Giriş

Kendilerine: Allah'ın indirdiğine iman edin, denilince: Biz sadece bize indirilene (Tevrat'a) inanırız, derler ve ondan başkasını inkâr ederler. Halbuki o Kur'an kendi ellerinde bulunan Tevrat'ı doğrulayıcı olarak gelmiş hak kitaptır. (Ey Muhammed!) Onlara: Şayet siz gerçekten inanıyor idiyseniz daha önce Allah'ın peygamberlerini neden öldürüyordunuz? deyiver.


Açıklama: Kültürümüzde Hadisler projesini ilgilendiren kısım: هُوَ الْحَقُّ

    Öneri Formu
53181 KK2/91 Bakara, 2, 91

Bize İsa b. Hammâd el-Mısrî, ona Leys b. Sa‘d, ona Said el-Makburî, ona Şerik b. Abdullah b. Ebu Nemir’in rivayet ettiğine göre o, Enes b. Malik’i şöyle derken dinlemiştir: "Bizler mescitte oturuyorken bir adam devesiyle gelip mescide girdi. Devesini mescitte ıhtırdıktan sonra yularını bağladı. Sonra oradakilere: -Muhammed hanginiz? diye sordu. Rasulullah (sav) aralarında yaslanmış oturuyordu. Huzurda bulunanlar: -Şu yaslanmış oturan beyaz tenli adamdır, dediler. Adam ona: -Ey Abdulmuttalib’in oğlu, diye seslendi, Nebi (sav) cevaben: -Söyle dinliyorum, buyurdu. Adam ona: -Ey Muhammed, sana bazı sorular soracağım ve belki ısrarcı olacağım, inşallah rahatsız olmazsın, dedi. Rasulullah (sav): -İstediğini sorabilirsin, buyurdu. Adam ona: -Senin ve senden öncekilerin Rabbi adına söyle, bütün insanlara seni Allah mı elçi gönderdi? dedi. Rasulullah (sav): -Yemin olsun ki evet, buyurdu. Adam: -Allah aşkına söyle, bir gün ve gecede şu beş vakit namazı kılmayı sana Allah mı emretti? Rasulullah (sav): -Yemin olsun ki evet, buyurdu. Adam: -Allah aşkına söyle, senenin şu ayında oruç tutmayı sana Allah mı emretti? dedi. Rasulullah (sav): -Yemin olsun ki evet, buyurdu. Adam: -Allah aşkına söyle, zenginlerimizden zekat alıp fakirlerimize dağıtmayı sana Allah mı emretti? dedi. Rasulullah (sav): -Yemin olsun ki evet, buyurdu. Adam: -Ben senin getirdiklerine iman ettim. Kabilemin geri kalanlarının da elçisiyim. Adım Dımam b. Sa‘lebe’dir, Sa‘d b. Bekir oğullarının akrabası olurum, dedi.


    Öneri Formu
14285 İM001402 İbn Mâce İkâmetu's-Salavât, 194

Andolsun biz Musa’ya Kitab’ı verdik. Ondan sonra ardarda peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya da deliller verdik. Ve onu, Rûhu’l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. Ama ne zaman size bir peygamber nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirdiyse büyüklük taslayarak kimini yalanladığınız kimini de öldürdüğünüz doğru değil mi!


    Öneri Formu
53173 KK2/87 Bakara, 2, 87

Bize Musa b. İsmail, ona Vüheyb, ona Amr b. Yahya, ona babası (Yahya b. Umâre), ona da Ebu Saîd el-Hudrî (ra) şöyle demiştir: Rasulullah (sav) otururken bir Yahudi geldi ve “Ey Ebu Kasım, Sahabilerinden bir adam yüzüme vurdu” diye şikâyet etti. Rasulullah "Kim vurdu?" diye sordu. Yahudi “Ensâr'dan bir adam” dedi. Rasulullah (sav) "onu çağırın!" buyurdu. (Adam gelince) Hz. Peygamber (sav) "sen bu Yahudi'yi dövdün mü?" diye sordu. O adam da “Bu adamın çarşıda 'Musa'yı bütün beşeriyet Üzerine sü­züp seçen Allah'a yemin ederim ki' diye yemin ettiğini duydum. Ben de 'ey habis! Muhammed üzerine de mi (tercih etti)' dedim. O sıra­da beni ani bir öfke tuttu ve yüzüne vurdum” dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav) "Peygamberler arasında birini diğerine hayırlı tutarak tercih yapmayınız. Çünkü kıyamet günü insanlar (o günün şid­detinden) bayılır. Toprağı (kabri) ilk açılacak kişi ben olurum. O anda Arş'ın di­reklerinden bir direğe tutunmuş olan Musa ile karşılaşırım. Bilemiyorum, acaba Musa da bayılanlar içinde miydi, yoksa ilk bayılma ile mi hesaba çekildi" buyurdu.


