حدثنا بشر بن محمد قال أخبرنا عبد الله قال حدثنا حماد بن زيد عن ليث عن مجاهد قال :
" يكره أن يحد الرجل إلى أخيه النظر أو يتبعه بصره إذا ولى أو يسأله من أين جئت وأين تذهب"
Bize Bişr b. Muhammed, ona Abdullah, ona Hammad b. Zeyd, ona da Leys, Mücahit'ten rivayet etmiştir:
"Bir kişinin, yakınında ise kardeşine gözünü dikip bakması, ya da onu göz hapsine alması, ya da nereden geldin, nereye gidiyorsun şeklinde (onu rahatsız edecek) soru sorması mekruhtur."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165050, EM000771
Hadis:
حدثنا بشر بن محمد قال أخبرنا عبد الله قال حدثنا حماد بن زيد عن ليث عن مجاهد قال :
" يكره أن يحد الرجل إلى أخيه النظر أو يتبعه بصره إذا ولى أو يسأله من أين جئت وأين تذهب"
Tercemesi:
Bize Bişr b. Muhammed, ona Abdullah, ona Hammad b. Zeyd, ona da Leys, Mücahit'ten rivayet etmiştir:
"Bir kişinin, yakınında ise kardeşine gözünü dikip bakması, ya da onu göz hapsine alması, ya da nereden geldin, nereye gidiyorsun şeklinde (onu rahatsız edecek) soru sorması mekruhtur."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 771, /613
Senetler:
0. Maktu' (Maktu')
1. Ebu Haccac Mücahid b. Cebr el-Kuraşî (Mücahid b. Cebr)
Konular:
Adab, insanlara rahatsızlık vermemek
Alay, alay etmek, istihza / alay etme
Saygı, insanlara karşı saygılı ve nazik olmak
حدثنا موسى بن إسماعيل قال حدثنا أبو الحارث الكرماني قال : سمعت رجلا قال لأبي رجاء أقرأ عليك السلام وأسأل الله أن يجمع بيني وبينك في مستقر رحمته قال وهل يستطيع أحد ذلك قال فما مستقر رحمته قال الجنة قال لم تصب قال فما مستقر رحمته قال رب العالمين
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165047, EM000768
Hadis:
حدثنا موسى بن إسماعيل قال حدثنا أبو الحارث الكرماني قال : سمعت رجلا قال لأبي رجاء أقرأ عليك السلام وأسأل الله أن يجمع بيني وبينك في مستقر رحمته قال وهل يستطيع أحد ذلك قال فما مستقر رحمته قال الجنة قال لم تصب قال فما مستقر رحمته قال رب العالمين
Tercemesi:
Ebû Recâ'ya bir adam şöyle dedi: «Sana selâm ederim ve Allah'ın, seninle beni, rahmetinin bulunduğu yerde toplamasını kendisinden dilerim. Ebû Reca dedi ki:
— Buna kimsenin gücü yeter mi? O'nun rahmetinin bulunduğu yer neresidir? Adam:
— Cennet'tir, dedi. Ebû Recâ :
— İsabet edemedin, dedi. Adam:
— O halde, O'nun rahmetinin bulunduğu yer neresidir? dedi.
— Âlemlerin Rabbı'dır (diye Ebû Recâ) cevap verdi.»[257]
Hakİkai ve mecaz manası olmak üzere, rahmetin bulunduğu yer sözü iki manaya gelir. Rahmet Allah'ın bir sıfatı olduğundan onun zatı ite kaim bulunur. Ondan ayrı değildir. Onun İçin rahmetin gerçekten bulunduğu varlık âlemlerin Rabbı'dır.
Merhamet sıfatının eseri olarak Cennet nimetlerine kavuşulduğundan Allah'ın rahmetini Cennet'de göstermek mecaz olur. Gerçek manada Allah'ın rahmetinin bulunduğu yerde olmak mümkün ve caiz olamayacağı cihetle, bu manadan kaçınmak için haberdeki ifade şeklinin söylenmesi hoş görülmemiştir. Bununla beraber mecaz manasiyle kullanılmasında bir beis yoktur.
Ebû Recâ 'nın adı Imran ibni M ilhan olup, Peygamber (SallallahüAîeyhiveSellem) "m zamanına yetişmiş; fakat Hz, Peygamberi görmemiştir. Fetih senesinden sonra müslüman oldu. Kuran ilmine vakıf olup, ibadetsever bir zat İdî. 40 yıl kavmine imamlık etmiş ve 120 yaşını aşkın olarak hicretin 109. yılında vefat etmiştir..Allah ondan razı olsun...[258]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 768, /610
Senetler:
()
Konular:
Allah İnancı, Allah tasavvuru
حدثنا محمد بن عبيد الله قال حدثنا حاتم بن إسماعيل عن أبي بكر بن يحيى الأنصاري عن أبيه عن أبي هريرة عن النبي صلى الله عليه وسلم قال : لا يقل أحدكم يا خيبة الدهر قال الله عز وجل أنا الدهر أرسل الليل والنهار فإذا شئت قبضتهما ولا يقولن للعنب الكرم فإن الكرم الرجل المسلم
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165049, EM000770
Hadis:
حدثنا محمد بن عبيد الله قال حدثنا حاتم بن إسماعيل عن أبي بكر بن يحيى الأنصاري عن أبيه عن أبي هريرة عن النبي صلى الله عليه وسلم قال : لا يقل أحدكم يا خيبة الدهر قال الله عز وجل أنا الدهر أرسل الليل والنهار فإذا شئت قبضتهما ولا يقولن للعنب الكرم فإن الكرم الرجل المسلم
Tercemesi:
Ebû Hüreyre'den, Peygamber (Sailaltahü Aleyhi ve Sellem)'İTL şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
«Sizden biriniz : Ey ziyankâr dehr, demesin. Allah (Aıze ve Celle) buyurmuştur ki, ben dehrim (onun sahibi ve yaratıcısıyım), geceyi ve gündüzü gönderirim; dilediğim zaman ikisini de alırım. Bir de (sizden biriniz) üzüme KERM demesin; çünkü KERM, müslüman adamın ismidir.»[261]
Kerm kelimesi, iyilik ve fazilet manasını taşıyan KEREM sözünden alınmış ve yaş üzüme bir isim olarak kullanılmıştır. Şarap yaş üzümden yapıldığı için, onu içenlere izafeten bu ismi aldığı hatıra gelmesin diye, üzümde KEREM sözünün kullanılmasını Peygamber'İmiz yasaklamışlardır. Asıl fazilet ve kerem mü'mîndedir, onun nurlu kalbindedİr. O halde kerm ve kerim ismi mü'minin vasfıdır, mü'm inler hakkında kullanılmalıdır. Kerem lâfzından türeyen kerîm isminde iman, hidayet, nur ve takva sıfatlan vardır. Bu sıfatlara da ancak mü'min hak kazanır.[262]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 770, /612
Senetler:
()
Konular:
Allah İnancı, Allah tasavvuru
Hitabet, sözler, uygun olan-olmayan
KTB ZAMAN FENOMENİ
Küfretmek, zamana veya dehre sövmek
حدثنا أبو عاصم عن الأوزاعي عن يحيى بن أبي كثير عن أبي قلابة أن أبا عبد الله قال لأبي مسعود أو أبو مسعود قال لأبي عبد الله ما سمعت النبي صلى الله عليه وسلم في زعم قال : بئس مطية الرجل
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165041, EM000762
Hadis:
حدثنا أبو عاصم عن الأوزاعي عن يحيى بن أبي كثير عن أبي قلابة أن أبا عبد الله قال لأبي مسعود أو أبو مسعود قال لأبي عبد الله ما سمعت النبي صلى الله عليه وسلم في زعم قال : بئس مطية الرجل
Tercemesi:
— Ebû Kılâbe'den rivayet edildiğine göre, Ebû Abdullah, Ebû Mes'ud'a yahut Ebû Mes'ud, Ebû Abdullah'a demiştir ki: «Zu'metmek =zannetmek» sözü hakkında Peygamber-fSa/toiJa/m Aleyhi ve Sellem) 'den ne duydun. (Bu hususta Peygamber) :
«— insanın ne kötü bineğidir.» buyurdu.[245]
