وَأَخْبَرَنَا الأَوْزَاعِىُّ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ رضى الله عنهما:
"كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ لِقَتْلَى أُحُدٍ أَىُّ هَؤُلاَءِ أَكْثَرُ أَخْذًا لِلْقُرْآنِ. فَإِذَا أُشِيرَ لَهُ إِلَى رَجُلٍ قَدَّمَهُ فِى اللَّحْدِ قَبْلَ صَاحِبِهِ. وَقَالَ جَابِرٌ فَكُفِّنَ أَبِى وَعَمِّى فِى نَمِرَةٍ وَاحِدَةٍ."
[وَقَالَ سُلَيْمَانُ بْنُ كَثِيرٍ حَدَّثَنِى الزُّهْرِىُّ حَدَّثَنَا مَنْ سَمِعَ جَابِرًا رضى الله عنه.]
Bize Evzâî, ona Zührî, ona da Câbir b. Abdullah (r.anhumâ) şöyle rivayet etmiştir:
"Rasulullah (sav) Uhud’da öldürülenler için 'Bunların hangisi Kur’ân’ı daha çok öğrenmiştir?' diye soruyor, ona bir kişi gösterildiğinde hemen kabrine varıp onu kabre diğer arkadaşından önce yerleştiriyordu. Câbir 'Babam ve amcam (o gün) bir tek çizgili aba ile kefenlendiler' demiştir."
[Süleyman b. Kesir 'Bana bu hadisi Zührî, ona da Câbir’i (ra) dinlemiş olan birisi rivayet etmiştir' dedi.]
Açıklama: Muhammed b. Şihab ez-Zührî ile İbn Abbas arasında inkita vardır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
10076, B001348
Hadis:
وَأَخْبَرَنَا الأَوْزَاعِىُّ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ رضى الله عنهما:
"كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ لِقَتْلَى أُحُدٍ أَىُّ هَؤُلاَءِ أَكْثَرُ أَخْذًا لِلْقُرْآنِ. فَإِذَا أُشِيرَ لَهُ إِلَى رَجُلٍ قَدَّمَهُ فِى اللَّحْدِ قَبْلَ صَاحِبِهِ. وَقَالَ جَابِرٌ فَكُفِّنَ أَبِى وَعَمِّى فِى نَمِرَةٍ وَاحِدَةٍ."
[وَقَالَ سُلَيْمَانُ بْنُ كَثِيرٍ حَدَّثَنِى الزُّهْرِىُّ حَدَّثَنَا مَنْ سَمِعَ جَابِرًا رضى الله عنه.]
Tercemesi:
Bize Evzâî, ona Zührî, ona da Câbir b. Abdullah (r.anhumâ) şöyle rivayet etmiştir:
"Rasulullah (sav) Uhud’da öldürülenler için 'Bunların hangisi Kur’ân’ı daha çok öğrenmiştir?' diye soruyor, ona bir kişi gösterildiğinde hemen kabrine varıp onu kabre diğer arkadaşından önce yerleştiriyordu. Câbir 'Babam ve amcam (o gün) bir tek çizgili aba ile kefenlendiler' demiştir."
[Süleyman b. Kesir 'Bana bu hadisi Zührî, ona da Câbir’i (ra) dinlemiş olan birisi rivayet etmiştir' dedi.]
Açıklama:
Muhammed b. Şihab ez-Zührî ile İbn Abbas arasında inkita vardır.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Cenâiz 75, 1/452
Senetler:
1. Cabir b. Abdullah el-Ensârî (Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram b. Salebe)
2. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
3. Ebu Amr Abdurrahman b. Amr el-Evzaî (Abdurrahman b. Amr b. Yahmed)
4. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mübarek el-Hanzalî (Abdullah b. Mübarek b. Vadıh)
5. Muhammed b. Mukatil el-Mervezî (Muhammed b. Mukatil)
Konular:
Cenaze, kabre koyma
KTB, CENAZE, CENAİZ
Kur'ân, ezberlemek/ hafız olmak/ Unutmamak
Siyer, Uhud savaşı / gazvesi
وَحَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ حَاتِمٍ حَدَّثَنَا بَهْزٌ حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ الْمُغِيرَةِ عَنْ ثَابِتٍ قَالَ قَالَ أَنَسٌ:
"عَمِّىَ الَّذِى سُمِّيتُ بِهِ لَمْ يَشْهَدْ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بَدْرًا. قَالَ فَشَقَّ عَلَيْهِ. قَالَ أَوَّلُ مَشْهَدٍ شَهِدَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم غُيِّبْتُ عَنْهُ، وَإِنْ أَرَانِىَ اللَّهُ مَشْهَدًا فِيمَا بَعْدُ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لَيَرَانِىَ اللَّهُ مَا أَصْنَعُ. قَالَ فَهَابَ أَنْ يَقُولَ غَيْرَهَا. قَالَ فَشَهِدَ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَوْمَ أُحُدٍ. قَالَ فَاسْتَقْبَلَ سَعْدُ بْنُ مُعَاذٍ. فَقَالَ لَهُ أَنَسٌ يَا أَبَا عَمْرٍو أَيْنَ؟ فَقَالَ وَاهًا لِرِيحِ الْجَنَّةِ أَجِدُهُ دُونَ أُحُدٍ. قَالَ فَقَاتَلَهُمْ حَتَّى قُتِلَ. قَالَ فَوُجِدَ فِى جَسَدِهِ بِضْعٌ وَثَمَانُونَ مِنْ بَيْنِ ضَرْبَةٍ وَطَعْنَةٍ وَرَمْيَةٍ. قَالَ فَقَالَتْ أُخْتُهُ عَمَّتِىَ الرُّبَيِّعُ بِنْتُ النَّضْرِ فَمَا عَرَفْتُ أَخِى إِلاَّ بِبَنَانِهِ. وَنَزَلَتْ هَذِهِ الآيَةُ (رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلاً). قَالَ فَكَانُوا يُرَوْنَ أَنَّهَا نَزَلَتْ فِيهِ وَفِى أَصْحَابِهِ."
Bize Muhammed b. Hâtim, ona Behz, ona Süleyman b. Muğîre, ona da Sâbit, Enes'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"İsmini kendisinden aldığım amcam, Rasulullah'la (sav) birlikte Bedir savaşına katılamamıştı. Bu ona ağır gelmişti ve şöyle demişti: 'Rasulullah'ın (sav) bulunduğunu ilk harpte bulunamadım. Bana bundan sonra Rasulullah'la (sav) birlikte bir harbe katılmayı nasip edecek olursa, ne yapacağımı Allah (cc) o zaman görecektir' dedi ancak başka bir şey söylemekten de çekindi. Sonra Rasulullah'la (sav) birlikte Uhud savaşında bulundu. Karşısına Sa'd b. Muâz çıktı. Enes amcasına 'Ey Ebu Amr! Nereye?' deyince, 'Cennetin kokusuna hayran kaldım. Onu şuradaki Uhud Dağı'nın daha yakınından alıyorum' dedi. Ardından öldürülünceye dek küffarla harp etti. Amcamın cesedinde kimi kılıç, kimi mızrak kimi de ok olmak üzere seksen küsur yara vardı. Kız kardeşi olan halam Rubeyyi bt. Nadr 'Kardeşimi ancak parmak uçlarından tanıyabildim' dedi. Kısa süre sonra şu ayet-i kerime nâzil oldu (Müminlerden Allah'a verdikleri sözde sadık kalan öyle adamlar vardır ki, onlardan bazısı vefat etmiş bazısı da beklemektedir. Ama hiçbiri de verdiği sözü değiştirmemiştir.) Ashâb, bu ayetin amcamla Uhud'da şehid düşen arkadaşları hakkında indiğini düşünürlerdi."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
3117, M004918
Hadis:
وَحَدَّثَنِى مُحَمَّدُ بْنُ حَاتِمٍ حَدَّثَنَا بَهْزٌ حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ الْمُغِيرَةِ عَنْ ثَابِتٍ قَالَ قَالَ أَنَسٌ:
"عَمِّىَ الَّذِى سُمِّيتُ بِهِ لَمْ يَشْهَدْ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بَدْرًا. قَالَ فَشَقَّ عَلَيْهِ. قَالَ أَوَّلُ مَشْهَدٍ شَهِدَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم غُيِّبْتُ عَنْهُ، وَإِنْ أَرَانِىَ اللَّهُ مَشْهَدًا فِيمَا بَعْدُ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لَيَرَانِىَ اللَّهُ مَا أَصْنَعُ. قَالَ فَهَابَ أَنْ يَقُولَ غَيْرَهَا. قَالَ فَشَهِدَ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَوْمَ أُحُدٍ. قَالَ فَاسْتَقْبَلَ سَعْدُ بْنُ مُعَاذٍ. فَقَالَ لَهُ أَنَسٌ يَا أَبَا عَمْرٍو أَيْنَ؟ فَقَالَ وَاهًا لِرِيحِ الْجَنَّةِ أَجِدُهُ دُونَ أُحُدٍ. قَالَ فَقَاتَلَهُمْ حَتَّى قُتِلَ. قَالَ فَوُجِدَ فِى جَسَدِهِ بِضْعٌ وَثَمَانُونَ مِنْ بَيْنِ ضَرْبَةٍ وَطَعْنَةٍ وَرَمْيَةٍ. قَالَ فَقَالَتْ أُخْتُهُ عَمَّتِىَ الرُّبَيِّعُ بِنْتُ النَّضْرِ فَمَا عَرَفْتُ أَخِى إِلاَّ بِبَنَانِهِ. وَنَزَلَتْ هَذِهِ الآيَةُ (رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُمْ مَنْ قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلاً). قَالَ فَكَانُوا يُرَوْنَ أَنَّهَا نَزَلَتْ فِيهِ وَفِى أَصْحَابِهِ."
