Giriş

Bize Ravh, ona Muhammed b. Ebu Hafsa, ona İbn Şihâb, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman, ona da Câbir b. Abdullah şöyle demiştir: "Nübüvvetin başlangıcında Rasulullah'a (sav) bir süre vahiy gelmedi ve Ona yalnızlık sevdirildi. Bu sebeple Hira mağarasına inzivaya çekilirdi. (Hz. Peygamber (sav) bir gün Hira’dan geri dönüşünü anlatırken şöyle buyurdu:) Hira'dan dönerken yukarıdan bir ses duydum, başımı kaldırdım bir de baktım ki, bana Hira’da gelen (melek) başımın üstünde bir kürsü üzerinde oturuyor. Onu görünce şiddetli bir korkuyla yere yıkıldım. Ayıldığımda hemen ailemin yanına koştum ve 'Beni örtün, beni örtün!' dedim. Sonra Cebrâîl (as) bana geldi ve 'Ey örtüsüne bürünen! Kalk, uyar! Rabbini yücelt! Elbiseni temiz tut! Pislikten uzaklaş!' [Müddessir, 74/1-5] ayetlerini okudu."


Açıklama: mütabileriyle sahihtir.

    Öneri Formu
62622 HM015098 İbn Hanbel, III, 377

Bize Ebu Âmir, ona Yezîd b. Yezîd b. Câbir, ona Hâlid b. Laclâc, ona da Abdurrahman b. Âiş, ona da Sahabede bazıları şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav) bir sabah yanımıza çıktı. Yüzü parlak, gönlü huzurlu, sevinçliydi. Biz 'Ey Allah’ın Rasulü, bugün seni ne kadar neşeli ve yüzü nurlu görüyoruz' dedik, şöyle buyurdu: Beni (böyle olmaktan) ne alıkoyabilir ki! Bu gece Rabbim bana en güzel surette geldi ve 'Ey Muhammed!' buyurdu. Ben 'Buyur Rabbim, emrine amadeyim' dedim. 'Mele-i a'lâ (Yüce Melekler Topluluğu) hangi konuda çekişiyor?' buyurdu. 'Bilmiyorum, ey Rabbim' dedim. Bunu iki veya üç kez sordu. Sonra avuçlarını iki omzumun arasına koydu; serinliğini göğsümde hissettim. Bunun üzerine göklerde ve yerde ne varsa bana ayan oldu. Sonra Hz. Peygamber (sav) 'İşte böylece, kesin iman edenlerden olsun diye, İbrahim’e göklerin ve yerin melekûtunu gösterdik.' [En'âm, 6/75] ayetini okudu. Ardından şöyle buyurdu: Rabbim bana 'Ey Muhammed,Mele-i a'lâ (Yüce Melekler Topluluğu) hangi konuda çekişiyor?' buyurdu. Ben 'Kefaretler konusunda' dedim. 'Kefaretler nedir?' buyurdu. Ben 'Cemaatle namaza yürüyerek gitmek, Namazlardan sonra mescitte oturmak, zorluklara rağmen abdesti tam almak. Kim bunları yaparsa hayır üzere yaşar, hayır üzere ölür ve günahlarından annesinin kendisini doğurduğu gün gibi arınmış olur. Dereceler ise şunlardır: Güzel söz söylemek, selamı yaymak, yemek yedirmek, insanlar uykuda iken gece namazı kılmak' dedim. Rabbim bana 'Ey Muhammed! Namaz kıldığında şöyle dua et' buyurdu: Allah’ım! Senden iyi şeyleri yapmayı, kötü şeyleri terk etmeyi, miskinleri sevmeyi ve tevbemi kabul etmeni dilerim. Eğer kulların arasında bir fitne dilersen, beni fitneye düşürmeden yanına al."


Açıklama: Izdıraptan dolayı isnadı zayıftır. Bu daha önce İbn Abbas'ın 3484. numaralı rivayetinde açıklanmıştır.