Ebû Abdullah'in Huzeyfe hazretleri olduğu söylenmekte ise de Huzeyfe 'den başkası olduğu, hakkında da görüş vardır. H u z e y -fe'nin mi Ebû Mes'ud'a, yahut EbûMes'ud'unmu Huzeyfe ye sorduğunu ravi kesinlikle ayırt edememiş ve burada tereddüt etmiştir. Hangisi sormuş olursa olsun, mesele «Zu'm — zan besleme» kelimesi üzerindedir. Bu kelime Arapçada «Za'm, Zu'm ve-Zi'm» telâffuzlartyla üç şekilde kullanılır ve birbirine zıd manaları vardır. Doğru ve" hak olan sözde kullanıldığı gibi, yalan ve batıl olan sözde de kullanılır*. Ekseriya gerçek olmayıp, şüphe ve zan yerinde kullanılır. Şüphe ve yalan yerinde kullanıldığı için «İnsanın kötü bineği» diye Peygamber (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem) tarafından izah buyurulmuştur. Çünkü şüphe ve'tereddüt insanı yalana götürür. Yalpn, ise en kötü bir şeydir. İnsan gerçek olarak bilmediği bir haberi veya sözü anlatmamalı, zan' üzere hareket edip, kötü akıbetlere düşmemeli ve başkalarını da düşürmemelidir. Hadîs-i şerif rivayetlerinde ise asla kullanışı caiz değildir.[246]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 762, /607
Senetler:
()
Konular:
Sosyalleşme, temel prensipler
Yalan, yalancılık
حدثنا يحيى بن موسى قال حدثنا عمر بن يونس اليمامي قال حدثنا يحيى بن عبد العزيز عن يحيى بن أبي كثير عن أبي قلابة عن أبي المهلب أن عبد الله بن عامر قال يا أبا مسعود ما سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول في زعموا قال سمعته يقول : بئس مطية الرجل وسمعته يقول لعن المؤمن كقتله
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165042, EM000763
Hadis:
حدثنا يحيى بن موسى قال حدثنا عمر بن يونس اليمامي قال حدثنا يحيى بن عبد العزيز عن يحيى بن أبي كثير عن أبي قلابة عن أبي المهلب أن عبد الله بن عامر قال يا أبا مسعود ما سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول في زعموا قال سمعته يقول : بئس مطية الرجل وسمعته يقول لعن المؤمن كقتله
Tercemesi:
— Abdullah ibni Amir demiştir ki, ey Ebû Mes'ud! Resûlüllah (SallalUıhü Aleyhi ve Sellemfden «Zulmettiler = zannettiler^ sözü hakkında ne buyurduklarını işittin? O, şöyle buyurduğunu işittim, dedi: «— Insanm ne kötü bineğidir.» Yine şöyle buyurduğunu işittim: «— Mü'mine lanet etmek, onu Öldürmek gibidir.[247]
Abdullah ibni Amir, bir rivayete göre Hz. Peygamber'in irti-hal zamanında onüç yaşında İdiyse de, doğru olan diğer rivayetlerde 2-3 yaşlarında bulunuyordu. Hz. Osman'ın dayısı oğlu olup, doğumundan sonra Peygamber (SallallahüAleyhiveSellemi'e getirildiğinde: «Bu bizim benzeri m izdir» buyurmuştu. Böylece ashab-ı kiramdan olduğu bilinmiştir. Çok cesurdu ve gayet cömert İdi. Hicretin 29. yılında Hz. Osman onu, Musa El-Eş'arî 'den sonra Basra valiliğine tayin etmiş ve orada kanallar açmış, nehirler akıtmıştı. Tedbir sahibi büyük bir kumandan, cesur bir binici ve siyaset adamı olmakla Irarr, Horasan, Sicistan, Kabil ve Afganistan beldelerini fethetmİşti. Ayrıca imar ve inşa işleriyle ziraat ve ağaç yetiştirme hizmetleri de çok olmuştur. Arafat gibi kuru bîr arazide havuzlar yaptırıp, hurmalıklar yetiştirmişti.
