261 Kayıt Bulundu.
Bana Yahya b. Yahya, ona da Malik, ona da Hz. Âişe şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) “Ölmek üzere olan hiçbir peygamber yoktur ki (ölüm ile hayat arasında) seçimde serbest bırakılmış olmasın” buyururdu. Hz. Âişe der ki: Rasulullah'ın (sav) “Allah'ım! Refîk-i a'lâyı (tercih ediyorum)” dediğini duydum ve vefat edeceğini anladım."
Bize Abdurrezzak, ona Ma'mer, ona da Zührî şöyle demiştir: "Rasulullah (sav), vefat edince ashabından bazıları neredeyse vesveseye kapılıyordu. Hz. Osman bu durumda olanlardan biriydi. Hz. Ömer ona rastladı, selam verdi ama Osman ona cevap vermedi. Hz. Ömer, Hz. Ebu Bekir'in yanına geldi ve 'Osman’ın halini görüyor musun? Ona rastladım, selam verdim ama selamımı almadı' dedi. Ebu Bekir 'Hadi onun yanına gidelim' dedi ve yanına gidip selam verdiler. Osman selamlarını aldı. Ebu Bekir ona 'Neyin var?, biraz önce kardeşin sana rastladığında selam verdi, selamını almadın' dedi. Osman 'Ben böyle yapmadım' dedi. Ömer 'Hayır, yaptın. Ey Ümeyye oğulları! Bu sizin büyüklenmeniz var ya' dedi. Ebu Bekir 'Evet, yaptın. Fakat bir şey seni onunla ilgilenmekten alıkoydu' dedi. Osman 'Ben Rasulullah'ı (sav) düşünüyordum. Ben ona bu (ahirette azaptan) kurtulma meselesini soramadan, Allah onu vefat ettirdi' dedi. Ebu Bekir 'Ben onu, bunu sormuştum' dedi. Osman 'Anam babam sana feda olsun, sen buna daha layıksın' dedi. Ebu Bekir 'Ey Allah'ın Rasulü! İçinde bulunduğumuz bu durumun kurtuluşu nedir?' dedim, Rasulullah (sav) 'Kim amcama arz ettiğim ve onun da reddettiği kelimeyi (Lâ ilahe illallâh kelimesini) kabul ederse, bu onun için kurtuluştur' buyurdu."
Bize İshak, ona Bişr b. Şuayb b. Ebu Hamza, ona Babası (Şuayb b. Ebu Hamza), ona Zührî, ona Allah tarafından tövbesi kabul edilmiş üç kişiden biri olan Ka'b b. Mâlik'in oğlu Abdullah b. Ka'b b. Malik el-Ensârî, ona da Abdullah b. Abbas şöyle söylemiştir: Rasulullah'ın vefat ettiği hastalığı sırasında, Ali b. Ebu Tâlib (ra) O'nun yanından dışarıya çıktı. İnsanlar 'Ey Ebu Hasan, Rasulullah (sav) nasıl sabahladı?' diye sordular. O da 'Allah'a hamdolsun, hastalıktan biraz iyileşerek sabahladı' diye cevap verdi. Ali'nin bu cevabı üzerine, Abbas b. Abdülmuttalib onun elini tuttu ve 'Vallahi sen üç gün sonra başkasının idaresi altına gireceksin. Allah'a yeminle söylüyorum ki, ben Rasulullah'ın bu hastalığında vefat edeceğini zannediyorum. Çünkü Abdülmuttalib oğullarının ölüm sırasında yüzlerini tanımaktayım. Şimdi haydi Rasulullah'a gidip yönetim işinin kimde olacağını kendisine soralım. Eğer bu iş bizde olacaksa, bunu bilelim. Bizden başkasında olacaksa, bunu da bilelim ve onu bize vasiyet etsin' dedi. Bunun üzerine Ali 'Vallahi eğer, bu işi biz Rasulullah'a sorar, O da bizim emir olmamıza engel olursa, Rasulullah'tan sonra insanlar devlet başkanlığını bize vermezler. İşte bundan dolayı vallahi ben halifelik meselesini Rasulullah'a sormam' dedi.
Açıklama: قوله : ( أنت والله بعد ثلاث عبد العصا ) هو كناية عمن يصير تابعا لغيره ، والمعنى أنه يموت بعد ثلاث وتصير أنت مأمورا عليك ، وهذا من قوة فراسة العباس رضي الله عنه .
