حدثنا أبو معمر قال حدثنا عبد الوارث عن واصل مولى أبي عيينة قال حدثني خالد بن عرفطة عن طلحة بن نافع عن جابر بن عبد الله قال : كنا مع رسول الله صلى الله عليه وسلم وارتفعت ريح خبيثة منتنة فقال أتدرون ما هذه هذه ريح الذين يغتابون المؤمنين
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165011, EM000732
Hadis:
حدثنا أبو معمر قال حدثنا عبد الوارث عن واصل مولى أبي عيينة قال حدثني خالد بن عرفطة عن طلحة بن نافع عن جابر بن عبد الله قال : كنا مع رسول الله صلى الله عليه وسلم وارتفعت ريح خبيثة منتنة فقال أتدرون ما هذه هذه ريح الذين يغتابون المؤمنين
Tercemesi:
Bize Ebu Ma'mer, on Abdülvaris, ona (Ebu Uyeyne'nin mevlası) Vâsıl rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'te beraberdik de» pis koku saçan bir rüzgâr yükseldi. Bunun üzerine Peygamber şöyle buyurdu:
«— Bu nedir, biliyor musunuz? Bu, müminleri gıybet edenlerin rüzgârıdır, (kokusudur).»[185]
Gıybet, bir Müslumanı, arkasında hoşlanmayacağı söz ve hareketleriyle ayıplamaktır. Gıybet haram olduğundan çirkin bir istir. Şu âyet-i kerîme bu çirkinliği açık olarak ifade etmektedir:
«... Müslümanların ayıp ve kusurlarını araştırmayın. Bir kısmınız, bir kısmınızı (arkasında hoşlanmyacağı sözle) çekiştirmesin. Hiç sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemek ister mi? (Bunun gibi çirkin olan gıybete nasıl razı olursunuz!). Bundan tiksindiniz, (değil mi?) O halde (gıybet etmekten) Allah'dan korkun. Muhakkak ki Allah, tevbeîeri kabul eden merhamet sahibidir.»
Gıybete dair, Keşşafu Istılâhatı'l-Funün adlı eserde özetle şu bilgi mevcuttur :
«Gıybet, Müslüman kardeşini, onda olan bir vasıfla, hoşlanmayacağı şekilde kötülemektir. Eğer onda olmayan bir vasıfla kötülenirse, bu gıybet değil, iftiradır, bühtandır. Diğer bir tarif de şöyle :
Söylediğin söz veya işlediğin hareket kardeşine ulaşmış olması halinde onun hoşuna gitmeyecekse bu gıybettir,- ister bedenindeki bir noksanlığı anmış ol, ister giyinişinde, ister ahlâkında, ister İşinde veya sözünde, ister din veya dünya işlerinde bir kusuru anmış ol, hüküm değişmez. Bunların her çeşidi gıybete girer.
Bir mü'mini gıybet yalnız sözle olmaz. Hareket ve İşaretlerle, tarizlerle de olur. Edilen bir gıybeti doğrulamak ve ona rıza göstermek de bir gıybettir. Gıybeti dinleyen kimse, dili ile onu inkâr etmeli veya buna gücü yetmiyorsa kalbi İle rıza göstermemelidir. Yoksa gıybet günahından kurtulamaz. Sözü kesmeye gücü yeter de bunu yapmaz, yahut kalkıp meclisten ayrılabilirken meclisi terk etmezse üzerine günah lâzım gelir. Dili ile gıybeti susturmaya çalışır da, kalbi gıybetten hoşlanır ve isterse yine gü-nahdan kurtulamaz; ve bu nifak sayılır.
Bir kasaba veya şehir halkını, şahıs belirtmeksizin ayıplamak gıybet değildir. Gıybette asıl olan başkasına zarar vermek ve onun kötü durumuna sevinip de, ondan hoşlanmaktır. Esef duyarak söylenen gıybet olmaz.
Açık olarak haram İşleyen ve bunda beis görmeyen fasıkların gıybeti de gıybet değildir. Peygamber (Sallallahü Aleyhi v# Sellem) şöyle buyurmuştur :
«Kim yüzünden haya Örtüsünü kaldırırsa, onun gıybeti yoktur.»
Yİne şöyle buyurmuştur:
«Facir (günahkâr) kimseyi, onda olan hallerle an ki, insanlar ondan sakınmış olsunlar. Günahı gizli olanın aybım açıklamayın; bu gıybet olur.»
Tanıtmak için söylenenler de gıybet sayılmaz.
