Bize Abdullah b. Muhammed el-Cu'fî, ona Hişâm, ona Ma'mer, ona Zührî, ona Urve b. Zübeyir, ona da Ubeydullah b. Adiy b. Hıyâr şöyle demiştir:
Misver b. Mahrame ile Abdurrahman b. Esved b. Abduyeğûs bana gelip “dayın Osman ile, kardeşi Velid b. Ukbe hakkında konuşmaktan seni alıkoyan şey nedir? İnsanlar onun yaptıkları hakkında çok söylenmeye başladı” dediler. Übeydullah der ki: Bunun üzerine ben namaza çıkmaya hazırlanan Osman'a geldim ona “seninle bir konuda konuşmam ve tavsiyede bulunmam gerekiyor” dedim. Osman “Ey insan senden Allah'a sığınırım” dedi. Bunun üzerine ben dönüp gittim. Namazı bitirdikten sonra Misver ve İbn Abduyağûs'un yanına oturdum ve benim Osman'a, onun da bana dediği şeyleri onlara anlattım. Onlar da “sen üzerine düşen vazifeyi yerine getirdin” dediler.
Onlarla otururken Osman'ın elçisi geldi. Bunun üzerine onlar bana “şüphesiz Allah seni sınamış” dediler. Ben de tekrar yürüyüp Osman'ın huzuruna vardım. Osman bana “az önce bana bahsettiğin tavsiyen nedir?” dedi. Ben de kelime-i şehadeti söyledim ve “Yüce Allah Muhammed'i (sav) hak ile gönderdi ve O'na Kitabı indirdi. Sen de Allah'a ve Rasulü'ne uyanlardan oldun, ona iman ettin. İlk iki hicrete katıldın. Allah Elçisi'yle sohbet ve arkadaşlık yaptın, O'nun yolunu görüp bildin. İnsanlar Velîd b. Ukbe'nin durumuna çok söylenir oldular. Ona had cezası uygulaman gerekir” dedim. Osman bana “ey kardeşimin oğlu, sen Rasulullah'a yetişip (ondan ilim) aldın mı?” dedi. Ben de “hayır, ama O'nun ilminden, perde arkasındaki bakire kıza bile ulaşan ilim bana da ulaşmıştır” dedim. Übeydullah der ki: Bunun üzerine Osman kelime-i şahadeti söyledi ve “hiç şüphesiz Allah, Muhammed'i (sav) hak din ile gönderdi. Ben de Allah ve Rasulü'nün davetine uyan ve Muhammed (sav) ile gönderilen esaslara iman edenlerden oldum. Senin dediğin gibi ilk iki hicrete katıldım. Onunla sohbet etme şerefine eriştim ve kendisine biat ettim. Allah'a yemin ederim ki, Yüce Allah O'nu vefat ettirinceye kadar ben O'na asi de olmadım, O'nu aldatmadım da. O'ndan sonra Ebu Bekir geldi. Ona da asi olmadım ve onu aldatmadım da. Sonra Ömer geldi. Ona da asi olmadım ve onu aldatmadım da. Sonra ben halife seçildim. Öyle olunca benim sizin üzerinizde, onların benim üzerimdeki hakkı gibi hakkım olmadı mı?” dedi
Ben “evet oldu” dedim. Osman “öyleyse sizlerden bana ulaşan şu uydurma haberler nedir? Velîd b. Ukbe'nin durumuna dair anlattığın şeye gelince, inşallah biz ona hakettiği cezayı uygulayacağız” dedi. Übeydullah der ki: sonra Velîd'e kırk sopa cezası verdi ve sopa vurmasını da Ali'ye emretti. Sopa cezasını uygulayan Ali oldu.
Yunus ve Zuhrî'nin kardeşi oğlu, Zührî'den yaptıkları rivayette “benim sizin üzerinizde, onların hakkı gibi hakkım olmadı mı?” şeklinde aktarmışlardır.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Yunus b. Yezid arasında inkıta vardır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
280924, B003872-2
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ الْجُعْفِىُّ حَدَّثَنَا هِشَامٌ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ حَدَّثَنَا عُرْوَةُ بْنُ الزُّبَيْرِ أَنَّ عُبَيْدَ اللَّهِ بْنَ عَدِىِّ بْنِ الْخِيَارِ أَخْبَرَهُ أَنَّ الْمِسْوَرَ بْنَ مَخْرَمَةَ وَعَبْدَ الرَّحْمَنِ بْنَ الأَسْوَدِ بْنِ عَبْدِ يَغُوثَ قَالاَ لَهُ مَا يَمْنَعُكَ أَنْ تُكَلِّمَ خَالَكَ عُثْمَانَ فِى أَخِيهِ الْوَلِيدِ بْنِ عُقْبَةَ وَكَانَ أَكْثَرَ النَّاسُ فِيمَا فَعَلَ بِهِ . قَالَ عُبَيْدُ اللَّهِ فَانْتَصَبْتُ لِعُثْمَانَ حِينَ خَرَجَ إِلَى الصَّلاَةِ فَقُلْتُ لَهُ إِنَّ لِى إِلَيْكَ حَاجَةً وَهْىَ نَصِيحَةٌ . فَقَالَ أَيُّهَا الْمَرْءُ ، أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنْكَ ، فَانْصَرَفْتُ ، فَلَمَّا قَضَيْتُ الصَّلاَةَ جَلَسْتُ إِلَى الْمِسْوَرِ وَإِلَى ابْنِ عَبْدِ يَغُوثَ ، فَحَدَّثْتُهُمَا بِالَّذِى قُلْتُ لِعُثْمَانَ وَقَالَ لِى . فَقَالاَ قَدْ قَضَيْتَ الَّذِى كَانَ عَلَيْكَ . فَبَيْنَمَا أَنَا جَالِسٌ مَعَهُمَا ، إِذْ جَاءَنِى رَسُولُ عُثْمَانَ ، فَقَالاَ لِى قَدِ ابْتَلاَكَ اللَّهُ . فَانْطَلَقْتُ حَتَّى دَخَلْتُ عَلَيْهِ ، فَقَالَ مَا نَصِيحَتُكَ الَّتِى ذَكَرْتَ آنِفًا قَالَ فَتَشَهَّدْتُ ثُمَّ قُلْتُ إِنَّ اللَّهَ بَعَثَ مُحَمَّدًا صلى الله عليه وسلم وَأَنْزَلَ عَلَيْهِ الْكِتَابَ ، وَكُنْتَ مِمَّنِ اسْتَجَابَ لِلَّهِ وَرَسُولِهِ صلى الله عليه وسلم وَآمَنْتَ بِهِ ، وَهَاجَرْتَ الْهِجْرَتَيْنِ الأُولَيَيْنِ ، وَصَحِبْتَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَرَأَيْتَ هَدْيَهُ ، وَقَدْ أَكْثَرَ النَّاسُ فِى شَأْنِ الْوَلِيدِ بْنِ عُقْبَةَ ، فَحَقٌّ عَلَيْكَ أَنْ تُقِيمَ عَلَيْهِ الْحَدَّ . فَقَالَ لِى يَا ابْنَ أَخِى أَدْرَكْتَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ قُلْتُ لاَ ، وَلَكِنْ قَدْ خَلَصَ إِلَىَّ مِنْ عِلْمِهِ مَا خَلَصَ إِلَى الْعَذْرَاءِ فِى سِتْرِهَا . قَالَ فَتَشَهَّدَ عُثْمَانُ فَقَالَ إِنَّ اللَّهَ قَدْ بَعَثَ مُحَمَّدًا صلى الله عليه وسلم بِالْحَقِّ وَأَنْزَلَ عَلَيْهِ الْكِتَابَ ، وَكُنْتُ مِمَّنِ اسْتَجَابَ لِلَّهِ وَرَسُولِهِ صلى الله عليه وسلم وَآمَنْتُ بِمَا بُعِثَ بِهِ مُحَمَّدٌ صلى الله عليه وسلم . وَهَاجَرْتُ الْهِجْرَتَيْنِ الأُولَيَيْنِ كَمَا قُلْتَ ، وَصَحِبْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَبَايَعْتُهُ ، وَاللَّهِ مَا عَصَيْتُهُ وَلاَ غَشَشْتُهُ حَتَّى تَوَفَّاهُ اللَّهُ ، ثُمَّ اسْتَخْلَفَ اللَّهُ أَبَا بَكْرٍ فَوَاللَّهِ مَا عَصَيْتُهُ وَلاَ غَشَشْتُهُ ، ثُمَّ اسْتُخْلِفَ عُمَرُ ، فَوَاللَّهِ مَا عَصَيْتُهُ وَلاَ غَشَشْتُهُ ، ثُمَّ اسْتُخْلِفْتُ ، أَفَلَيْسَ لِى عَلَيْكُمْ مِثْلُ الَّذِى كَانَ لَهُمْ عَلَىَّ قَالَ بَلَى . قَالَ فَمَا هَذِهِ الأَحَادِيثُ الَّتِى تَبْلُغُنِى عَنْكُمْ فَأَمَّا مَا ذَكَرْتَ مِنْ شَأْنِ الْوَلِيدِ بْنِ عُقْبَةَ ، فَسَنَأْخُذُ فِيهِ إِنْ شَاءَ اللَّهُ بِالْحَقِّ قَالَ فَجَلَدَ الْوَلِيدَ أَرْبَعِينَ جَلْدَةً ، وَأَمَرَ عَلِيًّا أَنْ يَجْلِدَهُ ، وَكَانَ هُوَ يَجْلِدُهُ . وَقَالَ يُونُسُ وَابْنُ أَخِى الزُّهْرِىِّ عَنِ الزُّهْرِىِّ أَفَلَيْسَ لِى عَلَيْكُمْ مِنَ الْحَقِّ مِثْلُ الَّذِى كَانَ لَهُمْ .
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Muhammed el-Cu'fî, ona Hişâm, ona Ma'mer, ona Zührî, ona Urve b. Zübeyir, ona da Ubeydullah b. Adiy b. Hıyâr şöyle demiştir:
Misver b. Mahrame ile Abdurrahman b. Esved b. Abduyeğûs bana gelip “dayın Osman ile, kardeşi Velid b. Ukbe hakkında konuşmaktan seni alıkoyan şey nedir? İnsanlar onun yaptıkları hakkında çok söylenmeye başladı” dediler. Übeydullah der ki: Bunun üzerine ben namaza çıkmaya hazırlanan Osman'a geldim ona “seninle bir konuda konuşmam ve tavsiyede bulunmam gerekiyor” dedim. Osman “Ey insan senden Allah'a sığınırım” dedi. Bunun üzerine ben dönüp gittim. Namazı bitirdikten sonra Misver ve İbn Abduyağûs'un yanına oturdum ve benim Osman'a, onun da bana dediği şeyleri onlara anlattım. Onlar da “sen üzerine düşen vazifeyi yerine getirdin” dediler.
Onlarla otururken Osman'ın elçisi geldi. Bunun üzerine onlar bana “şüphesiz Allah seni sınamış” dediler. Ben de tekrar yürüyüp Osman'ın huzuruna vardım. Osman bana “az önce bana bahsettiğin tavsiyen nedir?” dedi. Ben de kelime-i şehadeti söyledim ve “Yüce Allah Muhammed'i (sav) hak ile gönderdi ve O'na Kitabı indirdi. Sen de Allah'a ve Rasulü'ne uyanlardan oldun, ona iman ettin. İlk iki hicrete katıldın. Allah Elçisi'yle sohbet ve arkadaşlık yaptın, O'nun yolunu görüp bildin. İnsanlar Velîd b. Ukbe'nin durumuna çok söylenir oldular. Ona had cezası uygulaman gerekir” dedim. Osman bana “ey kardeşimin oğlu, sen Rasulullah'a yetişip (ondan ilim) aldın mı?” dedi. Ben de “hayır, ama O'nun ilminden, perde arkasındaki bakire kıza bile ulaşan ilim bana da ulaşmıştır” dedim. Übeydullah der ki: Bunun üzerine Osman kelime-i şahadeti söyledi ve “hiç şüphesiz Allah, Muhammed'i (sav) hak din ile gönderdi. Ben de Allah ve Rasulü'nün davetine uyan ve Muhammed (sav) ile gönderilen esaslara iman edenlerden oldum. Senin dediğin gibi ilk iki hicrete katıldım. Onunla sohbet etme şerefine eriştim ve kendisine biat ettim. Allah'a yemin ederim ki, Yüce Allah O'nu vefat ettirinceye kadar ben O'na asi de olmadım, O'nu aldatmadım da. O'ndan sonra Ebu Bekir geldi. Ona da asi olmadım ve onu aldatmadım da. Sonra Ömer geldi. Ona da asi olmadım ve onu aldatmadım da. Sonra ben halife seçildim. Öyle olunca benim sizin üzerinizde, onların benim üzerimdeki hakkı gibi hakkım olmadı mı?” dedi
Ben “evet oldu” dedim. Osman “öyleyse sizlerden bana ulaşan şu uydurma haberler nedir? Velîd b. Ukbe'nin durumuna dair anlattığın şeye gelince, inşallah biz ona hakettiği cezayı uygulayacağız” dedi. Übeydullah der ki: sonra Velîd'e kırk sopa cezası verdi ve sopa vurmasını da Ali'ye emretti. Sopa cezasını uygulayan Ali oldu.
Yunus ve Zuhrî'nin kardeşi oğlu, Zührî'den yaptıkları rivayette “benim sizin üzerinizde, onların hakkı gibi hakkım olmadı mı?” şeklinde aktarmışlardır.
