Bize Said b. Ebu Meryem, ona Muhammed b. Cafer, ona Şerik b. Abdullah b. Ebu Nemir, ona da Küreyb b. Ebu Müslim, Abdullah b. Abbas'ın (r.anhüma) şöyle dediğini rivayet etti:
Ben bir gece teyzem Meymune'nin (r.anha) yanında kaldım. Rasulullah (sav) ailesi ile bir müddet konuştu. Sonra uyudu. Gecenin son üçte biri olunca oturdu da gökyüzüne baktı ve: "Hakikat göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün arka arkaya gelişinde akıl sahipleri için elbette ibret verici deliller vardır" (Âl-i İmrân 3/190) (ayetini) okudu.
Bundan sonra kalktı ve dişlerini misvâklayarak abdest aldı. Akabinde onbir rekat namaz kıldı. Sonra Bilal (ra) ezan okudu. Rasulullah (sav) evde iki rekat daha kıldı, sonra da çıkıp sabah namazını kıldırdı.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
31686, B004569
Hadis:
حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ أَبِى مَرْيَمَ أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ قَالَ أَخْبَرَنِى شَرِيكُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِى نَمِرٍ عَنْ كُرَيْبٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ - رضى الله عنهما - قَالَ بِتُّ عِنْدَ خَالَتِى مَيْمُونَةَ ، فَتَحَدَّثَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَعَ أَهْلِهِ سَاعَةً ثُمَّ رَقَدَ ، فَلَمَّا كَانَ ثُلُثُ اللَّيْلِ الآخِرُ قَعَدَ فَنَظَرَ إِلَى السَّمَاءِ فَقَالَ ( إِنَّ فِى خَلْقِ السَّمَوَاتِ وَالأَرْضِ وَاخْتِلاَفِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لآيَاتٍ لأُولِى الأَلْبَابِ ) ، ثُمَّ قَامَ فَتَوَضَّأَ وَاسْتَنَّ ، فَصَلَّى إِحْدَى عَشْرَةَ رَكْعَةً ، ثُمَّ أَذَّنَ بِلاَلٌ فَصَلَّى رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ خَرَجَ فَصَلَّى الصُّبْحَ .
Tercemesi:
Bize Said b. Ebu Meryem, ona Muhammed b. Cafer, ona Şerik b. Abdullah b. Ebu Nemir, ona da Küreyb b. Ebu Müslim, Abdullah b. Abbas'ın (r.anhüma) şöyle dediğini rivayet etti:
Ben bir gece teyzem Meymune'nin (r.anha) yanında kaldım. Rasulullah (sav) ailesi ile bir müddet konuştu. Sonra uyudu. Gecenin son üçte biri olunca oturdu da gökyüzüne baktı ve: "Hakikat göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün arka arkaya gelişinde akıl sahipleri için elbette ibret verici deliller vardır" (Âl-i İmrân 3/190) (ayetini) okudu.
Bundan sonra kalktı ve dişlerini misvâklayarak abdest aldı. Akabinde onbir rekat namaz kıldı. Sonra Bilal (ra) ezan okudu. Rasulullah (sav) evde iki rekat daha kıldı, sonra da çıkıp sabah namazını kıldırdı.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 17, 2/167
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Rişdîn Küreyb b. Ebu Müslim el-Kuraşî (Küreyb b. Ebu Müslim)
3. Ebu Abdullah Şerik b. Abdullah el-Leysi (Şerik b. Abdullah b. Ebu Nemr)
4. Muhammed b. Cafer el-Ensari (Muhammed b. Cafer b. Ebu Kesir)
5. Said b. Ebu Meryem el-Cümehî (Said b. Hakem b. Muhammed b. Salim b. Meryem)
Konular:
Abdest, abdest alırken misvak kullanmak
İbadet, Hz. Peygamber'in gece ibadeti
Kur'an, okumak ve yaşamak
Kur'an, tefsiri, bazı ayetlerin
Namaz, misvak kullanmak
Namaz, Teheccüt namazı
Bize Abdülaziz b. Abdullah, ona İbrahim b. Sa’d, ona Sâlih, ona İbn Şihâb şöyle rivayet etmiştir:
Bana Urve b. ez-Zübeyr, Saîd b. Müseyyeb, Alkame b. Vakkâs ve Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesûd, Hz. Peygamber’in (sav) hanımı Hz. Aişe’den (r.anha) ifk hadisesi ve insanların söylentileri hakkındaki hadisi rivayet ettiler. Bazıları rivayeti diğerlerinden daha iyi bellemiş ve daha sağlam anlatıyor olduğu halde hepsi ilgili hadisin bir kısmını aktardılar. Her birinin Hz. Aişe’den naklettikleri rivayetlerini iyice öğrendim. İçlerinde bazıları rivayeti daha iyi bellemiş olsa da rivayetleri birbirini tasdik ediyordu. Şöyle dediler: Hz. Aişe (r.anha) şöyle rivayet etmiştir:
Rasulullah (sav) seyahate çıkacağı zaman eşleri arasında kura çeker, kurada hangisi çıkarsa onu yanında götürürdü. Bir gazve sırasında eşleri arasında kura çekti ve kurada ben çıktım. Böylece örtünme ayeti indirildikten sonraki bir zamanda Hz. Peygamberle (sav) birlikte yola çıktık. Ben kervan yürürken de konaklarken de hevdecim içinde bulunuyordum. Yolculuğa devam ettik, nihayetinde Rasulullah bu gazvedeki hedefini gerçekleştirdi ve geri dönmeye başladı. Yola çıkıp Medine’ye doğru hareket ettik. Bir gece, yola çıkılacağı ilan edildi. Bu esnada ben de ihtiyacımı gidermek için biraz öteye yürüdüm ordunun bulunduğu yerin ötesine geçtim. İhtiyacımı gördükten sonra bineğime doğru yöneldim. Bu sırada göğsümü yokladım. Bir de baktım ki Yemen boncuğundan yapılmış gerdanım kopup düşmüş. Hemen dönüp gerdanlığımı aradım ama onu aramak beni orduya yetişmekten alı koydu. Beni taşıyan grup gelmiş ve benim içinde olduğumu zannederek hevdecimi yüklenerek yolculuk yaptığım devenin üzerine koymuşlar. O zaman kadınlar zayıftı, şişman değillerdi. Çünkü azıcık yemek yerlerdi. Ben de henüz genç bir kadın olduğun için insanlar kaldırıp götürdükleri hevdecin hafif olduğunu fark edememişler. Deveyi önlerine katıp yola devam etmişler. Ben de ordu gittikten sonra gerdanlığımı buldum. Ordunun konakladığı yere geldim ama hiç kimse yoktu. Belki benim orada olmadığımı anlayıp geri dönerler diye konakladığım yere gittim. Ben orada öyle otururken göz kapaklarım ağırlaştı ve uyudum. Safvan b. el-Muattal es-Sülemî ez-Zekvânî ordunun arkasında kalmıştı. Sabahleyin benim konakladığım yere gelince uyuyan bir insanın karaltısını görmüş. Örtünme emrinden önce beni görmüş olduğu için beni tanımış. Beni tanıdığında söylemiş olduğu “İnna lillahi ve innâ ileyhi raciûn” Biz Allah’a aidiz ve yine ona döneriz (Bakara, 2/156) sözleriyle uyandım. Yüzümü hemen örtümle örttüm. Vallahi bundan başka onunla ne bir kelime konuştuk ne de ondan başka bir söz işittim. Hızlıca yanıma gelip devesini çöktürdü ve bineğe yardım almadan binebilmem için devenin ön ayaklarını yere yaydı. Ben de kalkıp deveye bindim. Beni öğle sıcağında mola vermiş ordunun olduğu yere kadar götürdü. Bana iftira edip helak olanlar helak olmuşlardır. İfk hadisesinde bu işin başını Abdullah b. Übey b. Selül çekmiştir. İbn Şihâb ez-Zührî'ye olayı aktaran ravilerden Urve b. ez-Zübeyr rivayetinde şöyle demiştir: 'Bana aktarıldığına göre iftira yayıldığında, bu söz Abdullah b Ubeyy’in yanında konuşulur, o da sözü söyleyene kulak verir, onu onaylar ve insanlar arasında gündeme getirerek yayardı'. Urve sözlerine devamla dedi ki, 'İftira sahiplerinin içinde sadece Hassân b. Sâbit, Mıstah b. Üsâse ve Hamne bint Cahş’ın isimleri söylenmiştir. Diğerleri hakkında bir bilgim yoktur. Ancak onlar Yüce Allah’ın buyurduğu üzere “ On kişiden müteşekkil bir gruptan” ibarettiler. İftiranın yayılması konusunda en büyük pay sahibinin Abdullah b. Übey b. Selûl olduğu söylenirdi.
Urve b. ez-Zübeyr sözlerine şöyle devam etti: Aişe yanında Hassân b. Sâbit’e sövülmesinden hoşlanmaz; "O 'Babam, babamın babası ve benim ırzım; size karşı Muhammed’e kalkandır' şeklinde şiir yazan kafirlere karşı Hz. Peygamber'i savunmuş biridir"derdi.
Hz. Aişe (r.anha) olayı şöyle anlatmaya devam etmiştir: Nihayetinde Medine’ye vardık. Oraya geldikten sonra ben bir ay hasta oldum. Bu arada insanlar iftira sahiplerinin sözlerine dalmışlar. Ben ise bunların farkında değildim. Bu ağrılı halimde beni şüphelendiren tek şey vardı: Ben önceden hastalandığımda Rasulullah’tan gördüğüm şefkatli muameleyi artık göremiyordum. Allah Resulü (sav) yanıma girdiğinde selam veriyor ve adımı söylemeden “bu nasıl?” diyor ve hemen ayrılıyordu. Bu durum beni şüphelendirse de hâlâ kötü bir şey olduğunu hissetmiyordum. Hastalığım biraz geçince dışarı çıktım. Ümmü Mistah ile birlikte ihtiyacımızı giderdiğimiz yer olan Menâsi tarafına doğru gittik. Oraya ancak geceleyin giderdik. Bu olay evlerimizin yakınına tuvalet için korunaklı yerler yapmadan önceydi. O zamanlar tuvalete karşı tavrımız çöldeki eski Arapların tavırlarına benziyordu. Evlerimizde tuvalet için korunaklı yerler belirlemekten oluşturacağı kötü kokudan sıkıntı duyardık. Hz. Aişe sözlerine devamla dedi ki, Ebu Ruhm b. el-Muttalib b. Abdimenâf’ın kızı olan Ümmü Mıstah ile birlikte oradan ayrıldık. Onun annesi Sahr b. Amir kızı ve Ebu Bekir es-Sıddîk’ın teyzesiydi. Oğlu Mıstah b. Esâse b. Abbad b. Muttalib’di. İşimiz bitince Ümmü Mıstah ile birlikte evime doğru yöneldik. Ümmü Mıstah’ın ayağı sürçtü ve oğluna beddua edip “Mıstah helak olsun!” dedi. Ben “Ne fena söz söyledin! Bedir’e katılmış bir kişi hakkında mı böyle söylüyorsun?” dedim. “Ah seni saf! Onun ne söylediğini duymadın mı?” diye sordu. Ben “Ne söylemiş?” dedim. Bana