101 Kayıt Bulundu.
Giriş
Bize Mâlik, ona Süheyl b. Ebu Sâlih, ona babası [Ebû Salih es-Semmân], ona da Ebu Hüreyre'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah'a (sav) bir kafir misafir olmuştu. Rasulullah (sav), onun için koyun sağılmasını emretti. Koyun sağıldı, misafir sütü içti. Sonra başka bir koyun daha sağıldı. Misafir onu da içti. Sonra bir tane daha derken tam yedi tane koyunun sütünü içti. Sabah vakti bu misafir müslüman oldu. Rasulullah (sav) yine onun için koyun sağılmasını emretti. Bir kere sağıldı, sütü içti. Bir koyun daha sağıldı. Ancak bu koyunun sütünü bitiremedi. Rasulullah (sav), şöyle buyurdu: "Mümin bir mideyi, kafir ise yedi mideyi [doyurmak için] içer."
Bize Muhammed b. İsmail, ona Musa b. İsmail, ona Ebân b. Yezid, ona Yahya b. Ebu Kesîr, ona Zeyd b. Sellâm, ona Ebu Sellâm, ona da Hâris el-Eş’arî’nin rivayet ettiğine göre, Nebi (sav) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah (cc), Zekariya'nın oğlu Yahya’ya (as), hem kendisinin amel etmesi hem de İsrailoğullarına emredip onların da amel etmeleri için beş şey emretti. Yahya (as) bu emri yerine getirmekte az kalsın gecikiyordu ki İsa (as) ona şöyle dedi: 'Allah sana gereğince amel etmen, İsrailoğullarına emretmen ve onların da gereğince amel etmeleri için beş şeyi emretmişti. Ya onlara bu emirleri sen bildir ya da ben bildireyim.' Yahya (as) 'Eğer benden önce onları sen söyleyecek olursan, yerin dibine geçirilmekten yahut azaba uğratılmaktan korkarım' deyip insanları Beyt’ül-Makdis’te topladı. Mescid ağzına kadar dolup taştı, hatta insanlar balkonlara çıktılar. Yahya (as) onlara 'Allah bana gereğince amel edeyim, sizin de gereğince amel etmeniz için size bildirmem için şu beş şeyi emretti: Onların ilki, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmaksızın ibadet etmenizdir. Şüphesiz Allah’a ortak koşanın misali şuna benzer: Kendi öz malından altın ya da gümüş mukabilinde bir köle satın alıp da, bu benim evim, bu da benim işim, sen işini yap, bana da kazandığından öde der. O köle çalışır, ancak ödemeyi efendisinden başkasına yapar. Hanginiz kölesinin böyle davranmasından razı olur? Allah size bir de namazı emretti. Namaz kıldığınız vakit başka yöne dönüp bakmayın. Çünkü Allah yüzünü, başka tarafa bakmadığı sürece namazda olan kulunun yüzüne çevirir. Size oruç tutmanızı da emrediyorum. Bunun misali de, bir topluluk arasında bulunup, yanında içerisinde misk bulunan küçük bir kese taşıyan adama benzer. Hepsi, onun kokusundan oldukça hoşlanır. Gerçekten oruç tutan kişinin ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha hoştur. Size sadaka vermenizi de emrediyorum. Bunun misali de şu adamın durumuna benzer: Düşmanı onu esir alıp, elini boynuna bağlamış ve boynunu vurmak üzere onu herkesin önüne getirmiş iken, onlara 'Ben az çok elimde ne varsa fidyemi verip kurtulmak istiyorum' deyip, kendisini fidyeyle onların ellerinden kurtarır. Sizlere Allah’ı anmanızı da emrediyorum. Bunun misali de, düşmanının koştura koştura peşinden geldiği (kaçan) adama benzer. Bu kimse nihayet son derece sağlam bir kaleye ulaşır ve onlardan kendisini kurtarır. İşte kul da kendisini şeytandan ancak Allah’ı anmakla koruyabilir.' Nebi (sav) da şöyle buyurdu: 'Ben de sizlere Allah’ın bana emretmiş olduğu şu beş şeyi emrediyorum: Dinleyip itaat etmek, cihad etmek, hicret etmek ve cemaatle birlikte bulunmak. Zira kim cemaatten bir karış kadar ayrılacak olursa, geri dönmesi hali müstesnâ, boynundan İslam’ın ipini çıkarmış olur. Kim de cahiliyye davası güderse, cehennemde diz üstü çökecektir.' Bir adam 'Ey Allah’ın Rasulü! Namaz kılsa, oruç tutsa da mı?' diye sordu. Rasulullah (sav) da 'Namaz kılsa ve oruç tutsa da!' dedi. Devamında da 'O halde ey Allah'ın kulları! Sizi müslümanlar, müminler olarak isimlendiren Allah'ın davasını güdünüz' buyurdu." [Bu, hasen-sahih-garip bir hadistir. Muhammed b. İsmail (Buhârî) dedi ki: Hâris el-Eş’arî, sahabîdir ve bunun dışında başka rivayetleri de vardır.]
