335 Kayıt Bulundu.
Bize Müsedded, ona Yahya, ona el-A‘meş, ona Şakîk, ona da Huzeyfe şöyle rivâyet etti: Hz. Ömer’in (ra) huzurunda oturuyorduk. Bir ara; 'Hanginiz Rasûlullah’ın (sav) fitne hakkındaki buyruğunu belledi?' diye sordu. Ben; 'O nasıl dediyse aynı şekilde ben ezberledim' dedim. Hz. Ömer; 'Şüphesiz ki sen, ona (Allah Rasulü hakkında söz söylemek konusunda) ya da o işe (fitneye dair açıklamalar yapmaya) pek cüretkârsın' dedi. Ben; 'Rasûlullah (sav), "Kişinin ailesi, malı, evladı ve komşusu sebebiyle maruz kaldığı fitnenin vebaline namaz, oruç, sadaka, iyiliği emretmek ve kötülüğe mani olmak keffâret olur" buyurdu' dedim. Hz. Ömer; 'Benim sorduğum bu değil, asıl öğrenmek istediğim deniz dalgaları gibi gelen fitnelerdir' dedi. Huzeyfe; 'Bu tür fitnelerden dolayı senin için korkulacak bir şey yok, ey mü'minlerin emiri. Çünkü seninle o fitne arasında kilitlenmiş bir kapı vardır' dedi. Hz. Ömer; 'Kapı kırılacak mı, yoksa açılacak mı?' diye sordu. Huzeyfe; 'Kırılacak' deyince, Hz. Ömer; 'O halde o kapı ebediyen kapatılıp kilitlenmeyecek demektir' dedi. Biz (Huzeyfe’ye); 'Ömer kapının kim olduğunu biliyor muydu?' diye sorduk. 'Evet. Bu geceden sonra gündüzün geleceğini bildiği gibi biliyordu. Üstelik ben ona anlaşılmaz üstü kapalı bir söz söylemedim' dedi. Bizler Huzeyfe’ye soru sormaktan çekindiğimiz için Mesrûk’a, bu hususu ona sormasını istedik. O da sordu. Huzeyfe cevaben, 'O kapı Ömer’dir' dedi.
Bize Muhammed b. Kesîr, ona İsrail, ona Osman b. Muğîre ona da Salim b. Ebu Ca'd, Abdullah b. Muhammed b. Hanefiyye'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Babamla birlikte ensardan dünürlük yoluyla akrabamız olan bir hastayı ziyarete gitmiştik. Biz orada iken namaz vakti geldi. Hasta, aile fertlerinden birine 'Ey cariye! Bana abdest suyu getir (de abdestimi alayım). Belki namazı kılar da biraz rahatlarım' dedi. Biz onun bu sözünü yadırgadığımızda, ben Rasullah'ın (sav) 'Ey Bilal! Kalk (ezan oku da) bizi namazla rahatlat' buyurduğunu işittim dedi."
Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: أَرِحْنَا يَا بِلاَلُ
Bize Yakub, ona babası, ona İbn İshak, ona da İbn Ayyâş'ın azadlı kölesi Ziyâd b. Ebu Ziyâd şöyle rivayet etmiştir: "Medine valisi Hişam b. İsmail insanlara öğle namazını kıldırdıktan sonra, Ömer'le birlikte namazdan doğruca hastalığa yakalanan Amr b. Abdullah b. Ebu Talha'yı ziyarete geçtik. Yanına varınca hiç oturmadan ayakta durumunu sorup oradan ayrıldık. Daha sonra evi, Ebu Talha'nın evinin bitişiğinde olan Enes b. Malik'in evine uğradık. Biraz oturunca Enes’in cariyesi geldi ve 'Namaz vakti geldi, ey Ebu Hamza!' dedi. Biz 'Allah sana acısın! Hangi namaz bu?' deyince, Enes 'İkindi namazı' diye cevap verdi. 'Öğleyi daha şimdi kıldık' dediğimizde, Enes 'Siz, namazı ya unuttuğunuz veya size unutturulduğu için ilk vaktinde kılmamışsınız. Ben Rasulullah'ı (sav), şehadet ve orta parmağını birleştirerek 'Ben işte şu ikisi gibi kıyametin bize (yakın) olduğu bir zamanda gönderildim' derken duymuşumdur dedi."
Bize Halef b. Hişam, ona Hammad b. Zeyd; (T) Bana Ebu Rabî ez-Zehrânî ve Ebu Kamil el-Cahderî, onlara Hammad, ona Ebu İmran el-Cevnî, ona Abdullah b. Samit, ona da Ebu Zer şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) bana 'namazı (ilk) vaktinden çok sonraya kadar geciktiren yahut da namazı öldürürcesine geç vakte bırakan yöneticiler iş başına geldiği zaman tavrın ne olacak' buyurdu. (Ebu Zer) der ki: Ben 'Bana ne emir buyurursun' dedim. Hz. Peygamber (sav) 'sen namazı vaktinde kıl, onlarla birlikte namaza gittiğinde de yine namaz kıl. Bu kıldığın, senin için bir nafile olur' buyurdu." [Halef rivayetinde vaktinden (sonraya) lafzını zikretmedi.]