785 Kayıt Bulundu.
Bize Abdullah b. Muhammed en-Nüfeyl, ona Ebu Muaviye; (T) Bize Osman b. Ebu Şeybe, ona Abde, -ikisinin de manası aynıdır-, onlara Hişam b. Urve, ona babası, ona da Hz. Aişe şöyle rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber, (sav) Üseyd b. Hudayr'la birlikte bazı kişileri Aişe'nin kaybettiği bir gerdanlığı aramaları için gönderdi. O esnada namaz vakti geldi ve onlar da namazı abdestsiz olarak kıldılar. Sonra Hz. Peygamber'e gelip yaptıklarını anlattılar. Bunun üzerine teyemmüm ayeti nazil oldu." [İbn Nüfeyl şunu da ilave etti: Üseyd b. Hudayr Hz. Aişe'ye şöyle dedi: Allah'ın rahmeti üzerine olsun, ne zaman hoşlanmadığın bir iş başına gelse Allah sana ve müslümanlara ondan bir kurtuluş ihsan ediyor!]
Bize Muhammed b. Ahmed b. Ebu Halef ve Muhammed b. Yahya en-Nîsâbûrî ve diğer birçok kişi, onlara Yakub, ona babası, ona Salih, ona İbn Şihab, ona Ubeydullah b. Abdullah, ona da İbn Abbas'ın rivayet ettiğine göre Ammar b. Yasir şöyle demiştir: "Hz. Peygamber, yanında Hz. Aişe varken Ulâti'l-Ceyş denilen yerde geceleyin konakladı. Hz. Aişe'nin Zafar işi boncuktan yapılma gerdanlığı kopup düştü. Gün ağarıncaya kadar herkes onu aramakla uğraştı. Yanımızda su da yoktu. Ebu Bekir Hz. Aişe'ye kızdı ve insanları (yollarından) alıkoydun. Üstelik suları bile yok! dedi. Bu durum üzerine Allah, Rasulü'ne temiz olan şeyle teyemmüm edebileceklerine dair ruhsatı indirdi. İnsanlar Hz. Peygamber'e uyarak ayağa kalktılar, ellerini yere vurdular, topraktan bir şey avuçlamadan ellerini kaldırıp, elleriyle yüzlerini ve üstten omuzlara alttan koltuk altlarına kadar kollarını meshettiler." [İbn Yahya kendi rivayetinde şunu ilave etti: İbn Şihab kendi rivayetinde 'insanlar buna (omuzları ve koltuk altlarını meshetmeye) itibar etmiyorlar dedi.] [Ebû Davud şöyle demiştir: Bu hadisi İbn İshak da bu şekilde (Salih b. Keysan'ın rivayet ettiği gibi) rivayet etti ve rivayeti İbn Abbas'tan nakletmiştir. (İbn İshak) Yunus'un dediği gibi iki defa vurdular, dedi. Mamer de Zührî'den iki vuruş şeklinde rivayet etti.] [Ayrıca Malik, Zührî'den, o da Ubeydullah b. Abdullah'tan, o da babasından, o da Ammar'dan rivayet etmiştir. Ebu Uveys de aynı şekilde Zührî'den rivayet etmiştir.] [İbn Uyeyne ise şüphe etmiş ve bir kere Ubeydullah'tan, o babasından veya Ubeydullah'tan, o İbn Abbas'tan şeklinde, bir kere babasından diyerek, bir kere İbn Abbas'tan diyerek rivayet etmiştir. ibn Uyeyne'nin bu hadisteki rivayeti muzdariptir. Onu Zühri'den semai da muzdariptir. Adlarını verdiklerim dışında, bu hadisin hiçbir ravisi iki vuruş meselesini zikretmemiştir.]
Bize Muhammed b. Beşşar, ona Ğunder, ona Şu'be, ona Amr b. Mürre el-Cemelî, ona Mürre el-Hemdanî, ona da Ebu Musa el-Eş'arî'den rivayet edildiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Erkeklerden çok kimse olgunluğa ulaştı. Kadınlardan ise İmran'ın kızı Meryem ve Firavunun karısı Asiye'den başka kimse kemâl derecesine ulaşmadı. Âişe'nin diğer kadınlara üstünlüğü de şüphesiz, tiridin diğer yemeklere üstünlüğü gibidir."
