524 Kayıt Bulundu.
Giriş
Bize İshâk, ona Şerîk, ona Âsım, ona da Enes, Rasulullah'ın (sav) ona "Ey iki kulaklı!" dediğini nakletmiştir.
Açıklama: mütabileriyle hasendir.
Bize Esved, ona Şerîk, ona Âsım, ona da Enes, Rasulullah'ın (sav) ona "Ey iki kulaklı!" dediğini nakletmiştir.
Açıklama: mütabileriyle hasendir.
Bize Abdurrezzâk, ona Ma'mer, ona Zührî, ona Mahmud b. Rabî, ona da İtbân b. Malik şöyle demiştir: Hz. Peygamber'e (sav) gelip ona “gözlerim iyi görmüyor ve (vadiden akan) seller de mescidime gitmeme engel oluyor. Arzu ederim ki siz gelip evimde bir yerde namaz kılsanız, ben de orayı namazgah edinsem” dedim. Rasulullah (sav) "inşallah bunu yapacağım" buyurdu. İtbân der ki: Rasulullah (sav), Ebu Bekir'e uğrayıp onu yanına alarak yürüyüp geldi, izin isteyip içeri girdi ve oturmadan "nerede namaz kılmamı istersin" diye sordu. istediğim yeri ona gösterdim. İtbân der ki: Sonra kendisi için yaptığımız, Hazîr yemeğini yemesi için Hz. Peygamber'i (sav) alıkoyduk. Hz. Peygamber'in geldiğini duyan Vadi ahalisi -yani mahalle halkı- akın akın geldiler, hatta ev doldu. Bir adam “Malik b. Duhşun- ya da Duhayşin nerede?” diye sordu. Başka bir adam “O Allah'ı ve Rasulünü sevmeyen münafığın bir adamdır” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "ona öyle deme, o 'Lâ ilâhe illallah' diyor ve bununla yalnız Allah’ın rızasını gözetiyor" buyurdu. Adam “ey Allah'ın Rasulü, bizler onun sadece münafıkları sevdiğini ve sadece onlarla muhatap olduğunu görüyoruz” dedi. Hz. Peygamber (sav) tekrar "ona öyle deme, o 'Lâ ilâhe illallah' diyor ve bununla yalnız Allah’ın rızasını gözetiyor" buyurdu. Adam “peki ey Allah'ın Rasulü” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "Şüphesiz Allah, 'Lâ ilâhe illallah' deyip onunla Allah’ın rızasını kazanmayı ümit eden kimselere, cehennemin ateşini haram kılmıştır" buyurdu. Mahmud der ki: Ben bunu aralarında Ebu Eyyûb el-Ensârî’nin de bulunduğu bir takım kimselere anlattım. Ebu Eyyûb “Rasulullah’ın (sav) senin söylemiş olduğun şeyi söyleyeceğini asla zannetmiyorum” dedi. Bunun üzerine, ben eğer İtbân b. Malik'e dönersem, mutlaka bunu ona soracağıma ant ettim. Döndüğüm vakit,onu kavmine namaz kıldıran, gözleri görmeyen yaşlı bir zat olarak buldum. Yanına oturdum ve bu hadisi ona sordum, o da bana, o hadisi ilk defa rivayet ettiği gibi rivayet etti. Ma'mer der ki: Zührî bu hadisi rivayet ettiğinde “daha sonra bu konuda farzlar ve emirler indi. Artık kim aldanmamaya gücü yetirirse aldanmasın” derdi.
Bize Haccâc, ona Şerîk, ona Câbir, ona Ebu Nasr veya Hayseme, ona da Enes'in şöyle dediğini nakletti: "Hz. Peygamber (sav) beni bakla toplarken (görünce) (bana) 'bakla' lakabı verdi."
Bize, Abdurrezzâk, ona Süfyân, ona Câbir, ona Ebu Nasr, ona da Enes b. Mâlik'in şöyle dediğini nakletti: "Hz. Peygamber (sav), beni bakla toplarken (gördüğünde) (beni) 'bakla' diye lakaplandırdı."
Bize Abdullah b. Vâkıd, es-Sevrî, ona da Câbir, ona Ebû Nasr, ona da Enes'in şöyle dediğini nakletti: "Hz. Peygamber (sav) beni bakla toplarken (görünce), beni 'bakla' diye lakaplandırdı."