iftira edenlerin sözlerini bir bir anlattı. Bu sözler hastalığıma hastalık kattı. Evime döndüğümde Rasulullah (sav) yanıma girdi ve “Hastanız nasıl?” diye sordu. Ona “Anne babama gitmeme izin verir misiniz?” diye sordum. O zaman bu söylentileri annem ve babam tarafından duyup iyice anlamak istiyordum. Rasulullah (sav) bana izin verdi. Annemin yanına gidip ona “Annecim! İnsanlar ne konuşuyorlar?” diye sordum. Annem şöyle dedi: “Kızım! Kendini üzme. Bir erkeğin yanında sevdiği güzel bir kadın varsa ve onun birçok kuması da bulunuyorsa mutlaka onun hakkında böyle ileri geri konuşurlar.” Ben “Sübhanallah! İnsanlar bunları mı konuşuyorlar!” dedim ve gece boyunca ağladım. Sabah kalktığımda göz pınarlarım kurumuştu. Gözüme uyku girmemişti. Ağlayarak sabahı etmiştim. Vahiy geciktiği için ailesi ile ayrılması konusunda onlarla istişare etmek için Rasulullah (sav) Ali b. Ebû Tâlib ve Üsâme b. Zeyd’i yanına çağırmış. Üsame b. Zeyd, Rasulullah’ın ailesinin suçsuz olduğuna ve bu iftiraya inanan arkadaşlarına karşı sevgi beslediğine dair görüş bildirmiş ve “Senin ailen hakkında ancak hayır düşünürüz” demiş. Ali b. Ebû Tâlib ise “Ey Allah’ın Resulü! Allah sana evlenme ve boşanma hususunda darlık vermemiştir. Aişe dışında bir sürü kadın var! Cariyesine sor, sana doğruyu söyleyecektir” demiş. Bunun üzerine Rasulullah (sav) Berire’yi çağırmış ve “Berire! Seni şüphelendiren bir şey gördün mü?” diye sormuş. Berire ona “Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki onu ayıplayacak hiçbir şey görmedim. O saf genç bir kız daha. Ailesinin hamurunu yoğurup uyur, evcil hayvanlar gelip hamurdan yer onun ruhu duymazdı. Bundan sonra Rasulullah (sav) o gün minbere çıktı ve Abdullah b. Übey hakkında söz söylemekten muaf tutulmasını isteyerek şöyle hitap etti: “Ey Müslümanlar! Eşim hakkında bana eziyet eden birine karşı bana kim yardım eder? Allah’a yemin olsun ki, ben eşim hakkında iyilikten başka bir şey bilmiyorum. Bu iftiracılar meseleye bir adamın adını kattılar ki, onun hakkında da iyilikten başka bir şey bilmem. Bu adam ben yanında olmadan asla eşimin yanına girmiş değildir” buyurdu. Bunun üzerine Ensâr’ın Evs kabilesinden Abdüleşheloğullarının kardeşi Sa’d b. Muaz kalkıp “Ey Allah’ın Resulü! Ben sena yardım ederim. Eğer bu adam Evs’ten ise onun boynunu ben vuracağım. Eğer Hazreçli kardeşlerimizden ise bize emredersen gereğini yaparız” dedi. Bunun üzerine Hazreçli bir adam kalktı. Hassanʼın annesi aynı aşiretten onun amcasının kızıydı. Bu kişi Hazrec’in reisi olan Sa’d b. Ubâde idi. Bu olaydan önce iyi bir adamdı. Ama kabile asabiyetine kapıldı ve Sa’d b. Muâz’a “Hayır, yalan söylüyorsun. Allah’a yemin olsun ki onu öldürmezsin, öldüremezsin. Eğer senin kabilenden olsaydı öldürülmesini de istemezdin. Bunun üzerine Sa’d b. Muâz’ın amcasının oğlu olan Üseyd b. Hudayr ayağa kalktı ve Sa’d b. Übâde’ye “Yalan söylüyorsun, onu elbette öldürürdük. Sen münafıkları savunan münafığın birisin!” dedi. Evs ve Hazreç kabileleri birbirine girmişler, çatışacak hale gelmişlerdi. Rasulullah bu sırada minberde duruyordu. Rasulullah onları susturdu ve sakinleştirdi. Hepsi sustular, o da sustu. Ben o gün boyunca ağladım. Göz pınarlarım kurudu, gözüme uyku girmedi. Annem ve babam yanımda kaldılar. İki gece bir gün sürekli ağladım. Göz pınarlarım kurudu, gözüme uyku girmedi. Öyle ki ağlayışımın ciğerimi parçaladığını zannettim. Ben ağlarken annem ve babam yanımda oturuyorlardı. Derken birden bire Ensar’dan bir kadın yanıma gelmek için izin istedi. Ona izin verdim. Gelip yanıma oturdu ve benimle birlikte ağlamaya başladı. Biz bu haldeyken Rasulullah (sav) geldi ve selam verip oturdu. Bu söylentiler çıktığından beri benim yanımda oturmamıştı. Bir aydır benim hakkımda bir vahiy gelmemişti. Rasulullah (sav) otururken şehadet getirdi ve şöyle dedi: “Aişe! Bana senin hakkında şöyle haberler ulaştı. Eğer suçsuz isen Allah senin suçsuz olduğunu gösterecektir. Eğer günah işlemeye yeltenmişsen Allah’a istiğfar et, ona tövbe et. Kul itiraf ettiği ve tövbe ettiği zaman Allah onun tevbesini kabul eder.” Rasulullah (sav) sözünü bitirince gözümün yaşı kesildi, artık akacak damla kalmamıştı. Babama 'Rasulullah’a benim için cevap ver' dedim. Babam “Ben Rasulullah’a ne diyeceğimi bilmiyorum” dedi. Anneme 'Anne, sen Rasulullah’a cevap ver' dedim. Annem de 'Ben de ne diyeceğimi bilmiyorum' dedi. Daha Kur’an’dan fazla bir şey okumamış genç bir hanım olduğum halde şunları söyledim: 'Sizin bu dedikoduları işittiğinizi biliyorum. Bu sözler içinizde yer etti ve belki onları tasdik ettiniz. Belki size suçsuz olduğumu söylesem bana inanmazsınız. Size bir şey itiraf etsem, ki Allah benim masum olduğumu biliyor, bana inanırsınız. Sizinle benim için misal olarak sadece Yusuf’un babasının şu sözlerini görüyorum: 'Artık bana düşen güzelce sabretmektir. Anlattıklarınıza karşı yardımına sığınılacak ancak Allah’tır' (Yusuf, 12/18). Bu sözleri söyleyip yatağıma yattım. Allah benim masum olduğumu biliyordu ve bunu herkese gösterecekti. Ama benim bu halim için Kur'an'da yer alıp sürekli olarak okunacak bir vahiy indireceğini zannetmiyordum. Kendi nazarımda halim Allah’ın hakkımda konuşmasını gerektirmeyecek kadar önemsizdi. Ancak Rasulullah’ın bir rüya görmesini ve Allah’ın bu rüya ile benim masumiyetimi ortaya koymasını umuyordum. Allah'a yemin olsun ki, Rasulullah oturduğu yerden kalkmamış, aileden kimse de yerinden ayrılmamıştı. Nihayet vahiy indirildi. Ona vahiy inerken gelen hal kendisini kapladı. Kış gününde bile inen vahyin ağırlığından dolayı vücudundan inci gibi ter damlaları dökülürdü. Rasullah’tan vahiy hali gidince sevincinden güldüğünü gördüm. Söylediği ilk söz “Aişe! Allah seni temize çıkardı” oldu. Bunun üzerine annem “Kızım, Rasulullah’a (sav) kalk da teşekkür et” dedi. Ben “Allah'a yemin olsun ki, ona kalkıp teşekkür etmem. Ancak Allah’a (ac) hamd ederim” dedim. Allah Teâlâ bu iftira olayı ile ilgili 'Sana iftira edenler…(Nur, 24/11-21)' ayetini; sonra benim masum olduğuma dair ayeti indirdi. Ebu Bekir es-Sıddık –hem akrabası hem de fakir olduğu önceden Mıstah b. Üsâse'ye yardım ederken- 'Vallahi Aişe hakkında söylediklerinden sonra Mıstah'a artık hiçbir şey vermem' diye yemin etti. Bunun üzerine Allah Teâlâ 'Sizden fazilet ve servet sahibi olanlar akrabasına, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere vermelerinde kusur etmesin; affetsin, aldırış etmesin. Allah’ın sizi affetmesini istemez misiniz? Allah çok affeden, çok merhamet edendir' (Nur, 24/22) ayetini indirdi. Bunun üzerine babam Ebû Bekir es-Sıddîk: 'Vallahi, ben Allah’ın beni affetmesini elbette isterim' dedi ve Mıstah’a yaptığı yardıma devam etme kararı aldı ve 'Artık bu yardımı ebediyen kesmem' dedi. Rasulullah (sav) eşi Zeyneb bint Cahş'a benim hakkımda “Zeyneb! Aişe hakkında ne bilirsin, ne gördün?” diye sormuş. Zeynep Hz. Peygamber’in eşleri arasında güzellik ve Peygamber yanındaki mevkii bakımından benimle yarış içinde olan bir kadın olduğu halde 'Ey Allah’ın Resulü! Ben gözümü ve kulağımı sakınırım. Onun hakkında sadece hayır biliyorum' diye cevap vermiş. Allah dindarlığı sebebiyle onu bu iftiraya katılmaktan korudu. Kız kardeşi Hamne ise iftiraya tutunmuş ve iftiracıların dedikodularını yaymış, bu sebeple helak olanlarla birlikte helak olmuştu.
Zührî şöyle demiştir: İşte bu iftiracılar hakkında bize ulaşan hadis böyledir. Urve şöyle demiştir: Hz. Aişe (r.anha) şöyle buyurdu: 'Sübhanallah, hakkında iftira atılıp dedikodu yapılan adam 'Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, kendisine yapılan iftirayı reddederek ben hayatımda hiçbir kadının elbisesini açmadım' derdi. Sonra o zat Safvan b. Muattal Allah yolunda şehit oldu.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
31936, B004141
