediler. Hafsa da kendi ev halkına ait olan bir yere girdi. Biz o içeri mekândan onun ağlamasını işittik. Gelen erkekler Ömer'e “ey Müminlerin Emiri, vasiyet et de yerine birini halef seç ve onu bize tavsiye et” dediler. Ömer “Müminlerin bu halifelik işine Rasulullah'ın kendilerinden razı olarak vefat ettiği şu kişiler yahut şu topluluktan daha lâyık bir kimse bulmuyorum” dedi ve Ali, Osman, Zübeyir, Talha, Sa'd b. Ebu Vakkâs, Abdurrahman b. Avf isimlerini saydı, ardından “Abdullah b. Ömer de sizlerle hazır bulunup size nezaret etsin ama ona bu halifelik işinden hiçbir şey yoktur” dedi. Ömer'in, oğlunun şurada hazır bulunmasını ifade etmesi, oğlunun oy hakkı olmamasından dolayı kırılan gönlünü teselli mahiyetinde olmuştur. Ömer devamla “eğer emirlik Sa'd'a isabet ederse, o bu işin ehli ve yeridir. İsabet etmezse, sizden hanginiz emir olursa Sa'd'ın yardımından istifade etsin. Benim, Sa'd'ı Küfe Valiliğinden almam, ne onun acizliğinden, ne de hıyanetinden dolayıdır” dedi ve şöyle devam etti:
Benden sonraki halifeye ilk Muhacirleri, onların haklarının tanınmasını ve onlara yapılan hürmetin muhafaza edilmesini tavsiye ederim. Ve yine benden sonraki halifeye Ensâr'a da hayırla davranmasını tavsiye ederim. Onlar, Peygamber (sav) ve Muhacirler Medine'ye gelmeden önce, Medine'yi yurt ve iman evi edinmiş olan kimselerdir. İşte onların iyilerinin iyilikleri kabul olunmalı, kötülerinin kötülüğü ve kusurları affedilmelidir. Ben yeni halifeye bütün memleketler halklarına da hayırla muamele etmesini tavsiye ederim. Çünkü onlar İslâm'ın yardımcılarıdır, mal toplayıcılardır, çoklukları ve kuvvetleriyle düşmanı öfkelendirenlerdir. Onlardan ancak kendi rızalarıyla mallarının fazlası alınmalıdır. Ve yine ben yeni halifeye, bedevilere de hayırla muamele etmesini tavsiye ederim. Çünkü bedeviler Arap'ın aslı ve İslâm'ın ana unsurudurlar. Onların mallarının orta kalitede olanlarından alınıp fakirlerine verilmesini tavsiye ederim. Ve yeni halifeye Allah'ın zimmetini ve Rasulullah'ın zimmetini (korumasını) tavsiye ederim. Allah'ın ve Rasulü'nün sözü ve korumasında olan her topluluğun söz ve himayelerinin yerine getirilmesini tavsiye ederim. Bütün fertlerin ve grupların hakları verilmeli, vazifeleri ve işleri görülmelidir. Onlara bir düşman saldırdığında, onların arkalarından ve önlerinden müdafaa edilmeleri için harp yapılmalı ve kendileri ancak güç yetirecekleri cizye vergisi ile mükellef kılınmalıdırlar.