Bize Ubeyd b. İsmail, ona Ebu Usame, ona Hişâm, ona babası (Urve b. Zübeyir), ona da Âişe (r.anha) şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (sav) Âişe'ye "Seni, iki kere rüyamda gördüm. Bir de baktım ki bir adam seni, ipekten bir bez parçasına sarılmış bir halde taşıyor ve bana 'bu senin eşindir' diyor. Örtüyü açtığımda bir de baktım ki o sensin. O sırada ben 'eğer bu, bana Allah tarafından gösterilmişse Allah onu gerçekleştirir' diyorum."
Yüce Allah'ın "Aralarındaki işlerini istişare ederek yürütürler" (Şûrâ, 38); "Karara bağlanacak işlerde onlarla istişare et" (Alu İmrân, 158) buyrukları ve "Kesin kararını verince de, yalnız Allah’a güvenip dayan" (Alu İmrân, 158) ayetinin de beyan ettiği üzere istişarenin karar verilmeden önce yapılması gerektiği Babı Allah Rasulü (sav) bir karar verdiği zaman, hiç bir beşerin, Allah ve Rasulü'nün önüne geçme imkanı yoktur. Hz. Peygamber'in (sav) Uhud günü savaş için Medine'de kalmak veya dışına çıkmak konusunda ashabı ile yaptığı istişare sonucunda savaşın Medine dışında yapılaması uygun görüldü. Hz. Peygamber (sav) zırhını giyip yola çıkmaya karar verince, “(istersen) Medine'de kal ” dediler ama Hz. Peygamber (sav) bu teklife kulak asmadı ve "Bir Peygamber'e zırhını giydikten sonra Allah'ın hükmü gerçekleşinceye kadar onu çıkarması yaraşmaz" buyurdu. Yine Hz. Peygamber (sav) İfk hadisesinde, Hz. Âişe'ye atılan iftira konusunda Hz. Ali ve Usame ile istişare etti ve ikisinden birini dinledi. Ancak Kur'an'ın hükmü inince, tartışmalara kulak asmayıp iftiracılara sopa vurdu ve Allah'ın emrettiği hükmü uyguladı. Hz. peygamber'den (sav) sonra da yöneticiler, mubah işlerde, en kolay hüküm ile amel etmek üzere ehl-i ilimden güvenilir kimselerle istişare yaptılar. Kitap ve sünnet bir konuda açık hüküm beyan ettiği zaman da, Hz. Peygamber'in sünnetine uyarak asla o hükmün dışına çıkmadılar. Hz. Ebu Bekir zekat vermeyenlerle savaşmayı uygun gördüğünde, Hz. Ömer ona “Peygamber (sav) "ben insanlarla 'lâ ilâhe İllallah' deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. 'Lâ ilâhe İllallah' dediklerinde canlarını ve mallarını benden korumuş olurlar, ancak İslam hakkı hariç. Onun da hesabını Allah'a verirler" buyurduğu halde sen o insanlarla nasıl savaşırsın?” dedi. Ebu Bekir “vallahi Allah Rasulü'nün (sav) birleştirdiği şeylerin (namaz ile zekatın) arasını ayıranlarla elbette savaşırım” dedi. Sonra Ömer de ona uydu. Bu konuda Ebu Bekir istişare etmedi. Çünkü onun yanında, Allah Rasulü'nün (sav), namaz ile zekat arasını ayıran, dini ve dinin ahkamını değiştirmek isteyen kimselerle ilgili verdiği hüküm vardı. Hz. Peygamber (sav) "kim dininin değiştirirse onu öldürün" buyurmuştur. Hz. Ömer'in istişare heyeti, ister genç isterse yaşlı olsun Kurrâ kimselerdi. O, Aziz ve Celil Allah'ın kitabına uyma konusunda son derece titizdi. Bize Üveysî, ona İbrahim, ona Salih, ona İbn Şihâb, ona Urve, ona İbn Müseyyeb, Alkame b. Vakkâs ve Übeydullah, onlara da Âişe (r.anha), iftiracıların kendisi hakkında ileri geri konuştukları zaman şöyle demiştir: Vahiy gecikince Rasulullah (sav), eşi