    Öneri Formu
65724 HM016738 İbn Hanbel, IV, 66

Bize Sufyân, ona Mûsâ b. Ebu Âişe, ona Saîd b. Cübeyr, ona da İbn Abbas şöyle demiştir: "Hz. Peygamber’e (sav) Kur'an indirildiğinde, onu ezberlemek için (hemen) hafızasında tutmak isterdi. Bunun üzerine Aziz ve Celil Allah 'Onu çarçabuk almak için dilini hareket ettirme. Onu toplamak ve okutmak bize aittir. Artık biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu takip et.' [Kıyame, 75/16-19] ayetlerini indirdi."


Açıklama: İsnadı Şeyhân'ın şartlarına göre sahihtir.

    Öneri Formu
41882 HM001910 İbn Hanbel, I, 220

Bize Ma'mer, ona Zuhrî, ona Urve b. Zübeyir, ona Hz. Âişe şöyle demiştir: "Hz. Peygamber'e gelen vahiy, başlangıçta, uykuda sadık rüya şeklindeydi. Gördüğü her rüya sabahın aydınlığı gibi apaçık olurdu. Ardından kendisine yalnızlık sevdirildi. O, Hira mağarasına çekilir, orada ailesine dönmeden birçok gece tehannüs -ibadet- ederdi. Bunun için de yanına azık alırdı. (Azığı bittikten) sonra Hatice'nin yanına döner, yine azık alırdı. (Hal böyle iken) kendisi Hira mağarasında bulunduğunda kendisine vahiy geldi. O'na melek geldi ve 'Oku' dedi. Hz. Peygamber (sav) 'Ben okuma bilmem' dedi. Hz. Peygamber der ki: (Melek) beni aldı, öyle bir sıktı ki takatim kesildi. Sonra beni bıraktı ve 'Oku' dedi. Ben ise 'Okuma bilmem' dedim. Beni yine aldı ve ikinci kez takatim kesilene kadar sıktı, ardından bıraktı ve 'Oku' dedi. Ben 'Okuma bilmem' dedim. Beni (bir daha) aldı ve takatim kesilene kadar üçüncü defa sıktı, sonra bıraktı. Bana, 'Yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı alaktan yarattı. Oku, rabbin en cömert olandır. O, insana, kalemle bilmediğini öğretti' Alak, 95/1-5 dedi. Hz. Peygamber (sav) korkudan titreyerek döndü, Hatice'nin yanına girip 'Beni örtün, beni örtün' buyurdu. Korku hali ondan gidene kadar onu örttüler. Ardından o, Hatice'ye 'Ey Hatice, bana ne oluyor' diyerek başından geçenleri ona anlattı ve 'kendim için endişeleniyorum' buyurdu. Hatice ise O'na 'Asla, (bilakis) sevin! Vallahi, Allah seni asla rezil-rüsva etmez. Vallahi, sen, akrabalarınla ilgilenir, doğru konuşur, ihtiyaç sahiplerini gözetir, yoksula, mahruma kazandırır, misafiri ağırlar, Hak'tan gelen musibetlerde insanlara yardım edersin' dedi. Hatice onu alıp Varaka b. Nevfel b. Râşid b. Abdüluzzâ b. Kusayy'a götürdü. Varaka Hz. Hatice'nin amcasının oğlu olup Cahiliye devrinde Hristiyan olmuştu. Arapça yazı bilir ve Allah'ın imkan verdiği kadarıyla İncil'i Arapça yazardı. Oldukça yaşlı biriydi ve gözleri görmez olmuştu. Hatice ona 'Ey amca, bak kardeşinin oğlu ne diyor, bir dinle' dedi. Varaka b. Nevfel 'Ey kardeşimin oğlu ne görüyorsun?' diye sordu. Rasulullah da ona gördüklerini anlattı. Bunun üzerine Varaka 'Bu, Musa'ya (as) indirilen Nâmûs'tur. Keşke kavmin seni sürdüğünde genç olabilseydim!' dedi. Rasulullah (sav) 'Onlar beni sürecekler mi?' dedi. Varaka da 'Evet, senin getirdiğinin benzerini kim getirdiyse ona eziyet edilmiş, düşmanlık yapılmıştır, senin o gününe yetişirsem, her şeyimle sana yardım edeceğim' dedi. Sonra çok geçmeden Varaka vefat etti." "Bir müddet vahiy kesildi (fetret dönemi oldu). Bu (fetret devri), Allah Rasulü’nü (sav) çok üzdü. Bize ulaşan haberlere göre, bu üzüntü sebebiyle kendisini dağların zirvelerinden aşağı atmak istediği zamanlar oldu. Ne zaman bir dağın zirvesine çıksa, Cebrâil (as) kendisine görünerek 'Ey Muhammed! Sen Allah’ın Rasulüsün, hak üzere gönderildin' derdi. Bunun üzerine kalbi yatışır, içi sükûna kavuşur ve oradan geri dönerdi. Ama vahyin kesintisi uzayınca yine aynı şeyi yapmak ister, dağa çıktığında Cebrâil (as) tekrar görünür, aynı sözü söylerdi. Ma'mer der ki: Bana Zuhrî, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman, ona da Câbir b. Abdullah'ın rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav), vahyin kesilme dönemini anlatırken şöyle buyurmuştur: Bir gün yürüyordum. Gökten bir ses duydum. Başımı