Ömer vefat edince, onu evinden çıkardık. Sonra yürüyerek onu Âişe'nin hücresine getirdik. Abdullah selâm verdikten sonra Âişe'ye “Ömer b. Hattâb senden izin ister” dedi. Âişe “onu içeriye sokunuz” dedi. Ömer hücrenin içine getirildi ve orada iki arkadaşının yanında kabrine konuldu. Ömer'in gömülmesi işi bitirilince, o şûra heyeti toplandı. Bu toplantıda Abdurrahman b. Avf, ihtilâfı azaltacak ve seçimi kolaylaştıracak şu uygulamayı teklif ederek “seçim işinizi gönül hoşluğu ile üç kişiye havale ediniz” dedi. Bu teklif üzerine Zübeyir “ben oyumu Ali'ye verdim”, dedi. Talha da “ben seçim işimi Osman'a havale ettim” dedi. Sa'd b. Ebu Vakkâs da “ben de seçim işimi Abdurrahman b. Avf'a havale ettim” dedi. Bunun üzerine Abdurrahman, Ali ile Osman'a “hanginiz devlet başkanlığı adaylığından feragat ederse bu seçim işiyle meşgul olmayı ona verelim. Allah ve Müslümanlar onun gözeticisi ve şâhididir. Onlar bu işe kimin daha elverişli olduğunu şüphesiz daha iyi görür ve bilirler” dedi. Ali ile Osman sükût ettiler. Bunun üzerine Abdurrahman iki arkadaşına “öyleyse bu seçim işiyle uğraşmayı bana havale ediyor musunuz? Allah üzerimde şâhittir ki, ben sizin en layık olanınızı seçmekte noksanlık göstermeyeceğim” dedi. Onlar da “evet” dediler. Abdurrahman onlardan birinin (Ali'nin) elini tutarak “ey Ali, sen de bilirsin ki, senin Rasulullah'a hısımlığın ve İslam'da kıdemin vardır. Allah, üzerinde gözeticidir. Yemin olsun eğer ben seni emir seçersem, İslâm ümmeti üzerinde muhakkak adalet edersin. Yine yemin ederim ki, eğer Osman'ı seçersem, muhakkak sen onun da sözlerini dinler ve elbette emirlerine itaat edersin” dedi. Sonra Abdurrahman b. Avf, diğerine yani Osman'a dönerek, Ali'ye söylediğinin benzerini ona da söyledi. Abdurrahman onların her ikisinden de bu şekilde söz aldıktan sonra, Osman'a “ey Osman elini kaldır” dedi ve Osman'a biat etti. Ali de Osman'a biat etti. Sonra Medine ahalisi de girip Osman'a biat etti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 8, 1/942
Senetler:
1. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Adevî (Ömer b. Hattab b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. Ebu Abdullah Amr b. Meymun el-Evdî (Amr b. Meymun)
3. Ebu Hüzeyl Husayn b. Abdurrahman es-Sülemî (Husayn b. Abdurrahman)
4. Ebu Avane Vazzah b. Abdullah el-Yeşkurî (Vazzah b. Abdullah)
5. Ebu Seleme Musa b. İsmail et-Tebûzeki (Musa b. İsmail)
Konular:
Namaz, saf tutma ve düzeni
