Giriş

Bize Zeyd b. Hubâb, ona Hüseyin, ona Abdullah b. Büreyde, ona da babası (Büreyde el-Eslemî) şöyle rivayet etmiştir: "Rasulullah (sav) gazvelerinden birinden döndüğü sırada, siyahî bir cariye, gelip 'Ben, Allah seni selâmetle geri döndürürse, senin yanında def çalacağıma dair adakta bulunmuştum' dedi. Rasulullah (sav) 'Eğer bunu gerçekten adadıysan yap, ama adamamış isen yapma' buyurdu. Bunun üzerine kadın def çalmaya başladı. İçeriye Hz. Ebu Bekir girdi, kadın hâlâ def çalıyordu. Başka kimseler girdi ama kadın yine def çalmaya devam etti. Sonra Hz. Ömer içeri girdi. Kadın hemen defini arkasına sakladı ve başını örtüsüyle örttü. Bunun üzerine Rasulullah (sav) 'Ey Ömer! Şüphesiz şeytan senden korkar. Ben burada oturuyorum, bunlar içeri girdiler, (kadın) hiçbir şey yapmadı, fakat sen girince (bu şekilde) davrandı' buyurdu."


Açıklama: Hadisin isnadı kavidir.

    Öneri Formu
73355 HM023377 İbn Hanbel, V, 353

Bize Hasan b. Ali el-Hallâl, ona Yezid b. Harun, ona İbn Ebu Zi'b, ona Said b. Ebu Said el-Makburî, ona babası, ona da Ebu Hureyre’nin rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah hapşırmayı sever, esnemeden ise hoşlanmaz. Sizden biri hapşırır ve ardından Elhamdülillah derse onu duyan her Müslümanın kendisine “Yerhamukallah/Allah seni bağışlasın” demesi bir haktır. Esneme ise (şeytandandır). Birinize esneme gelecek olursa yapabildiği kadar ona mani olsun. Sakın ola "Hâh, hâh!" diye ağzınızı yayarak esnemeyin. Zira bu ancak şeytandandır ve şeytan buna (sevinerek) güler." Ebu İsa (Tirmizi) dedi ki: Bu sahih bir hadistir. İbn Aclân hadisinden de daha sahihtir. Said el-Makburî’nin hadisleri konusunda İbn Ebu Zi'b'in hafızası Muhammed b. Aclân’ın hafızasına nazaran daha sağlamdır, rivayetleri de daha sağlamdır. Tirmizi dedi ki: Bize Ebu Bekir el-Attâr el-Basrî, ona Ali b. Medini, ona da Yahya b. Said’in rivayet ettiğine göre Muhammed b. Aclân şöyle demiştir: Said el-Makburî, rivayet ettiği hadislerin bir kısmını doğrudan Ebu Hureyre’den, bir kısmını ise bir adam vasıtasıyla Ebu Hureyre’den naklederdi. Ben bunları ayırt edemeyince, Said hepsini doğrudan Ebu Hureyre’den nakletmiş gibi rivayet ettim.


