156 Kayıt Bulundu.
Bize Ebu Numan, ona Mu’temir b. Süleyman, ona babası (Süleyman b. Tarhân), ona Ebu Osman, ona da Abdurrahman b. Ebu Bekir (ra) şöyle rivayet etmiştir: Biz Nebî (sav) ile birlikte yüz otuz kişiydik. Rasulullah (sav) bize "Birinizin yanında yiyecek var mı?" dedi. Baktık ki birinin yanında bir sâ veya buna yakın yiyecek çıktı. Bununla hamur yoğruldu. Sonra saçı dağınık, uzun boylu koyunlarını süren müşrik bir adam geldi. Rasulullah (sav) ona "Satmak için mi yoksa bağışlamak için midir?" buyurdu. Adam “Hayır, satılıktır” dedi. Rasulullah (sav), ondan bir koyun satın aldı. Koyun hemen kesildi ve Allah’ın Rasulü (sav), önce onun karaciğerinin pişirilmesini emretti. Allah’a yemin olsun ki, Nebî (sav) karaciğeri yüz otuz kişinin her birine, şayet orada bulunuyorsa kendisine verdi, değilse onun payını ayırmak suretiyle dağıttı. Sonra koyunun etini iki kaba koydu, oradakilerin tamamı ondan yedi. Hepimiz doyduk, hatta iki kaptaki yemek artmıştı, onu da deveye yükledik. Yahut râvi buna benzer bir şekilde söyledi.
Açıklama: sâ':"1040 dirhem buğday veya arpa alır bir ölçektir. 8 Badadî rıtla denktir. Buna "sâ'-i Irakî" de denir. Hanefilere göre muteber olan da budur. Irak'ta teamül bu şekilde cari olmuştur. Bir de, sâ'-ı Hicazî yani sâ'-ı Haremeyn vardır ki 5 Bağdadî rıtl ile 1 rutlın üçte bir miktarıdır. Bu takdirde bir sâ'ı, 693 1/3 altı yüz doksan üç dirhem ile bir dirhemin üçte biri ağırlığında bulunmuş olur." (Bk. Ömer Nasuhi Bilmen, Fıkıh İlmi ve İslâm Hukuku Terimleri Sözlüğü, Nizamiye Akademi, İstanbul, 2016, s. 177.)
Bize Sehl b. Osman ve Ebu Küreyb Muhammed b. el-Alâ, onlara Ebu Muaviye -Ebu Küreyb, ona Ebu Muaviye tahdis etti ifadesini kullanmıştır-, ona el-A'meş, ona Ebû Salih, ona Ebu Hureyre veya Ebu Said -A'meş burada şüphe etmiştir- şöyle söylemiştir: Tebük savaşı sırasında insanlar açlıkla karşı karşıya kaldılar ve Ey Allah'ın Rasulü! İzin verirseniz develerimizi boğazlayalım hem etlerini yiyelim hem yağlarını kullanalım dediler. Rasulullah (sav); "bunu yapın" buyurdu. Hz. Ömer gelip Ey Allah'ın Rasulü! Eğer bunu yaparsan bineklerimiz azalır. Siz onların kalan azıklarını toplayın ve Allah'a bereket vermesi için dua edin. Umulur ki Allah bu azıklara bereket verir dedi. Rasulullah (sav); "evet, bunu yapalım" buyurdu ve bir yaygı getirilmesini emretti. Yaygıyı serdi ardından kalan azıkların getirilmesini istedi. Ravi şöyle demiştir: Bazısı bir avuç mısır, bazısı bir avuç hurma, bazısı bir parça ekmek getirdi. Sonunda yaygının üzerinde az bir şey toplandı. Rasulullah (sav); "bu toplanan yemeklerin üzerine bereketli olması için dua etti. Sonra kaplarınıza yemekten alın" buyurdu. Kaplara yemekten koydular. İçine yemek konmayan hiçbir kap kalmadı. Doyana kadar yediler. Hatta biraz yemek arttı. Rasulullah (sav); "şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve ben Allah'ın Rasuluyüm. Eğer bir kul şüphe etmeden bu iki şehadetle Allah'a kavuşursa cennete girmesine engel olunmaz."