Gıybet günahından kurtulmak için, pişman olmak ve tevbe etmek, Allah dan mağfiret dilemek gerekir. Gıybet edilen adamla karşılaşma mümkün İse, onunla helâllaşılır. Ölüm ve uzak düşme gibi sebeplerle helâlla-şılamayanların vereseleri ile helâllaşmak gerekmez,- Allah'dan mağfiret dilenilir.
(Keşşaf-Ü Istıiahati'l-Funûn, C II, s. 1090-1091)
Şeyh Alâeddin Abidîn gıybet hakkında şu bilgiyi vermektedir :
İster ölü olsun, ister hayatta bulunsun bîr Müslümanı veya bir Zimmî'yi gıybet haramdır.
Gıybet; bunlardan birini, kendisinde olan bir hasletle — hoşuna gitmeyecek şekilde— arkasında ayıplamaktır. Eğer arkasında söylenenler, onda yoksa, buna bühtan denir ki, bu daha büyük bir günahtır.
Gıybet dil İle olduğu gibi, göz kırpmakla, el işareti ile, yazı yazmakla, hareket etmek suretiyle, tarizle de olur. Böylece muayyen bir şahsı ayıplama kasdı anlaşılan hareketlerin hepsi gıybet sayılır. Bir kimsenin yürüyüş ve konuşma taklitlerini yapmak ve onu ayıplar şekilde hikâye etmek yine gıybete girer.
Gıybet bazan da küfür olur: Gıybet etmekte olan bir adama, gıybet etme denir de, o : Bu gıybet değildir; çünkü ben doğru söylüyorum, cevabında bulunması gibi...
Gıybet bazan nifak olur: İsmini vermediği bir kimseyi, onu tanıyan yanında gıybet edip, kendini iyi durumda görmek gibi...
Gıybet bazan günah (masıyet) olur : Günah olduğunu bildiği halde muayyen bir şahsı gıybet etmek gibi...
Gıybet bazan mubah olur: Fışkı zahir olanı veya bid'at sahibini gıybet etmek gibi...
Bir fasıkın kötülüğünden insanları korumak ve sakındırmak İçin onu gıybet etmenin sevabı vardır. Çünkü bu, fenalıktan alıkomadır; günahı yoktur. Bir de, bir köy halkını, muayyen bir kimseyi kasdetmeyerek ayıplamak gıybet değildir. Çünkü bu sözle murad edilen bütün insanlar değil, bir kısım şahıslardır. Bunlar ise bilinmiyor,- bilinmeyenin gıybeti mubahtır.
Nikâh, ortaklık, yolculuk ve idarecilik gibi işler için yapılan danışmalarda ve meşverelerdeki aleyhte sözler gıybet olmaz. Bu gibi hallerde öğüt kabilinden bilinen gerçekler söylenir ve ikazlarda bulunulur. Tanıtma imkânı bulunamayan kimseleri, lâkablanyle söyleyip tanıtmak yine caizdir.
Gıybet etmek bazan da vacip olur: Hadîs-i şerîf uydurmacılarını, bozuk itikatlı ve maksatlı yazarları tanıtmak, hilekâr ve aldatıcı satıcılardan sakındırmak için gıybet edilmesi gibi...
Bir kimsenin ettiği gıybet, gıybet edilene ulaşmamış olursa, o kimseye pişman olmak, tevbe ve istiğfar etmek kâfi gelir. Eğer ulaşmış olursa, ondan üstelik afv ve helâllik dilemek icab eder. Gıybet olarak söylenen sözü açıklamak eğer fitneye sebep olacaksa, bu açıklanmaz. Ancak Allah'a istiğfar edilir, dua edilir ve yapılan hareketten pişmanlık duyulur. Nitekim gıybet edilenin ölmesiyle vereseden helâllik almak gerekmez; tevbe, istiğfar ve nedamet icab eder.
Gıybeti dinleyen kimse, gıybet günahından kurtulmaz; ancak dili ile engelleyen, kabullenmeyen ve eğer karşı taraftan korkuyorsa, kalbi ile rıza göstermeyen bu günaha iştirak etmiş sayılmaz.
Bir de gıybet meclisinden kalkıp gitmeyen veya sözü kesip başka mev-zuya geçmek kudretinde olduğu halde bunu yapmayan kimse de gıybet günahı almış olur. Hadîs-i şerifte varid olmuştur ki :
«Dinleyici, gıybet edenlerden biridir.»
Ve yine :
«Kim kardeşinin gıyabında onun ıramı (şeref ve namusunu) korursa, Allah üzerine o kimseyi ateşten korumak hak olur.»
