10265 Kayıt Bulundu.
Bana Züheyr b. Harb (el-Haraşî), ona Muhammed b. Fudayl (ed-Dabbî), ana babası (Fudayl b. Ğazvan ed-Dabbî), ona Umare b. Ka’ka’ (ed-Dabbî), ona Ebu Zür’a (b. Amr el-Becelî), ona da Ebu Hüreyre Rasul-i Ekrem’in (sav) şöyle dua ettiğini nakletti: "Allah’ım! Muhammed ailesinin rızkını (el avuç açmadan geçimine) yetecek kadar ver!"
Bize Nasr b. Ali el-Cehdemî, ona babası [Ali b. Nasr el-Huddanî], ona Sahr b. Cüveyriye, ona Nâfi Mevlâ İbn Ömer, ona da Abdullah b. Ömer Rasulullah’ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Kendimi rüyada misvakla ağzımı temizlerken gördüm. Derken biri diğerinden daha büyük iki adam beni çektiler. Ben misvakı küçük olanına verdim. Bunun üzerine bana: 'büyüğüne ver' denildi. Ben de onu büyük olana verdim."
[Bize Harun b. Maruf ve Muhammed b. Abbad, -Her ikisinin rivayetinde lafızlar birbirine yakın olup rivayetin metni Harun’a aittir- onlara Hatim b. İsmail, ona Yakub b. Mücahid Ebu Hazre, ona da Ubade b. Velid b. Ubade b. Samit “... Sonra yürüyüp kendi mescidinde bulunan Cabir b. Abdullah' uğradık... (O şöyle dedi:...)” diyerek şöyle rivayet etmiştir:] "Hz. Peygamber (sav) ile birlikte Batn-ı Buvât Gazvesi’ne çıktık. Kendisi Mecdî b. Amr el-Cüheni'yi arıyordu. Bir deveye bizden nöbetleşe, beş, altı ve yedi kişi biniyordu. Derken Ensar'dan bir adamın biniş sırası geldi, devesini çöktürerek bindi. Sonra onu sürdü. Deve biraz inat edip yavaşlayınca (adam) ona: ‘Haydi git, Allah seni kahretsin!’ dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) ‘hayvanına lanet eden bu kişi kim?’ diye sordu. Adam ‘Benim, ey Allah’ın Rasulü’ dedi. Hz. Peygamber (sav) ‘İn onun üzerinden! Bize lanetlenmiş bir hayvanla arkadaşlık etme. Kendinize beddua etmeyin, çocuklarınıza beddua etmeyin, mallarınıza da beddua etmeyin. Zira Allah’tan bir şeyin istendiği ve duanın kabul edildiği bir ana rast gelir de duanız kabul oluverir’ buyurdu."
Bize Yahya b. Habib el-Harisî (Yahya b. Habib b. Arabî), ona Mu'temir (b. Süleyman b. Tarhan), ona İsmail (b. Hürmüz), ona Kays (b. Avf b. Abdülharis), ona Sa'd (b. Ebu Vakkas); (T) Bize Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr (el-Hemdânî), ona babası (ِAbdullah b. Nümeyr b. Abdullah b. Ebu Hayye) ve İbn Bişr (b. Fürâfisa b. Muhtar b. Rudeyh), onlara İsmail (b. Hürmüz), ona da Kays (b. Avf b. Abdülharis), Sa'd (b. Ebu Vakkas)'ı şöyle derken işittiğini rivayet etmiştir: Allah'a yemin ederim ki Allah yolunda Araplar'dan ilk ok atan kişi benim. Bizler Rasulullah'la (sav) birlikte savaşa çıkardık. (Küçük yapraklı, kısa dikenli) semür ağacının yapraklarından başka yiyecek hiç bir şeyimiz olmazdı. Bundan dolayı birimiz tuvaletini yaptığında (dışkısı, tıpkı sürekli ot yiyen) koyun dışkısı gibi olurdu. Şimdi Esedoğulları (kalkmış) dinî (bir meseleden dolayı) beni kınıyor! (Dini onlardan öğreneceksem) o halde hüsrana uğramış ve amellerim boşa gitmiş demektir. İbn Nümeyr hadisi rivayet ederken "o halde" kelimesini zikretmemiştir.
