Bize Yahya b. Bükeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihab, ona da Ubeydullah b. Ebu Sevr’in rivayet ettiğine göre Abdullah b. Abbas (r.anhumâ) şöyle demiştir:
Haklarında, Allah’ın "Siz ikiniz Allah’a tevbe ederseniz, bu sizin için hayırlı olacaktır. Çünkü kalpleriniz haksızlığa doğru kaymış bulunuyor" (Tahrim 66/4) buyurduğu Hz. Peygamber’in (sav) eşlerinden iki kadının kim olduğunu Hz. Ömer’e (ra) hep sormak istiyordum. Nihayet onunla birlikte hac ibadetini eda ettim. Derken Hz. Ömer (ra) yanında deri bir kırba olduğu (abdest bozmak üzere) yoldan ayrıldı. Ben de onunla birlikte ayrıldım. Sonra dönüp geldi, ben kaptan eline su döktüm, abdest aldı. Ardından “ey Müminlerin Emiri, Allah’ın haklarında "Siz ikiniz Allah’a tevbe ederseniz, bu sizin için hayırlı olacaktır" buyurduğu Peygamber eşlerinden o iki kadın kimdi?” diye sordum, Ömer “hayret ediyorum sana ey İbn Abbas, onlar Âişe ve Hafsa idiler” dedi, sonra da olayı anlatmaya başlayarak şöyle dedi:
Ben ve Ensar'dan bir komşum, Medine'nin dışında kalan Ümeyye b. Zeyd oğulları bölgesindeydik. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in (sav) yanında nöbetleşe, bir gün o, bir gün ben, kalırdık. Ben indiğimde o günün hadiselerini vs. kendisine getirirdim, o indiğinde de aynı şeyi o yapardı. Biz Kureyş Topluluğunun kadınlar üzerinde otoritesi vardı. Ama Ensâr'ın yanına gelince gördük ki Ensar kadınları kocalarına daha baskın. Bizim kadınlarımız da Ensâr kadınlarının tutumlarından etkilenip bir şeyler kapmaya başladılar. İşte böyle bir ortamda bir gün karıma bağırdım, o da bana karşılık verdi. Karşılık vermesine tepki gösterdim. Bana “sana karşılık vermeme neden tepki gösteriyorsun ki? Vallahi, Hz. Peygamber’in (sav) eşleri de ona karşılık veriyorlar. Öyle ki onlardan biri, sabahtan akşama kadar Hz. Peygamber’e (sav) dargın kalabiliyor” dedi. Bu durum beni korkuttu. O nedenle “Onlardan böylesine büyük bir kusur işleyen kişi, hüsrana uğramış demektir” dedim ve hemen toparlanıp Hafsa’nın yanına vardım. Ona “ey Hafsa, İçinizden birileri Rasulullah’a (sav) sabahtan akşama kadar dargın mı kalıyor” diye sordum, o da “evet” dedi. Ben de ona “o kişi, kaybetmiş ve hüsrana uğramış demektir. O kişi, Rasulullah’ın (sav) kızacak olması sebebiyle Allah’ın öfkesinden emin mi ki? Helak olursun, Sen sakın Rasulullah’a karşı aşırı isteklerde bulunma. Hiçbir konuda ona karşılık verme. Ona darılma. Bir ihtiyacın olursa benden iste. -Hz. Aişe'yi kast ederek- Arkadaşının senden daha güzel ve Rasulullah’a (sav) daha sevimli olması seni yanlış bir şey yapmaya sevk etmesin” dedim. Bu sırda bizler, Gassânîlerin bize karşı savaşmak için hayvanlarını hazırladıklarından söz ediyorduk. Derken bir gün arkadaşım, kendi nöbeti olan günde Medine’ye indi ve akşamleyin döndü. Kapımı sert sert çaldı. Bu esnada ben uyuyordum. Endişelendim. Hemen onun yanına çıktım. bana “Büyük bir hadise oldu” dedi. Ben “ne oldu? Gassânîler mi geldi?” dedim. “hayır, aksine ondan daha büyük ve daha önemli bir şey oldu. Rasulullah (sav), eşlerini boşadı” dedi. Ben de “Hafsa kaybetti ve hüsrana uğradı” dedim. Böyle olacağını zaten tahmin ediyordum. Hemen elbiselerimi üzerime toparladım ve sabah namazını Hz. Peygamber (sav) ile birlikte kıldım. Namazdan sonra Hz. Peygamber (sav) kendisine ait odaya geçti, orada yalnız kaldı. Ben, Hafsa’nın yanına geçtim. Bir de baktım ki ağlıyor. “Seni ağlatan şey de nedir? Seni uyarmamış mıydım? Rasulullah (sav) sizleri boşadı mı?” dedim. “Bilmiyorum. İşte o (sav), odasında bir başına duruyor” dedi. Onun yanından ayrıldım ve minberin yanına geldim. Baktım ki minberin etrafında bir grup var ve içlerinden bazıları ağlıyor. Onlarla birlikte biraz oturdum. Sonra içimdeki kaygıya yenik düşüp Hz. Peygamber’in (sav) bulunduğu odaya geldim. Siyahi hizmetlisine “Ömer için izin ister misin?” dedim. Köle içeri girdi, Hz. Peygamber’le (sav) konuştu sonra da dışarı çıktı ve “izin istediğini Hz. Peygamber'e söyledim, fakat, bir şey söylemedi” dedi. Bunun üzerine oradan ayrıldım, minberin yanındaki grupla birlikte oturdum. İçimdeki kaygıya yine yenik düşüp hemen geri geldim ama hizmetlisi aynı şeyleri söyledi. Tekrar grupla birlikte oturdum. Sonra içimdeki endişe yine galip geldi, kölenin yanına geldim ve “Ömer için izin isteyebilir misin?” dedim. Köle, aynı şeyleri tekrar söyledi. Geri dönüp gidiyordum ki köle beni çağırdı ve “Rasulullah (sav) sana izin verdi” dedi. Huzuruna vardım. Bir de baktım ki hasır örgülerin üzerinde uzanmış, hasırla arasında hiç bir örtü de yok ve hasır örgüler, vücudunun yan kısımlarında iz bırakmış; içi lif dolu deriden bir yastığa dayanmış duruyor. Kendisine selam verdim. Ardından ayakta olduğum halde “eşlerini boşadın mı?” diye sordum. Gözlerini bana doğru kaldırdı ve “hayır” dedi. Sonra yumuşayıp yumuşamadığını anlamaya çalışarak ayakta olduğum halde kendisine “ey Allah'ın Rasulü, biz Kureyş topluluğu kadınlara hâkimken beni bir görseydin, oysa şimdi kadınların eşlerine baskın olduğu bir topluluğa gelince …” dedim. (Ravi der ki:) Hz. Ömer daha önce söylediği şeyleri Hz. Peygamber’e (sav) anlattı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav), tebessüm etti. Sonra da “Hafsa’nın yanına gidip -Aişe'yi kast ederek- 'Arkadaşının senden daha güzel ve Rasulullah’a (sav) daha sevimli olması seni yanlış bir şey yapmaya sevk etmesin’ derken beni bir görseydin” dedim. Hz. Peygamber (sav) tekrar tebessüm etti. Onun tebessüm ettiğini görünce oturdum. Ardından gözümü kaldırıp odanın içerisinde bakındım. Vallahi, odanın içerisinde tabaklanmış üç deriden başka göze çarpacak bir şey göremedim. “Allah’a dua et de ümmetine genişlik verilsin. Şüphesiz İranlılara ve Rumlara, Allah’a kulluk etmemelerine rağmen genişlik verilmiş ve kendilerine dünya ihsan edilmiş” dedim. Bu esnada Hz. Peygamber (sav) yaslanmış bir halde duruyordu. Bu sözlerim üzerine "Şüphe içerisinde misin, ey Hattab oğlu? Onlar, dünya hayatında nimetleri kendilerine peşin verilen bir topluluktur" buyurdu. Hemen “ey Allah'ın Rasulü, benim için af diler misiniz?” diye karşılık verdim.