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Hâtim, ona Behz, ona Süleyman b. Muğîre, ona da Sâbit, Enes'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"İsmini kendisinden aldığım amcam, Rasulullah'la (sav) birlikte Bedir savaşına katılamamıştı. Bu ona ağır gelmişti ve şöyle demişti: 'Rasulullah'ın (sav) bulunduğunu ilk harpte bulunamadım. Bana bundan sonra Rasulullah'la (sav) birlikte bir harbe katılmayı nasip edecek olursa, ne yapacağımı Allah (cc) o zaman görecektir' dedi ancak başka bir şey söylemekten de çekindi. Sonra Rasulullah'la (sav) birlikte Uhud savaşında bulundu. Karşısına Sa'd b. Muâz çıktı. Enes amcasına 'Ey Ebu Amr! Nereye?' deyince, 'Cennetin kokusuna hayran kaldım. Onu şuradaki Uhud Dağı'nın daha yakınından alıyorum' dedi. Ardından öldürülünceye dek küffarla harp etti. Amcamın cesedinde kimi kılıç, kimi mızrak kimi de ok olmak üzere seksen küsur yara vardı. Kız kardeşi olan halam Rubeyyi bt. Nadr 'Kardeşimi ancak parmak uçlarından tanıyabildim' dedi. Kısa süre sonra şu ayet-i kerime nâzil oldu (Müminlerden Allah'a verdikleri sözde sadık kalan öyle adamlar vardır ki, onlardan bazısı vefat etmiş bazısı da beklemektedir. Ama hiçbiri de verdiği sözü değiştirmemiştir.) Ashâb, bu ayetin amcamla Uhud'da şehid düşen arkadaşları hakkında indiğini düşünürlerdi."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmâre 4918, /812
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ebu Muhammed Sabit b. Eslem el-Bünanî (Sabit b. Eslem)
3. Ebu Said Süleyman b. Muğîra el-Kaysî (Süleyman b. Muğîra)
4. Ebu Esved Behz b. Esed el-Ammî (Behz b. Esed)
5. Ebu Abdullah Muhammed b. Hatim es-Semîn (Muhammed b. Hatim b. Meymun)
Konular:
Cihad, fazileti
KTB, CİHAD
Siyer, Uhud savaşı / gazvesi
Abdurrezzâk, ona Ma'mer, ona Zuhrî, ona Ebu Bekir b. Abdurrahman b. Hâris b. Hişâm, ona da Esmâ bt. Umeys şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) ilk olarak Meymûne’nin evinde hastalandı. Hastalığı şiddetlendi ve bayıldı. Eşleri ona ağız yoluyla ilaç damlatma hususunda istişare ettiler ve bu şekilde yaptılar. Ayıldığında 'Bu iş, Habeşistan’ı işaret ederek, şu taraftan gelen kadınların işidir' buyurdu. O kadınlar arasında Esmâ bt. Umeys de vardı. Onlar 'Ey Allah’ın Rasulü! Sizde Zatülcenb hastalığı olduğunu düşündük' dediler. Rasulullah (sav) 'Bu, Allah’ın bana vermeyeceği bir hastalıktır. Amcam Abbas hariç, evde bulunan herkese istinasız bu ilaç içirilsin' buyurdu. O gün oruçlu olmasına rağmen, Rasulullah’ın kesin emri sebebiyle Meymûne’ye de ilaç içirildi. Zuhrî der ki: Bana Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe'nin bildirdiğine göre Hz. Âişe şöyle demiştir: Rasulullah (sav) ilk olarak Meymûne’nin evinde hastalandı. Daha sonra, hastalığı benim evimde geçirmek üzere, eşlerinden izin istedi, onlar da izin verdiler. Rasulullah (sav) dışarı çıktı, bir eli Fazl b. Abbas’ın omuzunda, diğer eli başka bir adamın omuzunda olduğu hâlde ayaklarını sürüyerek yürüyordu. Ubeydullah der ki: Bunu İbn Abbas’a anlattım, bana 'Âişe’nin adını anmadığı kişi Ali b. Ebu Tâlib’tir. Hz. Âişe, onun hakkında hayırlı bir söz söylemekten hoşlanmazdı' dedi."
Zuhrî der ki: Urve'nin, başkasından aktardığına göre Hz. Âişe şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) vefatına sebep olan hastalığı sırasında 'Bana, bağları çözülmemiş yedi kırbadan (su tulumundan) su dökün; umulur ki ferahlık bulur ve insanlara vasiyette bulunurum' buyurdu. Biz de onu Hafsa’nın bakır leğenine oturttuk ve üzerine su döktük. Nihayet eliyle 'yeter' işareti yapınca bıraktık ve o dışarı çıktı."
Zuhrî der ki: Bana, babası tevbesi kabul edilen üç kişiden biri olan Abdurrahman b. Ka‘b b. Mâlik şöyle haber vermiştir: "Rasulullah (sav) o gün minbere çıktı, Allah’a hamd edip O’nu övdü ve Uhud günü şehit düşenler için mağfiret diledi. Sonra 'Ey Muhâcirler topluluğu! Siz artmaktasınız. ancak Ensâr artmaz. Ensâr, benim sığınıp yerleştiğim sadık dostlarımdır. Onların değerli olanına değer verin, kusurlu olanlarını da bağışlayın' buyurdu. Zuhrî der ki: Bir adamdan işittiğime göre Rasulullah (sav) (konuşmasının devamında) 'Allah, bir kulunu, dünya ile ahiret arasında serbest bıraktı, o da Rabbi katında olanı tercih etti' buyurdu. Bunun üzerine Ebu Bekir, Hz. Peygamber'in (sav) (bir kul ifadesi ile) kendisini kastettiğini anlayıp ağladı. Rasulullah (sav) ona 'Sakin ol' buyurdu. Sonra da 'Mescide açılan şu kapıların hepsini kapatın, yalnızca Ebu Bekir’in kapısı açık kalsın. Çünkü arkadaşlarım arasında, bana en çok iyilikte bulunma, en çok destek olma açısından, Ebu Bekir’den daha faziletli kimseyi bilmiyorum' buyurdu."
Zuhrî der ki: Bana Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona da Âişe ve İbn Abbas şöyle haber vermiştir: "Nebî (sav), kendisine hastalık nöbeti geldiğinde kendisine ait bir hırkayı (hamîsa) yüzüne örter, bunaldığı zaman da yüzünü açar ve 'Allah’ın lâneti Yahudiler ve Hristiyanlar üzerine olsun, onlar peygamberlerinin kabirlerini mescit edindiler' buyururdu. Âişe der ki: Hz. Peygamber (sav), böyle söyleyerek, onların yaptıkları gibi yapılmaması için uyarıda bulunuyordu."
Ma‘mer der ki: Zührî şöyle demiştir: "Nebî (sav), Abdullah b. Zemʿa’ya 'İnsanlara, namaz kılmalarını emret' buyurdu. Abdullah b. Zemʿa çıktı ve Ömer b. Hattâb’a rastladı. Ona 'İnsanlara sen namaz kıldır' dedi. Bunun üzerine Ömer cemaate namaz kıldırdı. Ömer yüksek sesli bir kimseydi ve sesini yükseltti. Nebî (sav) işitip 'Bu Ömer’in sesi değil mi?' buyurdu. Onlar da 'Evet, ey Allah’ın Elçisi!' dediler. Bunun üzerine Nebî (sav) 'Allah da, müminler de bunu istemez. İnsanlara Ebu Bekir namaz kıldırsın' buyurdu. Ömer, Abdullah b. Zemʿa’ya 'Yaptığın ne kötü oldu. Ben sandım ki Rasulullah (sav), benim namaz kıldırmamı söylemeni sana emretti' dedi. Abdullah b. Zemʿa 'Hayır, vallahi! Bana, kimseye söylememi, emretmedi' dedi. Zührî der ki: Bana Abdullah b. Ömer'in haber verdiğine göre Hz. Âişe şöyle demiştir: Rasulullah (sav) hastalığı ağırlaşınca 'Ebu Bekir’e söyleyin, insanlara namaz kıldırsın' buyurdu. Ben 'Ey Allah’ın Elçisi! Ebu Bekir yufka yürekli bir adamdır, Kur'an okuduğunda gözyaşını tutamaz. Başkasını emretseniz' dedim. Vallahi, insanların Rasulullah’ın (sav) makamında ilk duran kişiden uğursuzluk çıkarmalarından hoşlanmadığım için böyle bir şey söylemiştim. Onu iki veya üç kez bu konuda tekrar uyardım. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) 'İnsanlara Ebu Bekir namaz kıldırsın! Siz Yusuf’un arkadaşları (kadınları) gibisiniz' buyurdu. Zührî der ki: Bana Enes b. Mâlik şöyle haber vermiştir: Pazartesi günü Nebî (sav) odanın perdesini kaldırdı, Ebu Bekir’i cemaate namaz kıldırırken gördü. Yüzüne baktım, sanki Mushaf yaprağı gibi (dingin ve nurlu), tebessüm ediyordu. Onu görünce neredeyse sevincimizden, namazımızda fitneye düşüyorduk. Ebu Bekir geri çekilmek istedi, fakat Nebî (sav) ona yerinde kalmasını işaret etti, sonra perdeyi indirdi. O gün vefat etti. Ömer ayağa kalkarak 'Rasulullah (sav) ölmedi, Rabbi onu, Mûsâ’yı gönderdiği gibi kırk gece üzerine kırk gece gönderdi. Vallahi umarım ki Rasulullah, (dönecek ve) 'Rasulullah (sav) öldü' diyen bazı münafıkların ellerini ve dillerini kesinceye kadar yaşayacaktır' dedi. Ma'mer der ki: Bana Eyyûb, ona İkrime, ona da Abbas b. Abdülmuttalib şöyle demiştir: Vallahi, Rasulullah’ın aramızda ne kadar kalacağını öğrenmek istedim ve Hz. Peygamber'e (sav) 'Ey Allah’ın Elçisi! Sizin için bir makam yapsak da toz sizden uzaklaşsa ve hasımlar size ulaşamasa' dedim. Nebî 'Bırakın, Allah beni onlardan rahatlatıncaya kadar, onlar ridâmı çekiştirsinler, topuğuma bassınlar, tozları bana ulaşsın' buyurdu. O zaman aramızda fazla kalmayacağını anladım."
