Bize Muallâ b. Esed, ona Vuheyb, ona Hişam, ona babası (Urve b. Zübeyr), ona da Âişe (r.anhâ) şöyle rivayet etmiştir: "Ebu Bekir’in (ra) huzuruna (maraz-ı mevtinde) girdiğimde, o 'Nebi’yi (sav) kaç parça bez ile kefenlediniz?' diye sordu. 'Beyaz renkli üç parça pamuklu Sahûliyye kumaşıyla kefenledik. Kefeninde ne gömlek, ne de sarık vardı' diye cevap verdim. 'Peki Rasulullah (sav) hangi gün vefat etmişti?' dediğinde, Âişe 'Pazartesi günü' dedi. 'Peki, bu gün hangi gündür?' dediğinde, Âişe 'Bugün pazartesi günüdür' dedi. Ebu Bekir 'Ben şu saatten itibaren geceye kadar ruhumun kabzedileceğini umuyorum' dedi. Derken hastalığı esnasında giydiği elbisesine baktı. Üzerinde bir parça zaferan izi gördü ve 'Şu elbisemi yıkayın. Ona iki bez parçası daha ekleyin ve beni onlarla kefenleyin' dedi. Ben 'Ama bu oldukça eskidir' dediğimde, 'Yeni elbise ölülerden çok hayatta olanlara daha layıktır. Kefen ise irin ve diğer akıntılar içindir' dedi. Babam salı akşamının gecesinde ruhunu teslim etti ve sabah olmadan da (geceleyin) defnedildi."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
10167, B001387
Hadis:
حَدَّثَنَا مُعَلَّى بْنُ أَسَدٍ حَدَّثَنَا وُهَيْبٌ عَنْ هِشَامٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَائِشَةَ رضى الله عنها قَالَتْ: "دَخَلْتُ عَلَى أَبِى بَكْرٍ رضى الله عنه فَقَالَ فِى كَمْ كَفَّنْتُمُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم؟ قَالَتْ فِى ثَلاَثَةِ أَثْوَابٍ بِيضٍ سَحُولِيَّةٍ، لَيْسَ فِيهَا قَمِيصٌ وَلاَ عِمَامَةٌ. وَقَالَ لَهَا فِى أَىِّ يَوْمٍ تُوُفِّىَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم؟ قَالَتْ يَوْمَ الاِثْنَيْنِ. قَالَ فَأَىُّ يَوْمٍ هَذَا؟ قَالَتْ يَوْمُ الاِثْنَيْنِ. قَالَ أَرْجُو فِيمَا بَيْنِى وَبَيْنَ اللَّيْلِ. فَنَظَرَ إِلَى ثَوْبٍ عَلَيْهِ كَانَ يُمَرَّضُ فِيهِ، بِهِ رَدْعٌ مِنْ زَعْفَرَانٍ، فَقَالَ اغْسِلُوا ثَوْبِى هَذَا، وَزِيدُوا عَلَيْهِ ثَوْبَيْنِ فَكَفِّنُونِى فِيهَا. قُلْتُ إِنَّ هَذَا خَلَقٌ. قَالَ إِنَّ الْحَىَّ أَحَقُّ بِالْجَدِيدِ مِنَ الْمَيِّتِ، إِنَّمَا هُوَ لِلْمُهْلَةِ. فَلَمْ يُتَوَفَّ حَتَّى أَمْسَى مِنْ لَيْلَةِ الثُّلاَثَاءِ وَدُفِنَ قَبْلَ أَنْ يُصْبِحَ."
Tercemesi:
Bize Muallâ b. Esed, ona Vuheyb, ona Hişam, ona babası (Urve b. Zübeyr), ona da Âişe (r.anhâ) şöyle rivayet etmiştir: "Ebu Bekir’in (ra) huzuruna (maraz-ı mevtinde) girdiğimde, o 'Nebi’yi (sav) kaç parça bez ile kefenlediniz?' diye sordu. 'Beyaz renkli üç parça pamuklu Sahûliyye kumaşıyla kefenledik. Kefeninde ne gömlek, ne de sarık vardı' diye cevap verdim. 'Peki Rasulullah (sav) hangi gün vefat etmişti?' dediğinde, Âişe 'Pazartesi günü' dedi. 'Peki, bu gün hangi gündür?' dediğinde, Âişe 'Bugün pazartesi günüdür' dedi. Ebu Bekir 'Ben şu saatten itibaren geceye kadar ruhumun kabzedileceğini umuyorum' dedi. Derken hastalığı esnasında giydiği elbisesine baktı. Üzerinde bir parça zaferan izi gördü ve 'Şu elbisemi yıkayın. Ona iki bez parçası daha ekleyin ve beni onlarla kefenleyin' dedi. Ben 'Ama bu oldukça eskidir' dediğimde, 'Yeni elbise ölülerden çok hayatta olanlara daha layıktır. Kefen ise irin ve diğer akıntılar içindir' dedi. Babam salı akşamının gecesinde ruhunu teslim etti ve sabah olmadan da (geceleyin) defnedildi."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Cenâiz 94, 1/461
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Ebu Münzir Hişam b. Urve el-Esedî (Hişam b. Urve b. Zübeyr b. Avvam)
4. Ebu Bekir Vüheyb b. Hâlid el-Bâhilî (Vüheyb b. Hâlid b. Aclân)
5. Ebu Heysem Muallâ b. Esed el-Ammî (Muallâ b. Esed)
Konular:
Cenaze, kefenlemek
Hz. Peygamber, kefenlenmesi
KTB, CENAZE, CENAİZ
Bize Ebu Mamer, ona Abdülvaris, ona Eyyüb, ona da Nafi' şöyle rivayet etmiştir: "İbn Ömer (r.anhümâ) Zü'l-Huleyfe'de sabah namazını kıldığı zaman bineğinin hazırlanmasını emrederdi. Deveye semeri bağlandığında ona biner, devesi (ayağa kalkıp) onu düz hale getirdiğinde de kıbleye yönelirdi. Sonra Harem'e ulaşıncaya kadar telbiye getirirdi. Harem'e girdikten sonra telbiyeyi keserdi. Nihayet Zü Tuvâ'ya geldiğinde burada gecelerdi. Sabah namazını kılınca da yıkanırdı. İbn Ömer, Rasulullah'ın (sav) da böyle yaptığını söylerdi."