Bana Rabî b. Süleyman b Davud, ona İshak b. Bekir, ona babası (Mudar b. el-Kuraşî), ona Amr b. Haris, ona İbn Şihab, ona Urve b. Zübeyir ve Said b. Müseyyeb, onlara da Hakim b. Hızâm şöyle demiştir: Rasulullah’tan (sav) bir şeyler istedim, bana verdi. Sonra tekrar istedim, yine verdi. Sonra şöyle buyurdu: "Ey Hakim! Bu mal, tatlıdır. Kim bunu tok gözlü olarak alırsa onun için bereketli olur. Kim de açgözlülükle alırsa ona bereketi olmaz. O yiyip yiyip de doymayan kimse gibi olur. Veren el de alan elden üstündür." Hakim der ki: Bunun üzerine ben “Ey Allah'ın Rasulü! Seni Hak olarak gönderene yemin olsun ki senden sonra, bu dünyadan ayrılıncaya kadar hiç kimseden hiç bir şey istemeyeceğim” dedim.
Bize Muhammed b. Yusuf, ona Evzâî, ona İbn Şihâb, ona Saîd b. el-Müseyyeb ve Urve b. Zübeyir, onlara da Hakim b. Hızâm şöyle demiştir: Rasulullah'tan (sav) (dünyalık) istedim, bana verdi. Sonra yine istedim, verdi. Sonra yine istedim bana "ey Hakim! Şüphesiz bu mal, çekicidir, tatlıdır. Kim onu tok gözlülükle alırsa, ona bereket getirir. Kim de onu açgözlülükle alırsa, onun bereketini göremez ve o yiyip de doymayan kimse gibi olur. Veren el alan elden hayırlıdır" buyurdu.
Bize Ali b. Abdullah, ona Süfyan, ona Zühri, ona Urve ve Said b. Müseyyeb, onlara da Hakim b. Hızâm şöyle demiştir: Hz. Peygamber'den (sav) bir şeyler istedim, bana istediğimi verdi. Sonra tekrar istedim, yine verdi. Sonra tekrar istedim yine verdi. Sonrasında şöyle buyurdu: "Bu mal var ya" -Süfyan'ın rivayetine göre Hakîm, Hz. Peygamber bana "ey Hakîm" diye hitap etti, demiştir. "Bu mal tazedir, tatlıdır. Kim bunu gönül rahatlığıyla alırsa onun için bereketli olur. Kim de açgözlülükle alırsa ona bereketi olmaz. O yiyip yiyip de doymayan kimse gibi olur. Veren el de alan elden üstündür."
Bize Muhammed b. Yusuf, ona Evzâî, ona İbn Şihâb, ona Saîd b. Müseyyeb ve Urve b. Zübeyir, onlara da Hakim b. Hızâm şöyle demiştir: Ben Rasulullah'tan (sav) (dünyalık) istedim, verdi. Sonra yine istedim, verdi. Sonra yine istedim bana: "Ey Hakim! Şüphesiz bu mal, çekicidir, tatlıdır. Kim onu tok gözlülükle alırsa, ona bereket getirir. Kim de onu açgözlülükle alırsa, onun bereketini göremez ve o yiyip de doymayan kimse gibi olur. Veren el alan elden hayırlıdır" buyurdu.
Bize Rabî b. Süleyman b. Davud, ona İshak b. Bekir, ona babası (Bekir b. Mudar), ona Amr b. Haris, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyir ve Said b. Müseyyeb, onlara da Hakem b. Hizam (ra) şöyle demiştir: Peygamber'den (dünyalık mal) istedim, o verdi, sonra yine istedim, yine verdi ve ardından şöyle buyurdu: "Ey Hakim! Şüphesiz bu dünya malı, yeşil, yemesi tatlıdır. Her kim bu malı gönül tokluğu ile alırsa, o mal kendisi için bereketli ve hayırlı kılınır. Her kim de bunu açgözlülükle ile alırsa bu mal, alan kimse için bereketli ve şerefli olmaz. O ihtiraslı kimse bir obur gibidir ki, daima yer, bir türlü doymaz. Veren el alan elden hayırlıdır." Hakîm der ki: Ben: “ey Allah'ın Rasulü! Seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, ben şu dünyadan ayrılıncaya kadar senden sonra hiçbir kimsenin malından bir şey almayacağım” dedim.