ile ayrılığı konusunda fikirlerini sormak ve istişare etmek üzere Ali b. Ebu Tâlib ile Usame b. Zeyd'i yanına çağırdı. Usame, Rasulullah'ın ailesinin, atılan iftiradan beri olduğunu bildiğini ifade etmiş, ancak Ali “ey Allah'ın Rasulü, Allah Sana darlık vermemiş. Âişe'den dışında bir sürü kadın vardır. Âişe'nin hizmetçisi Berîre'ye de sor. O doğrusunu Sana söyler” demişti. Bunun üzerine Rasulullah (sav) Berîre'yi çağırıp "ey Berire, Âişe'nin şüpheli her hangi bir durumunu gördün mü?" diye sordu. Berîre de “hayır ey Allah'ın Rasulü, görmedim. Benim, onda görebildiğim en büyük kusur şu oldu. Âişe küçük yaşta bir kız çocuğu olarak hamur yoğururken uyuyakalırdı da evin besi koyunu gelip hamuru yerdi” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) o günü minbere çıkıp şöyle buyurdu: "Ey Müslümanlar topluluğu, ailem hakkında bana eziyet eden bir adama karşı, bana kim yardım eder ve benim o kimseyi kınamamı haklı görür? Vallahi ben ailem hakkında hayırdan başka bildiğim bir şey yok" dedi ve Âişe'nin atılan iftiradan beri olduğunu söyledi. Bu hadisi Ebu Usâme, Hişâm'dan rivayet etmiştir.
Yüce Allah'ın "Aralarındaki işlerini istişare ederek yürütürler" (Şûrâ, 38); "Karara bağlanacak işlerde onlarla istişare et" (Alu İmrân, 158) buyrukları ve "Kesin kararını verince de, yalnız Allah’a güvenip dayan" (Alu İmrân, 158) ayetinin de beyan ettiği üzere istişarenin karar verilmeden önce yapılması gerektiği Babı Allah Rasulü (sav) bir karar verdiği zaman, hiç bir beşerin, Allah ve Rasulü'nün önüne geçme imkanı yoktur. Hz. Peygamber'in (sav) Uhud günü savaş için Medine'de kalmak veya dışına çıkmak konusunda ashabı ile yaptığı istişare sonucunda savaşın Medine dışında yapılaması uygun görüldü. Hz. Peygamber (sav) zırhını giyip yola çıkmaya karar verince, “(istersen) Medine'de kal ” dediler ama Hz. Peygamber (sav) bu teklife kulak asmadı ve "Bir Peygamber'e zırhını giydikten sonra Allah'ın hükmü gerçekleşinceye kadar onu çıkarması yaraşmaz" buyurdu. Yine Hz. Peygamber (sav) İfk hadisesinde, Hz. Âişe'ye atılan iftira konusunda Hz. Ali ve Usame ile istişare etti ve ikisinden birini dinledi. Ancak Kur'an'ın hükmü inince, tartışmalara kulak asmayıp iftiracılara sopa vurdu ve Allah'ın emrettiği hükmü uyguladı. Hz. peygamber'den (sav) sonra da yöneticiler, mubah işlerde, en kolay hüküm ile amel etmek üzere ehl-i ilimden güvenilir kimselerle istişare yaptılar. Kitap ve sünnet bir konuda açık hüküm beyan ettiği zaman da, Hz. Peygamber'in sünnetine uyarak asla o hükmün dışına çıkmadılar. Hz. Ebu Bekir zekat vermeyenlerle savaşmayı uygun gördüğünde, Hz. Ömer ona “Peygamber (sav) "ben insanlarla 'lâ ilâhe İllallah' deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. 