198 Kayıt Bulundu.
Bana Zekeriya b. Yahya, ona Zeyd b. Ahzem, ona Muâz b. Hişam, ona babası (Muâz b. Muâz), ona Katâde, ona Amr b. Dînâr, ona Tâvus, ona el-Hacûrî, ona da Abdullah b. Abbas'ın rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Umra şeklinde mal hibe etmek caizdir."
Açıklama: UMRA: “bağışlayanın ya da lehine bağışta bulunulan kişinin hayatta olması kaydıyla yapılan bağış” manasına gelir. Araplar, “Şu evimi ömrüm/ömrün boyunca sana verdim; evim yaşadığım/yaşadığın sürece senin olsun” gibi sözlerle veya kısaca, “Şu evimi sana umrâ kıldım” diyerek şartlı bağışta bulunurlardı. Bu tür hibede bağışlayan hibeyi kendisinin veya bağışta bulunanın hayatta bulunacağı süre ile sınırlandırmayı amaçlamakta ve mevhûb lehin ölmesi durumunda o malın kendisine veya vârislerine dönmesini istemektedir. (H. Mehmet Günay, "Rukba" DİA: Diyanet İslam Ansiklopedisi İstanbul, 2008, 35:218-219.)
Bize Harun b. Muhammed b. Bekkâr b. Bilal, ona babası (Muhammed b. Bekkâr), ona Saîd b. Beşir, ona Amr b. Dînâr, ona Tâvus, ona da İbn Abbas'ın rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Umra şeklinde mal hibe etmek caizdir."
Açıklama: UMRA: “bağışlayanın ya da lehine bağışta bulunulan kişinin hayatta olması kaydıyla yapılan bağış” manasına gelir. Araplar, “Şu evimi ömrüm/ömrün boyunca sana verdim; evim yaşadığım/yaşadığın sürece senin olsun” gibi sözlerle veya kısaca, “Şu evimi sana umrâ kıldım” diyerek şartlı bağışta bulunurlardı. Bu tür hibede bağışlayan hibeyi kendisinin veya bağışta bulunanın hayatta bulunacağı süre ile sınırlandırmayı amaçlamakta ve mevhûb lehin ölmesi durumunda o malın kendisine veya vârislerine dönmesini istemektedir. (H. Mehmet Günay, "Rukba" DİA: Diyanet İslam Ansiklopedisi İstanbul, 2008, 35:218-219.)
Bize Amr b. Ali, ona Ebu Davud, ona Bistâm b. Müslim, ona Malik b. Dinar, ona Atâ, ona da Cabir'in rivayet ettiğine göre, Rasulullah (sav), insanlara hitap etmiş ve şöyle buyurmuştur: "Umra yoluyla bir malı hibe etmek caizdir"
Açıklama: UMRA: “bağışlayanın ya da lehine bağışta bulunulan kişinin hayatta olması kaydıyla yapılan bağış” manasına gelir. Araplar, “Şu evimi ömrüm/ömrün boyunca sana verdim; evim yaşadığım/yaşadığın sürece senin olsun” gibi sözlerle veya kısaca, “Şu evimi sana umrâ kıldım” diyerek şartlı bağışta bulunurlardı. Bu tür hibede bağışlayan hibeyi kendisinin veya bağışta bulunanın hayatta bulunacağı süre ile sınırlandırmayı amaçlamakta ve mevhûb lehin ölmesi durumunda o malın kendisine veya vârislerine dönmesini istemektedir. (H. Mehmet Günay, "Rukba" DİA: Diyanet İslam Ansiklopedisi İstanbul, 2008, 35:218-219.)
Bize Ahmed b. Harb, ona Ebu Muaviye, ona Haccâc, ona Ebu Zübeyir, ona Tâvus, ona da İbn Abbas'ın rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Umrâ, kendisine verilen için geçerlidir. Rukbâ da kendisine verilen için geçerlidir. Bağışından dönen kusmuğuna dönen gibidir."
Açıklama: UMRA: “bağışlayanın ya da lehine bağışta bulunulan kişinin hayatta olması kaydıyla yapılan bağış” manasına gelir. Araplar, “Şu evimi ömrüm/ömrün boyunca sana verdim; evim yaşadığım/yaşadığın sürece senin olsun” gibi sözlerle veya kısaca, “Şu evimi sana umrâ kıldım” diyerek şartlı bağışta bulunurlardı. Bu tür hibede bağışlayan hibeyi kendisinin veya bağışta bulunanın hayatta bulunacağı süre ile sınırlandırmayı amaçlamakta ve mevhûb lehin ölmesi durumunda o malın kendisine veya vârislerine dönmesini istemektedir. RUKBÂ: Câhiliye devrinde bilinen bir muamele olup Araplar bunu, “Şu evimi ben senden önce ölürsem senin ve vârislerinin olması, sen benden önce ölürsen tekrar bana dönmesi şartıyla bağışladım” veya kısaca, “Şu evimi sana rukbâ (habîse) kıldım” gibi ifadeler kullanarak yapıyorlardı. Kaynaklarda âdeta taraflardan her biri diğerinin ölümünü beklediği için bu işleme rukbâ denildiği belirtilir. (H. Mehmet Günay, "Rukba" DİA: Diyanet İslam Ansiklopedisi İstanbul, 2008, 35:218-219.)
Bize Muhammed b. Ubeyd el-Kûfî, ona Abdullah b. Mübârek, ona Ma'mer, ona İbn Tâvus, ona babası (Tâvus b. Keysân), Hucr el-Mederî, ona da Zeyd b. Sabit'in rivâyet ettiğine göre, Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Umrâ yoluyla hibe caizdir."