    Öneri Formu
16027 T002747 Tirmizi, Edeb, 7

Abdurrezzâk, ona Ma'mer, ona Zuhrî, ona da Urve şöyle demiştir: "Müslümanların sayısı artıp iman açıkça görünür hâle gelince, Kureyşli kâfir müşrikler, kendi kabilelerinden iman edenleri gündemlerine aldı ve onlara işkence ederek, onları hapsederek dinlerinden döndürmek istediler. Ravi der ki: Bize ulaştığına göre, Rasulullah (sav) iman edenlere 'Yeryüzüne dağılın' diye emir buyurdu. Onlar 'Ey Allah’ın Rasulü! Nereye gidelim?' dediler. Rasulullah (sav) elini Habeşistan toprağına doğru işaret ederek 'Oraya (gidin)' buyurdu. Habeşistan, Rasulullah'ın (sav) Medine’den önce hicret etmeyi en çok istediği yerdi. Bunun üzerine kalabalık bir grup hicret etti. Onlardan kimi ailesiyle birlikte, kimi ise tek başına hicret etti. Nihayet Habeşistan’a ulaştılar. Zuhrî der ki: Bu hicrete; Cafer b. Ebu Tâlib, eşi Esmâ bint Umeys el-Has'amiyye ile birlikte; Osman b. Affân (ra) eşi, Rasulullah’ın kızı Rukiye ile birlikte; Hâlid b. Saîd b. Âs, eşi Ümeyme bt. Halef ile birlikte; Ebu Seleme, eşi Ümmü Seleme bt. Ebu Ümeyye b. Muğîre ile birlikte ve Kureyş’ten bir adam da eşiyle birlikte çıktı. Habeşistan’da Abdullah b. Cafer ve Hâlid b. Saîd’in kızı Ümme doğdu. Ümme Amr b. Zübeyir ile Hâlid b. Zübeyir’in annesidir. Yine dünyaya gelenler arasında Hâris b. Hâtıb ve Kureyş’ten bazı kişiler vardı." Zührî der ki: Bana, Urve b. Zübeyir' haber verdiğine göre Hz. Âişe şöyle demiştir: "Ben aklım erdim ereli anne ve babam Müslümandı. Gün bile geçmezdi ki, sabah ve akşam vakitlerinde Rasulullah (sav) bize gelmemiş olsun. Müslümanlar sıkıntıya maruz kaldıklarında, Ebu Bekir (r.a.) Habeşistan’a doğru hicret etmek üzere yola çıktı. Berku’l-Ğımâd denilen yere ulaştığında, Kârre’nin reisi olan İbn Düğünne ile karşılaştı. İbn Düğünne ona 'Nereye gitmeyi düşünüyorsun ey Ebu Bekir?' dedi. Ebu Bekir 'Kavmim beni yurdumdan çıkardı. Ben de yeryüzünde dolaşarak Rabbime ibadet etmek istiyorum' dedi. İbn Düğünne 'Ey Ebu Bekir! Senin gibi bir kişi ne yurdundan çıkarılır ne de kendi çıkıp gider. Sen, malı olmayan yoksulu gözetir, akrabalık bağlarını sürdürür, yük taşıyamayanın yükünü taşır, misafire ikram eder, hakkın gerektirdiği işlerde yardım edersin. Ben sana eman veriyorum, dön ve memleketinde Rabbine ibadet et' dedi. Bunun üzerine İbn Düğünne, Ebu Bekir ile birlikte geri döndü. Müşrik Kureyş ileri gelenlerinin yanına giderek 'Ebu Bekir yurdunu terk etmiş. Hâlbuki onun gibisi yurdundan çıkarılmaz. Siz, yoksulu gözeten, akrabalık bağını sürdüren, yük taşıyamayanın yükünü taşıyan, misafire ikram eden ve hak uğruna yardımcı olan bir adamı mı çıkarıyorsunuz?' dedi. Kureyş, İbn Düğünne’nin verdiği emanı kabul ederek Ebu Bekir’e eman verdi ve 'İbn Düğünne’ye 'Ebu Bekir'e söyle, evinde Rabbine ibadet etsin. Evinde istediği kadar namaz kılsın ama bize eziyet vermesin. Namazını ve Kur’an okuyuşunu evinin dışında alenileştirmesin' dediler. Ebu Bekir bu şartı kabul etti, ancak daha sonra evinin avlusunda küçük bir mescit inşa etti. Orada namaz kılıyor ve Kur’an okuyordu. Onun okuyuşu karşısında müşrik kadınlar ve çocuklar toplanıp dinliyor, hayran kalıyorlardı. Ebu Bekir