"Nebî (sav) vefat edince Ömer yine ayağa kalktı ve 'Rasulullah (sav) ölmedi! Sadece Mûsâ gibi bayıldı. Allah’a yemin ederim ki, Allah’ın Rasulü'nün 'Rasulullah (sav) vefat etti' diyen bazı münafıkların ellerini ve dillerini kesinceye kadar yaşayacağını umuyorum' dedi. Hz. Abbas kalktı ve 'Ey insanlar! Aranızda Allah’ın Rasulü'nden (sav), kendisine, bir söz veya sözleşme verilmiş kimse var mı?' dedi. Onlar 'Allah’a yemin olsun ki hayır' dediler. Hz. Abbas 'Allah Rasulü (sav) bağlar (ilişkiler) kurmuş, savaşlar yapmış, faaliyetlerini sürdürmüş, barış yapmış, kadınlarla evlenmiş, boşamış, sizi apaçık bir hüccet ve açık bir yol üzere bırakmıştır. Eğer İbn Hattâb’ın dediği doğru ise, Allah’ın onu bize geri getirmekten aciz kalmayacağını bilin. Yok eğer (dedikleri) doğru değilse, o hâlde bizi sahibimizle (Peygamberimizle) baş başa bırakın. Çünkü o da insanlar gibi (ölüp) toprağa karışacaktır' dedi. Zuhrî der ki: İbn Kâ‘b b. Mâlik, İbn Abbâs’tan şöyle aktarmıştır: Hz. Abbas ve Hz. Ali, Rasulullah'ın (sav) hastalığı sırasında yanından çıktılar. Bir adam onlara rastladı ve 'Ey Ebu Hasan! Allah’ın Rasulü (sav) bu sabah nasıl oldu?' diye sordu. Hz. Ali 'Allah’ın Rasulü (sav) bu sabah şifa bulmuş olarak (iyi) oldu' dedi. Bunun üzerine Hz. Abbas, Hz. Ali’ye 'Üç gün içinde sen, değneğin kölesi (yani başkasına tâbi olan biri) olacaksın' dedi ve sonra 'Ben, Abdülmuttalib oğullarının yüzlerini ölüm anında tanırım. Korkarım ki Allah Rasulü (sav) bu hastalığından kurtulamayacak. Haydi gel, onun yanına gidelim de bu işin (yani halifeliğin) bize ait olup olmadığını soralım. Eğer bize aitse, bunu öğrenmiş oluruz, değilse de, bize karşı iyi davranmasını vasiyet etmesini isteriz' dedi. Hz. Ali ise 'Peki ya yanına gidip de bize bu işi vermezse, insanlar bize verir mi sanıyorsun? Allah’a yemin ederim ki, bunu kendisine asla sormayacağım' dedi. Zuhrî der ki: Hz. Âişe şöyle demiştir: Allah’ın Resûlü'nün (sav) hastalığı ağırlaşınca, üç defa 'Refîku’l-A‘la’ya (Yüce Dost’un yanına)' buyurdu ve ardından ruhunu teslim etti. Ma'mer der ki: Ben, Katâde’nin şöyle dediğini işittim: Allah Rasulü'nün (sav) söylediği son söz şu oldu: Allah’tan korkun ve kadınlar hususunda (onların haklarını gözetmede) ve mülkiyetiniz altındaki kimseler (köleler, hizmetliler) hakkında Allah’tan sakının."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
81011, MA009754
Hadis:
عَبدُ الرَّزَّاقِ عَن مَعمَرٍ عَنِ الزُّهْرِيِّ قَالَ: أَخبَرَنِي أَبُو بَكرِ بنُ عَبدِ الرَّحمٰنِ بنِ الحَارِثِ بنِ هِشَامٍ، عَن أَسمَاءَ بنتِ عُمَيسٍ، قَالَت: أَوَّلُ مَا اشتَكَى رَسُولُ اللهِ ﷺ فِي بَيتِ مَيمُونَةَ، فَاشتَدَّ مَرضُهُ حَتّى أُغمِيَ عَلَيهِ. قَالَ: فَتَشَاوَرَ نِسَاؤُهُ فِي لَدِّهِ، فَلَدُّوهُ، فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ: «هَذَا فِعلُ نِسَاءٍ جِئنَ مِن هَؤُلَاءِ» – وَأَشَارَ إِلَى أَرضِ الحَبَشَةِ – وَكَانَت أَسمَاءُ بنتُ عُمَيسٍ فِيهِنَّ. قَالُوا: كُنَّا نَتَّهِمُ بِكَ ذَاتَ الجَنبِ يَا رَسُولَ اللهِ! قَالَ: «إِنَّ ذَٰلِكَ لَدَاءٌ مَا كَانَ اللهُ لِيَقدِفَنِي بِهِ، لَا يَبقَيَنَّ فِي البَيتِ أَحَدٌ إِلَّا لُدَّ، إِلَّا عَمّ رَسُولِ اللهِ ﷺ» – يَعني العَبَّاسَ – قَالَت: فَلَقَد لُدَّت مَيمُونَةُ يَومَئِذٍ، وَإِنَّهَا لَصَائِمَةٌ، لِعَزِيمَةِ رَسُولِ اللهِ ﷺ. قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَأَخبَرَنِي عُبَيدُ اللهِ بنُ عَبدِ اللهِ بنِ عُتبَةَ أَنَّ عَائِشَةَ أَخبَرَتهُ، قَالَت: أَوَّلُ مَا اشتَكَى رَسُولُ اللهِ ﷺ فِي بَيتِ مَيمُونَةَ، فَاستَأذَنَ أَزوَاجَهُ أَن يُمَرَّضَ فِي بَيتِي، فَأَذِنَّ لَهُ، قَالَت: فَخَرَجَ وَيَدٌ لَهُ عَلَى الفَضلِ بنِ العَبَّاسِ، وَيَدٌ أُخرَى عَلَى يَدِ رَجُلٍ آخَرَ، وَهُوَ يَخُطُّ بِرِجلَيهِ فِي الأَرضِ. قَالَ عُبَيدُ اللهِ: فَحَدَّثتُ بِهِ ابنَ عَبَّاسٍ، فَقَالَ: أَتَدرِي مَنِ الرَّجُلُ الَّذِي لَم تُسَمِّ عَائِشَةُ؟ هُوَ عَلِيُّ بنُ أَبِي طَالِبٍ، وَلَكِن عَائِشَةَ لَا تَطِيبُ نَفسًا بِخَيرٍ.
قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَأَخبَرَنِي عُرْوَةُ عَن غَيرِهِ عَن عَائِشَةَ، قَالَت: قَالَ رَسُولُ اللهِ ﷺ فِي مَرضِهِ الَّذِي مَاتَ فِيهِ: «صُبُّوا عَلَيَّ مِن سَبعِ قِرَبٍ لَم تُحَلَّ أَوكِيَتُهُنَّ، لَعَلِّي أَستَرِيحُ، فَأَعْهَدَ إِلَى النَّاسِ». قَالَت عَائِشَةُ: فَأَجلَسنَاهُ فِي مِخضَبٍ لِحفصَةَ مِن نُحَاسٍ، وَسَكَبنَا عَلَيهِ المَاءَ، حَتَّى طَفِقَ يُشِيرُ إِلَينَا أَن قَد فَعَلتُنَّ، ثُمَّ خَرَجَ.
قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَأَخبَرَنِي عَبدُ الرَّحمٰنِ بنُ كَعبِ بنِ مَالِكٍ – وَكَانَ أَبُوهُ أَحَدَ الثَّلَاثَةِ الَّذِينَ تُيبَ عَلَيهِم – عَن رَجُلٍ مِن أَصحَابِ النَّبِيِّ ﷺ أَنَّ النَّبِيَّ ﷺ قَامَ يَومَئِذٍ خَطِيبًا، فَحَمِدَ اللهَ وَأَثنَى عَلَيهِ، وَاستَغفَرَ لِلشُّهَدَاءِ الَّذِينَ قُتِلُوا يَومَ أُحُدٍ، ثُمَّ قَالَ: «إِنَّكُم يَا مَعشَرَ المُهَاجِرِينَ! إِنَّكُم تَزِيدُونَ، وَالأَنصَارُ لَا يَزِيدُونَ، الأَنصَارُ عَيبَتِي الَّتِي أَوَيتُ إِلَيهَا، فَأَكرِمُوا كَرِيمَهُم، وَتَجَاوَزُوا عَن مُسِيئِهِم». قَالَ الزُّهْرِيُّ: سَمِعتُ رَجُلًا يَذكُرُ أَنَّ النَّبِيَّ ﷺ قَالَ: «إِنَّ عَبدًا خَيَّرَهُ رَبُّهُ بَينَ الدُّنيَا وَالآخِرَةِ، فَاختَارَ مَا عِندَ رَبِّهِ». فَفَطِنَ أَبُو بَكرٍ أَنَّهُ يُرِيدُ نَفسَهُ، فَبَكَى، فَقَالَ لَهُ النَّبِيُّ ﷺ: «عَلَى رِسلِكَ»، ثُمَّ قَالَ: «سُدُّوا هَذِهِ الأَبوَابَ الشَّارِعَةَ فِي المَسجِدِ، إِلَّا بَابَ أَبِي بَكرٍ رَحِمَهُ اللهُ، فَإِنِّي لَا أَعلَمُ رَجُلًا أَحسَنَ يَدًا عِندِي مِنَ الصَّحَابَةِ مِن أَبِي بَكرٍ».
قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَأَخبَرَنِي عُبَيدُ اللهِ بنُ عَبدِ اللهِ بنِ عُتبَةَ أَنَّ عَائِشَةَ وَابنَ عَبَّاسٍ أَخبَرَاهُ أَنَّ النَّبِيَّ ﷺ حِينَ نَزَلَ بِهِ جَعَلَ يُلقِي خَمِيصَةً لَهُ عَلَى وَجهِهِ، فَإِذَا اغتَمَّ كَشَفَهَا عَن وَجهِهِ، وَهُوَ يَقُولُ: «لَعنَةُ اللهِ عَلَى اليَهُودِ وَالنَّصَارَى، اتَّخَذُوا قُبُورَ أَنبِيَائِهِم مَسَاجِدَ». قَالَ: تَقُولُ عَائِشَةُ: يُحَذِّرُ مِثلَ الَّذِي فَعَلُوا.
قَالَ مَعْمَرٌ: قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لِعَبْدِ اللهِ بْنِ زَمْعَةَ: «مُرِ النَّاسَ فَلْيُصَلُّوا»، فَخَرَجَ عَبْدُ اللهِ بْنُ زَمْعَةَ، فَلَقِيَ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ، فَقَالَ: صَلِّ بِالنَّاسِ، فَصَلَّى عُمَرُ بِالنَّاسِ، فَجَهَرَ بِصَوْتِهِ – وَكَانَ جَهِيرَ الصَّوْتِ – فَسَمِعَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَقَالَ: «أَلَيْسَ هَذَا صَوْتَ عُمَرَ؟» قَالُوا: بَلَى، يَا رَسُولَ اللهِ، فَقَالَ: «يَأْبَى اللهُ ذَلِكَ وَالْمُؤْمِنُونَ، لِيُصَلِّ بِالنَّاسِ أَبُو بَكْرٍ». فَقَالَ عُمَرُ لِعَبْدِ اللهِ بْنِ زَمْعَةَ: بِئْسَ مَا صَنَعْتَ، كُنْتُ أَرَى أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَمَرَكَ أَنْ تَأْمُرَنِي. قَالَ: لَا وَاللهِ، مَا أَمَرَنِي أَنْ آمُرَ أَحَدًا. قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَأَخْبَرَنِي عَبْدُ اللهِ بْنُ عُمَرَ عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ: لَمَّا ثَقُلَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، قَالَ: «مُرُوا أَبَا بَكْرٍ فَلْيُصَلِّ بِالنَّاسِ». قَالَتْ: قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ، إِنَّ أَبَا بَكْرٍ رَجُلٌ رَقِيقٌ، إِذَا قَرَأَ الْقُرْآنَ لَا يَمْلِكُ دَمْعَهُ، فَلَوْ أَمَرْتَ غَيْرَ أَبَا بَكْرٍ؟ قَالَتْ: وَاللهِ مَا بِي إِلَّا كَرَاهِيَةُ أَنْ يَتَشَاءَمَ النَّاسُ بِأَوَّلِ مَنْ يَقُومُ فِي مَقَامِ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ. قَالَتْ: فَرَاجَعْتُهُ مَرَّتَيْنِ أَوْ ثَلَاثًا، فَقَالَ: «لِيُصَلِّ بِالنَّاسِ أَبُو بَكْرٍ، فَإِنَّكُنَّ صَوَاحِبُ يُوسُفَ». قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَأَخْبَرَنِي أَنَسُ بْنُ مَالِكٍ قَالَ: لَمَّا كَانَ يَوْمُ الِاثْنَيْنِ، كَشَفَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سِتْرَ الْحُجْرَةِ، فَرَأَى أَبَا بَكْرٍ وَهُوَ يُصَلِّي بِالنَّاسِ، قَالَ: فَنَظَرْتُ إِلَى وَجْهِهِ كَأَنَّهُ وَرَقَةُ مُصْحَفٍ، وَهُوَ يَتَبَسَّمُ، قَالَ: وَكَدْنَا أَنْ نَفْتَتِنَ فِي صَلَاتِنَا فَرَحًا بِرُؤْيَةِ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَإِذَا أَبُو بَكْرٍ يَدُورُ يَنْكُصُ، فَأَشَارَ إِلَيْهِ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَنْ كَمَا أَنْتَ، ثُمَّ أَرْخَى السِّتْرَ، فَقُبِضَ مِنْ يَوْمِهِ ذَلِكَ. وَقَامَ عُمَرُ فَقَالَ: إِنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَمْ يَمُتْ، وَلَكِنْ رَبَّهُ أَرْسَلَ إِلَيْهِ كَمَا أَرْسَلَ إِلَى مُوسَى أَرْبَعِينَ لَيْلَةً عَنْ أَرْبَعِينَ لَيْلَةً، وَاللهِ إِنِّي لَأَرْجُو أَنْ يَعِيشَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حَتَّى يَقْطَعَ أَيْدِيَ رِجَالٍ مِنَ الْمُنَافِقِينَ وَأَلْسِنَتَهُمْ، يَقُولُونَ إِنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَدْ مَاتَ. قَالَ مَعْمَرٌ: وَأَخْبَرَنِي أَيُّوبُ عَنْ عِكْرِمَةَ قَالَ: قَالَ الْعَبَّاسُ بْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ: وَاللهِ لَأَعْلَمَنَّ مَا بَقَاءُ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِينَا. فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ، لَوِ اتَّخَذْتَ شَيْئًا تَجْلِسُ عَلَيْهِ يَدْفَعُ عَنْكَ الْغُبَارُ وَيَرُدُّ عَنْكَ الْخَصْمُ؟ فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «لَأَدَعَنَّهُمْ يُنَازِعُونِي رِدَائِي، وَيَطَؤُونَ عَقِبِي، وَيَغْشَانِي غُبَارُهُمْ، حَتَّى يَكُونَ اللهُ يُرِيحُنِي مِنْهُمْ»، فَعَلِمْتُ أَنَّ بَقَاءَهُ فِينَا قَلِيلٌ.
قَالَ: فَلَمَّا تُوُفِّيَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَامَ عُمَرُ فَقَالَ: إِنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَمْ يَمُتْ، وَلَكِنْ صُعِقَ كَمَا صُعِقَ مُوسَى، وَاللهِ إِنِّي لَأَرْجُو أَنْ يَعِيشَ حَتَّى يَقْطَعَ أَيْدِيَ رِجَالٍ وَأَلْسِنَتَهُمْ مِنَ الْمُنَافِقِينَ، يَقُولُونَ: إِنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَدْ مَاتَ. فَقَامَ الْعَبَّاسُ بْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ فَقَالَ: أَيُّهَا النَّاسُ، هَلْ عِنْدَ أَحَدٍ مِنْكُمْ عَهْدٌ أَوْ عَقْدٌ مِنْ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ؟ قَالُوا: اللَّهُمَّ لَا. قَالَ: فَإِنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَمْ يَمُتْ حَتَّى وَصَلَ الْحِبَالَ، ثُمَّ حَارَبَ، وَوَاصَلَ، وَسَالَمَ، وَنَكَحَ النِّسَاءَ، وَطَلَّقَ، وَتَرَكُكُمْ عَلَى حُجَّةٍ بَيِّنَةٍ وَطَرِيقٍ نَاهِجَةٍ، فَإِنْ يَكُ مَا يَقُولُ ابْنُ الْخَطَّابِ حَقًّا، فَإِنَّهُ لَنْ يَعْجِزَ اللهُ أَنْ يَحْثُوَ عَنْهُ فَيُخْرِجَهُ إِلَيْنَا، وَإِلَّا فَخَلُّوا بَيْنَنَا وَبَيْنَ صَاحِبِنَا، فَإِنَّهُ يَأْسَنُ كَمَا يَأْسَنُ النَّاسُ. قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَأَخْبَرَنِي ابْنُ كَعْبِ بْنِ مَالِكٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ: خَرَجَ الْعَبَّاسُ وَعَلِيٌّ مِنْ عِنْدِ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي مَرَضِهِ، فَلَقِيَهُمَا رَجُلٌ فَقَالَ: كَيْفَ أَصْبَحَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، يَا أَبَا حَسَنٍ؟ فَقَالَ: أَصْبَحَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَارِئًا. فَقَالَ الْعَبَّاسُ لِعَلِيٍّ: أَنْتَ بَعْدَ ثَلَاثٍ لَعَبْدُ الْعَصَا، ثُمَّ حَلَّ بِهِ، فَقَالَ: إِنَّهُ يُخَيَّلُ إِلَيَّ أَنِّي لَأَعْرِفُ وُجُوهَ بَنِي عَبْدِ الْمُطَّلِبِ عِنْدَ الْمَوْتِ، وَإِنِّي خَائِفٌ أَلَّا يَقُومَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنْ وَجَعِهِ هَذَا، فَاذْهَبْ بِنَا إِلَيْهِ فَلْنَسْأَلْهُ، فَإِنْ يَكُ هَذَا الْأَمْرُ إِلَيْنَا عَلِمْنَا ذَلِكَ، وَإِلَّا يَكُ إِلَيْنَا أَمَرْنَاهُ أَنْ يَسْتَوْصِيَ بِنَا خَيْرًا. فَقَالَ لَهُ عَلِيٌّ: أَرَأَيْتَ إِذَا جِئْنَاهُ فَلَمْ يُعْطِنَاهَا، أَتَرَى النَّاسَ أَنْ يُعْطُونَاهَا؟ وَاللهِ لَا أَسْأَلُهَا إِيَّاهَا أَبَدًا. قَالَ الزُّهْرِيُّ: قَالَتْ عَائِشَةُ: فَلَمَّا اشْتَدَّ مَرَضُ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: «فِي الرَّفِيقِ الْأَعْلَى»، ثَلَاثَ مَرَّاتٍ، ثُمَّ قُبِضَ. قَالَ مَعْمَرٌ: وَسَمِعْتُ قَتَادَةَ يَقُولُ: آخِرُ شَيْءٍ تَكَلَّمَ بِهِ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «اتَّقُوا اللهَ فِي النِّسَاءِ، وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ».