'Lâ ilâhe İllallah' dediklerinde canlarını ve mallarını benden korumuş olurlar, ancak İslam hakkı hariç. Onun da hesabını Allah'a verirler" buyurduğu halde sen o insanlarla nasıl savaşırsın?” dedi. Ebu Bekir “vallahi Allah Rasulü'nün (sav) birleştirdiği şeylerin (namaz ile zekatın) arasını ayıranlarla elbette savaşırım” dedi. Sonra Ömer de ona uydu. Bu konuda Ebu Bekir istişare etmedi. Çünkü onun yanında, Allah Rasulü'nün (sav), namaz ile zekat arasını ayıran, dini ve dinin ahkamını değiştirmek isteyen kimselerle ilgili verdiği hüküm vardı. Hz. Peygamber (sav) "kim dininin değiştirirse onu öldürün" buyurmuştur. Hz. Ömer'in istişare heyeti, ister genç isterse yaşlı olsun Kurrâ kimselerdi. O, Aziz ve Celil Allah'ın kitabına uyma konusunda son derece titizdi. Bize Üveysî, ona İbrahim, ona Salih, ona İbn Şihâb, ona Urve, ona İbn Müseyyeb, Alkame b. Vakkâs ve Übeydullah, onlara da Âişe (r.anha), iftiracıların kendisi hakkında ileri geri konuştukları zaman şöyle demiştir: Vahiy gecikince Rasulullah (sav), eşi ile ayrılığı konusunda fikirlerini sormak ve istişare etmek üzere Ali b. Ebu Tâlib ile Usame b. Zeyd'i yanına çağırdı. Usame, Rasulullah'ın ailesinin, atılan iftiradan beri olduğunu bildiğini ifade etmiş, ancak Ali “ey Allah'ın Rasulü, Allah Sana darlık vermemiş. Âişe'den dışında bir sürü kadın vardır. Âişe'nin hizmetçisi Berîre'ye de sor. O doğrusunu Sana söyler” demişti. Bunun üzerine Rasulullah (sav) Berîre'yi çağırıp "ey Berire, Âişe'nin şüpheli her hangi bir durumunu gördün mü?" diye sordu. Berîre de “hayır ey Allah'ın Rasulü, görmedim. Benim, onda görebildiğim en büyük kusur şu oldu. Âişe küçük yaşta bir kız çocuğu olarak hamur yoğururken uyuyakalırdı da evin besi koyunu gelip hamuru yerdi” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) o günü minbere çıkıp şöyle buyurdu: "Ey Müslümanlar topluluğu, ailem hakkında bana eziyet eden bir adama karşı, bana kim yardım eder ve benim o kimseyi kınamamı haklı görür? Vallahi ben ailem hakkında hayırdan başka bildiğim bir şey yok" dedi ve Âişe'nin atılan iftiradan beri olduğunu söyledi. Bu hadisi Ebu Usâme, Hişâm'dan rivayet etmiştir.
Yüce Allah'ın "Aralarındaki işlerini istişare ederek yürütürler" (Şûrâ, 38); "Karara bağlanacak işlerde onlarla istişare et" (Alu İmrân, 158) buyrukları ve "Kesin kararını verince de, yalnız Allah’a güvenip dayan" (Alu İmrân, 158) ayetinin de beyan ettiği üzere istişarenin karar verilmeden önce yapılması gerektiği Babı Allah Rasulü (sav) bir karar verdiği zaman, hiç bir beşerin, Allah ve Rasulü'nün önüne geçme imkanı yoktur. Hz. Peygamber'in (sav) Uhud günü savaş için Medine'de kalmak veya dışına çıkmak konusunda ashabı ile yaptığı istişare sonucunda savaşın Medine dışında yapılaması uygun görüldü. Hz. Peygamber (sav) zırhını giyip yola çıkmaya karar verince, “(istersen) Medine'de kal ” dediler ama Hz. Peygamber (sav) bu teklife kulak asmadı ve "Bir Peygamber'e zırhını giydikten sonra Allah'ın hükmü gerçekleşinceye kadar onu çıkarması yaraşmaz" buyurdu. Yine Hz. Peygamber (sav) İfk hadisesinde, Hz. Âişe'ye atılan iftira konusunda Hz. Ali ve Usame ile istişare etti ve ikisinden birini dinledi. Ancak Kur'an'ın hükmü inince, tartışmalara kulak asmayıp iftiracılara sopa vurdu ve Allah'ın emrettiği hükmü uyguladı. Hz. peygamber'den (sav) sonra da yöneticiler, mubah işlerde, en kolay hüküm ile amel etmek üzere ehl-i ilimden güvenilir kimselerle istişare yaptılar. Kitap ve sünnet bir konuda açık hüküm beyan ettiği zaman da, Hz. Peygamber'in sünnetine uyarak asla o hükmün dışına çıkmadılar. Hz. Ebu Bekir zekat vermeyenlerle savaşmayı uygun gördüğünde, Hz. Ömer ona “Peygamber (sav) "ben insanlarla 'lâ ilâhe İllallah' deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. 