Açıklama: UMRA: “bağışlayanın ya da lehine bağışta bulunulan kişinin hayatta olması kaydıyla yapılan bağış” manasına gelir. Araplar, “Şu evimi ömrüm/ömrün boyunca sana verdim; evim yaşadığım/yaşadığın sürece senin olsun” gibi sözlerle veya kısaca, “Şu evimi sana umrâ kıldım” diyerek şartlı bağışta bulunurlardı. Bu tür hibede bağışlayan hibeyi kendisinin veya bağışta bulunanın hayatta bulunacağı süre ile sınırlandırmayı amaçlamakta ve mevhûb lehin ölmesi durumunda o malın kendisine veya vârislerine dönmesini istemektedir. (H. Mehmet Günay, "Rukba" DİA: Diyanet İslam Ansiklopedisi İstanbul, 2008, 35:218-219.)
Bize Muhammed b. Müsennâ, ona Muhammed, ona Şu'be, ona Katâde, ona Atâ, ona da Câbir'in rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Umrâ yoluyla hibe etmek caizdir."
Açıklama: UMRA: “bağışlayanın ya da lehine bağışta bulunulan kişinin hayatta olması kaydıyla yapılan bağış” manasına gelir. Araplar, “Şu evimi ömrüm/ömrün boyunca sana verdim; evim yaşadığım/yaşadığın sürece senin olsun” gibi sözlerle veya kısaca, “Şu evimi sana umrâ kıldım” diyerek şartlı bağışta bulunurlardı. Bu tür hibede bağışlayan hibeyi kendisinin veya bağışta bulunanın hayatta bulunacağı süre ile sınırlandırmayı amaçlamakta ve mevhûb lehin ölmesi durumunda o malın kendisine veya vârislerine dönmesini istemektedir. (H. Mehmet Günay, "Rukba" DİA: Diyanet İslam Ansiklopedisi İstanbul, 2008, 35:218-219.)
Bize Ali b. Hucr, ona Hüşeym, ona, Davud, ona Ebu Zübeyir, ona da Câbir'in rivayet ettiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Umrâ ve Rukbâ yoluyla mal alanların ev halkı da o maldan istifade edebilirler."
Açıklama: RUKBÂ: Câhiliye devrinde bilinen bir muamele olup Araplar bunu, “Şu evimi ben senden önce ölürsem senin ve vârislerinin olması, sen benden önce ölürsen tekrar bana dönmesi şartıyla bağışladım” veya kısaca, “Şu evimi sana rukbâ (habîse) kıldım” gibi ifadeler kullanarak yapıyorlardı. Kaynaklarda âdeta taraflardan her biri diğerinin ölümünü beklediği için bu işleme rukbâ denildiği belirtilir. UMRA: “bağışlayanın ya da lehine bağışta bulunulan kişinin hayatta olması kaydıyla yapılan bağış” manasına gelir. Araplar, “Şu evimi ömrüm/ömrün boyunca sana verdim; evim yaşadığım/yaşadığın sürece senin olsun” gibi sözlerle veya kısaca, “Şu evimi sana umrâ kıldım” diyerek şartlı bağışta bulunurlardı. Bu tür hibede bağışlayan hibeyi kendisinin veya bağışta bulunanın hayatta bulunacağı süre ile sınırlandırmayı amaçlamakta ve mevhûb lehin ölmesi durumunda o malın kendisine veya vârislerine dönmesini istemektedir. (H. Mehmet Günay, "Rukba" DİA: Diyanet İslam Ansiklopedisi İstanbul, 2008, 35:218-219.)
Bize Muhammed b. Müsennâ, ona Muâz b. Hişâm, ona babası (Muâz b. Muâz), ona da Katade şöyle demiştir: Süleyman b. Hişâm bana Umrâ hakkında sordu. Ben de “Muhammed b. Şirin'in Şurayh’ten aktardığına göre Hz. Peygamber (sav) Umrâ'nın caiz olduğuna hükmetmiştir” dedim. Katâde der ki: Bana Nadr b. Enes, ona Beşir b. Nehîk, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) "Umrâ caizdir" buyurmuştur. Katâde der ki: Hasan Umrâ'nın caiz olduğunu söylerdi. Katâde der ki: Zührî şöyle dedi: Umrâ yapan kimse, kendisi için hibe yapılana ve onun çocuklarına hibe ederse geçerli olur. Eğer kendisinden sonra çocuklarına geçecek diye şart koşmazsa, o zaman umrâ şart koşana geri döner. Katâde der ki: Atâ b. Ebu Rebâh'a (Umra'dan) soruldu o da şöyle dedi: Bana Cabir b. Abdullah'ın rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) "Umrâ caizdir" buyurmuştur. Katâde der ki: Zührî “Halifeler umrâ ile hüküm vermezdi” demiştir. Atâ ise “Abdülmelik b. Mervân umra ile hüküm vermiştir” demektedir.
Açıklama: UMRA: “bağışlayanın ya da lehine bağışta bulunulan kişinin hayatta olması kaydıyla yapılan bağış” manasına gelir. Araplar, “Şu evimi ömrüm/ömrün boyunca sana verdim; evim yaşadığım/yaşadığın sürece senin olsun” gibi sözlerle veya kısaca, “Şu evimi sana umrâ kıldım” diyerek şartlı bağışta bulunurlardı. Bu tür hibede bağışlayan hibeyi kendisinin veya bağışta bulunanın hayatta bulunacağı süre ile sınırlandırmayı amaçlamakta ve mevhûb lehin ölmesi durumunda o malın kendisine veya vârislerine dönmesini istemektedir. (H. Mehmet Günay, "Rukba" DİA: Diyanet İslam Ansiklopedisi İstanbul, 2008, 35:218-219.)