334 Kayıt Bulundu.
Bize Süreyc, ona el-Mu'âfâ, ona Muğîra b. Ziyâd, ona Ubâde b. Nüsiyy, ona Esved b. Sa'lebe, Ubâde b. es-Sâmit'in şöyle dediğini rivayet etti: "Hz. Peygamber (sav), Ensar'dan bazı kimselerle beni hastayken ziyaret etmek üzere yanıma geldi. 'Şehit kimdir biliyor musunuz?' diye sordu. Herkes sustu. Tekrar 'Şehit kimdir biliyor musunuz?' diye sordu. Yine kimse cevap vermedi. Tekrar 'Şehit kimdir biliyor musunuz?' diye (üçüncü kez) sordu. Eşime (sırtımın arkasına bir şey koyarak) beni doğrult dedim. O da beni doğrulttu. Sonra "Müslüman olup, hicret etmiş ve sonra Allah yolunda öldürülmüş kişi şehittir" dedim. Resulullah (sav) "O halde ümmetimden şehit olanların sayısı azdır" buyurdu (ve şöyle devam etti): "Allah yolunda öldürülmek şehadettir. Karın ağrısından ölmek şehadettir, boğulma şehadettir, lohusanın ölümü şehadettir."
Açıklama: Hadis mütabileriyle birlikte sahihtir.
Bize İsmail b. İbrahim, ona Ebu Hayyân, ona da Medine'de bir şeyh şöyle demiştir: Abdullah b. Ebu Evfâ Haruriler ile savaşma iradesinde olan Übeydullah'a bir mektup yazdırdı. Arkadaşım olan katibe "mektuptan bir kopya da bana yap" dedim o da yaptı. (mektupta yazdığına göre) Hz. Peygamber (sav) "düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz. Allah'tan (ac) afiyet isteyiniz. Düşmanla karşılaştığınız zaman da sabrediniz ve biliniz ki cennet muhakkak kılıçların gölgeleri altındadır." buyurmuştur. Ravi der ki: Hz. Peygamber (sav), güneş batı tarafına doğru meyledene kadar bekler öyle düşmana hücum eder sonra da şu duayı ederdi: "Ey Kitabı indiren, bulutları yürüten, orduları bozguna uğratan Allah'ım! Sen onları hezimete uğrat ve bizi muzaffer eyle."
Açıklama: Sahih hadistir. Bu isnad hatalı olduğu için zayıftır. "لم يقمه أبو حيان". Ebu Hayyan'ın kendisinden naklettiği şeyhi mübhemdir.
Bize Muhammed b. Mukâtil, ona Abdullah, ona Şu‘be, ona Saîd b. İbrahim, ona babası İbrahim şöyle rivayet etmiştir: Oruçlu iken Abdurrahman b. Avf'a iftar sofrası getirilmiş, o da “benden daha hayırlı olan Musab b. Umeyr, şehit olduğunda öyle bir kaftan ile kefenlenmişti ki başı örtülse ayakları, ayakları örtülse başı açılıyordu” dedi. -ve sanırım şöyle devam etti:- “Benden daha hayırlı olan Hamza şehit oldu, o da (aynı şekilde kefenlendi). Sonra dünya nimetleri önümüze serildi” yahut “bize dünya nimetleri verildi. Şimdi ahiret ikramlarının erkenden dünyada bize verilmiş olmasından endişeliyiz” dedi, ardından ağlamaya başladı, hatta iftar etmeyi bıraktı.
Bize Müsedded, ona Yezîd b. Zürey', ona Avf, ona da Hasna bt. Muaviye es-Suraymiyye dedi ki: Amcam bize şunları söyledi: Ben Hz. Peygamber'e (sav.) kimler cennettedir? diye sordum, O da "peygamberler cennettedir, şehitler cennettedir, çocuklar cennettedir, diri diri toprağa gömülen kız çocukları cennettedir" buyurdu.