Hz. Peygamber (sav), Hafsa'nın, Âişe’ye ifşa ettiği sözden dolayı Allah'ın, Hz. Peygamber'i (sav) azarlamasından duyduğu üzüntü sebebiyle "Bir ay sizin yanınıza gelmeyeceğim" diyerek onlardan ayrılıp yalnızlığa çekildi. Yirmi dokuz gün geçince Hz. Peygamber (sav), Âişe’nin yanına geldi ve ilk onunla görüşmeye başladı. Âişe, “Kuşkusuz sen, bizim yanımıza bir ay gelmeyeceğine dair yemin etmiştin. Oysa biz, yirmi dokuzuncu gecenin sabahına girdik. Ben, bu günleri dikkatlice sayıyorum” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) "Bu ay, yirmi dokuz gündür" buyurdu. Nitekim o ay, yirmi dokuz çekmişti.
Âişe der ki: Bunun üzerine (Hz. Peygamber’i (sav), boşanmakla evliliklerini sürdürmek arasında eşlerini muhayyer bırakmasını bildiren) Tahyîr ayeti (Ahzab, 28) indi ve Rasulullah (sav) ilk olarak benimle görüşmeye başladı. Bana "Sana bir hususu hatırlatayım. Hemen cevap vermemen halinde sana dair bir sıkıntı söz konusu değil. Anne banana danışmadan önce de karar verme" buyurdu. Anne babamın, ayrılmamı istemeyeceğini çok iyi biliyordum. Hz. Peygamber'in (sav), bu sözlerinin ardından "Ey Peygamber, eşlerine şöyle söyle: Eğer dünya hayatını ve süslerini istiyorsanız gelin size bağışta bulunayım ve güzellikle salıvereyim. Eğer Allah'ı, Peygamberini ve Âhiret Yurdu’nu istiyorsanız bilin ki Allah içinizden iyi davrananlara büyük ecir hazırlamıştır." (Ahzab 33/28-29) ayetlerini okudu. Bunun üzerine ben “Bu konuda mı anne babama danışacağım? Hiç şüphesiz ben Allah’ı, Peygamberini ve Âhiret Yurdu’nu istiyorum.” dedim. Daha sonra Hz. Peygamber (sav), diğer eşlerini de bu konuda muhayyer bıraktı. Onlar da Âişe’nin söylediği sözlerin aynısını söylediler.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
18357, B002468
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ بُكَيْرٍ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ عَنْ عُقَيْلٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ قَالَ أَخْبَرَنِى عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِى ثَوْرٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبَّاسٍ - رضى الله عنهما - قَالَ لَمْ أَزَلْ حَرِيصًا عَلَى أَنْ أَسْأَلَ عُمَرَ - رضى الله عنه - عَنِ الْمَرْأَتَيْنِ مِنْ أَزْوَاجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم اللَّتَيْنِ قَالَ اللَّهُ لَهُمَا ( إِنْ تَتُوبَا إِلَى اللَّهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَا ) فَحَجَجْتُ مَعَهُ فَعَدَلَ وَعَدَلْتُ مَعَهُ بِالإِدَاوَةِ ، فَتَبَرَّزَ حَتَّى جَاءَ ، فَسَكَبْتُ عَلَى يَدَيْهِ مِنَ الإِدَاوَةِ ، فَتَوَضَّأَ فَقُلْتُ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ مَنِ الْمَرْأَتَانِ مِنْ أَزْوَاجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم اللَّتَانِ قَالَ لَهُمَا ( إِنْ تَتُوبَا إِلَى اللَّهِ ) فَقَالَ وَاعَجَبِى لَكَ يَا ابْنَ عَبَّاسٍ عَائِشَةُ وَحَفْصَةُ ، ثُمَّ اسْتَقْبَلَ عُمَرُ الْحَدِيثَ يَسُوقُهُ ، فَقَالَ إِنِّى كُنْتُ وَجَارٌ لِى مِنَ الأَنْصَارِ فِى بَنِى أُمَيَّةَ بْنِ زَيْدٍ ، وَهْىَ مِنْ عَوَالِى الْمَدِينَةِ ، وَكُنَّا نَتَنَاوَبُ النُّزُولَ عَلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَيَنْزِلُ يَوْمًا وَأَنْزِلُ يَوْمًا ، فَإِذَا نَزَلْتُ جِئْتُهُ مِنْ خَبَرِ ذَلِكَ الْيَوْمِ مِنَ الأَمْرِ وَغَيْرِهِ ، وَإِذَا نَزَلَ فَعَلَ مِثْلَهُ ، وَكُنَّا مَعْشَرَ قُرَيْشٍ نَغْلِبُ النِّسَاءَ ، فَلَمَّا قَدِمْنَا عَلَى الأَنْصَارِ إِذَا هُمْ قَوْمٌ تَغْلِبُهُمْ نِسَاؤُهُمْ ، فَطَفِقَ نِسَاؤُنَا يَأْخُذْنَ مِنْ أَدَبِ نِسَاءِ الأَنْصَارِ ، فَصِحْتُ عَلَى امْرَأَتِى ، فَرَاجَعَتْنِى ، فَأَنْكَرْتُ أَنْ تُرَاجِعَنِى ، فَقَالَتْ وَلِمَ تُنْكِرُ أَنْ أُرَاجِعَكَ فَوَاللَّهِ إِنَّ أَزْوَاجَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم لَيُرَاجِعْنَهُ ، وَإِنَّ إِحْدَاهُنَّ لَتَهْجُرُهُ الْيَوْمَ حَتَّى اللَّيْلِ . فَأَفْزَعَنِى ، فَقُلْتُ خَابَتْ مَنْ فَعَلَ مِنْهُنَّ بِعَظِيمٍ . ثُمَّ جَمَعْتُ عَلَىَّ ثِيَابِى ، فَدَخَلْتُ عَلَى حَفْصَةَ فَقُلْتُ أَىْ حَفْصَةُ ، أَتُغَاضِبُ إِحْدَاكُنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم الْيَوْمَ حَتَّى اللَّيْلِ فَقَالَتْ نَعَمْ . فَقُلْتُ خَابَتْ وَخَسِرَتْ ، أَفَتَأْمَنُ أَنْ يَغْضَبَ اللَّهُ لِغَضَبِ رَسُولِهِ صلى الله عليه وسلم فَتَهْلِكِينَ لاَ تَسْتَكْثِرِى عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَلاَ تُرَاجِعِيهِ فِى شَىْءٍ وَلاَ تَهْجُرِيهِ ، وَاسْأَلِينِى مَا بَدَا لَكِ ، وَلاَ يَغُرَّنَّكِ أَنْ كَانَتْ جَارَتُكِ هِىَ أَوْضَأَ مِنْكِ وَأَحَبَّ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم - يُرِيدُ عَائِشَةَ - وَكُنَّا تَحَدَّثْنَا أَنَّ غَسَّانَ تُنْعِلُ النِّعَالَ لِغَزْوِنَا ، فَنَزَلَ صَاحِبِى يَوْمَ نَوْبَتِهِ فَرَجَعَ عِشَاءً ، فَضَرَبَ بَابِى ضَرْبًا شَدِيدًا ، وَقَالَ أَنَائِمٌ هُوَ فَفَزِعْتُ فَخَرَجْتُ إِلَيْهِ . وَقَالَ حَدَثَ أَمْرٌ عَظِيمٌ . قُلْتُ مَا هُوَ أَجَاءَتْ غَسَّانُ قَالَ لاَ ، بَلْ أَعْظَمُ مِنْهُ وَأَطْوَلُ ، طَلَّقَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم نِسَاءَهُ . قَالَ قَدْ خَابَتْ حَفْصَةُ وَخَسِرَتْ ، كُنْتُ أَظُنُّ أَنَّ هَذَا يُوشِكُ أَنْ يَكُونَ ، فَجَمَعْتُ عَلَىَّ ثِيَابِى ، فَصَلَّيْتُ صَلاَةَ الْفَجْرِ مَعَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَدَخَلَ مَشْرُبَةً لَهُ فَاعْتَزَلَ فِيهَا ، فَدَخَلْتُ عَلَى حَفْصَةَ ، فَإِذَا هِىَ تَبْكِى . قُلْتُ مَا يُبْكِيكِ أَوَلَمْ أَكُنْ حَذَّرْتُكِ أَطَلَّقَكُنَّ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَتْ لاَ أَدْرِى هُوَ ذَا فِى الْمَشْرُبَةِ . فَخَرَجْتُ ، فَجِئْتُ الْمِنْبَرَ ، فَإِذَا حَوْلَهُ رَهْطٌ يَبْكِى بَعْضُهُمْ ، فَجَلَسْتُ مَعَهُمْ قَلِيلاً ثُمَّ غَلَبَنِى مَا أَجِدُ ، فَجِئْتُ الْمَشْرُبَةَ الَّتِى هُوَ فِيهَا فَقُلْتُ لِغُلاَمٍ لَهُ أَسْوَدَ اسْتَأْذِنْ لِعُمَرَ . فَدَخَلَ ، فَكَلَّمَ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم ثُمَّ خَرَجَ ، فَقَالَ ذَكَرْتُكَ لَهُ ، فَصَمَتَ ، فَانْصَرَفْتُ حَتَّى جَلَسْتُ مَعَ الرَّهْطِ الَّذِينَ عِنْدَ الْمِنْبَرِ ، ثُمَّ غَلَبَنِى مَا أَجِدُ فَجِئْتُ ، فَذَكَرَ مِثْلَهُ ، فَجَلَسْتُ مَعَ الرَّهْطِ الَّذِينَ عِنْدَ الْمِنْبَرِ ، ثُمَّ غَلَبَنِى مَا أَجِدُ فَجِئْتُ الْغُلاَمَ . فَقُلْتُ اسْتَأْذِنْ لِعُمَرَ . فَذَكَرَ مِثْلَهُ ، فَلَمَّا وَلَّيْتُ مُنْصَرِفًا ، فَإِذَا الْغُلاَمُ يَدْعُونِى قَالَ أَذِنَ لَكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم . فَدَخَلْتُ عَلَيْهِ ، فَإِذَا هُوَ مُضْطَجِعٌ عَلَى رِمَالِ حَصِيرٍ لَيْسَ بَيْنَهُ وَبَيْنَهُ فِرَاشٌ ، قَدْ أَثَّرَ الرِّمَالُ بِجَنْبِهِ ، مُتَّكِئٌ عَلَى وِسَادَةٍ مِنْ أَدَمٍ حَشْوُهَا لِيفٌ ، فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ ، ثُمَّ قُلْتُ وَأَنَا قَائِمٌ طَلَّقْتَ نِسَاءَكَ فَرَفَعَ بَصَرَهُ إِلَىَّ ، فَقَالَ « لاَ » . ثُمَّ قُلْتُ - وَأَنَا قَائِمٌ أَسْتَأْنِسُ يَا رَسُولَ اللَّهِ ، لَوْ رَأَيْتَنِى ، وَكُنَّا مَعْشَرَ قُرَيْشٍ نَغْلِبُ النِّسَاءَ ، فَلَمَّا قَدِمْنَا عَلَى قَوْمٍ تَغْلِبُهُمْ نِسَاؤُهُمْ ، فَذَكَرَهُ ، فَتَبَسَّمَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم ، ثُمَّ قُلْتُ لَوْ رَأَيْتَنِى ، وَدَخَلْتُ عَلَى حَفْصَةَ ، فَقُلْتُ لاَ يَغُرَّنَّكِ أَنْ كَانَتْ جَارَتُكِ هِىَ أَوْضَأَ مِنْكِ وَأَحَبَّ إِلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم - يُرِيدُ عَائِشَةَ - فَتَبَسَّمَ أُخْرَى ، فَجَلَسْتُ حِينَ رَأَيْتُهُ تَبَسَّمَ ، ثُمَّ رَفَعْتُ بَصَرِى فِى بَيْتِهِ ، فَوَاللَّهِ مَا رَأَيْتُ فِيهِ شَيْئًا يَرُدُّ الْبَصَرَ غَيْرَ أَهَبَةٍ ثَلاَثَةٍ . فَقُلْتُ ادْعُ اللَّهَ فَلْيُوَسِّعْ عَلَى أُمَّتِكَ ، فَإِنَّ فَارِسَ وَالرُّومَ وُسِّعَ عَلَيْهِمْ وَأُعْطُوا الدُّنْيَا ، وَهُمْ لاَ يَعْبُدُونَ اللَّهَ ، وَكَانَ مُتَّكِئًا . فَقَالَ « أَوَفِى شَكٍّ أَنْتَ يَا ابْنَ الْخَطَّابِ أُولَئِكَ قَوْمٌ عُجِّلَتْ لَهُمْ طَيِّبَاتُهُمْ فِى الْحَيَاةِ الدُّنْيَا » . فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ اسْتَغْفِرْ لِى . فَاعْتَزَلَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ الْحَدِيثِ حِينَ أَفْشَتْهُ حَفْصَةُ إِلَى عَائِشَةَ ، وَكَانَ قَدْ قَالَ « مَا أَنَا بِدَاخِلٍ عَلَيْهِنَّ شَهْرًا » . مِنْ شِدَّةِ مَوْجَدَتِهِ عَلَيْهِنَّ حِينَ عَاتَبَهُ اللَّهُ . فَلَمَّا مَضَتْ تِسْعٌ وَعِشْرُونَ دَخَلَ عَلَى عَائِشَةَ فَبَدَأَ بِهَا ، فَقَالَتْ لَهُ عَائِشَةُ إِنَّكَ أَقْسَمْتَ أَنْ لاَ تَدْخُلَ عَلَيْنَا شَهْرًا ، وَإِنَّا أَصْبَحْنَا لِتِسْعٍ وَعِشْرِينَ لَيْلَةً ، أَعُدُّهَا عَدًّا . فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « الشَّهْرُ تِسْعٌ وَعِشْرُونَ » . وَكَانَ ذَلِكَ الشَّهْرُ تِسْعٌ وَعِشْرُونَ . قَالَتْ عَائِشَةُ فَأُنْزِلَتْ آيَةُ التَّخْيِيرِ فَبَدَأَ بِى أَوَّلَ امْرَأَةٍ ، فَقَالَ « إِنِّى ذَاكِرٌ لَكِ أَمْرًا ، وَلاَ عَلَيْكِ أَنْ لاَ تَعْجَلِى حَتَّى تَسْتَأْمِرِى أَبَوَيْكِ » . قَالَتْ قَدْ أَعْلَمُ أَنَّ أَبَوَىَّ لَمْ يَكُونَا يَأْمُرَانِى بِفِرَاقِكَ . ثُمَّ قَالَ « إِنَّ اللَّهَ قَالَ ( يَا أَيُّهَا النَّبِىُّ قُلْ لأَزْوَاجِكَ ) إِلَى قَوْلِهِ ( عَظِيمًا ) » . قُلْتُ أَفِى هَذَا أَسْتَأْمِرُ أَبَوَىَّ فَإِنِّى أُرِيدُ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ الآخِرَةَ . ثُمَّ خَيَّرَ نِسَاءَهُ ، فَقُلْنَ مِثْلَ مَا قَالَتْ عَائِشَةُ .
Tercemesi:
Bize Yahya b. Bükeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihab, ona da Ubeydullah b. Ebu Sevr’in rivayet ettiğine göre Abdullah b. Abbas (r.anhumâ) şöyle demiştir:
Haklarında, Allah’ın "Siz ikiniz Allah’a tevbe ederseniz, bu sizin için hayırlı olacaktır. Çünkü kalpleriniz haksızlığa doğru kaymış bulunuyor" (Tahrim 66/4) buyurduğu Hz. Peygamber’in (sav) eşlerinden iki kadının kim olduğunu Hz. Ömer’e (ra) hep sormak istiyordum. Nihayet onunla birlikte hac ibadetini eda ettim. Derken Hz. Ömer (ra) yanında deri bir kırba olduğu (abdest bozmak üzere) yoldan ayrıldı. Ben de onunla birlikte ayrıldım. Sonra dönüp geldi, ben kaptan eline su döktüm, abdest aldı. Ardından “ey Müminlerin Emiri, Allah’ın haklarında "Siz ikiniz Allah’a tevbe ederseniz, bu sizin için hayırlı olacaktır" buyurduğu Peygamber eşlerinden o iki kadın kimdi?” diye sordum, Ömer “hayret ediyorum sana ey İbn Abbas, onlar Âişe ve Hafsa idiler” dedi, sonra da olayı anlatmaya başlayarak şöyle dedi:
Ben ve Ensar'dan bir komşum, Medine'nin dışında kalan Ümeyye b. Zeyd oğulları bölgesindeydik. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in (sav) yanında nöbetleşe, bir gün o, bir gün ben, kalırdık. Ben indiğimde o günün hadiselerini vs. kendisine getirirdim, o indiğinde de aynı şeyi o yapardı. Biz Kureyş Topluluğunun kadınlar üzerinde otoritesi vardı. Ama Ensâr'ın yanına gelince gördük ki Ensar kadınları kocalarına daha baskın. Bizim kadınlarımız da Ensâr kadınlarının tutumlarından etkilenip bir şeyler kapmaya başladılar. İşte böyle bir ortamda bir gün karıma bağırdım, o da bana karşılık verdi. Karşılık vermesine tepki gösterdim. Bana “sana karşılık vermeme neden tepki gösteriyorsun ki? Vallahi, Hz. Peygamber’in (sav) eşleri de ona karşılık veriyorlar. Öyle ki onlardan biri, sabahtan akşama kadar Hz. Peygamber’e (sav) dargın kalabiliyor” dedi. Bu durum beni korkuttu. O nedenle “Onlardan böylesine büyük bir kusur işleyen kişi, hüsrana uğramış demektir” dedim ve hemen toparlanıp Hafsa’nın yanına vardım. Ona “ey Hafsa, İçinizden birileri Rasulullah’a (sav) sabahtan akşama kadar dargın mı kalıyor” diye sordum, o da “evet” dedi. Ben de ona “o kişi, kaybetmiş ve hüsrana uğramış demektir. O kişi, Rasulullah’ın (sav) kızacak olması sebebiyle Allah’ın öfkesinden emin mi ki? Helak olursun, Sen sakın Rasulullah’a karşı aşırı isteklerde bulunma. Hiçbir konuda ona karşılık verme. Ona darılma. Bir ihtiyacın olursa benden iste. -Hz. Aişe'yi kast ederek- Arkadaşının senden daha güzel ve Rasulullah’a (sav) daha sevimli olması seni yanlış bir şey yapmaya sevk etmesin” dedim. Bu sırda bizler, Gassânîlerin bize karşı savaşmak için hayvanlarını hazırladıklarından söz ediyorduk. Derken bir gün arkadaşım, kendi nöbeti olan günde Medine’ye indi ve akşamleyin döndü. Kapımı sert sert çaldı. Bu esnada ben