Bize Muhammed b. Davud b. Süfyan, ona Abdürrezzak, ona Mamer, ona (İbn Şihab) ez-Zührî, ona Abdurrahman b. Ka'b b. Malik, ona da Hz. Peygamber'in (sav) ashabından birisi şöyle nakletmiştir: "Bedir savaşından önce, Hz. Peygamber (sav), Medine'de iken Kureyş kâfirleri, içlerinde Abdullah b. Übey'in olduğu Evs ve Hazreç kabilelerinden putlara tapan kişilere mektup yazarak 'Siz, bizim kabilemizden olan birisine sahip çıkıp onu şehrinizde barındırıyorsunuz. Allah'a yemin olsun ki ya siz onunla savaşır, ya da onu oradan kovarsınız. Aksi takdirde biz bütün birliklerimizle üzerinize yürür, savaşçılarınızı öldürür, kadınlarınızı kendimize helal kılarız' dediler. Bu mektup Abdullah b. Übey ve beraberindeki putperestlere ulaşınca Hz. Peygamberle (sav) savaşmak için bir araya geldiler. Bu durumdan haberdar olan Hz. Peygamber (sav) onlarla bir araya geldi ve onlara 'Kureyş'in size yaptığı tehdit haberi bana ulaştı. Sizin bana karşı kurmak istediğiniz tuzak, size Kureyşlilerin size karşı kurmak istedikleri tuzaktan daha fazla zarar verir. Zira siz (bize karşı tuzak kurarken) kendi çocuklarınız ve kardeşlerinizle savaşacaksınız' dedi. Hz. Peygamber'i (sav) dinleyince ayrılığa düşüp dağıldılar. Bu haber Kureyş kâfirlerine ulaştı." "Bedir savaşından sonra Kureyş kâfirleri bu sefer Yahudilere mektup yazarak 'sizler silah ve korunaklı kale sahiplerisiniz. Ya kabilemizden olan kişiyle savaşırsınız ya da size şöyle şöyle yaparız ve o zaman da sizin kadınlarınızın halhalları ile bizim aramıza hiçbir şey giremez' dediler. Yazdıkları bu mektubun haberi Hz. Peygamber'e (sav) ulaştı. Nadîr oğulları Hz. Peygamber'e suikast için toplandılar. Hz. Peygamber'e (sav) (haber) göndererek 'ashabından otuz kişiyi çıkar biz de din adamlarımızdan otuz kişiyi çıkaralım da orta bir yerde buluşalım ve seni dinleyelim, eğer (din adamlarımız) seni tasdik ederlerse sana inanırlar, biz da sana inanırız' dediler. Hz. Peygamber (sahabeye) onların haberini anlattı. Ertesi gün olunca Hz. Peygamber (sav) bir birlikle onların üzerine yürüyüp onları muhasaraya aldı ve onlara 'Allah'a yemin olsun ki benimle anlaşma yapıncaya kadar benim katımda sizin bir güvenilirliğiniz yok' dedi. Nadir oğulları anlaşma yapmaya yanaşmayınca o gün onlarla savaştı. Ertesi gün Nadîr oğullarını kendi hallerine bırakıp, bir birlikle Kurayza oğullarının üzerine yürüdü ve onları kendisiyle anlaşma yapmaya çağırdı. (Kurayza oğulları) Hz. Peygamberle (sav) anlaşma yapınca oradan ayrılıp ertesi gün Nadîr oğullarına bir birlikle gitti. Sonra (tekrar) Benî Nadr üzerine ordu birlikleriyle yürüdü ve sürgüne razı oluncaya kadar onlarla savaştı. Böylece Nadîr oğulları develerin taşıyabildiği kadar eşyalarını, evlerinin kapılarını ve ağaç kirişlerini bile yanlarına alıp götürdüler." "Yüce Allah Nadîr oğullarının hurmalığı hakkında 'Onların mallarından Allah'ın, savaşılmaksızın peygamberine kazandırdığı mallar için siz, at ya da deve koşturmuş değilsiniz' (Haşr 59/6) yani savaşsız alındı, buyurarak bu hurmalığı Hz. Peygamber'e tahsis etti. Hz. Peygamber (sav) de o malların birçoğunu muhacirlere verdi, Ensar'dan da ihtiyaç sahibi iki kişi hariç başka kimseye pay vermedi. Hz. Peygamber'e (sav) de Hz. Fatıma'nın (r.anha) oğullarına intikal etmiş olan kısmı kalmış oldu."