Bu hadisi Eyyüb'dan İsmail de rivayet ederek gusül abdesti alma konusunda Abdulvaris'e mütâbaat etmiştir.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Abdullah b. Ömer arasında inkita vardır.
Bab başlığında kaydedilen bir hadis olduğundan, ravileri girilmeyip ravi onayı verilmiştir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
10280, B001553
Hadis:
وَقَالَ أَبُو مَعْمَرٍ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَارِثِ حَدَّثَنَا أَيُّوبُ عَنْ نَافِعٍ قَالَ:
"كَانَ ابْنُ عُمَرَ رضى الله عنهما إِذَا صَلَّى بِالْغَدَاةِ بِذِى الْحُلَيْفَةِ أَمَرَ بِرَاحِلَتِهِ فَرُحِلَتْ ثُمَّ رَكِبَ، فَإِذَا اسْتَوَتْ بِهِ اسْتَقْبَلَ الْقِبْلَةَ قَائِمًا، ثُمَّ يُلَبِّى حَتَّى يَبْلُغَ الْمَحْرَمَ، ثُمَّ يُمْسِكُ حَتَّى إِذَا جَاءَ ذَا طُوًى بَاتَ بِهِ حَتَّى يُصْبِحَ، فَإِذَا صَلَّى الْغَدَاةَ اغْتَسَلَ، وَزَعَمَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَعَلَ ذَلِكَ.
تَابَعَهُ إِسْمَاعِيلُ عَنْ أَيُّوبَ فِى الْغَسْلِ.
Tercemesi:
Bize Ebu Mamer, ona Abdülvaris, ona Eyyüb, ona da Nafi' şöyle rivayet etmiştir: "İbn Ömer (r.anhümâ) Zü'l-Huleyfe'de sabah namazını kıldığı zaman bineğinin hazırlanmasını emrederdi. Deveye semeri bağlandığında ona biner, devesi (ayağa kalkıp) onu düz hale getirdiğinde de kıbleye yönelirdi. Sonra Harem'e ulaşıncaya kadar telbiye getirirdi. Harem'e girdikten sonra telbiyeyi keserdi. Nihayet Zü Tuvâ'ya geldiğinde burada gecelerdi. Sabah namazını kılınca da yıkanırdı. İbn Ömer, Rasulullah'ın (sav) da böyle yaptığını söylerdi."
Bu hadisi Eyyüb'dan İsmail de rivayet ederek gusül abdesti alma konusunda Abdulvaris'e mütâbaat etmiştir.
Açıklama:
Rivayet muallaktır; Buhari ile Abdullah b. Ömer arasında inkita vardır.
Bab başlığında kaydedilen bir hadis olduğundan, ravileri girilmeyip ravi onayı verilmiştir.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Hac 29, 1/497
Senetler:
()
Konular:
Dua, dua ederken kıbleye yönelmek
Hac, sünnetleri
KTB, DUA
KTB, KIBLE
- حَدَّثَنَا الْقَعْنَبِىُّ عَنْ مَالِكٍ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِى سَعِيدٍ الْخُدْرِىِّ أَنَّ رَجُلاً سَمِعَ رَجُلاً يَقْرَأُ ( قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ ) يُرَدِّدُهَا فَلَمَّا أَصْبَحَ جَاءَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَذَكَرَ ذَلِكَ لَهُ وَكَانَ الرَّجُلُ يَتَقَالُّهَا فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم "وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ إِنَّهَا لَتَعْدِلُ ثُلُثَ الْقُرْآنِ."
Bize el-Ka'neb, ona Malik, ona Abdurrahman b. Abdullah b. Abdurrahman, ona babası, ona da Ebu Said el-Hudrî'nin (ra) rivayet ettiğine göre; bir adam, birinin İhlâs suresini tekrar tekrar okuduğunu duymuş, sabah olunca Rasulullah'a (sav) gelip adamın bu sureyi sürekli okuyuşunu azımsayarak durumu anlatmıştı.
Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav.); "Hayatım elinde olan Allah adına yemin ederim ki, o sure Kur'an-ı Kerîm'in üçte birine denktir" buyurdu.
Açıklama: İhlâs suresinin, neden dolayı Kur'an'ın üçte birine eşit olduğu konusu iki şekilde izaha çalışılmıştır.
Birincisi, okuyana verilecek olan sevap itibariyle Kur'an'ın üçte birine denk olduğudur. Buna göre İhlâs suresini okuyan, Kur'an'ın üçte birini okumuş gibi sevap kazanır. Ancak surenin hangi özelliğinden dolayı bu kadar sevap kazanılacağı açık değildir. Yüce Mevlâ’nın, bazı zahmetsiz ibadetlere, zahmetli ibadetlerden daha çok sevap vermesine mani bir şey olmamakla birlikte yine de bu husus izaha muhtaçtır.
Diğer bir görüşe göre de bu sûrenin fazileti, mana ve muhtevâsında aranmalıdır. Buna göre Kur’ân, ahkâm, ahbâr ve tevhîd olmak üzere üç ana konuyu ihtivâ etmektedir. İhlâs suresi de bunlardan Tevhîd’i özet olarak içine almaktadır, dolayısıyla bu da Kur'an'ın üçte biri demektir. Özellikle de Allah'ın eşi olmadığını ifade eden “Ehad” ismi ile, herkesin daima kendisine muhtaç olduğunu, üstünlüklerin son noktası ve isteklerin tek mercii olduğunu ifade eden “Samed” ismine ve bu iki ismin bir arada zikredilen tek sure olduğuna dikkat çekilir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
10305, D001461
Hadis:
- حَدَّثَنَا الْقَعْنَبِىُّ عَنْ مَالِكٍ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِى سَعِيدٍ الْخُدْرِىِّ أَنَّ رَجُلاً سَمِعَ رَجُلاً يَقْرَأُ ( قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ ) يُرَدِّدُهَا فَلَمَّا أَصْبَحَ جَاءَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَذَكَرَ ذَلِكَ لَهُ وَكَانَ الرَّجُلُ يَتَقَالُّهَا فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم "وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ إِنَّهَا لَتَعْدِلُ ثُلُثَ الْقُرْآنِ."
