386 Kayıt Bulundu.
Açıklama: Metinde yer alan "أَتَحَنَّثُ" kelimesi "ibadet ederdim" formunda tercüme edilmiştir. Fakat metindeki "ibadet" kavramının cahiliye devrinde yapılmasından hareketle, İslam'daki gibi karşılığı sevap olan bir ibadet gibi değerlendirilmemesi gerekir. Cümlede cahiliye devrinde ifa edildiği ifade edilen "تَحَنَّث" kelimesi, yukarıdaki metnin ilerleyen satırlarından da anlaşılacağı üzere "Allah'a yakınlaşmak adına yapılan iyi işler" olarak ifade edilebilir.
Bana Hasan b. Ali Hulvânî ile Ebû Bekir b. Nadr ve Abd b. Humeyd rivayet ettiler. Onlara Yakub b. İbrahim b. Sa'd, ona babası, ona Salih, ona İbn Şihab, ona Muhammed b. Abdurrahman b. Haris b. Hişam, ona Peygamber'in (sav) hanımı Aişe şöyle demiştir: "Peygamber'in (sav) hanımları, kızı Fatıma'yı Rasulullah'a (sav) gönderdiler. O da içeri girmek için izin istedi. Kendisi benimle örtünün altında uzanmıştı. Ona girmesi için izin verdi. Fatıma "Ey Allah'ın elçisi! Hanımların beni sana gönderdiler. Senden Ebû Kuhafe'nin kızı ile aralarında adaletli davranmanı istiyorlar" dedi. Ben susuyordum. Rasulullah (sav) ona "Ey kızcağızım! Sen benim sevdiğimi sevmez misin?" dedi. Fatıma "Elbette severim" dedi. "O halde onu da sev!" buyurdular. Fatıma Rasulullah'tan (sav) bu sözü işitince kalktı ve Peygamber'in (sav) zevcelerine geri dönerek onlara kendi söylediğini ve kendisine Rasulullah'ın (sav) cevabını bildirdi. Onlar da Fatıma'ya "Bu yaptığının bize hiçbir faydası olmadı. Rasulullah'a (sav) dön ve ona: "Hanımların senden Ebu Kuhafe'nin kızı ile aralarında adaletli davranmanı istiyorlar" diye söyle. Fatıma "Vallahi ben onunla Aişe hakkında bir daha asla konuşmam" dedi. Bunun üzerine Aişe şöyle dedi: Bunun üzerine Peygamber'in (sav) hanımları, eşi Zeynep binti Cahş'ı gönderdiler. Rasulullah'ın (sav) nezdinde mertebesi bana denk olan sadece o idi. Dindarlıkta Zeynep'den daha iyi bir kadın görmedim. Ondan daha fazla Allah'tan sakınan, ondan daha doğru sözlü, ondan daha çok sılayı rahim yapan, ondan daha çok sadaka veren, çalışarak kazandığını sadaka vererek Allah'a yaklaştığı amelinde kendini ondan daha fazla yıpratıp o amelle Allah Teâlâ'ya yakınlaşmaya çalışan yoktu. Ancak mizacının sertliğinden kaynaklanan ve çabucak sönüveren bir hiddeti vardı. (Âişe devamla) dedi ki: Zeynep, Rasulullah'ın (sav) yanına girmek için izin istedi. Rasulullah (sav) ise Aişe ile beraber örtüsünün altında Fatıma'nın girdiği zamanki halde bulunuyordu. Rasulullah (sav) ona da izin verdi. Zeynep "Ey Allah'ın Rasulü, hanımların beni sana gönderdiler; senden Ebû Kuhafe'nin kızı ile aralarında adaletle davranmanı istiyorlar, dedi. Sonra bana atıp tuttu ve hakkımda sözü uzattı. Ben onunla konuşmama izin verecek mi diye Rasulullah'ın (sav) gözüne bakıyordum. Zeynep aynı minval üzere konuşmaya devam etti. Nihayet Rasulullah'ın (sav) kendimi müdafaa etmemi yanlış görmeyeceğini anladım. Ben de Zeynep'e cevap vermeye başlayınca ona karşı atağımda kendisine fırsat vermedim. Bunun üzerine Rasulullah (sav) gülümseyerek "Bu Ebubekir'in kızıdır!" buyurdular.
Açıklama: Bu hadis birinci derecede akrabalık ilişkilerini sürdürmenin ve bu bağdan doğan sorumlulukları yerine getirmenin önemini vurgulamaktadır. Hadisin yaratma ile ilgisi “akrabalık bağı”dır. Sahip olunan akrabalar tamamen ilâhî takdir sonucu olduğu için akrabalık bağı da yaratılıştan gelir. Hiç kimse annesini-babasını seçme imkânına sahip olmadığı gibi diğer akrabalarını da kendisi seçmemektedir. Bununla beraber Yüce Allah akrabalık bağından dolayı insanoğluna yüklediği birtakım sorumluluklar vardır. Bu sorumlulukları yerine getirmeye “sılâ-i rahim” denir. Rahim, esasen kadının çocuk yapma merkezidir. Yakınlık kaynağı olması nedeniyle akrabalığa da "rahim" denmiştir. (Hak Dîni, VI, 4392). Hadiste rahimin ayağa kalkması ve konuşması temsilîdir. Bu üslupla “akrabalık bağlarını sıcak tutup sürdürmenin önemi ve sevabı” ile “bu bağları kesmenin günahı” dile getirilmektedir. Akrabalık bağlarını sürdürmek ve bu bağdan doğan sorumlulukları yerine getirmek anlamına gelen sılâ-i rahim; genel mânâda sevgi ve muhabbetle, gerekli hakları adâlet ve insaf ölçülerinde yerine getirmekle; hususî manada da yakın akrabalara infak etmek, hallerini sorup araştırmak, hatalarını görmezlikten gelmek, kusurlarını bağışlamak, ziyaret ederek hallerini sormak, gerekirse yardımlarına koşmak, uzakta iseler mektup ve selâm göndermek suretiyle aradaki manevî bağın kopmamasına özen göstermektir. Bu bağın kopmasına da “kat-i rahim” denir ki, bu da büyük bir günahtır. [bk. Ahmed Davudoğlu, Sahîh-i Müslim Tercüme Ve Şerhi, X, 496.] Akrabalık bağını kesmek ise iyilik etmemek ve bu bağdan doğan sorumlulukları yerine getirmemektir. Burada söz konusu edilen tarzda iyilik, istikamet sahibi olan akrabaya yapılır. Ancak bağlar tamamen koparılmaz. Eğer yakınlar hak yolda olmayan kimseler ise, onlar için daha çok nasihat etmek konusunda gayret gösterilir. Hallerini düzeltmeleri için onlara hem dua edilir, hem gayret sarf edilir. Akrabalar anne-babadan başlar, eş, evlât, kardeş, amca, dayı, hala ve sair akrabalar, yakından uzağa doğru genişler. Akrabalık görevleri de yakından uzağa doğru farklılık ve çeşitlilik arz eder; konuma göre değişir. Ebu Hureyre (radiyallahu anh)'in, “isterseniz şu âyeti okuyun”, demesi, akrabalık bağlarını gözetmenin önemine âyet-i kerîmeyi şahit göstermek içindir.