uyuyordum. Endişelendim. Hemen onun yanına çıktım. bana “Büyük bir hadise oldu” dedi. Ben “ne oldu? Gassânîler mi geldi?” dedim. “hayır, aksine ondan daha büyük ve daha önemli bir şey oldu. Rasulullah (sav), eşlerini boşadı” dedi. Ben de “Hafsa kaybetti ve hüsrana uğradı” dedim. Böyle olacağını zaten tahmin ediyordum. Hemen elbiselerimi üzerime toparladım ve sabah namazını Hz. Peygamber (sav) ile birlikte kıldım. Namazdan sonra Hz. Peygamber (sav) kendisine ait odaya geçti, orada yalnız kaldı. Ben, Hafsa’nın yanına geçtim. Bir de baktım ki ağlıyor. “Seni ağlatan şey de nedir? Seni uyarmamış mıydım? Rasulullah (sav) sizleri boşadı mı?” dedim. “Bilmiyorum. İşte o (sav), odasında bir başına duruyor” dedi. Onun yanından ayrıldım ve minberin yanına geldim. Baktım ki minberin etrafında bir grup var ve içlerinden bazıları ağlıyor. Onlarla birlikte biraz oturdum. Sonra içimdeki kaygıya yenik düşüp Hz. Peygamber’in (sav) bulunduğu odaya geldim. Siyahi hizmetlisine “Ömer için izin ister misin?” dedim. Köle içeri girdi, Hz. Peygamber’le (sav) konuştu sonra da dışarı çıktı ve “izin istediğini Hz. Peygamber'e söyledim, fakat, bir şey söylemedi” dedi. Bunun üzerine oradan ayrıldım, minberin yanındaki grupla birlikte oturdum. İçimdeki kaygıya yine yenik düşüp hemen geri geldim ama hizmetlisi aynı şeyleri söyledi. Tekrar grupla birlikte oturdum. Sonra içimdeki endişe yine galip geldi, kölenin yanına geldim ve “Ömer için izin isteyebilir misin?” dedim. Köle, aynı şeyleri tekrar söyledi. Geri dönüp gidiyordum ki köle beni çağırdı ve “Rasulullah (sav) sana izin verdi” dedi. Huzuruna vardım. Bir de baktım ki hasır örgülerin üzerinde uzanmış, hasırla arasında hiç bir örtü de yok ve hasır örgüler, vücudunun yan kısımlarında iz bırakmış; içi lif dolu deriden bir yastığa dayanmış duruyor. Kendisine selam verdim. Ardından ayakta olduğum halde “eşlerini boşadın mı?” diye sordum. Gözlerini bana doğru kaldırdı ve “hayır” dedi. Sonra yumuşayıp yumuşamadığını anlamaya çalışarak ayakta olduğum halde kendisine “ey Allah'ın Rasulü, biz Kureyş topluluğu kadınlara hâkimken beni bir görseydin, oysa şimdi kadınların eşlerine baskın olduğu bir topluluğa gelince …” dedim. (Ravi der ki:) Hz. Ömer daha önce söylediği şeyleri Hz. Peygamber’e (sav) anlattı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav), tebessüm etti. Sonra da “Hafsa’nın yanına gidip -Aişe'yi kast ederek- 'Arkadaşının senden daha güzel ve Rasulullah’a (sav) daha sevimli olması seni yanlış bir şey yapmaya sevk etmesin’ derken beni bir görseydin” dedim. Hz. Peygamber (sav) tekrar tebessüm etti. Onun tebessüm ettiğini görünce oturdum. Ardından gözümü kaldırıp odanın içerisinde bakındım. Vallahi, odanın içerisinde tabaklanmış üç deriden başka göze çarpacak bir şey göremedim. “Allah’a dua et de ümmetine genişlik verilsin. Şüphesiz İranlılara ve Rumlara, Allah’a kulluk etmemelerine rağmen genişlik verilmiş ve kendilerine dünya ihsan edilmiş” dedim. Bu esnada Hz. Peygamber (sav) yaslanmış bir halde duruyordu. Bu sözlerim üzerine "Şüphe içerisinde misin, ey Hattab oğlu? Onlar, dünya hayatında nimetleri kendilerine peşin verilen bir topluluktur" buyurdu. Hemen “ey Allah'ın Rasulü, benim için af diler misiniz?” diye karşılık verdim.
Hz. Peygamber (sav), Hafsa'nın, Âişe’ye ifşa ettiği sözden dolayı Allah'ın, Hz. Peygamber'i (sav) azarlamasından duyduğu üzüntü sebebiyle "Bir ay sizin yanınıza gelmeyeceğim" diyerek onlardan ayrılıp yalnızlığa çekildi. Yirmi dokuz gün geçince Hz. Peygamber (sav), Âişe’nin yanına geldi ve ilk onunla görüşmeye başladı. Âişe, “Kuşkusuz sen, bizim yanımıza bir ay gelmeyeceğine dair yemin etmiştin. Oysa biz, yirmi dokuzuncu gecenin sabahına girdik. Ben, bu günleri dikkatlice sayıyorum” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) "Bu ay, yirmi dokuz gündür" buyurdu. Nitekim o ay, yirmi dokuz çekmişti.