Diye varid olmuştur. (El-Hediyyetü'l-Alâiyye : s. 256-258, 1963 bsk.)
Gıybet etmek ve arkadan çekiştirmek, manevî havayı bozan, fitne ve fesad doğuran bir hal olup, cemiyetin huzur ve rahatını bozduğundan pis kokulu rüzgâra benzetilmiştir. Nahoş rayihalar da insanlara rahatsızlık ve sıkıntı verir, huzuru kaçırır. Onun için maddî ve manevî rahatsızlıkları doğuran işlerden kaçınmak, huzur ve selâmete yardımcı olmak, kullar üzerine yüklenmiş bir vazifedir. Bu vazifeleri yerine getirenler kurtulur, getirmeyenler de azabı çekerler.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 732, /577
Senetler:
1. Cabir b. Abdullah el-Ensârî (Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram b. Salebe)
2. Ebu Süfyan Talha b. Nafi el-Kuraşi (Talha b. Nafi)
3. Halid b. Urfuta (Halid b. Urfuta)
4. Vasıl Mevla Ebu Uyeyne (Vasıl)
5. Ebu Ubeyde Abdulvâris b. Saîd el-Anberî (Abdulvâris b. Saîd b. Zekvân)
6. Ebu Ma'mer Abdullah b. Ömer et-Temimî (Abdullah b. Amr b. Meysera)
Konular:
Gıybet, gıybet etmek, dedi kodu yapmak
Gıybet, müminleri gıybet edenlerden yükselen koku
حدثنا أحمد بن يونس قال حدثنا أبو بكر عن حميد عن أنس قال : قال رجل عند النبي صلى الله عليه وسلم اللهم لم تعطني مالا فأتصدق به فابتلني ببلاء يكون أو قال فيه أجر فقال سبحان الله لا تطيقه ألا قلت اللهم آتنا في الدنيا حسنة وفي الآخرة حسنة وقنا عذاب النار
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165006, EM000727
Hadis:
حدثنا أحمد بن يونس قال حدثنا أبو بكر عن حميد عن أنس قال : قال رجل عند النبي صلى الله عليه وسلم اللهم لم تعطني مالا فأتصدق به فابتلني ببلاء يكون أو قال فيه أجر فقال سبحان الله لا تطيقه ألا قلت اللهم آتنا في الدنيا حسنة وفي الآخرة حسنة وقنا عذاب النار
Tercemesi:
— Enes'den rivayet edildiğine göre, bir adam, Peygamber 'in yanında dedi ki:
— Allah'ım, bana maı vermedin Ki, orıaan sadaka vereyim. Bana bir belâ ver de onda ecir olsun. Bunun üzerine Peygamber şöyle buyurdu:
— SübhanelİBh, buna gücün yetmez. Deseydin ya: Allah'ım, bize dünyada hasene ver, âhirette de hasene ver ve bizi Cehennem azabından koru.»[175]
Afİyet ve selâmet gibi güzel nimetler varken, bunların Ötesinde belâ ve musibet istemek doğru olmadığına bu hadîs-i şerif açık bir delildir. Onun için hem dünyada, hem de âhirette güzel ve iyi şeyleri istemek gerekir. Dünyada hasene : Halis bir iman ile ihtiyaç görmeksizin sıhhat üzere yaşamak ve vazifeleri en güzel bir şekilde başarmaktır.
Âhirette hasene : Allah in rahmetine nail olarak Cenneti kazanmaktır. Bunlar dışında musibet aramak, fesad ve bozukluğu, düzensizliği ve huzursuzluğu doğuracağından, uygun bir davranış olamaz.
