18 Kayıt Bulundu.
Bize Abdullah b. Salim, ona İbrahim b. Yusuf, ona babası, ona da Ebu İshak, Bera'nın şöyle dediğini rivayet etti: "Medine'ye geldiği ilk günlerde Ebu Bekir'le evine girdim. Kızı Aişe, sıtmaya yakalanmış ağrılar içinde yatıyor. Ebu Bekir, hemen yanına varıp nasılsın kızım? deyip onu yanağından öptü."
Bize Ahmed b. Osman b. Hakîm, ona Şurayh b. Mesleme, ona İbrahim b. Yusuf b. Ebu İshak, ona babası, ona Ebu İshak ona da Berâ (ra) şöyle söyledi: Hz. Peygamber (sav) umre yapmak istediğinde Mekke'ye girmek için Mekkelilerden izin istemek üzere elçi gönderdi. Mekkeliler, Hz. Peygamber'e (sav) (gelecek yıl) Mekke'de ancak üç gece kalabileceğini, Mekke'ye sadece silahları kınları içinde girebileceğini ve Mekkelilerden hiçbir kimseyi davet etmemesini şart koştular. Ravi dedi ki; Bu şartları aralarından Ali b. Ebu Talib yazmaya başladı ve 'Bunlar, Allah'ın Rasulü Muhammed'in üzerinde anlaşmaya vardığı şartlardır' yazdı. Mekkeliler de şöyle cevap verdi: Biz senin Allah'ın Rasulü olduğunu kabul etmiş olsaydık, seni engellemez ve sana mutlaka biat ederdik. Dolayısıyla 'Bu, Abdullah oğlu Muhammed'in üzerinde anlaşmaya vardığı şartlardır' şeklinde yaz, dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Allah yemin ederim ki! Ben Abdullah'ın oğlu Muhammed'im ve yine Allah'a yemin ederim ki! Ben Allah'ın Resulüyüm" buyurdu. Ravi dedi ki; Resulullah'ın (sav) bizzat kendisi yazmıyordu ve Ali'ye "Rasulullah lafzını sil" buyurdu. Ali, 'Vallahi ben Rasulullah lafzını asla silmem', dedi. Hz. Peygamber (sav) de "Öyleyse o lafzı bana göster" buyurdu. Ali, Hz. Peygamber'e (sav) o lafzı gösterdi ve Hz. Peygamber de kendi eliyle Rasulullah lafzını sildi. (Ertesi yıl) Hz. Peygamber (sav) Mekke'ye girip şart koştukları üç gün (ikamet süresi) geçince, Mekkeliler Ali'ye gelerek 'Arkadaşına söyle de hemen Mekke'den ayrılsın!' dediler. Ali de bunu Rasulullah'a (sav) iletince, Hz. Peygamber, "Tamam, ayrılacağım" buyurdu, sonra da (Mekke'den) ayrıldı.
Berâ der ki: Ben Ebu Bekir ile birlikte onun ailesinin yanına girdim. Bir de gördüm ki kızı Âişe ateşli bir hastalıktan dolayı yatıyordu. Babasını, kızını yanağından öpüp “nasılsın ey kızcağızım?” diye hatır sorarken gördüm.
Bize Ahmed b. Osman, ona Şurayh b. Mesleme, ona İbrahim b. Yusuf, ona ona babası (Yusuf b. İshak), ona Ebu İshak, ona da Berâ şöyle demiştir: Ebu Bekir, Âzib'den bir semer satın aldı, ben de semeri onunla birlikte evine taşıdım. Bu sırada Âzib, Ebu Bekir'e, Rasulullah'ın yolculuğunu sordu. Ebu Bekir de şöyle dedi: Bizi gözetlemek için gözcüler tutuldu. Biz geceleyin çıkıp gece ve gündüz hızlıca yol aldık. Nihayet güneş gün ortasına gelip zeval vakti olunca gözümüze, birazcık gölgesi olan büyük bir kaya çarptı, onun dibine vardık. Ben Rasulullah (sav) için beraberimde bulunan bir postu yere serdim. Sonra Peygamber (sav) onun üzerine yattı. Ben de etrafı kolaçan etmek üzere gittim. Bu sırada, tıpkı bizim gibi kayanın gölgesinden faydalanmak isteyerek, sürüsü ile kayanın dibine doğru gelmekte olan bir çobanla karşılaştım. Çobana “Sen kimin çobanısın delikanlı?” diye sordum, “filancanın çobanıyım” dedi. Ona “koyunlarında süt var mı?” dedim, “evet var” dedi. Ona “süt sağar mısın?” dedim, “evet sağarım” dedi ve sürüsünden bir koyun tuttu. Ben ona “memesi üzerindeki kıl, toprak ve pislikleri silkele” dedim. Çoban biraz süt sağdı. Benim yanımda da Rasulullah'a su içirdiğim, deriden, ağzı üzerinde bir bez parçası bulunan bir su kabı vardı. Kabın altı soğusun diye üzerine biraz su döktüm, sonra Peygamber'e (sav) getirdim ve “buyur iç” dedim. Rasulullah (sav) ben razı oluncaya kadar içti. Sonra bizi arayanlar peşimizde iken biz oradan hareket edip yola koyulduk.