Öneri Formu
Hadis Id, No:
38759, DM000674
Hadis:
أَخْبَرَنَا أَبُو عُثْمَانَ الْبَصْرِىُّ عَنْ عَبْدِ الْعَزِيزِ بْنِ مُسْلِمٍ الْقَسْمَلِىِّ أنبأنا زَيْدٌ الْعَمِّىُّ عَنْ بَعْضِ الْفُقَهَاءِ أَنَّهُ قَالَ : يَا صَاحِبَ الْعِلْمِ اعْمَلْ بِعِلْمِكَ ، وَأَعْطِ فَضْلَ مَالِكَ ، وَاحْبِسِ الْفَضْلَ مِنْ قَوْلِكَ إِلاَّ بِشَىْءٍ مِنَ الْحَدِيثِ يَنْفَعُكَ عِنْدَ رَبِّكَ ، يَا صَاحِبَ الْعِلْمِ إِنَّ الَّذِى عَلِمْتَ ثُمَّ لَمْ تَعْمَلْ بِهِ قَاطِعٌ حُجَّتَكَ وَمَعْذِرَتَكَ عِنْدَ رَبِّكَ إِذَا لَقِيتَهُ ، يَا صَاحِبَ الْعِلْمِ إِنَّ الَّذِى أُمِرْتَ بِهِ مِنْ طَاعَةِ اللَّهِ لَيَشْغَلُكَ عَمَّا نُهِيتَ عَنْهُ مِنْ مَعْصِيَةِ اللَّهِ ، يَا صَاحِبَ الْعِلْمِ لاَ تَكُونَنَّ قَوِيًّا فِى عَمَلِ غَيْرِكَ ضَعِيفاً فِى عَمَلِ نَفْسِكَ ، يَا صَاحِبَ الْعِلْمِ لاَ يَشْغَلَنَّكَ الَّذِى لِغَيْرِكَ عَنِ الَّذِى لَكَ ، يَا صَاحِبَ الْعِلْمِ جَالِسِ الْعُلَمَاءَ وَزَاحِمْهُمْ وَاسْتَمِعْ مِنْهُمْ وَدَعْ مُنَازَعَتَهُمْ ، يَا صَاحِبَ الْعِلْمِ عَظِّمِ الْعُلَمَاءَ لِعِلْمِهِمْ ، وَصَغِّرِ الْجُهَّالَ لِجَهْلِهِمْ وَلاَ تُبَاعِدْهُمْ وَقَرِّبْهُمْ وَعَلِّمْهُمْ ، يَا صَاحِبَ الْعِلْمِ لاَ تُحَدِّثْ بِحَدِيثٍ فِى مَجْلِسٍ حَتَّى تَفْهَمَهُ ، وَلاَ تُجِبِ امْرَأً فِى قَوْلِهِ حَتَّى تَعْلَمَ مَا قَالَ لَكَ ، يَا صَاحِبَ الْعِلْمِ لاَ تَغْتَرَّ بِاللَّهِ وَلاَ تَغْتَرَّ بِالنَّاسِ ، فَإِنَّ الْغِرَّةَ بِاللَّهِ تَرْكُ أَمْرِهِ وَالْغِرَّةَ بِالنَّاسِ اتِّبَاعُ أَهْوَائِهِمْ ، وَاحْذَرْ مِنَ اللَّهِ مَا حَذَّرَكَ مِنْ نَفْسِهِ ، وَاحْذَرْ مِنَ النَّاسِ فِتْنَتَهُمْ ، يَا صَاحِبَ الْعِلْمِ إِنَّهُ لاَ يَكْمُلُ ضَوْءُ النَّهَارِ إِلاَّ بِالشَّمْسِ كَذَلِكَ لاَ تَكْمُلُ الْحِكْمَةُ إِلاَّ بِطَاعَةِ اللَّهِ ، يَا صَاحِبَ الْعِلْمِ إِنَّهُ لاَ يَصْلُحُ الزَّرْعُ إِلاَّ بِالْمَاءِ وَالتُّرَابِ كَذَلِكَ لاَ يَصْلُحُ الإِيمَانُ إِلاَّ بِالْعِلْمِ وَالْعَمَلِ ، يَا صَاحِبَ الْعِلْمِ كُلُّ مُسَافِرٍ مُتَزَوِّدٌ وَسَيَجِدُ إِذَا احْتَاجَ إِلَى زَادِهِ مَا تَزَوَّدَ ، وَكَذَلِكَ سَيَجِدُ كُلُّ عَامِلٍ إِذَا احْتَاجَ إِلَى عَمَلِهِ فِى الآخِرَةِ مَا عَمِلَ فِى الدُّنْيَا ، يَا صَاحِبَ الْعِلْمِ إِذَا أَرَادَ اللَّهُ أَنْ يَحُضَّكَ عَلَى عِبَادَتِهِ فَاعْلَمْ أَنَّهُ إِنَّمَا أَرَادَ أَنْ يُبَيِّنَ لَكَ كَرَامَتَكَ عَلَيْهِ فَلاَ تَحَوَّلَنَّ إِلَى غَيْرِهِ فَتَرْجِعَ مِنْ كَرَامَتِهِ إِلَى هَوَانِهِ ، يَا صَاحِبَ الْعِلْمِ إِنَّكَ إِنْ تَنْقُلِ الْحِجَارَةَ وَالْحَدِيدَ أَهْوَنُ عَلَيْكَ مِنْ أَنْ تُحَدِّثَ مَنْ لاَ يَعْقِلُ حَدِيثَكَ ، وَمَثَلُ الَّذِى يُحَدِّثُ مَنْ لاَ يَعْقِلُ حَدِيثَهُ كَمَثَلِ الَّذِى يُنَادِى الْمَيِّتَ وَيَضَعُ الْمَائِدَةَ لأَهْلِ الْقُبُورِ.
Tercemesi:
Bize Ebu Osman el-Basrî, ona Abdülaziz b. Müslim el-Kasmelî, ona Zeyd el-Ammî, ona fukahâdan birisinin şöyle dediğini rivayet etti: Ey ilim sahibi kişi! İlminle amel et! Malının artanını ver ama Rabbin nezdinde sana faydası olacak bir miktar söz müstesnâ, sözünün fazlasını da hapset.
Ey ilim sahibi kişi, öğrendiğin, sonra da gereğince amel etmediğin ilim, sana ileri süreceğin bir delil bırakmaz, Rabbinin huzuruna çıkacağın zaman, bir mazeret göstermene imkân vermez. Ey ilim sahibi, sana emrolunan Allah’a itaat etmek, sana yasaklanmış Allaha isyanla uğraşmana imkân vermeyecek kadar seni meşgul eder. Ey ilim sahibi kişi, başkasına ait işlerde güçlü, kendin için yapacağın amellerde güçsüz olma! Ey ilim sahibi, başkasına ait olan bir şey, seni, kendine ait bir işle uğraşmaktan alıkoyacak kadar meşgul etmesin.
