10609 Kayıt Bulundu.
Açıklama: Kendi nefsini büyük zannedip de elinde bulundurduğu maddî ve manevî nimetleri Aüah'dan bilmeyen, Allah'ın üzerindeki İhsan ve rahmetini inkâr eden, her şeye kendi ilim ve çalışmasıyla sahip olduğunu sanan, AttaK Tealâ'mn gazabınû uğrar, kıyamette Allah ondan razı olmaz. Bir kimseden Allah razı olmayınca, felâket olur. Ancak Allah'a İman edip de kottu* \fc her nimetin Allah'dan olduğuna inanan ve Allah dan gelen nimetle ferahlanan bu hükmön dışında kalır. Bunun haline kibir ve riya karışmış olmazı. İnsan yürüyüşünde tabiî hareketlerin dışında çalımlı ve yapmacık raketlerde bulunursa, bunlar da kibir alâmetleri sayılır. İtminan ve d lılıkla yürümek, tevazu yolunu tutmak Müslümanın yürüyüşüdür.
Açıklama: Hz. AIİ 'den rivayet edilen bu haberden de anlaşılıyor'ki, bir insanın kendi ev eşyasını taşıması hem bir vazifedir, hem de bunu yapmak tevazu alâmetidir. Ancak kibir sahipleridir ki, eşyalarını taşımazlar, yarrldrrnda gezdirdikleri kimselere taşıtırlar, cemaatın önünde yürürler ve etrafında bulunanlarla gurur duyarlar. Kendİ eşyasını taşıyamayacak olanın yükünü başkasına taşıtmasında veya issizler ve muhtaçlar faydalansın diye ücret karşılığında eşyalarını taşıtanlar kibir etmiş olmazlar. Ibni Hibban, Ebû Hü rey re 'den tahriç ettiğine göre, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) elbise aldı. Bİr adam onu kendisinden alıp taşımak istedi. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: — Eşyanın sahibi, onu taşımaya daha lâyıktır. Ancak zayıf ve takatsiz olursa, ona, müslüman kardeşi yardım eder.» İşte Hz. Peygamber ve onun halifeleri, kendi eşyalarım bizzat böylece taşımışlar ve tevazuun en güzel örneğini vermişlerdir.
Bize Musa (b. İsmail), ona Mehdi b. Meymun, ona (Muhammed) b. Ebu Yakub, ona da (Abdurrahman) b. Ebu Ne'um, şöyle haber vermiştir: İbn Ömer'i izlerken bir adam geldi ve (ihramlı iken) sivrisineği öldürmenin hükmünü sordu. İbn Ömer ona sen kimlerdensin? diye sordu. Adam, Irak halkındanım, dedi. İbn Ömer şuna bakın! Hz. Peygamber'in torununu öldürdükleri halde bana sivrisineği öldürmenin hükmünü soruyor. Halbuki ben Hz. Peygamber'in iki torunu için "Dünyadaki reyhanlarım" dediğini duydum, dedi.
Açıklama: Bilesin ki,=أحمد الله إليك şeklinde tercüme ettim. Bu ifadeyle ilgili farklı görüşler var ama ben bunu tercih ettim.
Açıklama: Büyüklük ve ululuk manâsına gelen «Seyyid» kelimesi ile kendisine hitapta bulunulmasını Peygamber Efendimiz istememişlerdir. Çünkü hakikatte ululuk Allah Tealâya mahsustur. Hz. Peygamber edebe ve tevazua riayet buyurmuşlardır ve diğer kavimlerde âdet halinde kullanılan dünyevî iltifatların terk edilmesini İstemişlerdir. Mecaz olarak seyyİd lâfzının insanlar arasında kullanılmasında bir mahzur yoksa da evlâ değildir. Peygamber Efendimizin; «Ben, Âdem evlâdlarimn seyyidiyim.» (Bunda övünme yoktur.) buyurması, manevî rütbe olan Peygamberlik rüt-besmİ beyandan ibarettir. Yoksa, bu şekilde kendilerine hitab edilmesini istemeleri demek değildir. Fakat bize düşen, gıyablarında hürmet ve tazim lâfızlarım kullanmaktır. Ashab-ı kiram umumiyetle : Ya Nebiyye'llah, Ya Resûİallah, diye kendilerine hitab ederlerdi.
Açıklama: Hadîs-i Şerifin iki yönü vardır. Biri edeble ilgili, diğeri de ibadetle ilgilidir. Edeble ilgili kısım: İnsan misafirine çeşitli ikramlarda bulunur. İlk ziyarette misafirin rahatça oturmasın) sağlamak maksadı ile ona minder, yastık gibi şeyler tahsis edilir. 8u bir nezaket ve terbiye ifadesidir. Misafirin bunlardan herhangi biri üzerine oturmaması veya yaslanmaması da bîr tevazu eseridir Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) "\t\ burada minder üzerine oturmaytşı, minder üzerinde oturmanın caiz olmadığı İnancından değil, sadeliği tercih etmelerinden ve yüksek tevazu ahlâkına sahip bulunmalanndandı. İslâm'da her şey bir ölçüye bağlıdır, ibâdetler dahi bir ölçü ve itidal üzere yapıldığı zaman onların kıymetleri çoğalır. Devamlı surette her--gün oruç tutmak veya gece gündüz namaz kılmak tarzında edilen ibâdet makbul olmaz. İnsanın cemiyet içinde çeşitli vazifeleri vardır; Nefsine karşı, ailesine karsı ve çevresine karşı... Dinin emrettiği şekilde bu vazifeleri yerine getirmek de bir ibâdet sayılır. Üstelik bir İbâdetin fasılasız devamlılığı halinde onun halâvett de kalmaz. Onun İçin devamlı surette oruç tutmakta olan Abdullah îbnî Amr'ın durumu Peygamber ftt'yilAleyhi: vtSettemh haber verilince, Peygamber bizzat onun yanına gitmiş ve nihayet yılın yansından çok oruç tutmanın caiz olmadığını ona bildirmişti. Her aydan üç, beş, yedi, dokuz, on bir ve on beş gün tutmak veya bir gün oruç tutup, bir gün iftar etmek suretiyle oruca devam etmek ve bundan ziyad.