Bize Ali b. Bahr, ona İsâ b. Yûnus, ona Muhammed b. İshak, ona Yezîd b. Muhammed b. Huseym el-Muhâribî, ona Muhammed b. Ka'b el-Kurazî, ona Ebu Yezîd Muhammed b. Huseym, ona da Ammar b. Yasir şöyle nakletti: "Ben ve Ali, Zâtü’l-Uşeyre (Uşeyre) Gazvesi'nde birlikteydik. Rasulullah (sav) bu yere vardığında konakladı ve bir süre burada kaldı. Bu sırada Benî Müdlic kabilesinden bazı kimseleri gördük. Onlar, hurmalıklarındaki bir su kaynağında çalışıyorlardı. Ali bana, 'Ey Ebû Yakzân! Bu insanlara gidip nasıl çalıştıklarına bakalım mı?' dedi. Onlara gittik ve bir süre çalışmalarını izledik. Sonra üzerimize bir uyku hali çöktü. Ben ve Ali hurma ağaçlarının arasında, toprak üzerinde yatıp uyuduk. Vallahi, bizi uyandıran Rasulullah (sav) oldu. Ayaklarıyla bizi dürterek uyandırdı ve üzerimize toprak bulaşmış olduğunu gördü. İşte o gün Rasulullah (sav) Ali’ye, üzerindeki toprak nedeniyle, 'Ey Ebu Turâb!' diye hitap etti. Sonra Rasulullah (sav) bize şöyle dedi: 'Size (en asi) iki bedbaht adamı haber vereyim mi?' Biz de 'Evet, ya Rasulallah!' dedik. Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: 'Biri, Semûd’un kırmızı tenli adamı, (mucize eseri kayadan çıkan) deveyi kesen kişi; diğeri ise, ey Ali, şu (kafanı işaret ederek) başına vuracak kişi. Öyle ki, bu (başından gelen kan) sakalına kadar ulaşacaktır.'"
Açıklama: يَا أَبَا تُرَابٍ kısmı hariç hadis hasen liğayrihîdir. Bu kısım ise sahihtir. Hadisin isnadı zayıftır. İsnadda cehalet, inkıta ve teferrüd olmak üzere 3 illet vardır.
Bize Musa, ona Ebu Avâne, ona Fırâs, ona Âmir, ona Mesrûk, ona da müminlerin annesi Âişe şöyle demiştir: (Ölüm hastalığı esnasında) Peygamber'in bütün kadınları toplu olarak onun yanında bulunuyorduk. Bizden hiçbir kadın ayrı bırakılmış değildi. Fâtıma (as) yürüyerek bize doğru yönelip geldi. Allah'a yemin ederim ki, Fâtıma'nın yürüyüşü tıpkı Rasulullah'ın yürüyüşüne benzerdi. Rasulullah (sav), Fâtıma'nın gelişini görünce, onu "merhaba kızım" diye selamla karşıladı. Sonra onu sağ yahut sol yanına oturtup ona gizlice bir şey söyledi. Bunun üzerine Fâtıma hüngür hüngür ağladı. Rasulullah (sav) onun hüznünü görünce, ona ikinci defa gizlice bir şey daha söyledi. Bunun üzerine Fâtıma gülmeye başladı. Kadınları arasından ben, Fâtıma'ya hitaben “Rasulullah (sav) biz kadınlar arasından sana gizlice, özel bir şey söyledi. Sonra sen ağlamağa başladın” dedim. Sonra Rasulullah (sav) kalkınca ben Fâtıma'ya “Rasulullah'ın sana gizlice söylediği şey ne idi?” diye sordum. Fâtıma “Ben, Rasulullah'ın gizlice söylediği sırrını ifşa edip yayacak değilim” dedi. Rasulullah (sav) vefat ettiği zaman, yine ben Fâtıma'ya hitaben “ Senin üzerinde bulunan hakkım hatırına o sırrı bana söyle” dedim. Fâtıma “Şimdi evet” dedi ve o sırrı haber verip şöyle dedi: Rasulullah (sav), birinci defasında, Cibril'in her sene bir defa bütün Kur'an'ı kendisiyle mukabele ettiğini söyledi ve "bu sene Cibril Kur'ân'ı benimle iki kere mukabele etti. Bunu da ecelin yaklaşmış olmasından başka bir şey olarak görmüyorum. Sen Allah'ın emrine boyun bük ve sabret. Çünkü ben senin için ne güzel bir öncüyüm" buyurdu. Bunun üzerine ben o gördüğün şekilde ağladım. Rasulullah (sav) benim üzüldüğümü görünce ikinci defa bana gizlice "ey Fâtıma, sen mümin kadınlarının efendisi olmaya razı olmaz mısın" -yahut- "bu ümmetin kadınlarının efendisi olmaya razı olmaz mısın?" buyurdu
Bize Ebu Velîd, ona Şu'be, ona Ebu Teyyâh, ona da Enes (ra) şöyle demiştir: Mekke'nin fethi günü Rasulullah (sav), yeni Müslüman olan Kureyş büyüklerinden her birine (gönüllerini İslam'a ısındırmak için) bolca pay vermişti. Ensâr'dan bazı kimseler bunu görünce, sebebini, ve hikmetini anlamayarak “vallahi bu ne şaşılacak bir iştir. Kılıçlarımız henüz Kureyş kanı damlatırken, kazandığımız ganimetlerimiz Kureyş eşrafına geri veriliyor” dediler. Onların bu sözü Peygamber'in kulağına gelince, Peygamber (sav) Ensâr'ı davet etti ve onlara "Sizden bana erişen sözler nedir?" diye bunun mahiyetini sordu. Ensâr da yalan söylemez olduklarından “Sana ulaşan bu sözleri biz söyledik” dediler. Bunun üzerine Peygamber (sav) "insanlar, ganimetle evlerine dönerken, siz de Allah'ın Rasulü ile evinize dönmeye razı olmaz mısınız? Eğer Ensâr bir dere veya dağ yoluna girse, muhakkak ki ben de Ensâr'ın dere yoluna yahut dağ yoluna girerdim" buyurdu