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ سَعْدٍ عَنْ صَالِحٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ قَالَ حَدَّثَنِى عُرْوَةُ بْنُ الزُّبَيْرِ وَسَعِيدُ بْنُ الْمُسَيَّبِ وَعَلْقَمَةُ بْنُ وَقَّاصٍ وَعُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُتْبَةَ بْنِ مَسْعُودٍ عَنْ عَائِشَةَ رضى الله عنها زَوْجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم حِينَ قَالَ لَهَا أَهْلُ الإِفْكِ مَا قَالُوا ، وَكُلُّهُمْ حَدَّثَنِى طَائِفَةً مِنْ حَدِيثِهَا ، وَبَعْضُهُمْ كَانَ أَوْعَى لِحَدِيثِهَا مِنْ بَعْضٍ وَأَثْبَتَ لَهُ اقْتِصَاصًا ، وَقَدْ وَعَيْتُ عَنْ كُلِّ رَجُلٍ مِنْهُمُ الْحَدِيثَ الَّذِى حَدَّثَنِى عَنْ عَائِشَةَ ، وَبَعْضُ حَدِيثِهِمْ يُصَدِّقُ بَعْضًا ، وَإِنْ كَانَ بَعْضُهُمْ أَوْعَى لَهُ مِنْ بَعْضٍ ، قَالُوا قَالَتْ عَائِشَةُ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِذَا أَرَادَ سَفَرًا أَقْرَعَ بَيْنَ أَزْوَاجِهِ ، فَأَيُّهُنَّ خَرَجَ سَهْمُهَا ، خَرَجَ بِهَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَعَهُ ، قَالَتْ عَائِشَةُ فَأَقْرَعَ بَيْنَنَا فِى غَزْوَةٍ غَزَاهَا فَخَرَجَ فِيهَا سَهْمِى ، فَخَرَجْتُ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بَعْدَ مَا أُنْزِلَ الْحِجَابُ ، فَكُنْتُ أُحْمَلُ فِى هَوْدَجِى وَأُنْزَلُ فِيهِ ، فَسِرْنَا حَتَّى إِذَا فَرَغَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْ غَزْوَتِهِ تِلْكَ وَقَفَلَ ، دَنَوْنَا مِنَ الْمَدِينَةِ قَافِلِينَ ، آذَنَ لَيْلَةً بِالرَّحِيلِ ، فَقُمْتُ حِينَ آذَنُوا بِالرَّحِيلِ فَمَشَيْتُ حَتَّى جَاوَزْتُ الْجَيْشَ ، فَلَمَّا قَضَيْتُ شَأْنِى أَقْبَلْتُ إِلَى رَحْلِى ، فَلَمَسْتُ صَدْرِى ، فَإِذَا عِقْدٌ لِى مِنْ جَزْعِ ظَفَارِ قَدِ انْقَطَعَ ، فَرَجَعْتُ فَالْتَمَسْتُ عِقْدِى ، فَحَبَسَنِى ابْتِغَاؤُهُ ، قَالَتْ وَأَقْبَلَ الرَّهْطُ الَّذِينَ كَانُوا يُرَحِّلُونِى فَاحْتَمَلُوا هَوْدَجِى ، فَرَحَلُوهُ عَلَى بَعِيرِى الَّذِى كُنْتُ أَرْكَبُ عَلَيْهِ ، وَهُمْ يَحْسِبُونَ أَنِّى فِيهِ ، وَكَانَ النِّسَاءُ إِذْ ذَاكَ خِفَافًا لَمْ يَهْبُلْنَ وَلَمْ يَغْشَهُنَّ اللَّحْمُ ، إِنَّمَا يَأْكُلْنَ الْعُلْقَةَ مِنَ الطَّعَامِ ، فَلَمْ يَسْتَنْكِرِ الْقَوْمُ خِفَّةَ الْهَوْدَجِ حِينَ رَفَعُوهُ وَحَمَلُوهُ ، وَكُنْتُ جَارِيَةً حَدِيثَةَ السِّنِّ ، فَبَعَثُوا الْجَمَلَ فَسَارُوا ، وَوَجَدْتُ عِقْدِى بَعْدَ مَا اسْتَمَرَّ الْجَيْشُ ، فَجِئْتُ مَنَازِلَهُمْ وَلَيْسَ بِهَا مِنْهُمْ دَاعٍ وَلاَ مُجِيبٌ ، فَتَيَمَّمْتُ مَنْزِلِى الَّذِى كُنْتُ بِهِ ، وَظَنَنْتُ أَنَّهُمْ سَيَفْقِدُونِى فَيَرْجِعُونَ إِلَىَّ ، فَبَيْنَا أَنَا جَالِسَةٌ فِى مَنْزِلِى غَلَبَتْنِى عَيْنِى فَنِمْتُ ، وَكَانَ صَفْوَانُ بْنُ الْمُعَطَّلِ السُّلَمِىُّ ثُمَّ الذَّكْوَانِىُّ مِنْ وَرَاءِ الْجَيْشِ ، فَأَصْبَحَ عِنْدَ مَنْزِلِى فَرَأَى سَوَادَ إِنْسَانٍ نَائِمٍ ، فَعَرَفَنِى حِينَ رَآنِى ، وَكَانَ رَآنِى قَبْلَ الْحِجَابِ ، فَاسْتَيْقَظْتُ بِاسْتِرْجَاعِهِ حِينَ عَرَفَنِى ، فَخَمَّرْتُ وَجْهِى بِجِلْبَابِى ، وَاللَّهِ مَا تَكَلَّمْنَا بِكَلِمَةٍ وَلاَ سَمِعْتُ مِنْهُ كَلِمَةً غَيْرَ اسْتِرْجَاعِهِ ، وَهَوَى حَتَّى أَنَاخَ رَاحِلَتَهُ ، فَوَطِئَ عَلَى يَدِهَا ، فَقُمْتُ إِلَيْهَا فَرَكِبْتُهَا ، فَانْطَلَقَ يَقُودُ بِى الرَّاحِلَةَ حَتَّى أَتَيْنَا الْجَيْشَ مُوغِرِينَ فِى نَحْرِ الظَّهِيرَةِ ، وَهُمْ نُزُولٌ - قَالَتْ - فَهَلَكَ { فِىَّ } مَنْ هَلَكَ ، وَكَانَ الَّذِى تَوَلَّى كِبْرَ الإِفْكِ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ أُبَىٍّ ابْنَ سَلُولَ . قَالَ عُرْوَةُ أُخْبِرْتُ أَنَّهُ كَانَ يُشَاعُ وَيُتَحَدَّثُ بِهِ عِنْدَهُ ، فَيُقِرُّهُ وَيَسْتَمِعُهُ وَيَسْتَوْشِيهِ . وَقَالَ عُرْوَةُ أَيْضًا لَمْ يُسَمَّ مِنْ أَهْلِ الإِفْكِ أَيْضًا إِلاَّ حَسَّانُ بْنُ ثَابِتٍ ، وَمِسْطَحُ بْنُ أُثَاثَةَ ، وَحَمْنَةُ بِنْتُ جَحْشٍ فِى نَاسٍ آخَرِينَ ، لاَ عِلْمَ لِى بِهِمْ ، غَيْرَ أَنَّهُمْ عُصْبَةٌ - كَمَا قَالَ اللَّهُ تَعَالَى - وَإِنَّ كُبْرَ ذَلِكَ يُقَالُ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ أُبَىٍّ ابْنُ سَلُولَ . قَالَ عُرْوَةُ كَانَتْ عَائِشَةُ تَكْرَهُ أَنْ يُسَبَّ عِنْدَهَا حَسَّانُ ، وَتَقُولُ إِنَّهُ الَّذِى قَالَ فَإِنَّ أَبِى وَوَالِدَهُ وَعِرْضِى لِعِرْضِ مُحَمَّدٍ مِنْكُمْ وِقَاءُ قَالَتْ عَائِشَةُ فَقَدِمْنَا الْمَدِينَةَ فَاشْتَكَيْتُ حِينَ قَدِمْتُ شَهْرًا ، وَالنَّاسُ يُفِيضُونَ فِى قَوْلِ أَصْحَابِ الإِفْكِ ، لاَ أَشْعُرُ بِشَىْءٍ مِنْ ذَلِكَ ، وَهْوَ يَرِيبُنِى فِى وَجَعِى أَنِّى لاَ أَعْرِفُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم اللُّطْفَ الَّذِى كُنْتُ أَرَى مِنْهُ حِينَ أَشْتَكِى ، إِنَّمَا يَدْخُلُ عَلَىَّ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَيُسَلِّمُ ثُمَّ يَقُولُ « كَيْفَ تِيكُمْ » ثُمَّ يَنْصَرِفُ ، فَذَلِكَ يَرِيبُنِى وَلاَ أَشْعُرُ بِالشَّرِّ ، حَتَّى خَرَجْتُ حِينَ نَقَهْتُ ، فَخَرَجْتُ مَعَ أُمِّ مِسْطَحٍ قِبَلَ الْمَنَاصِعِ ، وَكَانَ مُتَبَرَّزَنَا ، وَكُنَّا لاَ نَخْرُجُ إِلاَّ لَيْلاً إِلَى لَيْلٍ ، وَذَلِكَ قَبْلَ أَنْ نَتَّخِذَ الْكُنُفَ قَرِيبًا مِنْ بُيُوتِنَا . قَالَتْ وَأَمْرُنَا أَمْرُ الْعَرَبِ الأُوَلِ فِى الْبَرِّيَّةِ قِبَلَ الْغَائِطِ ، وَكُنَّا نَتَأَذَّى بِالْكُنُفِ أَنْ نَتَّخِذَهَا عِنْدَ بُيُوتِنَا ، قَالَتْ فَانْطَلَقْتُ أَنَا وَأُمُّ مِسْطَحٍ وَهْىَ ابْنَةُ أَبِى رُهْمِ بْنِ الْمُطَّلِبِ بْنِ عَبْدِ مَنَافٍ ، وَأُمُّهَا بِنْتُ صَخْرِ بْنِ عَامِرٍ خَالَةُ أَبِى بَكْرٍ الصِّدِّيقِ ، وَابْنُهَا مِسْطَحُ بْنُ أُثَاثَةَ بْنِ عَبَّادِ بْنِ الْمُطَّلِبِ ، فَأَقْبَلْتُ أَنَا وَأُمُّ مِسْطَحٍ قِبَلَ بَيْتِى ، حِينَ فَرَغْنَا مِنْ شَأْنِنَا ، فَعَثَرَتْ أُمُّ مِسْطَحٍ فِى مِرْطِهَا فَقَالَتْ تَعِسَ مِسْطَحٌ . فَقُلْتُ لَهَا بِئْسَ مَا قُلْتِ ، أَتَسُبِّينَ رَجُلاً شَهِدَ بَدْرًا فَقَالَتْ أَىْ هَنْتَاهْ وَلَمْ تَسْمَعِى مَا قَالَ قَالَتْ وَقُلْتُ مَا قَالَ فَأَخْبَرَتْنِى بِقَوْلِ أَهْلِ الإِفْكِ - قَالَتْ - فَازْدَدْتُ مَرَضًا عَلَى مَرَضِى ، فَلَمَّا رَجَعْتُ إِلَى بَيْتِى دَخَلَ عَلَىَّ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَسَلَّمَ ثُمَّ قَالَ « كَيْفَ تِيكُمْ » . فَقُلْتُ لَهُ أَتَأْذَنُ لِى أَنْ آتِىَ أَبَوَىَّ قَالَتْ وَأُرِيدُ أَنْ أَسْتَيْقِنَ الْخَبَرَ مِنْ قِبَلِهِمَا ، قَالَتْ فَأَذِنَ لِى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ، فَقُلْتُ لأُمِّى يَا أُمَّتَاهُ مَاذَا يَتَحَدَّثُ النَّاسُ قَالَتْ يَا بُنَيَّةُ هَوِّنِى عَلَيْكِ ، فَوَاللَّهِ لَقَلَّمَا كَانَتِ امْرَأَةٌ قَطُّ وَضِيئَةً عِنْدَ رَجُلٍ يُحِبُّهَا لَهَا ضَرَائِرُ إِلاَّ كَثَّرْنَ عَلَيْهَا . قَالَتْ فَقُلْتُ سُبْحَانَ اللَّهِ أَوَلَقَدْ تَحَدَّثَ النَّاسُ بِهَذَا قَالَتْ فَبَكَيْتُ تِلْكَ اللَّيْلَةَ ، حَتَّى أَصْبَحْتُ لاَ يَرْقَأُ لِى دَمْعٌ ، وَلاَ أَكْتَحِلُ بِنَوْمٍ ، ثُمَّ أَصْبَحْتُ أَبْكِى - قَالَتْ - وَدَعَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَلِىَّ بْنَ أَبِى طَالِبٍ وَأُسَامَةَ بْنَ زَيْدٍ حِينَ اسْتَلْبَثَ الْوَحْىُ يَسْأَلُهُمَا وَيَسْتَشِيرُهُمَا فِى فِرَاقِ أَهْلِهِ - قَالَتْ - فَأَمَّا أُسَامَةُ فَأَشَارَ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِالَّذِى يَعْلَمُ مِنْ بَرَاءَةِ أَهْلِهِ ، وَبِالَّذِى يَعْلَمُ لَهُمْ فِى نَفْسِهِ ، فَقَالَ أُسَامَةُ أَهْلَكَ وَلاَ نَعْلَمُ إِلاَّ خَيْرًا . وَأَمَّا عَلِىٌّ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ لَمْ يُضَيِّقِ اللَّهُ عَلَيْكَ ، وَالنِّسَاءُ سِوَاهَا كَثِيرٌ ، وَسَلِ الْجَارِيَةَ تَصْدُقْكَ . قَالَتْ فَدَعَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بَرِيرَةَ فَقَالَ « أَىْ بَرِيرَةُ هَلْ رَأَيْتِ مِنْ شَىْءٍ يَرِيبُكِ » . قَالَتْ لَهُ بَرِيرَةُ وَالَّذِى بَعَثَكَ بِالْحَقِّ مَا رَأَيْتُ عَلَيْهَا أَمْرًا قَطُّ أَغْمِصُهُ ، غَيْرَ أَنَّهَا جَارِيَةٌ حَدِيثَةُ السِّنِّ تَنَامُ عَنْ عَجِينِ أَهْلِهَا ، فَتَأْتِى الدَّاجِنُ فَتَأْكُلُهُ - قَالَتْ - فَقَامَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْ يَوْمِهِ ، فَاسْتَعْذَرَ مِنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أُبَىٍّ وَهْوَ عَلَى الْمِنْبَرِ فَقَالَ « يَا مَعْشَرَ الْمُسْلِمِينَ مَنْ يَعْذِرُنِى مِنْ رَجُلٍ قَدْ بَلَغَنِى عَنْهُ أَذَاهُ فِى أَهْلِى ، وَاللَّهِ مَا عَلِمْتُ عَلَى أَهْلِى إِلاَّ خَيْرًا ، وَلَقَدْ ذَكَرُوا رَجُلاً مَا عَلِمْتُ عَلَيْهِ إِلاَّ خَيْرًا ، وَمَا يَدْخُلُ عَلَى أَهْلِى إِلاَّ مَعِى » . قَالَتْ فَقَامَ سَعْدُ بْنُ مُعَاذٍ أَخُو بَنِى عَبْدِ الأَشْهَلِ فَقَالَ أَنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ أَعْذِرُكَ ، فَإِنْ كَانَ مِنَ الأَوْسِ ضَرَبْتُ عُنُقَهُ ، وَإِنْ كَانَ مِنْ إِخْوَانِنَا مِنَ الْخَزْرَجِ أَمَرْتَنَا فَفَعَلْنَا أَمْرَكَ . قَالَتْ فَقَامَ رَجُلٌ مِنَ الْخَزْرَجِ ، وَكَانَتْ أُمُّ حَسَّانَ بِنْتَ عَمِّهِ مِنْ فَخِذِهِ ، وَهْوَ سَعْدُ بْنُ عُبَادَةَ ، وَهْوَ سَيِّدُ الْخَزْرَجِ - قَالَتْ - وَكَانَ قَبْلَ ذَلِكَ رَجُلاً صَالِحًا ، وَلَكِنِ احْتَمَلَتْهُ الْحَمِيَّةُ فَقَالَ لِسَعْدٍ كَذَبْتَ لَعَمْرُ اللَّهِ لاَ تَقْتُلُهُ ، وَلاَ تَقْدِرُ عَلَى قَتْلِهِ ، وَلَوْ كَانَ مِنْ رَهْطِكَ مَا أَحْبَبْتَ أَنْ يُقْتَلَ . فَقَامَ أُسَيْدُ بْنُ حُضَيْرٍ - وَهْوَ ابْنُ عَمِّ سَعْدٍ - فَقَالَ لِسَعْدِ بْنِ عُبَادَةَ كَذَبْتَ لَعَمْرُ اللَّهِ لَنَقْتُلَنَّهُ ، فَإِنَّكَ مُنَافِقٌ تُجَادِلُ عَنِ الْمُنَافِقِينَ . قَالَتْ فَثَارَ الْحَيَّانِ الأَوْسُ وَالْخَزْرَجُ حَتَّى هَمُّوا أَنْ يَقْتَتِلُوا ، وَرَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَائِمٌ عَلَى الْمِنْبَرِ - قَالَتْ - فَلَمْ يَزَلْ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يُخَفِّضُهُمْ حَتَّى سَكَتُوا وَسَكَتَ - قَالَتْ - فَبَكَيْتُ يَوْمِى ذَلِكَ كُلَّهُ ، لاَ يَرْقَأُ لِى دَمْعٌ ، وَلاَ أَكْتَحِلُ بِنَوْمٍ - قَالَتْ - وَأَصْبَحَ أَبَوَاىَ عِنْدِى ، وَقَدْ بَكَيْتُ لَيْلَتَيْنِ وَيَوْمًا ، لاَ يَرْقَأُ لِى دَمْعٌ ، وَلاَ أَكْتَحِلُ بِنَوْمٍ ، حَتَّى إِنِّى لأَظُنُّ أَنَّ الْبُكَاءَ فَالِقٌ كَبِدِى ، فَبَيْنَا أَبَوَاىَ جَالِسَانِ عِنْدِى وَأَنَا أَبْكِى فَاسْتَأْذَنَتْ عَلَىَّ امْرَأَةٌ مِنَ الأَنْصَارِ ، فَأَذِنْتُ لَهَا ، فَجَلَسَتْ تَبْكِى مَعِى - قَالَتْ - فَبَيْنَا نَحْنُ عَلَى ذَلِكَ دَخَلَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَلَيْنَا ، فَسَلَّمَ ثُمَّ جَلَسَ - قَالَتْ - وَلَمْ يَجْلِسْ عِنْدِى مُنْذُ قِيلَ مَا قِيلَ قَبْلَهَا ، وَقَدْ لَبِثَ شَهْرًا لاَ يُوحَى إِلَيْهِ فِى شَأْنِى بِشَىْءٍ - قَالَتْ - فَتَشَهَّدَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حِينَ جَلَسَ ثُمَّ قَالَ « أَمَّا بَعْدُ ، يَا عَائِشَةُ إِنَّهُ بَلَغَنِى عَنْكِ كَذَا وَكَذَا ، فَإِنْ كُنْتِ بَرِيئَةً ، فَسَيُبَرِّئُكِ اللَّهُ ، وَإِنْ كُنْتِ أَلْمَمْتِ بِذَنْبٍ ، فَاسْتَغْفِرِى اللَّهَ وَتُوبِى إِلَيْهِ ، فَإِنَّ الْعَبْدَ إِذَا اعْتَرَفَ ثُمَّ تَابَ تَابَ اللَّهُ عَلَيْهِ » . قَالَتْ فَلَمَّا قَضَى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَقَالَتَهُ قَلَصَ دَمْعِى حَتَّى مَا أُحِسُّ مِنْهُ قَطْرَةً ، فَقُلْتُ لأَبِى أَجِبْ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَنِّى فِيمَا قَالَ . فَقَالَ أَبِى وَاللَّهِ مَا أَدْرِى مَا أَقُولُ لِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم . فَقُلْتُ لأُمِّى أَجِيبِى رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِيمَا قَالَ . قَالَتْ أُمِّى وَاللَّهِ مَا أَدْرِى مَا أَقُولُ لِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم . فَقُلْتُ وَأَنَا جَارِيَةٌ حَدِيثَةُ السِّنِّ لاَ أَقْرَأُ مِنَ الْقُرْآنِ كَثِيرًا إِنِّى وَاللَّهِ لَقَدْ عَلِمْتُ لَقَدْ سَمِعْتُمْ هَذَا الْحَدِيثَ حَتَّى اسْتَقَرَّ فِى أَنْفُسِكُمْ وَصَدَّقْتُمْ بِهِ ، فَلَئِنْ قُلْتُ لَكُمْ إِنِّى بَرِيئَةٌ لاَ تُصَدِّقُونِى ، وَلَئِنِ اعْتَرَفْتُ لَكُمْ بِأَمْرٍ ، وَاللَّهُ يَعْلَمُ أَنِّى مِنْهُ بَرِيئَةٌ لَتُصَدِّقُنِّى ، فَوَاللَّهِ لاَ أَجِدُ لِى وَلَكُمْ مَثَلاً إِلاَّ أَبَا يُوسُفَ حِينَ قَالَ ( فَصَبْرٌ جَمِيلٌ وَاللَّهُ الْمُسْتَعَانُ عَلَى مَا تَصِفُونَ ) ثُمَّ تَحَوَّلْتُ وَاضْطَجَعْتُ عَلَى فِرَاشِى ، وَاللَّهُ يَعْلَمُ أَنِّى حِينَئِذٍ بَرِيئَةٌ ، وَأَنَّ اللَّهَ مُبَرِّئِى بِبَرَاءَتِى وَلَكِنْ وَاللَّهِ مَا كُنْتُ أَظُنُّ أَنَّ اللَّهَ مُنْزِلٌ فِى شَأْنِى وَحْيًا يُتْلَى ، لَشَأْنِى فِى نَفْسِى كَانَ أَحْقَرَ مِنْ أَنْ يَتَكَلَّمَ اللَّهُ فِىَّ بِأَمْرٍ ، وَلَكِنْ كُنْتُ أَرْجُو أَنْ يَرَى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى النَّوْمِ رُؤْيَا يُبَرِّئُنِى اللَّهُ بِهَا ، فَوَاللَّهِ مَا رَامَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَجْلِسَهُ ، وَلاَ خَرَجَ أَحَدٌ مِنْ أَهْلِ الْبَيْتِ ، حَتَّى أُنْزِلَ عَلَيْهِ ، فَأَخَذَهُ مَا كَانَ يَأْخُذُهُ مِنَ الْبُرَحَاءِ ، حَتَّى إِنَّهُ لَيَتَحَدَّرُ مِنْهُ مِنَ الْعَرَقِ مِثْلُ الْجُمَانِ وَهْوَ فِى يَوْمٍ شَاتٍ ، مِنْ ثِقَلِ الْقَوْلِ الَّذِى أُنْزِلَ عَلَيْهِ - قَالَتْ - فَسُرِّىَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَهْوَ يَضْحَكُ ، فَكَانَتْ أَوَّلَ كَلِمَةٍ تَكَلَّمَ بِهَا أَنْ قَالَ « يَا عَائِشَةُ أَمَّا اللَّهُ فَقَدْ بَرَّأَكِ » . قَالَتْ فَقَالَتْ لِى أُمِّى قُومِى إِلَيْهِ . فَقُلْتُ وَاللَّهِ لاَ أَقُومُ إِلَيْهِ ، فَإِنِّى لاَ أَحْمَدُ إِلاَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ - قَالَتْ - وَأَنْزَلَ اللَّهُ تَعَالَى ( إِنَّ الَّذِينَ جَاءُوا بِالإِفْكِ ) الْعَشْرَ الآيَاتِ ، ثُمَّ أَنْزَلَ اللَّهُ هَذَا فِى بَرَاءَتِى . قَالَ أَبُو بَكْرٍ الصِّدِّيقُ - وَكَانَ يُنْفِقُ عَلَى مِسْطَحِ بْنِ أُثَاثَةَ لِقَرَابَتِهِ مِنْهُ وَفَقْرِهِ - وَاللَّهِ لاَ أُنْفِقُ عَلَى مِسْطَحٍ شَيْئًا أَبَدًا بَعْدَ الَّذِى قَالَ لِعَائِشَةَ مَا قَالَ . فَأَنْزَلَ اللَّهُ ( وَلاَ يَأْتَلِ أُولُو الْفَضْلِ مِنْكُمْ ) إِلَى قَوْلِهِ ( غَفُورٌ رَحِيمٌ ) قَالَ أَبُو بَكْرٍ الصِّدِّيقُ بَلَى وَاللَّهِ إِنِّى لأُحِبُّ أَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لِى . فَرَجَعَ إِلَى مِسْطَحٍ النَّفَقَةَ الَّتِى كَانَ يُنْفِقُ عَلَيْهِ وَقَالَ وَاللَّهِ لاَ أَنْزِعُهَا مِنْهُ أَبَدًا . قَالَتْ عَائِشَةُ وَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم سَأَلَ زَيْنَبَ بِنْتَ جَحْشٍ عَنْ أَمْرِى ، فَقَالَ لِزَيْنَبَ « مَاذَا عَلِمْتِ أَوْ رَأَيْتِ » . فَقَالَتْ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَحْمِى سَمْعِى وَبَصَرِى ، وَاللَّهِ مَا عَلِمْتُ إِلاَّ خَيْرًا . قَالَتْ عَائِشَةُ وَهْىَ الَّتِى كَانَتْ تُسَامِينِى مِنْ أَزْوَاجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم . فَعَصَمَهَا اللَّهُ بِالْوَرَعِ - قَالَتْ - وَطَفِقَتْ أُخْتُهَا حَمْنَةُ تُحَارِبُ لَهَا ، فَهَلَكَتْ فِيمَنْ هَلَكَ . قَالَ ابْنُ شِهَابٍ فَهَذَا الَّذِى بَلَغَنِى مِنْ حَدِيثِ هَؤُلاَءِ الرَّهْطِ . ثُمَّ قَالَ عُرْوَةُ قَالَتْ عَائِشَةُ وَاللَّهِ إِنَّ الرَّجُلَ الَّذِى قِيلَ لَهُ ما قِيلَ لَيَقُولُ سُبْحَانَ اللَّهِ فَوَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ مَا كَشَفْتُ مِنْ كَنَفِ أُنْثَى قَطُّ . قَالَتْ ثُمَّ قُتِلَ بَعْدَ ذَلِكَ فِى سَبِيلِ اللَّهِ .
Tercemesi:
Bize Abdülaziz b. Abdullah, ona İbrahim b. Sa’d, ona Sâlih, ona İbn Şihâb şöyle rivayet etmiştir:
Bana Urve b. ez-Zübeyr, Saîd b. Müseyyeb, Alkame b. Vakkâs ve Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesûd, Hz. Peygamber’in (sav) hanımı Hz. Aişe’den (r.anha) ifk hadisesi ve insanların söylentileri hakkındaki hadisi rivayet ettiler. Bazıları rivayeti diğerlerinden daha iyi bellemiş ve daha sağlam anlatıyor olduğu halde hepsi ilgili hadisin bir kısmını aktardılar. Her birinin Hz. Aişe’den naklettikleri rivayetlerini iyice öğrendim. İçlerinde bazıları rivayeti daha iyi bellemiş olsa da rivayetleri birbirini tasdik ediyordu. Şöyle dediler: Hz. Aişe (r.anha) şöyle rivayet etmiştir:
Rasulullah (sav) seyahate çıkacağı zaman eşleri arasında kura çeker, kurada hangisi çıkarsa onu yanında götürürdü. Bir gazve sırasında eşleri arasında kura çekti ve kurada ben çıktım. Böylece örtünme ayeti indirildikten sonraki bir zamanda Hz. Peygamberle (sav) birlikte yola çıktık. Ben kervan yürürken de konaklarken de hevdecim içinde bulunuyordum. Yolculuğa devam ettik, nihayetinde Rasulullah bu gazvedeki hedefini gerçekleştirdi ve geri dönmeye başladı. Yola çıkıp Medine’ye doğru hareket ettik. Bir gece, yola çıkılacağı ilan edildi. Bu esnada ben de ihtiyacımı gidermek için biraz öteye yürüdüm ordunun bulunduğu yerin ötesine geçtim. İhtiyacımı gördükten sonra bineğime doğru yöneldim. Bu sırada göğsümü yokladım. Bir de baktım ki Yemen boncuğundan yapılmış gerdanım kopup düşmüş. Hemen dönüp gerdanlığımı aradım ama onu aramak beni orduya yetişmekten alı koydu. Beni taşıyan grup gelmiş ve benim içinde olduğumu zannederek hevdecimi yüklenerek yolculuk yaptığım devenin üzerine koymuşlar. O zaman kadınlar zayıftı, şişman değillerdi. Çünkü azıcık yemek yerlerdi. Ben de henüz genç bir kadın olduğun için insanlar kaldırıp götürdükleri hevdecin hafif olduğunu fark edememişler. Deveyi önlerine katıp yola devam etmişler. Ben de ordu gittikten sonra gerdanlığımı buldum. Ordunun konakladığı yere geldim ama hiç kimse yoktu. Belki benim orada olmadığımı anlayıp geri dönerler diye konakladığım yere gittim. Ben orada öyle otururken göz kapaklarım ağırlaştı ve uyudum. Safvan b. el-Muattal es-Sülemî ez-Zekvânî ordunun arkasında kalmıştı. Sabahleyin benim konakladığım yere gelince uyuyan bir insanın karaltısını görmüş. Örtünme emrinden önce beni görmüş olduğu için beni tanımış. Beni tanıdığında söylemiş olduğu “İnna lillahi ve innâ ileyhi raciûn” Biz Allah’a aidiz ve yine ona döneriz (Bakara, 2/156) sözleriyle uyandım. Yüzümü hemen örtümle örttüm. Vallahi bundan başka onunla ne bir kelime konuştuk ne de ondan başka bir söz işittim. Hızlıca yanıma gelip devesini çöktürdü ve bineğe yardım almadan binebilmem için devenin ön ayaklarını yere yaydı. Ben de kalkıp deveye bindim. Beni öğle sıcağında mola vermiş ordunun olduğu yere kadar götürdü. Bana iftira edip helak olanlar helak olmuşlardır. İfk hadisesinde bu işin başını Abdullah b. Übey b. Selül çekmiştir. İbn Şihâb ez-Zührî'ye olayı aktaran ravilerden Urve b. ez-Zübeyr rivayetinde şöyle demiştir: 'Bana aktarıldığına göre iftira yayıldığında, bu söz Abdullah b Ubeyy’in yanında konuşulur, o da sözü söyleyene kulak verir, onu onaylar ve insanlar arasında gündeme getirerek yayardı'. Urve sözlerine devamla dedi ki, 'İftira sahiplerinin içinde sadece Hassân b. Sâbit, Mıstah b. Üsâse ve Hamne bint Cahş’ın isimleri söylenmiştir. Diğerleri hakkında bir bilgim yoktur. Ancak onlar Yüce Allah’ın buyurduğu üzere “ On kişiden müteşekkil bir gruptan” ibarettiler. İftiranın yayılması konusunda en büyük pay sahibinin Abdullah b. Übey b. Selûl olduğu söylenirdi.
Urve b. ez-Zübeyr sözlerine şöyle devam etti: Aişe yanında Hassân b. Sâbit’e sövülmesinden hoşlanmaz; "O 'Babam, babamın babası ve benim ırzım; size karşı Muhammed’e kalkandır' şeklinde şiir yazan kafirlere karşı Hz. Peygamber'i savunmuş biridir"derdi.
Hz. Aişe (r.anha) olayı şöyle anlatmaya devam etmiştir: Nihayetinde Medine’ye vardık. Oraya geldikten sonra ben bir ay hasta oldum. Bu arada insanlar iftira sahiplerinin sözlerine dalmışlar. Ben ise bunların farkında değildim. Bu ağrılı halimde beni şüphelendiren tek şey vardı: Ben önceden hastalandığımda Rasulullah’tan gördüğüm şefkatli muameleyi artık göremiyordum. Allah Resulü (sav) yanıma girdiğinde selam veriyor ve adımı söylemeden “bu nasıl?” diyor ve hemen ayrılıyordu. Bu durum beni şüphelendirse de hâlâ kötü bir şey olduğunu hissetmiyordum. Hastalığım biraz geçince dışarı çıktım. Ümmü Mistah ile birlikte ihtiyacımızı giderdiğimiz yer olan Menâsi tarafına doğru gittik. Oraya ancak geceleyin giderdik. Bu olay evlerimizin yakınına tuvalet için korunaklı yerler yapmadan önceydi. O zamanlar tuvalete karşı tavrımız çöldeki eski Arapların tavırlarına benziyordu. Evlerimizde tuvalet için korunaklı yerler belirlemekten oluşturacağı kötü kokudan sıkıntı duyardık. Hz. Aişe sözlerine devamla dedi ki, Ebu Ruhm b. el-Muttalib b. Abdimenâf’ın kızı olan Ümmü Mıstah ile birlikte oradan ayrıldık. Onun annesi Sahr b. Amir kızı ve Ebu Bekir es-Sıddîk’ın teyzesiydi. Oğlu Mıstah b. Esâse b. Abbad b. Muttalib’di. İşimiz bitince Ümmü Mıstah ile birlikte evime doğru yöneldik. Ümmü Mıstah’ın ayağı sürçtü ve oğluna beddua edip “Mıstah helak olsun!” dedi. Ben “Ne fena söz söyledin! Bedir’e katılmış bir kişi hakkında mı böyle söylüyorsun?” dedim. “Ah seni saf! Onun ne söylediğini duymadın mı?” diye sordu. Ben “Ne söylemiş?” dedim. Bana iftira edenlerin sözlerini bir bir anlattı. Bu sözler hastalığıma hastalık kattı. Evime döndüğümde Rasulullah (sav) yanıma girdi ve “Hastanız nasıl?” diye sordu. Ona “Anne babama gitmeme izin verir misiniz?” diye sordum. O zaman bu söylentileri annem ve babam tarafından duyup iyice anlamak istiyordum. Rasulullah (sav) bana izin verdi. Annemin yanına gidip ona “Annecim! İnsanlar ne konuşuyorlar?” diye sordum. Annem şöyle dedi: “Kızım! Kendini üzme. Bir erkeğin yanında sevdiği güzel bir kadın varsa ve onun birçok kuması da bulunuyorsa mutlaka onun hakkında böyle ileri geri konuşurlar.” Ben “Sübhanallah! İnsanlar bunları mı konuşuyorlar!” dedim ve gece boyunca ağladım. Sabah kalktığımda göz pınarlarım kurumuştu. Gözüme uyku girmemişti. Ağlayarak sabahı etmiştim. Vahiy geciktiği için ailesi ile ayrılması konusunda onlarla istişare etmek için Rasulullah (sav) Ali b. Ebû Tâlib ve Üsâme b. Zeyd’i yanına çağırmış. Üsame b. Zeyd, Rasulullah’ın ailesinin suçsuz olduğuna ve bu iftiraya inanan arkadaşlarına karşı sevgi beslediğine dair görüş bildirmiş ve “Senin ailen hakkında ancak hayır düşünürüz” demiş. Ali b. Ebû Tâlib ise “Ey Allah’ın Resulü! Allah sana evlenme ve boşanma hususunda darlık vermemiştir. Aişe dışında bir sürü kadın var! Cariyesine sor, sana doğruyu söyleyecektir” demiş. Bunun üzerine Rasulullah (sav) Berire’yi çağırmış ve “Berire! Seni şüphelendiren bir şey gördün mü?” diye sormuş. Berire ona “Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki onu ayıplayacak hiçbir şey görmedim. O saf genç bir kız daha. Ailesinin hamurunu yoğurup uyur, evcil hayvanlar gelip hamurdan yer onun ruhu duymazdı. Bundan sonra Rasulullah (sav) o gün minbere çıktı ve Abdullah b. Übey hakkında söz söylemekten muaf tutulmasını isteyerek şöyle hitap etti: “Ey Müslümanlar! Eşim hakkında bana eziyet eden birine karşı bana kim yardım eder? Allah’a yemin olsun ki, ben eşim hakkında iyilikten başka bir şey bilmiyorum. Bu iftiracılar meseleye bir adamın adını kattılar ki, onun hakkında da iyilikten başka bir şey bilmem. Bu adam ben yanında olmadan asla eşimin yanına girmiş değildir” buyurdu. Bunun üzerine Ensâr’ın Evs kabilesinden Abdüleşheloğullarının kardeşi Sa’d b. Muaz kalkıp “Ey Allah’ın Resulü! Ben sena yardım ederim. Eğer bu adam Evs’ten ise onun boynunu ben vuracağım. Eğer Hazreçli kardeşlerimizden ise bize emredersen gereğini yaparız” dedi. Bunun üzerine Hazreçli bir adam kalktı. Hassanʼın annesi aynı aşiretten onun amcasının kızıydı. Bu kişi Hazrec’in reisi olan Sa’d b. Ubâde idi. Bu olaydan önce iyi bir adamdı. Ama kabile asabiyetine kapıldı ve Sa’d b. Muâz’a “Hayır, yalan söylüyorsun. Allah’a yemin olsun ki onu öldürmezsin, öldüremezsin. Eğer senin kabilenden olsaydı öldürülmesini de istemezdin. Bunun üzerine Sa’d b. Muâz’ın amcasının oğlu olan Üseyd b. Hudayr ayağa kalktı ve Sa’d b. Übâde’ye “Yalan söylüyorsun, onu elbette öldürürdük. Sen münafıkları savunan münafığın birisin!” dedi. Evs ve Hazreç kabileleri birbirine girmişler, çatışacak hale gelmişlerdi. Rasulullah bu sırada minberde duruyordu. Rasulullah onları susturdu ve sakinleştirdi. Hepsi sustular, o da sustu. Ben o gün boyunca ağladım. Göz pınarlarım kurudu, gözüme uyku girmedi. Annem ve babam yanımda kaldılar. İki gece bir gün sürekli ağladım. Göz pınarlarım kurudu, gözüme uyku girmedi. Öyle ki ağlayışımın ciğerimi parçaladığını zannettim. Ben ağlarken annem ve babam yanımda oturuyorlardı. Derken birden bire Ensar’dan bir kadın yanıma gelmek için izin istedi. Ona izin verdim. Gelip yanıma oturdu ve benimle birlikte ağlamaya başladı. Biz bu haldeyken Rasulullah (sav) geldi ve selam verip oturdu. Bu söylentiler çıktığından beri benim yanımda oturmamıştı. Bir aydır benim hakkımda bir vahiy gelmemişti. Rasulullah (sav) otururken şehadet getirdi ve şöyle dedi: “Aişe! Bana senin hakkında şöyle haberler ulaştı. Eğer suçsuz isen Allah senin suçsuz olduğunu gösterecektir. Eğer günah işlemeye yeltenmişsen Allah’a istiğfar et, ona tövbe et. Kul itiraf ettiği ve tövbe ettiği zaman Allah onun tevbesini kabul eder.” Rasulullah (sav) sözünü bitirince gözümün yaşı kesildi, artık akacak damla kalmamıştı. Babama 'Rasulullah’a benim için cevap ver' dedim. Babam “Ben Rasulullah’a ne diyeceğimi bilmiyorum” dedi. Anneme 'Anne, sen Rasulullah’a cevap ver' dedim. Annem de 'Ben de ne diyeceğimi bilmiyorum' dedi. Daha Kur’an’dan fazla bir şey okumamış genç bir hanım olduğum halde şunları söyledim: 'Sizin bu dedikoduları işittiğinizi biliyorum. Bu sözler içinizde yer etti ve belki onları tasdik ettiniz. Belki size suçsuz olduğumu söylesem bana inanmazsınız. Size bir şey itiraf etsem, ki Allah benim masum olduğumu biliyor, bana inanırsınız. Sizinle benim için misal olarak sadece Yusuf’un babasının şu sözlerini görüyorum: 'Artık bana düşen güzelce sabretmektir. Anlattıklarınıza karşı yardımına sığınılacak ancak Allah’tır' (Yusuf, 12/18). Bu sözleri söyleyip yatağıma yattım. Allah benim masum olduğumu biliyordu ve bunu herkese gösterecekti. Ama benim bu halim için Kur'an'da yer alıp sürekli olarak okunacak bir vahiy indireceğini zannetmiyordum. Kendi nazarımda halim Allah’ın hakkımda konuşmasını gerektirmeyecek kadar önemsizdi. Ancak Rasulullah’ın bir rüya görmesini ve Allah’ın bu rüya ile benim masumiyetimi ortaya koymasını umuyordum. Allah'a yemin olsun ki, Rasulullah oturduğu yerden kalkmamış, aileden kimse de yerinden ayrılmamıştı. Nihayet vahiy indirildi. Ona vahiy inerken gelen hal kendisini kapladı. Kış gününde bile inen vahyin ağırlığından dolayı vücudundan inci gibi ter damlaları dökülürdü. Rasullah’tan vahiy hali gidince sevincinden güldüğünü gördüm. Söylediği ilk söz “Aişe! Allah seni temize çıkardı” oldu. Bunun üzerine annem “Kızım, Rasulullah’a (sav) kalk da teşekkür et” dedi. Ben “Allah'a yemin olsun ki, ona kalkıp teşekkür etmem. Ancak Allah’a (ac) hamd ederim” dedim. Allah Teâlâ bu iftira olayı ile ilgili 'Sana iftira edenler…(Nur, 24/11-21)' ayetini; sonra benim masum olduğuma dair ayeti indirdi. Ebu Bekir es-Sıddık –hem akrabası hem de fakir olduğu önceden Mıstah b. Üsâse'ye yardım ederken- 'Vallahi Aişe hakkında söylediklerinden sonra Mıstah'a artık hiçbir şey vermem' diye yemin etti. Bunun üzerine Allah Teâlâ 'Sizden fazilet ve servet sahibi olanlar akrabasına, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere vermelerinde kusur etmesin; affetsin, aldırış etmesin. Allah’ın sizi affetmesini istemez misiniz? Allah çok affeden, çok merhamet edendir' (Nur, 24/22) ayetini indirdi. Bunun üzerine babam Ebû Bekir es-Sıddîk: 'Vallahi, ben Allah’ın beni affetmesini elbette isterim' dedi ve Mıstah’a yaptığı yardıma devam etme kararı aldı ve 'Artık bu yardımı ebediyen kesmem' dedi. Rasulullah (sav) eşi Zeyneb bint Cahş'a benim hakkımda “Zeyneb! Aişe hakkında ne bilirsin, ne gördün?” diye sormuş. Zeynep Hz. Peygamber’in eşleri arasında güzellik ve Peygamber yanındaki mevkii bakımından benimle yarış içinde olan bir kadın olduğu halde 'Ey Allah’ın Resulü! Ben gözümü ve kulağımı sakınırım. Onun hakkında sadece hayır biliyorum' diye cevap vermiş. Allah dindarlığı sebebiyle onu bu iftiraya katılmaktan korudu. Kız kardeşi Hamne ise iftiraya tutunmuş ve iftiracıların dedikodularını yaymış, bu sebeple helak olanlarla birlikte helak olmuştu.
Zührî şöyle demiştir: İşte bu iftiracılar hakkında bize ulaşan hadis böyledir. Urve şöyle demiştir: Hz. Aişe (r.anha) şöyle buyurdu: 'Sübhanallah, hakkında iftira atılıp dedikodu yapılan adam 'Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, kendisine yapılan iftirayı reddederek ben hayatımda hiçbir kadının elbisesini açmadım' derdi. Sonra o zat Safvan b. Muattal Allah yolunda şehit oldu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Meğâzî 34, 2/79
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Ebu Abdullah Ubeydullah b. Abdullah el-Hüzeli (Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud b. Gâfil)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Muhammed Salih b. Keysan ed-Devsi (Salih b. Keysan)
5. Ebu İshak İbrahim b. Sa'd ez-Zührî (İbrahim b. Sa'd b. İbrahim b. Abdurrahman b. Avf)
6. Abdulaziz b. Abdullah el-Üveysi (Abdulaziz b. Abdullah b. Yahya b. Amr b. Üveys)
Konular:
Hadis Rivayeti
Hz. Peygamber, evlilikleri
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe'ye sevgisi
Hz. Peygamber, hanımlarıyla ilişkileri
Hz. Peygamber, Hüznü ve Sevinci
Hz. Peygamber, sahabe ile ilişkisi
Hz. Peygamber, sahabeyle iletişimi
Hz. Peygamber, terlemesi ve terinin saklanması
Hz. Peygamber, vahiy geldiğindeki halleri
İftira, iffetli kimseye
KTB, VAHİY
Kur'an, Nüzul sebebleri
Münafık, yaptıkları şeyler (Resulullah zamanında)
Sahabe, Aralalarındaki ihtilaflar
Sahabe, birbirine kaba sözleri
Sahabe, birbirlerine karşı kullandıkları üslup
Siyer, Bedir harbine katılan sahabiler
Vahiy, geliş şekilleri
Vahiy, vahyin kesilmesi
حَدَّثَنَا عَلِىُّ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ حَدَّثَنَا مَعْنُ بْنُ عِيسَى حَدَّثَنَا مَالِكٌ عَنْ مَخْرَمَةَ بْنِ سُلَيْمَانَ عَنْ كُرَيْبٍ مَوْلَى عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبَّاسٍ أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عَبَّاسٍ أَخْبَرَهُ أَنَّهُ بَاتَ عِنْدَ مَيْمُونَةَ زَوْجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَهْىَ خَالَتُهُ قَالَ فَاضْطَجَعْتُ فِى عَرْضِ الْوِسَادَةِ ، وَاضْطَجَعَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَهْلُهُ فِى طُولِهَا ، فَنَامَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى انْتَصَفَ اللَّيْلُ ، أَوْ قَبْلَهُ بِقَلِيلٍ ، أَوْ بَعْدَهُ بِقَلِيلٍ ، ثُمَّ اسْتَيْقَظَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَجَعَلَ يَمْسَحُ النَّوْمَ عَنْ وَجْهِهِ بِيَدَيْهِ ، ثُمَّ قَرَأَ الْعَشْرَ الآيَاتِ الْخَوَاتِمَ مِنْ سُورَةِ آلِ عِمْرَانَ ، ثُمَّ قَامَ إِلَى شَنٍّ مُعَلَّقَةٍ فَتَوَضَّأَ مِنْهَا ، فَأَحْسَنَ وُضُوءَهُ ، ثُمَّ قَامَ يُصَلِّى ، فَصَنَعْتُ مِثْلَ مَا صَنَعَ ، ثُمَّ ذَهَبْتُ فَقُمْتُ إِلَى جَنْبِهِ ، فَوَضَعَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَدَهُ الْيُمْنَى عَلَى رَأْسِى ، وَأَخَذَ بِأُذُنِى بِيَدِهِ الْيُمْنَى يَفْتِلُهَا ، فَصَلَّى رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ أَوْتَرَ ، ثُمَّ اضْطَجَعَ حَتَّى جَاءَهُ الْمُؤَذِّنُ ، فَقَامَ فَصَلَّى رَكْعَتَيْنِ خَفِيفَتَيْنِ ، ثُمَّ خَرَجَ فَصَلَّى الصُّبْحَ .
Bize Ali b. Abdullah, ona Ma'n b. İsa, ona Malik, ona Mahreme b. Süleyman, ona İbn Abbas'ın azatlısı Küreyb, on da İbn Abbâs (r.anhuma), teyzesi ve Peygamber'in zevcesi olan Meymûne'nin yanında gecelediğini haber vererek şöyle demiştir:
Ben başımı döşeğin enine koyarak uzandım. Rasulullah ile eşi de döşeğin boyuna başlarını koyarak uzandılar. Rasulullah gece yarısı yahut gece yarısı civarına kadar uyudu, sonra uyanıp uyku mahmurluğunu gidermek üzere eliyle yüzünü silerek oturdu. Sonra Âlu İmrân Sûresi'nin son on ayetini okudu. Ardından kalkıp asılı duran bir küçük kırbaya uzandı, ondan güzelce bir abdest aldı ve namaza durdu. Ben de O'nun yaptığı gibi yaptım ve gidip, yanında namaza durdum. Rasulullah (sav) sağ elini başımın üzerine koydu ve sağ kulağımı tutup okşadı. Hz. Peygamber (sav) iki rekâtta bir selam vererek on iki rekat, sonunda da tek rekât vitir kıldı. Ardından müezzin ezan okuyuncaya kadar yine uzandı. Ondan sonra yine kalkıp kısa iki rekât namaz kılıp odasından çıktı ve sabah namazını kıldırdı.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
31688, B004571
Hadis:
حَدَّثَنَا عَلِىُّ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ حَدَّثَنَا مَعْنُ بْنُ عِيسَى حَدَّثَنَا مَالِكٌ عَنْ مَخْرَمَةَ بْنِ سُلَيْمَانَ عَنْ كُرَيْبٍ مَوْلَى عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبَّاسٍ أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عَبَّاسٍ أَخْبَرَهُ أَنَّهُ بَاتَ عِنْدَ مَيْمُونَةَ زَوْجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَهْىَ خَالَتُهُ قَالَ فَاضْطَجَعْتُ فِى عَرْضِ الْوِسَادَةِ ، وَاضْطَجَعَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَهْلُهُ فِى طُولِهَا ، فَنَامَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى انْتَصَفَ اللَّيْلُ ، أَوْ قَبْلَهُ بِقَلِيلٍ ، أَوْ بَعْدَهُ بِقَلِيلٍ ، ثُمَّ اسْتَيْقَظَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَجَعَلَ يَمْسَحُ النَّوْمَ عَنْ وَجْهِهِ بِيَدَيْهِ ، ثُمَّ قَرَأَ الْعَشْرَ الآيَاتِ الْخَوَاتِمَ مِنْ سُورَةِ آلِ عِمْرَانَ ، ثُمَّ قَامَ إِلَى شَنٍّ مُعَلَّقَةٍ فَتَوَضَّأَ مِنْهَا ، فَأَحْسَنَ وُضُوءَهُ ، ثُمَّ قَامَ يُصَلِّى ، فَصَنَعْتُ مِثْلَ مَا صَنَعَ ، ثُمَّ ذَهَبْتُ فَقُمْتُ إِلَى جَنْبِهِ ، فَوَضَعَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَدَهُ الْيُمْنَى عَلَى رَأْسِى ، وَأَخَذَ بِأُذُنِى بِيَدِهِ الْيُمْنَى يَفْتِلُهَا ، فَصَلَّى رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ أَوْتَرَ ، ثُمَّ اضْطَجَعَ حَتَّى جَاءَهُ الْمُؤَذِّنُ ، فَقَامَ فَصَلَّى رَكْعَتَيْنِ خَفِيفَتَيْنِ ، ثُمَّ خَرَجَ فَصَلَّى الصُّبْحَ .