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Bize Kuteybe b. Saîd, ona Abdülaziz, ona Ebu Hâzım, ona da Sehl b. Sa'd (ra) şöyle rivayet etmiştir:
Rasulullah (sav) "Yarın sancağı öyle birisine vereceğim ki Allah onun eliyle Hayber fethini nasip edecek" buyurdu. Râvî der ki: Bunun üzerine orada bulunan sahabîler sancağın kime verileceği düşüncesiyle o geceyi geçirdiler ve sabah olur olmaz Rasulullah'ın huzuruna vardılar. Hepsi sancağın kendisine verilmesini umuyordu. Rasulullah (sav) "Ali b. Ebu Tâlib nerededir?" diye sordu. Sahabîler “onun gözleri ağrıyor ey Allah'ın Rasulü” dediler. Rasulullah (sav) "ona haber gönderin de bana gelsin" buyurdu. Ali gelince, Rasulullah (sav) onun gözlerine tükürüğünden bir parça sürüp dua etti ve Ali'nin gözleri hemen iyileşiverdi, hatta hiç ağrımamış gibi oldu. Sancağı Ali'ye verdi. Bunun üzerine Ali “ey Allah'ın Rasulü, Hayber Yahudileri ile onlar da bizim gibi (Müslüman) oluncaya kadar mı savaşacağım?” dedi. Rasulullah (sav) "Hayberliler'in sahasına konaklayıncaya kadar sükûnetle hareket et. Sonra onları İslâm'a girmeye davet et ve onlara İslâm'da onların sorumluluğu olacak Allah'ın haklarını bildir. Allah'a yemin ederim ki, senin sayende Allah'ın, bir tek kişiye bile hidayet vermesi senin için, kızıl develere sahip olmandan daha hayırlıdır" buyurdu.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34753, B003701
Hadis:
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ عَنْ أَبِى حَازِمٍ عَنْ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ - رضى الله عنه - أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « لأُعْطِيَنَّ الرَّايَةَ غَدًا رَجُلاً يَفْتَحُ اللَّهُ عَلَى يَدَيْهِ » قَالَ فَبَاتَ النَّاسُ يَدُوكُونَ لَيْلَتَهُمْ أَيُّهُمْ يُعْطَاهَا فَلَمَّا أَصْبَحَ النَّاسُ ، غَدَوْا عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم كُلُّهُمْ يَرْجُو أَنْ يُعْطَاهَا فَقَالَ « أَيْنَ عَلِىُّ بْنُ أَبِى طَالِبٍ » . فَقَالُوا يَشْتَكِى عَيْنَيْهِ يَا رَسُولَ اللَّهِ . قَالَ « فَأَرْسِلُوا إِلَيْهِ فَأْتُونِى بِهِ » . فَلَمَّا جَاءَ بَصَقَ فِى عَيْنَيْهِ ، وَدَعَا لَهُ ، فَبَرَأَ حَتَّى كَأَنْ لَمْ يَكُنْ بِهِ وَجَعٌ ، فَأَعْطَاهُ الرَّايَةَ . فَقَالَ عَلِىٌّ يَا رَسُولَ اللَّهِ أُقَاتِلُهُمْ حَتَّى يَكُونُوا مِثْلَنَا فَقَالَ « انْفُذْ عَلَى رِسْلِكَ حَتَّى تَنْزِلَ بِسَاحَتِهِمْ ، ثُمَّ ادْعُهُمْ إِلَى الإِسْلاَمِ ، وَأَخْبِرْهُمْ بِمَا يَجِبُ عَلَيْهِمْ مِنْ حَقِّ اللَّهِ فِيهِ ، فَوَاللَّهِ لأَنْ يَهْدِىَ اللَّهُ بِكَ رَجُلاً وَاحِدًا خَيْرٌ لَكَ مِنْ أَنْ يَكُونَ لَكَ حُمْرُ النَّعَمِ » .
Tercemesi:
Bize Kuteybe b. Saîd, ona Abdülaziz, ona Ebu Hâzım, ona da Sehl b. Sa'd (ra) şöyle rivayet etmiştir:
Rasulullah (sav) "Yarın sancağı öyle birisine vereceğim ki Allah onun eliyle Hayber fethini nasip edecek" buyurdu. Râvî der ki: Bunun üzerine orada bulunan sahabîler sancağın kime verileceği düşüncesiyle o geceyi geçirdiler ve sabah olur olmaz Rasulullah'ın huzuruna vardılar. Hepsi sancağın kendisine verilmesini umuyordu. Rasulullah (sav) "Ali b. Ebu Tâlib nerededir?" diye sordu. Sahabîler “onun gözleri ağrıyor ey Allah'ın Rasulü” dediler. Rasulullah (sav) "ona haber gönderin de bana gelsin" buyurdu. Ali gelince, Rasulullah (sav) onun gözlerine tükürüğünden bir parça sürüp dua etti ve Ali'nin gözleri hemen iyileşiverdi, hatta hiç ağrımamış gibi oldu. Sancağı Ali'ye verdi. Bunun üzerine Ali “ey Allah'ın Rasulü, Hayber Yahudileri ile onlar da bizim gibi (Müslüman) oluncaya kadar mı savaşacağım?” dedi. Rasulullah (sav) "Hayberliler'in sahasına konaklayıncaya kadar sükûnetle hareket et. Sonra onları İslâm'a girmeye davet et ve onlara İslâm'da onların sorumluluğu olacak Allah'ın haklarını bildir. Allah'a yemin ederim ki, senin sayende Allah'ın, bir tek kişiye bile hidayet vermesi senin için, kızıl develere sahip olmandan daha hayırlıdır" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 9, 1/944
Senetler:
1. Sehl b. Sa'd es-Sâidi (Sehl b. Sa'd b. Malik b. Halid b. Sa'lebe)
2. Ebû Hazim Seleme b. Dînar (Seleme b. Dînar)
Konular:
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hidayet, Hidayete vesile olmanın mükafaatı
Hz. Peygamber, duaları
Siyer, Hayber günü
وَحَدَّثَنِى عَنْ مَالِكٍ عَنْ أَبِى حَازِمِ بْنِ دِينَارٍ عَنْ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ السَّاعِدِىِّ أَنَّهُ قَالَ سَاعَتَانِ يُفْتَحُ لَهُمَا أَبْوَابُ السَّمَاءِ وَقَلَّ دَاعٍ تُرَدُّ عَلَيْهِ دَعْوَتُهُ حَضْرَةُ النِّدَاءِ لِلصَّلاَةِ وَالصَّفُّ فِى سَبِيلِ اللَّهِ . و سُئلَ مالك عن النداءِ يومَ الجمعة هل يكون قبلَ أن يَحلَّ الوقتُ فقال ﻻيكون إﻻّ بعد أنْ تَزولَ الشمسُ سُئلَ مالك ع ن تَثْنِيَةِ الأذانِ والإقامةِ و متى يجب القيامُ على الناس حين تُقامُ الصلاةُ فقال لم يَبْلُغْني في النداءِ والإقامةِ إﻻّ ما أدركتُ الناسَ عليه فأما الإقامةُ فإنها ﻻتُثَنَّى وذلك الذي لم يزل عليه أهلُ العلمِ بِبلدِنا وأما قيامُ الناسِ حين تُقامُ الصلاةُ فإنّي لم أسمعْ في ذلك بحدٍّ يُقامُ له إﻻ أنيِّ أَرى ذلك على قدْرِ طاقةِ الناسِ فإنّ منهم الثقيلَ والخفيفَ وﻻيَستطيعون أن يكونوا كرجلٍ واحدٍ سُئلَ مالك عن قومٍ حضورٍ أرادوا أن يَجْمَعوا المكتوبةَ فأرادوا أن يُقيموا وﻻ يئوَذِّنُوا قال مالك ذلك مجزئٌ عنهم