Ey ilim sahibi kişi! Âlimlerle otur kalk, hatta onları sıkıştır, onlardan dinle, onlarla çekişmeyi bırak! Ey ilim sahibi, âlimleri ilimlerinden ötürü tazim et, cahilleri de bilgisizliklerinden ötürü küçült (durumlarının farkına varmalarını sağla)! Bununla birlikte onları uzaklaştırma, onları yakınlaştır, onlara öğret! Ey ilim sahibi kişi, sen iyice anlamadıkça, hiçbir mecliste bir hadis nakletme (konuşma), kapat. Bir kimsenin sana ne söylediğini iyice bilmeden, söylediğine cevap verme. Ey ilim sahibi, Allah hakkında aldanma, insanlara da aldanma. Şüphesiz Allah hakkında aldanmak, onun emrini terk etmektir. İnsanlara aldanmak ise onların arzu ve heveslerine uymaktır. Allah seni, kendisine karşı neden sakındırmışsa sen de ondan sakın. İnsanların da fitnelerinden sakın.
Ey ilim sahibi, gündüzün aydınlığı nasıl ancak güneşle kemale eriyorsa, hikmet te aynı şekilde yalnız Allah ile kemale erer. Ey ilim sahibi, ekin ancak su ve toprakla ıslah olduğu gibi iman da ancak ilim ve amel ile ıslah olup düzelir. Ey ilim sahibi, her yolcu (yolculuğu için) azık edinir, azığına ihtiyaç duyacak olursa, edinmiş olduğu azığı da bulacaktır. Aynı şekilde salih amel işleyen herkes de âhirette, dünyada işlemiş olduğu amele ihtiyaç duyacağı zaman, o amelini bulacaktır.
Ey ilim sahibi Allah, seni kendisine ibadete şevklendirmek isterse, şunu bil ki, O sana, senin kendi nezdindeki değerini açıklamak istemiştir. Bu sebeple, sakın sen O’ndan başkasına yönelerek, O sana ikram etmek istemişken seni alçaltmasına sebep olma! Ey ilim sahibi, şüphesiz taş ve demir taşımak, senin için, söylediğin sözü akledip kavramayan kimseye bir şeyler anlatmaya çalışmaktan daha kolaydır. Sözünü akledip kavrayamayan kimselerle konuşan kimsenin misali ise, ölüye seslenen ve kabirde olanlara sofra kuran kimseye benzer.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Dârimî, Sünen-i Dârimî, Mukaddime 56, 1/504
Senetler:
1. Ba'du'l-Fukaha (Ba'du'l-Fukaha)
2. Ebu Havârî Zeyd b. Havarî el-Ammî (Zeyd b. Havarî)
3. Abdülaziz b. Müslim el-Kasmelî (Abdülaziz b. Müslim)
4. Ebu Osman Amr b. Asım el-Kaysi (Amr b. Asım b. Ubeydullah)
Konular:
Bilgi, alimin/ilmin önemi
Bilgi, amel edilmeyince yok olup gider
Bilgi, bilgi ile amel arasındaki ilişki
Bilgi, Bilgi ve Ahlak
Bilgi, fazileti
Bilgi, Öğrenilmesi, Öğretilmesi
Öneri Formu
Hadis Id, No:
38757, DM000672
Hadis:
أَخْبَرَنَا يَعْقُوبُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ حَدَّثَنَا رَوْحٌ حَدَّثَنَا حَجَّاجٌ الأَسْوَدُ قَالَ قَالَ ابْنُ مُنَبِّهٍ : كَانَ أَهْلُ الْعِلْمِ فِيمَا مَضَى يَضِنُّونَ بِعِلْمِهِمْ عَنْ أَهْلِ الدُّنْيَا فَيَرْغَبُ أَهْلُ الدُّنْيَا فِى عِلْمِهِمْ فَيَبْذُلُونَ لَهُمْ دُنْيَاهُمْ ، وَإِنَّ أَهْلَ الْعِلْمِ الْيَوْمَ بَذَلُوا عِلْمَهُمْ لأَهْلِ الدُّنْيَا فَزَهِدَ أَهْلُ الدُّنْيَا فِى عِلْمِهِمْ فَضَنُّوا عَلَيْهِمْ بِدُنْيَاهُمْ.
Tercemesi:
Bize Yakub b. İbrahim, ona Ravh, ona Haccac el-Esved’in şöyle dediğini rivayet etti: İbn Münebbih dedi ki: Geçmişte ilim ehli, dünya ehline ilimlerini öğretmekten çekinirlerdi. Dünya ehli onların ilimlerine rağbet eder, bunun için dünyalarını onlara karşılıksız verirlerdi. Bugün ise ilim ehli, dünya ehline ilimlerini karşılıksız verdiler. Bunun neticesinde, dünya ehli de onların ilmine rağbet göstermedi. Üstelik dünyalıklarını onlara sunmakta da cimrilik ettiler.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Dârimî, Sünen-i Dârimî, Mukaddime 56, 1/499
Senetler:
1. Ebu Abdullah Vehb b. Münebbih el-Ebnavi (Vehb b. Münebbih b. Kamil b. Sic b. Zi-Kibar)
2. Haccac b. Esved el-Kasmelî (Haccac b. Esved)
3. Ebu Muhammed Ravh b. Ubade el-Kaysî (Ravh b. Ubade b. Alâ b. Hasan b. Amr b. Mersed)
4. Ebu Yusuf Yakub b. İbrahim el-Abdî (Yakub b. İbrahim b. Kesir b. Zeyd b. Eflah)
Konular:
Bilgi, alimin/ilmin önemi
Bilgi, ehil olan kimseye öğretmek
Bilgi, ilmi yaymak
Bilgi. bilgelik ve cahalet
Bize Ebu Ma'mer İsmail b. İbrahim, ona Salih b. Ömer, ona Âsım b. Küleyb, ona da babası (Küleyb b. Şihâb) şöyle demiştir:
Ebu Hureyre, Hz. Peygamber'den rivayette bulunacağı zaman şöyle derdi: Rasulullah (sav) "kim bile bile benim adıma yalan söylerse cehennemdeki yerine hazırlansın" buyurmuştur.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
38690, DM000613
Hadis:
أَخْبَرَنَا أَبُو مَعْمَرٍ : إِسْمَاعِيلُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ عَنْ صَالِحِ بْنِ عُمَرَ عَنْ عَاصِمِ بْنِ كُلَيْبٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ : كَانَ إِذَا حَدَّثَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- يَقُولُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- :« مَنْ كَذَبَ عَلَىَّ مُتَعَمِّداً فَلْيَتَبَوَّأْ مَقْعَدَهُ مِنَ النَّارِ ».