Tercemesi:
Bize Ali b. Abdullah, ona Ma'n b. İsa, ona Malik, ona Mahreme b. Süleyman, ona İbn Abbas'ın azatlısı Küreyb, on da İbn Abbâs (r.anhuma), teyzesi ve Peygamber'in zevcesi olan Meymûne'nin yanında gecelediğini haber vererek şöyle demiştir:
Ben başımı döşeğin enine koyarak uzandım. Rasulullah ile eşi de döşeğin boyuna başlarını koyarak uzandılar. Rasulullah gece yarısı yahut gece yarısı civarına kadar uyudu, sonra uyanıp uyku mahmurluğunu gidermek üzere eliyle yüzünü silerek oturdu. Sonra Âlu İmrân Sûresi'nin son on ayetini okudu. Ardından kalkıp asılı duran bir küçük kırbaya uzandı, ondan güzelce bir abdest aldı ve namaza durdu. Ben de O'nun yaptığı gibi yaptım ve gidip, yanında namaza durdum. Rasulullah (sav) sağ elini başımın üzerine koydu ve sağ kulağımı tutup okşadı. Hz. Peygamber (sav) iki rekâtta bir selam vererek on iki rekat, sonunda da tek rekât vitir kıldı. Ardından müezzin ezan okuyuncaya kadar yine uzandı. Ondan sonra yine kalkıp kısa iki rekât namaz kılıp odasından çıktı ve sabah namazını kıldırdı.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 19, 2/167
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Rişdîn Küreyb b. Ebu Müslim el-Kuraşî (Küreyb b. Ebu Müslim)
3. Mahreme b. Süleyman el-Esedi (Mahreme b. Süleyman)
4. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
5. Ebu Yahya Ma'n b. İsa el-Kazzâz (Ma'n b. İsa b. Ma'n)
6. Ebu Hasan Ali b. el-Medînî (Ali b. Abdullah b. Cafer b. Necîh)
Konular:
İbadet, Hz. Peygamber'in gece ibadeti
Namaz, gece namazı ve kılınışı
Namaz, Teheccüt namazı
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ عَنْ مَالِكٍ عَنْ مَخْرَمَةَ بْنِ سُلَيْمَانَ عَنْ كُرَيْبٍ مَوْلَى ابْنِ عَبَّاسٍ أَنَّ ابْنَ عَبَّاسٍ - رضى الله عنهما - أَخْبَرَهُ أَنَّهُ بَاتَ عِنْدَ مَيْمُونَةَ زَوْجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَهْىَ خَالَتُهُ قَالَ فَاضْطَجَعْتُ فِى عَرْضِ الْوِسَادَةِ ، وَاضْطَجَعَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَهْلُهُ فِى طُولِهَا ، فَنَامَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى إِذَا انْتَصَفَ اللَّيْلُ ، أَوْ قَبْلَهُ بِقَلِيلٍ ، أَوْ بَعْدَهُ بِقَلِيلٍ ، اسْتَيْقَظَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَجَلَسَ يَمْسَحُ النَّوْمَ عَنْ وَجْهِهِ بِيَدِهِ ، ثُمَّ قَرَأَ الْعَشْرَ الآيَاتِ الْخَوَاتِمَ مِنْ سُورَةِ آلِ عِمْرَانَ ، ثُمَّ قَامَ إِلَى شَنٍّ مُعَلَّقَةٍ فَتَوَضَّأَ مِنْهَا ، فَأَحْسَنَ وُضُوءَهُ ، ثُمَّ قَامَ يُصَلِّى . قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ فَقُمْتُ فَصَنَعْتُ مِثْلَ مَا صَنَعَ ، ثُمَّ ذَهَبْتُ فَقُمْتُ إِلَى جَنْبِهِ ، فَوَضَعَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَدَهُ الْيُمْنَى عَلَى رَأْسِى ، وَأَخَذَ بِأُذُنِى الْيُمْنَى يَفْتِلُهَا ، فَصَلَّى رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ أَوْتَرَ ثُمَّ ، اضْطَجَعَ حَتَّى جَاءَهُ الْمُؤَذِّنُ ، فَقَامَ فَصَلَّى رَكْعَتَيْنِ خَفِيفَتَيْنِ ، ثُمَّ خَرَجَ فَصَلَّى الصُّبْحَ .
Bize Kuteybe b. Saîd, ona Malik, ona Mahreme b. Süleyman, ona İbn Abbas'ın azatlısı Küreyb, on da İbn Abbâs (r.anhuma), teyzesi ve Peygamber'in zevcesi olan Meymûne'nin yanında gecelediğini haber vererek şöyle demiştir:
Ben başımı döşeğin enine koyarak uzandım. Rasulullah ile eşi de döşeğin boyuna başlarını koyarak uzandılar. Rasulullah gece yarısı yahut gece yarısı civarına kadar uyudu, sonra uyanıp uyku mahmurluğunu gidermek üzere eliyle yüzünü silerek oturdu. Sonra Âlu İmrân Sûresi'nin son on ayetini okudu. Ardından kalkıp asılı duran bir küçük kırbaya uzandı, ondan güzelce bir abdest aldı ve namaza durdu. İbn Abbâs der ki: Ben de kalktım, O'nun yaptığı gibi yaptım ve gidip, yanında namaza durdum. Rasulullah (sav) sağ elini başımın üzerine koydu ve sağ kulağımı tutup okşadı. Hz. Peygamber (sav) iki rekâtta bir selam vererek on iki rekat, sonunda da tek rekât vitir kıldı. Ardından müezzin ezan okuyuncaya kadar yine uzandı. Ondan sonra yine kalkıp kısa iki rekât namaz kılıp odasından çıktı ve sabah namazını kıldırdı.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
31689, B004572
Hadis:
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ عَنْ مَالِكٍ عَنْ مَخْرَمَةَ بْنِ سُلَيْمَانَ عَنْ كُرَيْبٍ مَوْلَى ابْنِ عَبَّاسٍ أَنَّ ابْنَ عَبَّاسٍ - رضى الله عنهما - أَخْبَرَهُ أَنَّهُ بَاتَ عِنْدَ مَيْمُونَةَ زَوْجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَهْىَ خَالَتُهُ قَالَ فَاضْطَجَعْتُ فِى عَرْضِ الْوِسَادَةِ ، وَاضْطَجَعَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَهْلُهُ فِى طُولِهَا ، فَنَامَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى إِذَا انْتَصَفَ اللَّيْلُ ، أَوْ قَبْلَهُ بِقَلِيلٍ ، أَوْ بَعْدَهُ بِقَلِيلٍ ، اسْتَيْقَظَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَجَلَسَ يَمْسَحُ النَّوْمَ عَنْ وَجْهِهِ بِيَدِهِ ، ثُمَّ قَرَأَ الْعَشْرَ الآيَاتِ الْخَوَاتِمَ مِنْ سُورَةِ آلِ عِمْرَانَ ، ثُمَّ قَامَ إِلَى شَنٍّ مُعَلَّقَةٍ فَتَوَضَّأَ مِنْهَا ، فَأَحْسَنَ وُضُوءَهُ ، ثُمَّ قَامَ يُصَلِّى . قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ فَقُمْتُ فَصَنَعْتُ مِثْلَ مَا صَنَعَ ، ثُمَّ ذَهَبْتُ فَقُمْتُ إِلَى جَنْبِهِ ، فَوَضَعَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَدَهُ الْيُمْنَى عَلَى رَأْسِى ، وَأَخَذَ بِأُذُنِى الْيُمْنَى يَفْتِلُهَا ، فَصَلَّى رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ أَوْتَرَ ثُمَّ ، اضْطَجَعَ حَتَّى جَاءَهُ الْمُؤَذِّنُ ، فَقَامَ فَصَلَّى رَكْعَتَيْنِ خَفِيفَتَيْنِ ، ثُمَّ خَرَجَ فَصَلَّى الصُّبْحَ .
Tercemesi:
Bize Kuteybe b. Saîd, ona Malik, ona Mahreme b. Süleyman, ona İbn Abbas'ın azatlısı Küreyb, on da İbn Abbâs (r.anhuma), teyzesi ve Peygamber'in zevcesi olan Meymûne'nin yanında gecelediğini haber vererek şöyle demiştir:
Ben başımı döşeğin enine koyarak uzandım. Rasulullah ile eşi de döşeğin boyuna başlarını koyarak uzandılar. Rasulullah gece yarısı yahut gece yarısı civarına kadar uyudu, sonra uyanıp uyku mahmurluğunu gidermek üzere eliyle yüzünü silerek oturdu. Sonra Âlu İmrân Sûresi'nin son on ayetini okudu. Ardından kalkıp asılı duran bir küçük kırbaya uzandı, ondan güzelce bir abdest aldı ve namaza durdu. İbn Abbâs der ki: Ben de kalktım, O'nun yaptığı gibi yaptım ve gidip, yanında namaza durdum. Rasulullah (sav) sağ elini başımın üzerine koydu ve sağ kulağımı tutup okşadı. Hz. Peygamber (sav) iki rekâtta bir selam vererek on iki rekat, sonunda da tek rekât vitir kıldı. Ardından müezzin ezan okuyuncaya kadar yine uzandı. Ondan sonra yine kalkıp kısa iki rekât namaz kılıp odasından çıktı ve sabah namazını kıldırdı.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 20, 2/168
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Rişdîn Küreyb b. Ebu Müslim el-Kuraşî (Küreyb b. Ebu Müslim)
3. Mahreme b. Süleyman el-Esedi (Mahreme b. Süleyman)
4. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
5. Ebu Recâ Kuteybe b. Said es-Sekafi (Kuteybe b. Said b. Cemil b. Tarif)
Konular:
İbadet, Hz. Peygamber'in gece ibadeti
Namaz, gece namazı ve kılınışı
حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ قَالَ حَدَّثَنِى مَالِكٌ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ الْقَاسِمِ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَائِشَةَ - رضى الله عنها - زَوْجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَتْ خَرَجْنَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى بَعْضِ أَسْفَارِهِ ، حَتَّى إِذَا كُنَّا بِالْبَيْدَاءِ أَوْ بِذَاتِ الْجَيْشِ انْقَطَعَ عِقْدٌ لِى ، فَأَقَامَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَلَى الْتِمَاسِهِ ، وَأَقَامَ النَّاسُ مَعَهُ ، وَلَيْسُوا عَلَى مَاءٍ ، وَلَيْسَ مَعَهُمْ مَاءٌ فَأَتَى النَّاسُ إِلَى أَبِى بَكْرٍ الصِّدِّيقِ فَقَالُوا أَلاَ تَرَى مَا صَنَعَتْ عَائِشَةُ أَقَامَتْ بِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَبِالنَّاسِ ، وَلَيْسُوا عَلَى مَاءٍ ، وَلَيْسَ مَعَهُمْ مَاءٌ ، فَجَاءَ أَبُو بَكْرٍ وَرَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَاضِعٌ رَأْسَهُ عَلَى فَخِذِى قَدْ نَامَ ، فَقَالَ حَبَسْتِ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَالنَّاسَ ، وَلَيْسُوا عَلَى مَاءٍ ، وَلَيْسَ مَعَهُمْ مَاءٌ قَالَتْ عَائِشَةُ فَعَاتَبَنِى أَبُو بَكْرٍ ، وَقَالَ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَقُولَ ، وَجَعَلَ يَطْعُنُنِى بِيَدِهِ فِى خَاصِرَتِى ، وَلاَ يَمْنَعُنِى مِنَ التَّحَرُّكِ إِلاَّ مَكَانُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَلَى فَخِذِى ، فَقَامَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى أَصْبَحَ عَلَى غَيْرِ مَاءٍ ، فَأَنْزَلَ اللَّهُ آيَةَ التَّيَمُّمِ فَقَالَ أُسَيْدُ بْنُ حُضَيْرٍ مَا هِىَ بِأَوَّلِ بَرَكَتِكُمْ يَا آلَ أَبِى بَكْرٍ . قَالَتْ فَبَعَثْنَا الْبَعِيرَ الَّذِى كُنْتُ عَلَيْهِ فَإِذَا الْعِقْدُ تَحْتَهُ .