(Bu hadîs, Kütüb-i Sitte'de yoktur. Fodlu'llah : C II, s. 190).[176]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 727, /573
Senetler:
()
Konular:
Dua, bilinçsizce yapılan dualar
Dua, dua ile öğretmek
حدثنا أحمد بن يونس قال حدثنا زهير قال حدثنا حميد عن أنس قال : دخل قلت لحميد النبي صلى الله عليه وسلم قال نعم دخل على رجل قد جهد من المرض فكأنه فرخ منتوف قال ادع الله بشيء أو سله فجعل يقول اللهم ما أنت معذبي به في الآخرة فعجله في الدنيا قال سبحان الله لا تستطيعه أو لا تستطيعوا ألا قلت اللهم آتنا في الدنيا حسنة وفي الآخرة حسنة وقنا عذاب النار ودعا فشفاه الله عز وجل
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165007, EM000728
Hadis:
حدثنا أحمد بن يونس قال حدثنا زهير قال حدثنا حميد عن أنس قال : دخل قلت لحميد النبي صلى الله عليه وسلم قال نعم دخل على رجل قد جهد من المرض فكأنه فرخ منتوف قال ادع الله بشيء أو سله فجعل يقول اللهم ما أنت معذبي به في الآخرة فعجله في الدنيا قال سبحان الله لا تستطيعه أو لا تستطيعوا ألا قلت اللهم آتنا في الدنيا حسنة وفي الآخرة حسنة وقنا عذاب النار ودعا فشفاه الله عز وجل
Tercemesi:
— Enes'den rivayet edildiğine göre, Peygamber (Sallaİlahü Aleyhi ve Sellem) hastalıktan biçare düşen bir adamın yanına vardı. Sanki adam, tüyleri yolunmuş bir kuş yavrusuydu. Peygamber buyurdu:
«— Allah'dan bir şey dua et, yahut ondan iste.» Adam şöyle demeğe başladı: Allah'ım, bana âhirette edeceğin azabı, dünyada bana hemen ver.
Peygamber buyurdu:
«— Sübhanellah, buna gücün yetmez —yahut gücünüz yetmez—. Allah'ım, bize dünyada iyilik ver, âhirette de iyilik ver ve bizi Cehennem azabından koru, diyeydin ya...» Adam bu duayı etti ve Allah (Autve Celk) de ona şifa verdi.[177]
Azab ve musibet istemenin doğru olmadığını, bu hadîsi şerif de teyit etmekte olup, AllaR'dan hem dünyada iyilik, hem de âh i re tt e iyilik istemeyi bize öğüflüyor.[178]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 728, /574
Senetler:
()
Konular:
Dua, bilinçsizce yapılan dualar
Dua, dua ile öğretmek
Dua, Dua ve sağlık
حدثنا إسماعيل قال حدثني مالك بن أنس عن عامر بن عبد الله بن الزبير عن عبد الله بن الزبير : أنه كان إذا سمع الرعد ترك الحديث وقال سبحان الذي يسبح الرعد بحمده والملائكة من خيفته ثم يقول إن هذا لوعيد شديد لأهل الأرض
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165002, EM000723
Hadis:
حدثنا إسماعيل قال حدثني مالك بن أنس عن عامر بن عبد الله بن الزبير عن عبد الله بن الزبير : أنه كان إذا سمع الرعد ترك الحديث وقال سبحان الذي يسبح الرعد بحمده والملائكة من خيفته ثم يقول إن هذا لوعيد شديد لأهل الأرض
Tercemesi:
(168-s.) Rivayet edilmiştir ki, Abdullah ibni Zübeyr gök gürültüsünü işittiği zaman, sözünü bırakıp şöyle derdi:
«— o yüce Allah'ı teşbih ederim ki, [gök gürültüsü ona hamd üe teşbih eder, melekler de ondan korkarak...] (Ra'd sûresi, âyet: 13) Sonra şöyle derdi: Gerçekten bu gök gürültüsü, yeryüzündekilere şiddetli bir korkutmadır.»[167]
Bugünkü fen ispat ediyor ki, bütün kâinat zerresiyle beraber hareket halindedir. Bu hareketlerin bir kısmı akıl ve irade tesiriyle meydana gelmekte, bir kısmı da duygu ve iradenin dışında cereyan etmektedir. Hareket etmekte olan canlı ve cansız varlıklar, kendilerine hâkim bir kuvvetin sevk ve idaresine bağlı olarak devirlerini tamamlarlar. Bu ilâhî kudretin tasarrufu altında bulunup teslimiyetten başka imkâna sahip olmayan varlıkların hareketleri hal lisanı ile Allah'ı teşbihtir, onu yüceltmedir ve onun sonsuz kudretini İspat eden büyük delildir. Zaten âyet-i kerîmede şöyle buyuruluyor:
«Hiç bir şey yoktur kî, Allah'ı hamd ile teşbih etmesin.» (Isra sûresi, âyet: 44).