'Lâ ilâhe İllallah' dediklerinde canlarını ve mallarını benden korumuş olurlar, ancak İslam hakkı hariç. Onun da hesabını Allah'a verirler" buyurduğu halde sen o insanlarla nasıl savaşırsın?” dedi. Ebu Bekir “vallahi Allah Rasulü'nün (sav) birleştirdiği şeylerin (namaz ile zekatın) arasını ayıranlarla elbette savaşırım” dedi. Sonra Ömer de ona uydu. Bu konuda Ebu Bekir istişare etmedi. Çünkü onun yanında, Allah Rasulü'nün (sav), namaz ile zekat arasını ayıran, dini ve dinin ahkamını değiştirmek isteyen kimselerle ilgili verdiği hüküm vardı. Hz. Peygamber (sav) "kim dininin değiştirirse onu öldürün" buyurmuştur. Hz. Ömer'in istişare heyeti, ister genç isterse yaşlı olsun Kurrâ kimselerdi. O, Aziz ve Celil Allah'ın kitabına uyma konusunda son derece titizdi. Bize Üveysî, ona İbrahim, ona Salih, ona İbn Şihâb, ona Urve, ona İbn Müseyyeb, Alkame b. Vakkâs ve Übeydullah, onlara da Âişe (r.anha), iftiracıların kendisi hakkında ileri geri konuştukları zaman şöyle demiştir: Vahiy gecikince Rasulullah (sav), eşi ile ayrılığı konusunda fikirlerini sormak ve istişare etmek üzere Ali b. Ebu Tâlib ile Usame b. Zeyd'i yanına çağırdı. Usame, Rasulullah'ın ailesinin, atılan iftiradan beri olduğunu bildiğini ifade etmiş, ancak Ali “ey Allah'ın Rasulü, Allah Sana darlık vermemiş. Âişe'den dışında bir sürü kadın vardır. Âişe'nin hizmetçisi Berîre'ye de sor. O doğrusunu Sana söyler” demişti. Bunun üzerine Rasulullah (sav) Berîre'yi çağırıp "ey Berire, Âişe'nin şüpheli her hangi bir durumunu gördün mü?" diye sordu. Berîre de “hayır ey Allah'ın Rasulü, görmedim. Benim, onda görebildiğim en büyük kusur şu oldu. Âişe küçük yaşta bir kız çocuğu olarak hamur yoğururken uyuyakalırdı da evin besi koyunu gelip hamuru yerdi” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) o günü minbere çıkıp şöyle buyurdu: "Ey Müslümanlar topluluğu, ailem hakkında bana eziyet eden bir adama karşı, bana kim yardım eder ve benim o kimseyi kınamamı haklı görür? Vallahi ben ailem hakkında hayırdan başka bildiğim bir şey yok" dedi ve Âişe'nin atılan iftiradan beri olduğunu söyledi. Bu hadisi Ebu Usâme, Hişâm'dan rivayet etmiştir.
Yüce Allah'ın "Aralarındaki işlerini istişare ederek yürütürler" (Şûrâ, 38); "Karara bağlanacak işlerde onlarla istişare et" (Alu İmrân, 158) buyrukları ve "Kesin kararını verince de, yalnız Allah’a güvenip dayan" (Alu İmrân, 158) ayetinin de beyan ettiği üzere istişarenin karar verilmeden önce yapılması gerektiği Babı Allah Rasulü (sav) bir karar verdiği zaman, hiç bir beşerin, Allah ve Rasulü'nün önüne geçme imkanı yoktur. Hz. Peygamber'in (sav) Uhud günü savaş için Medine'de kalmak veya dışına çıkmak konusunda ashabı ile yaptığı istişare sonucunda savaşın Medine dışında yapılaması uygun görüldü. Hz. Peygamber (sav) zırhını giyip yola çıkmaya