وإنما يجب النداءُ في المساجدِ الجماعاتِ الّتي تُجمَعُ فيها الصلاةُ و سُئلَ مالكٌ عن تسليمِ المئوَذِّنِ على الإمام و دعاِئە إياه للصلاة و مَنْ أوّلُ مَنْ سُلِّمَ عليه فقال لم يَبْلُغْني أنّ التسليمَ كان في الزمانِ الأوّلِ قال يحيى و و سُئلَ مالك عن مئوذِّنٍ أَذّنَ لقومٍ ثمّ إنتظرَ هل يَأتيهِ أحدٌ فلم يَأْتِهِ أحدٌ فأقام الصلاةَ و صلّى وحدَهُ ثمّ جاء الناسُ بعد أن فَرَغَ أَيُعِيدُ الصلاةَ معهم قال ﻻيُعِيدُ الصلاةَ و مَن جاء بعد انصرافِهِ فلْيُصَلِّ لنفسِهِ وحدَه قال يحيى و سُئلَ مالك عن مئوذِّنٍ أَذّنَ لقومٍ ثمّ تَنَفَّلَ فأرادوا أن يُصَلُّوا بإقامةِ غيرِهِ فقال ﻻبأْس بذلك إقامتُهُ و إقامةُ غيرِهِ سَواءٌ قال يحيى قال مالك لم تَزل الصبحُ يُنادىَ لها قبل الفجرِ فأما غيرُها من الصلواتِ فإنا لم نرها يُنادى لها إﻻ بعد أنْ يَحِلَّ وقتُها.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34768, MU000153
Hadis:
وَحَدَّثَنِى عَنْ مَالِكٍ عَنْ أَبِى حَازِمِ بْنِ دِينَارٍ عَنْ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ السَّاعِدِىِّ أَنَّهُ قَالَ سَاعَتَانِ يُفْتَحُ لَهُمَا أَبْوَابُ السَّمَاءِ وَقَلَّ دَاعٍ تُرَدُّ عَلَيْهِ دَعْوَتُهُ حَضْرَةُ النِّدَاءِ لِلصَّلاَةِ وَالصَّفُّ فِى سَبِيلِ اللَّهِ . و سُئلَ مالك عن النداءِ يومَ الجمعة هل يكون قبلَ أن يَحلَّ الوقتُ فقال ﻻيكون إﻻّ بعد أنْ تَزولَ الشمسُ سُئلَ مالك ع ن تَثْنِيَةِ الأذانِ والإقامةِ و متى يجب القيامُ على الناس حين تُقامُ الصلاةُ فقال لم يَبْلُغْني في النداءِ والإقامةِ إﻻّ ما أدركتُ الناسَ عليه فأما الإقامةُ فإنها ﻻتُثَنَّى وذلك الذي لم يزل عليه أهلُ العلمِ بِبلدِنا وأما قيامُ الناسِ حين تُقامُ الصلاةُ فإنّي لم أسمعْ في ذلك بحدٍّ يُقامُ له إﻻ أنيِّ أَرى ذلك على قدْرِ طاقةِ الناسِ فإنّ منهم الثقيلَ والخفيفَ وﻻيَستطيعون أن يكونوا كرجلٍ واحدٍ سُئلَ مالك عن قومٍ حضورٍ أرادوا أن يَجْمَعوا المكتوبةَ فأرادوا أن يُقيموا وﻻ يئوَذِّنُوا قال مالك ذلك مجزئٌ عنهم وإنما يجب النداءُ في المساجدِ الجماعاتِ الّتي تُجمَعُ فيها الصلاةُ و سُئلَ مالكٌ عن تسليمِ المئوَذِّنِ على الإمام و دعاِئە إياه للصلاة و مَنْ أوّلُ مَنْ سُلِّمَ عليه فقال لم يَبْلُغْني أنّ التسليمَ كان في الزمانِ الأوّلِ قال يحيى و و سُئلَ مالك عن مئوذِّنٍ أَذّنَ لقومٍ ثمّ إنتظرَ هل يَأتيهِ أحدٌ فلم يَأْتِهِ أحدٌ فأقام الصلاةَ و صلّى وحدَهُ ثمّ جاء الناسُ بعد أن فَرَغَ أَيُعِيدُ الصلاةَ معهم قال ﻻيُعِيدُ الصلاةَ و مَن جاء بعد انصرافِهِ فلْيُصَلِّ لنفسِهِ وحدَه قال يحيى و سُئلَ مالك عن مئوذِّنٍ أَذّنَ لقومٍ ثمّ تَنَفَّلَ فأرادوا أن يُصَلُّوا بإقامةِ غيرِهِ فقال ﻻبأْس بذلك إقامتُهُ و إقامةُ غيرِهِ سَواءٌ قال يحيى قال مالك لم تَزل الصبحُ يُنادىَ لها قبل الفجرِ فأما غيرُها من الصلواتِ فإنا لم نرها يُنادى لها إﻻ بعد أنْ يَحِلَّ وقتُها.