Tercemesi:
Bize el-Ka'neb, ona Malik, ona Abdurrahman b. Abdullah b. Abdurrahman, ona babası, ona da Ebu Said el-Hudrî'nin (ra) rivayet ettiğine göre; bir adam, birinin İhlâs suresini tekrar tekrar okuduğunu duymuş, sabah olunca Rasulullah'a (sav) gelip adamın bu sureyi sürekli okuyuşunu azımsayarak durumu anlatmıştı.
Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav.); "Hayatım elinde olan Allah adına yemin ederim ki, o sure Kur'an-ı Kerîm'in üçte birine denktir" buyurdu.
Açıklama:
İhlâs suresinin, neden dolayı Kur'an'ın üçte birine eşit olduğu konusu iki şekilde izaha çalışılmıştır.
Birincisi, okuyana verilecek olan sevap itibariyle Kur'an'ın üçte birine denk olduğudur. Buna göre İhlâs suresini okuyan, Kur'an'ın üçte birini okumuş gibi sevap kazanır. Ancak surenin hangi özelliğinden dolayı bu kadar sevap kazanılacağı açık değildir. Yüce Mevlâ’nın, bazı zahmetsiz ibadetlere, zahmetli ibadetlerden daha çok sevap vermesine mani bir şey olmamakla birlikte yine de bu husus izaha muhtaçtır.
Diğer bir görüşe göre de bu sûrenin fazileti, mana ve muhtevâsında aranmalıdır. Buna göre Kur’ân, ahkâm, ahbâr ve tevhîd olmak üzere üç ana konuyu ihtivâ etmektedir. İhlâs suresi de bunlardan Tevhîd’i özet olarak içine almaktadır, dolayısıyla bu da Kur'an'ın üçte biri demektir. Özellikle de Allah'ın eşi olmadığını ifade eden “Ehad” ismi ile, herkesin daima kendisine muhtaç olduğunu, üstünlüklerin son noktası ve isteklerin tek mercii olduğunu ifade eden “Samed” ismine ve bu iki ismin bir arada zikredilen tek sure olduğuna dikkat çekilir.
Yazar, Kitap, Bölüm:
Ebû Davud, Sünen-i Ebu Davud, Vitr 354, /344
Senetler:
1. Ebu Said el-Hudrî (Sa'd b. Malik b. Sinan b. Sa'lebe b. Ebcer)
2. Abdullah b. Abdurrahman el-Ensarî (Abdullah b. Abdurrahman b. Ebu Sa'saa)
3. Abdurrahman b. Ebu Sa'sa'a el-Ensarî (Abdurrahman b. Abdullah b. Abdurrahman b. Haris b. Ebu Sa'sa'a)
4. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
5. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mesleme el-Harisî (Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb)
Konular:
Kur'an, ihlas suresini okumanın sevabı
Kur'an, Surelerin, Ayetlerin Faziletleri
Bize Musa b. İsmail, ona Cerir b. Hazım, ona Ebu Recâ, ona da Semure b. Cündeb şöyle demiştir:
Peygamber (sav) sabah namazım kılınca yüzünü bize döner ve: "Bu gece sizden kim bir rüya gördü?" diye sorardı. Eğer birisi rüya gördüyse onu Peygamber'e anlatırdı. Peygamber de o şahsın rüyası hakkında Allah'ın dilediği şeyleri söylerdi. Yine bir gün bize böyle sordu ve: "Sizden rüya gören var mıdır?" buyurdu. Biz de: Hayır, dedik. Peygamber (sav) dedi ki: "Fakat bu gece ben şöyle bir rüya gördüm: Bana iki adam geldi, bunlar elimi tuttular ve beni Mukaddes Arz'a çıkardılar. Orada bir adam oturuyordu. Diğer bir adam da ayakta duruyor, elinde de demirden çatal bir kanca vardı. -Musa b. İsmail'den rivayet eden bazı arkadaşlarımız şöyle dedi:- Ayaktaki adam bu çatal kancayı oturanın ağzının sağ tarafına, kafasına kadar sokuyor ve ağzın bu kısmını parçalıyordu. Sonra bu adam onun ağzının diğer tarafını da bu şekilde yapıyor ve bu tarafı da parçalanıyordu. Bu sırada ağzın sağ tarafı iyileşiyordu. Bu defa da buraya dönüyor, yine kancayı sokup parçalıyordu. Ben, yanımdakilere: Bu adam kimdir ve bu hal de nedir? dedim. Onlar bana: yürü, dediler. Birlikte ileri gittik. Nihayet sırt üstü yatmış bir adamın yanına geldik. Bunun baş ucunda da bir adam dikilmiş, elinde yumruk büyüklüğünde bir taş var. Bu taşla yatan adamın kafasını kırıyordu. Taşı başına her vurduğunda, taş yuvarlanıp gidiyordu. O adam da arkasından taşı almak için koşuyordu. O dönüp gelmeden bunun kırılmış olan başı düzeliyor ve tekrar eski haline dönüyordu. Öteki adam dönüp gelince, yine başına vurup eziyordu. Ben yanımdakilere: Bu adam kimdir? diye sordum. Onlar: yürü, dediler. Birlikte ileriye gittik. Fırın gibi altı geniş, üstü dar bir deliğe ulaştık. Bu deliğin altında ateş yanıyordu. Ateş alevlenip yükseldikçe içindeki insanlar da yükseliyor, hatta delikten çıkacak gibi oluyorlardı. Ateşin alevi sakinleşince de aşağı dönüyorlardı. Bunun içinde çıplak erkekler ve çıplak kadınlar vardı. Ben yanımdakilere: Bunlar kimdir? diye sordum. Onlar da: Yürü, dediler. Beraber yürüdük. Nihayet kandan bir nehrin yanına geldik. O nehrin içinde orta tarafta ayakta bir adam duruyordu. Bu nehrin kıyısında da bir adam duruyordu. Önünde de bir takım taşlar vardı. Nehrin içindeki adam yüzerek kenara doğru gelip dışarı çıkmak isteyince, kıyıdaki adam onun ağzının içine bir taş atıyor ve onu geriye eski yerine döndürüyordu. Çıkmak için sahile her gelişinde, kıyıdaki hemen ağzına bir taş fırlatıyor ve onu eski yerine döndürüyor.