Açıklama:
Rivayet muallaktır; Buhari ile Yunus b. Yezid arasında inkıta vardır.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Menâkıbü'l-Ensâr 37, 2/22
Senetler:
1. Ebu Amr Osman b. Affân (Osman b. Affân b. Ebu Âs b. Ümeyye b. Abdüşems)
2. Ubeydullah b. Adi el-Kuraşi (Ubeydullah b. Adi b. Hiyar b. Adi)
3. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
4. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
5. Yunus b. Yezid el-Eyli (Yunus b. Yezid b. Mişkan)
Konular:
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Bize Muhammed b. el-Müsenna, ona Yahya b. Said, ona Hişam, ona Katade, ona da Salim b. Ebu'l-Ca'd, Maden b. Ebu Talha'nın şöyle anlattığını rivayet etti: Hz. Ömer bir Cuma günü hutbeye çıktı ve bir konuşma yaptı. Hz. Peygamber'i (sav) ve Ebu Bekir'i andı. (Sonra şöyle devam etti: Rüyamda sanki) bir horozun beni üç kez gagaladığını görür gibi oldum. Ben bu rüyayı ecelimin geldiğinden başka bir şekilde yorumlamıyorum. Bir kısım insanlar benden yerime halife atamamı istiyorlar. Allah dinini, hilafetini ve Peygamberi ile gönderdiği şer'î hükümleri ve ahkâmını zayi edecek değildir. Eğer başıma bir şey gelecek olursa hilafet işi Peygamber'in (sav) vefat ederken kendilerinden razı olduğu altı kişilik şu grubun kendi aralarında istişareleri ile belirlenecektir. Ben kesinlikle biliyorum ki benden sonra bazı kimseler bu işe karşı geleceklerdir. Ben vaktiyle onları İslam üzere (teslim olmaları, fitne çıkarmamaları için) kendi ellerimle dövmüştüm. Eğer böyle yaparlarsa bunlar kâfir ve sapıklardır. Sonra ben, kendimden sonraya Kelâlenin (ölüp geride baba ya da oğul bırakmayan kimse) durumundan daha önemli bir mesele bırakmadığım kanaatindeyim. Rasulullah'a (sav) Kelâle konusunda müracaat ettiğim kadar başka hiçbir meselede müracaat etmedim. Rasulullah da (sav) cevap verirken başka hiçbir meselede bana bu kadar sert davranmadı. Hatta parmağı ile göğsümü dürterek bana; "Ömer! Nisâ suresinin sonundaki, yazın inen ayet sana yetmiyor mu?" buyurdu. Yaşarsam bu konudaki hükmü öyle bir belirleyeceğim ki Kur'an'ı okuyan da okumayan da onunla hüküm verebilecek. Sonra Ömer şöyle devam etti: Allah'ım! Şehirlerdeki valilerine Seni şahit tutarım. Zira ben onları adaletle davransınlar, insanlara dinlerini, Peygamber'in sünnetini öğretsinler, ganimeti aralarında güzelce pay etsinler, kendilerine zor gelen işleri bana havale etsinler diye bu göreve getirdim. Sonra siz ey insanlar! Bence nahoş olan iki bitkiyi, soğan ve sarımsağı yiyorsunuz. Rasul-i Ekrem'in (sav) mescitte bir kimseden bunların kokusunu aldığı zaman onun Baki mezarlığının oraya gönderilmesini emrettiğini gördüm. Her kim soğan sarımsak yerse onları pişirerek öldürsün (kokusunu etkisiz hale getirsin.)
Öneri Formu
Hadis Id, No:
4452, M001258
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا هِشَامٌ حَدَّثَنَا قَتَادَةُ عَنْ سَالِمِ بْنِ أَبِى الْجَعْدِ عَنْ مَعْدَانَ بْنِ أَبِى طَلْحَةَ أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ خَطَبَ يَوْمَ الْجُمُعَةِ فَذَكَرَ نَبِىَّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَذَكَرَ أَبَا بَكْرٍ قَالَ إِنِّى رَأَيْتُ كَأَنَّ دِيكًا نَقَرَنِى ثَلاَثَ نَقَرَاتٍ وَإِنِّى لاَ أُرَاهُ إِلاَّ حُضُورَ أَجَلِى وَإِنَّ أَقْوَامًا يَأْمُرُونَنِى أَنْ أَسْتَخْلِفَ وَإِنَّ اللَّهَ لَمْ يَكُنْ لِيُضَيِّعَ دِينَهُ وَلاَ خِلاَفَتَهُ وَلاَ الَّذِى بَعَثَ بِهِ نَبِيَّهُ صلى الله عليه وسلم فَإِنْ عَجِلَ بِى أَمْرٌ فَالْخِلاَفَةُ شُورَى بَيْنَ هَؤُلاَءِ السِّتَّةِ الَّذِينَ تُوُفِّىَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَهُوَ عَنْهُمْ رَاضٍ وَإِنِّى قَدْ عَلِمْتُ أَنَّ أَقْوَامًا يَطْعَنُونَ فِى هَذَا الأَمْرِ أَنَا ضَرَبْتُهُمْ بِيَدِى هَذِهِ عَلَى الإِسْلاَمِ فَإِنْ فَعَلُوا ذَلِكَ فَأُولَئِكَ أَعْدَاءُ اللَّهِ الْكَفَرَةُ الضُّلاَّلُ ثُمَّ إِنِّى لاَ أَدَعُ بَعْدِى شَيْئًا أَهَمَّ عِنْدِى مِنَ الْكَلاَلَةِ مَا رَاجَعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى شَىْءٍ مَا رَاجَعْتُهُ فِى الْكَلاَلَةِ وَمَا أَغْلَظَ لِى فِى شَىْءٍ مَا أَغْلَظَ لِى فِيهِ حَتَّى طَعَنَ بِإِصْبَعِهِ فِى صَدْرِى فَقَالَ
"يَا عُمَرُ أَلاَ تَكْفِيكَ آيَةُ الصَّيْفِ الَّتِى فِى آخِرِ سُورَةِ النِّسَاءِ." وَإِنِّى إِنْ أَعِشْ أَقْضِ فِيهَا بِقَضِيَّةٍ يَقْضِى بِهَا مَنْ يَقْرَأُ الْقُرْآنَ وَمَنْ لاَ يَقْرَأُ الْقُرْآنَ ثُمَّ قَالَ اللَّهُمَّ إِنِّى أُشْهِدُكَ عَلَى أُمَرَاءِ الأَمْصَارِ وَإِنِّى إِنَّمَا بَعَثْتُهُمْ عَلَيْهِمْ لِيَعْدِلُوا عَلَيْهِمْ وَلِيُعَلِّمُوا النَّاسَ دِينَهُمْ وَسُنَّةَ نَبِيِّهِمْ صلى الله عليه وسلم وَيَقْسِمُوا فِيهِمْ فَيْئَهُمْ وَيَرْفَعُوا إِلَىَّ مَا أَشْكَلَ عَلَيْهِمْ مِنْ أَمْرِهِمْ ثُمَّ إِنَّكُمْ أَيُّهَا النَّاسُ تَأْكُلُونَ شَجَرَتَيْنِ لاَ أَرَاهُمَا إِلاَّ خَبِيثَتَيْنِ هَذَا الْبَصَلَ وَالثُّومَ لَقَدْ رَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِذَا وَجَدَ رِيحَهُمَا مِنَ الرَّجُلِ فِى الْمَسْجِدِ أَمَرَ بِهِ فَأُخْرِجَ إِلَى الْبَقِيعِ فَمَنْ أَكَلَهُمَا فَلْيُمِتْهُمَا طَبْخًا.
Tercemesi:
Bize Muhammed b. el-Müsenna, ona Yahya b. Said, ona Hişam, ona Katade, ona da Salim b. Ebu'l-Ca'd, Maden b. Ebu Talha'nın şöyle anlattığını rivayet etti: Hz. Ömer bir Cuma günü hutbeye çıktı ve bir konuşma yaptı. Hz. Peygamber'i (sav) ve Ebu Bekir'i andı. (Sonra şöyle devam etti: Rüyamda sanki) bir horozun beni üç kez gagaladığını görür gibi oldum. Ben bu rüyayı ecelimin geldiğinden başka bir şekilde yorumlamıyorum. Bir kısım insanlar benden yerime halife atamamı istiyorlar. Allah dinini, hilafetini ve Peygamberi ile gönderdiği şer'î hükümleri ve ahkâmını zayi edecek değildir. Eğer başıma bir şey gelecek olursa hilafet işi Peygamber'in (sav) vefat ederken kendilerinden razı olduğu altı kişilik şu grubun kendi aralarında istişareleri ile belirlenecektir. Ben kesinlikle biliyorum ki benden sonra bazı kimseler bu işe karşı geleceklerdir. Ben vaktiyle onları İslam üzere (teslim olmaları, fitne çıkarmamaları için) kendi ellerimle dövmüştüm. Eğer böyle yaparlarsa bunlar kâfir ve sapıklardır. Sonra ben, kendimden sonraya Kelâlenin (ölüp geride baba ya da oğul bırakmayan kimse) durumundan daha önemli bir mesele bırakmadığım kanaatindeyim. Rasulullah'a (sav) Kelâle konusunda müracaat ettiğim kadar başka hiçbir meselede müracaat etmedim. Rasulullah da (sav) cevap verirken başka hiçbir meselede bana bu kadar sert davranmadı. Hatta parmağı ile göğsümü dürterek bana; "Ömer! Nisâ suresinin sonundaki, yazın inen ayet sana yetmiyor mu?" buyurdu. Yaşarsam bu konudaki hükmü öyle bir belirleyeceğim ki Kur'an'ı okuyan da okumayan da onunla hüküm verebilecek. Sonra Ömer şöyle devam etti: Allah'ım! Şehirlerdeki valilerine Seni şahit tutarım. Zira ben onları adaletle davransınlar, insanlara dinlerini, Peygamber'in sünnetini öğretsinler, ganimeti aralarında güzelce pay etsinler, kendilerine zor gelen işleri bana havale etsinler diye bu göreve getirdim. Sonra siz ey insanlar! Bence nahoş olan iki bitkiyi, soğan ve sarımsağı yiyorsunuz. Rasul-i Ekrem'in (sav) mescitte bir kimseden bunların kokusunu aldığı zaman onun Baki mezarlığının oraya gönderilmesini emrettiğini gördüm. Her kim soğan sarımsak yerse onları pişirerek öldürsün (kokusunu etkisiz hale getirsin.)
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Mesâcid ve Mevâdi'u's-salât 1258, /224
Senetler:
1. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Adevî (Ömer b. Hattab b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. Maden b. Ebu Talha el-Ya'meri (Maden b. Ebu Talha)
3. Salim b. Ebu Ca'd el-Eşceî (Salim b. Rafi')
4. Ebu Hattab Katade b. Diame es-Sedusî (Katade b. Diame b. Katade)
5. Hişam b. Ebu Abdullah ed-Destevâî (Hişam b. Senber)
6. Ebu Said Yahya b. Said el-Kattan (Yahya b. Said b. Ferruh)
7. Muhammed b. Müsenna el-Anezî (Muhammed b. Müsenna b. Ubeyd b. Kays b. Dinar)
Konular:
Adab, Mescit, mescitte uyulması gereken edeb
Adab, yeme - içme adabı
KTB, ADAB
KTB, NAMAZ,
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Yönetim, imametin yöneticinin adil olması
Yönetim, Yöneticilik
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona İsmail b. Uleyye, ona Said b. Ebu Arube; (T)
Bize Züheyr b. Harb ve İshak b. İbrahim, o ikisine Şebabe b. Sevvar, ona Şube, onlara Katade bu isnatla şöyle rivayet etti:
[Hz. Ömer bir Cuma günü hutbeye çıktı ve bir konuşma yaptı. Hz. Peygamber'i (sav) ve Ebu Bekir'i andı. (Sonra şöyle devam etti: Rüyamda sanki) bir horozun beni üç kez gagaladığını görür gibi oldum. Ben bu rüyayı ecelimin geldiğinden başka bir şekilde yorumlamıyorum. Bir kısım insanlar benden yerime halife atamamı istiyorlar. Allah dinini, hilafetini ve Peygamberi ile gönderdiği şer'î hükümleri ve ahkâmını zayi edecek değildir. Eğer başıma bir şey gelecek olursa hilafet işi Peygamber’in (sav) vefat ederken kendilerinden razı olduğu altı kişilik şu grubun kendi aralarında istişareleri ile belirlenecektir. Ben kesinlikle biliyorum ki benden sonra bazı kimseler bu işe karşı geleceklerdir. Ben vaktiyle onları İslam üzere (teslim olmaları, fitne çıkarmamaları için) kendi ellerimle dövmüştüm. Eğer böyle yaparlarsa bunlar kâfir ve sapıklardır. Sonra ben, kendimden sonraya Kelâlenin (ölüp geride baba ya da oğul bırakmayan kimse) durumundan daha önemli bir mesele bırakmadığım kanaatindeyim. Rasulullah'a (sav) Kelâle konusunda müracaat ettiğim kadar başka hiçbir meselede müracaat etmedim. Rasulullah da (sav) cevap verirken başka hiçbir meselede bana bu kadar sert davranmadı. Hatta parmağı ile göğsümü dürterek bana; "Ömer! Nisâ suresinin sonundaki, yazın inen ayet sana yetmiyor mu?" dedi. Yaşarsam bu konudaki hükmü öyle bir belirleyeceğim ki Kur'an'ı okuyan da okumayan da onunla hüküm verebilecek. Sonra Ömer şöyle devam etti: Allah’ım! Şehirlerdeki valilerine seni şahit tutarım. Zira ben onları adaletle davransınlar, insanlara dinlerini, Peygamber’in sünnetini öğretsinler, ganimeti aralarında güzelce pay etsinler, kendilerine zor gelen işleri bana havale etsinler diye bu göreve getirdim. Sonra siz ey insanlar! Bence nahoş olan iki bitkiyi, soğan ve sarımsağı yiyorsunuz. Rasul-i Ekrem’in (sav) mescitte bir kimseden bunların kokusunu aldığı zaman onun Baki mezarlığının oraya gönderilmesini emrettiğini gördüm. Her kim soğan sarımsak yerse onları pişirerek öldürsün (kokusunu etkisiz hale getirsin.)]
