84 Kayıt Bulundu.
Bize Kuteybe b. Sa’id, ona Ya’kub b. Abdurrahman, ona Ebu Hâzim, ona da Sehl b. Sa’d şöyle rivayet etti: (Bir gün) kadının biri bir bürde (cübbe) ile geldi. – Sehl Ebu Hâzim’e “Bilir misin, bürde nedir?” diye sordu. Ebu Hâzim “Evet bilirim. Kenarında saçaklar bırakılarak dokunmuş bir şemledir (omuz atkısı, pelerin)” diye cevap verdi.- (Sehl olayın devamını şöyle anlattı) Kadın Hz. Peygamber’e “Yâ Rasulallah! Bu bürdeyi sana giydirmek için kendi elimle dokudum” dedi. Hz. Peygamber (sav) de o bürdeyi aldı ve zaten kendisinin böyle bir bürdeye ihtiyacı vardı. Ardından Hz. Peygamber (sav) o bürdeyi omuzuna atmış olarak bizim yanımıza geldi. Orada bulunanlardan birisi (sa'd b. Ebî Vakkas veya Abdurrahman b. Avf) bürdeye eliyle dokundu ve “Yâ Rasülallah! Bunu bana giydir!” dedi. Rasûl-i Ekrem “Evet, (tamam)” dedi ve aramızda Allah’ın dilediği kadar oturdu. Sonra evine döndü. Ardından (o bürdeyi sırtından çıkarıp) dürdü. Sonra da onu isteyen adama gönderdi. Orada bulunanlar, o kişiye “Bunu söylemekle iyi etmedin. Hz. Peygamber’in hiçbir isteyeni reddetmez olduğunu bildiğin halde bunu kendisinden istedin” dediler. O da “Vallahi ben bu bürdeyi ancak öldüğüm gün kefenim olsun diye istedim” dedi. Sehl ibn Sa'd “Hakîkaten bu bürde o zâtın kefeni oldu” demiştir.
Açıklama: Hz. Peygamber'den bürdeyi isteyen sahabinin Abdurrahmna b. Avf veya Sa'd b. Ebî Vakkas olduğu zikredilmiştir. İbn Hacer, Ahmed b. Ali, Fethu'l-bârî şerhu Sahihu'l-Buhârî, thk. Muhammed Fuat Abdülbâkî (Beyrut: Dâru'l-Ma'rife, 1379), 1/268.
Bize Kuteybe, ona Yakub, ona Ebu Hâzim'in rivayet ettiğine göre Sehl b. Sa'd es-Sâidî (ra) şöyle demiştir: Hz. Peygamber (sav) ile müşrikler, Peygamber'in gazvelerinden birinde karşılaşıp çarpışmışlardı. Daha sonra hem Hz. Peygamber ve hem de karşı grup karargahlarına döndüler. Müslümanların içinde bir adam vardı ki, o, müşriklerden ayrı düşen veya uzak kalan herkesi takip ediyor ve onları kılıcıyla öldürüyordu. "Yâ Resulallah! Sahabîlerin hiçbirisi filan kişi kadar cesaret ve yarar gösteremedi" denilince Resulullah: "Şüphesiz o kimse cehennem ehlindendir" buyurdu. Sahabîler: "Eğer o kişi cehennemlikse, bizim hangimiz cennet ehlindendir?" dediler. Sahabîlerden biri: 'O kişi hakkında size ben bilgi getireceğim" dedi. Adam hızlanıp yavaşladığında onun beraberinde bulundu. Sonunda ağır bir yara aldı ve hemen ölmek istedi. Kılıcının sapını yere, keskin ucunu da göğsünün arasına koydu. Sonra kılıcın üzerine yüklendi ve kendini öldürdü.' Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Öyle insanlar vardır ki, insanlara göre cennet ehlinin amelini işler; halbuki o cehenneme gidecektir. Yine bazı kimseler vardır ki insanlara göre cehennem ehlinin amelini yapar ama sonunda cennetliklerden olur."