Şimşekler, yıldırımlar, gök gürültüleri hep bu umumî hükmün içine girmiş olduklarından Allah'ı yüceltmek ve onun yüce kudretiyle varlığını ispat etmektedirler. Hem bu vazifeyi fasılasız büyük bir intizamla devam ettirmektedirler. Ancak canlılar iradeleriyle bu teşbihleri yaptıkları zaman, karşılığında mükâfat kazanirlor, İnkârları halinde de azab çekerler. İrade dışı teşbihler, doğrudan doğruya Allah'ın kudretiyle meydana gelip, kulun bunlar üzerinde bir kesbi bulunmadığından insanlara fayda sağlamazlar. Allah'a boyun eğen zelil birer mahluk olduklarını izhar ederler. Düşünen ve araştıran akı! sahipleri için, bu âlemde Allah'ın azamet ve kudretine, onun üstün varlığına delâlet eden sayısız alâmetler vardır.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 723, /570
Senetler:
()
Konular:
Doğa Tasavvuru, gökyüzü
Dua, şimşek ve gök gürültüsü anında
حدثنا قبيصة قال حدثنا سفيان عن الجريري عن أبي الورد عن اللجلاج عن معاذ قال : مر النبي صلى الله عليه وسلم على رجل يقول اللهم إني أسألك تمام النعمة قال هل تدري ما تمام النعمة قال تمام النعمة دخول الجنة والفوز من النار ثم مر على رجل يقول اللهم اني أسألك الصبر قال قد سألت ربك البلاء فسله العافية ومر على رجل يقول ياذا الجلال والإكرام قال سل
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165004, EM000725
Hadis:
حدثنا قبيصة قال حدثنا سفيان عن الجريري عن أبي الورد عن اللجلاج عن معاذ قال : مر النبي صلى الله عليه وسلم على رجل يقول اللهم إني أسألك تمام النعمة قال هل تدري ما تمام النعمة قال تمام النعمة دخول الجنة والفوز من النار ثم مر على رجل يقول اللهم اني أسألك الصبر قال قد سألت ربك البلاء فسله العافية ومر على رجل يقول ياذا الجلال والإكرام قال سل
Tercemesi:
— Muaz'dan rivayet edildiğine göre, Peygamber (Sallalle&Ü Aleyhi ve Sellem) şöyle dua eden bir adama tesadüf etti:
— Allah'ım, senden nimetin tamamını isterim. Peygamber sordu :
«— Nimetin tamamı nedir, bilir misin?» Sonra :
«— Nimetin tamamı cennete girmektir; ve cehennemden kurtulmaktır.» buyurdu. Sonra : Allah'ım senden sabır isterim, diyen bir adama rasgeldi. Peygamber ona:
«— Sen Ralıbinden belâ istedin; ondan afiyet iste!» buyurdu. Bir de bir adama uğradı ki:
— Ey Celâl ve ikram sahibi Allah'ım! diyordu. Ona da «iste!» buyurdu.[171]
Sabır, mihnetlere karşı olur. Mihnetlerse çeşitli musibetlerdir. Bunlara tahammül zordur ve çok kere de insanı isyana sevkeder. Bunun için dünya ve âhİrette Allah dan afiyet ihsan buyurmasını dilemek en selâmeti i yoldur. Allah Tealâ Hazretlerine yüce sıfatlarından olan Celâl ve İkram kelimeleriyle hitap ederek dua eden kimseye, Peygamber (Saltatlahü Aleyhi ve Seliem): «İste» buyurmuşlar; çünkü uygun bir ifade ile duaya başlanmıştır, iste, senin duan makbuldür, demektir.[172]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 725, /572
Senetler:
()
Konular:
Dua, afiyet İstemek
Hz. Peygamber, duaları
حدثنا آدم قال حدثنا شعبة قال حدثنا سويد بن حجير قال سمعت سليم بن عامر عن أوسط بن إسماعيل قال سمعت أبا بكر الصديق رضي الله عنه بعد وفاة النبي صلى الله عليه وسلم قال قام النبي صلى الله عليه وسلم عام أول مقامي هذا ثم بكى أبو بكر ثم قال : عليكم بالصدق فإنه مع البر وهما في الجنة وإياكم والكذب فإنه مع الفجور وهما في النار وسلوا الله المعافاة فإنه لم يؤت بعد اليقين خير من المعافاة ولا تقاطعوا ولا تدابروا ولا تحاسدوا ولا تباغضوا وكونوا عباد الله إخوانا
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165003, EM000724
Hadis:
حدثنا آدم قال حدثنا شعبة قال حدثنا سويد بن حجير قال سمعت سليم بن عامر عن أوسط بن إسماعيل قال سمعت أبا بكر الصديق رضي الله عنه بعد وفاة النبي صلى الله عليه وسلم قال قام النبي صلى الله عليه وسلم عام أول مقامي هذا ثم بكى أبو بكر ثم قال : عليكم بالصدق فإنه مع البر وهما في الجنة وإياكم والكذب فإنه مع الفجور وهما في النار وسلوا الله المعافاة فإنه لم يؤت بعد اليقين خير من المعافاة ولا تقاطعوا ولا تدابروا ولا تحاسدوا ولا تباغضوا وكونوا عباد الله إخوانا
Tercemesi:
— Peygamber (Saîîaîlahü Aleyhi ve Sellemj'in vefatından sonra, Ebû Bekiri's-Sıddîk'dan işitildiğine göre demiştir ki, Peygamber (Sailallahii Aleyhi ve SeUeth). Medine'ye hicretin birinci yılında, bu bulunduğum yerde kalkıp şöyle buyurdu:
«— Doğruluktan ayrılmayınız; çünkü doğruluk iyilikle beraberdir, ikisi de cennetliktir. Yalandan sakınınız; çünkü yalan kötülükle beraberdir. Bunların ikisi de cehennemliktir. AUah'dan afiyet isteyiniz; çünkü gerçek imandan sonra, afiyetten daha hayırlı bir şey verilmemiştir. Birbirinize dargınlık etmeyiniz, birbirinize arka çevirmeyiniz, birbirinizi kıskanmayınız, birbirinize kin beslemeyiniz; ey Allah'ın kullan, kardeşler olunuz.[169]
Afiyet, Allah Tecilâ mn kul üzerinden her türlü sıkıntı ve belâyı kaldırmasına denir. Bunun içindir ki, Peygamber (Satlallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Hiç kimse, sahih imandan sonra afiyetten daha hayırlı bir şeye sahip olmamıştır.» buyurmuştur.
Afiyetin böyle büyük nimet oluşundan dolayı Peygamber Efendimiz, dünya selâmeti İçin afiyeti istemeyi insanlara emretmiştir. Tirmizî'nin rivayetinde böyledir. Yine afiyet, başkasına eziyet etmemek ve başkasının eziyetinden de korunmuş olmak şeklinde tefsir edilmektedir.[170]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 724, /571
Senetler:
()
Konular:
Cehennem, Sevkeden İşler, Sözler, Davranışlar
Cennet, Sevkeden İşler, Sözler, Davranışlar
Dua, afiyet İstemek
Dürüstlük, doğruluk
Hased, Kıskançlık
Kardeşlik, insanlar arasında kardeşliğe teşvik,
Kin tutmak, Kindarlık
Sağlık, sağlık nimettir
Yalan, yalancılık
حدثنا فروة قال حدثنا عبيدة عن يزيد بن أبي زياد عن عبد الله بن الحارث عن العباس بن عبد المطلب قلت : يا رسول الله علمني شيئا أسأل الله به فقال يا عباس سل الله العافية ثم مكثت قليلا ثم جئت فقلت علمني شيئا أسأل الله به يا رسول الله فقال يا عباس يا عم رسول الله سل الله العافية في الدنيا والآخرة
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165005, EM000726
Hadis:
حدثنا فروة قال حدثنا عبيدة عن يزيد بن أبي زياد عن عبد الله بن الحارث عن العباس بن عبد المطلب قلت : يا رسول الله علمني شيئا أسأل الله به فقال يا عباس سل الله العافية ثم مكثت قليلا ثم جئت فقلت علمني شيئا أسأل الله به يا رسول الله فقال يا عباس يا عم رسول الله سل الله العافية في الدنيا والآخرة
Tercemesi:
— Abbas ibni Abdulmuttalip anlatmıştır:
— Dedim ki, ey Allah'ın resulü! Bana bir şey öğret ki, onunla Al-lah'daıı dileyeyim. Peygamber şöyle buyurdu:
«— Ya Abbas, Attah'dan afiyet iste.» Sonra az bekleyip arkasından geldim de dedim ki, bana bir şey öğret ki, onunla Allah'dan isteyeyim, ey Allah'ın Resulü! Bunun üzerine şöyle buyurdu:
— Ey Abbas, ey Allah'ın resulünün amcası! Allah'dan dünyada ve âhirette afiyet iste.»[173]
Bu hadîs-i şerîf de «afiyetin» ne kadar büyük bîr manâ taşıdığını, afiyetin dünya ve âhiret için en büyük bir saadet olduğunu, diğer hadîslere uygun olarak teyid, etmektedir.
Hozreti Abbas kimdir?:
Peygamber (Satlaltohü Alevhive 5effemPn amcası olup, Abdulmuttalib'in oğludur. Künyesi E b u ' I - Fa d I dır. Hz. Peygamber'den iki yıl önce doğmuştu. Annesinin adı Nesle veya Nüseyle'dir. Nesle'nİn oğlu Abbas, çocukken kaybolmuştu. Annesi, eğer çocuğumu bulursam Kabe'ye örtü yapıp giydireceğim diye adakta bulunmuş ve çocuğunu bulunca da Kabe'ye ipekten örtü yapmıştı. Kabe'ye İlk örtü, bu hanımın adağı İte başlamıştır.