Ben yine yanımdakilere: Bu nedir? diye sordum. Onlar da: yürü, dediler. Beraberce yürüdük. Nihayet yeşil bir bahçeye vardık. Bu bahçede büyük bir ağaç vardı. Bu ağacın dibinde de yaşlı bir adamla bir grup çocuk bulunuyordu. Bu ağaca yakın bir yerde de bir adam vardı ve önündeki ateşi yakmaktaydı. Benim yanımdakiler, benimle beraber ağaca çıktılar. Ve beni bir eve soktular ki, ben bundan güzel bir ev görmedim. Burada yaşlı erkekler,gençler, kadınlar ve çocuklar vardı. Sonra yanımdaki iki adam beni buradan dışarıya çıkardı. Benimle birlikte ağaca yukarı çıktılar. Ve beni öncekinden daha güzel ve daha kıymetli bir eve götürdüler. Burada da yaşlılar ve gençler vardı. Ben, yanımdakilere: Sizler beni bu gece gezdirdiniz. Şimdi bana gördüğüm şeyleri haber verip, bildiriniz, dedim. Onlar: Evet dediler: Şu ağzının parçalandığını gördüğün kimseye gelince, o bir yalancı idi; o dünyada devamlı yalan söylerdi. Bunun yaydığı yalan her yere ulaşırdı. İşte bu yalancı, kıyamet gününe kadar bu şekilde azab görecektir.
Başı ezilen kimseye gelince, Allah ona Kur'ân öğretmiş, o da bütün gece uyumuş, gündüz de Kur'ân ile amel etmemişti. İşte o kimse kıyamet gününe kadar bu suretle azab olunacaktır. O delik içinde gördüğün çıplak kimselere gelince, onlar da zina edenlerdi. Nehir içinde gördüğün kimse ise, faiz yiyenlerdir. Ağacın dibindeki yaşlı kimse İbrahim Peygamber'dir. İbrahim'in etrafındaki çocuklar ise, insanoğludur. O ateş yakan kimse, cehennemin bekçisi olan Mâlik'tir. Girdiğin birinci ev, bütün müminlerin ortak evidir. İkinci gördüğün o muhteşem saray da, şehitlerin sarayıdır. Ben Cibril'im, bu da Mikail'dir. (Ey Muhammed!) Sen başını yukarı kaldır, dedi. Başımı kaldırdım, bir de gördüm ki, üst tarafımda beyaz bulut gibi bir şey! Melekler: işte burası senin makamındır, dediler. Ben: Beni bırakınız da şu makamıma gireyim, dedim. Melekler: Hayır. Senin daha kalan bir ömrün var. Onu ne vakit tamamlarsan, o zaman makamına girersin, dediler."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
10166, B001386
Hadis:
حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا جَرِيرُ بْنُ حَازِمٍ حَدَّثَنَا أَبُو رَجَاءٍ عَنْ سَمُرَةَ بْنِ جُنْدَبٍ قَالَ كَانَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم إِذَا صَلَّى صَلاَةً أَقْبَلَ عَلَيْنَا بِوَجْهِهِ فَقَالَ « مَنْ رَأَى مِنْكُمُ اللَّيْلَةَ رُؤْيَا » . قَالَ فَإِنْ رَأَى أَحَدٌ قَصَّهَا ، فَيَقُولُ مَا شَاءَ اللَّهُ ، فَسَأَلَنَا يَوْمًا ، فَقَالَ « هَلْ رَأَى أَحَدٌ مِنْكُمْ رُؤْيَا » . قُلْنَا لاَ . قَالَ « لَكِنِّى رَأَيْتُ اللَّيْلَةَ رَجُلَيْنِ أَتَيَانِى فَأَخَذَا بِيَدِى ، فَأَخْرَجَانِى إِلَى الأَرْضِ الْمُقَدَّسَةِ ، فَإِذَا رَجُلٌ جَالِسٌ ، وَرَجُلٌ قَائِمٌ بِيَدِهِ كَلُّوبٌ مِنْ حَدِيدٍ - قَالَ بَعْضُ أَصْحَابِنَا عَنْ مُوسَى إِنَّهُ - يُدْخِلُ ذَلِكَ الْكَلُّوبَ فِى شِدْقِهِ ، حَتَّى يَبْلُغَ قَفَاهُ ، ثُمَّ يَفْعَلُ بِشِدْقِهِ الآخَرِ مِثْلَ ذَلِكَ ، وَيَلْتَئِمُ شِدْقُهُ هَذَا ، فَيَعُودُ فَيَصْنَعُ مِثْلَهُ . قُلْتُ مَا هَذَا قَالاَ انْطَلِقْ . فَانْطَلَقْنَا حَتَّى أَتَيْنَا عَلَى رَجُلٍ مُضْطَجِعٍ عَلَى قَفَاهُ ، وَرَجُلٌ قَائِمٌ عَلَى رَأْسِهِ بِفِهْرٍ أَوْ صَخْرَةٍ ، فَيَشْدَخُ بِهِ رَأْسَهُ ، فَإِذَا ضَرَبَهُ تَدَهْدَهَ الْحَجَرُ ، فَانْطَلَقَ إِلَيْهِ لِيَأْخُذَهُ ، فَلاَ يَرْجِعُ إِلَى هَذَا حَتَّى يَلْتَئِمَ رَأْسُهُ ، وَعَادَ رَأْسُهُ كَمَا هُوَ ، فَعَادَ إِلَيْهِ فَضَرَبَهُ ، قُلْتُ مَنْ هَذَا قَالاَ انْطَلِقْ . فَانْطَلَقْنَا إِلَى ثَقْبٍ مِثْلِ التَّنُّورِ ، أَعْلاَهُ ضَيِّقٌ وَأَسْفَلُهُ وَاسِعٌ ، يَتَوَقَّدُ تَحْتَهُ نَارًا ، فَإِذَا اقْتَرَبَ ارْتَفَعُوا حَتَّى كَادَ أَنْ يَخْرُجُوا ، فَإِذَا خَمَدَتْ رَجَعُوا فِيهَا ، وَفِيهَا رِجَالٌ وَنِسَاءٌ عُرَاةٌ . فَقُلْتُ مَنْ هَذَا قَالاَ انْطَلِقْ . فَانْطَلَقْنَا حَتَّى أَتَيْنَا عَلَى نَهَرٍ مِنْ دَمٍ ، فِيهِ رَجُلٌ قَائِمٌ عَلَى وَسَطِ النَّهَرِ رَجُلٌ بَيْنَ يَدَيْهِ حِجَارَةٌ ، فَأَقْبَلَ الرَّجُلُ الَّذِى فِى النَّهَرِ ، فَإِذَا أَرَادَ أَنْ يَخْرُجَ رَمَى الرَّجُلُ بِحَجَرٍ فِى فِيهِ ، فَرَدَّهُ حَيْثُ كَانَ ، فَجَعَلَ كُلَّمَا جَاءَ لِيَخْرُجَ رَمَى فِى فِيهِ بِحَجَرٍ ، فَيَرْجِعُ كَمَا كَانَ . فَقُلْتُ مَا هَذَا قَالاَ انْطَلِقْ . فَانْطَلَقْنَا حَتَّى انْتَهَيْنَا إِلَى رَوْضَةٍ خَضْرَاءَ ، فِيهَا شَجَرَةٌ عَظِيمَةٌ ، وَفِى أَصْلِهَا شَيْخٌ وَصِبْيَانٌ ، وَإِذَا رَجُلٌ قَرِيبٌ مِنَ الشَّجَرَةِ بَيْنَ يَدَيْهِ نَارٌ يُوقِدُهَا ، فَصَعِدَا بِى فِى الشَّجَرَةِ ، وَأَدْخَلاَنِى دَارًا لَمْ أَرَ قَطُّ أَحْسَنَ مِنْهَا ، فِيهَا رِجَالٌ شُيُوخٌ وَشَبَابٌ ، وَنِسَاءٌ وَصِبْيَانٌ ، ثُمَّ أَخْرَجَانِى مِنْهَا فَصَعِدَا بِى الشَّجَرَةَ فَأَدْخَلاَنِى دَارًا هِىَ أَحْسَنُ وَأَفْضَلُ ، فِيهَا شُيُوخٌ وَشَبَابٌ . قُلْتُ طَوَّفْتُمَانِى اللَّيْلَةَ ، فَأَخْبِرَانِى عَمَّا رَأَيْتُ . قَالاَ نَعَمْ ، أَمَّا الَّذِى رَأَيْتَهُ يُشَقُّ شِدْقُهُ فَكَذَّابٌ يُحَدِّثُ بِالْكَذْبَةِ ، فَتُحْمَلُ عَنْهُ حَتَّى تَبْلُغَ الآفَاقَ ، فَيُصْنَعُ بِهِ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ . وَالَّذِى رَأَيْتَهُ يُشْدَخُ رَأْسُهُ فَرَجُلٌ عَلَّمَهُ اللَّهُ الْقُرْآنَ ، فَنَامَ عَنْهُ بِاللَّيْلِ ، وَلَمْ يَعْمَلْ فِيهِ بِالنَّهَارِ ، يُفْعَلُ بِهِ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ . وَالَّذِى رَأَيْتَهُ فِى الثَّقْبِ فَهُمُ الزُّنَاةُ . وَالَّذِى رَأَيْتَهُ فِى النَّهَرِ آكِلُو الرِّبَا . وَالشَّيْخُ فِى أَصْلِ الشَّجَرَةِ إِبْرَاهِيمُ - عَلَيْهِ السَّلاَمُ - وَالصِّبْيَانُ حَوْلَهُ فَأَوْلاَدُ النَّاسِ ، وَالَّذِى يُوقِدُ النَّارَ مَالِكٌ خَازِنُ النَّارِ . وَالدَّارُ الأُولَى الَّتِى دَخَلْتَ دَارُ عَامَّةِ الْمُؤْمِنِينَ ، وَأَمَّا هَذِهِ الدَّارُ فَدَارُ الشُّهَدَاءِ ، وَأَنَا جِبْرِيلُ ، وَهَذَا مِيكَائِيلُ ، فَارْفَعْ رَأْسَكَ ، فَرَفَعْتُ رَأْسِى فَإِذَا فَوْقِى مِثْلُ السَّحَابِ . قَالاَ ذَاكَ مَنْزِلُكَ . قُلْتُ دَعَانِى أَدْخُلْ مَنْزِلِى . قَالاَ إِنَّهُ بَقِىَ لَكَ عُمْرٌ لَمْ تَسْتَكْمِلْهُ ، فَلَوِ اسْتَكْمَلْتَ أَتَيْتَ مَنْزِلَكَ » .