Bize Yahya b. Bükeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Said b. Müseyyeb ve Urve b. Zübeyr'in bir grup ilim adamının içinde anlattığına göre Hz. Peygamber'in (sav) eşi Aişe (ra) şöyle söylemiştir: "Rasulullah (sav) sağlığı yerinde iken “Hiçbir peygamberin ruhu cennetteki makamını görmedikçe asla alınmaz. Sonra (dünya ya da ahireti seçme konusunda) serbest bırakılır” derdi. Hastalanıp vefat anı geldiğinde, başı benim dizimin üzerinde iken bir müddet baygınlık geçirdi. Sonra ayıldı ve gözünü evin tavanına dikti. Daha sonra “Allah'ım, beni Refîk-i Alâya (en yüce dosta) ulaştır” diye dua etti. Bunun üzerine ben kendi kendime “demek ki artık Rasulullah (sav) bizi tercih etmiyor” dedim ve Rasulullah'ın bu temennisinin, sağlıklı zamanında, bize söylediği söz olduğunu anladım. Aişe der ki: Rasulullah'ın (sav) söylediği son söz “Allah'ım, beni Refîk-i Alâya (en yüce dosta) ulaştır” oldu."
Bize Müslim, ona Şu'be, ona Sa'd, ona Urve, ona Hz. Aişe şöyle söylemiştir: "Hz. Peygamber (sav), ölüm hastalığına yakalandığında “(Allah'ım) beni Refîk-i Âlâya (en yüce dosta) ulaştır” derdi."
Bize Abdullah b. Muhammed, ona Ebu Amir, ona Füleyh, ona Salim Ebu Nadr, ona Büsr b. Said, ona Ebu Said el-Hudrî'nin (ra) söylediğine göre Rasulullah (sav) insanlara bir konuşma yaptı ve şöyle buyurdu: "Allah kulunu (rasulünü) dünyadaki ve kendi katındaki (nimetler) arasında bir seçim yapma konusunda serbest bıraktı, o da Allah katında olanı tercih etti." Bu söz üzerine Ebubekir ağladı. Biz de, Rasulullah'ın (sav) Allah'ın muhayyer bıraktığı bir kuldan haber verdiği için Ebubekir'in ağlamasına hayret ettik. Meğer seçim hakkı verilen kul Rasulullah (sav), bunu hepimizden daha iyi bilen kişi de Ebubekir'dir. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "İnsanlar içinde arkadaşlığı ve malıyla bana en çok katkıda bulunan kişi Ebubekir'dir. Rabbimden başka birini kendime dost edinecek olsaydım, muhakkak Ebubekir'i dost edinirdim, lakin İslam kardeşliği daha üstündür. Ebubekir'in mescide açılan küçük kapısı dışında mescide açılan tüm küçük kapılar kapatılsın."
Bana Muhammed b. Ubeyd, ona İsa b. Yunus, ona Ömer b. Said, ona İbn Ebu Müleyke, ona Aişe'nin mevlası Ebu Amr Zekvan, ona da Hz. Aişe şöyle söylemiştir: "Allah'ın bana bahşettiği nimetlerden biri de Rasulullah'ın (sav) benim günümde, benim evimde, benim göğsüm ile gerdanım arasında (kucağımda) vefat etmesi ve Allah'ın (cc) onun vefatı sırasında tükürüğümle onun tükürüğünü birleştirmesidir. (Onun ölümü esnasında) (kardeşim) Abdurrahman elinde misvakla içeri girdi. O esnada Rasulullah (sav) bana yaslanmış vaziyetteydi. Onun misvaka baktığını gördüm. Onun misvakı sevdiğini bildiğim için “Size misvakı alayım mı?” diye sordum. Başıyla “Evet, al” diye işaret etti. Hemen misvakı alıp kendisine sundum. Fakat misvak ona sert geldi. “Ey Allah'ın Rasulü, onu sizin için yumuşatayım mı?” diye sordum. Başı ile “Evet” diye işaret etti. Ben de misvakı yumuşatıp verdim. Bir de Rasulullah'ın (sav) yanında deriden ya da ağaçtan bir su kabı vardı, içinde su ile dururdu. Rasulullah (sav) ellerini bu kaptaki suya batırır, ıslanan elleriyle yüzünü sıvazlar ve “Lâ ilahe illallah! Muhakkak ölümün sıkıntıları var” der, sonra elini kaldırır ve “Beni Refîk-i Âlâya (Yüce Dosta) ulaştır” demeye başlardı, nihayet bu halde iken vefat etti ve eli düştü."