Tercemesi:
Bize Ebu Ma'mer İsmail b. İbrahim, ona Salih b. Ömer, ona Âsım b. Küleyb, ona da babası (Küleyb b. Şihâb) şöyle demiştir:
Ebu Hureyre, Hz. Peygamber'den rivayette bulunacağı zaman şöyle derdi: Rasulullah (sav) "kim bile bile benim adıma yalan söylerse cehennemdeki yerine hazırlansın" buyurmuştur.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Dârimî, Sünen-i Dârimî, Mukaddime 50, 1/476
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Asım Küleyb b. Şihab el-Cermi (Küleyb b. Şihab b. Mecnun)
3. Asım b. Küleyb el-Cermî (Asım b. Küleyb b. Şihab b. Mecnun)
4. Salih b. Ömer el-Vasıtî (Salih b. Ömer)
5. Ebu Ma'mer İsmail b. İbrahim el-Hüzelî (İsmail b. İbrahim b. Ma'mer b. Hasan)
Konular:
Yalan, Hz. Peygamber'e yalan isnadı
Öneri Formu
Hadis Id, No:
38758, DM000673
Hadis:
أَخْبَرَنَا يَعْقُوبُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عُمَرَ بْنِ الْكُمَيْتِ حَدَّثَنَا عَلِىُّ بْنُ وَهْبٍ الْهَمْدَانِىُّ حَدَّثَنَا الضَّحَّاكُ بْنُ مُوسَى قَالَ : مَرَّ سُلَيْمَانُ بْنُ عَبْدِ الْمَلِكِ بِالْمَدِينَةِ وَهُوَ يُرِيدُ مَكَّةَ ، فَأَقَامَ بِهَا أَيَّاماً فَقَالَ : هَلْ بِالْمَدِينَةِ أَحَدٌ أَدْرَكَ أَحَداً مِنْ أَصْحَابِ النَّبِىِّ -صلى الله عليه وسلم-؟ فَقَالُوا لَهُ : أَبُو حَازِمٍ. فَأَرْسَلَ إِلَيْهِ فَلَمَّا دَخَلَ عَلَيْهِ قَالَ لَهُ : يَا أَبَا حَازِمٍ مَا هَذَا الْجَفَاءُ؟ قَالَ أَبُو حَازِمٍ : يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ وَأَىَّ جَفَاءٍ رَأَيْتَ مِنِّى؟ قَالَ : أَتَانِى وُجُوهُ أَهْلِ الْمَدِينَةِ وَلَمْ تَأْتِنِى. قَالَ : يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ أُعِيذُكَ بِاللَّهِ أَنْ تَقُولَ مَا لَمْ يَكُنْ ، مَا عَرَفْتَنِى قَبْلَ هَذَا الْيَوْمِ وَلاَ أَنَا رَأَيْتُكَ. قَالَ : فَالْتَفَتَ سُلَيْمَانُ إِلَى مُحَمَّدِ بْنِ شِهَابٍ الزُّهْرِىِّ فَقَالَ : أَصَابَ الشَّيْخُ وَأَخْطَأْتُ. قَالَ سُلَيْمَانُ : يَا أَبَا حَازِمٍ مَا لَنَا نَكْرَهُ الْمَوْتَ؟ قَالَ : لأَنَّكُمْ أَخْرَبْتُمُ الآخِرَةَ وَعَمَّرْتُمُ الدُّنْيَا ، فَكَرِهْتُمْ أَنْ تَنْتَقِلُوا مِنَ الْعُمْرَانِ إِلَى الْخَرَابِ. قَالَ : أَصَبْتَ يَا أَبَا حَازِمٍ ، فَكَيْفَ الْقُدُومُ غَدًا عَلَى اللَّهِ؟ قَالَ : أَمَّا الْمُحْسِنُ فَكَالْغَائِبِ يَقْدُمُ عَلَى أَهْلِهِ ، وَأَمَّا الْمُسِىءُ فَكَالآبِقِ يَقْدُمُ عَلَى مَوْلاَهُ. فَبَكَى سُلَيْمَانُ وَقَالَ : لَيْتَ شِعْرِى مَا لَنَا عِنْدَ اللَّهِ؟ قَالَ : اعْرِضْ عَمَلَكَ عَلَى كِتَابِ اللَّهِ. قَالَ : وَأَىُّ مَكَانٍ أَجِدُهُ ؟ قَالَ {إِنَّ الأَبْرَارَ لَفِى نَعِيمٍ وَإِنَّ الْفُجَّارَ لَفِى جَحِيمٍ} قَالَ سُلَيْمَانُ : فَأَيْنَ رَحْمَةُ اللَّهِ يَا أَبَا حَازِمٍ؟ قَالَ أَبُو حَازِمٍ : قَرِيبٌ مِنَ الْمُحْسِنِينَ. قَالَ لَهُ سُلَيْمَانُ : يَا أَبَا حَازِمٍ فَأَىُّ عِبَادِ اللَّهِ أَكْرَمُ؟ قَالَ : أُولُو الْمُرُوءَةِ وَالنُّهَى. قَالَ لَهُ سُلَيْمَانُ : فَأَىُّ الأَعْمَالِ أَفْضَلُ؟ قَالَ أَبُو حَازِمٍ : أَدَاءُ الْفَرَائِضِ مَعَ اجْتِنَابِ الْمَحَارِمِ. قَالَ سُلَيْمَانُ : فَأَىُّ الدُّعَاءِ أَسْمَعُ؟ قَالَ أَبُو حَازِمٍ : دُعَاءُ الْمُحْسَنِ إِلَيْهِ لِلْمُحْسِنِ. قَالَ : فَأَىُّ الصَّدَقَةِ أَفْضَلُ؟ قَالَ : لِلسَّائِلِ الْبَائِسِ ، وَجُهْدُ الْمُقِلِّ لَيْسَ فِيهَا مَنٌّ وَلاَ أَذًى. قَالَ : فَأَىُّ الْقَوْلِ أَعْدَلُ؟ قَالَ : قَوْلُ الْحَقِّ عِنْدَ مَنْ تَخَافُهُ أَوْ تَرْجُوهُ. قَالَ : فَأَىُّ الْمُؤْمِنِينَ أَكْيَسُ؟ قَالَ : رَجُلٌ عَمِلَ بِطَاعَةِ اللَّهِ وَدَلَّ النَّاسَ عَلَيْهَا. قَالَ : فَأَىُّ الْمُؤْمِنِينَ أَحْمَقُ؟ قَالَ : رَجُلٌ انْحَطَّ فِى هَوَى أَخِيهِ وَهُوَ ظَالِمٌ فَبَاعَ آخِرَتَهُ بِدُنْيَا غَيْرِهِ. قَالَ لَهُ سُلَيْمَانُ : أَصَبْتَ ، فَمَا تَقُولُ فِيمَا نَحْنُ فِيهِ؟ قَالَ : يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ أَوَتُعْفِينِى؟ قَالَ لَهُ سُلَيْمَانُ : لاَ وَلَكِنْ نَصِيحَةٌ تُلْقِيهَا إِلَىَّ. قَالَ : يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ إِنَّ آبَاءَكَ قَهَرُوا النَّاسَ بِالسَّيْفِ وَأَخَذُوا هَذَا الْمُلْكَ عَنْوَةً عَلَى غَيْرِ مَشُورَةٍ مِنَ الْمُسْلِمِينَ وَلاَ رِضَاهُمْ حَتَّى قَتَلُوا مِنْهُمْ مَقْتَلَةً عَظِيمَةً ، فَقَدِ ارْتَحَلُوا عَنْهَا ، فَلَوْ أُشْعِرْتَ مَا قَالُوا وَمَا قِيلَ لَهُمْ. فَقَالَ لَهُ رَجُلٌ مِنْ جُلَسَائِهِ : بِئْسَمَا قُلْتَ يَا أَبَا حَازِمٍ. قَالَ أَبُو حَازِمٍ : كَذَبْتَ إِنَّ اللَّهَ أَخَذَ مِيثَاقَ الْعُلَمَاءِ لَيُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَلاَ يَكْتُمُونَهُ. قَالَ لَهُ سُلَيْمَانُ : فَكَيْفَ لَنَا أَنْ نُصْلِحَ؟ قَالَ تَدَعُونَ الصَّلَفَ وَتَمَسَّكُونَ بِالْمُرُوءَةِ وَتَقْسِمُونَ بِالسَّوِيَّةِ . قَالَ لَهُ سُلَيْمَانُ : كَيْفَ لَنَا بِالْمَأْخَذِ بِهِ؟ قَالَ أَبُو حَازِمٍ : تَأْخُذُهُ مِنْ حِلِّهِ وَتَضَعُهُ فِى أَهْلِهِ. قَالَ لَهُ سُلَيْمَانُ : هَلْ لَكَ يَا أَبَا حَازِمٍ أَنْ تَصْحَبَنَا فَتُصِيبَ مِنَّا وَنُصِيبَ مِنْكَ؟ قَالَ : أَعُوذُ بِاللَّهِ. قَالَ سُلَيْمَانُ : وَلِمَ ذَاكَ؟ قَالَ : أَخْشَى أَنْ أَرْكَنَ إِلَيْكُمْ شَيْئاً قَلِيلاَ فَيُذِيقَنِى اللَّهُ ضِعْفَ الْحَيَاةِ وَضِعْفَ الْمَمَاتِ. قَالَ لَهُ سُلَيْمَانُ : ارْفَعْ إِلَيْنَا حَوَائِجَكَ. قَالَ : تُنْجِينِى مِنَ النَّارِ وَتُدْخِلُنِى الْجَنَّةَ. قَالَ سُلَيْمَانُ : لَيْسَ ذَاكَ إِلَىَّ. قَالَ أَبُو حَازِمٍ : فَمَا لِى إِلَيْكَ حَاجَةٌ غَيْرُهَا. قَالَ : فَادْعُ لِى. قَالَ أَبُو حَازِمٍ : اللَّهُمَّ إِنْ كَانَ سُلَيْمَانُ وَلِيَّكَ فَيَسِّرْهُ لِخَيْرِ الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ ، وَإِنْ كَانَ عَدُوَّكَ فَخُذْ بِنَاصِيَتِهِ إِلَى مَا تُحِبُّ وَتَرْضَى. قَالَ لَهُ سُلَيْمَانُ : قَطُّ. قَالَ أَبُو حَازِمٍ : قَدْ أَوْجَزْتُ وَأَكْثَرْتُ ، إِنْ كُنْتَ مِنْ أَهْلِهِ وَإِنْ لَمْ تَكُنْ مِنْ أَهْلِهِ ، فَمَا يَنْفَعُنِى أَنْ أَرْمِىَ عَنْ قَوْسٍ لَيْسَ لَهَا وَتَرٌ. قَالَ لَهُ سُلَيْمَانُ : أَوْصِنِى. قَالَ : سَأُوصِيكَ وَأُوجِزُ ، عَظِّمْ رَبَّكَ وَنَزِّهْهُ أَنْ يَرَاكَ حَيْثُ نَهَاكَ أَوْ يَفْقِدَكَ مِنْ حَيْثُ أَمَرَكَ. فَلَمَّا خَرَجَ مِنْ عِنْدِهِ بَعَثَ إِلَيْهِ بِمِائَةِ دِينَارٍ وَكَتَبَ إِلَيْهِ : أَنْ أَنْفِقْهَا وَلَكَ عِنْدِى مِثْلُهَا كَثِيرٌ. قَالَ : فَرَدَّهَا عَلَيْهِ وَكَتَبَ إِلَيْهِ : يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ أُعِيذُكَ بِاللَّهِ أَنْ يَكُونَ سُؤَالُكَ إِيَّاىَ هَزْلاً أَوْ رَدِّى عَلَيْكَ بَذْلاً وَمَا أَرْضَاهَا لَكَ ، فَكَيْفَ أَرْضَاهَا لِنَفْسِى؟ وَكَتَبَ إِلَيْهِ : إِنَّ مُوسَى بْنَ عِمْرَانَ لَمَّا وَرَدَ مَاءَ مَدْيَنَ وَجَدَ عَلَيْهَا رِعَاءً يَسْقُونَ وَوَجَدَ مِنْ دُونِهِمْ جَارِيَتَيْنِ تَذُودَانِ فَسَأَلَهُمَا فَقَالَتَا {لاَ نَسْقِى حَتَّى يُصْدِرَ الرِّعَاءُ وَأَبُونَا شَيْخٌ كَبِيرٌ فَسَقَى لَهُمَا ثُمَّ تَوَلَّى إِلَى الظِّلِّ فَقَالَ رَبِّ إِنِّى لِمَا أَنْزَلْتَ إِلَىَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ} وَذَلِكَ أَنَّهُ كَانَ جَائِعاً خَائِفاً لاَ يَأْمَنُ فَسَأَلَ رَبَّهُ وَلَمْ يَسْأَلِ النَّاسَ ، فَلَمْ يَفْطِنِ الرِّعَاءُ وَفَطِنَتِ الْجَارِيَتَانِ ، فَلَمَّا رَجَعَتَا إِلَى أَبِيهِمَا أَخْبَرَتَاهُ بِالْقِصَّةِ وَبِقَوْلِهِ. فَقَالَ أَبُوهُمَا - وَهُوَ شُعَيْبٌ - هَذَا رَجُلٌ جَائِعٌ ، فَقَالَ لإِحْدَاهُمَا : اذْهَبِى فَادْعِيهِ. فَلَمَّا أَتَتْهُ عَظَّمَتْهُ وَغَطَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ {إِنَّ أَبِى يَدْعُوكَ لِيَجْزِيَكَ أَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَا} فَشَقَّ عَلَى مُوسَى حِينَ ذَكَرَتْ أَجْرَ مَا سَقَيْتَ لَنَا وَلَمْ يَجِدْ بُدًّا مِنْ أَنْ يَتْبَعَهَا لأَنَّهُ كَانَ بَيْنَ الْجِبَالِ جَائِعاً مُسْتَوْحِشاً ، فَلَمَّا تَبِعَهَا هَبَّتِ الرِّيحُ فَجَعَلَتْ تَصْفِقُ ثِيَابَهَا عَلَى ظَهْرِهَا فَتَصِفُ لَهُ عَجِيزَتَهَا ، وَكَانَتْ ذَاتَ عَجُزٍ ، وَجَعَلَ مُوسَى يَعْرِضُ مَرَّةً وَيَغُضُّ أُخْرَى ، فَلَمَّا عِيلَ صَبْرُهُ نَادَاهَا : يَا أَمَةَ اللَّهِ كُونِى خَلْفِى وَأَرِينَى السَّمْتَ بِقَوْلِكِ. فَلَمَّا دَخَلَ عَلَى شُعَيْبٍ إِذَا هُوَ بِالْعَشَاءِ مُهَيَّأً فَقَالَ لَهُ شُعَيْبٌ : اجْلِسْ يَا شَابُّ فَتَعَشَّ. فَقَالَ لَهُ مُوسَى : أَعُوذُ بِاللَّهِ. فَقَالَ لَهُ شُعَيْبٌ : لِمَ؟ أَمَا أَنْتَ جَائِعٌ؟ قَالَ : بَلَى وَلَكِنِّى أَخَافُ أَنْ يَكُونَ هَذَا عِوَضاً لِمَا سَقَيْتُ لَهُمَا ، وَأَنَا مِنْ أَهْلِ بَيْتٍ لاَ نَبِيعُ شَيْئاً مِنْ دِينِنَا بِمِلْءِ الأَرْضِ ذَهَباً. فَقَالَ لَهُ شُعَيْبٌ : لاَ يَا شَابُّ وَلَكِنَّهَا عَادَتِى وَعَادَةُ آبَائِى ، نُقْرِى الضَّيْفَ وَنُطْعِمُ الطَّعَامَ. فَجَلَسَ مُوسَى فَأَكَلَ ، فَإِنْ كَانَتْ هَذِهِ الْمِائَةُ دِينَارٍ عِوَضاً لِمَا حَدَّثْتُ فَالْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْزِيرِ فِى حَالِ الاِضْطِرَارِ أَحَلُّ مِنْ هَذِهِ ، وَإِنْ كَانَ لِحَقٍّ لِى فِى بَيْتِ الْمَالِ فَلِى فِيهَا نُظَرَاءُ ، فَإِنْ سَاوَيْتَ بَيْنَنَا وَإِلاَّ فَلَيْسَ لِى فِيهَا حَاجَةٌ.