Bize Muhammed b. Kesîr, ona Süfyân, ona Mansur ve A'meş, onlara Ebu Duhâ, ona da Mesrûk şöyle demiştir: Bir adam Kinde mevkiinde konuşurken “Kıyamet günü bir duman gelecek, kâfir ve münafıkların kulaklarını sağır, gözlerini kör edecek, müminlere de yalnız nezle hastalığı şeklinde tesir edecek” dedi. Biz de (bu sözlerden) korkup hemen İbn Mesûd'un yanına geldik. İbn Mesûd bir şeye yaslanmış hâlde istirahat ediyordu. Bu sözü işitince öfkelendi, hemen toparlanıp oturdu ve “kişi bildiğini söylesin, bilmediği şey hakkında da 'Allah en bilendir' desin. Çünkü insanın bilmediği bir şey hakkında 'bilmiyorum' demesi de ilimden bir türüdür. Allah, Peygamber'ine "De ki: Tebliğim karşılığında sizden bir ücret istemiyorum. Ben kendiliğimden peygamberlik de taslamıyorum" (Sâd, 86) buyurmuştur.” “(Duman meselesine gelince) Kureyş müşrikleri İslâm Dinini kabulde ağır davranıp geri kaldılar, bunun üzerine Peygamber (sav) "Allah'ım Yusuf Peygamber'in kavmi aleyhine verdiğin yedi kıtlık yılı gibi, Kureyş'e de yedi yıl yokluk vererek bana yardım et!" diye dua etti. Hemen ardından Kureyş'i öyle şiddetli bir kıtlık yakaladı ki, birçokları bu kıtlık içinde açlıktan helak oldu. Ölü etleri ve kemikleri yediler. Aç olan kişi yerle gök arasındaki hava tabakasını duman şekli gibi görüyordu. Bu çok ciddî ve şiddetli hâl üzerine Ebu Sufyân, Hz. Peygamber'e geldi ve “ey Muhammed, sen bize gelmiş hısımlarla ilgilenmeyi emrediyorsun, ama kavmin ise açlıktan helak oldu. Artık onlar için dua et” dedi. İbn Mesûd bu sözlerin ardından şu ayetleri okudu: "Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek açık bir duman getireceği günü gözetle. Bu acı bir azaptır. O gün insanlar 'Ey Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Artık biz inanıyoruz' derler. Onlar nerede, öğüt almak nerede? Halbuki onlara her şeyi açıkça bildiren bir peygamber gelmişti. Fakat onlar peygamberden yüz çevirmiş, 'Bu, kendisine belletilmiş delinin biri' demişlerdi. Biz azabı birazcık kaldıracağız, ama siz yine inkâra döneceksiniz." (Duhân, 10-15).” “(Kindeli'nin dediği gibi olsaydı) Ahiret azabı bir kere geldikten sonra tekrar kaldırılır mıydı? Kureyş müşrikleri sonra yine şirklerine döndüler. Bu dönekliğin cezasını Allah "Fakat biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, kesinlikle intikamımızı alırız." (Duhân, 16) ayetinde bildirmiştir. Bu intikam günü, Bedir günüdür. (Furkân, 77. ayette geçen) "Lizâmen" ifadesi de Bedir günüdür. "Rumlar, yakın bir yerde yenilgiye uğratıldılar. Onlar yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir." (Rûm, 1-4) (ayetlerinde geçen) Rumların galibiyeti de (gelecek kalıbıyla verildiği halde) olmuş bitmiştir.”