    Öneri Formu
18103 B002412 Buhari, Husûmât, 1

Allah'ın kullarından dilediğine (peygamberlik) ihsan etmesini kıskandıkları için Allah'ın indirdiğini (Kur'an'ı) inkâr ederek kendilerini harcamaları ne kötü bir şeydir! Böylece onlar, gazap üstüne gazaba uğradılar. Ayrıca kâfirler için alçaltıcı bir azap vardır.


    Öneri Formu
53180 KK2/90 Bakara, 2, 90

Bize Abdülaziz b. Abdullah, ona İbrahim b. Sa'd, ona Sâlih, ona İbn Şihâb, ona da Urve b. Zübeyr, Aişe'den (ra) naklen şöyle rivayet etmiştir: "Urve, Aişe'ye, 'Öyle ki, peygamberler ümitsizliğe kapıldılar' ayeti hakkında sorup 'Onlara yalan mı söylendi, yoksa yalanlandılar mı?' dedi. Aişe, 'Yalanlandılar' dedi. Ben (Urve), 'Kavimlerinin kendilerini yalanladıklarını kesin olarak biliyorlardı. Bu zan değildir ki!' dedim. (Aişe), 'Elbette. Hayatıma yemin olsun ki bunu kesin olarak biliyorlardı' dedi. Ona, 'Onlar kendilerine yalan söylendiğini zannetiler' dedim. (Aişe), 'Allah'a sığınırım! Peygamberlerin rableri hakkında bunu zannetmeleri olacak şey değildir!' dedi. Ben, 'O zaman bu ayetin anlamı nedir?' dedim. (Aişe), 'Onlar rablerine iman edip onları tasdikleyen peygamberlerin takipçileridirler. Musibet onlara uzun gelmiş, yardım onlara gecikmiş, sonuç olarak da peygamberler, kavimlerinden olup kendilerini yalanlayanlardan ümitlerini kesmişlerdir. Yani Peygamberler kendi takipçilerinin onları yalanladıklarını zannetmişlerdir. (İşte) bu esnada Allah'ın yardımı gelmiştir' dedi."


    Öneri Formu
32123 B004695 Buhari, Tefsir, (Yûsuf) 6

Bana Muhammed b. Abdullah, ona Muhammedb. Ubeyd et-Tenâfisî, ona da Avvâm şöyle de­miştir: Ben Mücahid'e Sâd Suresi'ndeki secdenin mahiyetini sordum, şöyle dedi: Ben İbn Abbâs'a “hangi delilden dolayı secde ediyorsun?” dedim. İbn Abbâs da bana “Sen "Biz ona İshak'ı ve torunu Yâkub’u ihsan ettik. Her birini doğru yola erdirdik. Daha önce Nuh'u ve zürriyetinden Davud'u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf'u, Mûsâ’yı ve Harun'u da doğru yola erdirmiştik. Biz, iyilik ve ihsan sahiplerini böyle mükâfatlandırırız" (En'âm, 84) ayetini okumuyor musun? İşte Davud da, kendisine uyulması, Peygamberinize (sav) emredilen kimselerdendir. Bu­nun için Rasulullah (sav) da (Davud'un secde ettiği) bu yerde secde etti” dedi. “عُجَابٌ” şaşılacak şey manasındadır. “الْقِطُّ”, sahife demek olup burada, iyiliklerin yazıldığı sahife demektir. Mucâhid der ki: “فِى عِزَّةٍ” izzet, cahiliye hamaset ve kibri anlamına gelmektedir. “الْمِلَّةِ الآخِرَةِ ” Kureyş'in dinidir. “الاِخْتِلاَقُ” yalan ve uydurma manasındadır. “الأَسْبَابُ” sema kapılarındaki yollardır. “جُنْدٌ مَا هُنَالِكَ مَهْزُومٌ” burada kast edilen ordu, Kureyş ordusudur. “أُولَئِكَ الأَحْزَابُ” geçmiş topluluklardır. “فَوَاقٍ” rucû, dönmek demektir. “قِطَّنَا” azabımız manasındadır. “اتَّخَذْنَاهُمْ سُخْرِيًّا” biz onları kuşatmıştık manasındadır. “أَتْرَابٌ” emsal, yaşıt anlamındadır. İbn Abbâs der ki: “الأَيْدُ” ibadet kuvveti, “الأَبْصَارُ” ise Allah'ın emrini görmek anlamındadır. “حُبَّ الْخَيْرِ عَنْ ذِكْرِ رَبِّى” ayetinde geçen "an" harfi ceri "min" yerine kullanılmıştır. “طَفِقَ مَسْحًا” atların boyunlarına ve ayaklarına eliyle dokunuyordu demektir. “الأَصْفَادِ” bağlar, bukağılar manasındadır.


    Öneri Formu
32920 B004807 Buhari, Tefsir, (Sâd) 1

Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorguya çekeceğiz!


    Öneri Formu
54561 KK7/6 A'râf, 7, 6


    Öneri Formu
622 M000141 Müslim, İman, 47


    Öneri Formu
1034 M000415 Müslim, İman, 263