kaldırdım. Hira’da bana gelen meleği, gökle yer arasında bir kürsü üzerinde otururken gördüm. Onu görünce korkudan sarsıldım. Hemen eve dönüp 'Beni örtün, beni örtün, beni sarın, beni sarın' dedim. Bunun üzerine Yüce Allah 'Ey bürünen! Kalk ve uyar. Rabbini tekbir et. Elbiseni temiz tut. Pislikten (putlardan) uzak dur.' [Müddessir, 74/1–5] Bu ayetler, namaz farz kılınmadan önce inmiş olup ayette geçen “الرُّجْزَ” kelimesinden maksat putlardır. Ma‘mer der ki: Zuhrî bana şöyle haber vermiştir: Hatice (r.anha) vefat ettiğinde Rasulullah (sav) 'Cennette, Hatice için, inciden yapılmış bir köşk gördüm, içinde ne gürültü vardır ne de yorgunluk.' buyurmuştur. Bize ulaşana göre, Rasulullah’a (sav) Varaka b. Nevfel hakkında soruldu, Hz. Peygamber (sav) de 'Onu rüyada gördüm, üzerinde beyaz elbiseler vardı. Zannederim, eğer cehennemlik olsaydı onun üzerinde beyazlık görmezdim' buyurdu. Sonra Rasulullah (sav), insanları gizli ve açık olarak İslam’a, putları terk etmeye davet etmeye başladı." "Ma'mer der ki: Bana Katâde, ona Hasan ve başkaları şöyle haber vermiştir: İlk iman eden, 15 ya da 16 yaşında olan Ali b. Ebu Tâlib’tir (ra). (Ma'mer) der ki: Bana Osman el-Cezerî, ona Miksam, ona da İbn Abbâs 'Ali, İslam’ı ilk kabul eden kişidir' demiştir. Ben bunu Zuhrî’ye sordum, bana 'Biz, Zeyd b. Hârise’den önce kimsenin Müslüman olduğunu bilmiyoruz' dedi ve şöyle devam etti: Allah dilediği gençlerden ve toplumun zayıf kesiminden bir grup İslam’a girdi. Onların sayısı arttı. Kureyş’in kâfirleri ise onun söylediklerini inkâr ettiler. Kendi meclislerinde yanından geçerken ona işaret ederek 'Abdülmuttalib’in bu genci gökten konuşulduğunu iddia ediyor' derlerdi. Ma'mer der ki: Zuhrî şöyle demiştir: Kavminin ileri gelenlerinden yalnızca iki kişi iman etmişti: Ebu Bekir ve Ömer (r.anhuma). Ömer ise başlangıçta Rasulullah’a (sav) ve müminlere karşı çok aşırı düşmandı. Bunun üzerine Nebî (sav) 'Allah’ım! Dinini Ömer b. Hattâb ile güçlendir' diye dua etti. Hz. Ömer'den önce birçok kimse Müslüman olmuştu. Hz. Ömer’in İslam’a girişi başlangıçta şöyle olmuştur: Kız kardeşi Ümmü Cemîl bt. Hattâb’ın Müslüman olduğu ve yanında gizlice okuduğu bir kürek kemiği (yazılı sahife) bulunduğu haberi Hz. Ömer'e ulaştı. Ayrıca Hz. Ömer’in yediği leşten (putlara sunulmuş kurban etinden), kız kardeşinin yemediği söylendi. Bunun üzerine Ömer kız kardeşinin evine girdi ve 'Yanında bana haber verilen o kemik nedir? Onda, İbn Ebî Kebşe’nin (yani Resûlullah’ın) söylediklerini mi okuyorsun?' dedi. Kız kardeşi 'Yanımda öyle bir şey yok' dedi. Bunun üzerine Ömer, onu tokatladı veya dövdü. Sonra evin içinde o kemiği aradı, bulunca da 'Bana, senin yediğim yemekten yemediğin söylendi' dedi. Ardından o kemikle kız kardeşine vurdu ve başını iki yerinden yardı. Sonra kemiği aldı ve birine okuması için götürdü. Çünkü Ömer yazı bilmezdi. O kişi ona okudu. Ömer Kur'an'ı dinleyince kalbi harekete geçti, İslam gönlüne yerleşti. Akşam olunca Rasulullah’a (sav) doğru gitti. Peygamber Efendimiz yüksek sesle Kur'an okuyarak namaz kılıyordu. Hz. Ömer 'Sen daha önce bir kitabtan okumuş ve elinle de onu yazmış değildin. Öyle olsaydı, batıl söze uyanlar şüpheye düşerlerdi. Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin kalplerindeki apaçık âyetlerdir. Bizim âyetlerimizi ancak zalimler inkâr eder. [Ankebût, 29/48-49] ayetlerini ve 'Kâfirler 'Sen peygamber değilsin' derler. De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter, bir de yanında Kitab’ın ilmi bulunan kimse.' [Ra‘d, 13/43] ayetini işitti. Rasulullah (sav) namazı bitirince evine yöneldi. Ömer, onu görünce peşinden hızla yürüdü ve 'Dur benim için ey Muhammed!' dedi. Rasulullah (sav) 'Allah’a sığınırım senden' buyurdu. Ömer 'Dur benim için ey Muhammed! Ey Allah’ın Rasulü!' dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav) onu bekledi. Ömer ona iman etti ve onu tasdik etti. Ömer Müslüman olunca, dayısı Velî b. Muğîre’nin oğlu Hâlid’in yanına girdi ve 'Ey dayım! Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed O’nun kulu ve Rasulüdür. Bunu kavmine duyur'dedi. Velîd 'Yeğenim! İşinde acele etme. Çünkü bu öyle bir iştir ki, insan sabah başka bir halde, akşam başka bir halde bulunur' dedi. Ömer 'Vallahi, iş bana apaçık göründü. Kavmine benim İslam’ımı bildir' dedi. Velîd 'Ben senin hakkında bunu ilk dile getiren olmayacağım' dedi. Bunun üzerine Ömer, Cemîl b. Ma‘mer el-Cumahî’nin yanına girdi ve 'Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed O’nun kulu ve Rasulüdür' dedi. Cemîl hemen aceleyle ridâsını sürükleyerek Kureyş’in meclislerine koştu ve 'Ömer b. Hattâb dinden çıktı' diye bağırdı. Fakat Kureyş ona hiçbir karşılık vermedi. Çünkü Ömer kavminin büyüğü idi, ona karşı çıkmaktan çekindiler. Bunu gören Ömer onların karşısına dikildi. Hicr’e (Kâbe yanına) girdi, sırtını Kâbe’ye dayadı ve 'Ey Kureyş topluluğu! Biliniz ki ben şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed O’nun kulu ve Rasulüdür' dedi. Bunun üzerine onlar topluca ayağa kalktılar, şiddetle Ömer’le dövüştüler. O da gün boyunca onlarla savaştı ve onları dağıttı. Sonra Ömer İslam’ını açıktan ilan etti. Artık sabah akşam onların meclislerine gider, yüksek sesle şehadet getirirdi. Onlar ise ilk saldırılarından sonra artık ona ilişemediler. Bu durum Kureyş kâfirlerini çok zorladı. Çünkü Ömer’in İslam’ı, Müslüman olan herkes için büyük bir dayanak oldu. Bunun üzerine müşrikler, ellerinden gelen zulmü yaparak Müslümanlardan bir grubu işkencelere uğrattılar. Ma'mer, ona da Zührî şöyle demiştir: Hilâl, Rasulullah’a (sav) eziyet eden ve ona düşmanlık gösteren müşriklerin küfür üzere ölen atalarını zikretti." "Rasulullah'ın (sav) geceleyin (Mescid-i Haram'dan) Mescid-i Aksâ’ya yolculuğunun (İsra ve Mirac yolculuğunun) gerçekleştiği günün, ertesi sabahı insanlar, Hz. Peygamber'in (sav) İsra haberini aktardılar. Bunun üzerine, önceden onu tasdik edip iman etmiş bazı kimseler dinden döndüler ve fitneye düşüp onu bu hususta yalanladılar. Müşriklerden biri Ebu Bekir’e geldi 'Bak, arkadaşın bu gece Beytü’l-Makdis’e götürüldüğünü, sonra da aynı gecede geri döndüğünü iddia ediyor' dedi. Ebu Bekir 'Bunu gerçekten söyledi mi?' dedi. 'Evet' dediler. O zaman Ebu Bekir: 'Eğer bunu O söylediyse, mutlaka doğru söylemiştir' dedi. Onlar 'Onun, bir gecede Şam’a gidip geri döndüğünü nasıl tasdik edebiliyorsun?” dediler. Ebu Bekir de 'Evet, ben, ondan daha ötesini tasdik ediyorum. Ben, sabah akşam semadan Ona gelen haberi tasdik ediyorum' dedi. İşte bu sebeple Ebu Bekir’e “Sıddîk” lakabı verildi. Ma'mer derki: Bana Zührî, ona da Enes b. Mâlik şöyle haber vermiştir: Nebî’ye (sav), İsra gecesi elli vakit namaz farz kılındı, sonra beşe indirildi. Ardından Yüce Allah 'Ey Muhammed! 'Söz bende değişmez' [Kaf, 50/29]. Senin için bu beş vakit, elli vakit sevabı değerindedir' buyurdu. Ma'mer der ki: Bana Zührî, ona Ebu Seleme, ona da Cabir b. Abdullah'ın haber verdiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: Kavmim beni yalanladığında Hicr’de ayağa kalktım. Bunun üzerine Beytü’l-Makdis bana yükseltildi, öyle ki onu görüp onlara vasıflarını bir bir anlatmaya başladım. Ma‘mer der ki: Bana Zührî, ona Saîd b. Müseyyeb, ona Ebu Hüreyre’nin haber verdiğine göre Hz. Peygamber (sav) 'İsrâ gecesi Mûsâ (as) ile karşılaştım' buyurdu ve onu 'Saçları sert dalgalı, sanki Şenûe kabilesinden bir adam gibiydi' diye tarif etti. Sonra 'İsa (as) ile karşılaştım' buyurdu ve onu 'Orta boylu, kızıl tenli, sanki hamamdan yeni çıkmış gibiydi' diye tarif etti, sonra da 'İbrahim’i gördüm; onun çocukları içinde ona en çok benzeyen benim' buyurdu ve şöyle devam etti: Bana içinde biri süt, diğeri şarap olan iki kap getirildi. 'Hangisini istersen onu al' denildi. Ben sütü aldım ve içtim, bana 'Sen fıtrata yöneldin, fıtratı buldun. Eğer şarabı alsaydın, ümmetin sapmış olurdu' denildi."