Bize Muhammed b. Kesîr, ona Süfyân, ona Mansur ve A'meş, onlara Ebu Duhâ, ona da Mesrûk şöyle demiştir: Bir adam Kinde mevkiinde konuşurken “Kıyamet günü bir duman gelecek, kâfir ve münafıkların kulaklarını sağır, gözlerini kör edecek, müminlere de yalnız nezle hastalığı şeklinde tesir edecek” dedi. Biz de (bu sözlerden) korkup hemen İbn Mesûd'un yanına geldik. İbn Mesûd bir şeye yaslanmış hâlde istirahat ediyordu. Bu sözü işitince öfkelendi, hemen toparlanıp oturdu ve “kişi bildiğini söylesin, bilmediği şey hakkında da 'Allah en bilendir' desin. Çünkü insanın bilmediği bir şey hakkında 'bilmiyorum' demesi de ilimden bir türüdür. Allah, Peygamber'ine "De ki: Tebliğim karşılığında sizden bir ücret istemiyorum. Ben kendiliğimden peygamberlik de taslamıyorum" (Sâd, 86) buyurmuştur.” “(Duman meselesine gelince) Kureyş müşrikleri İslâm Dinini kabulde ağır davranıp geri kaldılar, bunun üzerine Peygamber (sav) "Allah'ım Yusuf Peygamber'in kavmi aleyhine verdiğin yedi kıtlık yılı gibi, Kureyş'e de yedi yıl yokluk vererek bana yardım et!" diye dua etti. Hemen ardından Kureyş'i öyle şiddetli bir kıtlık yakaladı ki, birçokları bu kıtlık içinde açlıktan helak oldu. Ölü etleri ve kemikleri yediler. Aç olan kişi yerle gök arasındaki hava tabakasını duman şekli gibi görüyordu. Bu çok ciddî ve şiddetli hâl üzerine Ebu Sufyân, Hz. Peygamber'e geldi ve “ey Muhammed, sen bize gelmiş hısımlarla ilgilenmeyi emrediyorsun, ama kavmin ise açlıktan helak oldu. Artık onlar için dua et” dedi. İbn Mesûd bu sözlerin ardından şu ayetleri okudu: "Şimdi sen göğün, insanları bürüyecek açık bir duman getireceği günü gözetle. Bu acı bir azaptır. O gün insanlar 'Ey Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Artık biz inanıyoruz' derler. Onlar nerede, öğüt almak nerede? Halbuki onlara her şeyi açıkça bildiren bir peygamber gelmişti. Fakat onlar peygamberden yüz çevirmiş, 'Bu, kendisine belletilmiş delinin biri' demişlerdi. Biz azabı birazcık kaldıracağız, ama siz yine inkâra döneceksiniz." (Duhân, 10-15).” “(Kindeli'nin dediği gibi olsaydı) Ahiret azabı bir kere geldikten sonra tekrar kaldırılır mıydı? Kureyş müşrikleri sonra yine şirklerine döndüler. Bu dönekliğin cezasını Allah "Fakat biz büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, kesinlikle intikamımızı alırız." (Duhân, 16) ayetinde bildirmiştir. Bu intikam günü, Bedir günüdür. (Furkân, 77. ayette geçen) "Lizâmen" ifadesi de Bedir günüdür. "Rumlar, yakın bir yerde yenilgiye uğratıldılar. Onlar yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir." (Rûm, 1-4) (ayetlerinde geçen) Rumların galibiyeti de (gelecek kalıbıyla verildiği halde) olmuş bitmiştir.”