Tercemesi:
Abdurrezzâk, ona Ma'mer, ona Zuhrî, ona Ebu Bekir b. Abdurrahman b. Hâris b. Hişâm, ona da Esmâ bt. Umeys şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) ilk olarak Meymûne’nin evinde hastalandı. Hastalığı şiddetlendi ve bayıldı. Eşleri ona ağız yoluyla ilaç damlatma hususunda istişare ettiler ve bu şekilde yaptılar. Ayıldığında 'Bu iş, Habeşistan’ı işaret ederek, şu taraftan gelen kadınların işidir' buyurdu. O kadınlar arasında Esmâ bt. Umeys de vardı. Onlar 'Ey Allah’ın Rasulü! Sizde Zatülcenb hastalığı olduğunu düşündük' dediler. Rasulullah (sav) 'Bu, Allah’ın bana vermeyeceği bir hastalıktır. Amcam Abbas hariç, evde bulunan herkese istinasız bu ilaç içirilsin' buyurdu. O gün oruçlu olmasına rağmen, Rasulullah’ın kesin emri sebebiyle Meymûne’ye de ilaç içirildi. Zuhrî der ki: Bana Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe'nin bildirdiğine göre Hz. Âişe şöyle demiştir: Rasulullah (sav) ilk olarak Meymûne’nin evinde hastalandı. Daha sonra, hastalığı benim evimde geçirmek üzere, eşlerinden izin istedi, onlar da izin verdiler. Rasulullah (sav) dışarı çıktı, bir eli Fazl b. Abbas’ın omuzunda, diğer eli başka bir adamın omuzunda olduğu hâlde ayaklarını sürüyerek yürüyordu. Ubeydullah der ki: Bunu İbn Abbas’a anlattım, bana 'Âişe’nin adını anmadığı kişi Ali b. Ebu Tâlib’tir. Hz. Âişe, onun hakkında hayırlı bir söz söylemekten hoşlanmazdı' dedi."
Zuhrî der ki: Urve'nin, başkasından aktardığına göre Hz. Âişe şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) vefatına sebep olan hastalığı sırasında 'Bana, bağları çözülmemiş yedi kırbadan (su tulumundan) su dökün; umulur ki ferahlık bulur ve insanlara vasiyette bulunurum' buyurdu. Biz de onu Hafsa’nın bakır leğenine oturttuk ve üzerine su döktük. Nihayet eliyle 'yeter' işareti yapınca bıraktık ve o dışarı çıktı."
Zuhrî der ki: Bana, babası tevbesi kabul edilen üç kişiden biri olan Abdurrahman b. Ka‘b b. Mâlik şöyle haber vermiştir: "Rasulullah (sav) o gün minbere çıktı, Allah’a hamd edip O’nu övdü ve Uhud günü şehit düşenler için mağfiret diledi. Sonra 'Ey Muhâcirler topluluğu! Siz artmaktasınız. ancak Ensâr artmaz. Ensâr, benim sığınıp yerleştiğim sadık dostlarımdır. Onların değerli olanına değer verin, kusurlu olanlarını da bağışlayın' buyurdu. Zuhrî der ki: Bir adamdan işittiğime göre Rasulullah (sav) (konuşmasının devamında) 'Allah, bir kulunu, dünya ile ahiret arasında serbest bıraktı, o da Rabbi katında olanı tercih etti' buyurdu. Bunun üzerine Ebu Bekir, Hz. Peygamber'in (sav) (bir kul ifadesi ile) kendisini kastettiğini anlayıp ağladı. Rasulullah (sav) ona 'Sakin ol' buyurdu. Sonra da 'Mescide açılan şu kapıların hepsini kapatın, yalnızca Ebu Bekir’in kapısı açık kalsın. Çünkü arkadaşlarım arasında, bana en çok iyilikte bulunma, en çok destek olma açısından, Ebu Bekir’den daha faziletli kimseyi bilmiyorum' buyurdu."
Zuhrî der ki: Bana Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona da Âişe ve İbn Abbas şöyle haber vermiştir: "Nebî (sav), kendisine hastalık nöbeti geldiğinde kendisine ait bir hırkayı (hamîsa) yüzüne örter, bunaldığı zaman da yüzünü açar ve 'Allah’ın lâneti Yahudiler ve Hristiyanlar üzerine olsun, onlar peygamberlerinin kabirlerini mescit edindiler' buyururdu. Âişe der ki: Hz. Peygamber (sav), böyle söyleyerek, onların yaptıkları gibi yapılmaması için uyarıda bulunuyordu."
Ma‘mer der ki: Zührî şöyle demiştir: "Nebî (sav), Abdullah b. Zemʿa’ya 'İnsanlara, namaz kılmalarını emret' buyurdu. Abdullah b. Zemʿa çıktı ve Ömer b. Hattâb’a rastladı. Ona 'İnsanlara sen namaz kıldır' dedi. Bunun üzerine Ömer cemaate namaz kıldırdı. Ömer yüksek sesli bir kimseydi ve sesini yükseltti. Nebî (sav) işitip 'Bu Ömer’in sesi değil mi?' buyurdu. Onlar da 'Evet, ey Allah’ın Elçisi!' dediler. Bunun üzerine Nebî (sav) 'Allah da, müminler de bunu istemez. İnsanlara Ebu Bekir namaz kıldırsın' buyurdu. Ömer, Abdullah b. Zemʿa’ya 'Yaptığın ne kötü oldu. Ben sandım ki Rasulullah (sav), benim namaz kıldırmamı söylemeni sana emretti' dedi. Abdullah b. Zemʿa 'Hayır, vallahi! Bana, kimseye söylememi, emretmedi' dedi. Zührî der ki: Bana Abdullah b. Ömer'in haber verdiğine göre Hz. Âişe şöyle demiştir: Rasulullah (sav) hastalığı ağırlaşınca 'Ebu Bekir’e söyleyin, insanlara namaz kıldırsın' buyurdu. Ben 'Ey Allah’ın Elçisi! Ebu Bekir yufka yürekli bir adamdır, Kur'an okuduğunda gözyaşını tutamaz. Başkasını emretseniz' dedim. Vallahi, insanların Rasulullah’ın (sav) makamında ilk duran kişiden uğursuzluk çıkarmalarından hoşlanmadığım için böyle bir şey söylemiştim. Onu iki veya üç kez bu konuda tekrar uyardım. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) 'İnsanlara Ebu Bekir namaz kıldırsın! Siz Yusuf’un arkadaşları (kadınları) gibisiniz' buyurdu. Zührî der ki: Bana Enes b. Mâlik şöyle haber vermiştir: Pazartesi günü Nebî (sav) odanın perdesini kaldırdı, Ebu Bekir’i cemaate namaz kıldırırken gördü. Yüzüne baktım, sanki Mushaf yaprağı gibi (dingin ve nurlu), tebessüm ediyordu. Onu görünce neredeyse sevincimizden, namazımızda fitneye düşüyorduk. Ebu Bekir geri çekilmek istedi, fakat Nebî (sav) ona yerinde kalmasını işaret etti, sonra perdeyi indirdi. O gün vefat etti. Ömer ayağa kalkarak 'Rasulullah (sav) ölmedi, Rabbi onu, Mûsâ’yı gönderdiği gibi kırk gece üzerine kırk gece gönderdi. Vallahi umarım ki Rasulullah, (dönecek ve) 'Rasulullah (sav) öldü' diyen bazı münafıkların ellerini ve dillerini kesinceye kadar yaşayacaktır' dedi. Ma'mer der ki: Bana Eyyûb, ona İkrime, ona da Abbas b. Abdülmuttalib şöyle demiştir: Vallahi, Rasulullah’ın aramızda ne kadar kalacağını öğrenmek istedim ve Hz. Peygamber'e (sav) 'Ey Allah’ın Elçisi! Sizin için bir makam yapsak da toz sizden uzaklaşsa ve hasımlar size ulaşamasa' dedim. Nebî 'Bırakın, Allah beni onlardan rahatlatıncaya kadar, onlar ridâmı çekiştirsinler, topuğuma bassınlar, tozları bana ulaşsın' buyurdu. O zaman aramızda fazla kalmayacağını anladım."