Tercemesi:
Bize Musa b. İsmail, ona Cerir b. Hazım, ona Ebu Recâ, ona da Semure b. Cündeb şöyle demiştir:
Peygamber (sav) sabah namazım kılınca yüzünü bize döner ve: "Bu gece sizden kim bir rüya gördü?" diye sorardı. Eğer birisi rüya gördüyse onu Peygamber'e anlatırdı. Peygamber de o şahsın rüyası hakkında Allah'ın dilediği şeyleri söylerdi. Yine bir gün bize böyle sordu ve: "Sizden rüya gören var mıdır?" buyurdu. Biz de: Hayır, dedik. Peygamber (sav) dedi ki: "Fakat bu gece ben şöyle bir rüya gördüm: Bana iki adam geldi, bunlar elimi tuttular ve beni Mukaddes Arz'a çıkardılar. Orada bir adam oturuyordu. Diğer bir adam da ayakta duruyor, elinde de demirden çatal bir kanca vardı. -Musa b. İsmail'den rivayet eden bazı arkadaşlarımız şöyle dedi:- Ayaktaki adam bu çatal kancayı oturanın ağzının sağ tarafına, kafasına kadar sokuyor ve ağzın bu kısmını parçalıyordu. Sonra bu adam onun ağzının diğer tarafını da bu şekilde yapıyor ve bu tarafı da parçalanıyordu. Bu sırada ağzın sağ tarafı iyileşiyordu. Bu defa da buraya dönüyor, yine kancayı sokup parçalıyordu. Ben, yanımdakilere: Bu adam kimdir ve bu hal de nedir? dedim. Onlar bana: yürü, dediler. Birlikte ileri gittik. Nihayet sırt üstü yatmış bir adamın yanına geldik. Bunun baş ucunda da bir adam dikilmiş, elinde yumruk büyüklüğünde bir taş var. Bu taşla yatan adamın kafasını kırıyordu. Taşı başına her vurduğunda, taş yuvarlanıp gidiyordu. O adam da arkasından taşı almak için koşuyordu. O dönüp gelmeden bunun kırılmış olan başı düzeliyor ve tekrar eski haline dönüyordu. Öteki adam dönüp gelince, yine başına vurup eziyordu. Ben yanımdakilere: Bu adam kimdir? diye sordum. Onlar: yürü, dediler. Birlikte ileriye gittik. Fırın gibi altı geniş, üstü dar bir deliğe ulaştık. Bu deliğin altında ateş yanıyordu. Ateş alevlenip yükseldikçe içindeki insanlar da yükseliyor, hatta delikten çıkacak gibi oluyorlardı. Ateşin alevi sakinleşince de aşağı dönüyorlardı. Bunun içinde çıplak erkekler ve çıplak kadınlar vardı. Ben yanımdakilere: Bunlar kimdir? diye sordum. Onlar da: Yürü, dediler. Beraber yürüdük. Nihayet kandan bir nehrin yanına geldik. O nehrin içinde orta tarafta ayakta bir adam duruyordu. Bu nehrin kıyısında da bir adam duruyordu. Önünde de bir takım taşlar vardı. Nehrin içindeki adam yüzerek kenara doğru gelip dışarı çıkmak isteyince, kıyıdaki adam onun ağzının içine bir taş atıyor ve onu geriye eski yerine döndürüyordu. Çıkmak için sahile her gelişinde, kıyıdaki hemen ağzına bir taş fırlatıyor ve onu eski yerine döndürüyor.
Ben yine yanımdakilere: Bu nedir? diye sordum. Onlar da: yürü, dediler. Beraberce yürüdük. Nihayet yeşil bir bahçeye vardık. Bu bahçede büyük bir ağaç vardı. Bu ağacın dibinde de yaşlı bir adamla bir grup çocuk bulunuyordu. Bu ağaca yakın bir yerde de bir adam vardı ve önündeki ateşi yakmaktaydı. Benim yanımdakiler, benimle beraber ağaca çıktılar. Ve beni bir eve soktular ki, ben bundan güzel bir ev görmedim. Burada yaşlı erkekler,gençler, kadınlar ve çocuklar vardı. Sonra yanımdaki iki adam beni buradan dışarıya çıkardı. Benimle birlikte ağaca yukarı çıktılar. Ve beni öncekinden daha güzel ve daha kıymetli bir eve götürdüler. Burada da yaşlılar ve gençler vardı. Ben, yanımdakilere: Sizler beni bu gece gezdirdiniz. Şimdi bana gördüğüm şeyleri haber verip, bildiriniz, dedim. Onlar: Evet dediler: Şu ağzının parçalandığını gördüğün kimseye gelince, o bir yalancı idi; o dünyada devamlı yalan söylerdi. Bunun yaydığı yalan her yere ulaşırdı. İşte bu yalancı, kıyamet gününe kadar bu şekilde azab görecektir.
Başı ezilen kimseye gelince, Allah ona Kur'ân öğretmiş, o da bütün gece uyumuş, gündüz de Kur'ân ile amel etmemişti. İşte o kimse kıyamet gününe kadar bu suretle azab olunacaktır. O delik içinde gördüğün çıplak kimselere gelince, onlar da zina edenlerdi. Nehir içinde gördüğün kimse ise, faiz yiyenlerdir. Ağacın dibindeki yaşlı kimse İbrahim Peygamber'dir. İbrahim'in etrafındaki çocuklar ise, insanoğludur. O ateş yakan kimse, cehennemin bekçisi olan Mâlik'tir. Girdiğin birinci ev, bütün müminlerin ortak evidir. İkinci gördüğün o muhteşem saray da, şehitlerin sarayıdır. Ben Cibril'im, bu da Mikail'dir. (Ey Muhammed!) Sen başını yukarı kaldır, dedi. Başımı kaldırdım, bir de gördüm ki, üst tarafımda beyaz bulut gibi bir şey! Melekler: işte burası senin makamındır, dediler. Ben: Beni bırakınız da şu makamıma gireyim, dedim. Melekler: Hayır. Senin daha kalan bir ömrün var. Onu ne vakit tamamlarsan, o zaman makamına girersin, dediler."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Cenâiz 93, 1/560
Senetler:
1. Ebu Saîd Semüra b. Cündüb el-Fezârî (Semüra b. Cündüb b. Hilal b. Haric b. Mürre b. Hazn)
2. Ebu Racâ İmran b. Milhân el-Utâridî (İmrân b. Teym)
3. Ebu Nadr Cerîr b. Hazım el-Ezdî (Cerir b. Hâzim b. Zeyd b. Abdullah b. Şucâ')
4. Ebu Seleme Musa b. İsmail et-Tebûzeki (Musa b. İsmail)
Konular:
Rüya, rüyanın tabiri
Yalan, yaygınlaşması
Öneri Formu
Hadis Id, No:
10158, B001379
Hadis:
حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ قَالَ حَدَّثَنِى مَالِكٌ عَنْ نَافِعٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ - رضى الله عنهما - أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « إِنَّ أَحَدَكُمْ إِذَا مَاتَ عُرِضَ عَلَيْهِ مَقْعَدُهُ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِىِّ ، إِنْ كَانَ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ فَمِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ ، وَإِنْ كَانَ مِنْ أَهْلِ النَّارِ فَمِنْ أَهْلِ النَّارِ ، فَيُقَالُ هَذَا مَقْعَدُكَ حَتَّى يَبْعَثَكَ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ » .
Tercemesi:
Bize İsmail, ona Malik, ona Nafi', ona da abdullah b. Ömer'in (r.anhüma) rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Sizden biriniz öldüğünde, sabah akşam ona gideceği yeri gösterilir. O kimse cennet ehlinden ise cennetteki; cehennem ehlinden ise cehennemdeki yeri gösterilir. Sonra da ona: 'İşte senin yerin burasıdır, sonunda kıyamet günü Allah seni buraya gönderecek' denilir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Cenâiz 89, 1/459
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Nafi' Mevlâ İbn Ömer (Ebu Abdullah Nafi')
3. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
4. Ebu Abdullah İsmail b. Ebu Üveys el-Esbahî (İsmail b. Abdullah b. Abdullah b. Üveys b. Malik)
Konular:
Kabir Hayatı, Kabir Azabı
حَدَّثَنَا سُوَيْدُ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا أَبُو الأَحْوَصِ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ عُبَيْدِ اللَّهِ عَنِ الْحَسَنِ بْنِ سَعْدٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَلِىٍّ قَالَ جَاءَ رَجُلٌ إِلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ إِنِّى اغْتَسَلْتُ مِنَ الْجَنَابَةِ وَصَلَّيْتُ الْفَجْرَ ثُمَّ أَصْبَحْتُ فَرَأَيْتُ قَدْرَ مَوْضِعِ الظُّفْرِ لَمْ يُصِبْهُ الْمَاءُ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « لَوْ كُنْتَ مَسَحْتَ عَلَيْهِ بِيَدِكَ أَجْزَأَكَ » .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
10210, İM000664
Hadis:
حَدَّثَنَا سُوَيْدُ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا أَبُو الأَحْوَصِ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ عُبَيْدِ اللَّهِ عَنِ الْحَسَنِ بْنِ سَعْدٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَلِىٍّ قَالَ جَاءَ رَجُلٌ إِلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ إِنِّى اغْتَسَلْتُ مِنَ الْجَنَابَةِ وَصَلَّيْتُ الْفَجْرَ ثُمَّ أَصْبَحْتُ فَرَأَيْتُ قَدْرَ مَوْضِعِ الظُّفْرِ لَمْ يُصِبْهُ الْمَاءُ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « لَوْ كُنْتَ مَسَحْتَ عَلَيْهِ بِيَدِكَ أَجْزَأَكَ » .
Tercemesi:
Bize Süveyd b. Said, ona Ebu'l Ahvas, ona Muhammed b. Ubeydullah, ona el-Hasan b. Sa'd, ona babası, ona da Ali'den (ra) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Bir adam, Peygamber'e (sav) gelerek ben cünüplükten guslettim ve sabah namazını kıldım. Sonra sabahleyin vücudumdan bir tırnak yeri kadarının kuru tarafını gördüm dedi Peygamber (sav): "Eğer sen, o yerin üzerine elini sürseydin (ve böylece o yerin üzerinden su geçmesini sağlamış olsaydın) sana kâfi gelecekti." buyurmuştur.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, Tahâret ve sünenüha 138, /114
Senetler:
1. Ebu Hasan Ali b. Ebu Talib el-Hâşimî (Ali b. Ebu Talib b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Sa'd b. Ma'bed el-Kuraşî (Sa'd b. Ma'bed)
3. Hasan b. Sa'd el-Haşimi (Hasan b. Sa'd b. Ma'bed)
4. Ebu Abdurrahman Muhammed b. Ubeydullah el-Arzemi (Muhammed b. Ubeydullah b. Meysere)
5. Ebu Ahvas Sellâm b. Süleym el-Hanefî (Sellâm b. Süleym)
6. Ebu Muhammed Süveyd b. Saîd el-Herevî (Süveyd b. Saîd b. Sehl b. Şehriyâr)
Konular:
Gusül, alınış şekli
Gusül, kullanılacak su miktarı
حَدَّثَنِى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ يُوسُفَ أَخْبَرَنَا ابْنُ جُرَيْجٍ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُنْكَدِرِ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ - رضى الله عنه - قَالَ صَلَّى النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم بِالْمَدِينَةِ أَرْبَعًا ، وَبِذِى الْحُلَيْفَةِ رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ بَاتَ حَتَّى أَصْبَحَ بِذِى الْحُلَيْفَةِ ، فَلَمَّا رَكِبَ رَاحِلَتَهُ وَاسْتَوَتْ بِهِ أَهَلَّ .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
10261, B001546
Hadis:
حَدَّثَنِى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ يُوسُفَ أَخْبَرَنَا ابْنُ جُرَيْجٍ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُنْكَدِرِ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ - رضى الله عنه - قَالَ صَلَّى النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم بِالْمَدِينَةِ أَرْبَعًا ، وَبِذِى الْحُلَيْفَةِ رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ بَاتَ حَتَّى أَصْبَحَ بِذِى الْحُلَيْفَةِ ، فَلَمَّا رَكِبَ رَاحِلَتَهُ وَاسْتَوَتْ بِهِ أَهَلَّ .