Açıklama: "Müslümanların içinde bir adam" onun inanç veya kimlik açısından farklı olduğunu ima etmektedir. Ancak Hz. Peygamber'in onun hakkında "Şüphesiz o kimse cehennem ehlindendir" buyurması şahsın münafık olarak bilindiğini göstermektedir. Nitekim B003062-2 nolu rivayetteki 'müslüman olduğunu iddia eden' ifadeleri bunu teyit etmektedir. Diğer rivayetlerden farklı olarak yaralandığında hemen ölmek istemiş ve kılıcıyla kendisini öldürmüştür. Bu durumda Hz. Peygamber'in "Öyle insanlar vardır ki, insanlara göre cennet ehlinin amelini işler; halbuki o cehenneme gidecektir. Yine bazı kimseler vardır ki insanlara göre cehennem ehlinin amelini yapar ama sonunda cennetliklerden olur" sözü, insanlar ne düşünürlerse düşünsünler iman etmediği sürece kimsenin cennete gidemeyeceğini ifade etmektedir.
Bize Kuteybe b. Said, ona Yakub el-İskenderânî, ona Amr, ona Muttalib, ona da Aişe (r.anha), Hz. Peygamber'den rivayet etmiştir: "Muhakkak ki mü'min, ahlakının güzelliği sebebi ile (gündüzleri) oruç tutan (ve geceleri de) Allah'a ibadetle geçiren kimsenin derecesine ulaşır."
Bize Said b. Mansur, ona Yakub b. Abdurrahman, ona Ebu Hazim (Seleme b. Dînar), ona Müslim b. Kurt (el-Medenî), ona Urve b. Zübeyr, ona da Aişe (r.anha), Rasulullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Biriniz tuvalete gideceği zaman, yanında, ihtiyacını giderdikten sonra temizleneceği (istinca edeceği) üç taş götürsün. Zira bunlar ona yeter."
Bize Kuteybe, ona Yakub b. Abdurrahman, ona Ebu Hâzim, ona da Sehl b. Sa'd es-Sâidî rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (sav) ile müşrikler karşı karşıya geldiler ve savaştılar. Rasulullah kendi karargâhına, düşman tarafı da kendi karargâhına döndüklerinde, Rasûlullah'ın sahâbîleri içindeki bir adam, düşman ordusundan ayrı düşen veya orduya katılmamış bulunan her bir düşmanı ta'kîb ediyor ve kılıcıyla öldürüyordu. Sahabilerden biri, "Bu gün bizden hiçbir kimse falan kişinin gösterdiği yararlılığı gösteremedi!" dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (sav): "Fakat o, cehennem ehlindendir!" buyurdu. Sahâbîlerden biri, "ben onu takip edeceğim" dedi. Sonra onunla beraber yanlarından ayrıldı. Durduğunda onunla beraber durdu, hızlandığında onunla beraber hızlandı. Adam ağır bir şekilde yaralandı. Acıya dayanamadı ve ölümü çabuklaştırmak istedi. Kılıcının sapını yere, ucunu da göğsünün ortasına koydu. Sonra da kılıcının üstüne yüklendi ve kendini öldürdü. Bunun üzerine onu takip eden sahâbî Rasulullah'ın huzuruna geldi ve "Şehâdet ederim ki, Sen muhakkak Allah'ın Rasûlü'sün" dedi. Rasûlullah:"Ne oldu?" diye sordu. Sahabi, "Daha evvel cehennem ehlinden olduğunu söylediğin kişi var ya, işte onun hakkında söylediklerini insanlar yadırgadı. Ben de: "Ben sizin için bu adamı takip edeceğim" dedim ve hakîkaten arkası sıra çıkıp, onun her hareketini araştırdım. Sonunda bu adam ağır şekilde yaralandı ve ölümün çabuk gelmesini isteyerek kılıcının sapını yere, ucunu da iki göğsünün arasına koydu. Sonra kılıcına yüklendi ve kendisini öldürdü, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: "Bazı insanlar vardır ki, insanların gördüğü yerlerde cennet ehline yaraşan hayırlı işler yapar. Ancak o, cehennem ehlindendir. Yine öyle kimseler vardır ki, insanların gördüğü yerlerde cehennem ehlinin yapacağı kötü işleri yapar. Ancak o da, cennet ehlindendir."
Bize Said b. Ufeyr, ona Yakub b. Abdurrahman el-Kârî, ona Ebu Hâzim, ona da Sehl b. Saîd es-Sâidî şöyle demiştir: Rasulullah'ın (sav) başındaki miğferi parçalandığı ve yüzü kanayıp arka dişi kırıldığında Ali, kalkan ile su getiriyor, Fatıma da Hz. Peygamber'in (sav) yarasını yıkıyordu. Hz. Fatıma suyun kanı artırdığını görünce bir hasır alıp onu yaktı, yaraya bastırdı ve böylece kan durdu.