Öneri Formu
Hadis Id, No:
4453, M001259
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ ابْنُ عُلَيَّةَ عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِى عَرُوبَةَ ح
قَالَ وَحَدَّثَنَا زُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ وَإِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ كِلاَهُمَا عَنْ شَبَابَةَ بْنِ سَوَّارٍ قَالَ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ جَمِيعًا عَنْ قَتَادَةَ فِى هَذَا الإِسْنَادِ [عَنْ سَالِمِ بْنِ أَبِى الْجَعْدِ عَنْ مَعْدَانَ بْنِ أَبِى طَلْحَةَ] مِثْلَهُ
[أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ خَطَبَ يَوْمَ الْجُمُعَةِ فَذَكَرَ نَبِىَّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَذَكَرَ أَبَا بَكْرٍ قَالَ إِنِّى رَأَيْتُ كَأَنَّ دِيكًا نَقَرَنِى ثَلاَثَ نَقَرَاتٍ وَإِنِّى لاَ أُرَاهُ إِلاَّ حُضُورَ أَجَلِى وَإِنَّ أَقْوَامًا يَأْمُرُونَنِى أَنْ أَسْتَخْلِفَ وَإِنَّ اللَّهَ لَمْ يَكُنْ لِيُضَيِّعَ دِينَهُ وَلاَ خِلاَفَتَهُ وَلاَ الَّذِى بَعَثَ بِهِ نَبِيَّهُ صلى الله عليه وسلم فَإِنْ عَجِلَ بِى أَمْرٌ فَالْخِلاَفَةُ شُورَى بَيْنَ هَؤُلاَءِ السِّتَّةِ الَّذِينَ تُوُفِّىَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَهُوَ عَنْهُمْ رَاضٍ وَإِنِّى قَدْ عَلِمْتُ أَنَّ أَقْوَامًا يَطْعَنُونَ فِى هَذَا الأَمْرِ أَنَا ضَرَبْتُهُمْ بِيَدِى هَذِهِ عَلَى الإِسْلاَمِ فَإِنْ فَعَلُوا ذَلِكَ فَأُولَئِكَ أَعْدَاءُ اللَّهِ الْكَفَرَةُ الضُّلاَّلُ ثُمَّ إِنِّى لاَ أَدَعُ بَعْدِى شَيْئًا أَهَمَّ عِنْدِى مِنَ الْكَلاَلَةِ مَا رَاجَعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى شَىْءٍ مَا رَاجَعْتُهُ فِى الْكَلاَلَةِ وَمَا أَغْلَظَ لِى فِى شَىْءٍ مَا أَغْلَظَ لِى فِيهِ حَتَّى طَعَنَ بِإِصْبَعِهِ فِى صَدْرِى فَقَالَ "يَا عُمَرُ أَلاَ تَكْفِيكَ آيَةُ الصَّيْفِ الَّتِى فِى آخِرِ سُورَةِ النِّسَاءِ." وَإِنِّى إِنْ أَعِشْ أَقْضِ فِيهَا بِقَضِيَّةٍ يَقْضِى بِهَا مَنْ يَقْرَأُ الْقُرْآنَ وَمَنْ لاَ يَقْرَأُ الْقُرْآنَ ثُمَّ قَالَ اللَّهُمَّ إِنِّى أُشْهِدُكَ عَلَى أُمَرَاءِ الأَمْصَارِ وَإِنِّى إِنَّمَا بَعَثْتُهُمْ عَلَيْهِمْ لِيَعْدِلُوا عَلَيْهِمْ وَلِيُعَلِّمُوا النَّاسَ دِينَهُمْ وَسُنَّةَ نَبِيِّهِمْ صلى الله عليه وسلم وَيَقْسِمُوا فِيهِمْ فَيْئَهُمْ وَيَرْفَعُوا إِلَىَّ مَا أَشْكَلَ عَلَيْهِمْ مِنْ أَمْرِهِمْ ثُمَّ إِنَّكُمْ أَيُّهَا النَّاسُ تَأْكُلُونَ شَجَرَتَيْنِ لاَ أَرَاهُمَا إِلاَّ خَبِيثَتَيْنِ هَذَا الْبَصَلَ وَالثُّومَ لَقَدْ رَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِذَا وَجَدَ رِيحَهُمَا مِنَ الرَّجُلِ فِى الْمَسْجِدِ أَمَرَ بِهِ فَأُخْرِجَ إِلَى الْبَقِيعِ فَمَنْ أَكَلَهُمَا فَلْيُمِتْهُمَا طَبْخًا.]
Tercemesi:
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona İsmail b. Uleyye, ona Said b. Ebu Arube; (T)
Bize Züheyr b. Harb ve İshak b. İbrahim, o ikisine Şebabe b. Sevvar, ona Şube, onlara Katade bu isnatla şöyle rivayet etti:
[Hz. Ömer bir Cuma günü hutbeye çıktı ve bir konuşma yaptı. Hz. Peygamber'i (sav) ve Ebu Bekir'i andı. (Sonra şöyle devam etti: Rüyamda sanki) bir horozun beni üç kez gagaladığını görür gibi oldum. Ben bu rüyayı ecelimin geldiğinden başka bir şekilde yorumlamıyorum. Bir kısım insanlar benden yerime halife atamamı istiyorlar. Allah dinini, hilafetini ve Peygamberi ile gönderdiği şer'î hükümleri ve ahkâmını zayi edecek değildir. Eğer başıma bir şey gelecek olursa hilafet işi Peygamber’in (sav) vefat ederken kendilerinden razı olduğu altı kişilik şu grubun kendi aralarında istişareleri ile belirlenecektir. Ben kesinlikle biliyorum ki benden sonra bazı kimseler bu işe karşı geleceklerdir. Ben vaktiyle onları İslam üzere (teslim olmaları, fitne çıkarmamaları için) kendi ellerimle dövmüştüm. Eğer böyle yaparlarsa bunlar kâfir ve sapıklardır. Sonra ben, kendimden sonraya Kelâlenin (ölüp geride baba ya da oğul bırakmayan kimse) durumundan daha önemli bir mesele bırakmadığım kanaatindeyim. Rasulullah'a (sav) Kelâle konusunda müracaat ettiğim kadar başka hiçbir meselede müracaat etmedim. Rasulullah da (sav) cevap verirken başka hiçbir meselede bana bu kadar sert davranmadı. Hatta parmağı ile göğsümü dürterek bana; "Ömer! Nisâ suresinin sonundaki, yazın inen ayet sana yetmiyor mu?" dedi. Yaşarsam bu konudaki hükmü öyle bir belirleyeceğim ki Kur'an'ı okuyan da okumayan da onunla hüküm verebilecek. Sonra Ömer şöyle devam etti: Allah’ım! Şehirlerdeki valilerine seni şahit tutarım. Zira ben onları adaletle davransınlar, insanlara dinlerini, Peygamber’in sünnetini öğretsinler, ganimeti aralarında güzelce pay etsinler, kendilerine zor gelen işleri bana havale etsinler diye bu göreve getirdim. Sonra siz ey insanlar! Bence nahoş olan iki bitkiyi, soğan ve sarımsağı yiyorsunuz. Rasul-i Ekrem’in (sav) mescitte bir kimseden bunların kokusunu aldığı zaman onun Baki mezarlığının oraya gönderilmesini emrettiğini gördüm. Her kim soğan sarımsak yerse onları pişirerek öldürsün (kokusunu etkisiz hale getirsin.)]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Mesâcid ve Mevâdi'u's-salât 1259, /224
Senetler:
1. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Adevî (Ömer b. Hattab b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. Maden b. Ebu Talha el-Ya'meri (Maden b. Ebu Talha)
3. Salim b. Ebu Ca'd el-Eşceî (Salim b. Rafi')
4. Ebu Hattab Katade b. Diame es-Sedusî (Katade b. Diame b. Katade)
5. Şube b. Haccâc el-Atekî (Şu'be b. Haccac b. Verd)
6. Ebu Amr Şebabe b. Sevvar el-Fezarî (Şebabe b. Sevvar)
7. İshak b. Râhûye el-Mervezî (İshak b. İbrahim b. Mahled)
Konular:
Adab, Mescit, mescitte uyulması gereken edeb
Adab, yeme - içme adabı
KTB, ADAB
KTB, NAMAZ,
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Yönetim, imametin yöneticinin adil olması
Yönetim, Yöneticilik
Bize Musa b. İsmail, ona Ebu Avâne, ona Husayn, ona da Amr b. Meymûn şöyle demiştir:
Ben, Ömer b. Hattâb'ı vurulmasından birkaç gün önce Medine'de görmüştüm: Huzeyfe b. Yemân ile Osman b. Huneyf'in yanında durup “Nasıl yaptınız? Irak ahalisine güç yetiremeyecekleri haraç yüklemiş olmaktan korkuyor musunuz?” dedi. Onlar da “biz Irak arazisine onların güç yetirebilecekleri bir vergi yükledik. fazla büyük bir yükleri yok” dediler. Ömer “dikkat edin, onların güç yetiremeyecekleri bir arazi haracı yüklemiş olmayasınız” dedi. Huzeyfe ile İbn Huneyf “hayır” dediler. Bunun üzerine Ömer “eğer Allah ömür verirse, ben Irak ahalisinin dullarını, benden sonra ebediyen bir erkeğe muhtaç olmayacakları bir duruma getireceğim” dedi.
Bu konuşma üzerinde sadece dört gün geçmişti ki Ömer vuruldu. Vurulduğu sabah ben mescitte safta idim ve benimle Ömer arasında Abdullah b. Abbâs bulunuyordu. Ömer'in âdeti üzere iki saf arasından geçerken "safları düzeltin" diye emreder, sonunda saflarda düzensizlik görmezse mihraba geçer, iftitâh tekbirini alırdı. Cemaatin toplanması için ilk rekâtta çoğunlukla Yusuf Suresi'ni yahut Nahl Suresi'ni ya da benzeri uzunlukta bir sure okurdu. O sabah da aynı şekilde mihraba geçip tekbir aldı. Ardından ben, Ömer'in “köpek beni öldürdü” ya da “yedi” dediğini işittim. O anda bir Acem genci Ömer'i hançerlemiş, elinde iki yüzlü bir hançerle kaçmaya çalışırken saflarda sağlı sollu rast gele kimselere vurmaya başlamıştı. Nihayet bu şekilde on üç kimseyi hançerledi. Bunlardan yedisi öldü. Bu kanlı vaziyeti gören Müslümanlardan birisi bornus denilen geniş başlığını caninin boynuna atıp geçirdi. Kâfir köle yakalandığını anlayınca kendini hançerleyerek intihar etti.
Ömer yaralanınca Abdurrahman b. Avf'ın elinden tutup, onu mihraba geçirdi. Ömer'e yakın bulunan herkes benim gördüğüm bu işi muhakkak görmüştür. Ama mescidin kenarında bulunan kimseler bir şey bilmiyorlardı. Onlar sadece Ömer'in namaz kıldırma sesini duymuyorlar ve hayret ederek “subhanallah, subhanallah” diyorlardı. Abdurrahman cemaate kısa bir namaz kıldırdı. Namaz bitince Ömer, İbn Abbâs'a “Ey Abbâs oğlu, git bak bakalım, beni kim vurdu?” dedi. İbn Abbâs bir müddet dolaştıktan sonra geldi ve “cinayeti işleyen Mugîre b. Şu'be'nin kölesidir” dedi. Ömer “şu sanatkâr mı?” dedi. İbn Abbâs “evet”, diye tasdik etti. Ömer “Allah onun canını alsın, ben ona iyilik tavsiye etmiştim. Allah'a hamdolsun ki, benim ölümümü Müslümanlık iddiasında bulunan bir kimsenin eliyle yapmadı” dedi. Sonra Ömer, İbn Abbâs'a hitaben “sen ve baban Medine'de kâfir kölelerin çok olmasını arzu ediyordunuz” dedi. Abbâs, sahabîler içinde en çok kölesi olan kimse idi. Bunun üzerine İbn Abbâs, Ömer'e “İstersen yaparım, yani eğer istersen Medine'deki köleleri öldürürüz” dedi. Ömer de “yalan söyledin. Onlar sizin dilinizle konuştuktan, sizin kıblenize doğru namaz kıldıktan ve haccınız gibi hac yaptıktan sonra (onları nasıl öldüreceksiniz)?” dedi.