çok duygulu bir adamdı. Kur’an okuduğunda gözyaşlarını tutamazdı. Bu durum Kureyş’in ileri gelenlerini endişelendirdi. İbn Düğünne’ye adam gönderip 'Biz Ebu Bekir’e sadece evinde ibadet etmesi şartıyla eman vermiştik. O ise bu şartı aştı, evinin avlusuna mescit yaptı, namazı ve Kur’an okuyuşunu açıktan yapmaya başladı. Kadınlarımızın ve çocuklarımızın etkilenmesinden korkuyoruz. Ona git ve uyar. İsterse evinde ibadet etmeye devam etsin, istemezse himayeni sana iade etsin. Biz, himayeni ihlâl etmekten hoşlanmayız, fakat onun bu şekilde açıkça ibadet etmesini de onaylamıyoruz' dediler. Âişe der ki: İbn Düğünne, Ebu Bekir’in yanına geldi ve 'Ey Ebu Bekir! Sana sağladığım himayenin şartını biliyorsun. Ya buna uyarsın ya da himayemi bana geri verirsin. Zira Araplar arasında, himayesini verdiğim bir kişiyi korumaktan vazgeçtiğim söylenmesinden hoşlanmam' dedi. Ebu Bekir 'O hâlde himayeni sana iade ediyorum. Ben Allah’ın ve Rasûlünün himayesinden razıyım' dedi." "O günlerde Rasulullah (sav) hâlâ Mekke’de idi. Müslümanlara 'Bana hicret edeceğiniz yurt gösterildi, bana hicret edeceğiniz yurt gösterildi. Hurmalık, iki kara taşlık (lava) arasında, tuzlu topraklı bir yer gördüm' buyurdu. Bunun üzerine Medine’ye hicret edenler oldu. Habeşistan’a hicret eden bazı Müslümanlar da Medine’ye geri döndü. Ebu Bekir de hicret için hazırlık yaptı. Rasulullah (sav) ona 'Acele etme, umarım bana da izin verilir' buyurdu. Ebu Bekir 'Bu izni gerçekten bekliyor musun, ey Allah’ın Rasulü?' diye sordu. Rasulullah (sav) da 'Evet' dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir, Rasulullah’a (sav) yoldaş olabilmek için bekledi. İki devesini dört ay boyunca semur ağacının yapraklarıyla besleyerek hazırladı." Zührî der ki: Urve'nin rivayet ettiğine göre Hz. Âişe şöyle demiştir: "Bir gün öğle sıcağında evimizde oturuyorduk. Ebu Bekir’e biri gelip 'İşte Rasûlullah (sav), başını örtmüş, geliyor' dedi. Ebu Bekir 'Anam babam Ona feda olsun! Bu saatte gelmesi ancak önemli bir iş sebebiyledir' dedi. Rasulullah (sav) geldi, izin istedi, kendisine izin verildi ve içeri girdi... Ebu Bekir 'Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın Rasulü! Yanındakiler ancak ehlindir, (yabancı kimse yoktur)' dedi. Rasulullah (sav) 'Bana hicret izni verildi' buyurdu. Ebu Bekir 'Öyleyse yol arkadaşlığını isterim, anam babam sana feda olsun ey Allah’ın Rasûlü!' dedi. Rasulullah (sav) 'Evet' dedi. Ebu Bekir 'O hâlde, anam babam sana feda olsun, şu iki deveden birini al' dedi. Rasulullah (sav) 'Bedelini ödeyerek alırım' buyurdu. Âişe der ki: Onları aceleyle yola hazırladık. Azık için bir torba yaptık. Kız kardeşim Esmâ, kuşağını ikiye bölerek torbanın ağzını bağladı. Bu yüzden ‘Zâtü’n-nitâkayn’ (iki kuşak sahibi) diye anıldı. Sonra Rasulullah (sav) ile Ebu Bekir, Sevr denilen dağdaki bir mağaraya ulaştılar ve orada üç gece kaldılar." Ma‘mer der ki: Osman el-Cezerî'nin bana haber verdiğine göre İbn Abbâs’ın azatlısı Meksem, Allah Teâlâ’nın 'Hani inkâr edenler seni yakalayıp bağlamak veya öldürmek ya da (Mekke’den) çıkarmak için tuzak kuruyorlardı…” [Enfâl, 8/30] ayeti tefsirinde şöyle demiştir: "Kureyş