    Öneri Formu
80664 MA009719 Musannef-i Abdurrezzak, V, 321

Bize Abdurrahman, ona Ebu Avâne, ona Musa b. Ebu Aişe, ona Said b. Cübeyr, ona da İbn Abbas (r.anhüma)" dilini onu ezberlemek için hareket ettirme" ayeti hakkında şöyle demiştir: "Vahyin inişi Hz. Peygamber'e (sav) ağır geliyor ve vahiy inerken dudaklarını oynatıp duruyordu. Ravi (Said b. Cübeyr) der ki: İbn Abbas bana 'ben de dudaklarımı tıpkı Hz. Peygamber'in oynattığı gibi oynatıyorum' dedi. Ravi (Musa b. Ebu Aişe) der ki: Said b. Cübeyr bana 'Ben de İbn Abbas'ın dudaklarını oynattığı gibi oynatıyorum' dedi. Bunun üzerine Allah şu ayetleri indirdi. 'Onu acele ile okumak (almak) için dilini kıpırdatma. Onu (kalbinde) toplamak da, okutmak da Bize aittir.' [Kıyame, 75/16-17] İbn Abbas der ki: Yani Kur'ân'ı senin kalbinde toplayacağız ve onu okuyacağız. 'O halde onu sana okuduğumuzda, sen okunuşunu takip et.' [Kıyame, 75/18] Yani sessizce dinle. 'Sonra onu açıklamak da Bize aittir.' [Kıyame, 75/19] Bundan sonra Cebrail Hz. Peygamber'in yanından ayrıldıktan sonra o nasıl okutmuşsa Hz. Peygamber (sav) de öyle okudu."