Âişe der ki: Bunun üzerine (Hz. Peygamber’i (sav), boşanmakla evliliklerini sürdürmek arasında eşlerini muhayyer bırakmasını bildiren) Tahyîr ayeti (Ahzab, 28) indi ve Rasulullah (sav) ilk olarak benimle görüşmeye başladı. Bana "Sana bir hususu hatırlatayım. Hemen cevap vermemen halinde sana dair bir sıkıntı söz konusu değil. Anne banana danışmadan önce de karar verme" buyurdu. Anne babamın, ayrılmamı istemeyeceğini çok iyi biliyordum. Hz. Peygamber'in (sav), bu sözlerinin ardından "Ey Peygamber, eşlerine şöyle söyle: Eğer dünya hayatını ve süslerini istiyorsanız gelin size bağışta bulunayım ve güzellikle salıvereyim. Eğer Allah'ı, Peygamberini ve Âhiret Yurdu’nu istiyorsanız bilin ki Allah içinizden iyi davrananlara büyük ecir hazırlamıştır." (Ahzab 33/28-29) ayetlerini okudu. Bunun üzerine ben “Bu konuda mı anne babama danışacağım? Hiç şüphesiz ben Allah’ı, Peygamberini ve Âhiret Yurdu’nu istiyorum.” dedim. Daha sonra Hz. Peygamber (sav), diğer eşlerini de bu konuda muhayyer bıraktı. Onlar da Âişe’nin söylediği sözlerin aynısını söylediler.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Mezâlim 25, 1/681
Senetler:
1. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Adevî (Ömer b. Hattab b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
3. Ubeydullah b. Abdullah el-Kuraşi (Abdullah b. Abdullah b. Ebu Sevr)
4. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
5. Ebu Halid Ukayl b. Halid el-Eylî (Ukayl b. Halid b. Ukayl)
6. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
7. Yahya b. Bükeyr el-Kuraşî (Yahya b. Abdullah b. Bükeyr)
Konular:
Dünya, Hz. Peygamber gözünde
Dünya, Mülk, Hz. Peygamberin mala-mülke karşı tavrı
Ensar, ensar kadınlarının fazileti
Geçim, Hz. Peygamber'in geçim sıkıntısı
Geçim, Hz. Peygamber, ailesinin geçimini sağlaması
Hz. Peygamber, hanımlarını kendisine haram kılması
Hz. Peygamber, hanımlarını muhayyer bırakması
Hz. Peygamber, hanımlarıyla ilişkileri
Hz. Peygamber, Hüznü ve Sevinci
Hz. Peygamber, tebessüm etmesi
Kadın, Hz. Peygamber döneminde
Tecessüs, gizli halin araştırılması
Yemin, Hz. Peygamber'in hanımlarına yaklaşmamak için yaptığı
Bize Ahmed b. Şebîb b. Said, ona babası (Şebîb b. Said), ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Benim Uhud kadar altınım olsa, bir borç ödemek üzere hazırda tuttuğum hariç, o altından bir şeyler yanımda iken, (onu infak etmeden) üzerinden üç gün geçmiş olması beni huzursuz eder."
[Bu hadisi Salih ve Ukayl, Zührî'den rivayet etmiştir.]
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Salih b. Keysân arasında inkıta vardır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
280115, B002389-2
Hadis:
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ شَبِيبِ بْنِ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا أَبِى عَنْ يُونُسَ قَالَ ابْنُ شِهَابٍ حَدَّثَنِى عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُتْبَةَ قَالَ قَالَ أَبُو هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « لَوْ كَانَ لِى مِثْلُ أُحُدٍ ذَهَبًا ، مَا يَسُرُّنِى أَنْ لاَ يَمُرَّ عَلَىَّ ثَلاَثٌ وَعِنْدِى مِنْهُ شَىْءٌ ، إِلاَّ شَىْءٌ أُرْصِدُهُ لِدَيْنٍ » . رَوَاهُ صَالِحٌ وَعُقَيْلٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ .
Tercemesi:
Bize Ahmed b. Şebîb b. Said, ona babası (Şebîb b. Said), ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Benim Uhud kadar altınım olsa, bir borç ödemek üzere hazırda tuttuğum hariç, o altından bir şeyler yanımda iken, (onu infak etmeden) üzerinden üç gün geçmiş olması beni huzursuz eder."
[Bu hadisi Salih ve Ukayl, Zührî'den rivayet etmiştir.]
Açıklama:
Rivayet muallaktır; Buhari ile Salih b. Keysân arasında inkıta vardır.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Kitâb fî'l-İstikrâz ve Edâi'd-Duyûn ve'l-Hacr ve't 3, 1/665
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Abdullah Ubeydullah b. Abdullah el-Hüzeli (Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud b. Gâfil)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Muhammed Salih b. Keysan ed-Devsi (Salih b. Keysan)
Konular:
Borç, Hz. Peygamber'in ölenin borcunu üstlenmesi
Dünya, hayatının değeri ve değersizliği
Dünya, Hz. Peygamber gözünde
İnanç, dünya ve ahiret dengesi
Zühd
Bize Ahmed b. Şebîb (b. Said), ona babası (Şebîb b. Said), ona Yunus (b. Yezid el-Eylî) (T) Bize Leys (b. Sa'd el-Fehmî), ona Yunus (b. Yezid el-Eylî), ona İbn Şihab (ez-Zührî), ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Benim Uhud kadar altınım olsaydı, bir borç ödemek üzere hazırda tuttuğum bir miktar hariç olmak üzere, yanımda o altından bir miktar varken üzerimden üç gece [bile] geçmemiş olması, [onu ihtiyaç sahiplerine dağıtmak] beni mutlu ederdi."
Açıklama: Aşağıdaki tarik muallaktır; Buhari ile Leys b. Sa'd arasında inkıta' vardır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
282889, B006445-2
Hadis:
حَدَّثَنِى أَحْمَدُ بْنُ شَبِيبٍ حَدَّثَنَا أَبِى عَنْ يُونُسَ . وَقَالَ اللَّيْثُ حَدَّثَنِى يُونُسُ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُتْبَةَ قَالَ أَبُو هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم:
"لَوْ كَانَ لِى مِثْلُ أُحُدٍ ذَهَبًا لَسَرَّنِى أَنْ لاَ تَمُرَّ عَلَىَّ ثَلاَثُ لَيَالٍ وَعِنْدِى مِنْهُ شَىْءٌ ، إِلاَّ شَيْئًا أُرْصِدُهُ لِدَيْنٍ".
Tercemesi:
Bize Ahmed b. Şebîb (b. Said), ona babası (Şebîb b. Said), ona Yunus (b. Yezid el-Eylî) (T) Bize Leys (b. Sa'd el-Fehmî), ona Yunus (b. Yezid el-Eylî), ona İbn Şihab (ez-Zührî), ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Benim Uhud kadar altınım olsaydı, bir borç ödemek üzere hazırda tuttuğum bir miktar hariç olmak üzere, yanımda o altından bir miktar varken üzerimden üç gece [bile] geçmemiş olması, [onu ihtiyaç sahiplerine dağıtmak] beni mutlu ederdi."