Sonra Ömer kendi evine götürüldü, biz de beraberinde gittik. Bu günden önce insanların başına bu derece ağır bir musibet gelmemişti. Bir kısmı Ömer'in “tehlikesi yoktur” diyor, bir kısmı da “ben durumundan tedirginim” diyordu. O sırada bir miktar şıra getirildi. Ömer onu içti, fakat hemen karnından dışarı çıktı. Sonra süt getirildi. Ömer onu da içti, fakat bu da karnındaki yaradan çıkmaya başladı. Bunun üzerine herkes, Ömer'in bu yaralardan öleceğini anladı. Biz de Ömer'in yanına girdik. Artık insanlar grup grup gelip Ömer'in iyiliklerini söylüyor, onu övüyorlardı. Bu sırada Ömer'in yanına Ensâr'dan genç bir insan geldi ve “ey Müminlerin Emiri, Rasulullah (sav) ile sohbetin ve senin de bildiğin üzere, İslam'a girişte ilklerden oluşun sebebiyle Allah'ın sana olan lütuf ve ihsanıyla sevin. Sonra halife oldun ve adaletle davrandın. Bu beşerî faziletlerden sonra bir de şehitlik rütbesi vardır” dedi. Ömer “bu halifelik işindeki amelimin başa baş gelmesini, yani günah ve sevabımın eşit olmasını arzu ederdim” dedi. O genç arkasını dönüp giderken Ömer onun, elbisesinin uzunluğundan dolayı eteklerinin yerde süründüğünü gördü ve “o genci bana geri getirin” dedi. O genç gelince, ona “ey kardeşimin oğlu, elbisenin eteğini yukarı kaldır. Böylece elbisen daha az eskir yahut daha az kirlenir ve Rabbin için de daha takvalı olur” dedi, ardından oğluna seslenerek “ey Ömer'in oğlu Abdullah, bak bakalım borçlarım ne kadar?” dedi. Borçlarını hesap ettiler ve seksen altı bin civarında çıktı. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: Eğer Ömer ailesinin malı bu borca yeterse, borcu onların mallarından öde, yetmezse Adiyy b. Ka'b oğullarından iste. Eğer onların malları da yetmezse Kureyş kabilesinden iste, ama daha başka kimseye gitme. Bu mallarla benim borcumu öde. Sonra Müminlerin Anası Âişe'ye git ve ona “Ömer sana selâm söylüyor” de ve “Müminlerin Emiri” tabirini kullanma. Çünkü ben bu gün artık Müminlerin Emiri değilim. Âişe'ye “Ömer b. Hattâb iki arkadaşının yanına gömülmek için senden izin istiyor” de.
İbn Ömer, Âişe'ye gitti, ona selam verip yanına girmek üzere izin istedi. Sonra Âişe'nin yanına girdi, onu oturmuş ağlıyor halde buldu. İbn Ömer, Âişe'ye “Ömer b. Hattâb sana selâm ediyor ve iki arkadaşının yanına gömülmek üzere senden izin istiyor” dedi. Âişe “ben burayı kendim için düşünüyordum. Fakat bu gün elbette Ömer'i kendime üstün tutarım” dedi. Abdullah dönüp gelince, Ömer'e “Abdullah b. Ömer geldi” denildi. Ömer “beni doğrultun” dedi. Birisi Ömer'i kendisine yasladı. Ömer, Abdullah'a “ne haber getirdin?” diye sordu. Abdullah “ey Müminlerin Emiri, senin arzu ettiğin haberi getirdim. Âişe izin verdi” dedi. Ömer “elhamdülillâh, bugün, benim için dostlarımın yanma gömülmekten daha önemli hiçbir iş ve arzu yoktur. Ben ölünce cenazemi hücreye taşıyın, sonra da Âişe'ye teslim edin. Sen Âişe'ye 'Ömer b. Hattâb senden izin istiyor' de. Eğer Âişe benim oraya gömülmem için izin verirse, beni oraya koyunuz. Şayet Âişe beni reddederse, sizler benim cenazemi Müslümanların kabirlerine götürüp gömünüz” diye vasiyet etti.
Bu sırada Müminlerin anası Hafsa geldi. Beraberinde birtakım kadınlar yürüyordu. Biz onları görünce kalktık. Hafsa babasının huzuruna girdi ve yanında bir müddet ağladı. Erkekler Ömer'in yanına girme izni istediler. Hafsa da kendi ev halkına ait olan bir yere girdi. Biz o içeri mekândan onun ağlamasını işittik. Gelen erkekler Ömer'e “ey Müminlerin Emiri, vasiyet et de yerine birini halef seç ve onu bize tavsiye et” dediler. Ömer “Müminlerin bu halifelik işine Rasulullah'ın kendilerinden razı olarak vefat ettiği şu kişiler yahut şu topluluktan daha lâyık bir kimse bulmuyorum” dedi ve Ali, Osman, Zübeyir, Talha, Sa'd b. Ebu Vakkâs, Abdurrahman b. Avf isimlerini saydı, ardından “Abdullah b. Ömer de sizlerle hazır bulunup size nezaret etsin ama ona bu halifelik işinden hiçbir şey yoktur” dedi. Ömer'in, oğlunun şurada hazır bulunmasını ifade etmesi, oğlunun oy hakkı olmamasından dolayı kırılan gönlünü teselli mahiyetinde olmuştur. Ömer devamla “eğer emirlik Sa'd'a isabet ederse, o bu işin ehli ve yeridir. İsabet etmezse, sizden hanginiz emir olursa Sa'd'ın yardımından istifade etsin. Benim, Sa'd'ı Küfe Valiliğinden almam, ne onun acizliğinden, ne de hıyanetinden dolayıdır” dedi ve şöyle devam etti:
Benden sonraki halifeye ilk Muhacirleri, onların haklarının tanınmasını ve onlara yapılan hürmetin muhafaza edilmesini tavsiye ederim. Ve yine benden sonraki halifeye Ensâr'a da hayırla davranmasını tavsiye ederim. Onlar, Peygamber (sav) ve Muhacirler Medine'ye gelmeden önce, Medine'yi yurt ve iman evi edinmiş olan kimselerdir. İşte onların iyilerinin iyilikleri kabul olunmalı, kötülerinin kötülüğü ve kusurları affedilmelidir. Ben yeni halifeye bütün memleketler halklarına da hayırla muamele etmesini tavsiye ederim. Çünkü onlar İslâm'ın yardımcılarıdır, mal toplayıcılardır, çoklukları ve kuvvetleriyle düşmanı öfkelendirenlerdir. Onlardan ancak kendi rızalarıyla mallarının fazlası alınmalıdır. Ve yine ben yeni halifeye, bedevilere de hayırla muamele etmesini tavsiye ederim. Çünkü bedeviler Arap'ın aslı ve İslâm'ın ana unsurudurlar. Onların mallarının orta kalitede olanlarından alınıp fakirlerine verilmesini tavsiye ederim. Ve yeni halifeye Allah'ın zimmetini ve Rasulullah'ın zimmetini (korumasını) tavsiye ederim. Allah'ın ve Rasulü'nün sözü ve korumasında olan her topluluğun söz ve himayelerinin yerine getirilmesini tavsiye ederim. Bütün fertlerin ve grupların hakları verilmeli, vazifeleri ve işleri görülmelidir. Onlara bir düşman saldırdığında, onların arkalarından ve önlerinden müdafaa edilmeleri için harp yapılmalı ve kendileri ancak güç yetirecekleri cizye vergisi ile mükellef kılınmalıdırlar.
Ömer vefat edince, onu evinden çıkardık. Sonra yürüyerek onu Âişe'nin hücresine getirdik. Abdullah selâm verdikten sonra Âişe'ye “Ömer b. Hattâb senden izin ister” dedi. Âişe “onu içeriye sokunuz” dedi. Ömer hücrenin içine getirildi ve orada iki arkadaşının yanında kabrine konuldu. Ömer'in gömülmesi işi bitirilince, o şûra heyeti toplandı. Bu toplantıda Abdurrahman b. Avf, ihtilâfı azaltacak ve seçimi kolaylaştıracak şu uygulamayı teklif ederek “seçim işinizi gönül hoşluğu ile üç kişiye havale ediniz” dedi. Bu teklif üzerine Zübeyir “ben oyumu Ali'ye verdim”, dedi. Talha da “ben seçim işimi Osman'a havale ettim” dedi. Sa'd b. Ebu Vakkâs da “ben de seçim işimi Abdurrahman b. Avf'a havale ettim” dedi. Bunun üzerine Abdurrahman, Ali ile Osman'a “hanginiz devlet başkanlığı adaylığından feragat ederse bu seçim işiyle meşgul olmayı ona verelim. Allah ve Müslümanlar onun gözeticisi ve şâhididir. Onlar bu işe kimin daha elverişli olduğunu şüphesiz daha iyi görür ve bilirler” dedi. Ali ile Osman sükût ettiler. Bunun üzerine Abdurrahman iki arkadaşına “öyleyse bu seçim işiyle uğraşmayı bana havale ediyor musunuz? Allah üzerimde şâhittir ki, ben sizin en layık olanınızı seçmekte noksanlık göstermeyeceğim” dedi. Onlar da “evet” dediler. Abdurrahman onlardan birinin (Ali'nin) elini tutarak “ey Ali, sen de bilirsin ki, senin Rasulullah'a hısımlığın ve İslam'da kıdemin vardır. Allah, üzerinde gözeticidir. Yemin olsun eğer ben seni emir seçersem, İslâm ümmeti üzerinde muhakkak adalet edersin. Yine yemin ederim ki, eğer Osman'ı seçersem, muhakkak sen onun da sözlerini dinler ve elbette emirlerine itaat edersin” dedi. Sonra Abdurrahman b. Avf, diğerine yani Osman'a dönerek, Ali'ye söylediğinin benzerini ona da söyledi. Abdurrahman onların her ikisinden de bu şekilde söz aldıktan sonra, Osman'a “ey Osman elini kaldır” dedi ve Osman'a biat etti. Ali de Osman'a biat etti. Sonra Medine ahalisi de girip Osman'a biat etti.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34751, B003700
Hadis:
حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا أَبُو عَوَانَةَ عَنْ حُصَيْنٍ عَنْ عَمْرِو بْنِ مَيْمُونٍ قَالَ رَأَيْتُ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ - رضى الله عنه - قَبْلَ أَنْ يُصَابَ بِأَيَّامٍ بِالْمَدِينَةِ وَقَفَ عَلَى حُذَيْفَةَ بْنِ الْيَمَانِ وَعُثْمَانَ بْنِ حُنَيْفٍ ، قَالَ كَيْفَ فَعَلْتُمَا أَتَخَافَانِ أَنْ تَكُونَا قَدْ حَمَّلْتُمَا الأَرْضَ مَا لاَ تُطِيقُ قَالاَ حَمَّلْنَاهَا أَمْرًا هِىَ لَهُ مُطِيقَةٌ ، مَا فِيهَا كَبِيرُ فَضْلٍ . قَالَ انْظُرَا أَنْ تَكُونَا حَمَّلْتُمَا الأَرْضَ مَا لاَ تُطِيقُ ، قَالَ قَالاَ لاَ . فَقَالَ عُمَرُ لَئِنْ سَلَّمَنِى اللَّهُ لأَدَعَنَّ أَرَامِلَ أَهْلِ الْعِرَاقِ لاَ يَحْتَجْنَ إِلَى رَجُلٍ بَعْدِى أَبَدًا . قَالَ فَمَا أَتَتْ عَلَيْهِ إِلاَّ رَابِعَةٌ حَتَّى أُصِيبَ . قَالَ إِنِّى لَقَائِمٌ مَا بَيْنِى وَبَيْنَهُ إِلاَّ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَبَّاسٍ غَدَاةَ أُصِيبَ ، وَكَانَ إِذَا مَرَّ بَيْنَ الصَّفَّيْنِ قَالَ اسْتَوُوا . حَتَّى إِذَا لَمْ يَرَ فِيهِنَّ خَلَلاً تَقَدَّمَ فَكَبَّرَ ، وَرُبَّمَا قَرَأَ سُورَةَ يُوسُفَ ، أَوِ النَّحْلَ ، أَوْ نَحْوَ ذَلِكَ ، فِى الرَّكْعَةِ الأُولَى حَتَّى يَجْتَمِعَ النَّاسُ ، فَمَا هُوَ إِلاَّ أَنْ كَبَّرَ فَسَمِعْتُهُ يَقُولُ قَتَلَنِى - أَوْ أَكَلَنِى - الْكَلْبُ . حِينَ طَعَنَهُ ، فَطَارَ الْعِلْجُ بِسِكِّينٍ ذَاتِ طَرَفَيْنِ لاَ يَمُرُّ عَلَى أَحَدٍ يَمِينًا وَلاَ شِمَالاً إِلاَّ طَعَنَهُ حَتَّى طَعَنَ ثَلاَثَةَ عَشَرَ رَجُلاً ، مَاتَ مِنْهُمْ سَبْعَةٌ ، فَلَمَّا رَأَى ذَلِكَ رَجُلٌ مِنَ الْمُسْلِمِينَ ، طَرَحَ عَلَيْهِ بُرْنُسًا ، فَلَمَّا ظَنَّ الْعِلْجُ أَنَّهُ مَأْخُوذٌ نَحَرَ نَفْسَهُ ، وَتَنَاوَلَ عُمَرُ يَدَ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ فَقَدَّمَهُ ، فَمَنْ يَلِى عُمَرَ فَقَدْ رَأَى الَّذِى أَرَى ، وَأَمَّا نَوَاحِى الْمَسْجِدِ فَإِنَّهُمْ لاَ يَدْرُونَ غَيْرَ أَنَّهُمْ قَدْ فَقَدُوا صَوْتَ عُمَرَ وَهُمْ يَقُولُونَ سُبْحَانَ اللَّهِ سُبْحَانَ اللَّهِ . فَصَلَّى بِهِمْ عَبْدُ الرَّحْمَنِ صَلاَةً خَفِيفَةً ، فَلَمَّا انْصَرَفُوا . قَالَ يَا ابْنَ عَبَّاسٍ ، انْظُرْ مَنْ قَتَلَنِى . فَجَالَ سَاعَةً ، ثُمَّ جَاءَ ، فَقَالَ غُلاَمُ الْمُغِيرَةِ . قَالَ الصَّنَعُ قَالَ نَعَمْ . قَالَ قَاتَلَهُ اللَّهُ لَقَدْ أَمَرْتُ بِهِ مَعْرُوفًا ، الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِى لَمْ يَجْعَلْ مَنِيَّتِى بِيَدِ رَجُلٍ يَدَّعِى الإِسْلاَمَ ، قَدْ كُنْتَ أَنْتَ وَأَبُوكَ تُحِبَّانِ أَنْ تَكْثُرَ الْعُلُوجُ بِالْمَدِينَةِ وَكَانَ { الْعَبَّاسُ } أَكْثَرَهُمْ رَقِيقًا . فَقَالَ إِنْ شِئْتَ فَعَلْتُ . أَىْ إِنْ شِئْتَ قَتَلْنَا . قَالَ كَذَبْتَ ، بَعْدَ مَا تَكَلَّمُوا بِلِسَانِكُمْ ، وَصَلَّوْا قِبْلَتَكُمْ وَحَجُّوا حَجَّكُمْ فَاحْتُمِلَ إِلَى بَيْتِهِ فَانْطَلَقْنَا مَعَهُ ، وَكَأَنَّ النَّاسَ لَمْ تُصِبْهُمْ مُصِيبَةٌ قَبْلَ يَوْمَئِذٍ ، فَقَائِلٌ يَقُولُ لاَ بَأْسَ . وَقَائِلٌ يَقُولُ أَخَافُ عَلَيْهِ ، فَأُتِىَ بِنَبِيذٍ فَشَرِبَهُ فَخَرَجَ مِنْ جَوْفِهِ ، ثُمَّ أُتِىَ بِلَبَنٍ فَشَرِبَهُ فَخَرَجَ مِنْ جُرْحِهِ ، فَعَلِمُوا أَنَّهُ مَيِّتٌ ، فَدَخَلْنَا عَلَيْهِ ، وَجَاءَ النَّاسُ يُثْنُونَ عَلَيْهِ ، وَجَاءَ رَجُلٌ شَابٌّ ، فَقَالَ أَبْشِرْ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ بِبُشْرَى اللَّهِ لَكَ مِنْ صُحْبَةِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَقَدَمٍ فِى الإِسْلاَمِ مَا قَدْ عَلِمْتَ ، ثُمَّ وَلِيتَ فَعَدَلْتَ ، ثُمَّ شَهَادَةٌ . قَالَ وَدِدْتُ أَنَّ ذَلِكَ كَفَافٌ لاَ عَلَىَّ وَلاَ لِى . فَلَمَّا أَدْبَرَ ، إِذَا إِزَارُهُ يَمَسُّ الأَرْضَ . قَالَ رُدُّوا عَلَىَّ الْغُلاَمَ قَالَ ابْنَ أَخِى ارْفَعْ ثَوْبَكَ ، فَإِنَّهُ أَبْقَى لِثَوْبِكَ وَأَتْقَى لِرَبِّكَ ، يَا عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ انْظُرْ مَا عَلَىَّ مِنَ الدَّيْنِ . فَحَسَبُوهُ فَوَجَدُوهُ سِتَّةً وَثَمَانِينَ أَلْفًا أَوْ نَحْوَهُ ، قَالَ إِنْ وَفَى لَهُ مَالُ آلِ عُمَرَ ، فَأَدِّهِ مِنْ أَمْوَالِهِمْ ، وَإِلاَّ فَسَلْ فِى بَنِى عَدِىِّ بْنِ كَعْبٍ ، فَإِنْ لَمْ تَفِ أَمْوَالُهُمْ فَسَلْ فِى قُرَيْشٍ ، وَلاَ تَعْدُهُمْ إِلَى غَيْرِهِمْ ، فَأَدِّ عَنِّى هَذَا الْمَالَ ، انْطَلِقْ إِلَى عَائِشَةَ أُمِّ الْمُؤْمِنِينَ فَقُلْ يَقْرَأُ عَلَيْكِ عُمَرُ السَّلاَمَ . وَلاَ تَقُلْ أَمِيرُ الْمُؤْمِنِينَ . فَإِنِّى لَسْتُ الْيَوْمَ لِلْمُؤْمِنِينَ أَمِيرًا ، وَقُلْ يَسْتَأْذِنُ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ أَنْ يُدْفَنَ مَعَ صَاحِبَيْهِ . فَسَلَّمَ وَاسْتَأْذَنَ ، ثُمَّ دَخَلَ عَلَيْهَا ، فَوَجَدَهَا قَاعِدَةً تَبْكِى فَقَالَ يَقْرَأُ عَلَيْكِ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ السَّلاَمَ وَيَسْتَأْذِنُ أَنْ يُدْفَنَ مَعَ صَاحِبَيْهِ . فَقَالَتْ كُنْتُ أُرِيدُهُ لِنَفْسِى ، وَلأُوثِرَنَّ بِهِ الْيَوْمَ عَلَى نَفْسِى . فَلَمَّا أَقْبَلَ قِيلَ هَذَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ قَدْ جَاءَ . قَالَ ارْفَعُونِى ، فَأَسْنَدَهُ رَجُلٌ إِلَيْهِ ، فَقَالَ مَا لَدَيْكَ قَالَ الَّذِى تُحِبُّ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ أَذِنَتْ . قَالَ الْحَمْدُ لِلَّهِ ، مَا كَانَ مِنْ شَىْءٍ أَهَمُّ إِلَىَّ مِنْ ذَلِكَ ، فَإِذَا أَنَا قَضَيْتُ فَاحْمِلُونِى ثُمَّ سَلِّمْ فَقُلْ يَسْتَأْذِنُ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ ، فَإِنْ أَذِنَتْ لِى فَأَدْخِلُونِى ، وَإِنْ رَدَّتْنِى رُدُّونِى إِلَى مَقَابِرِ الْمُسْلِمِينَ . وَجَاءَتْ أُمُّ الْمُؤْمِنِينَ حَفْصَةُ وَالنِّسَاءُ تَسِيرُ مَعَهَا ، فَلَمَّا رَأَيْنَاهَا قُمْنَا ، فَوَلَجَتْ عَلَيْهِ فَبَكَتْ عِنْدَهُ سَاعَةً ، وَاسْتَأْذَنَ الرِّجَالُ ، فَوَلَجَتْ دَاخِلاً لَهُمْ ، فَسَمِعْنَا بُكَاءَهَا مِنَ الدَّاخِلِ . فَقَالُوا أَوْصِ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ اسْتَخْلِفْ . قَالَ مَا أَجِدُ أَحَقَّ بِهَذَا الأَمْرِ مِنْ هَؤُلاَءِ النَّفَرِ أَوِ الرَّهْطِ الَّذِينَ تُوُفِّىَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَهْوَ عَنْهُمْ رَاضٍ . فَسَمَّى عَلِيًّا وَعُثْمَانَ وَالزُّبَيْرَ وَطَلْحَةَ وَسَعْدًا وَعَبْدَ الرَّحْمَنِ وَقَالَ يَشْهَدُكُمْ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ وَلَيْسَ لَهُ مِنَ الأَمْرِ شَىْءٌ - كَهَيْئَةِ التَّعْزِيَةِ لَهُ - فَإِنْ أَصَابَتِ الإِمْرَةُ سَعْدًا فَهْوَ ذَاكَ ، وَإِلاَّ فَلْيَسْتَعِنْ بِهِ أَيُّكُمْ مَا أُمِّرَ ، فَإِنِّى لَمْ أَعْزِلْهُ عَنْ عَجْزٍ وَلاَ خِيَانَةٍ وَقَالَ أُوصِى الْخَلِيفَةَ مِنْ بَعْدِى بِالْمُهَاجِرِينَ الأَوَّلِينَ أَنْ يَعْرِفَ لَهُمْ حَقَّهُمْ ، وَيَحْفَظَ لَهُمْ حُرْمَتَهُمْ ، وَأُوصِيهِ بِالأَنْصَارِ خَيْرًا ، الَّذِينَ تَبَوَّءُوا الدَّارَ وَالإِيمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ ، أَنْ يُقْبَلَ مِنْ مُحْسِنِهِمْ ، وَأَنْ يُعْفَى عَنْ مُسِيئِهِمْ ، وَأُوصِيهِ بِأَهْلِ الأَمْصَارِ خَيْرًا فَإِنَّهُمْ رِدْءُ الإِسْلاَمِ ، وَجُبَاةُ الْمَالِ ، وَغَيْظُ الْعَدُوِّ ، وَأَنْ لاَ يُؤْخَذَ مِنْهُمْ إِلاَّ فَضْلُهُمْ عَنْ رِضَاهُمْ ، وَأُوصِيهِ بِالأَعْرَابِ خَيْرًا ، فَإِنَّهُمْ أَصْلُ الْعَرَبِ وَمَادَّةُ الإِسْلاَمِ أَنْ يُؤْخَذَ مِنْ حَوَاشِى أَمْوَالِهِمْ وَتُرَدَّ عَلَى فُقَرَائِهِمْ ، وَأُوصِيهِ بِذِمَّةِ اللَّهِ وَذِمَّةِ رَسُولِهِ صلى الله عليه وسلم أَنْ يُوفَى لَهُمْ بِعَهْدِهِمْ ، وَأَنْ يُقَاتَلَ مِنْ وَرَائِهِمْ ، وَلاَ يُكَلَّفُوا إِلاَّ طَاقَتَهُمْ . فَلَمَّا قُبِضَ خَرَجْنَا بِهِ فَانْطَلَقْنَا نَمْشِى فَسَلَّمَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ قَالَ يَسْتَأْذِنُ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ . قَالَتْ أَدْخِلُوهُ . فَأُدْخِلَ ، فَوُضِعَ هُنَالِكَ مَعَ صَاحِبَيْهِ ، فَلَمَّا فُرِغَ مِنْ دَفْنِهِ اجْتَمَعَ هَؤُلاَءِ الرَّهْطُ ، فَقَالَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ اجْعَلُوا أَمْرَكُمْ إِلَى ثَلاَثَةٍ مِنْكُمْ . فَقَالَ الزُّبَيْرُ قَدْ جَعَلْتُ أَمْرِى إِلَى عَلِىٍّ . فَقَالَ طَلْحَةُ قَدْ جَعَلْتُ أَمْرِى إِلَى عُثْمَانَ . وَقَالَ سَعْدٌ قَدْ جَعَلْتُ أَمْرِى إِلَى عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ . فَقَالَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ أَيُّكُمَا تَبَرَّأَ مِنْ هَذَا الأَمْرِ فَنَجْعَلُهُ إِلَيْهِ ، وَاللَّهُ عَلَيْهِ وَالإِسْلاَمُ لَيَنْظُرَنَّ أَفْضَلَهُمْ فِى نَفْسِهِ . فَأُسْكِتَ الشَّيْخَانِ ، فَقَالَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ أَفَتَجْعَلُونَهُ إِلَىَّ ، وَاللَّهُ عَلَىَّ أَنْ لاَ آلُوَ عَنْ أَفْضَلِكُمْ قَالاَ نَعَمْ ، فَأَخَذَ بِيَدِ أَحَدِهِمَا فَقَالَ لَكَ قَرَابَةٌ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَالْقَدَمُ فِى الإِسْلاَمِ مَا قَدْ عَلِمْتَ ، فَاللَّهُ عَلَيْكَ لَئِنْ أَمَّرْتُكَ لَتَعْدِلَنَّ ، وَلَئِنْ أَمَّرْتُ عُثْمَانَ لَتَسْمَعَنَّ وَلَتُطِيعَنَّ . ثُمَّ خَلاَ بِالآخَرِ فَقَالَ لَهُ مِثْلَ ذَلِكَ ، فَلَمَّا أَخَذَ الْمِيثَاقَ قَالَ ارْفَعْ يَدَكَ يَا عُثْمَانُ . فَبَايَعَهُ ، فَبَايَعَ لَهُ عَلِىٌّ ، وَوَلَجَ أَهْلُ الدَّارِ فَبَايَعُوهُ .
Tercemesi:
Bize Musa b. İsmail, ona Ebu Avâne, ona Husayn, ona da Amr b. Meymûn şöyle demiştir:
Ben, Ömer b. Hattâb'ı vurulmasından birkaç gün önce Medine'de görmüştüm: Huzeyfe b. Yemân ile Osman b. Huneyf'in yanında durup “Nasıl yaptınız? Irak ahalisine güç yetiremeyecekleri haraç yüklemiş olmaktan korkuyor musunuz?” dedi. Onlar da “biz Irak arazisine onların güç yetirebilecekleri bir vergi yükledik. fazla büyük bir yükleri yok” dediler. Ömer “dikkat edin, onların güç yetiremeyecekleri bir arazi haracı yüklemiş olmayasınız” dedi. Huzeyfe ile İbn Huneyf “hayır” dediler. Bunun üzerine Ömer “eğer Allah ömür verirse, ben Irak ahalisinin dullarını, benden sonra ebediyen bir erkeğe muhtaç olmayacakları bir duruma getireceğim” dedi.