Bize İsmail, ona Malik, ona İshak b. Abdullah b. Ebu Talha, ona da Enes b. Malik (ra) şöyle rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) Kubâ'ya gittiği zamanlarda (teyzem) Ümmü Harâm bt. Milhân'ın evine gider, o da kendisine yemek ikram ederdi. O sırada Ümmü Harâm, Ubâde b. Sâmit ile evliydi. Yine bir gün Rasulullah (sav) (onu ziyarete gidip) evine girdi. Ümmü Harâm da kendisine yemek ikram etti. Yemekten sonra Allah Rasulü (sav), bir müddet uyudu. Sonra gülerek uyandı. Ümmü Harâm, olayın devamını şöyle anlattı: Rasulullah’a (sav) "Ey Allah’ın Rasulü! Seni güldüren nedir?" diye sordum. O (sav) da "Rüyamda bana ümmetimden birtakım insanlar şu deniz üstündeki gemilere binmiş –hükümdarların tahtları üzerinde kuruldukları gibi kurularak- ya da -tahtlar üzerindeki hükümdarlar gibi- Allah yolunda gaziler olarak gösterildiler" dedi. İfadedeki şüphe, ravi İshâk’a aittir. Ben (Ey Allah’ın Rasulü!) Beni de onlardan (deniz gazilerinden) kılması için Allah'a dua ediver!" dedim. Rasulullah (sav) da dua etti. Bundan sonra başını yastığa koyup bir süre daha uyudu. Sonra yine gülümseyerek uyandı. Ben yine "Ey Allah’ın Rasulü! Seni güldüren nedir?" diye sordum. Rasulullah (sav) Bu defa da bana "Rüyamda bana ümmetimden birtakım insanlar şu deniz üstündeki gemilere binmiş –hükümdarların tahtları üzerinde kuruldukları gibi kurularak- ya da -tahtlar üzerindeki hükümdarlar gibi- Allah yolunda gaziler olarak gösterildiler" dedi. Ben yine “Beni de onlardan kılması için Allah'a dua ediver!” dedim. Rasulullah (sav) "Sen birincilerdensin" buyurdu. Enes, dedi ki: Gerçekten Ümmü Harâm, Muaviye zamanında düzenlenen deniz gazasına katılmak üzere gemiye bindi. Denizden karaya çıktığı zaman bindiği hayvanından düşüp şehit oldu.”
Bize Musa, ona Cerîr, ona Ebu Recâ, ona da Semüra, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Bu gece (rüyamda) bana iki adamın gelip beni ağaca çıkarttıklarını gördüm. (Derken) beni en güzel ve en faziletli bir eve soktular. Ondan daha güzeli görmemiştim! (Bana), "Bu ev var ya, şehitlerin evidir!" dediler.
Bize Abdân, ona Abdullah, ona Şu'be, ona Sa'd b. İbrahim, ona babası İbrahim, şöyle rivayet etmiştir: Oruçlu iken Abdurrahman b. Avf'a iftar sofrası getirilmiş, o da “benden daha hayırlı olan Musab b. Umeyr, şehit olduğunda öyle bir elbise ile kefenlenmişti ki başı örtülse ayakları, ayakları örtülse başı açılıyordu” dedi. -ve sanırım şöyle devam etti:- “Benden daha hayırlı olan Hamza şehit oldu, o da (aynı şekilde kefenlendi). Sonra dünya nimetleri önümüze serildi” yahut “bize dünya nimetleri verildi. Şimdi ahiret ikramlarının erkenden dünyada bize verilmiş olmasından endişeliyiz” dedi, ardından ağlamaya başladı, hatta iftar etmeyi bıraktı.
Bize Affân, ona Şu'be, ona Ebu Bekir b. Hafs, ona Ebu Musabbih veya İbn Musabbih –Şüphe eden Ebu Bekir'dir-, ona da İbnü’s-Simt, Ubâde b. es-Sâmit'in şöyle anlattığını rivayet etti: Hz. Peygamber (sav) Abdullah b. Ravâha'yı hastayken ziyaret etti. (Resulullah (sav) içeri girdiğinde) Abdullah yatağından geri çekilerek ona oturacak bir yer bırakamadı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) "Ümmetimin şehitleri kimlerdir biliyor musunuz?" diye sordu. Orada bulunanlar 'Müslümanın öldürülmesi şehadettir' dediler. Resulullah (sav) "Bu durumda ümmetimin şehitleri azdır" dedi ve (şöyle devam etti): "Vebadan ölüm şehadettir, çocuğu tarafından öldürülen (doğum yaparken ölen) kadın (dahil olmak üzere bu ölümlerin) tümü, şehadettir."