Tercemesi:
Bize Yakub b. İbrahim, ona Muhammed b. Ömer b. el-Kümeyt, ona Ali b. Vehb el-Hemdânî, ona ed-Dahhâk b. Musa şöyle rivayet etmiştir: Süleyman b. Abdülmelik Mekke’ye giderken Medîne’ye uğramış ve orada birkaç gün kalmıştı. “Medine’de Hz. Peygamber’in (sav) ashabından birine ulaşmış kimse var mı?” diye sordu. “Ebû Hâzim var” dediler. Ebû Hâzim’i çağırttı. Ebû Hazim huzuruna girince “Ey Ebû Hâzim! Ne bu eziyet?” diye soru. Ebû Hâzim “Ey müminlerin emiri! Benden ne eziyeti gördün?” diye karşılık verince “Medîne’nin ileri gelenleri beni karşılamaya geldiler ama sen aralarında yoktun” dedi. Ebû Hâzim “Ey müminlerin emiri! Olmayan bir şeyi söylemenden Allah’a sığınırım. Bu günden önce sen beni tanımazdın. Ben de seni hiç görmemiştim.” diye karşılık verdi. Süleyman Muhammed b. Şihâb ez-Zührî’ye yöneldi ve “İhtiyar doğru söyledi, ben ise yanıldım” dedi. Sonra “Ey Ebû Hâzim! Biz neden ölümden hoşlanmıyoruz?” diye sordu. Ebû Hâzim: “Çünkü siz ahireti harap, dünyayı âbâd ettiniz. Mamur olan dünyadan harap olan yere gitmeyi elbette istemezsiniz” diye cevap verdi. Halife “Evet. Bildin ey Ebû Hâzim. Yarın Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna nasıl gideriz?” diye sordu. “İyilik yapan kişi ailesinden uzun vakit ayrı düşüp de onlara kavuşmaya giden kişi gibi, kötülük yapan ise efendisine dönen kaçmış köle gibi gider” dedi. Süleyman ağladı: “Ah keşke Yüce Mevla’nın huzurunda halimiz ne olacak?” Ebû Hâzim: “Bunu öğrenmek için yapıp ettiklerini Kur’an’a arz et” dedi. Süleyman “Kıyamette nasıl bir yer bulacağım?” diye sorunca “Şüphesiz ki iyiler cennette, kötüler ise cehennemdedir” (Mutaffifîn, 83/22-23) âyetini okudu. Süleymân: “Allah’ın rahmeti nerededir?” diye sordu. Ebû Hâzim “İyilik yapanlara yakındır” dedi. Süleyman “Allah’ın kullarından hangileri daha kıymetlidir?” diye sorunca “Kişilik ve akıl sahipleri” diye cevap verdi. Süleyman: “Amellerin hangisi daha üstündür?” diye sordu. Ebû Hâzim: “Haramlardan kaçınıp farzları yerine getirmek” dedi. Süleyman “Hangi dua daha makbuldür?” diye sordu. Ebû Hâzim “İyilik yapanın iyilik yapana duası” dedi. Süleyman “Hangi sadaka daha üstündür?” diye sordu. Ebû Hâzim: “Başa kakmadan ve eziyet etmeden muhtaç olan kişiye verilen ve malı az olan kişinin verdiği” dedi. Süleyman “Hangi söz daha adildir?” diye sordu. Ebû Hâzim: “Korktuğun veya kendisinden bir şey beklediğin kimsenin yanında hakkı söylemek” dedi. Süleyman “Müminlerden hangisi daha iyidir?” diye sordu. Ebû Hâzim “Allah’a itaat eden ve insanları ona yönelten kişi” buyurdu. Süleyman “Müminlerin hangisi daha akılsızdır?” diye sordu. Ebû Hâzim: “Zalim olduğu halde kardeşinin heva ve hevesi uğrunda hareket eden ve başkasının dünyası için ahiretini satan kişidir” dedi. Süleyman: “Doğru söyledin. Peki bizim halimiz için ne dersin?” diye sordu. Ebû Hâzim: “Ey müminlerin emiri! Bu sorunun cevabından beni affedin” dedi. Süleyman “Olmaz. Bu sadece bize vereceğin bir nasihat olacaktır” dedi. Bunun üzerine Ebû Hâzim “Ey müminlerin emiri! Ataların kılıçla insanlara galip geldiler. Bu idareyi Müslümanlarla istişare etmeden ve onların rızalarını almadan zorla ellerine aldılar ve bir çok Müslümanı katlettiler. Müslümanlar böylece ahirete göçtüler. Onların söylediği ve onlara söylenecek sözleri bir bilsen!” dedi. Bunun üzerine orada oturanlardan biri “Ebû Hâzim! Ne kötü söz söyledin” dedi. Ebû Hâzim “Yalan söylüyorsun. Allah alimlerden doğruyu insanlara açıklasınlar ve saklamasınlar diye söz almıştır” dedi. Süleyman “Peki halimizi nasıl düzeltiriz?” diye sordu. Ebû Hâzim “Övünmeyi bırakır, vakar sahibi olur ve devlet yardımlarını eşit ve adil bir şekilde dağıtırsanız” diye cevap verdi. Süleyman “Peki bunu nasıl yapabiliriz?” diye sordu. Ebû Hâzim “Helalinden alır ve malı ehline verirsiniz” diye cevap verdi. Süleyman ona “Ebû Hatim! Bizimle birlikte gelsen, sen bizden nasiplensen, biz de senden nasiplensek nasıl olur?” diye sordu. Ebû Hâzim “Allah’a sığınırım” dedi. Süleyman “Neden böyle dedin?” diye sordu. Ebû Hâzim “Size biraz olsun meyletmekten Allah’ın bana hayatın ve ölümün zayıflığını tattırmasından korkarım” dedi. Süleyman “Bize ihtiyaçlarını bildir de görelim” dedi. Ebû Hâzim “Beni cehennemden kurtar ve cennete sok” dedi. Süleyman “Bu benim elimde değil” diye cevap verdi. Ebû Hâzim “Benim senden başka bir isteğim yok” dedi. Süleyman