Bize İsmail, ona Mâlik, ona Abdurrahman b. Kâsım, ona da babasının (Kâsım b. Muhammed) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber'in (sav) eşi Hz. Âişe (r.anhâ) şöyle rivayet etmiştir:
"Biz, Rasulullah'ın (sav) bir seferlerinde O'nunla birlikte yola çıktık. Nihayet el-Beydâ veya Zâtü'l-Ceyş'e geldiğimizde gerdanlığım kayboldu. Hz. Peygamber (sav) onu aranması için orada bekledi. İnsanlar da O'nunla beraber beklediler. Halbuki bir su başında değillerdi, yanlarında da su yoktu, insanlar Ebu Bekir es-Sıddîk'a gelip “Âişe'nin yaptığını görmüyor musun? Rasulullah'ı da, insanları da yollarından alıkoydu. Su başında değiller, yanlarında su da yok” dediler. Bunun üzerine Ebu Bekir yanıma geldi. Rasulullah da (sav) başını benim dizimin üzerine koyup uyumuştu. Ebu Bekir bana “Rasulullah'ı da (sav) insanları da yollarından alıkoydun. Su başında değiller, yanlarında de su yok” dedi. Hz. Âişe şöyle devam etti: Ebu Bekir bana kızdı ve Allah'ın takdir ettiği şeyleri söyledi. Eli ile de böğrüme vurmaya başladı. Benim hareket etmemi engelleyen tek şey ise Rasulullah'ın (sav) dizimin üstünde olmasıydı. Sabah olunca Rasulullah (sav) kalktı, hiç su yoktu. Bunun üzerine Allah Teâlâ teyemmüm Mâide, 6 ayetini indirdi ve Ashab teyemmüm ettiler. Nakîblerden biri olan Üseyd b. Hudayr “bu sizin ilk bereketiniz değildir Ey Ebu Bekir hanedanı!” dedi. Aişe der ki: Müteakiben üzerinde bulunduğum deveyi kaldırdık gerdanlığı da altında bulduk."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
31724, B004607
Hadis:
حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ قَالَ حَدَّثَنِى مَالِكٌ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ الْقَاسِمِ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَائِشَةَ - رضى الله عنها - زَوْجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَتْ خَرَجْنَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى بَعْضِ أَسْفَارِهِ ، حَتَّى إِذَا كُنَّا بِالْبَيْدَاءِ أَوْ بِذَاتِ الْجَيْشِ انْقَطَعَ عِقْدٌ لِى ، فَأَقَامَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَلَى الْتِمَاسِهِ ، وَأَقَامَ النَّاسُ مَعَهُ ، وَلَيْسُوا عَلَى مَاءٍ ، وَلَيْسَ مَعَهُمْ مَاءٌ فَأَتَى النَّاسُ إِلَى أَبِى بَكْرٍ الصِّدِّيقِ فَقَالُوا أَلاَ تَرَى مَا صَنَعَتْ عَائِشَةُ أَقَامَتْ بِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَبِالنَّاسِ ، وَلَيْسُوا عَلَى مَاءٍ ، وَلَيْسَ مَعَهُمْ مَاءٌ ، فَجَاءَ أَبُو بَكْرٍ وَرَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَاضِعٌ رَأْسَهُ عَلَى فَخِذِى قَدْ نَامَ ، فَقَالَ حَبَسْتِ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَالنَّاسَ ، وَلَيْسُوا عَلَى مَاءٍ ، وَلَيْسَ مَعَهُمْ مَاءٌ قَالَتْ عَائِشَةُ فَعَاتَبَنِى أَبُو بَكْرٍ ، وَقَالَ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَقُولَ ، وَجَعَلَ يَطْعُنُنِى بِيَدِهِ فِى خَاصِرَتِى ، وَلاَ يَمْنَعُنِى مِنَ التَّحَرُّكِ إِلاَّ مَكَانُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَلَى فَخِذِى ، فَقَامَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم حَتَّى أَصْبَحَ عَلَى غَيْرِ مَاءٍ ، فَأَنْزَلَ اللَّهُ آيَةَ التَّيَمُّمِ فَقَالَ أُسَيْدُ بْنُ حُضَيْرٍ مَا هِىَ بِأَوَّلِ بَرَكَتِكُمْ يَا آلَ أَبِى بَكْرٍ . قَالَتْ فَبَعَثْنَا الْبَعِيرَ الَّذِى كُنْتُ عَلَيْهِ فَإِذَا الْعِقْدُ تَحْتَهُ .
Tercemesi:
Bize İsmail, ona Mâlik, ona Abdurrahman b. Kâsım, ona da babasının (Kâsım b. Muhammed) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber'in (sav) eşi Hz. Âişe (r.anhâ) şöyle rivayet etmiştir:
"Biz, Rasulullah'ın (sav) bir seferlerinde O'nunla birlikte yola çıktık. Nihayet el-Beydâ veya Zâtü'l-Ceyş'e geldiğimizde gerdanlığım kayboldu. Hz. Peygamber (sav) onu aranması için orada bekledi. İnsanlar da O'nunla beraber beklediler. Halbuki bir su başında değillerdi, yanlarında da su yoktu, insanlar Ebu Bekir es-Sıddîk'a gelip “Âişe'nin yaptığını görmüyor musun? Rasulullah'ı da, insanları da yollarından alıkoydu. Su başında değiller, yanlarında su da yok” dediler. Bunun üzerine Ebu Bekir yanıma geldi. Rasulullah da (sav) başını benim dizimin üzerine koyup uyumuştu. Ebu Bekir bana “Rasulullah'ı da (sav) insanları da yollarından alıkoydun. Su başında değiller, yanlarında de su yok” dedi. Hz. Âişe şöyle devam etti: Ebu Bekir bana kızdı ve Allah'ın takdir ettiği şeyleri söyledi. Eli ile de böğrüme vurmaya başladı. Benim hareket etmemi engelleyen tek şey ise Rasulullah'ın (sav) dizimin üstünde olmasıydı. Sabah olunca Rasulullah (sav) kalktı, hiç su yoktu. Bunun üzerine Allah Teâlâ teyemmüm Mâide, 6 ayetini indirdi ve Ashab teyemmüm ettiler. Nakîblerden biri olan Üseyd b. Hudayr “bu sizin ilk bereketiniz değildir Ey Ebu Bekir hanedanı!” dedi. Aişe der ki: Müteakiben üzerinde bulunduğum deveyi kaldırdık gerdanlığı da altında bulduk."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 3, 2/177
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Ebu Muhammed Kasım b. Muhammed et-Teymî (Kasım b. Muhammed b. Ebu Bekir es-Sıddîk)
3. Ebu Muhammed Abdurrahman b. Kasım et-Teymî (Abdurrahman b. Kasım b. Muhammed b. Ebu Bekir Sıddîk)
4. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
5. Ebu Abdullah İsmail b. Ebu Üveys el-Esbahî (İsmail b. Abdullah b. Abdullah b. Üveys b. Malik)
Konular:
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
KTB, BORÇ, BORÇLANMA
Kur'an, teyemmüm ayetinin inişiyle ilgili olay
Öneri Formu
Hadis Id, No:
31821, İM004128
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ حَكِيمٍ حَدَّثَنَا أَبُو دَاوُدَ حَدَّثَنَا قَيْسُ بْنُ الرَّبِيعِ عَنِ الْمِقْدَامِ بْنِ شُرَيْحٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ سَعْدٍ قَالَ نَزَلَتْ هَذِهِ الآيَةُ فِينَا سِتَّةٍ فِىَّ وَفِى ابْنِ مَسْعُودٍ وَصُهَيْبٍ وَعَمَّارٍ وَالْمِقْدَادِ وَبِلاَلٍ . قَالَ قَالَتْ قُرَيْشٌ لِرَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم إِنَّا لاَ نَرْضَى أَنْ نَكُونَ أَتْبَاعًا لَهُمْ فَاطْرُدْهُمْ عَنْكَ . قَالَ فَدَخَلَ قَلْبَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْ ذَلِكَ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَدْخُلَ فَأَنْزَلَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ ( وَلاَ تَطْرُدِ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِىِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ ) الآيَةَ .
Tercemesi:
Bize Yahya b. Hakim, ona Ebu Davud, ona Kays b. er-Rabi', ona el-Mikdam b. Şureyh, ona babası, ona da Sa'd (b. Ebu Vakkas) şöyle demiştir: Şu ayet biz altı kişi hakkında indi: Benim hakkımda ve İbn Mes'ûd, Suheyb, Ammâr, Mıkdâd ve Bilâl hakkında. Sa'd dediki, Kureyş (müşrikleri) Rasulullah'a (sav):
"Biz onlara (yani yukarda isimleri geçen sahabelere) tabi olmaya kesinlikle razı olmayız. Bu sebeple onları yanından kov, diye teklifte bulundular. Sa'd, dedi ki: Bunun üzerine Rasulullah'ın (sav) kalbine girmesini Allah'ın dilediği bir şey (yâni tekliflerine uymak düşüncesi) de O'nun kalbine girdi. Sonra Allah (ac): "Rablerinin rızasını dileyerek sabah akşam O'na dua edenleri (yanından) kovma..." âyetini (En'âm, 52) indirdi."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Zühd 7, /672
Senetler:
()
Konular:
Fakir, Yoksul, Fakir ve yoksullar
Kur'an, Nüzul sebebleri
Öneri Formu
Hadis Id, No:
31819, İM004127
Hadis:
حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ الْقَطَّانِ حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ مُحَمَّدٍ الْعَنْقَزِىُّ حَدَّثَنَا أَسْبَاطُ بْنُ نَصْرٍ عَنِ السُّدِّىِّ عَنْ أَبِى سَعْدٍ الأَزْدِىِّ وَكَانَ قَارِئَ الأَزْدِ عَنْ أَبِى الْكَنُودِ عَنْ خَبَّابٍ فِى قَوْلِهِ تَعَالَى ( وَلاَ تَطْرُدِ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِىِّ ) إِلَى قَوْلِهِ ( فَتَكُونَ مِنَ الظَّالِمِينَ ) قَالَ جَاءَ الأَقْرَعُ بْنُ حَابِسٍ التَّمِيمِىُّ وَعُيَيْنَةُ بْنُ حِصْنٍ الْفَزَارِىُّ فَوَجَدُوا رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مَعَ صُهَيْبٍ وَبِلاَلٍ وَعَمَّارٍ وَخَبَّابٍ قَاعِدًا فِى نَاسٍ مِنَ الضُّعَفَاءِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ فَلَمَّا رَأَوْهُمْ حَوْلَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم حَقَرُوهُمْ فَأَتَوْهُ فَخَلَوْا بِهِ وَقَالُوا إِنَّا نُرِيدُ أَنْ تَجْعَلَ لَنَا مِنْكَ مَجْلِسًا تَعْرِفُ لَنَا بِهِ الْعَرَبُ فَضْلَنَا فَإِنَّ وُفُودَ الْعَرَبِ تَأْتِيكَ فَنَسْتَحْيِى أَنْ تَرَانَا الْعَرَبُ مَعَ هَذِهِ الأَعْبُدِ فَإِذَا نَحْنُ جِئْنَاكَ فَأَقِمْهُمْ عَنْكَ فَإِذَا نَحْنُ فَرَغْنَا فَاقْعُدْ مَعَهُمْ إِنْ شِئْتَ . قَالَ « نَعَمْ » . قَالُوا فَاكْتُبْ لَنَا عَلَيْكَ كِتَابًا . قَالَ فَدَعَا بِصَحِيفَةٍ وَدَعَا عَلِيًّا لِيَكْتُبَ وَنَحْنُ قُعُودٌ فِى نَاحِيَةٍ فَنَزَلَ جِبْرَائِيلُ عَلَيْهِ السَّلاَمُ فَقَالَ ( وَلاَ تَطْرُدِ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِىِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ مَا عَلَيْكَ مِنْ حِسَابِهِمْ مِنْ شَىْءٍ وَمَا مِنْ حِسَابِكَ عَلَيْهِمْ مِنْ شَىْءٍ فَتَطْرُدَهُمْ فَتَكُونَ مِنَ الظَّالِمِينَ ) ثُمَّ ذَكَرَ الأَقْرَعَ بْنَ حَابِسٍ وَعُيَيْنَةَ بْنَ حِصْنٍ فَقَالَ ( وَكَذَلِكَ فَتَنَّا بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لِيَقُولُوا أَهَؤُلاَءِ مَنَّ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مِنْ بَيْنِنَا أَلَيْسَ اللَّهُ بِأَعْلَمَ بِالشَّاكِرِينَ ) . ثُمَّ قَالَ ( وَإِذَا جَاءَكَ الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِنَا فَقُلْ سَلاَمٌ عَلَيْكُمْ كَتَبَ رَبُّكُمْ عَلَى نَفْسِهِ الرَّحْمَةَ ) . قَالَ فَدَنَوْنَا مِنْهُ حَتَّى وَضَعْنَا رُكَبَنَا عَلَى رُكْبَتِهِ وَكَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَجْلِسُ مَعَنَا فَإِذَا أَرَادَ أَنْ يَقُومُ قَامَ وَتَرَكَنَا فَأَنْزَلَ اللَّهُ ( وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِىِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ وَلاَ تَعْدُ عَيْنَاكَ عَنْهُمْ ) وَلاَ تُجَالِسِ الأَشْرَافَ ( تُرِيدُ زِينَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلاَ تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنَا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنَا ) - يَعْنِى عُيَيْنَةَ وَالأَقْرَعَ - ( وَاتَّبَعَ هَوَاهُ وَكَانَ أَمْرُهُ فُرُطًا ) - قَالَ هَلاَكًا - قَالَ أَمْرُ عُيَيْنَةَ وَالأَقْرَعِ . ثُمَّ ضَرَبَ لَهُمْ مَثَلَ الرَّجُلَيْنِ وَمَثَلَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا . قَالَ خَبَّابٌ فَكُنَّا نَقْعُدُ مَعَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَإِذَا بَلَغْنَا السَّاعَةَ الَّتِى يَقُومُ فِيهَا قُمْنَا وَتَرَكْنَاهُ حَتَّى يَقُومَ .