karar verince, “(istersen) Medine'de kal ” dediler ama Hz. Peygamber (sav) bu teklife kulak asmadı ve "Bir Peygamber'e zırhını giydikten sonra Allah'ın hükmü gerçekleşinceye kadar onu çıkarması yaraşmaz" buyurdu. Yine Hz. Peygamber (sav) İfk hadisesinde, Hz. Âişe'ye atılan iftira konusunda Hz. Ali ve Usame ile istişare etti ve ikisinden birini dinledi. Ancak Kur'an'ın hükmü inince, tartışmalara kulak asmayıp iftiracılara sopa vurdu ve Allah'ın emrettiği hükmü uyguladı. Hz. peygamber'den (sav) sonra da yöneticiler, mubah işlerde, en kolay hüküm ile amel etmek üzere ehl-i ilimden güvenilir kimselerle istişare yaptılar. Kitap ve sünnet bir konuda açık hüküm beyan ettiği zaman da, Hz. Peygamber'in sünnetine uyarak asla o hükmün dışına çıkmadılar. Hz. Ebu Bekir zekat vermeyenlerle savaşmayı uygun gördüğünde, Hz. Ömer ona “Peygamber (sav) "ben insanlarla 'lâ ilâhe İllallah' deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. 'Lâ ilâhe İllallah' dediklerinde canlarını ve mallarını benden korumuş olurlar, ancak İslam hakkı hariç. Onun da hesabını Allah'a verirler" buyurduğu halde sen o insanlarla nasıl savaşırsın?” dedi. Ebu Bekir “vallahi Allah Rasulü'nün (sav) birleştirdiği şeylerin (namaz ile zekatın) arasını ayıranlarla elbette savaşırım” dedi. Sonra Ömer de ona uydu. Bu konuda Ebu Bekir istişare etmedi. Çünkü onun yanında, Allah Rasulü'nün (sav), namaz ile zekat arasını ayıran, dini ve dinin ahkamını değiştirmek isteyen kimselerle ilgili verdiği hüküm vardı. Hz. Peygamber (sav) "kim dininin değiştirirse onu öldürün" buyurmuştur. Hz. Ömer'in istişare heyeti, ister genç isterse yaşlı olsun Kurrâ kimselerdi. O, Aziz ve Celil Allah'ın kitabına uyma konusunda son derece titizdi. Bize Üveysî, ona İbrahim, ona Salih, ona İbn Şihâb, ona Urve, ona İbn Müseyyeb, Alkame b. Vakkâs ve Übeydullah, onlara da Âişe (r.anha), iftiracıların kendisi hakkında ileri geri konuştukları zaman şöyle demiştir: Vahiy gecikince Rasulullah (sav), eşi ile ayrılığı konusunda fikirlerini sormak ve istişare etmek üzere Ali b. Ebu Tâlib ile Usame b. Zeyd'i yanına çağırdı. Usame, Rasulullah'ın ailesinin, atılan iftiradan beri olduğunu bildiğini ifade etmiş, ancak Ali “ey Allah'ın Rasulü, Allah Sana darlık vermemiş. Âişe'den dışında bir sürü kadın vardır. Âişe'nin hizmetçisi Berîre'ye de sor. O doğrusunu Sana söyler” demişti. Bunun üzerine Rasulullah (sav) Berîre'yi çağırıp "ey Berire, Âişe'nin şüpheli her hangi bir durumunu gördün mü?" diye sordu. Berîre de “hayır ey Allah'ın Rasulü, görmedim. Benim, onda görebildiğim en büyük kusur şu oldu. Âişe küçük yaşta bir kız çocuğu olarak hamur yoğururken uyuyakalırdı da evin besi koyunu gelip hamuru yerdi” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) o günü minbere çıkıp şöyle buyurdu: "Ey Müslümanlar topluluğu, ailem hakkında bana eziyet eden bir adama karşı, bana kim yardım eder ve benim o kimseyi kınamamı haklı görür? Vallahi ben ailem hakkında hayırdan başka bildiğim bir şey yok" dedi ve Âişe'nin atılan iftiradan beri olduğunu söyledi. Bu hadisi Ebu Usâme, Hişâm'dan rivayet etmiştir.