Bize İsmail, ona Süleyman b. Bilal, ona Hişâm b. Urve, ona babası, ona da Hz. Aişe şöyle söylemiştir: Hz. Peygamber (sav) ölüm hastalığına yakalandığında, "Yarın nerede (kimin yanında) olacağım?" "Yarın nerede (kimin yanında) olacağım?" diye sorar Aişe'nin (yanında) gününün olmasını isterdi. Bunun üzerine diğer zevceleri istediği yerde olsun diye ona izin verdiler. Nihayetinde Rasulullah (sav) vefat edinceye kadar Hz. Aişe'nin evinde kaldı. Hz. Aişe dedi ki: 'Hz. Peygamber (sav) benim evimde benim nöbet günümde vefat etti. Allah onun ruhunu başı benim göğsüm ile gerdanım arasında iken ve tükürüğü tükürüğüme karışmış iken kabzedip aldı.' Sonra Hz. Aişe anlatmaya devam etti ve dedi ki: 'Abdurrahman b. Ebubekir, elinde dişlerini temizlediği bir misvakla içeri girdi. Rasulullah (sav) Abdurrahman'a baktı. Bunun üzerine ben: 'Şu misvakı bana ver Ey Abdurrahman' dedim. O da misvakı bana verdi. Misvağın ucunu kırıp ayırdım, sonra çiğnedim ve Rasulullah'a (sav) verdim. O da göğsüme yaslanmış haldeyken dişlerini misvakla temizledi.
Bize Bişr b. Muhammed, ona Abdullah, ona Yunus, ona Zührî, ona Said b. el-Müseyyeb'in bir grup ilim adamının içinde anlattığına göre Hz. Aişe şöyle söylemiştir: Rasulullah (sav) sağlığı yerinde iken şöyle derdi: "Rasulullah (sav) sağlığı yerinde iken “Hiçbir peygamberin ruhu cennetteki makamını görmedikçe asla alınmaz. Sonra (dünya ya da ahireti seçme konusunda) serbest bırakılır” derdi. Hastalanıp vefat anı geldiğinde, başı benim dizimin üzerinde iken bir müddet baygınlık geçirdi. Sonra ayıldı ve gözünü evin tavanına dikti. Daha sonra “Allah'ım, beni Refîk-i Alâya (en yüce dosta) ulaştır” diye dua etti. Bunun üzerine ben kendi kendime “demek ki artık Rasulullah (sav) bizi tercih etmiyor” dedim ve Rasulullah'ın bu temennisinin, sağlıklı zamanında, bize söylediği söz olduğunu anladım. Aişe der ki: Rasulullah'ın (sav) söylediği son söz “Allah'ım, beni Refîk-i Alâya (en yüce dosta) ulaştır” oldu."
Bize Yahya b. Bükeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Said b. Müseyyeb ve Urve b. Zübeyr'in bir grup ilim adamının içinde anlattığına göre Hz. Peygamber'in (sav) eşi Aişe (ra) şöyle söylemiştir: "Rasulullah (sav) sağlığı yerinde iken “Hiçbir peygamberin ruhu cennetteki makamını görmedikçe asla alınmaz. Sonra (dünya ya da ahireti seçme konusunda) serbest bırakılır” derdi. Hastalanıp vefat anı geldiğinde, başı benim dizimin üzerinde iken bir müddet baygınlık geçirdi. Sonra ayıldı ve gözünü evin tavanına dikti. Daha sonra “Allah'ım, beni Refîk-i Alâya (en yüce dosta) ulaştır” diye dua etti. Bunun üzerine ben kendi kendime “demek ki artık Rasulullah (sav) bizi tercih etmiyor” dedim ve Rasulullah'ın bu temennisinin, sağlıklı zamanında, bize söylediği söz olduğunu anladım. Aişe der ki: Rasulullah'ın (sav) söylediği son söz “Allah'ım, beni Refîk-i Alâya (en yüce dosta) ulaştır” oldu."