"Nebî (sav) vefat edince Ömer yine ayağa kalktı ve 'Rasulullah (sav) ölmedi! Sadece Mûsâ gibi bayıldı. Allah’a yemin ederim ki, Allah’ın Rasulü'nün 'Rasulullah (sav) vefat etti' diyen bazı münafıkların ellerini ve dillerini kesinceye kadar yaşayacağını umuyorum' dedi. Hz. Abbas kalktı ve 'Ey insanlar! Aranızda Allah’ın Rasulü'nden (sav), kendisine, bir söz veya sözleşme verilmiş kimse var mı?' dedi. Onlar 'Allah’a yemin olsun ki hayır' dediler. Hz. Abbas 'Allah Rasulü (sav) bağlar (ilişkiler) kurmuş, savaşlar yapmış, faaliyetlerini sürdürmüş, barış yapmış, kadınlarla evlenmiş, boşamış, sizi apaçık bir hüccet ve açık bir yol üzere bırakmıştır. Eğer İbn Hattâb’ın dediği doğru ise, Allah’ın onu bize geri getirmekten aciz kalmayacağını bilin. Yok eğer (dedikleri) doğru değilse, o hâlde bizi sahibimizle (Peygamberimizle) baş başa bırakın. Çünkü o da insanlar gibi (ölüp) toprağa karışacaktır' dedi. Zuhrî der ki: İbn Kâ‘b b. Mâlik, İbn Abbâs’tan şöyle aktarmıştır: Hz. Abbas ve Hz. Ali, Rasulullah'ın (sav) hastalığı sırasında yanından çıktılar. Bir adam onlara rastladı ve 'Ey Ebu Hasan! Allah’ın Rasulü (sav) bu sabah nasıl oldu?' diye sordu. Hz. Ali 'Allah’ın Rasulü (sav) bu sabah şifa bulmuş olarak (iyi) oldu' dedi. Bunun üzerine Hz. Abbas, Hz. Ali’ye 'Üç gün içinde sen, değneğin kölesi (yani başkasına tâbi olan biri) olacaksın' dedi ve sonra 'Ben, Abdülmuttalib oğullarının yüzlerini ölüm anında tanırım. Korkarım ki Allah Rasulü (sav) bu hastalığından kurtulamayacak. Haydi gel, onun yanına gidelim de bu işin (yani halifeliğin) bize ait olup olmadığını soralım. Eğer bize aitse, bunu öğrenmiş oluruz, değilse de, bize karşı iyi davranmasını vasiyet etmesini isteriz' dedi. Hz. Ali ise 'Peki ya yanına gidip de bize bu işi vermezse, insanlar bize verir mi sanıyorsun? Allah’a yemin ederim ki, bunu kendisine asla sormayacağım' dedi. Zuhrî der ki: Hz. Âişe şöyle demiştir: Allah’ın Resûlü'nün (sav) hastalığı ağırlaşınca, üç defa 'Refîku’l-A‘la’ya (Yüce Dost’un yanına)' buyurdu ve ardından ruhunu teslim etti. Ma'mer der ki: Ben, Katâde’nin şöyle dediğini işittim: Allah Rasulü'nün (sav) söylediği son söz şu oldu: Allah’tan korkun ve kadınlar hususunda (onların haklarını gözetmede) ve mülkiyetiniz altındaki kimseler (köleler, hizmetliler) hakkında Allah’tan sakının."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Abdürrezzak b. Hemmam, Musannef, Meğâzî 9754, 5/428
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Abdullah Ubeydullah b. Abdullah el-Hüzeli (Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud b. Gâfil)
Konular:
Ensar, Ensara kin beslemek
Gülmek, Hz. Peygamber'in gülmesi
Günah, İsrailoğullarının günahları
Hastalık, Hz. Peygamber döneminde
Hz. Peygamber, evindeki eşyalar
Hz. Peygamber, hanımları, Meymune
Hz. Peygamber, hanımlarıyla ilişkileri
Hz. Peygamber, tebessüm etmesi
Hz. Peygamber, vefatına yakın zamanlar
Kabir, Türbe, kabirlerin / türbelerin mescid haline getirilmesi
Kadın, değeri ve konumu
Köle, cariyelere iyi davranmak
Köle, kölelik, cariyelik hukuku.
Kültürel Hayat, eşyalar, ev eşyaları vb.
Sahabe, fazilet sıralaması
Sahabe, Hz. Peygamber'e itirazları
Sahabe, Hz. Peygamberin, sahabenin vs. sahabelerle ilgili değerlendirmeleri
Siyer, Uhud savaşı / gazvesi
Tebessüm, kardeşinin yüzüne tebessüm etmek
Yönetim, Hilafet tartışmaları,Hz. Peygamber'in vefatından sonra
Bize Kuteybe b. Said, ona Leys (b. Sa'd), ona Yezid b. Ebu Habib, ona da Ebu Hayr, Ukbe b. Amir'in şöyle dediğini rivayet etti:
Hz. Peygamber (sav) bir gün dışarı çıktı. Uhud şehitlerine ölüye namaz kılar gibi (gıyabî) cenaze namazı kıldı. Sonra minbere çıktı ve şöyle buyurdu:
"Ben, (Kevser Havuzu'nun başına) sizden önce varanım. Ben sizin üzerinizde bir şahidim. Vallahi şu anda Havuzumu görmekteyim. Bana yeryüzü hazinelerinin anahtarları verildi. Vallahi, benden sonra sizin Allah’a ortak koşacağınızdan korkmuyorum. Fakat dünya (malı) konusunda birbirinizle yarışa girmenizden korkuyorum.”
Öneri Formu
Hadis Id, No:
6857, M005976
Hadis:
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا لَيْثٌ عَنْ يَزِيدَ بْنِ أَبِى حَبِيبٍ عَنْ أَبِى الْخَيْرِ عَنْ عُقْبَةَ بْنِ عَامِرٍ:
أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم خَرَجَ يَوْمًا، فَصَلَّى عَلَى أَهْلِ أُحُدٍ صَلاَتَهُ عَلَى الْمَيِّتِ، ثُمَّ انْصَرَفَ إِلَى الْمِنْبَرِ فَقَالَ:
"إِنِّى فَرَطٌ لَكُمْ. وَأَنَا شَهِيدٌ عَلَيْكُمْ. وَإِنِّى وَاللَّهِ لأَنْظُرُ إِلَى حَوْضِىَ الآنَ. وَإِنِّى قَدْ أُعْطِيتُ مَفَاتِيحَ خَزَائِنِ الأَرْضِ أَوْ مَفَاتِيحَ الأَرْضِ. وَإِنِّى وَاللَّهِ مَا أَخَافُ عَلَيْكُمْ أَنْ تُشْرِكُوا بَعْدِى، وَلَكِنْ أَخَافُ عَلَيْكُمْ أَنْ تَتَنَافَسُوا فِيهَا."
Tercemesi:
Bize Kuteybe b. Said, ona Leys (b. Sa'd), ona Yezid b. Ebu Habib, ona da Ebu Hayr, Ukbe b. Amir'in şöyle dediğini rivayet etti:
Hz. Peygamber (sav) bir gün dışarı çıktı. Uhud şehitlerine ölüye namaz kılar gibi (gıyabî) cenaze namazı kıldı. Sonra minbere çıktı ve şöyle buyurdu:
"Ben, (Kevser Havuzu'nun başına) sizden önce varanım. Ben sizin üzerinizde bir şahidim. Vallahi şu anda Havuzumu görmekteyim. Bana yeryüzü hazinelerinin anahtarları verildi. Vallahi, benden sonra sizin Allah’a ortak koşacağınızdan korkmuyorum. Fakat dünya (malı) konusunda birbirinizle yarışa girmenizden korkuyorum.”
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fedâil 5976, /968
Senetler:
1. Ebu Amr Ukbe b. Âmir el-Cühenî (Ukbe b. Âmir b. Abs b. Amr b. Adî)
Konular:
Dünya, dünyaya düşkünlük
Hz. Peygamber, hasaisi
İnanç, dünya ve ahiret dengesi
KTB, ŞEHİT, ŞEHİTLİK
Siyer, Uhud savaşı / gazvesi
Bize Muhammed b. Ma'mer, ona Vehb b. Cerîr, ona babası, ona Humeyd b. Hilal, ona Sa'd b. Hişam b. Âmir, ona da babası şöyle rivayet etmiştir:
"Uhud gününde Müslümanlardan pek çok kişi şehit olmuş ve pek çok kimse de yaralanmıştı. Bunun üzerine Rasulullah (sav) 'Mezarları kazın ve geniş tutun. Kabre iki hatta üç kişiyi birlikte defnedin. İçlerinden Kur'an'ı daha iyi bilenleri de ön tarafa koyun' buyurdu."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19088, N002013
Hadis:
أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ مَعْمَرٍ قَالَ حَدَّثَنَا وَهْبُ بْنُ جَرِيرٍ قَالَ حَدَّثَنَا أَبِى قَالَ سَمِعْتُ حُمَيْدَ بْنَ هِلاَلٍ عَنْ سَعْدِ بْنِ هِشَامِ بْنِ عَامِرٍ عَنْ أَبِيهِ قَالَ:
"لَمَّا كَانَ يَوْمُ أُحُدٍ أُصِيبَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ، وَأَصَابَ النَّاسَ جِرَاحَاتٌ. فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم احْفِرُوا وَأَوْسِعُوا وَادْفِنُوا الاِثْنَيْنِ وَالثَّلاَثَةَ فِى الْقَبْرِ، وَقَدِّمُوا أَكْثَرَهُمْ قُرْآنًا."