Bize Yahya, ona Vekî, ona A'meş, ona Ebu Duhâ, ona da Mesrûk şöyle demiştir: Abdullah'ın yanına girdim, o şöyle dedi: Bilmediğin bir şey için "Allah en bilendir" demen ilimdendir. Allah, kendi Peygamberine: "Tebliğime karşılık sizden hiç bir ücret istemiyorum. Ben kendiliğimden peygamberlik iddiasında da bulunmuyorum." (Sâd, 86) demesini emir buyurdu. Kureyş, inatlarıyla Peygamber'e (sav) baskın gelip isyanda devam etmek istedikleri zaman, Peygamber (sav) "Allah'ım, onlara karşı bana Yusuf'un zamanındaki yedi yıl gibi bir yedi yıl (kıtlık) ile yardım et" diye dua etti. Ardından onları öyle bir kıtlık yakaladı ki, bitkinlik ve açlıktan kemik ve leş yediler. Onlardan herhangi biri açlığından dolayı kendisiyle gökyüzü arasında duman şekline benzer bir şey görür oldu. Müşrikler O zaman "Rabbimiz! Ne olur, bu azabı üzerimizden kaldır. Biz gerçekten iman ediyoruz" diye feryat edecekler. Hz. Peygamber'e “Eğer bu azabı biz onlardan açıp kaldırırsak, onlar bu sözlerinden dönerler” denildi. Bununla beraber Peygamber (sav), Rabbine dua etti, Allah da onlardan bu azabı kaldırdı, ancak onlar yine şirke döndüler. Bunun üzerine Allah da onlardan Bedir gününde intikam aldı. İşte Yüce Allah'ın bu konudaki sözü şöyledir: "Öyleyse sen, göğün aşikâr bir duman çıkaracağı günü gözetle. Bütün insanları her yönden saracak bir duman! Bu, gerçekten can yakıcı bir azaptır. O zaman zalimler: “Rabbimiz! Ne olur, bu azabı üzerimizden kaldır. Biz gerçekten iman ediyoruz!” diye feryat edecekler. Onlar nerede, düşünüp ibret almak nerede? Halbuki onlara doğruluğu besbelli ve gerçeği apaçık ortaya koyan bir peygamber gelmişti. Fakat ondan yüz çevirdiler ve: “Bu peygamber değil, kendisine başkası tarafından bir kısım şeyler belletilmiş delinin biri!” dediler. Biz azabı birazcık kaldıracağız; ama siz yine inkâra döneceksiniz." (Duhan 10-15).
Bize Süleyman b. Harb, ona Cerîr, ona A'meş, ona Ebu Duhâ, ona da Mesrûk şöyle demiştir: Abdullah'ın yanına girdim, bir süre sonra o şunları söyledi: Rasulullah (sav), Kureyş'i İslam'a davet ettiğinde, Kureyşliler onu yalanladı ve isyanda devam ettiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) "Allah'ım, bunlara karşı, Yusuf'un yedi yılı gibi bir yedi yıl (kıtlık) ile bana yardım et" diye dua etti. Sonra onları, her şeyi giderip yok eden bir kıtlık yakaladı ki leş yemek zorunda kaldılar. Hatta onlardan biri, bitkinlik ve açlıktan dolayı kendisiyle gök arasında dumana benzer bir şey görür oldu. Sonra şu ayetleri okudu: "Öyleyse sen, göğün aşikâr bir duman çıkaracağı günü gözetle. Bütün insanları her yönden saracak bir duman! Bu, gerçekten can yakıcı bir azaptır. O zaman zalimler: “Rabbimiz! Ne olur, bu azabı üzerimizden kaldır. Biz gerçekten iman ediyoruz!” diye feryat edecekler. Onlar nerede, düşünüp ibret almak nerede? Halbuki onlara doğruluğu besbelli ve gerçeği apaçık ortaya koyan bir peygamber gelmişti. Fakat ondan yüz çevirdiler ve: “Bu peygamber değil, kendisine başkası tarafından bir kısım şeyler belletilmiş delinin biri!” dediler. Biz azabı birazcık kaldıracağız; ama siz yine inkâra döneceksiniz." (Duhan 10-15). Abdullah der ki: Ahirette (gerçekleşecek olsa) bu azap onlardan hiç kaldırılır mıydı? Abdullah der ki: "el-Batşetu'l-Kübrâ" (الْبَطْشَةُ الْكُبْرَى) Bedir günü gerçekleşmiştir.