Basra valiliğinden ayrıldıktan sonra Medine'de ikamet etti ve 58-59 yıllarında orada vefat etti. Allah ondan razı olsun...
Rivayet ettiği buradaki hadîsin birinci kısmı «Zu'm = zan» kelimesi ila ilgüİ olup, bu hususta gerekli açıklama bir önceki hadîs-i şerîf münasebetiyle yapılmıştı. İkinci kısım, mü'mine lanet etmenin,, onu öldürmek gibi olduğu hususudur. Lanet, bir kimseyi Allah'ın rahmetinden uzak tutmak ve ona helaki reva görmektir. Bir kimseyi manen öldürmek, helak etmek çok defa onu maddeten yok etmekten daha ağır bir iştir. Bu bakımdan mü'mine lanet etmek, onu öldürmek gibi günaha vesile olur.[248]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 763, /608
Senetler:
1. Ebu Mesud el-Ensarî (Ukbe b. Amr b. Sa'lebe b. Esire b. Asire)
2. Ebu Muhammed Abdullah b. Uveymir el-Ezdi (Abdullah b. Amir)
3. Ebu Mühelleb Muaviye b. Amr el-Basri (Amr b. Muaviye b. Zeyd)
4. Ebû Kilabe Abdullah b. Zeyd el-Cermî (Abdullah b. Zeyd b. Amr b. Nâtil b. Malik b. Ubeyd)
5. Ebu Nasr Yahya b. Ebu Kesir et-Tâî (Yahya b. Salih b. Mütevekkil)
6. Yahya b. Abdülaziz eş-Şami (Yahya b. Abdülaziz)
7. Ebu Hafs Ömer b. Yunus el-Hanefî (Ömer b. Yunus b. Kasım)
8. Ebu Zekeriyya Yahya b. Musa el-Huddanî (Yahya b. Musa b. Abdirabbihi b. Salim)
Konular:
Ahlak, Hz. Peygamber'in ahlakı
Lanet, Lanetlemek,
Sosyalleşme, temel prensipler
Yalan, yalancılık
حدثنا علي بن عبد الله قال حدثنا سفيان قال قال عمرو عن بن عباس : لا يقولن أحدكم لشيء لا يعلمه الله يعلمه والله يعلم غير ذلك فيعلم الله ما لا يعلم فذاك عند الله عظيم
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165043, EM000764
Hadis:
حدثنا علي بن عبد الله قال حدثنا سفيان قال قال عمرو عن بن عباس : لا يقولن أحدكم لشيء لا يعلمه الله يعلمه والله يعلم غير ذلك فيعلم الله ما لا يعلم فذاك عند الله عظيم
Tercemesi:
Ibni Abbas'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Sizden biriniz, bilmediği bir şey için, Allah o şeyin gayrini bildiği halde: Allah onu bilir, (şöyledir) demesin. Böyle yaparsa, sanki bilmediği bir şeyi, Allah'a öğretmeye kalkmış gibi olur ki, bu Allah katmda büyük bir suçtur.[249]
Bilhassa cehaletin yayıldığı ve manevî sorumluluğun idrak edilmediği zamanlarda insanların çoğuna bilmedikleri şeyler sorulduğu zaman, kibirlerinden ve hafifliklerinden dolayı nefislerine mağlûp olarak «bilmiyorum» demezler. Bilmedikleri mesele hakkında : «Allah bilir, bu mesele böyledir» diyerek cevap verirler. Halbuki Allah'ın ilminde gerçek bu değildir. Böylece Allah'a yalan isnad ederler. Allah'a yalan isnad etmekten büyük suç olur mu?