Tercemesi:
Bize Ahmed b. Muhammed b. Yahya b. Said el-Kattan, ona Amr b. Muhammed el-Ankazi, ona Esbat b. Nasr, ona es-Süddi, ona Ebu Sa'd el-Ezdi, ona Ebu'l Kindi, ona da Habbâb'dan (b. Eret) rivayet edildiğine göre kendisi Allah Teâlâ'nın; "Sabah akşam, Rablerinin rızasını dileyerek O'na dua edenleri (yanından) kovma. Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur, senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur ki onları kovup da zalimlerden olasın." (En'âm, 52) buyruğu hakkında şöyle demiştir: el-Akra' bin Habis et-Temîmi ve Uyeyne b. Hısn el-Fezârî (Rasulullah'ın (sav) ziyaretine) geldiler ve Rasulullah'ı (sav) mü'minerin zayıflarından bir gurubun içinde oturup Suheyb, Bilâl, Ammâr ve Habbâb ile beraber iken buldular; Peygamber'in (sav) etrafında onları (yani zayıf, fakir, nüfussuz sahabeleri) görünce o zayıf sahabeleri küçümsediler, hakir gördüler. Nihayet Onun yanına varıp O'nunla yalnız kaldılar (yani biz de bir kenara çekildik) ve onlar: (Yâ Rasulullah, ziyaretine geldiğimizde) bir oturumu bize tahsis etmeni muhakkak isteriz ki Araplar bununla bizim üstünlüğümüzü tanısınlar. Çünkü senin yanma Arap heyetleri gelir. Bu itibarla Arabların bizi şu kölelerle (yâni fakir mü si umanlarla) beraber görmelerinden utanırız. Onun için biz senin yanına geldiğimiz zaman köleleri yanından kaldır. Sonra biz huzurundan ayrılınca dilersen onlarla beraber otur, dediler. Resûl-i Ekrem (sav) (de): "Peki," buyurdu. Bu kere onlar: O halde bu teklifimizi kabul buyurduğuna dair bizim için bir yazı yazdır, dediler. Habbâb dedi ki: Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (sav) bir yaprak kâğıt istedi ve yazı yazması için Ali'yi (ra) çağırttı. Biz de meclisin bir kenarında oturuyorduk. O sırada Cebrail (as) indi ve; "Sabah akşam Rab'lerinin rızasını dileyerek O'na dua edenleri (yanından) kovma. Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur, senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur ki onları kovup da zalimlerden olasın." (Enam, 52) ayetini (indirip) söyledi. Sonra el-Akra' b. Habis ve Uyeyne b. Hısn'ı anlatarak: "Ve işte böylece, "Allah aramızdan şunlara mı lütufta bulundu? deyiversinler diye bazısını bazısıyla imtihan ettik. Allah şükredenleri en iyi bilen değil midir?" (En'âm, 53) ayetini (indirip) söyledi. Bundan sonra: "Ayetlerimize iman edenler sana geldikleri zaman (onlara) de ki: Selâm sizlere. Rabb'iniz rahmet etmeyi kendi üzerine aldı -vaadetti-" (En'âm, 54) ayetini (indirip) söyledi.
Habbâb dedi ki: Bu ayetler indikten sonra biz O'na öyle yaklaştık ki dizlerimizi O'nun dizi üzerine bıraktık ve Rasulullah (sav) bizimle beraber otururdu. Sonra kalkmak istediği zaman kalkar ve bizi bırakırdı (yâni biz ondan sonra kalkıp dağılırdık). Sonra Allah (ac): "Rablerinin rızasını dileyerek sabah akşam O'na dua edenlerle beraber nefsini sabırlı tut (yâni onlarla sohbet etmeye tahsis et); dünya hayatının süsünü arzulayarak gözlerini o kimselerden (başkasına) çevirme (eşraf kimselerle -özel- oturum yapma). Bizi anmak hususunda kalbine gaflet verdiğimiz ve hevesine uyup da işi furut (yâni helak olmak) olan (yâni Uyeyne ve el-Akra')a uyma" (Kehf, 28) ayetini indirdi. Habbâb:(ayette geçen) "Helâken"den maksad) Uyeyne ve el-Akra'ın işidir, dedi. (Habbâb sözüne devamla) Surra Allah onlara (yâni müminlere ve kâfirlere) iki adamın misalini (Kehf süresinin 32 ilâ 44. ayetlerinde) ve dünya hayatının misalini (Kehf süresinin 45. ayetinde) getirdi (yani anılan ayetleri indirdi). Habbâb dedi ki: (Kehf süresinin 28. ayeti indirildikten) sonra biz (yani fakir-zayıf sahabeler) Peygamber'in (sav) beraberinde otururduk. O'nun kalkacağı saate varınca biz O'nu bırakıp kalkıyorduk ki, O da kalksın.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Zühd 7, /671
Senetler:
()
Konular:
Fakir, Yoksul, Fakir ve yoksullar
Fakir, Yoksul, fakirlik, yoksulluk
Kur'an, Nüzul sebebleri
Kur'an, tefsiri, bazı ayetlerin
Toplumsal barış, problemi insanları bir noktada buluşturarak çözmek
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سُلَيْمَانَ قَالَ حَدَّثَنِى ابْنُ وَهْبٍ قَالَ أَخْبَرَنِى عَمْرٌو أَنَّ عَبْدَ الرَّحْمَنِ بْنَ الْقَاسِمِ حَدَّثَهُ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَائِشَةَ - رضى الله عنها - سَقَطَتْ قِلاَدَةٌ لِى بِالْبَيْدَاءِ وَنَحْنُ دَاخِلُونَ الْمَدِينَةَ ، فَأَنَاخَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم وَنَزَلَ ، فَثَنَى رَأْسَهُ فِى حَجْرِى رَاقِدًا ، أَقْبَلَ أَبُو بَكْرٍ فَلَكَزَنِى لَكْزَةً شَدِيدَةً وَقَالَ حَبَسْتِ النَّاسَ فِى قِلاَدَةٍ . فَبِى الْمَوْتُ لِمَكَانِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَقَدْ أَوْجَعَنِى ، ثُمَّ إِنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم اسْتَيْقَظَ وَحَضَرَتِ الصُّبْحُ فَالْتُمِسَ الْمَاءُ فَلَمْ يُوجَدْ فَنَزَلَتْ ( يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا قُمْتُمْ إِلَى الصَّلاَةِ ) الآيَةَ . فَقَالَ أُسَيْدُ بْنُ حُضَيْرٍ لَقَدْ بَارَكَ اللَّهُ لِلنَّاسِ فِيكُمْ يَا آلَ أَبِى بَكْرٍ ، مَا أَنْتُمْ إِلاَّ بَرَكَةٌ لَهُمْ .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
31725, B004608
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سُلَيْمَانَ قَالَ حَدَّثَنِى ابْنُ وَهْبٍ قَالَ أَخْبَرَنِى عَمْرٌو أَنَّ عَبْدَ الرَّحْمَنِ بْنَ الْقَاسِمِ حَدَّثَهُ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَائِشَةَ - رضى الله عنها - سَقَطَتْ قِلاَدَةٌ لِى بِالْبَيْدَاءِ وَنَحْنُ دَاخِلُونَ الْمَدِينَةَ ، فَأَنَاخَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم وَنَزَلَ ، فَثَنَى رَأْسَهُ فِى حَجْرِى رَاقِدًا ، أَقْبَلَ أَبُو بَكْرٍ فَلَكَزَنِى لَكْزَةً شَدِيدَةً وَقَالَ حَبَسْتِ النَّاسَ فِى قِلاَدَةٍ . فَبِى الْمَوْتُ لِمَكَانِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَقَدْ أَوْجَعَنِى ، ثُمَّ إِنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم اسْتَيْقَظَ وَحَضَرَتِ الصُّبْحُ فَالْتُمِسَ الْمَاءُ فَلَمْ يُوجَدْ فَنَزَلَتْ ( يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا قُمْتُمْ إِلَى الصَّلاَةِ ) الآيَةَ . فَقَالَ أُسَيْدُ بْنُ حُضَيْرٍ لَقَدْ بَارَكَ اللَّهُ لِلنَّاسِ فِيكُمْ يَا آلَ أَبِى بَكْرٍ ، مَا أَنْتُمْ إِلاَّ بَرَكَةٌ لَهُمْ .
Tercemesi:
Bize Yahya b. Süleyman, ona İbn Vehb, ona Amr, ona Abdurrahman b. Kâsım, ona da babasının (Kâsım b. Muhammed) rivayet ettiğine göre Hz. Âişe şöyle demiştir:
"Gerdanlığım, Medine'ye giderken el-Beydâ'da düşmüştü. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) devesini çökertip indi. Daha sonra da (gerdanlık aranırken) başını kucağıma koyup uyudu. Ebu Bekir geldi ve eliyle şiddetli bir şekilde beni itiverdi ve şöyle dedi: 'Bir gerdanlık için insanları burada mahsur bıraktır.' Canım acıdığı halde Rasulullah (sav) kucağımda olduğu için ölü gibi hareketsiz kaldım. Daha sonra Hz. Peygamber (sav) uyandı, sabah namazı vakti de gelmişti. Etrafta su arandı, fakat su bulunamadı. Bunun üzerine (Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız vakit...) (Mâide, 5/6) ayeti indi. Ardından da Üseyd b. Hudayr (ra):
'Ey Ebu Bekir ailesi, yemin olsun ki Allah sizinle birlikte insanlara bereket vermiştir, sizler insanlar için muhakkak bir bereketsiniz.' Dedi"
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 3, 2/177
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Ebu Muhammed Kasım b. Muhammed et-Teymî (Kasım b. Muhammed b. Ebu Bekir es-Sıddîk)
3. Ebu Muhammed Abdurrahman b. Kasım et-Teymî (Abdurrahman b. Kasım b. Muhammed b. Ebu Bekir Sıddîk)
4. Amr b. Haris el-Ensarî (Amr b. Haris b. Yakub)
5. Abdullah b. Vehb el-Kuraşî (Abdullah b. Vehb b. Müslim)
6. Yahya b. Süleyman el-Cûfî (Yahya b. Süleyman b. Said)
Konular:
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Kur'an, teyemmüm ayetinin inişiyle ilgili olay
Öneri Formu
Hadis Id, No:
31886, İM004164
Hadis:
حَدَّثَنَا حَرْمَلَةُ بْنُ يَحْيَى حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ وَهْبٍ أَخْبَرَنِى ابْنُ لَهِيعَةَ عَنِ ابْنِ هُبَيْرَةَ عَنْ أَبِى تَمِيمٍ الْجَيْشَانِىِّ قَالَ سَمِعْتُ عُمَرَ يَقُولُ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ « لَوْ أَنَّكُمْ تَوَكَّلْتُمْ عَلَى اللَّهِ حَقَّ تَوَكُّلِهِ لَرَزَقَكُمْ كَمَا يَرْزُقُ الطَّيْرَ تَغْدُو خِمَاصًا وَتَرُوحُ بِطَانًا » .
Tercemesi:
Bize Hermele b. Yahya, ona Abdullah b. Vehb, ona İbn Lehîa, ona İbn Hübeyre, ona Ebu Temîm el-Ceyşânî sema yoluyla Ömer isnadıyla aktardığına göre, Hz. Ömer anlatıyor: Allah'ın Rasulü'nün şöyle söylediğini duydum: "Eğer siz Allah'a hakkıyla tevekkül edip güvenseydiniz, kuşların sabah aç karnına yuvalarından çıkıp, akşam karınları doymuş olarak yuvalarına döndükleri gibi size de (kolayca, bol) rızık ihsan edilirdi."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Zühd 14, /677
Senetler:
()
Konular:
Tevekkül, Allah'a tevekkül etmek
Öneri Formu
Hadis Id, No:
31772, İM003377
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ إِبْرَاهِيمَ الدِّمَشْقِىُّ حَدَّثَنَا الْوَلِيدُ بْنُ مُسْلِمٍ حَدَّثَنَا الأَوْزَاعِىُّ عَنْ رَبِيعَةَ بْنِ يَزِيدَ عَنِ ابْنِ الدَّيْلَمِىِّ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « مَنْ شَرِبَ الْخَمْرَ وَسَكِرَ لَمْ تُقْبَلْ لَهُ صَلاَةٌ أَرْبَعِينَ صَبَاحًا وَإِنْ مَاتَ دَخَلَ النَّارَ فَإِنْ تَابَ تَابَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَإِنْ عَادَ فَشَرِبَ فَسَكِرَ لَمْ تُقْبَلْ لَهُ صَلاَةٌ أَرْبَعِينَ صَبَاحًا فَإِنْ مَاتَ دَخَلَ النَّارَ فَإِنْ تَابَ تَابَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَإِنْ عَادَ فَشَرِبَ فَسَكِرَ لَمْ تُقْبَلْ لَهُ صَلاَةٌ أَرْبَعِينَ صَبَاحًا فَإِنْ مَاتَ دَخَلَ النَّارَ فَإِنْ تَابَ تَابَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَإِنْ عَادَ كَانَ حَقًّا عَلَى اللَّهِ أَنْ يَسْقِيَهُ مِنْ رَدْغَةِ الْخَبَالِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ » . قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا رَدْغَةُ الْخَبَالِ قَالَ « عُصَارَةُ أَهْلِ النَّارِ » .
Tercemesi:
Bize Abdurrahman b. İbrahim ed-Dımeşkî, ona el-Velid b. Müslim, ona el-Evzaî, ona Rabia b. Yezid, ona İbn ed-Deylemi, ona da Abdullah b. Amr'dan (b. el-As) (ra) rivayet edildiğine göre; Rasulullah (sav) şöyle buyurdu, demiştir: "Kim içki içip sarhoş olursa, kırk sabahta kadar) onun hiçbir şeyi kabul olunmaz. Ve eğer (bu arada tövbe etmeksizin) ölürse ateşe girer. Eğer tövbe ederse (yâni içki içme işini kesin olarak bırakıp, ettiği günahtan pişmanlık duyarak Allah'a yönelirse) Allah onun tövbesini kabul eder. Şayet o kişi tövbesini bozup içki içer ve sarhoş olursa, kırk sabahta kadar) onun hiçbir namazı kabul olunmaz ve ölürse ateşe girer. Şayet tövbe ederse Allah onun tövbesini kabul eder. Eğer herif tövbesini bozup (tekrar) içki içip sarhoş olursa, kırk sabah onun hiçbir namazı kabul olunmaz. Şayet ölürse ateşe girer. Eğer tövbe ederse Allah (yine) tövbesini kabul eder. Eğer (o kimse dördüncü defa) dönüş yapıp içki içerse, kıyamet günü ona redğatü'l-habâl'dan içirmek Allah üzerine bir hak olur" Sahabeler Yâ Rasulullah! redğatü'l-habal nedir? diye sordular. Resûl-i Ekrem (sav): "Ateş (yani cehennem) halkının (yanması dolayısıyla) vücudundan akan (irin gibi) şeydir." buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Eşribe 4, /548
Senetler:
()
Konular:
İçki, haramlığı
İçki, içene ahiretteki ceza
İçki, yasağın kapsamı ve tanımı