Yüce Allah'ın "Aralarındaki işlerini istişare ederek yürütürler" (Şûrâ, 38); "Karara bağlanacak işlerde onlarla istişare et" (Alu İmrân, 158) buyrukları ve "Kesin kararını verince de, yalnız Allah’a güvenip dayan" (Alu İmrân, 158) ayetinin de beyan ettiği üzere istişarenin karar verilmeden önce yapılması gerektiği Babı Allah Rasulü (sav) bir karar verdiği zaman, hiç bir beşerin, Allah ve Rasulü'nün önüne geçme imkanı yoktur. Hz. Peygamber'in (sav) Uhud günü savaş için Medine'de kalmak veya dışına çıkmak konusunda ashabı ile yaptığı istişare sonucunda savaşın Medine dışında yapılaması uygun görüldü. Hz. Peygamber (sav) zırhını giyip yola çıkmaya karar verince, “(istersen) Medine'de kal ” dediler ama Hz. Peygamber (sav) bu teklife kulak asmadı ve "Bir Peygamber'e zırhını giydikten sonra Allah'ın hükmü gerçekleşinceye kadar onu çıkarması yaraşmaz" buyurdu. Yine Hz. Peygamber (sav) İfk hadisesinde, Hz. Âişe'ye atılan iftira konusunda Hz. Ali ve Usame ile istişare etti ve ikisinden birini dinledi. Ancak Kur'an'ın hükmü inince, tartışmalara kulak asmayıp iftiracılara sopa vurdu ve Allah'ın emrettiği hükmü uyguladı. Hz. peygamber'den (sav) sonra da yöneticiler, mubah işlerde, en kolay hüküm ile amel etmek üzere ehl-i ilimden güvenilir kimselerle istişare yaptılar. Kitap ve sünnet bir konuda açık hüküm beyan ettiği zaman da, Hz. Peygamber'in sünnetine uyarak asla o hükmün dışına çıkmadılar. Hz. Ebu Bekir zekat vermeyenlerle savaşmayı uygun gördüğünde, Hz. Ömer ona “Peygamber (sav) "ben insanlarla 'lâ ilâhe İllallah' deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. 'Lâ ilâhe İllallah' dediklerinde canlarını ve mallarını benden korumuş olurlar, ancak İslam hakkı hariç. Onun da hesabını Allah'a verirler" buyurduğu halde sen o insanlarla nasıl savaşırsın?” dedi. Ebu Bekir “vallahi Allah Rasulü'nün (sav) birleştirdiği şeylerin (namaz ile zekatın) arasını ayıranlarla elbette savaşırım” dedi. Sonra Ömer de ona uydu. Bu konuda Ebu Bekir istişare etmedi. Çünkü onun yanında, Allah Rasulü'nün (sav), namaz ile zekat arasını ayıran, dini ve dinin ahkamını değiştirmek isteyen kimselerle ilgili verdiği hüküm vardı. Hz. Peygamber (sav) "kim dininin değiştirirse onu öldürün" buyurmuştur. Hz. Ömer'in istişare heyeti, ister genç isterse yaşlı olsun Kurrâ kimselerdi. O, Aziz ve Celil Allah'ın kitabına uyma konusunda son derece titizdi. Bize Üveysî, ona İbrahim, ona Salih, ona İbn Şihâb, ona Urve, ona İbn Müseyyeb, Alkame b. Vakkâs ve Übeydullah, onlara da Âişe (r.anha), iftiracıların kendisi hakkında ileri geri konuştukları zaman şöyle demiştir: Vahiy gecikince Rasulullah (sav), eşi ile ayrılığı konusunda fikirlerini sormak ve istişare etmek üzere Ali b. Ebu Tâlib ile Usame b. Zeyd'i yanına çağırdı. Usame, Rasulullah'ın ailesinin, atılan iftiradan beri olduğunu bildiğini ifade etmiş, ancak Ali “ey Allah'ın Rasulü, Allah Sana darlık vermemiş. Âişe'den dışında bir sürü kadın vardır. Âişe'nin hizmetçisi Berîre'ye de sor. O doğrusunu Sana söyler” demişti. Bunun üzerine Rasulullah (sav) Berîre'yi çağırıp "ey Berire, Âişe'nin şüpheli her hangi bir durumunu gördün mü?" diye sordu. Berîre de “hayır ey Allah'ın Rasulü, görmedim. Benim, onda görebildiğim en büyük kusur şu oldu. Âişe küçük yaşta bir kız çocuğu olarak hamur yoğururken uyuyakalırdı da evin besi koyunu gelip hamuru yerdi” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) o günü minbere çıkıp şöyle buyurdu: "Ey Müslümanlar topluluğu, ailem hakkında bana eziyet eden bir adama karşı, bana kim yardım eder ve benim o kimseyi kınamamı haklı görür? Vallahi ben ailem hakkında hayırdan başka bildiğim bir şey yok" dedi ve Âişe'nin atılan iftiradan beri olduğunu söyledi. Bu hadisi Ebu Usâme, Hişâm'dan rivayet etmiştir.