Tercemesi:
O bana, ona Malik rivayet etti, ona Ebu Hâzim b. Dinar, ona Sehl b. Sa‘d es-Sâidî’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: İki saatte (vakitte) semanın kapıları açılır, dua edip de duası geri çevrilen de pek az olur. Namaz için ezan okunduğu vakit ve Allah yolunda (cihad etmek üzere) safların dizildiği zaman.
Malik’e, Cuma namazı günü ezan, vakit girmeden önce okunsa olur mu diye de soruldu. O, ezan ancak güneşin zevale ermesinden sonra okunur, dedi. Yine Malik’e ezan ile kametin (lafızlarının) çifter, çifter tekrar edilmesine ve namaz için kamet getirildiği vakit, ne zaman ayağa kalkmak gerektiğine dair de soru soruldu. O şöyle dedi: Ezan ile kamet hakkında bana (sözlü olarak) herhangi bir rivayet ulaşmamıştır. Bildiğim, insanların yetiştiğim uygulamalarıdır. Kamet ise çifter çifter okunmaz. Bizim şehrimizde ilim ehlinin uygulaya geldikleri hep budur. Namaz için kamet getirildiği vakit, insanların ne zaman kalkacaklarına gelince, ben bu hususta insanların kalkmaları için bir sınır bulunduğu ile ilgili bir şey işitmedim. Ancak benim görüşüme göre bu, insanların gücü miktarına göre değişir. Çünkü onların kimileri ağır, kimileri hafiftir. Tek bir kişi gibi olmaya da güçleri yetmez.
Malik’e farz namazı cemaatle kılmak isteyen, bir arada bulunan bir topluluğun ezan okumadan kamet getirmek istemelerinin durumuna dair soru soruldu, Malik: Bu onlar için yeterlidir, çünkü ezan, namazın cemaatle kılındığı, cemaatin toplandığı mescitlerde vaciptir.
Yine Malik’e müezzinin imama selam vererek onu namaza çağırması ve imama ilk selam veren kimsenin kim olduğuna dair soru soruldu. O: İlk zamanda selam vermenin söz konusu olduğuna dair bana bir rivayet ulaşmamıştır, dedi.
Yahya dedi ki: Yine Malik’e bir topluluğa ezan okuyup, yanına kimse gelir mi diye bekleyen, fakat kimse gelmediği için namaza kamet getirerek, tek başına namaz kılan, bitirdikten sonra ise cemaatin gelmesi halinde bu kişi onlarla beraber namazını iade eder mi, diye soruldu. Malik: Namazını iade etmez, onun namazı bitirmesinden sonra gelen de yalnız başına kendi kendisine namaz kılsın, dedi.
Yahya dedi ki: Yine Malik’e, bir cemaat için ezan okuduktan sonra, nafile namaz kılmakta olduğu için cemaat başkasının getirdiği kamet ile namaz kılmak isterlerse durum ne olur? diye soruldu. O: Bunda bir sakınca yoktur, onun (ezan okuyanın) kamet getirmesi ile başkasının kamet getirmesi arasında bir fark yoktur.
Yahya dedi ki: Malik dedi ki: Başından beri, sabah namazı için fecirden önce ezan okuna gelmiştir. Onun dışındaki namazlar için, vakti girmeden önce okunduğunu görmedik.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İmam Mâlik, Muvatta', Salât 153, 1/23
Senetler:
()
Konular:
Dua, kabul saati
KTB, DUA
KTB, NAMAZ,
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34762, MU000149
Hadis:
وَحَدَّثَنِى عَنْ مَالِكٍ عَنْ سُمَىٍّ مَوْلَى أَبِى بَكْرِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَنْ أَبِى صَالِحٍ السَّمَّانِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ لَوْ يَعْلَمُ النَّاسُ مَا فِى النِّدَاءِ وَالصَّفِّ الأَوَّلِ ثُمَّ لَمْ يَجِدُوا إِلاَّ أَنْ يَسْتَهِمُوا عَلَيْهِ لاَسْتَهَمُوا وَلَوْ يَعْلَمُونَ مَا فِى التَّهْجِيرِ لاَسْتَبَقُوا إِلَيْهِ وَلَوْ يَعْلَمُونَ مَا فِى الْعَتَمَةِ وَالصُّبْحِ لأَتَوْهُمَا وَلَوْ حَبْوًا .