ona “Benim için dua et” dedi. Ebû Hâzim şöyle dua etti: “Allah’ım! Eğer Süleyman senin dostun ise ona dünya ve ahiret iyilikleri ver. Eğer senin düşmanın ise onun alnından tut ve onu sevdiğin tarafa götür.” dedi. Süleyman “Bu kadar mı?” diye sordu. Ebû Hâzim “Az ve öz söyledim. Fazla bile. Bu duanın ehlinden olsan da olmasan da böyle. Oku olmayan yaydan bir şey atmamın ne faydası var?” dedi. Süleyman ona “Bana tavsiyede bulun” dedi. Ebû Hâzim şöyle karşılık verdi: “Sana kısa ve özlü bir şekilde nasihat edeceğim. Rabbini tazim et, onun seni yasakladığı yerde görmesine, emrettiği yerde bulamamasından sakın.” Daha sonra onun huzurundan çıktı. Süleyman ona yüz dinar gönderdi ve ona şöyle yazdı: “Bunu Allah rızası için harca, senin için yanımda bunun gibi çok para var” dedi. Ebû Hâzim parayı geri gönderdi ve ona şöyle bir cevap yazdı: “Musa b. İmrân, Medyen suyuna vardığı zaman hayvanlarını sulayan çobanlar gördü. Onların gerisinde onlarınkine karışmasın diye hayvanlarını tutan iki kız vardı. Bunun sebebini onlara sordu. “Kızlar “Çobanlar hayvanlarını sulatmadan biz sulatamayız. Babamız çok yaşlı bir adamdır” dediler. Musa onların hayvanlarını da suladı. Sonra gölgeye geçti ve “Rabbim! Gerçekten de ben senin bana indireceğin hayra muhtacım” (Kasas, 28/23-24) dedi. Çünkü Musa, açtı, güvende değildi ve korkuyordu. İnsanlardan değil rabbinden istiyordu. Çobanlar onun halini anlamadılar ama iki kız anladı. Babalarına dönünce olan biteni ona anlattılar. Babaları –Şuayb- “Bu aç bir adam” dedi. Kızlardan birine gidip onu çağırmasını söyledi. Kız onun yanına gelince ondan çekindi ve yüzünü örtüp “Babam bizim için koyunlarımızı sulamanın karşılığını vermek için seni çağırıyor” (Kasas, 28/25) dedi. Aslında “Sulamanın karşılığını vermek için” sözünü duymak Musa’ya ağır gelmişti. Ancak dağların arasında aç ve yalnız olduğu için onu takip etmekten başka bir çare bulamadı. Sonra kızı takip etmeye başladı. Bu sırada rüzgar esmeye ve kızın elbiseleri havaya kalkmaya ve vücudunu belli etmeye başladı. Kız etine dolgundu. Musa yüzünü çevirmeye, gözlerini yummaya başladı. Kıza “Ey Allah’ın kulu! Sen arkama geç ve bana yolu tarif et” dedi. Hz. Musa, Hz. Şuayb’ın huzuruna girince akşam yemeğinin hazır olduğunu gördü. Şuayb ona “Delikanlı! Otur, yemek ye” dedi. Hz. Musa “Allah’a sığınırım” dedi. Şuayb ona “Niçin? Aç değil misin?” diye sordu. Hz. Musa “Evet, fakat bunu hayvanlarını sulatmamın karşılığı olmasından çekiniyorum” dedi. Bunun üzerine Şuayb ona “Hayır. Bu benim ve atalarımın adetidir. Biz misafiri ağırlar, yemek yediririz.” dedi. O zaman Hz. Musa oturdu ve yedi. İşte bu yüz dinar da anlattığım şeylerin karşılığı ise leş, kan ve domuz eti, zaruret halinde bundan daha helaldir. Ama eğer beytülmalden bir hak sebebi ile ise, bu konuda bana benzeyen başkaları da var. Eğer hepimize eşit dağıtırsan ne ala! Aksi takdirde benim buna ihtiyacım yoktur.” dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Dârimî, Sünen-i Dârimî, Mukaddime 56, 1/499
Senetler:
1. Ebû Hazim Seleme b. Dînar (Seleme b. Dînar)
2. Dahhak b. Musa (Dahhak b. Musa)
3. Ali b. Vehb el-Hemdanî (Ali b. Vehb)
4. Muhammed b. Ömer b. Kümeyt (Muhammed b. Ömer b. Kümeyt)
5. Ebu Yusuf Yakub b. İbrahim el-Abdî (Yakub b. İbrahim b. Kesir b. Zeyd b. Eflah)
Konular:
Dalkavukluk
İkram, ikram etmek, paylaşmak
Müslüman, mü'minin kişiliği
Peygamberler, Hz. Musa ve Ailesi
Yönetici, iyisi-kötüsü
Yönetici, tenkit edilmesi, hakaret edilmesi vs.
Yönetim, adaletli olmak
Yönetim, Yöneticiye Bilgi vermek
Öneri Formu
Hadis Id, No:
38688, DM000611
Hadis:
أَخْبَرَنَا نُعَيْمُ بْنُ حَمَّادٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ مُحَمَّدٍ عَنِ ابْنِ عَجْلاَنَ عَنْ عَوْنِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ عَنِ ابْنِ مَسْعُودٍ أَنَّهُ قَالَ : إِذَا حُدِّثْتُمْ بِالْحَدِيثِ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- فَظُنُّوا بِهِ الَّذِى هُوَ أَهْيَأُ وَالَّذِى هُوَ أَهْدَى وَالَّذِى هُوَ أَتْقَى .
Tercemesi:
Bize Nu'aym b. Hammâd haber verip (dedi ki), bize Ab-dulaziz b. Muhammed, ibn Aclân'dan, (O) Avn b. Abdillah'tan, (O da) ibn Mes'ûd'dan (naklen) rivayet etti ki, O (yani İbn Mes'ûd) şöyle dedi: Size, Rasûlullah'tan -sallallahu aleyhi ve sellem- hadis rivayet edildiği zaman, ona şekilce en güzel olan, en doğru ve takvaya en uygun (mânâyı) düşünün, (verin).