Açıklama:
Aşağıdaki tarik muallaktır; Buhari ile Leys b. Sa'd arasında inkıta' vardır.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Rikâk 14, 2/568
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Abdullah Ubeydullah b. Abdullah el-Hüzeli (Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud b. Gâfil)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Yunus b. Yezid el-Eyli (Yunus b. Yezid b. Mişkan)
5. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
Konular:
Borç, Hz. Peygamber'in ölenin borcunu üstlenmesi
Dünya, Hz. Peygamber gözünde
İnanç, dünya ve ahiret dengesi
Bize Ahmed b. Şebîb, ona babası (Şebîb b. Said), ona Yunus; (T)
Leys der ki: Bana Yunus, ona İbn Şihab, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Benim Uhud kadar altınım olsa, bir borç karşılığında hazırda tuttuğum bir miktar haricinde, yanımda o altından bir miktar varken üzerimden üç gece geçmemesi beni mutlu eder."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
23719, B006445
Hadis:
حَدَّثَنِى أَحْمَدُ بْنُ شَبِيبٍ حَدَّثَنَا أَبِى عَنْ يُونُسَ . وَقَالَ اللَّيْثُ حَدَّثَنِى يُونُسُ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُتْبَةَ قَالَ أَبُو هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « لَوْ كَانَ لِى مِثْلُ أُحُدٍ ذَهَبًا لَسَرَّنِى أَنْ لاَ تَمُرَّ عَلَىَّ ثَلاَثُ لَيَالٍ وَعِنْدِى مِنْهُ شَىْءٌ ، إِلاَّ شَيْئًا أُرْصِدُهُ لِدَيْنٍ » .
Tercemesi:
Bize Ahmed b. Şebîb, ona babası (Şebîb b. Said), ona Yunus; (T)
Leys der ki: Bana Yunus, ona İbn Şihab, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Benim Uhud kadar altınım olsa, bir borç karşılığında hazırda tuttuğum bir miktar haricinde, yanımda o altından bir miktar varken üzerimden üç gece geçmemesi beni mutlu eder."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Rikâk 14, 2/568
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Abdullah Ubeydullah b. Abdullah el-Hüzeli (Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud b. Gâfil)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Yunus b. Yezid el-Eyli (Yunus b. Yezid b. Mişkan)
5. Ebu Said Şebîb b. Said et-Temîmî (Şebîb b. Said)
6. Ebu Abdullah Ahmed b. Şebîb el-Habatî (Ahmed b. Şebîb b. Said)
Konular:
Borç, Hz. Peygamber'in ölenin borcunu üstlenmesi
Dünya, Hz. Peygamber gözünde
İnanç, dünya ve ahiret dengesi
Bize İshak b. Nasr, ona Abdürrezzak, ona Mamer, ona Hemmam, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Uhud kadar altınım olsaydı, bu altından yanımda bir dinar varken üç gün geçmesini istemem. Bir borca karşılığı olmak üzere yanımda tutacağım miktar haricinde kalan kısmı kabul edecek birini bulurum."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
28793, B007228
Hadis:
حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ نَصْرٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ عَنْ مَعْمَرٍ عَنْ هَمَّامٍ سَمِعَ أَبَا هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « لَوْ كَانَ عِنْدِى أُحُدٌ ذَهَبًا ، لأَحْبَبْتُ أَنْ لاَ يَأْتِىَ ثَلاَثٌ وَعِنْدِى مِنْهُ دِينَارٌ ، لَيْسَ شَىْءٌ أُرْصِدُهُ فِى دَيْنٍ عَلَىَّ أَجِدُ مَنْ يَقْبَلُهُ » .
Tercemesi:
Bize İshak b. Nasr, ona Abdürrezzak, ona Mamer, ona Hemmam, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Uhud kadar altınım olsaydı, bu altından yanımda bir dinar varken üç gün geçmesini istemem. Bir borca karşılığı olmak üzere yanımda tutacağım miktar haricinde kalan kısmı kabul edecek birini bulurum."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Temennî 2, 2/715
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Ukbe Hemmâm b. Münebbih el-Yemânî (Hemmâm b. Münebbih b. Kamil b. Sîc)
3. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
4. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
5. Ebu İbrahim İshak b. İbrahim el-Buhari (İshak b. İbrahim b. Nasr)
Konular:
Borç, Hz. Peygamber'in ölenin borcunu üstlenmesi
Dünya, hayatının değeri ve değersizliği
Dünya, Hz. Peygamber gözünde
İnanç, dünya ve ahiret dengesi
Zühd
Bize Behz ve Affan, onlara Eban b. Yezid, ona Katâde, ona da Enes, Rasulullah'ın (sav) şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Âdemoğlunun iki vadi dolusu malı olsa, üçüncü bir vadi daha ister. Âdemoğlunun karnını topraktan başka bir şey dolduramaz. [Affan der ki:] Sonra Allah, tövbe eden kimsenin tövbesini kabul eder."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
60356, HM013027
Hadis:
حَدَّثَنَا بَهْزٌ وَعَفَّانُ قَالَا حَدَّثَنَا أَبَانُ بْنُ يَزِيدَ حَدَّثَنَا قَتَادَةُ عَنْ أَنَسُ بْنُ مَالِكٍ أَنَّ نَبِيَّ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ يَقُولُ لَوْ أَنَّ لِابْنِ آدَمَ وَادِيَيْنِ مِنْ مَالٍ [إذاً] لَابْتَغَى وَادِيًا ثَالِثًا وَلَا يَمْلَأُ جَوْفَ ابْنِ آدَمَ إِلَّا التُّرَابُ قَالَ عَفَّانُ ثُمَّ يَتُوبُ اللَّهُ عَلَى مَنْ تَابَ
Tercemesi:
Bize Behz ve Affan, onlara Eban b. Yezid, ona Katâde, ona da Enes, Rasulullah'ın (sav) şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Âdemoğlunun iki vadi dolusu malı olsa, üçüncü bir vadi daha ister. Âdemoğlunun karnını topraktan başka bir şey dolduramaz. [Affan der ki:] Sonra Allah, tövbe eden kimsenin tövbesini kabul eder."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ahmed b. Hanbel, Müsned-i Ahmed, Enes b. Malik 13027, 4/497
Senetler:
()
Konular:
Dünya, hayatının değeri ve değersizliği
Dünya, Hz. Peygamber gözünde
Dünya, Mülk, Hz. Peygamberin mala-mülke karşı tavrı
İnsan, dünyaya bakışı ve arzuları
KTB, TEVBE, İSTİĞFAR
Kültürel Hayat, hadislerden kültürümüze
Bize Kuteybe b. Saîd, ona Yakûb b. Abdurrahman, ona Ebu Hazım, ona da Sehl b. Sa'd şöyle rivayet etmiştir:
"Rasulullah (sav) Hayber günü 'Yarın bu sancağı öyle bir adama vereceğim ki, Allah onun eliyle (bizi) zafere ulaştıracak. O, Allah’ı ve Rasulü’nü sever, Allah ve Rasulü de onu sever' buyurdu. O gece insanlar, 'Acaba sancak kime verilecek?' diye kendi aralarında konuşarak sabahladılar. Sabah olunca herkes Rasulullah'ın (sav) huzuruna geldi. Hepsi de sancağın kendilerine verilmesini umuyorlardı. Rasulullah (sav) 'Ali b. Ebu Talib nerede?' diye sordu. 'Ey Allah’ın Rasulü! O, gözlerinden rahatsız' dediler. Rasulullah (sav), 'Onu çağırın' buyurdu. Ali getirildi. Rasulullah (sav) onun gözlerine tükürüğünü sürdü ve dua etti, böylece gözleri, sanki hiç ağrısı olmamış gibi, tamamen iyileşti. Bunun üzerine Rasulullah (sav) sancağı ona verdi. Ali 'Ey Allah’ın Rasulü! Onlarla (Yahudilerle), bizim gibi (Müslüman) olana kadar çarpışacağım' dedi. Rasulullah (sav) de 'Acele etmeden, sükûnetle git, onların sahasına var, sonra onları İslâm’a davet et ve Allah’ın onlara farz kıldığı hakları kendilerine haber ver. Allah’a yemin ederim ki, Allah’ın senin aracılığınla bir kişiyi hidayete erdirmesi, senin için kırmızı develere sahip olmaktan daha hayırlıdır' buyurdu."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
72725, HM023209
Hadis:
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا يَعْقُوبُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَنْ أَبِي حَازِمٍ أَخْبَرَنِي سَهْلُ بْنُ سَعْدٍ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ يَوْمَ خَيْبَرَ لَأُعْطِيَنَّ هَذِهِ الرَّايَةَ غَدًا رَجُلًا يَفْتَحُ اللَّهُ عَلَى يَدَيْهِ يُحِبُّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيُحِبُّهُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ قَالَ فَبَاتَ النَّاسُ يَدُوكُونَ لَيْلَتَهُمْ أَيُّهُمْ يُعْطَاهَا فَلَمَّا أَصْبَحَ النَّاسُ غَدَوْا عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كُلُّهُمْ يَرْجُو أَنْ يُعْطَاهَا فَقَالَ أَيْنَ عَلِيُّ بْنُ أَبِي طَالِبٍ فَقَالَ هُوَ يَا رَسُولَ اللَّهِ يَشْتَكِي عَيْنَيْهِ قَالَ فَأَرْسِلُوا إِلَيْهِ فَأُتِيَ بِهِ فَبَصَقَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي عَيْنَيْهِ وَدَعَا لَهُ فَبَرَأَ حَتَّى كَأَنْ لَمْ يَكُنْ بِهِ وَجَعٌ فَأَعْطَاهُ الرَّايَةَ فَقَالَ عَلِيٌّ يَا رَسُولَ اللَّهِ أُقَاتِلُهُمْ حَتَّى يَكُونُوا مِثْلَنَا فَقَالَ انْفُذْ عَلَى رِسْلِكَ حَتَّى تَنْزِلَ بِسَاحَتِهِمْ ثُمَّ ادْعُهُمْ إِلَى الْإِسْلَامِ وَأَخْبِرْهُمْ بِمَا يَجِبُ عَلَيْهِمْ مِنْ حَقِّ اللَّهِ فِيهِ فَوَاللَّهِ لَأَنْ يَهْدِيَ اللَّهُ بِكَ رَجُلًا وَاحِدًا خَيْرٌ لَكَ مِنْ أَنْ يَكُونَ لَكَ حُمْرُ النَّعَمِ
Tercemesi:
Bize Kuteybe b. Saîd, ona Yakûb b. Abdurrahman, ona Ebu Hazım, ona da Sehl b. Sa'd şöyle rivayet etmiştir:
"Rasulullah (sav) Hayber günü 'Yarın bu sancağı öyle bir adama vereceğim ki, Allah onun eliyle (bizi) zafere ulaştıracak. O, Allah’ı ve Rasulü’nü sever, Allah ve Rasulü de onu sever' buyurdu. O gece insanlar, 'Acaba sancak kime verilecek?' diye kendi aralarında konuşarak sabahladılar. Sabah olunca herkes Rasulullah'ın (sav) huzuruna geldi. Hepsi de sancağın kendilerine verilmesini umuyorlardı. Rasulullah (sav) 'Ali b. Ebu Talib nerede?' diye sordu. 'Ey Allah’ın Rasulü! O, gözlerinden rahatsız' dediler. Rasulullah (sav), 'Onu çağırın' buyurdu. Ali getirildi. Rasulullah (sav) onun gözlerine tükürüğünü sürdü ve dua etti, böylece gözleri, sanki hiç ağrısı olmamış gibi, tamamen iyileşti. Bunun üzerine Rasulullah (sav) sancağı ona verdi. Ali 'Ey Allah’ın Rasulü! Onlarla (Yahudilerle), bizim gibi (Müslüman) olana kadar çarpışacağım' dedi. Rasulullah (sav) de 'Acele etmeden, sükûnetle git, onların sahasına var, sonra onları İslâm’a davet et ve Allah’ın onlara farz kıldığı hakları kendilerine haber ver. Allah’a yemin ederim ki, Allah’ın senin aracılığınla bir kişiyi hidayete erdirmesi, senin için kırmızı develere sahip olmaktan daha hayırlıdır' buyurdu."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ahmed b. Hanbel, Müsned-i Ahmed, Ebu Malik Sehl b. Sa'd es-Saidî 23209, 8/583
Senetler:
()
Konular:
Dünya, Hz. Peygamber gözünde
Ehl-i Beyt, Hz. Ali
Hz. Peygamber, gelecekten haber vermesi
Hz. Peygamber, mucizeleri
Hz. Peygamber, sancağı
Sahabe, mucizevî/harikulade olaylar, sahabenin karşılaştığı
Savaş, ilan etme ve savaş hukuku
Savaş, ordu komutanlığı, komutanlar
Siyer, Hayber günü
Tebliğ, İslam'a Davet