Tercemesi:
Bize Malik (b. Enes), ona Ebu Bekir b. Abdurrahman'ın mevlası Sümey, ona Ebu Salih es-Semman (Zekvan), ona da Ebu Hureyre (Abdurrahman b. Sahr) şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: Şayet insanlar ezan okumak ile ilk saftaki fazileti bilselerdi bunlara ulaşmak için kura çekmekten başka yol olmasaydı, mutlaka kura çekerlerdi. Namazı ilk vaktinde kılmanın faziletini bilselerdi, bunun için yarışırlardı. Yatsı ve sabah namazlarındaki fazileti bilselerdi, emekleyerek dahi olsa namaza giderlerdi."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İmam Mâlik, Muvatta', Salât 149, 1/22
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebû Salih es-Semmân (Ebû Sâlih Zekvân b. Abdillâh et-Teymî)
3. Sümey el-Kuraşi (Sümey)
Konular:
KTB, EZAN
KTB, NAMAZ,
Namaz, İlk saf, önemi vs
Namaz, yatsı namazı, fazileti
Şeytan, ezanı duyduğunda şeytanın kaçması
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34690, MU000113
Hadis:
وَحَدَّثَنِى عَنْ مَالِكٍ عَنْ إِسْمَاعِيلَ بْنِ أَبِى حَكِيمٍ عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ يَسَارٍ أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ غَدَا إِلَى أَرْضِهِ بِالْجُرُفِ فَوَجَدَ فِى ثَوْبِهِ احْتِلاَمًا فَقَالَ لَقَدِ ابْتُلِيتُ بِالاِحْتِلاَمِ مُنْذُ وُلِّيتُ أَمْرَ النَّاسِ . فَاغْتَسَلَ وَغَسَلَ مَا رَأَى فِى ثَوْبِهِ مِنَ الاِحْتِلاَمِ ثُمَّ صَلَّى بَعْدَ أَنْ طَلَعَتِ الشَّمْسُ .
Tercemesi:
Süleyman b. Yesâr anlatıyor: Ömer b. el-Hattab (r.a.) (cemaata sabah namazını kıldırdıktan sonra) Cüruf teki arazisine gitti. Orada elbisesinde meni görünce: "İnsanların idaresini üzerime aldığımdan beri sık sık ihtilam oluyorum." dedi, hemen gusletti. Elbisesine bulaşan meniyi yıkadı ve güneş doğduktan sonra namazı iade etti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İmam Mâlik, Muvatta', Tahâret 113, 1/17
Senetler:
()
Konular:
Namaz, kişi cünüp olduğunu farkedince namazlarını iade eder
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34692, MU000115
Hadis:
وَحَدَّثَنِى عَنْ مَالِكٍ عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ عَنْ أَبِيهِ عَنْ يَحْيَى بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ حَاطِبٍ أَنَّهُ اعْتَمَرَ مَعَ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ فِى رَكْبٍ فِيهِمْ عَمْرُو بْنُ الْعَاصِ وَأَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ عَرَّسَ بِبَعْضِ الطَّرِيقِ قَرِيبًا مِنْ بَعْضِ الْمِيَاهِ فَاحْتَلَمَ عُمَرُ وَقَدْ كَادَ أَنْ يُصْبِحَ فَلَمْ يَجِدْ مَعَ الرَّكْبِ مَاءً فَرَكِبَ حَتَّى جَاءَ الْمَاءَ فَجَعَلَ يَغْسِلُ مَا رَأَى مِنْ ذَلِكَ الاِحْتِلاَمِ حَتَّى أَسْفَرَ فَقَالَ لَهُ عَمْرُو بْنُ الْعَاصِ أَصْبَحْتَ وَمَعَنَا ثِيَابٌ فَدَعْ ثَوْبَكَ يُغْسَلُ . فَقَالَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ وَاعَجَبًا لَكَ يَا عَمْرُو بْنَ الْعَاصِ لَئِنْ كُنْتَ تَجِدُ ثِيَابًا أَفَكُلُّ النَّاسِ يَجِدُ ثِيَابًا وَاللَّهِ لَوْ فَعَلْتُهَا لَكَانَتْ سُنَّةً بَلْ أَغْسِلُ مَا رَأَيْتُ وَأَنْضِحُ مَا لَمْ أَرَ . قَالَ مَالِكٌ فِى رَجُلٍ وَجَدَ فِى ثَوْبِهِ أَثَرَ احْتِلاَمٍ وَلاَ يَدْرِى مَتَى كَانَ وَلاَ يَذْكُرُ شَيْئًا رَأَى فِى مَنَامِهِ قَالَ لِيَغْتَسِلْ مِنْ أَحْدَثِ نَوْمٍ نَامَهُ فَإِنْ كَانَ صَلَّى بَعْدَ ذَلِكَ النَّوْمِ فَلْيُعِدْ مَا كَانَ صَلَّى بَعْدَ ذَلِكَ النَّوْمِ مِنْ أَجْلِ أَنَّ الرَّجُلَ رُبَّمَا احْتَلَمَ وَلاَ يَرَى شَيْئًا وَيَرَى وَلاَ يَحْتَلِمُ فَإِذَا وَجَدَ فِى ثَوْبِهِ مَاءً فَعَلَيْهِ الْغُسْلُ وَذَلِكَ أَنَّ عُمَرَ أَعَادَ مَا كَانَ صَلَّى لآخِرِ نَوْمٍ نَامَهُ وَلَمْ يُعِدْ مَا كَانَ قَبْلَهُ .
Tercemesi:
Hâtib oğlu Abdurrahman'm oğlu Yahya anlatıyor: Ömer b. el-Hattab (r.a.) ile beraber Umreye gidiyordum. Kafilede Amr b. As da vardı. Hz. Ömer bir müddet gittikten sonra konakladığı yerde ihtilam olmuş, sabah da yaklaşmıştı. Kafilede yıkanmak için su bulamadı. Hemen yola çıktı. Suya varınca elbisesindeki meniyi yıkamaya koyuldu. Ortalık ağarmıştı. Bunu gören Amr, Ömer'e: "Yanımızda fazla elbise var. Elbiseni değiştir de yıkarsın." deyince, Ömer: "Yazıklar olsun sana ey Amr! Sen yedek elbise bulabiliyorsun ama herkes bulabilir mi? Eğer ben dediğini yapar da elbisemi değiştirirsem âdet olur. Öyle yapmadan elbisemde bulaşık gördüğüm yeri yıkar, görmediğim yere su serperim." dedi. İmam Malik rüyasında ihtilâm olduğunu hatırlamayan, elbisesinde meni gören ve ne zaman olduğunu da bilemeyen kimse hakkında der ki: "Son uykusunda ihtilâm olmuş gibi gusletsin, uyandıktan sonra namaz kılmışsa, (guslettikten sonra) namazını iade etsin. Çünkü insan bazen ihtilâm olur, meni göremez, bazen meni görür, ihtilâm olduğunun farkında olamaz. Elbisesinde meni gören kimseye gördüğü vakit gusül vacip olur. Zira Hz. Ömer (r.a.) son uykudan sonraki namazı iade etmiş, ondan önceki namazları iade etmemiştir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İmam Mâlik, Muvatta', Tahâret 115, 1/17
Senetler:
()
Konular:
Temizlik, bedenden çıkan akıntıları temizlemek