Mekke’de toplandı ve istişare etti. Onlardan bazıları 'Sabah olunca O'nu bağlayalım'; bazıları 'Hayır, onu öldürelim' bir kısmı da 'Onu (şehirden) çıkaralım' dedi. Allah, Peygamberini bu plandan haberdar etti. O gece Hz. Ali, Peygamber’in yatağında yattı. Peygamber (sav) ise mağaraya doğru yola çıktı. Müşrikler, Hz. Ali’yi gözetlemeye başladılar; onu Peygamber zannediyorlardı. Sabah olunca Ali’nin üzerine yürüdüler. Onu görünce Allah onların tuzaklarını boşa çıkardı. 'Arkadaşın nerede?' diye sordular. Ali 'Bilmiyorum' dedi. Onun izini sürmeye başladılar. Dağa ulaştıklarında iş karıştı. Dağa tırmandılar, mağaranın yanından geçtiler ve kapısında örümcek ağı gördüler. 'Eğer buraya girmiş olsaydı kapısında örümcek ağı olmazdı' dediler. Böylece Rasulullah (sav) orada üç gün kaldı." Ma'mer der ki: Katâde şöyle haber vermiştir: "Onlar, Peygamber (sav) hakkında istişare etmek üzere Dâru’n-Nedve’ye girdiler ve 'Aranıza sizden olmayan (yabancı) kimse girmesin' dediler. Bu sırada şeytan, Necid'li yaşlı bir adam suretinde aralarına girdi. Onlar 'Bundan size zarar gelmez, bu Necid'li bir adamdır' dediler ve istişare etmeye başladılar. İçlerinden biri 'Onu bir deveye bindirip buradan çıkaralım' dedi. Şeytan 'Bu çok kötü bir fikir. O, aranızda bulunduğu hâlde bile size zarar veriyordu. Onu dışarı çıkarırsanız insanları ifsat eder, sonra da onları üzerinize salarak sizinle savaşır' dedi. Onlar 'Bu şeyhin söylediği çok doğru' dediler. Bir başkası 'Onu bir eve kapatıp kapısını çamurla örteriz, orada ölüp gidene kadar bırakırız' dedi. Şeytan 'Bu da kötü bir fikir. Sizce kavmi onu orada sonsuza kadar bırakır mı? Elbette onun için öfkelenecekler ve çıkaracaklardır' dedi. Bunun üzerine Ebu Cehil 'Her kabileden bir adam seçelim. Hep birlikte kılıçlarını kuşansınlar, onu tek bir kılıç darbesiyle öldürsünler. Böylece kimin öldürdüğü belli olmaz ve kan davasına da girilmez' dedi. Şeytan 'Bu, en doğru görüştür' dedi. Bunun üzerine Allah, Peygamberini bu plandan haberdar etti. Peygamber (sav), Ebu Bekir’le birlikte “Sevr” denilen dağdaki mağaraya gitti. Hz. Ali ise Peygamber’in (sav) yatağında yattı. Müşrikler onu gözetledi; Peygamber (sav) zannediyorlardı. Sabah olunca Ali kalkıp sabah namazını kıldı. Onun üzerine yürüdüler, karşılarında Hz. Ali’yi görünce 'Arkadaşın nerede?' diye sordular. Hz. Ali 'Bilmiyorum' dedi. İzini sürdüler, mağaraya kadar geldiler, sonra geri döndüler. Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir orada üç gece kaldılar." Ma'mer der ki: Zührî' Urve'den rivayet ettiği hadisinde şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir, (Sevr) mağarasında üç gece kaldılar. Onların yanında geceleri, Ebu Bekir’in oğlu Abdullah kalıyordu. Abdullah, genç, zeki ve anlayışlı bir delikanlı idi. Gece seher vakti yanlarından çıkıyor, sabah olduğunda Mekke’de Kureyş’in arasında bulunuyor, onlarla birlikte geceyi geçirmiş gibi davranıyordu. Kureyş’in gizlice planladığı her şeyi işitiyor, hafızasında tutuyor ve akşam karanlığı bastığında gelip Peygamber’e ve babasına haber veriyordu. Ebu Bekir’in azatlısı Âmir b. Füheyre de onlara ait süt veren birkaç koyunu otlatıyordu. Gece bir vakit geçtikten sonra sürüyü mağaranın yanına getiriyor, onlar da koyunların sütünden içip barınıyorlardı. Sonra Âmir, koyunları tan yeri ağarmadan götürüyor, böylece üç gece boyunca izleri kapatıyordu. Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir, Abd b. Adî oğulları kolundan, Dîl oğulları kabilesine mensup, yol bulmada usta (harrît) bir kılavuz kiraladılar. Bu adam, Âs b. Vâil ailesi ile anlaşması bulunan, Kureyş kâfirlerinin dini üzere olan birisiydi. Ona güvenip develerini teslim ettiler. Üç gün sonra Sevr mağarasında buluşmak üzere sözleştiler. Kılavuz, üç gecenin sabahında develeri mağaraya getirdi. Onlar yola koyuldular. Yanlarında Âmir b. Füheyre ve o Dîl oğulları kabilesinden olan kılavuz da vardı. Kılavuz, onları sahil tarafındaki Ezâhir yolundan götürdü." Ma‘mer der ki: Zührî'nin bana, Sürâka b. Cu‘şum’un yeğeni Abdurrahman b. Mâlik el-Müdlicî’den haber verdiğine göre, babası, Sürâka şöyle demiştir: "Kureyşli kâfirlerin elçileri bize geldiler. Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir’i öldüren ya da esir eden kimseye, onun kan bedelini (ödül olarak) vereceklerini ilan ettiler. Ben, kendi kabilem Müdelic oğullarının meclisinde otururken, kabileden biri geldi ve 'Ey Sürâka! Az önce sahilde bir grup insan gördüm, bana öyle geliyor ki onlar Muhammed ve arkadaşlarıdır' dedi. Bunun gerçek olduğunu anladım, ama 'Hayır, onlar değil; sen filan ve filanı gördün, av peşindeydiler' dedim. Mecliste biraz daha oturduktan sonra kalktım, evime girdim. Cariyeme, tepenin arkasında tutmakta olduğu atımı getirmesini söyledim. Mızrağımı aldım, evin arka tarafından çıktım. Mızrağımı yere sürüyerek atıma vardım, bindim. Atımı sürerek hızla ilerledim. Onları görene kadar yaklaştım. Sesimi duyabilecek mesafeye gelince atım tökezledi ve yere düştüm. Ayağa kalktım, kınımdaki fal oklarını (ezlâm) çıkarıp 'Onlara zarar vereyim mi, vermeyeyim mi?' diye çekiliş yaptım, sonuç, hoşuma gitmeyecek şekilde 'Zarar verme' çıktı. Ama ben falı dinlemeyip atıma tekrar bindim ve ilerledim. Rasulullah’ın, Kur’ân okuyuşunu işittim. Kendisi hiç arkasına bakmıyor, fakat Ebû Bekir sık sık dönüp bakıyordu. Bu sırada atımın iki ön ayağı yere gömülüp dizlerine kadar battı. Yine yere düştüm. Atı kamçıladım, zorla ayağa kalktı ama ön ayaklarını güçlükle çıkardı. Ayağa kalktığında ön ayaklarının yerinde, göğe doğru alevsiz bir duman gibi yükselen bir toz bulutu oluştu." Ma'mer der ki: Ebu Amr b. Alâ’ya, '“الْعُثَانُ” nedir?' diye sordum. Bir süre sustu, sonra “Ateşsiz duman” dedi. Ma‘mer der ki: Zührî, hadisinde şöyle demiştir: (Süraka şöyle devam etti:) "Fal oklarıyla (ezlâm) çekiliş yaptım, 'Onlara zarar verme' şeklinde istemediğim sonuç çıktı. Bunun üzerine onlara eman verdim, durdular. Atıma binip yanlarına geldim. Onlardan gördüğüm engelleme ve başıma gelenlerden sonra, içime Rasulullah’ın (sav) işinin mutlaka üstün geleceği doğdu. Ona, 'Kavmin senin için ödül koydu' dedim. Yolculuğumda duyduklarımı ve insanların onlara ne yapmak istediklerini haber verdim. Azık ve eşya teklif ettim, benden hiçbir şey almadılar, sadece gizli tutmamı istediler. Ben de kendilerinden, bana