Cahİtiyet devrinde Abbas, Kureyş kabilesinin ulusu olup, Kabe'nin onanmı İle su işleri onun elindeydi. Bedir Savaşına müşriklerin zoru ile katılmış ve savaşta esir düşmüştü.
Savaş esnasında Abbas ile kim karşılaşırsa, onu öldürmesin; çünkü o istemiyerek savaşa itilmiştir.»
Diye Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seiiem) buyurmuş olduğundan zorla savaşa götürüldüğü anlaşılmaktadır.
Amcalar arasında Ebû Talip'den sonra Hz. Peygambere en ziyade yardımcı olan Abbas oimuştu. Bedir Savaşında esir düşünce, fidye vererek hem kendini, hem de kardeşi Ebû Talİb'in çocuklarını kurtarmış ve bu olaydan az bir müddet sonra da İslâm'ı kabul etmişti. Bİr rivayete göre de, çok daha önce İslâm'a girmiş, fakat halini gizleyerek Mekke haberlerini Peygambere ulaştırmak görevini üzerine almıştı. Medine'ye en son hicret edenlerden olup, arkasından da Mekke fethedilmişti. Mekke fethinde ve Huneyn savaşında bulunmuştur.
Gayet iyilik sever, cömert ve akrabayı gözetir yüksek ahlâk sahibi bir zat idf. Yine rivayet ediliyor kİ, Hz. Ömer ile Hz. Osman hayvan üzerinde bulunurlarken Abbas Hazretlerine tesadüf ettikleri zaman, hemen hayvandan inerler ve önlerinden geçinceye kadar beklerlerdi. Pey-gamber'in-amcasıdır diye ona böyle hürmet ederlerdi. Ayrıca Hz. Ömer kuraklık olduğu zaman, yağmur duasında Hz. Abbas'ı beraberinde bulundurur ve ona dua ettirirdi. Hz. Abbas uzun boylu, beyaz tenli bîr zat olup, kızlarından başka on erkek çocuğu vardı. Bunların içinde Abdullah (Abdullah ibni Abbas} ilim ve fazilette temayüz etmiş, bilhassa tefsirde öncülük etmiştir. Soyundan halifeler yetişmiştir.
Hicretin 32. yılında Medine'de 88 yaşında olduğu halde vefat etmiş ve namazını Hz. Osman kılmış; sonra Bakı* mezarlığına gömülmüştür. Allah hepsinden razı otsun.[174]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 726, /572
Senetler:
()
Konular:
Dua, afiyet İstemek
Dua, dua ile öğretmek
حدثنا عمر بن حفص قال حدثنا أبي قال حدثنا الأعمش قال حدثني مجاهد عن عبد الله بن عمرو قال : يقول الرجل اللهم إني أعوذ بك من جهد البلاء ثم يسكت فإذا قال ذلك فليقل إلا بلاء فيه غلاء
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165008, EM000729
Hadis:
حدثنا عمر بن حفص قال حدثنا أبي قال حدثنا الأعمش قال حدثني مجاهد عن عبد الله بن عمرو قال : يقول الرجل اللهم إني أعوذ بك من جهد البلاء ثم يسكت فإذا قال ذلك فليقل إلا بلاء فيه غلاء
Tercemesi:
— (169-s.) Abdullah ibni Amr'dan rivayet edildiğine göre, demiştir ki, insan şöyle dua etmelidir:
— Allah'ım, şiddetli belâdan sana sığınırım. Sonra susmalıdır. Bu sözü söylediği zaman desin ki, ancak kendisinde yüksek derece olan belâ müstesnadır, (ondan Allah'a sığınmak yoktur).[179]
Manevî mükâfatı yüksek olacak ve insana âhirette yüksek derece sağlayacak belâ ve musibetler, netice itibariyle saadet getirdiğinden bu gibi belâlardan Allah'a sığınmaya lüzum yoktur. Bu istisnaî bir hal olduğundan umumî kaideye aykırı düşmez. Böylece, daha önce gecen hadîslerle de manâ bakımından bir aykırılık ifade etmez.