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Ma'mer, ona Vehb b. Cerîr, ona babası, ona Humeyd b. Hilal, ona Sa'd b. Hişam b. Âmir, ona da babası şöyle rivayet etmiştir:
"Uhud gününde Müslümanlardan pek çok kişi şehit olmuş ve pek çok kimse de yaralanmıştı. Bunun üzerine Rasulullah (sav) 'Mezarları kazın ve geniş tutun. Kabre iki hatta üç kişiyi birlikte defnedin. İçlerinden Kur'an'ı daha iyi bilenleri de ön tarafa koyun' buyurdu."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Nesâî, Sünen-i Nesâî, Cenâiz 2013, /2219
Senetler:
1. Hişam b. Amir el-Ensari (Hişam b. Amir b. Ümeyye b. Hashâs b. Malik b. Amir b. Ganm)
2. Sa'd b. Hişam el-Ensari (Sa'd b. Hişam b. Amir)
3. Ebu Nasr Humeyd b. Hilal el-Adevî (Humeyd b. Hilal b. Hubeyra)
4. Ebu Nadr Cerîr b. Hazım el-Ezdî (Cerir b. Hâzim b. Zeyd b. Abdullah b. Şucâ')
5. Ebu Abbas Vehb b. Cerir el-Ezdi (Vehb b. Cerir b. Hazim b. Zeyd b. Abdullah b. Şuca')
6. Muhammed b. Ma'mer el-Kaysî (Muhammed b. Ma'mer b. Rib'î)
Konular:
Cenaze, kabre koyma
KTB, CENAZE, CENAİZ
Kur'ân, ezberlemek/ hafız olmak/ Unutmamak
Siyer, Uhud savaşı / gazvesi
Bize Kuteybe (b. Said), ona Ebu Safvân (Abdullah b. Said), ona Üsâme b. Zeyd, ona İbn Şihâb, ona da Enes b. Malik şöyle rivayet etmiştir:
"Rasulullah (sav), Uhud günü Hamza'nın cesedinin yanına geldi ve başında durdu. Cansız bedenine müsle yapıldığını (gözünün oyulduğu, kulağının ve burnunun kesildiğini) görünce şöyle buyurdu: Safiyye’yi sevindirecek olmasaydım, Hamza'nın cesedini böylece bırakır, vahşi hayvanların yemesine terk eder ve kıyamet günü de onların karınlarından diriltilmesini isterdim. Sonra Rasulullah (sav), çizgili kumaştan yapılmış bir elbise istedi ve onunla Hamza'yı kefenledi. Kefen, başına doğru çekildiğinde ayakları, ayaklarına doğru çekildiğinde ise başı açıkta kalıyordu. Şehitler çok, fakat kefen yapılacak malzeme azdı. Bir, iki ya da üç kişi bir kefene sarılıyor, sonra da aynı kabre defnediliyordu. Defnederken Rasulullah (sav) 'Hangisinin Kur'an bilgisi çoktur?' diye soruyor ve onu kıbleye doğru ön tarafa geçiriyordu. Böylece tüm Uhud şehitlerini defnetti ve onlar için cenaze namazı da kılmadı."
[Ebu İsa (Tirmizî), hadis hakkında şu değerlendirmelerde bulunmuştur: Enes hadisi hasen-garibdir ve sadece bu tarikle bilinmektedir. Nemire, eskimiş (çizgili) elbise demektir. Bu hadisin rivayetinde Üsâme b. Zeyd'e muhalefet edilmiştir. Şöyle ki hadisi, Leys b. Sa'd, ona İbn Şihâb, ona Abdurrahman b. Ka'b b. Mâlik, ona da Câbir b. Abdullah b. Zeyd rivayet etmiştir. Ma'mer ise bu hadisi Zührî'den, o Abdullah b. Sa'lebe'den, o da Cabir'den rivayet etmiştir. Bu hadisi Zührî vasıtasıyla Enes'ten nakleden Üsâme b. Zeyd'den başkasını da bilmiyoruz. Muhammed (b. İsmail Buhârî)'ye bu hadisin isnadı hakkında sorduğumda 'Leys’in, İbn Şihâb, onun Abdurrahman b. Ka'b b. Mâlik, onun da Cabir vasıtasıyla rivayet ettiği hadis daha sahihtir' demiştir.]
Öneri Formu
Hadis Id, No:
15928, T001016
Hadis:
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ حَدَّثَنَا أَبُو صَفْوَانَ عَنْ أُسَامَةَ بْنِ زَيْدٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ قَالَ:
"أَتَى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَلَى حَمْزَةَ يَوْمَ أُحُدٍ، فَوَقَفَ عَلَيْهِ فَرَآهُ قَدْ مُثِّلَ بِهِ فَقَالَ لَوْلاَ أَنْ تَجِدَ صَفِيَّةُ فِى نَفْسِهَا لَتَرَكْتُهُ حَتَّى تَأْكُلَهُ الْعَافِيَةُ حَتَّى يُحْشَرَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنْ بُطُونِهَا. قَالَ ثُمَّ دَعَا بِنَمِرَةٍ فَكَفَّنَهُ فِيهَا، فَكَانَتْ إِذَا مُدَّتْ عَلَى رَأْسِهِ بَدَتْ رِجْلاَهُ وَإِذَا مُدَّتْ عَلَى رِجْلَيْهِ بَدَا رَأْسُهُ. قَالَ فَكَثُرَ الْقَتْلَى وَقَلَّتِ الثِّيَابُ. قَالَ فَكُفِّنَ الرَّجُلُ وَالرَّجُلاَنِ وَالثَّلاَثَةُ فِى الثَّوْبِ الْوَاحِدِ، ثُمَّ يُدْفَنُونَ فِى قَبْرٍ وَاحِدٍ، فَجَعَلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَسْأَلُ عَنْهُمْ أَيُّهُمْ أَكْثَرُ قُرْآنًا؟ فَيُقَدِّمُهُ إِلَى الْقِبْلَةِ. قَالَ فَدَفَنَهُمْ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَلَمْ يُصَلِّ عَلَيْهِمْ."
[قَالَ أَبُو عِيسَى حَدِيثُ أَنَسٍ حَدِيثٌ حَسَنٌ غَرِيبٌ، لاَ نَعْرِفُهُ مِنْ حَدِيثِ أَنَسٍ إِلاَّ مِنْ هَذَا الْوَجْهِ. النَّمِرَةُ الْكِسَاءُ الْخَلَقُ. وَقَدْ خُولِفَ أُسَامَةُ بْنُ زَيْدٍ فِى رِوَايَةِ هَذَا الْحَدِيثِ. فَرَوَى اللَّيْثُ بْنُ سَعْدٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ كَعْبِ بْنِ مَالِكٍ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بن زيد. وَرَوَى مَعْمَرٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ ثَعْلَبَةَ عَنْ جَابِرٍ. وَلاَ نَعْلَمُ أَحَدًا ذَكَرَهُ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ أَنَسٍ إِلاَّ أُسَامَةَ بْنَ زَيْدٍ. وَسَأَلْتُ مُحَمَّدًا عَنْ هَذَا الْحَدِيثِ فَقَالَ حَدِيثُ اللَّيْثِ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ كَعْبِ بْنِ مَالِكٍ عَنْ جَابِرٍ أَصَحُّ.]
Tercemesi:
Bize Kuteybe (b. Said), ona Ebu Safvân (Abdullah b. Said), ona Üsâme b. Zeyd, ona İbn Şihâb, ona da Enes b. Malik şöyle rivayet etmiştir:
"Rasulullah (sav), Uhud günü Hamza'nın cesedinin yanına geldi ve başında durdu. Cansız bedenine müsle yapıldığını (gözünün oyulduğu, kulağının ve burnunun kesildiğini) görünce şöyle buyurdu: Safiyye’yi sevindirecek olmasaydım, Hamza'nın cesedini böylece bırakır, vahşi hayvanların yemesine terk eder ve kıyamet günü de onların karınlarından diriltilmesini isterdim. Sonra Rasulullah (sav), çizgili kumaştan yapılmış bir elbise istedi ve onunla Hamza'yı kefenledi. Kefen, başına doğru çekildiğinde ayakları, ayaklarına doğru çekildiğinde ise başı açıkta kalıyordu. Şehitler çok, fakat kefen yapılacak malzeme azdı. Bir, iki ya da üç kişi bir kefene sarılıyor, sonra da aynı kabre defnediliyordu. Defnederken Rasulullah (sav) 'Hangisinin Kur'an bilgisi çoktur?' diye soruyor ve onu kıbleye doğru ön tarafa geçiriyordu. Böylece tüm Uhud şehitlerini defnetti ve onlar için cenaze namazı da kılmadı."