eman verdiğine dair bir güven belgesi yazmalarını istedim. Bunun üzerine Rasulullah (sav), Âmir b. Füheyre’ye emretti, o da bana deri parçasına yazılı bir amanname verdi. Sonra yollarına devam ettiler." Ma'mer der ki: Zührî “Urve b. Zübeyir bana şöyle haber verdi” demiştir: "Hz. Peygamber (sav) yolda Zübeyir ile birlikte bir grup Müslümanla karşılaştı. Bunlar Şam’dan Mekke’ye dönen Medineli tüccarlardı. Onlar Rasulullah (sav) ile Ebu Bekir’e beyaz elbiseler verdiler. Medineli Müslümanlar, Rasulullah’ın yola çıktığını duyduğundan beri, her sabah Harra’ya gidip onu beklemeye başlar, Öğle sıcağı onları rahatsız edince de geri dönerlerdi. Bir gün yine bekleyip dönmüşlerdi ki, bir Yahudi kendi evinin kulesine çıkıp bakınırken Rasulullah (sav) ve arkadaşlarını beyaz elbiseler içinde, serap gibi dalgalanarak yaklaşırken gördü. Yahudi, yüksek sesle 'Ey Arap topluluğu! İşte beklediğiniz talihiniz geldi' diye bağırdı. Müslümanlar silahlanıp Rasulullah’a koştular, Harra’nın dışına kadar onu karşıladılar. Rasulullah (sav) sağa yöneldi, Amr b. Avf oğulları yurduna indi. Bu olay, Rebîulevvel ayının pazartesi günü oldu. Ebu Bekir insanlara konuşuyor, Rasulullah (sav) sessizce oturuyordu. Daha önce Rasulullah’ı görmemiş olan Ensar’dan bazıları Ebû Bekir'i, O sandı. Güneş Rasulullah’a vurunca, Ebu Bekir ridâsıyla ona gölge yaptı. O zaman insanlar hangisinin Peygamber (sav) olduğunu anladılar. Rasulullah (sav) Amr b. Avf oğulları yurdunda on küsur gün kaldı. Takvâ üzere kurulan mescidi inşa etti ve orada namaz kıldı. Sonra devesine bindi, insanlar yaya olarak onu takip etti. Medine’deki bugünkü Mescid-i Nebevî’nin yerine kadar geldi, burada devesi çöktü. Orası, o zaman bir kısım Müslümanların namaz kıldığı bir yerdi. Arsa Neccâr oğullarından Ebu Ümâme Esad b. Zürâre’nin himayesindeki iki yetim kardeşe; Sahl ve Suheyl’e ait hurma kurutma yeriydi. Rasulullah (sav) devesi çöktüğünde 'Burası konak yerimiz, inşallah' dedi. Çocukları çağırıp yeri satın almak istedi. Onlar, 'Size hibe ediyoruz ey Allah'ın Rasulü' dediler. Fakat o hibeyi kabul etmedi, bedelini ödeyerek aldı. Buraya mescit inşa edildi. Rasulullah (sav) da onlarla birlikte kerpiç taşıyor ve şu beyitleri okuyordu:" "Bu yük, Hayber’in yükü değildir; Bu Rabbimize daha hayırlı ve daha temizdir." "Allah’ım! Asıl ecir ahiret ecridir; Ensar’a ve Muhacirlere merhamet et." "Ravi der ki: Rasulullah’ın (sav), bu beyitler dışında hiçbir zaman tam bir şiir beyti söylediğini işitmedim. Bunları da mescit inşasında işçiler gibi tekrarlardı. Rasulullah (sav), Kureyşli kâfirlerle savaş devam ettiği için, Habeşistan’a hicret eden Muhacirler, Medine’ye gelişlerini geciktirildiler, ancak Hendek Savaşı sırasında Peygamber (sav) ile buluşabildiler. Esmâ bt. Umeys 'Ömer b. Hattâb, bizim Habeşistan’da kalışımızı ayıplardı' demiştir. Esmâ, bunu Rasulullah’a anlattığında, -Esmâ’nın ifadesine göre- Hz. Peygamber (sav) 'Hayır, siz öyle (ayıplanacak kimseler) değilsiniz' buyurdu. Savaş (Cihada izin) hususunda inen ilk ayet 'Kendilerine zulmedilenlere, savaşmak için izin verildi. Allah onların yardımına elbette kâdirdir' [Hac, 22/39] ayetidir."