Bu konuşma üzerinde sadece dört gün geçmişti ki Ömer vuruldu. Vurulduğu sabah ben mescitte safta idim ve benimle Ömer arasında Abdullah b. Abbâs bulunuyordu. Ömer'in âdeti üzere iki saf arasından geçerken "safları düzeltin" diye emreder, sonunda saflarda düzensizlik görmezse mihraba geçer, iftitâh tekbirini alırdı. Cemaatin toplanması için ilk rekâtta çoğunlukla Yusuf Suresi'ni yahut Nahl Suresi'ni ya da benzeri uzunlukta bir sure okurdu. O sabah da aynı şekilde mihraba geçip tekbir aldı. Ardından ben, Ömer'in “köpek beni öldürdü” ya da “yedi” dediğini işittim. O anda bir Acem genci Ömer'i hançerlemiş, elinde iki yüzlü bir hançerle kaçmaya çalışırken saflarda sağlı sollu rast gele kimselere vurmaya başlamıştı. Nihayet bu şekilde on üç kimseyi hançerledi. Bunlardan yedisi öldü. Bu kanlı vaziyeti gören Müslümanlardan birisi bornus denilen geniş başlığını caninin boynuna atıp geçirdi. Kâfir köle yakalandığını anlayınca kendini hançerleyerek intihar etti.
Ömer yaralanınca Abdurrahman b. Avf'ın elinden tutup, onu mihraba geçirdi. Ömer'e yakın bulunan herkes benim gördüğüm bu işi muhakkak görmüştür. Ama mescidin kenarında bulunan kimseler bir şey bilmiyorlardı. Onlar sadece Ömer'in namaz kıldırma sesini duymuyorlar ve hayret ederek “subhanallah, subhanallah” diyorlardı. Abdurrahman cemaate kısa bir namaz kıldırdı. Namaz bitince Ömer, İbn Abbâs'a “Ey Abbâs oğlu, git bak bakalım, beni kim vurdu?” dedi. İbn Abbâs bir müddet dolaştıktan sonra geldi ve “cinayeti işleyen Mugîre b. Şu'be'nin kölesidir” dedi. Ömer “şu sanatkâr mı?” dedi. İbn Abbâs “evet”, diye tasdik etti. Ömer “Allah onun canını alsın, ben ona iyilik tavsiye etmiştim. Allah'a hamdolsun ki, benim ölümümü Müslümanlık iddiasında bulunan bir kimsenin eliyle yapmadı” dedi. Sonra Ömer, İbn Abbâs'a hitaben “sen ve baban Medine'de kâfir kölelerin çok olmasını arzu ediyordunuz” dedi. Abbâs, sahabîler içinde en çok kölesi olan kimse idi. Bunun üzerine İbn Abbâs, Ömer'e “İstersen yaparım, yani eğer istersen Medine'deki köleleri öldürürüz” dedi. Ömer de “yalan söyledin. Onlar sizin dilinizle konuştuktan, sizin kıblenize doğru namaz kıldıktan ve haccınız gibi hac yaptıktan sonra (onları nasıl öldüreceksiniz)?” dedi.
Sonra Ömer kendi evine götürüldü, biz de beraberinde gittik. Bu günden önce insanların başına bu derece ağır bir musibet gelmemişti. Bir kısmı Ömer'in “tehlikesi yoktur” diyor, bir kısmı da “ben durumundan tedirginim” diyordu. O sırada bir miktar şıra getirildi. Ömer onu içti, fakat hemen karnından dışarı çıktı. Sonra süt getirildi. Ömer onu da içti, fakat bu da karnındaki yaradan çıkmaya başladı. Bunun üzerine herkes, Ömer'in bu yaralardan öleceğini anladı. Biz de Ömer'in yanına girdik. Artık insanlar grup grup gelip Ömer'in iyiliklerini söylüyor, onu övüyorlardı. Bu sırada Ömer'in yanına Ensâr'dan genç bir insan geldi ve “ey Müminlerin Emiri, Rasulullah (sav) ile sohbetin ve senin de bildiğin üzere, İslam'a girişte ilklerden oluşun sebebiyle Allah'ın sana olan lütuf ve ihsanıyla sevin. Sonra halife oldun ve adaletle davrandın. Bu beşerî faziletlerden sonra bir de şehitlik rütbesi vardır” dedi. Ömer “bu halifelik işindeki amelimin başa baş gelmesini, yani günah ve sevabımın eşit olmasını arzu ederdim” dedi. O genç arkasını dönüp giderken Ömer onun, elbisesinin uzunluğundan dolayı eteklerinin yerde süründüğünü gördü ve “o genci bana geri getirin” dedi. O genç gelince, ona “ey kardeşimin oğlu, elbisenin eteğini yukarı kaldır. Böylece elbisen daha az eskir yahut daha az kirlenir ve Rabbin için de daha takvalı olur” dedi, ardından oğluna seslenerek “ey Ömer'in oğlu Abdullah, bak bakalım borçlarım ne kadar?” dedi. Borçlarını hesap ettiler ve seksen altı bin civarında çıktı. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: Eğer Ömer ailesinin malı bu borca yeterse, borcu onların mallarından öde, yetmezse Adiyy b. Ka'b oğullarından iste. Eğer onların malları da yetmezse Kureyş kabilesinden iste, ama daha başka kimseye gitme. Bu mallarla benim borcumu öde. Sonra Müminlerin Anası Âişe'ye git ve ona “Ömer sana selâm söylüyor” de ve “Müminlerin Emiri” tabirini kullanma. Çünkü ben bu gün artık Müminlerin Emiri değilim. Âişe'ye “Ömer b. Hattâb iki arkadaşının yanına gömülmek için senden izin istiyor” de.
İbn Ömer, Âişe'ye gitti, ona selam verip yanına girmek üzere izin istedi. Sonra Âişe'nin yanına girdi, onu oturmuş ağlıyor halde buldu. İbn Ömer, Âişe'ye “Ömer b. Hattâb sana selâm ediyor ve iki arkadaşının yanına gömülmek üzere senden izin istiyor” dedi. Âişe “ben burayı kendim için düşünüyordum. Fakat bu gün elbette Ömer'i kendime üstün tutarım” dedi. Abdullah dönüp gelince, Ömer'e “Abdullah b. Ömer geldi” denildi. Ömer “beni doğrultun” dedi. Birisi Ömer'i kendisine yasladı. Ömer, Abdullah'a “ne haber getirdin?” diye sordu. Abdullah “ey Müminlerin Emiri, senin arzu ettiğin haberi getirdim. Âişe izin verdi” dedi. Ömer “elhamdülillâh, bugün, benim için dostlarımın yanma gömülmekten daha önemli hiçbir iş ve arzu yoktur. Ben ölünce cenazemi hücreye taşıyın, sonra da Âişe'ye teslim edin. Sen Âişe'ye 'Ömer b. Hattâb senden izin istiyor' de. Eğer Âişe benim oraya gömülmem için izin verirse, beni oraya koyunuz. Şayet Âişe beni reddederse, sizler benim cenazemi Müslümanların kabirlerine götürüp gömünüz” diye vasiyet etti.
Bu sırada Müminlerin anası Hafsa geldi. Beraberinde birtakım kadınlar yürüyordu. Biz onları görünce kalktık. Hafsa babasının huzuruna girdi ve yanında bir müddet ağladı. Erkekler Ömer'in yanına girme izni istediler. Hafsa da kendi ev halkına ait olan bir yere girdi. Biz o içeri mekândan onun ağlamasını işittik. Gelen erkekler Ömer'e “ey Müminlerin Emiri, vasiyet et de yerine birini halef seç ve onu bize tavsiye et” dediler. Ömer “Müminlerin bu halifelik işine Rasulullah'ın kendilerinden razı olarak vefat ettiği şu kişiler yahut şu topluluktan daha lâyık bir kimse bulmuyorum” dedi ve Ali, Osman, Zübeyir, Talha, Sa'd b. Ebu Vakkâs, Abdurrahman b. Avf isimlerini saydı, ardından “Abdullah b. Ömer de sizlerle hazır bulunup size nezaret etsin ama ona bu halifelik işinden hiçbir şey yoktur” dedi. Ömer'in, oğlunun şurada hazır bulunmasını ifade etmesi, oğlunun oy hakkı olmamasından dolayı kırılan gönlünü teselli mahiyetinde olmuştur. Ömer devamla “eğer emirlik Sa'd'a isabet ederse, o bu işin ehli ve yeridir. İsabet etmezse, sizden hanginiz emir olursa Sa'd'ın yardımından istifade etsin. Benim, Sa'd'ı Küfe Valiliğinden almam, ne onun acizliğinden, ne de hıyanetinden dolayıdır” dedi ve şöyle devam etti:
Benden sonraki halifeye ilk Muhacirleri, onların haklarının tanınmasını ve onlara yapılan hürmetin muhafaza edilmesini tavsiye ederim. Ve yine benden sonraki halifeye Ensâr'a da hayırla davranmasını tavsiye ederim. Onlar, Peygamber (sav) ve Muhacirler Medine'ye gelmeden önce, Medine'yi yurt ve iman evi edinmiş olan kimselerdir. İşte onların iyilerinin iyilikleri kabul olunmalı, kötülerinin kötülüğü ve kusurları affedilmelidir. Ben yeni halifeye bütün memleketler halklarına da hayırla muamele etmesini tavsiye ederim. Çünkü onlar İslâm'ın yardımcılarıdır, mal toplayıcılardır, çoklukları ve kuvvetleriyle düşmanı öfkelendirenlerdir. Onlardan ancak kendi rızalarıyla mallarının fazlası alınmalıdır. Ve yine ben yeni halifeye, bedevilere de hayırla muamele etmesini tavsiye ederim. Çünkü bedeviler Arap'ın aslı ve İslâm'ın ana unsurudurlar. Onların mallarının orta kalitede olanlarından alınıp fakirlerine verilmesini tavsiye ederim. Ve yeni halifeye Allah'ın zimmetini ve Rasulullah'ın zimmetini (korumasını) tavsiye ederim. Allah'ın ve Rasulü'nün sözü ve korumasında olan her topluluğun söz ve himayelerinin yerine getirilmesini tavsiye ederim. Bütün fertlerin ve grupların hakları verilmeli, vazifeleri ve işleri görülmelidir. Onlara bir düşman saldırdığında, onların arkalarından ve önlerinden müdafaa edilmeleri için harp yapılmalı ve kendileri ancak güç yetirecekleri cizye vergisi ile mükellef kılınmalıdırlar.
Ömer vefat edince, onu evinden çıkardık. Sonra yürüyerek onu Âişe'nin hücresine getirdik. Abdullah selâm verdikten sonra Âişe'ye “Ömer b. Hattâb senden izin ister” dedi. Âişe “onu içeriye sokunuz” dedi. Ömer hücrenin içine getirildi ve orada iki arkadaşının yanında kabrine konuldu. Ömer'in gömülmesi işi bitirilince, o şûra heyeti toplandı. Bu toplantıda Abdurrahman b. Avf, ihtilâfı azaltacak ve seçimi kolaylaştıracak şu uygulamayı teklif ederek “seçim işinizi gönül hoşluğu ile üç kişiye havale ediniz” dedi. Bu teklif üzerine Zübeyir “ben oyumu Ali'ye verdim”, dedi. Talha da “ben seçim işimi Osman'a havale ettim” dedi. Sa'd b. Ebu Vakkâs da “ben de seçim işimi Abdurrahman b. Avf'a havale ettim” dedi. Bunun üzerine Abdurrahman, Ali ile Osman'a “hanginiz devlet başkanlığı adaylığından feragat ederse bu seçim işiyle meşgul olmayı ona verelim. Allah ve Müslümanlar onun gözeticisi ve şâhididir. Onlar bu işe kimin daha elverişli olduğunu şüphesiz daha iyi görür ve bilirler” dedi. Ali ile Osman sükût ettiler. Bunun üzerine Abdurrahman iki arkadaşına “öyleyse bu seçim işiyle uğraşmayı bana havale ediyor musunuz? Allah üzerimde şâhittir ki, ben sizin en layık olanınızı seçmekte noksanlık göstermeyeceğim” dedi. Onlar da “evet” dediler. Abdurrahman onlardan birinin (Ali'nin) elini tutarak “ey Ali, sen de bilirsin ki, senin Rasulullah'a hısımlığın ve İslam'da kıdemin vardır. Allah, üzerinde gözeticidir. Yemin olsun eğer ben seni emir seçersem, İslâm ümmeti üzerinde muhakkak adalet edersin. Yine yemin ederim ki, eğer Osman'ı seçersem, muhakkak sen onun da sözlerini dinler ve elbette emirlerine itaat edersin” dedi. Sonra Abdurrahman b. Avf, diğerine yani Osman'a dönerek, Ali'ye söylediğinin benzerini ona da söyledi. Abdurrahman onların her ikisinden de bu şekilde söz aldıktan sonra, Osman'a “ey Osman elini kaldır” dedi ve Osman'a biat etti. Ali de Osman'a biat etti. Sonra Medine ahalisi de girip Osman'a biat etti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 8, 1/942
Senetler:
1. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Adevî (Ömer b. Hattab b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. Ebu Abdullah Amr b. Meymun el-Evdî (Amr b. Meymun)
3. Ebu Hüzeyl Husayn b. Abdurrahman es-Sülemî (Husayn b. Abdurrahman)
4. Ebu Avane Vazzah b. Abdullah el-Yeşkurî (Vazzah b. Abdullah)
5. Ebu Seleme Musa b. İsmail et-Tebûzeki (Musa b. İsmail)
Konular:
Namaz, saf tutma ve düzeni
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Açıklama: Sakīfetü Benî Sâide: Sözlükte “gölgelik, çardak” anlamına gelen sakīfe kelimesi, Medine’de İslâm öncesinden beri kabile mensuplarının hurma kurutmak gibi işlerde ortaklaşa kullandıkları ve toplantılar için bir araya geldikleri mekânları ifade eder. bk. https://islamansiklopedisi.org.tr/sakifetu-beni-saide
Öneri Formu
Hadis Id, No:
18324, B002462
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سُلَيْمَانَ قَالَ حَدَّثَنِى ابْنُ وَهْبٍ قَالَ حَدَّثَنِى مَالِكٌ . وَأَخْبَرَنِى يُونُسُ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ أَخْبَرَنِى عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُتْبَةَ أَنَّ ابْنَ عَبَّاسٍ أَخْبَرَهُ عَنْ عُمَرَ - رضى الله عنهم - قَالَ حِينَ تَوَفَّى اللَّهُ نَبِيَّهُ صلى الله عليه وسلم إِنَّ الأَنْصَارَ اجْتَمَعُوا فِى سَقِيفَةِ بَنِى سَاعِدَةَ ، فَقُلْتُ لأَبِى بَكْرٍ انْطَلِقْ بِنَا . فَجِئْنَاهُمْ فِى سَقِيفَةِ بَنِى سَاعِدَةَ .
Tercemesi:
Bize Yahya b. Süleyman, ona İbn Vehb, ona Malik ;(T) Bize Yunus, ona İbn Şihab, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona İbn Abbas ona da Ömer b. Hattâb (ra) şöyle dedi:
Allah, Peygamberini (sav) vefat ettirdiği zaman Ensar, Benî Sâide çardağında toplanmıştı. Ben de Ebu Bekir'e 'bizimle gel', dedim. Sonra da Benî Sâide çardağındaki Ensar'ın yanına geldik.
Açıklama:
Sakīfetü Benî Sâide: Sözlükte “gölgelik, çardak” anlamına gelen sakīfe kelimesi, Medine’de İslâm öncesinden beri kabile mensuplarının hurma kurutmak gibi işlerde ortaklaşa kullandıkları ve toplantılar için bir araya geldikleri mekânları ifade eder. bk. https://islamansiklopedisi.org.tr/sakifetu-beni-saide
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Mezâlim 19, 1/680
Senetler:
1. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Adevî (Ömer b. Hattab b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
3. Ebu Abdullah Ubeydullah b. Abdullah el-Hüzeli (Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud b. Gâfil)
4. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
5. Yunus b. Yezid el-Eyli (Yunus b. Yezid b. Mişkan)
6. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
7. Abdullah b. Vehb el-Kuraşî (Abdullah b. Vehb b. Müslim)
8. Yahya b. Süleyman el-Cûfî (Yahya b. Süleyman b. Said)
Konular:
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Yönetim, Hilafet tartışmaları,Hz. Peygamber'in vefatından sonra
حَدَّثَنَا عَبْدُ الْمَلِكِ بْنُ شُعَيْبِ بْنِ اللَّيْثِ حَدَّثَنِى أَبِى عَنْ جَدِّى حَدَّثَنِى عُقَيْلُ بْنُ خَالِدٍ قَالَ قَالَ ابْنُ شِهَابٍ أَخْبَرَنِى عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُتْبَةَ بْنِ مَسْعُودٍ أَنَّ عَائِشَةَ زَوْجَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَتْ
"لَقَدْ رَاجَعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى ذَلِكَ وَمَا حَمَلَنِى عَلَى كَثْرَةِ مُرَاجَعَتِهِ إِلاَّ أَنَّهُ لَمْ يَقَعْ فِى قَلْبِى أَنْ يُحِبَّ النَّاسُ بَعْدَهُ رَجُلاً قَامَ مَقَامَهُ أَبَدًا وَإِلاَّ أَنِّى كُنْتُ أَرَى أَنَّهُ لَنْ يَقُومَ مَقَامَهُ أَحَدٌ إِلاَّ تَشَاءَمَ النَّاسُ بِهِ فَأَرَدْتُ أَنْ يَعْدِلَ ذَلِكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَنْ أَبِى بَكْرٍ."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
3464, M000939
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ الْمَلِكِ بْنُ شُعَيْبِ بْنِ اللَّيْثِ حَدَّثَنِى أَبِى عَنْ جَدِّى حَدَّثَنِى عُقَيْلُ بْنُ خَالِدٍ قَالَ قَالَ ابْنُ شِهَابٍ أَخْبَرَنِى عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُتْبَةَ بْنِ مَسْعُودٍ أَنَّ عَائِشَةَ زَوْجَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَتْ
"لَقَدْ رَاجَعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى ذَلِكَ وَمَا حَمَلَنِى عَلَى كَثْرَةِ مُرَاجَعَتِهِ إِلاَّ أَنَّهُ لَمْ يَقَعْ فِى قَلْبِى أَنْ يُحِبَّ النَّاسُ بَعْدَهُ رَجُلاً قَامَ مَقَامَهُ أَبَدًا وَإِلاَّ أَنِّى كُنْتُ أَرَى أَنَّهُ لَنْ يَقُومَ مَقَامَهُ أَحَدٌ إِلاَّ تَشَاءَمَ النَّاسُ بِهِ فَأَرَدْتُ أَنْ يَعْدِلَ ذَلِكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَنْ أَبِى بَكْرٍ."
Tercemesi:
Bize Abdulmelik b. Şuayb b. el-Leys, ona babası, ona dedesi, ona Ukayl b. Halid, ona İbn Şihab, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud'un rivayet ettiğine göre Nebi'nin (sav) zevcesi Aişe dedi ki:
"Ben bu hususta Rasulullah'a (sav) itiraz ettim, beni ona bu şekilde çokça itiraz etmeye iten tek sebep, ondan sonra onun yerine duran bir kimseyi insanların ebediyen sevebileceklerini hatırımdan geçirmeyişim idi. Gerçekte ben onun yerine kim duracak olursa mutlaka insanların onu uğursuz sayacakları görüşünde idim. İşte bundan dolayı Rasulullah'ın (sav) Ebu Bekir'den vazgeçmesini istemiştim."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Salât 939, /176
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Ebu Abdullah Ubeydullah b. Abdullah el-Hüzeli (Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud b. Gâfil)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Halid Ukayl b. Halid el-Eylî (Ukayl b. Halid b. Ukayl)
5. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
6. Ebu Abdülmelik Şuayb b. Leys el-Fehmî (Şuayb b. Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
7. Ebu Abdullah Abdulmelik b. Şuayb el-Fehmî (Abdulmelik b. Şuayb b. Leys b. Sa'd)
Konular:
Hastalık, Hz. Peygamber, hastalığı
Hz. Peygamber, hanımları
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Hz. Peygamber, kızması
KTB, NAMAZ,
Sahabe, Hz. Peygamber'e itiraz, verdiği bir karara
Uğur-uğursuzluk
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Yönetim, kime ait olduğu
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ وَأَبُو كُرَيْبٍ قَالاَ حَدَّثَنَا ابْنُ نُمَيْرٍ عَنْ هِشَامٍ ح
وَحَدَّثَنَا ابْنُ نُمَيْرٍ - وَأَلْفَاظُهُمْ مُتَقَارِبَةٌ - قَالَ حَدَّثَنَا أَبِى قَالَ حَدَّثَنَا هِشَامٌ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ
"أَمَرَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَبَا بَكْرٍ أَنْ يُصَلِّىَ بِالنَّاسِ فِى مَرَضِهِ فَكَانَ يُصَلِّى بِهِمْ."
قَالَ عُرْوَةُ "فَوَجَدَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْ نَفْسِهِ خِفَّةً فَخَرَجَ وَإِذَا أَبُو بَكْرٍ يَؤُمُّ النَّاسَ فَلَمَّا رَآهُ أَبُو بَكْرٍ اسْتَأْخَرَ فَأَشَارَ إِلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَىْ كَمَا أَنْتَ فَجَلَسَ رَسُولُ اللَّهِ حِذَاءَ أَبِى بَكْرٍ إِلَى جَنْبِهِ. فَكَانَ أَبُو بَكْرٍ يُصَلِّى بِصَلاَةِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَالنَّاسُ يُصَلُّونَ بِصَلاَةِ أَبِى بَكْرٍ."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
3473, M000943
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ وَأَبُو كُرَيْبٍ قَالاَ حَدَّثَنَا ابْنُ نُمَيْرٍ عَنْ هِشَامٍ ح
وَحَدَّثَنَا ابْنُ نُمَيْرٍ - وَأَلْفَاظُهُمْ مُتَقَارِبَةٌ - قَالَ حَدَّثَنَا أَبِى قَالَ حَدَّثَنَا هِشَامٌ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ
"أَمَرَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَبَا بَكْرٍ أَنْ يُصَلِّىَ بِالنَّاسِ فِى مَرَضِهِ فَكَانَ يُصَلِّى بِهِمْ."
قَالَ عُرْوَةُ "فَوَجَدَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْ نَفْسِهِ خِفَّةً فَخَرَجَ وَإِذَا أَبُو بَكْرٍ يَؤُمُّ النَّاسَ فَلَمَّا رَآهُ أَبُو بَكْرٍ اسْتَأْخَرَ فَأَشَارَ إِلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَىْ كَمَا أَنْتَ فَجَلَسَ رَسُولُ اللَّهِ حِذَاءَ أَبِى بَكْرٍ إِلَى جَنْبِهِ. فَكَانَ أَبُو بَكْرٍ يُصَلِّى بِصَلاَةِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَالنَّاسُ يُصَلُّونَ بِصَلاَةِ أَبِى بَكْرٍ."
Tercemesi:
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ve Ebu Kureyb, onlara İbn Nümeyr, ona İbn Hişam; (T)
Bize İbn Nümeyr –lafızları birbirine yakındır-, ona babası, ona Hişam, ona babası, Aişe'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Rasulullah (sav) hastalığı sırasında Ebu Bekir'e insanlara namaz kıldırmasını emretti, bu sebeple o da onlara namaz kıldırırdı.
Urve dedi ki: "Rasulullah (sav) kendisinde bir hafifleme hissedince (Mescide) çıktı. Ebu Bekir'in insanlara imam olduğunu gördü. Ebu Bekir Allah Rasulü'nü görünce geri çekilmek istedi. Rasulullah (sav) ona olduğun gibi kal anlamında işaret etti. Sonra Rasulullah Ebu Bekir’in hizasında onun yanına oturdu. Böylece Ebu Bekir Rasulullah'ın (sav) namazına uyuyor, cemaat de Ebu Bekir'in namazına uyuyordu."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Salât 943, /177
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Ebu Münzir Hişam b. Urve el-Esedî (Hişam b. Urve b. Zübeyr b. Avvam)
4. Ebu Hişam Abdullah b. Nümeyr el-Hemdânî (Abdullah b. Nümeyr b. Abdullah b. Ebu Hayye)
5. Ebu Abdurrahman Muhammed b. Numeyr el-Hemdânî el-Hârifî (Muhammed b. Abdullah b. Numeyr el-Hemedânî)
Konular:
Hastalık, Hz. Peygamber, hastalığı
KTB, NAMAZ,
Namaz, imama uymak
Namaz, kılınış şekli/nasıl kılınacağı
Namaz, namaz
Namaz, Namazda imamet, duruşu, kişi sayısı vs
Namaz, oturarak kılmak
Vekil, VekaletYerine Vekil tayin etme
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
قَالَ أَبُو دَاوُدَ حُدِّثْتُ عَنْ هَارُونَ بْنِ الْمُغِيرَةِ قَالَ حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ أَبِى قَيْسٍ عَنْ شُعَيْبِ بْنِ خَالِدٍ عَنْ أَبِى إِسْحَاقَ قَالَ
"عَلِىٌّ - رضى الله عنه - وَنَظَرَ إِلَى ابْنِهِ الْحَسَنِ فَقَالَ إِنَّ ابْنِى هَذَا سَيِّدٌ كَمَا سَمَّاهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم وَسَيَخْرُجُ مِنْ صُلْبِهِ رَجُلٌ يُسَمَّى بِاسْمِ نَبِيِّكُمْ يُشْبِهُهُ فِى الْخُلُقِ وَلاَ يُشْبِهُهُ فِى الْخَلْقِ ثُمَّ ذَكَرَ قِصَّةَ يَمْلأُ الأَرْضَ عَدْلاً."
وَقَالَ هَارُونُ حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ أَبِى قَيْسٍ عَنْ مُطَرِّفِ بْنِ طَرِيفٍ عَنْ أَبِى الْحَسَنِ عَنْ هِلاَلِ بْنِ عَمْرٍو قَالَ
"سَمِعْتُ عَلِيًّا - رضى الله عنه - يَقُولُ قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم يَخْرُجُ رَجُلٌ مِنْ وَرَاءِ النَّهْرِ يُقَالُ لَهُ الْحَارِثُ بْنُ حَرَّاثٍ عَلَى مُقَدِّمَتِهِ رَجُلٌ يُقَالُ لَهُ مَنْصُورٌ يُوَطِّئُ أَوْ يُمَكِّنُ لآلِ مُحَمَّدٍ كَمَا مَكَّنَتْ قُرَيْشٌ لِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَجَبَ عَلَى كُلِّ مُؤْمِنٍ نَصْرُهُ. أَوْ قَالَ إِجَابَتُهُ."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
32900, D004290
Hadis:
قَالَ أَبُو دَاوُدَ حُدِّثْتُ عَنْ هَارُونَ بْنِ الْمُغِيرَةِ قَالَ حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ أَبِى قَيْسٍ عَنْ شُعَيْبِ بْنِ خَالِدٍ عَنْ أَبِى إِسْحَاقَ قَالَ
"عَلِىٌّ - رضى الله عنه - وَنَظَرَ إِلَى ابْنِهِ الْحَسَنِ فَقَالَ إِنَّ ابْنِى هَذَا سَيِّدٌ كَمَا سَمَّاهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم وَسَيَخْرُجُ مِنْ صُلْبِهِ رَجُلٌ يُسَمَّى بِاسْمِ نَبِيِّكُمْ يُشْبِهُهُ فِى الْخُلُقِ وَلاَ يُشْبِهُهُ فِى الْخَلْقِ ثُمَّ ذَكَرَ قِصَّةَ يَمْلأُ الأَرْضَ عَدْلاً."