[Ebu İsa (Tirmizî), hadis hakkında şu değerlendirmelerde bulunmuştur: Enes hadisi hasen-garibdir ve sadece bu tarikle bilinmektedir. Nemire, eskimiş (çizgili) elbise demektir. Bu hadisin rivayetinde Üsâme b. Zeyd'e muhalefet edilmiştir. Şöyle ki hadisi, Leys b. Sa'd, ona İbn Şihâb, ona Abdurrahman b. Ka'b b. Mâlik, ona da Câbir b. Abdullah b. Zeyd rivayet etmiştir. Ma'mer ise bu hadisi Zührî'den, o Abdullah b. Sa'lebe'den, o da Cabir'den rivayet etmiştir. Bu hadisi Zührî vasıtasıyla Enes'ten nakleden Üsâme b. Zeyd'den başkasını da bilmiyoruz. Muhammed (b. İsmail Buhârî)'ye bu hadisin isnadı hakkında sorduğumda 'Leys’in, İbn Şihâb, onun Abdurrahman b. Ka'b b. Mâlik, onun da Cabir vasıtasıyla rivayet ettiği hadis daha sahihtir' demiştir.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, Cenâiz 31, 3/335
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
3. Ebu Zeyd Üsame b. Zeyd el-Leysî (Üsame b. Zeyd)
4. Ebu Safvân Abdullah b. Said el-Ümevî (Abdullah b. Said b. Abdulmelik b. Mervan)
5. Ebu Recâ Kuteybe b. Said es-Sekafi (Kuteybe b. Said b. Cemil b. Tarif)
Konular:
Cenaze, definde mevtayı kıbleye doğru çevirmek
Cenaze, kefenlemek
Ehl-i Beyt, Hz. Hamza
KTB, CENAZE, CENAİZ
KTB, KIBLE
Siyer, Uhud savaşı / gazvesi
UHUD GAZVESİ
Öneri Formu
Hadis Id, No:
6899, M006005
Hadis:
وَحَدَّثَنِى إِسْحَاقُ بْنُ مَنْصُورٍ أَخْبَرَنَا عَبْدُ الصَّمَدِ بْنُ عَبْدِ الْوَارِثِ حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ سَعْدٍ حَدَّثَنَا سَعْدٌ عَنْ أَبِيهِ عَنْ سَعْدِ بْنِ أَبِى وَقَّاصٍ قَالَ:
"لَقَدْ رَأَيْتُ يَوْمَ أُحُدٍ عَنْ يَمِينِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَعَنْ يَسَارِهِ رَجُلَيْنِ عَلَيْهِمَا ثِيَابٌ بِيضٌ يُقَاتِلاَنِ عَنْهُ كَأَشَدِّ الْقِتَالِ مَا رَأَيْتُهُمَا قَبْلُ وَلاَ بَعْدُ."
Tercemesi:
Bana İshak b. Mansur, ona Abdüssamed b. Abdülvaris, ona İbrahim b. Sa'd, ona Sa'd, ona babası, ona da Sa'd b. Ebu Vakkas şöyle rivayet etti:
"Gerçekten Uhud günü Rasulullah'ın (sav) sağında ve solunda iki adam gördüm. Üzerlerinde beyaz elbiseler vardı. Onun nâmına en şiddetli çarpışmayı yapıyorlardı. Onları ne bundan önce gördüm ne de sonra!"
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fedâil 6005, /971
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, mucizeleri
Sahabe, mucizevî/harikulade olaylar, sahabenin karşılaştığı
Siyer, Uhud savaşı / gazvesi
Öneri Formu
Hadis Id, No:
7541, M006353
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا عَفَّانُ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ سَلَمَةَ حَدَّثَنَا ثَابِتٌ عَنْ أَنَسٍ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَخَذَ سَيْفًا يَوْمَ أُحُدٍ فَقَالَ: مَنْ يَأْخُذُ مِنِّى هَذَا." فَبَسَطُوا أَيْدِيَهُمْ كُلُّ إِنْسَانٍ مِنْهُمْ يَقُولُ أَنَا أَنَا. قَالَ:
"فَمَنْ يَأْخُذُهُ بِحَقِّهِ." قَالَ فَأَحْجَمَ الْقَوْمُ فَقَالَ سِمَاكُ بْنُ خَرَشَةَ أَبُو دُجَانَةَ أَنَا آخُذُهُ بِحَقِّهِ.
قَالَ فَأَخَذَهُ فَفَلَقَ بِهِ هَامَ الْمُشْرِكِينَ.
Tercemesi:
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Affan, ona Hammad b. Seleme, ona Sabit, Enes şöyle rivayet etti: Rasulullah (sav) Uhud (harbi) günü bir kılıç alarak; "bunu benden kim alacak" diye sormuş. Ashab hemen ellerini açmışlar. Onlardan her biri; ben! Ben diyormuş.
"Ama onu hakkıyla kim alacak" buyurdu. Bunun üzerine cemâat vaz geçmişler. Derken Ebu Dücane Simak b. Hareşe; onu hakkıyle ben alırım demiş.
Enes; onu hem aldı ve hem onunla müşriklerin başlarını yardı demiş.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fedâilü's-sahâbe 6353, /1029
Senetler:
()
Konular:
Siyer, Uhud savaşı / gazvesi
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى حَدَّثَنَا وَهْبُ بْنُ جَرِيرٍ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ الْمُنْكَدِرِ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ أُصِيبَ أَبِى يَوْمَ أُحُدٍ فَجَعَلْتُ أَكْشِفُ الثَّوْبَ عَنْ وَجْهِهِ وَأَبْكِى وَجَعَلُوا يَنْهَوْنَنِى وَرَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لاَ يَنْهَانِى - قَالَ - وَجَعَلَتْ فَاطِمَةُ بِنْتُ عَمْرٍو تَبْكِيهِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"تَبْكِيهِ أَوْ لاَ تَبْكِيهِ مَا زَالَتِ الْمَلاَئِكَةُ تُظِلُّهُ بِأَجْنِحَتِهَا حَتَّى رَفَعْتُمُوهُ."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
7543, M006355
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى حَدَّثَنَا وَهْبُ بْنُ جَرِيرٍ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ الْمُنْكَدِرِ عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ أُصِيبَ أَبِى يَوْمَ أُحُدٍ فَجَعَلْتُ أَكْشِفُ الثَّوْبَ عَنْ وَجْهِهِ وَأَبْكِى وَجَعَلُوا يَنْهَوْنَنِى وَرَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لاَ يَنْهَانِى - قَالَ - وَجَعَلَتْ فَاطِمَةُ بِنْتُ عَمْرٍو تَبْكِيهِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم
"تَبْكِيهِ أَوْ لاَ تَبْكِيهِ مَا زَالَتِ الْمَلاَئِكَةُ تُظِلُّهُ بِأَجْنِحَتِهَا حَتَّى رَفَعْتُمُوهُ."
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Müsenna, ona Vehb b. Cerir, ona Şube, ona Muhammed b. Münkedir, ona da Cabir b. Abdullah şöyle rivayet etti: Uhud günü babam vuruldu. Ben onun yüzünden elbiseyi açmaya ve ağlamaya başladım. Cemâat da beni men etmeye başladılar. Ama Rasulullah (sav) beni men etmiyordu. Fatıma bt. Amr da ağlamaya başladı. Bunun üzerine Rasulullah (sav); "ona ağlıyor musun? Yahut ona ağlama! Siz onu kaldırıncaya kadar melekler kanatlarıyla onu gölgelendirip duracaklar" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fedâilü's-sahâbe 6355, /1029
Senetler:
()
Konular:
KTB, ŞEHİT, ŞEHİTLİK
Melekler, Kanatları
Siyer, Uhud savaşı / gazvesi
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ أَحْمَدَ بْنِ أَبِى خَلَفٍ حَدَّثَنَا زَكَرِيَّاءُ بْنُ عَدِىٍّ أَخْبَرَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عَمْرٍو عَنْ عَبْدِ الْكَرِيمِ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ الْمُنْكَدِرِ عَنْ جَابِرٍ قَالَ جِىءَ بِأَبِى يَوْمَ أُحُدٍ مُجَدَّعًا فَوُضِعَ بَيْنَ يَدَىِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم. فَذَكَرَ نَحْوَ حَدِيثِهِمْ
[أُصِيبَ أَبِى يَوْمَ أُحُدٍ فَجَعَلْتُ أَكْشِفُ الثَّوْبَ عَنْ وَجْهِهِ وَأَبْكِى وَجَعَلُوا يَنْهَوْنَنِى وَرَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لاَ يَنْهَانِى - قَالَ - وَجَعَلَتْ فَاطِمَةُ بِنْتُ عَمْرٍو تَبْكِيهِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم "تَبْكِيهِ أَوْ لاَ تَبْكِيهِ مَا زَالَتِ الْمَلاَئِكَةُ تُظِلُّهُ بِأَجْنِحَتِهَا حَتَّى رَفَعْتُمُوهُ."]
Öneri Formu
Hadis Id, No:
7546, M006357
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ أَحْمَدَ بْنِ أَبِى خَلَفٍ حَدَّثَنَا زَكَرِيَّاءُ بْنُ عَدِىٍّ أَخْبَرَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عَمْرٍو عَنْ عَبْدِ الْكَرِيمِ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ الْمُنْكَدِرِ عَنْ جَابِرٍ قَالَ جِىءَ بِأَبِى يَوْمَ أُحُدٍ مُجَدَّعًا فَوُضِعَ بَيْنَ يَدَىِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم. فَذَكَرَ نَحْوَ حَدِيثِهِمْ
[أُصِيبَ أَبِى يَوْمَ أُحُدٍ فَجَعَلْتُ أَكْشِفُ الثَّوْبَ عَنْ وَجْهِهِ وَأَبْكِى وَجَعَلُوا يَنْهَوْنَنِى وَرَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لاَ يَنْهَانِى - قَالَ - وَجَعَلَتْ فَاطِمَةُ بِنْتُ عَمْرٍو تَبْكِيهِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم "تَبْكِيهِ أَوْ لاَ تَبْكِيهِ مَا زَالَتِ الْمَلاَئِكَةُ تُظِلُّهُ بِأَجْنِحَتِهَا حَتَّى رَفَعْتُمُوهُ."]
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Ahmed b. Ebu Halef, ona Zekeriyya b. Adî, ona Ubeydullah b. Amr, ona Abdülkerim, ona Muhammed b. Münkedir, ona da Cabir şöyle demiş: Uhud günü babam burnu, kulakları kesilmiş olarak getirildi. Ve Peygamber'in (sav) huzuruna konuldu.
Ve ravi yukardakilerin hadisi gibi anlatmıştır.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Fedâilü's-sahâbe 6357, /1030
Senetler:
()
Konular:
KTB, ŞEHİT, ŞEHİTLİK
Siyer, Uhud savaşı / gazvesi