    Öneri Formu
80848 MA009743 Musannef-i Abdurrezzak, V, 384

Bize Abdürrezzâk, ona Ma'mer, ona Câfer b. Burkân, ona da Abdullah b. Mesûd şöyle demiştir: "Her gelecek şey yakındır. Şunu iyi bilin ki, uzak olan şey (gelmeyecek olan) gelmez. Allah, kimsenin acele etmesiyle acele etmez. İnsanların işi için de hafif davranmaz. Allah bir şey murad eder, insanlar başka şeyler diler, ama insanların hoşuna gitmese de Allah’ın dilediği olur. Allah’ın uzak kıldığını kimse yakınlaştıramaz, Allah’ın yakın kıldığını da kimse uzaklaştıramaz. Allah’ın izni olmadan hiçbir şey gerçekleşmez. Sözlerin en doğrusu Allah’ın Kitabı, en güzel yol, Muhammed Rasulullah’ın yoludur. İşlerin en kötüsü, sonradan ortaya çıkarılanlardır. Her sonradan çıkarılan şey bidattir. Her bidat sapıklıktır." Ma‘mer der ki: Câfer dışındaki bir râvî, İbn Mesûd’dan şunu da rivayet etti: "Kalbe yerleşen şeylerin en hayırlısı yakîn (kesin iman), Zenginliğin en hayırlısı ise gönül zenginliği, İlmin en hayırlısı fayda veren, Hidayetin en hayırlısı ise kendisine uyulandır. Az ama kâfi olan, çok olup da oyalayandan hayırlıdır. Sizden her biri nihayetinde dört arşınlık bir yere konacaktır. İnsanları usandırmayın ve bıktırmayın. Zira her nefsin bir dinçlik ve atılganlık vakti, bir de usanma ve yüz çevirme vakti vardır. Dikkat edin! En kötü rivayet, yalan rivayettir. Dikkat edin! Yalan, günaha götürür, günah da ateşe götürür. Doğruluğa sarılın! Çünkü doğruluk, iyiliğe; iyilik de cennete götürür. Dikkat edin, Bu iki özellik zamanla alışkanlığa dönüşür ve kişi doğru söyledikçe Allah katında sıddîk olarak, yalan söyledikçe de kâzib olarak yazılır. Şunu iyi bilin ki yalan, ister ciddi ister şaka olsun, hiçbir şekilde helâl değildir. Hatta biriniz çocuğuna bir şey vaat edip de onu yerine getirmezse bu bile yalandır." "Ehli kitaptan hiçbir şey sormayın! Çünkü onlar üzerine zaman geçti, kalpleri katılaştı ve dinlerinde bidatlar ortaya çıkardılar. Ama ille de onlara soru soracaksanız, söyledikleri şey Kitabınıza uygunsa alın, muhalifse ondan uzak durun ve o konuda sükut edin. Evlerin en küçüğü, içinde Allah’ın Kitabı’ndan hiçbir şey bulunmayan evdir. Bu tür bir ev, içinde oturanı olmayan harabe gibidir. Şunu iyi bilin ki, şeytan, içinde Bakara Suresi okunan evden çıkar."


    Öneri Formu
88479 MA020198 Musannef-i Abdurrezzak, XI, 159

Bize Abdurrezzâk ve Abdüla‘lâ, onlara Ma'mer, ona Zuhrî, ona Ali b. Hüseyin, ona da Safiyye bt. Huyey şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) itikâfta bulunuyordu. Geceleyin kendisini ziyarete gittim. Onunla bir süre konuştum. Sonra kalkıp dönmek üzere hareket ettim. O da, beni uğurlamak üzere, benimle birlikte kalktı. Safiye'nin evi Usâme b. Zeyd’in arsasında idi. Bu esnada Ensâr’dan iki adam oradan geçti ve Rasulullah'ı (sav) görünce hızlı adımlarla ilerlediler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) onlara 'Acele etmeyin, durun. Bu (yanımdaki kadın) Safiyye bt. Huyey’dir' buyurdu. Onlar 'Sübhânallâh! Ey Allah’ın Rasulü!' dediler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) 'Şüphesiz şeytan, insanın damarlarında kanın dolaştığı gibi dolaşır. Sizin kalplerinize kötü bir düşünce —veya: herhangi bir şey— atmasından endişe ettim' buyurdu."


    Öneri Formu
77162 HM027400 İbn Hanbel, VI, 337

Abdurrezzâk der ki: Bize Ma‘mer, ona Zuhrî, ona Ali b. Hüseyin, ona da Safiyye bt. Huyey şöyle rivayet etmiştir:, "Rasulullah (sav) itikâfta idi. Bir gece yanına geldim ve onunla konuştum. Sonra kalktım, o da beni (evime) uğurlamak için kalktı. Benim evim, Üsâme b. Zeyd’in arazisinde idi. Yolda, Ensâr’dan iki adam yanımızdan geçti. Peygamber’i (sav) görünce hızlandılar. Bunun üzerine Peygamber (sav) onlara 'Yavaş olun! Bu, Safiye bt. Huyey'dir' buyurdu. Onlar 'Sübhânallah! Ey Allah’ın Rasulü!' dediler. Hz. Peygamber (sav) 'Şüphesiz şeytan, insanın damarlarında kanın dolaştığı gibi dolaşır. Ben de, şeytanın kalplerinize (yanlış bir düşünce) atmasından –veya şer bir şey atmasından– endişe ederim' buyurdu."