(Bu haber için başka bîr kaynak bulunamamıştır.).[180]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 729, /575
Senetler:
()
Konular:
Dua, her konuda
حدثنا محمد بن سلام قال حدثنا سفيان بن عيينة عن سمي عن أبي صالح عن أبي هريرة : أن النبي صلى الله عليه وسلم كان يتعوذ من جهد البلاء ودرك الشقاء وشماتة الأعداء وسوء القضاء
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165009, EM000730
Hadis:
حدثنا محمد بن سلام قال حدثنا سفيان بن عيينة عن سمي عن أبي صالح عن أبي هريرة : أن النبي صلى الله عليه وسلم كان يتعوذ من جهد البلاء ودرك الشقاء وشماتة الأعداء وسوء القضاء
Tercemesi:
— Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, Peygamber (Scülailahu Aleyhi ve Seilem) «Şiddetli 'belâdan, günaha düşmekten, düşmanların sevinmesinden ve kötü akıbetten Allah'a sığınırdı.»[181]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 730, /575
Senetler:
()
Konular:
Dua, her konuda
Hz. Peygamber, duaları
Hz. Peygamber, istiazesi
حدثنا عبد الله بن أبي بكر ومسلم نحوه قالا حدثنا الأسود بن شيبان عن أبي نوفل بن أبي عقرب : أن أباه سأل النبي صلى الله عليه وسلم عن الصوم فقال صم يوما من كل شهر قلت بأبي أنت وأمي زدني قال زدني زدني صم يومين من كل شهر قلت بأبي أنت وأمي زدني فإني أجدني قويا فقال إني أجدني قويا إني أجدني قويا فأفحم حتى ظننت أنه لن يزيدني ثم قال صم ثلاثا من كل شهر
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165010, EM000731
Hadis:
حدثنا عبد الله بن أبي بكر ومسلم نحوه قالا حدثنا الأسود بن شيبان عن أبي نوفل بن أبي عقرب : أن أباه سأل النبي صلى الله عليه وسلم عن الصوم فقال صم يوما من كل شهر قلت بأبي أنت وأمي زدني قال زدني زدني صم يومين من كل شهر قلت بأبي أنت وأمي زدني فإني أجدني قويا فقال إني أجدني قويا إني أجدني قويا فأفحم حتى ظننت أنه لن يزيدني ثم قال صم ثلاثا من كل شهر
Tercemesi:
— Ebû Nevfel'den rivayet edildiğine göre,babası Ebû Akreb Peygamber (SoltallaHti Aleyhi ve Sellcm) 'e oruçtan sordu. Bunun üzerine Peygamber şöyle buyurdu:
— Her aydan bir gün oruç tut.» Ben dedim ki:
— Anam-babam sana feda olsun; bana ilâve et. Peygamber:
«— Bana ilâve et, bana ilâve et! Her aydan iki gün oruç tut.» dedi. Ben dedim ki:
— Anam - babam sana feda olsun; bana ilâve et, çünkü ben, kendimi kuvvetli buluyorum. Bunun üzerine Peygamber buyurdu:
«— Ben kendimi kuvvetli buluyorum, ben kendimi kuvvetli buluyorum!» Sonra sükût etti. Ben de zannettim ki, artık bana ilâve etmiye-cek. Sonra şöyle buyurdu:
«— Her aydan üç gün oruç tut.»[183]
Aslen Mekke'I i olup, sonra Basra'ya yerleşen Ebû Akreb, ashabı kİramdandır. Her aydan bir gön oruç tutmayı azımsadığından, bu davranışını Hz. Peygamber hoş görmeyerek âdeta onu ayıplar mahiyette, söylediği sözü tekrarlamıştı. Çünkü bir sorunun cevabı alındığı zaman, aynı şey üzerinde iki veya üç defa durmak edebe münasib düşmez. Hz. Peygamber, Ebû Akreb'in hem isteğini yerine getirdiler, hem de ona tariz yolu ile ihtarda bulunmuş oldular.
Her aydan üç gönü oruç tutmak böylece sünnet olan bir ibadettir. Bu İbadet her ayın onüç, ondört ve onbeşİncî günlerini oruç tutmakla yerine getirilir. Ayın başından, sonundan ve ortasından birer gün tutarak da eda edilir. Oruçlarda kamerî aylara itibar edilir ve haram günlerde oruç tutulmaz. Ramazan bayram günü, şevval ayının birinci günü olduğu halde, bugün oruç tutu I mayı p ertesi gün tutulur. Sünnet olarak tutulan oruçların fazileti büyüktür. Şevval ayından altı gün oruç tutmak ayrıca bir sünnet olup, bunun faziletine dair hadîsler vardır.[184]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 731, /576
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, hitap şekilleri
Oruç, Nafile Oruç, ayda üç gün oruç tutmak