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Dârimî, Sünen-i Dârimî, Mukaddime 50, 1/476
Senetler:
1. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mesud (Abdullah b. Mesud b. Gafil b. Habib b. Şemh)
2. Ebu Abdullah Avn b. Abdullah el-Hüzeli (Avn b. Abdullah b. Utbe b. Mesud)
3. Ebu Abdullah Muhammed b. Aclân el-Kuraşî (Muhammed b. Aclân)
4. Ebu Muhammed Abdülaziz b. Muhammed ed-Derâverdî (Abdülaziz b. Muhammed b. Ubeyd b. Ebu Ubeyd)
5. Nuaym b. Hammad el-Huzaî (Nuaym b. Hammad b. Muaviye b. Haris b. Hemmam b. Seleme b. Malik)
Konular:
Hadis, anlaşılması, yorumu
Öneri Formu
Hadis Id, No:
38689, DM000612
Hadis:
أَخْبَرَنَا أَبُو نُعَيْمٍ حَدَّثَنَا مِسْعَرٌ عَنْ عَمْرِو بْنِ مُرَّةَ عَنْ أَبِى الْبَخْتَرِىِّ عَنْ أَبِى عَبْدِ الرَّحْمَنِ السُّلَمِىِّ عَنْ عَلِىٍّ قَالَ : إِذَا حُدِّثْتُمْ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- شَيْئاً فُظُنُّوا بِهِ الَّذِى هُوَ أَهْدَى وَالَّذِى هُوَ أَتْقَى وَالَّذِى هُوَ أَهْيَأُ
Tercemesi:
Bize Ebû Nu'aym haber verip (dedi ki), bize Mis'ar, Amr b. Murre'den, (O) Ebu'l-Buhteri'den, (O) Ebu Abdirrah-man es-Sülemî'den, (O da) Ali'den (naklen) rivayet etti (ki, Hz. Ali) şöyle dedi: Size Rasûlullah'tan bir şey rivayet edildiği zaman, ona en doğru, takvaya en uygun ve şekilce en güzel olan (mânâyı) düşünün, (verin).
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Dârimî, Sünen-i Dârimî, Mukaddime 50, 1/476
Senetler:
1. Ebu Hasan Ali b. Ebu Talib el-Hâşimî (Ali b. Ebu Talib b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Habib es-Sülemî (Abdullah b. Habib b. Rabî'a)
3. Ebu Bahterî Said b. Ebu İmran et-Taî (Said b. Feyruz)
4. Amr b. Mürre el-Muradî (Amr b. Mürre b. Abdullah b. Tarık)
5. Ebu Seleme Misar b. Kidam el-Âmirî (Misar b. Kidam b. Zuheyr b. Ubeyde b. Haris)
6. Ebu Nuaym Fadl b. Dükeyn el-Mülâi (Fadl b. Amr b. Hammâd b. Züheyr b. Dirhem)
Konular:
Hadis, anlaşılması, yorumu
Öneri Formu
Hadis Id, No:
38691, DM000614
Hadis:
وَكَانَ ابْنُ عَبَّاسٍ إِذَا حَدَّثَ قَالَ : إِذَا سَمِعْتُمُونِى أُحَدِّثُ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- فَلَمْ تَجِدُوهُ فِى كِتَابِ اللَّهِ أَوْ حَسَناً عِنْدَ النَّاسِ فَاعْلَمُوا أَنِّى قَدْ كَذَبْتُ عَلَيْهِ.
Tercemesi:
İbn Abtrâs ise hadis rivayet ettiği zaman şöyle derdi: Rasûlullah'tan -sallallahu aleyhi ve sellem- hadis rivayet ettiğimi işitip de .bunun (aslım) Allah'ın Kitab'anda bulamadığınız veya halkın nazarında güzel (olduğunu görmediğiniz) zaman bilin ki, ben ona isnad ederek yalan söylemişim.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Dârimî, Sünen-i Dârimî, Mukaddime 50, 1/477
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Asım Küleyb b. Şihab el-Cermi (Küleyb b. Şihab b. Mecnun)
3. Asım b. Küleyb el-Cermî (Asım b. Küleyb b. Şihab b. Mecnun)
4. Salih b. Ömer el-Vasıtî (Salih b. Ömer)
5. Ebu Ma'mer İsmail b. İbrahim el-Hüzelî (İsmail b. İbrahim b. Ma'mer b. Hasan)
Konular:
Hadis, Kur'an'a Arzı
Yalan, Hz. Peygamber'e yalan isnadı
Öneri Formu
Hadis Id, No:
38693, DM000617
Hadis:
أَخْبَرَنَا أَسَدُ بْنُ مُوسَى حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنِ الْجُرَيْرِىِّ وَأَبِى مَسْلَمَةَ عَنْ أَبِى نَضْرَةَ عَنْ أَبِى سَعِيدٍ الْخُدْرِىِّ قَالَ : تَذَاكَرُوا ، فَإِنَّ الْحَدِيثَ يُهَيِّجُ الْحَدِيثَ.
Tercemesi:
Bize Esed b. Musa haber verip (dedi ki), bize Şu'be, el-Cureyri ve Ebû Seleme'den, (onlar) Ebû Nadra'dan, (O da) Ebû Sa'îd el-Hudri'den (naklen) rivayet etti (ki, Ebû Sa'îd) şöyle dedi: Hadisleri müzâkere ediniz. Çünkü hadis, hadisi harekete getirir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Dârimî, Sünen-i Dârimî, Mukaddime 50, 1/477
Senetler:
1. Ebu Said el-Hudrî (Sa'd b. Malik b. Sinan b. Sa'lebe b. Ebcer)
2. Ebu Nadre Münzir b. Malik el-Avfî (Münzir b. Malik b. Kuta'a)
3. Ebu Mesleme Said b. Yezid et-Tahî (Said b. Yezid b. Mesleme)
4. Şube b. Haccâc el-Atekî (Şu'be b. Haccac b. Verd)
5. Ebu Said Esed b. Musa el-Ümevi (Esed b. Musa b. İbrahim b. Velid)
Konular:
Hadis Rivayeti
Hadis, eğitim ve ezberlemek amacıyla hadisleri müzakere etmek
Öneri Formu
Hadis Id, No:
38756, DM000671
Hadis:
أَخْبَرَنَا أَحْمَدُ بْنُ حُمَيْدٍ حَدَّثَنَا ابْنُ الْمُبَارَكِ عَنْ مَعْمَرٍ عَنْ سِمَاكِ بْنِ الْفَضْلِ عَنْ وَهْبِ بْنِ مُنَبِّهٍ عَنِ الْحَكَمِ بْنِ مَسْعُودٍ قَالَ : أَتَيْنَا عُمَرَ فِى الْمُشَرَّكَةِ فَلَمْ يُشَرِّكْ ، ثُمَّ أَتَيْنَاهُ الْعَامَ الْمُقْبِلَ فَشَرَّكَ ، فَقُلْنَا لَهُ فَقَالَ : تِلْكَ عَلَى مَا قَضَيْنَا ، وَهَذِهِ عَلَى مَا قَضَيْنَا.