    Öneri Formu
92238 MA008065 Musannef-i Abdurrezzak, IV, 360

Bize Abdurrezzâk ve Abdüla‘lâ, onlara Ma'mer, ona Zuhrî, ona Ali b. Hüseyin, ona da Safiyye bt. Huyey şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) itikâfta bulunuyordu. Geceleyin kendisini ziyarete gittim. Onunla bir süre konuştum. Sonra kalkıp dönmek üzere hareket ettim. O da, beni uğurlamak üzere, benimle birlikte kalktı. Safiye'nin evi Usâme b. Zeyd’in arsasında idi. Bu esnada Ensâr’dan iki adam oradan geçti ve Rasulullah'ı (sav) görünce hızlı adımlarla ilerlediler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) onlara 'Acele etmeyin, durun. Bu (yanımdaki kadın) Safiyye bt. Huyey’dir' buyurdu. Onlar 'Sübhânallâh! Ey Allah’ın Rasulü!' dediler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) 'Şüphesiz şeytan, insanın damarlarında kanın dolaştığı gibi dolaşır. Sizin kalplerinize kötü bir düşünce —veya: herhangi bir şey— atmasından endişe ettim' buyurdu."


    Öneri Formu
275885 HM027400-2 İbn Hanbel, VI, 337


Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: "احْرِصْ عَلَى مَا يَنْفَعُكَ وَاسْتَعِنْ بِاللَّهِ وَلاَ تَعْجِزْ"

    Öneri Formu
12555 M006774 Müslim, Kader, 34

Bize el-Ka'neb, ona Malik, ona Ebu Zinad, ona A'rec, ona da Ebu Hureyre, Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Ezan okunduğunda şeytan, ezanı duyamayacağı yere kadar yellenerek kaçar, ezan bittiğinde ise geri gelir. Kamet getirildiğinde de kaçar, bittiğinde yine gelir. Kişi ile nefsi arasına girip aklında olmayan şeyleri ona hatırlatmaya çalışır; şunu düşün, şunu hatırla der. Nihayet kişi kaç rekât namaz kıldığını bilemez."


    Öneri Formu
5405 D000516 Ebu Davud, Salat, 31

Bize Mahmud b. Ğaylân, ona Nadr b. Şümeyl, ona Salih b. Ebu Ahdar, ona (İbn Şihab) ez-Zührî, ona da Said b. Müseyyib'in rivayet ettiğine göre Ebu Hureyre şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) Hayber Savaşı'ndan dönerken gece boyu yolculuk etti. Nihayet uykusu gelince devesini çöktürdü ve konakladı. Sanra da “Ey Bilal! Gece bizim için nöbet tut” buyurdu. Bilal, gece bir süre namaz kıldı. Ardından güneşin doğacağı ufka doğru yüzünü dönüp bineğine yaslandı, gözlerine yenik düştü ve uyuyakaldı. Onlardan hiç biri de uyanamadı. İçlerinden ilk uyanan kişi, Hz. Peygamber (sav) oldu. Hemen “Ey Bilal!” diye seslendi. Bilal “Babam sana feda olsun, ya Rasulallah! Sizi yakalayan (uyku), beni de yakaladı” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) “Develerinizi kaldırıp yola koyulun” buyurdu. Daha sonra Hz. Peygamber (sav) devesini tekrar çöktürdü, abdest aldı ve vaktinde nasıl acele etmeden kılıyorsa öylece namazını kıldı. Ardından “Beni hatırlayıp anmak için namaz kıl” (Taha, 14) ayetini okudu." [Tirmizi der ki: Bu hadis, diğer sika ravilerin rivayetinden farklıdır. Zührî yoluyla Said b. Müseyyib'ten bu hadisi, bir çok hadis hafızı rivayet etmiş ancak rivayetlerinde “Ebu Hureyre” kaydına yer vermemişlerdir. Salih b. Ahdar da hadis konusunda zayıf kabul edilmektedir. Kendisi, Yahya b. Said el-Kattân ve daha başkaları tarafından zayıf olarak nitelendirilmiştir.]


    Öneri Formu
19055 T003163 Tirmizi,Tefsîru'l-Kur'ân, 20