İnsan şek ve şüpheden ârî olarak yakînen bildiği meseleler hakkında : «Bu iş Allah bilir şöyledir» söyleyebilir. Bunda bir mahzur yoktur.
O halde insan bilmediği bir şey için çekinmeden «bilmiyorum» demeli, onur etmemeli, kibir taslamamalıdır, manevî sorumluluktan korkmalıdır. Aksi halde insanın dinden çıkması gibi tehlikeli haller olur. Ancak kesin olarak bilinen işler hakkında «Allah bilir, böyledir» denebilir. Bunda bir sakınca yoktur.[250]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 764, /608
Senetler:
()
Konular:
Hitabet, sözler, uygun olan-olmayan
Yalan, yalancılık
حدثنا الحسن بن عمر قال حدثنا عبد الوارث عن علي بن زيد قال حدثني يوسف بن مهران عن بن عباس قال : المجرة : باب من أبواب السماء ، وأما قوس قزح : فأمان من الغرق بعد قوم نوح عليه السلام
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165044, EM000765
Hadis:
حدثنا الحسن بن عمر قال حدثنا عبد الوارث عن علي بن زيد قال حدثني يوسف بن مهران عن بن عباس قال : المجرة : باب من أبواب السماء ، وأما قوس قزح : فأمان من الغرق بعد قوم نوح عليه السلام
Tercemesi:
İbni Abbas'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştin:
«— Saman yolu, gök kapılarından bir kapıdır. Gök kuşağına gelince, o Nuh Aleyhisselâmın kavminden sonra, boğulmaktan bir kurtuluş alâmetidir.»[251]
Saman yolu, gökte geniş ve beyaz bir şerit halinde uzanan ve gözle ayırt edilemeyen sayısız yıldızlar kümesinden meydana gelen parlak bir yolun adıdır. Eskiden böyle bir clâmet görülünce çeşitli rivayetler ileri sürülür ve efsaneler uydurulurdu. Bu gibi asılsız haberleri yok etmek için İbni A b b a s hazretleri umumî bir ifade kullanarak gök kapılarından bir kapı şeklinde izahını yapmış ve böylece asılsız rivayetleri önlemiştir.
Gök kuşağı hakkında da aynı İfadeyi kullanmıştır. Gök kuşağı = Kavsi Kuzah, yağmurdan sonra gökte muhtelif renkler serisinden teşekkül eden bir çemberdir. Güneş ışınlarının havadaki su damlacıklarında kırılmasından renk ayırımını doğuran fiziksel bir olaydır. Nuh tufanında büyük yağmur felâketi olmuş ve felâketin sona erdiğini gök kuşağı müjdelemiş bulunduğundan, boğulmadan kurtuluş alâmeti sayılmıştır. Böylece diğer asılsız rivayetlere yer verilmemiştir.[252]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 765, /609
Senetler:
()
Konular:
Doğa Tasavvuru, gökyüzü
- حدثنا الحميدي قال حدثنا سفيان عن بن أبي حسين وغيره عن أبي الطفيل : سأل بن الكواء عليا عن المجرة قال هو شرج السماء ومنها فتحت السماء بماء منهمر
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165045, EM000766
Hadis:
- حدثنا الحميدي قال حدثنا سفيان عن بن أبي حسين وغيره عن أبي الطفيل : سأل بن الكواء عليا عن المجرة قال هو شرج السماء ومنها فتحت السماء بماء منهمر
Tercemesi:
Hazreti Ali'ye Saman Yolu'ndan sorulmuş, şöyle cevap vermiştir: «O, göğün yoludur; akan yağmurla gök oradan açılmıştır.[253]
Hz. A I i 'nin tarifi ile Hz. I b n i A b b a s in tarifleri arasında lâfız bakımından fark vardır. Her ikisi de çeşitli yorumları ortadan kaldıran umumî ve fiziksel ifade kullanmışlardır. Bu alâmetleri bazı hikmet ve olaylara yormamak gerektiğini açıklamış oluyorlar.