Tercemesi:
Bize Ahmed b. Humeyd haber verip (dedi ki), bize İb-nu'1-Mübârek, Ma'merden, (O) Simâk İbnu'l-Fadl'dan, (O) Vehb b. Münebbih'ten, (O da) el-Hakem b. Mes'ûd'dan (naklen) rivayet etti (ki, el-Hakem) şöyle dedi: "Muşerreke" hakkında Hz. Ömer'e gelip (hükmünü sormuştuk), O da (mirastan ona) pay vermemişti. Sonra ertesi yıl (tekrar) O'na gelip (onun hükmünü sorduk). Bu sefer (ona mirastan) pay verdi. Bunun üzerine O'na, "(niçin böyle yaptın?)" dedik. Şöyle cevap verdi: "O, (o zaman) vermiş olduğumuz hükme göre idi. Bu da (şimdi) verdiğimiz hükme göredir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Dârimî, Sünen-i Dârimî, Mukaddime 55, 1/497
Senetler:
1. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Adevî (Ömer b. Hattab b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. Hakem b. Mesud es-Sekafî (Hakem b. Mesud b. Hakem)
3. Ebu Abdullah Vehb b. Münebbih el-Ebnavi (Vehb b. Münebbih b. Kamil b. Sic b. Zi-Kibar)
4. Simâk b. Fadl el-Havlânî (Simâk b. Fadl)
5. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
6. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mübarek el-Hanzalî (Abdullah b. Mübarek b. Vadıh)
7. Ebu Hasan Ahmed b. Humeyd et-Turaysîsî (Ahmed b. Humeyd)
Konular:
Yargı, Hakimlik
Yargı, miras Hukuku
Öneri Formu
Hadis Id, No:
38744, DM000670
Hadis:
أَخْبَرَنَا عَفَّانُ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ حَدَّثَنَا أَيُّوبُ قَالَ : تَذَاكَرْنَا بِمَكَّةَ الرَّجُلَ يَمُوتُ فَقُلْتُ : عِدَّتُهَا مِنْ يَوْمِ يَأْتِيهَا الْخَبَرُ لِقَوْلِ الْحَسَنِ وَقَتَادَةَ وَأَصْحَابِنَا - قَالَ - فَلَقِيَنِى طَلْقُ بْنُ حَبِيبٍ الْعَنَزِىُّ فَقَالَ : إِنَّكَ عَلَىَّ كَرِيمٌ وَإِنَّكَ مِنْ أَهْلِ بَلَدٍ الْعَيْنُ إِلَيْهِمْ سَرِيعَةٌ ، وَإِنِّى لَسْتُ آمَنُ عَلَيْكَ - قَالَ - وَإِنَّكَ قُلْتَ قَوْلاً هَا هُنَا خِلاَفَ قَوْلِ أَهْلِ الْبَلَدِ وَلَسْتُ آمَنُ. فَقُلْتُ : وَفِى ذَا اخْتِلاَفٌ؟ قَالَ : نَعَمْ ، عِدَّتُهَا مِنْ يَوْمِ يَمُوتُ. فَلَقِيتُ سَعِيدَ بْنَ جُبَيْرٍ فَسَأَلْتُهُ فَقَالَ : عِدَّتُهَا مِنْ يَوْمِ تُوُفِّىَ. وَسَأَلْتُ مُجَاهِداً فَقَالَ : عِدَّتُهَا مِنْ يَوْمِ تُوُفِّىَ. وَسَأَلْتُ عَطَاءَ بْنَ أَبِى رَبَاحٍ فَقَالَ : مِنْ يَوْمِ تُوُفِّىَ. وَسَأَلْتُ أَبَا قِلاَبَةَ فَقَالَ : مِنْ يَوْمِ تُوُفِّىَ. وَسَأَلْتُ مُحَمَّدَ بْنَ سِيرِينَ فَقَالَ : مِنْ يَوْمِ تُوُفِّىَ. قَالَ وَحَدَّثَنِى نَافِعٌ أَنَّ ابْنَ عُمَرَ رَضِىَ اللَّهُ عَنْهُمَا قَالَ : مِنْ يَوْمِ تُوُفِّىَ. وَسَمِعْتُ عِكْرِمَةَ يَقُولُ : مِنْ يَوْمِ تُوُفِّىَ قَالَ وَقَالَ جَابِرُ بْنُ زَيْدٍ : مِنْ يَوْمِ تُوُفِّىَ قَالَ : وَكَانَ ابْنُ عَبَّاسٍ يَقُولُ : مِنْ يَوْمِ تُوُفِّىَ.قَالَ حَمَّادٌ وَسَمِعْتُ لَيْثاً يُحَدِّثُ عَنِ الْحَكَمِ أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ مَسْعُودٍ قَالَ : مِنْ يَوْمِ تُوُفِّىَ.قَالَ وَقَالَ عَلِىٌّ : مِنْ يَوْمِ يَأْتِيهَا الْخَبَرُ. قَالَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ أَقُولُ : مِنْ يَوْمِ تُوُفِّىَ.
Tercemesi:
Bize Affân haber verip (dedi ki), bize Hammâd b. Zeyd rivayet edip (dedi ki), bize Eyyûb rivayet edip dedi ki; Mekke'de, (hanımının bulunduğu yerden uzakta) ölen adamın (hanımının iddet durumunu) müzakere ettik de ben, el-Hasan, Katâde ve taraftarlarımızın görüşünden dolayı, (hanımının) iddeti, (ölüm) haberi kendisine geldiği günden (başlar)" dedim. (Eyyûb) dedi ki, daha sonra Talk b. Habîb el-Anezî bana rastladı ve şöyle dedi: "Sen, şerefli, kıymetli birisin. Ve sen yine çabuk dikkat çeken bir belde ahalisin-densin.(153) Doğrusu ben senin hakkında emin değilim. Sen burada bu belde ahalisinin görüşünün aksine bir görüş söyledin. Ben de ondan (yani bu belde ahalisinin görüşünden) başkasına inanmıyorum!" Bunun üzerine ben; "bu konuda ihtilâf var mı?" dedim. (Talk); "evet, dedi, (hanımın) iddeti (kocasının) öldüğü günden (başlar)". Sonra ben Sa'îd b. Cübeyr'e rastladım ve (bunu) O'na sordum. O da; "(hanımın) iddeti, (kocasının) öldüğü günden (başlar)" dedi.. Mücâhid'e sordum, O da; "(hanımın) iddeti, (kocasının) öldüğü günden (başlar)" dedi. Atâ' b. Ebî Rebâh'a sordum, O da; "(kocasının) Öldüğü günden (başlar)" dedi. Ebû Kılâbe'ye sordum, O da; "(kocasının) öldüğü günden (başlar)" dedi.Muhammed b. Sirin'e sordum, O da; "(kocasının) Öldüğü günden (başlar)" dedi. (Eyyûb) dedi ki, bana Nâfi1 rivayet etti ki; İbn Ömer -radıyallahu anh-, "(kocasının) öldüğü günden (başlar)" demiş. İkrime'yi de; "(kocasının) öldüğü günden (başlar)" derken işitmiştim.(Eyyûb) dedi ki, Câbir b. Zeyd de; "(kocasının) öldüğü günden (başlar)" demiş. (Eyyûb) İbn Abbas -radıyallahu anh-, "(kocasının) öldüğü günden (başlar)" diyordu, demiş.......Abdullah b mesud da; "(kocasının) Öldüğü günden (başlar)" dedi...Ali (r.a.) da; "(kocasının) Öldüğü günden (başlar)" dedi....Abdullah b. Abdirrahman ; "(kocasının) Öldüğü günden (başlar)" diyorum, dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Dârimî, Sünen-i Dârimî, Mukaddime 54, 1/496
Senetler:
1. Eyyüb es-Sahtiyânî (Eyyüb b. Keysân)
2. Ebu İsmail Hammad b. Zeyd el-Ezdî (Hammad b. Zeyd b. Dirhem)
3. Ebu Osman Affân b. Müslim el-Bahilî (Affân b. Müslim b. Abdullah)
Konular:
Boşanma, iddet müddeti
Hadis, eğitim ve ezberlemek amacıyla hadisleri müzakere etmek
Nikah, İddet bekleme