وَقَالَ هَارُونُ حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ أَبِى قَيْسٍ عَنْ مُطَرِّفِ بْنِ طَرِيفٍ عَنْ أَبِى الْحَسَنِ عَنْ هِلاَلِ بْنِ عَمْرٍو قَالَ
"سَمِعْتُ عَلِيًّا - رضى الله عنه - يَقُولُ قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم يَخْرُجُ رَجُلٌ مِنْ وَرَاءِ النَّهْرِ يُقَالُ لَهُ الْحَارِثُ بْنُ حَرَّاثٍ عَلَى مُقَدِّمَتِهِ رَجُلٌ يُقَالُ لَهُ مَنْصُورٌ يُوَطِّئُ أَوْ يُمَكِّنُ لآلِ مُحَمَّدٍ كَمَا مَكَّنَتْ قُرَيْشٌ لِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَجَبَ عَلَى كُلِّ مُؤْمِنٍ نَصْرُهُ. أَوْ قَالَ إِجَابَتُهُ."
Tercemesi:
Bize Ebu Davud, ona Harun b. Muğira, ona Amr b. Ebu Kays, ona Şuayb b. Halid, ona da Ebu İshak'tan rivayet edildiğine göre;
"Hz. Ali (ra) oğlu Hasan'a bakıp şöyle demiştir: Benim şu oğlum Rasulullah'ın (sav) isimlendiği gibi seyyiddir. Onun sulbünden, adı Nebimizin adından olan, ona yaratılışta değil, huyda benzeyen bir adam gelecektir. Hz. Ali kıssayı zikretti, dünyayı adaletle dolduracak... dedi."
Harun şöyle dedi: Bize Amr b. Ebu Kays Mutarrıf b. Tariften o Ebu Hasan'dan, o'da Hilal b. Amr'dan şöyle dediğini rivayet etti: "Maverâünnenehir'de el-Haris b. Harras adında bir adam çıkacak. Onun (ordusunun) önünde Mansur denilen birisi bulunacak, Kureyş'in Rasulullah imkân verdiği gibi âl-i Muhammed'e (Hilâfetine) imkân verecek - veya hazırlayacak. Her mü'minin ona yardım etmesi veya onun davetini kabul etmesi vaciptir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Mehdî 12, /977
Senetler:
1. Ebu Hasan Ali b. Ebu Talib el-Hâşimî (Ali b. Ebu Talib b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu İshak es-Sebiî (Amr b. Abdullah b. Ubeyd)
3. Şuayb b. Halid el-Beceli (Şuayb b. Halid)
4. Amr b. Ebu Kays er-Razi (Amr b. Ebu Kays)
5. Ebu Hamza Harun b. Muğira el-Beceli (Harun b. Muğira b. Hakim)
6. Huddistü (Huddistü)
Konular:
Yönetim, dünyanın sonunda yöneticinin Ehl-i Beyt'ten olacağı,
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Yönetim, Halifelerin Peygamber'den sonra çoğalmaları
Yönetim, Hilafet tartışmaları,Hz. Peygamber'in vefatından sonra
Öneri Formu
Hadis Id, No:
34779, B003717
Hadis:
حَدَّثَنَا خَالِدُ بْنُ مَخْلَدٍ حَدَّثَنَا عَلِىُّ بْنُ مُسْهِرٍ عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ عَنْ أَبِيهِ قَالَ أَخْبَرَنِى مَرْوَانُ بْنُ الْحَكَمِ قَالَ أَصَابَ عُثْمَانَ بْنَ عَفَّانَ رُعَافٌ شَدِيدٌ سَنَةَ الرُّعَافِ ، حَتَّى حَبَسَهُ عَنِ الْحَجِّ وَأَوْصَى ، فَدَخَلَ عَلَيْهِ رَجُلٌ مِنْ قُرَيْشٍ قَالَ اسْتَخْلِفْ . قَالَ وَقَالُوهُ قَالَ نَعَمْ . قَالَ وَمَنْ فَسَكَتَ ، فَدَخَلَ عَلَيْهِ رَجُلٌ آخَرُ - أَحْسِبُهُ الْحَارِثَ - فَقَالَ اسْتَخْلِفْ . فَقَالَ عُثْمَانُ وَقَالُوا فَقَالَ نَعَمْ . قَالَ وَمَنْ هُوَ فَسَكَتَ قَالَ فَلَعَلَّهُمْ قَالُوا الزُّبَيْرَ قَالَ نَعَمْ . قَالَ أَمَا وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ إِنَّهُ لَخَيْرُهُمْ مَا عَلِمْتُ ، وَإِنْ كَانَ لأَحَبَّهُمْ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم .
Tercemesi:
Bize Halid b. Mahled, ona Ali b. Müshir, ona Hişam b. Urve, ona babası, ona Mervan b. Hakem şöyle söyledi: Hz. Osman ruaf salgını senesinde bu hastalığa yakalandı. O sene hacca gidemedi ve (ölüm endişesiyle) vasiyet etti. Derken Kureyş'ten bir adam Hz. Osman'ın yanına girdi ve 'yerine bir halife tayin et' dedi.
Hz. Osman 'herkes bunu söyledi' dedi. Adam da 'evet' diyerek teyit etti. Osman, 'kimin halef yapılmasını söylüyorlar?' diye sorunca, o kimse sükut etti.
Ravi Mervan dedi ki, Osman'ın yanına başka bir adam daha girdi ki, zannımca o Haristir. O da Hz. Osman'a 'yerine bir halife bırak' dedi. Hz. Osman 'herkes bunu söyledi' dedi. Adam da 'evet' diyerek teyit etti. Osman, 'kimin halef yapılmasını söylüyorlar?' diye sorunca, o kimse sükut etti. Bu defa Hz. Osman kendisi 'belki insanlar Zübeyr'i söylüyorlardır' dedi. Haris, 'evet' diyerek tasdik etti. Bunun üzerine Hz. Osman şöyle söyledi: Canımı elinde tutan Allah'a yemin ederim ki Zübeyr, benim tanıdıklarımın en hayırlısıdır. Resulullah'a da onların en sevimlilerindendir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fedâili Ashâbi'n-Nebi 13, 1/946
Senetler:
1. Ebu Amr Osman b. Affân (Osman b. Affân b. Ebu Âs b. Ümeyye b. Abdüşems)
2. Ebu Abdulmelik Mervan b. Hakem el-Kuraşi (Mervan b. Hakem b. Ebu As b. Ümeyye)
3. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
4. Ebu Münzir Hişam b. Urve el-Esedî (Hişam b. Urve b. Zübeyr b. Avvam)
5. Ebu Hasan Ali b. Müshir el-Kuraşî (Ali b. Müshir b. Ali b. Umeyr)
6. Ebu Heysem Halid b. Mahled el-Katavâni (Halid b. Mahled)
Konular:
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
قَالَ أَبُو دَاوُدَ حُدِّثْتُ عَنْ هَارُونَ بْنِ الْمُغِيرَةِ قَالَ حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ أَبِى قَيْسٍ عَنْ شُعَيْبِ بْنِ خَالِدٍ عَنْ أَبِى إِسْحَاقَ قَالَ
"عَلِىٌّ - رضى الله عنه - وَنَظَرَ إِلَى ابْنِهِ الْحَسَنِ فَقَالَ إِنَّ ابْنِى هَذَا سَيِّدٌ كَمَا سَمَّاهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم وَسَيَخْرُجُ مِنْ صُلْبِهِ رَجُلٌ يُسَمَّى بِاسْمِ نَبِيِّكُمْ يُشْبِهُهُ فِى الْخُلُقِ وَلاَ يُشْبِهُهُ فِى الْخَلْقِ ثُمَّ ذَكَرَ قِصَّةَ يَمْلأُ الأَرْضَ عَدْلاً."
وَقَالَ هَارُونُ حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ أَبِى قَيْسٍ عَنْ مُطَرِّفِ بْنِ طَرِيفٍ عَنْ أَبِى الْحَسَنِ عَنْ هِلاَلِ بْنِ عَمْرٍو قَالَ
"سَمِعْتُ عَلِيًّا - رضى الله عنه - يَقُولُ قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم يَخْرُجُ رَجُلٌ مِنْ وَرَاءِ النَّهْرِ يُقَالُ لَهُ الْحَارِثُ بْنُ حَرَّاثٍ عَلَى مُقَدِّمَتِهِ رَجُلٌ يُقَالُ لَهُ مَنْصُورٌ يُوَطِّئُ أَوْ يُمَكِّنُ لآلِ مُحَمَّدٍ كَمَا مَكَّنَتْ قُرَيْشٌ لِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَجَبَ عَلَى كُلِّ مُؤْمِنٍ نَصْرُهُ. أَوْ قَالَ إِجَابَتُهُ."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
275407, D004290-2
Hadis:
قَالَ أَبُو دَاوُدَ حُدِّثْتُ عَنْ هَارُونَ بْنِ الْمُغِيرَةِ قَالَ حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ أَبِى قَيْسٍ عَنْ شُعَيْبِ بْنِ خَالِدٍ عَنْ أَبِى إِسْحَاقَ قَالَ
"عَلِىٌّ - رضى الله عنه - وَنَظَرَ إِلَى ابْنِهِ الْحَسَنِ فَقَالَ إِنَّ ابْنِى هَذَا سَيِّدٌ كَمَا سَمَّاهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم وَسَيَخْرُجُ مِنْ صُلْبِهِ رَجُلٌ يُسَمَّى بِاسْمِ نَبِيِّكُمْ يُشْبِهُهُ فِى الْخُلُقِ وَلاَ يُشْبِهُهُ فِى الْخَلْقِ ثُمَّ ذَكَرَ قِصَّةَ يَمْلأُ الأَرْضَ عَدْلاً."
وَقَالَ هَارُونُ حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ أَبِى قَيْسٍ عَنْ مُطَرِّفِ بْنِ طَرِيفٍ عَنْ أَبِى الْحَسَنِ عَنْ هِلاَلِ بْنِ عَمْرٍو قَالَ
"سَمِعْتُ عَلِيًّا - رضى الله عنه - يَقُولُ قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم يَخْرُجُ رَجُلٌ مِنْ وَرَاءِ النَّهْرِ يُقَالُ لَهُ الْحَارِثُ بْنُ حَرَّاثٍ عَلَى مُقَدِّمَتِهِ رَجُلٌ يُقَالُ لَهُ مَنْصُورٌ يُوَطِّئُ أَوْ يُمَكِّنُ لآلِ مُحَمَّدٍ كَمَا مَكَّنَتْ قُرَيْشٌ لِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَجَبَ عَلَى كُلِّ مُؤْمِنٍ نَصْرُهُ. أَوْ قَالَ إِجَابَتُهُ."
Tercemesi:
Bize Ebu Davud, ona Harun b. Muğira, ona Amr b. Ebu Kays, ona Şuayb b. Halid, ona da Ebu İshak'tan rivayet edildiğine göre;
"Hz. Ali (ra) oğlu Hasan'a bakıp şöyle demiştir: Benim şu oğlum Rasulullah'ın (sav) isimlendiği gibi seyyiddir. Onun sulbünden, adı Nebimizin adından olan, ona yaratılışta değil, huyda benzeyen bir adam gelecektir. Hz. Ali kıssayı zikretti, dünyayı adaletle dolduracak... dedi."
Harun şöyle dedi: Bize Amr b. Ebu Kays Mutarrıf b. Tariften o Ebu Hasan'dan, o'da Hilal b. Amr'dan şöyle dediğini rivayet etti: "Maverâünnenehir'de el-Haris b. Harras adında bir adam çıkacak. Onun (ordusunun) önünde Mansur denilen birisi bulunacak, Kureyş'in Rasulullah imkân verdiği gibi âl-i Muhammed'e (Hilâfetine) imkân verecek - veya hazırlayacak. Her mü'minin ona yardım etmesi veya onun davetini kabul etmesi vaciptir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Mehdî 12, /977
Senetler:
1. Ebu Hasan Ali b. Ebu Talib el-Hâşimî (Ali b. Ebu Talib b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Hilal b. Amr el-Kûfî (Hilal b. Amr)
3. Ebu Hasan el-Kufî (Ebu Hasan)
4. Ebu Bekir Mutarrif b. Tarif el-Harisi (Mutarrif b. Tarif)
5. Amr b. Ebu Kays er-Razi (Amr b. Ebu Kays)
6. Ebu Hamza Harun b. Muğira el-Beceli (Harun b. Muğira b. Hakim)
Konular:
Yönetim, dünyanın sonunda yöneticinin Ehl-i Beyt'ten olacağı,
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Yönetim, Halifelerin Peygamber'den sonra çoğalmaları
Yönetim, Hilafet tartışmaları,Hz. Peygamber'in vefatından sonra