(Bu haber için başka bir kaynak bulunamamıştır.)[254]
767— (177-s.) Ibni A bb a s 'dan rivayet edilmiştir:
«— Gök kuşağı, yeryüzü halkı için boğulmaktan kurtuluş alâmetidir. Saman Yolu ise, göğün bir kapısıdır ki, gök oradan yarılır.»[255]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 766, /610
Senetler:
()
Konular:
Doğa Tasavvuru, gökyüzü
حدثنا عارم قال حدثنا أبو عوانة عن أبي بشر عن سعيد بن جبير عن بن عباس : القوس أمان لأهل الأرض من الغرق والمجرة
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165046, EM000767
Hadis:
حدثنا عارم قال حدثنا أبو عوانة عن أبي بشر عن سعيد بن جبير عن بن عباس : القوس أمان لأهل الأرض من الغرق والمجرة
Tercemesi:
Ibni A bb a s 'dan rivayet edilmiştir:
«— Gök kuşağı, yeryüzü halkı için boğulmaktan kurtuluş alâmetidir. Saman Yolu ise, göğün bir kapısıdır ki, gök oradan yarılır.»[255]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 767, /610
Senetler:
()
Konular:
Doğa Tasavvuru, gökyüzü
حدثنا إسماعيل قال حدثني مالك عن أبي الزناد عن الأعرج عن أبي هريرة أن النبي صلى الله عليه وسلم قال : لا يقولن أحدكم يا خيبة الدهر فإن الله هو الدهر
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165048, EM000769
Hadis:
حدثنا إسماعيل قال حدثني مالك عن أبي الزناد عن الأعرج عن أبي هريرة أن النبي صلى الله عليه وسلم قال : لا يقولن أحدكم يا خيبة الدهر فإن الله هو الدهر
Tercemesi:
Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, Peygamber Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
«Sizden biriniz: Ey ziyankâr dehr, demesin; çünkü Allah dehrdir, (dehriır = zamanın sahibidir, yaratıcısıdır.)»[259]
Dehr, geniş zamana, uzun müddete ve zaman İçinde vukua gelen musibetlere denir. Cahiliyet devrinde Araplar, kendilerine bir musibet, bir felâket veya hoşa gitmeyecek ölüm gibi ağır bîr şey İsabet ettiği zaman, dehre söverler ve kötü yorumda bulunurlardı, zamanı Icınartardı. Halbuki felâketler kendi başlarına meydana gelmez, Allah'ın yaratmasiyle vücut bulurlar. Dehre ve hâdiseye sövmek, onlara sebep olana, yaratıcıya kadar gidebilecek bir mana taşıdığından Peygamber (Saltallahü Aleyhi ve Sellem) bu şekilde söz söylemekten bizi yasaklamıştır. Bir de zamanı kötü görmek, kabahati zamana İsnat etmek bir iş ve marifet değil, hali düzeltmek ve İslah çarelerini aramak vazifesini görmekle sorumlu olduğumuzu bize hatırlatmaktadır.[260]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 769, /611
Senetler:
()
Konular:
Allah İnancı, Allah tasavvuru
Hitabet, sözler, uygun olan-olmayan
KTB ZAMAN FENOMENİ
Küfretmek, zamana veya dehre sövmek