Bize Muhammed b. Ebî Ömer, ona Süfyân, ona Süheyl b. Ebî Sâlih, ona babası, ona da Ebû Hureyre'nin (ra.) rivâyet ettiğine göre, ashâb-ı kirâm; "Ey Allah’ın rasûlü, kıyamet gününde rabbimizi görecek miyiz?" diye sordular. Hz. Peygamber; "- Bulutsuz bir günde ve öğle vaktinde güneşi görmekte zorlanır mısınız?" diye sordu. “- Hayır!” dediler. Tekrar; “Bulutsuz ve dolunaylı bir gecede ayı görmekte zorlanır mısınız?” diye sordu. Yine; “- Hayır!” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber şunları söyledi: “- Hayatım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, (o gün) Rabbinizi görmek konusunda çekeceğiniz zorluk, ancak (bugün) ay ve güneşi görmek konusunda çektiğiniz zorluk kadar olacaktır. Rabbi gelen kuluna; “- Ey falan! Sana ikrâm etmedim mi? Seni efendi yapmadım mı? Sana eş vermedim mi? Atları, develeri sana müsahhar kılmadım mı? Reis olmana ve bu vesile ile ganimetin dörtte birini almana imkân vermedim mi?” diyecek. İnsan da; “- Evet ya Rabbi!” diyecek. O zaman Allah; “- Bana kavuşacağını düşündün mü?” diyecek. İnsan da; “- Hayır!” diyecek. Bunun üzerine Allah; “- Öyleyse sen (dünyada) beni unuttuğun gibi bugün ben de seni unutuyorum” buyuracak. Sonra ikinci bir kul gelir. Allah ona da; “- Ey falan! Sana ikrâm etmedim mi? Seni efendi yapmadım mı? Sana eş vermedim mi? Atları, develeri sana müsahhar kılmadım mı? Reis olmana ve bu vesile ile ganimetin dörtte birini almana imkân vermedim mi?” diyecek. İnsan da; “- Evet ya Rabbi!” diyecek. O zaman Allah; “- Bana kavuşacağını düşündün mü?” diyecek. İnsan da; “- Hayır!” diyecek. Bunun üzerine Allah; “- Öyleyse sen (dünyada) beni unuttuğun gibi bugün ben de seni unutuyorum” buyuracak. Sonra üçüncü kul gelir, Allah ona da aynı şeyleri söyler. O kul da; “- Ey Rabbim! Sana, Kitabına ve Peygamberlerine iman ettim. Namaz kıldım, oruç tuttum ve sadaka verdim” der ve elinden geldiği kadar hayırla senâda bulunur. Bunun üzerine Allah; “- Öyleyse sen şuraya buyur!” der. Sonra ona; “- Şimdi senin aleyhine bir şahit göndereceğiz” denilir. Bunun üzerine insan kendi kendine; ‘acaba aleyhime şahitlik yapacak olan kimdir?’ diye düşünmeye başlar. Sonra hemen ağzı mühürlenir, uyluğuna, etine ve kemiğine; “- Konuşun!” denir. O zaman uyluğu, eti ve kemiği bütün yaptıklarını anlatır. Bu, ona mazeret dileme imkânı bırakmamak içindir. Bu adam, Allah’ın gazabına uğrayacak olan bir münafıktır.”
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ve Ebu Küreyb, onlara Ebu Üsame (Hammâd b. Üsame el-Kuraşî) ve İbn Nümeyr, onlara Hişam b. Urve, ona Hişam’ın babası Urve (b. Zübeyr, ona da Aişe rivayet etmiştir: "Muhammed ailesi olarak biz, ateş yakmaksızın bir ay dururduk, (bu zaman içerisinde) yiyeceğimiz sadece su ve hurma olurdu." [Ancak Aişe, 'Muhammed ailesi' ifadesini kullanmamıştır. Ebu Küreyb ise, İbn Nümeyr’den naklettiği rivayette 'Bize et gelene kadar' ifadesini eklemiştir.]
Bana Harmele b. Yahya b. Abdullah - Yani İbn Harmele b. İmran Tücibî-, ona İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihab, ona Urve b. Zübeyr, ona da Misver b. Mahreme, Amr b. Avf’ın — Amr, Amir b. Lüeyy kabilesinin müttefiki idi ve Rasulullah (sav) ile birlikte Bedir'de bulunmuştu— şöyle anlattığını nakletti: Rasulullah (sav) Ebu Ubeyde b. Cerrah'ı Bahreyn cizye vergisini getirmesi için göndermişti. Rasulullah (sav) Bahreyn halkıyla bizzat sulh antlaşması yapmış, Alâ b. Hadramî'yi de başlarına vali tayin etmişti. Ebu Ubeyde Bahreyn’den (topladığı) mal ile birlikte geldi. Ensar, Ebu Ubeyde’nin geldiğini duyunca sabah namazını Rasulullah (sav) ile birlikte kılmak için (mescide) geldiler ve Rasulullah (sav) namazı bitirip dönünce karşısına geçtiler. Rasulullah (sav) onları görünce gülümsedi sonra "Zannediyorum Ebu Ubeyde’nin Bahreyn’den bir şeyler getirdiğini duydunuz" dedi. Ensar, “Evet Ey Allah’ın Rasulü!” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Sevinin! Sizi sevindirecek olan şeyi ümit edin. Allah’a yemin olsun ki sizin için endişe ettiğim şey fakirlik değildir. Fakat sizin adınıza şundan endişe ediyorum: (Benden sonra) Dünya sizden öncekilerin önüne serildiği gibi önünüze serilir de onların yaptığı gibi birbirinizle yarışa (ve rekabete) girersiniz ve dünya onları helak ettiği gibi sizleri de helak eder."
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ile Ebu Küreyb, onlara Ebu Üsame (Hammâd b. Üsame el-Kuraşî) ve İbn Nümeyr, onlara Hişam b. Urve (el-Esedî), ona da Hişam’ın babası Urve (b. Zübeyr), Aişe'den (r. anha) rivayet etmiştir. "Muhammed ailesi olarak biz, ateş yakmaksızın bir ay dururduk; bu zaman içinde yiyeceğimizi sadece hurma ve su olurdu." [Ancak o, 'Muhammed ailesi' ifadesini kullanmamıştır. Ebu Küreyb, İbn Nümeyr’den naklettiği rivayette 'bize et gelene kadar ateş yakmazdık' ifadesi yer almıştır.