    Öneri Formu
42559 HM003191 İbn Hanbel, I, 343

Bize Ebu Tahir, ona İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihab, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman, ona da Ashaptan Cabir b. Abdullah el-Ensârî (vahyin iniş sürecini) anlatırken Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Ben yürürken, gökten bir ses duydum. Başımı kaldırdım, o anda, Hira'da bana gelen Meleği, gök ile yer arasında bir kürsüye oturmuş bir halde görüverdim. Ondan oldukça korktum ve (evime) döndüm ve 'Beni örtün, beni örtün' dedim. Onlar da beni örttüler. Bunun üzerine Aziz ve Celil Allah 'Ey örtünüp bürünen, kalk ve uyar, Rabbini tekbir et, elbiseni temiz tut' [Müddessir, 74/1-4] ayetlerini indirdi." Bu ayetlerin inişi namaz farz kılınmadan önce idi. Ayette geçen الرُّجْزَ, put demektir.


    Öneri Formu
62628 HM015100 İbn Hanbel, III, 377

Bize Affân, ona Ebân el-Attâr, ona da Yaha b. Kesîr şöyle demiştir: Ebu Seleme'ye ilk nazil olan ayeti sordum, bana “Müddessir Suresi” dedi. Ben, “İkra Suresi'nin ilk indiği bana haber verildi?” dedim, şu cevabı verdi: Bana Cabir b. Abdullah “Ben sizlere Rasulullah'ın (sav) bize anlattığı şeyi anlatıyorum” dedi ve onun şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Bir ay boyunca Hira'da (itikafta) kaldım. Kalma sürem (itikaf) bitince oradan indim ve vadinin ortasına ulaştım. Derken bana seslenildi. Önüme, arkama, sağıma, soluma baktım ancak kimseyi göremedim. Ardından (yine) bana seslenildi, tekrar önüme, arkama, sağıma, soluma baktım ancak kimseyi göremedim. Başımı kaldırdım ve o anda Cebrail'i gökte arş üzerinde görüverdim. Beni şiddetli bir korku aldı. Hatice'nin yanına geldim ve ona 'Beni örtün, üzerime soğuk su dökün' dedim. O sırada 'Ey örtünüp bürünen, kalk ve uyar, Rabbini tekbir et.' [Müddessir, 74/1-3] ayetleri bana indi."


    Öneri Formu
63073 HM015284 İbn Hanbel, III, 392

Bize Haccâc, ona Leys, onaUkayl, ona İbn Şihab, ona Ebu Seleme b. Abdurrahman, ona da Cabir b. Abdullah Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Ben yürürken, gökten bir ses duydum. Başımı kaldırdım, o anda, Hira'da bana gelen Meleği, gök ile yer arasında bir kürsüye oturmuş bir halde görüverdim. Ondan oldukça korktum ve (evime) döndüm ve 'Beni örtün, beni örtün' dedim. Onlar da beni örttüler. Bunun üzerine şanı yüce Allah 'Ey örtünüp bürünen, kalk ve uyar, Rabbini tekbir et, elbiseni temiz tut' [Müddessir, 74/1-4] ayetlerini indirdi. [Ebu Seleme der ki: الرُّجْزَ, put demektir.] Ardından vahiy peş peşe gelmeye başladı."


    Öneri Formu
70070 HM014537 İbn Hanbel, III, 325


    Öneri Formu
13376 M007020 Müslim, Tevbe, 56


    Öneri Formu
13396 M007024 Müslim, Sıfâtu'l-Münâfıkın ve Ahkamuhüm, 1