Bize Bişr b. Halid, ona Muhammed, ona Şu'be, ona Süleyman ve Mansur, ona Ebu Duhâ, ona Mesrûk, ona da Abdullah şöyle demiştir: Şüphesiz Allah, Muhammed'i peygamber olarak gönderdi ve ona "De ki: Tebliğime karşılık sizden hiç bir ücret istemiyorum. Ben kendiliğimden peygamberlik iddiasında da bulunmuyorum." (Sâd, 86) demesini emir buyurdu. Rasulullah (sav), Kureyş'in isyanda devam etmek istediklerini görünce "Allah'ım, bunlara karşı, Yusuf'un yedi yılı gibi bir yedi yıl (kıtlık) ile bana yardım et" diye dua etti. Sonra onları öyle bir kıtlık yakaladı ki her şeyi giderip yok etti ve müşrikler kemik ve deri yediler. -Râvîlerden biri “deri ve leş yediler” demiştir.- (Açlıktan) yerden duman şekli gibi bir şey çıkmağa başladığını (görür oldular). Bunun üzerine Ebu Süfyân, Hz. Peygamber'e (sav) geldi ve “ey Muhammed, kavmin helak oldu, onlardan bu azabı kaldırması için Allah'a dua et” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) da dua etti ve "bunun ardından siz yine (şirke) dönersiniz" buyurdu. Mansûr'un hadisinde ise Rasulullah (sav) şu ayetleri okumuştur: "Öyleyse sen, göğün aşikâr bir duman çıkaracağı günü gözetle. Bütün insanları her yönden saracak bir duman! Bu, gerçekten can yakıcı bir azaptır. O zaman zalimler: “Rabbimiz! Ne olur, bu azabı üzerimizden kaldır. Biz gerçekten iman ediyoruz!” diye feryat edecekler. Onlar nerede, düşünüp ibret almak nerede? Halbuki onlara doğruluğu besbelli ve gerçeği apaçık ortaya koyan bir peygamber gelmişti. Fakat ondan yüz çevirdiler ve: “Bu peygamber değil, kendisine başkası tarafından bir kısım şeyler belletilmiş delinin biri!” dediler. Biz azabı birazcık kaldıracağız; ama siz yine inkâra döneceksiniz." (Duhan 10-15). İbn Mesud der ki: Duhân, Batşe ve Lizâm dünyada olmuş bitmiştir. Zira ahiret azabı (olsa idi) onlardan hiç kaldırılır mıydı? İbn Mesud der ki: (Duhân, Batşe ve Lizâm dışında Hz. Peygamber (sav) zamanında meydana gelen beş şeyden) biri Rumların İranlıları yenmesi, diğeri de ayın yarılmasıdır.
Bize Bişr b. Halid, ona Muhammed, ona Şu'be, ona Süleyman ve Mansur, ona Ebu Duhâ, ona Mesrûk, ona da Abdullah şöyle demiştir: Şüphesiz Allah, Muhammed'i peygamber olarak gönderdi ve ona "De ki: Tebliğime karşılık sizden hiç bir ücret istemiyorum. Ben kendiliğimden peygamberlik iddiasında da bulunmuyorum." (Sâd, 86) demesini emir buyurdu. Rasulullah (sav), Kureyş'in isyanda devam etmek istediklerini görünce "Allah'ım, bunlara karşı, Yusuf'un yedi yılı gibi bir yedi yıl (kıtlık) ile bana yardım et" diye dua etti. Sonra onları öyle bir kıtlık yakaladı ki her şeyi giderip yok etti ve müşrikler kemik ve deri yediler. -Râvîlerden biri “deri ve leş yediler” demiştir.- (Açlıktan) yerden duman şekli gibi bir şey çıkmağa başladığını (görür oldular). Bunun üzerine Ebu Süfyân, Hz. Peygamber'e (sav) geldi ve “ey Muhammed, kavmin helak oldu, onlardan bu azabı kaldırması için Allah'a dua et” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) da dua etti ve "bunun ardından siz yine (şirke) dönersiniz" buyurdu. Mansûr'un hadisinde ise Rasulullah (sav) şu ayetleri okumuştur: "Öyleyse sen, göğün aşikâr bir duman çıkaracağı günü gözetle. Bütün insanları her yönden saracak bir duman! Bu, gerçekten can yakıcı bir azaptır. O zaman zalimler: “Rabbimiz! Ne olur, bu azabı üzerimizden kaldır. Biz gerçekten iman ediyoruz!” diye feryat edecekler. Onlar nerede, düşünüp ibret almak nerede? Halbuki onlara doğruluğu besbelli ve gerçeği apaçık ortaya koyan bir peygamber gelmişti. Fakat ondan yüz çevirdiler ve: “Bu peygamber değil, kendisine başkası tarafından bir kısım şeyler belletilmiş delinin biri!” dediler. Biz azabı birazcık kaldıracağız; ama siz yine inkâra döneceksiniz." (Duhan 10-15). İbn Mesud der ki: Duhân, Batşe ve Lizâm dünyada olmuş bitmiştir. Zira ahiret azabı (olsa idi) onlardan hiç kaldırılır mıydı? İbn Mesud der ki: (Duhân, Batşe ve Lizâm dışında Hz. Peygamber (sav) zamanında meydana gelen beş şeyden) biri Rumların İranlıları yenmesi, diğeri de ayın yarılmasıdır.