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Muhammed, ona Hişam b. Yusuf, ona İbn Cüreyc, ona Muhammed b. Münkedir, ona da Enes b. Malik (ra) şöyle rivayet etmiştir: "Peygamber (sav) Medine'de (öğlen namazını) dört rekat, Zü'l-Huleyfe'de (ikindi namazını) iki rekat kıldı. Sonra sabah oluncaya kadar Zü'l-Huleyfe'de kaldı. Bineğine bindiği zaman da onu doğrulttu ve telbiye getirdi."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Hac 24, 1/496
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ebu Abdullah Muhammed b. Münkedir el-Kuraşî (Muhammed b. Münkedir b. Abdullah b. Hüdeyr)
3. Ebu Velid İbn Cüreyc el-Mekkî (Abdülmelik b. Abdülaziz b. Cüreyc)
4. Ebu Abdurrahman Hişam b. Yusuf el-Ebnâvî (Hişam b. Yusuf)
5. Ebu Cafer Abdullah b. Muhammed el-Cu'fî (Abdullah b. Muhammed b. Abdullah)
Konular:
Hac, sünnetleri
Namaz, seferde kılmak, cemaatle yetişmiş olmak vs
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ حَدَّثَنَا أَيُّوبُ عَنْ أَبِى قِلاَبَةَ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ - رضى الله عنه - أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم صَلَّى الظُّهْرَ بِالْمَدِينَةِ أَرْبَعًا ، وَصَلَّى الْعَصْرَ بِذِى الْحُلَيْفَةِ رَكْعَتَيْنِ ، قَالَ وَأَحْسِبُهُ بَاتَ بِهَا حَتَّى أَصْبَحَ .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
10262, B001547
Hadis:
حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ حَدَّثَنَا أَيُّوبُ عَنْ أَبِى قِلاَبَةَ عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ - رضى الله عنه - أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم صَلَّى الظُّهْرَ بِالْمَدِينَةِ أَرْبَعًا ، وَصَلَّى الْعَصْرَ بِذِى الْحُلَيْفَةِ رَكْعَتَيْنِ ، قَالَ وَأَحْسِبُهُ بَاتَ بِهَا حَتَّى أَصْبَحَ .
Tercemesi:
Bize Kuteybe, ona Abdülvehhab, ona Eyyüb, ona Ebu Kilabe, ona da Enes b. Malik (ra) şöyle demiştir: "Peygamber (sav) Medine'de öğlen namazını dört rekat, Zü'l-Huleyfe'de ikindi namazını iki rekat kıldı. Sanıyorum ki sabah oluncaya kadar da Zü'l-Huleyfe'de kaldı."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Hac 24, 1/496
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ebû Kilabe Abdullah b. Zeyd el-Cermî (Abdullah b. Zeyd b. Amr b. Nâtil b. Malik b. Ubeyd)
3. Eyyüb es-Sahtiyânî (Eyyüb b. Keysân)
4. Ebu Muhammed Abdülvehhab b. Abdülmecid es-Sakafî (Abdulvehhab b. Abdulmecid b. Salt)
5. Ebu Recâ Kuteybe b. Said es-Sekafi (Kuteybe b. Said b. Cemil b. Tarif)
Konular:
Hac, sünnetleri
Namaz, seferde kılmak, cemaatle yetişmiş olmak vs
حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا وُهَيْبٌ حَدَّثَنَا أَيُّوبُ عَنْ أَبِى قِلاَبَةَ عَنْ أَنَسٍ - رضى الله عنه - قَالَ صَلَّى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَنَحْنُ مَعَهُ بِالْمَدِينَةِ الظُّهْرَ أَرْبَعًا ، وَالْعَصْرَ بِذِى الْحُلَيْفَةِ رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ بَاتَ بِهَا حَتَّى أَصْبَحَ ، ثُمَّ رَكِبَ حَتَّى اسْتَوَتْ بِهِ عَلَى الْبَيْدَاءِ ، حَمِدَ اللَّهَ وَسَبَّحَ وَكَبَّرَ ، ثُمَّ أَهَلَّ بِحَجٍّ وَعُمْرَةٍ ، وَأَهَلَّ النَّاسُ بِهِمَا ، فَلَمَّا قَدِمْنَا أَمَرَ النَّاسَ فَحَلُّوا ، حَتَّى كَانَ يَوْمُ التَّرْوِيَةِ أَهَلُّوا بِالْحَجِّ قَالَ وَنَحَرَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم بَدَنَاتٍ بِيَدِهِ قِيَامًا ، وَذَبَحَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِالْمَدِينَةِ كَبْشَيْنِ أَمْلَحَيْنِ . قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ قَالَ بَعْضُهُمْ هَذَا عَنْ أَيُّوبَ عَنْ رَجُلٍ عَنْ أَنَسٍ .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
10278, B001551
Hadis:
حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا وُهَيْبٌ حَدَّثَنَا أَيُّوبُ عَنْ أَبِى قِلاَبَةَ عَنْ أَنَسٍ - رضى الله عنه - قَالَ صَلَّى رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَنَحْنُ مَعَهُ بِالْمَدِينَةِ الظُّهْرَ أَرْبَعًا ، وَالْعَصْرَ بِذِى الْحُلَيْفَةِ رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ بَاتَ بِهَا حَتَّى أَصْبَحَ ، ثُمَّ رَكِبَ حَتَّى اسْتَوَتْ بِهِ عَلَى الْبَيْدَاءِ ، حَمِدَ اللَّهَ وَسَبَّحَ وَكَبَّرَ ، ثُمَّ أَهَلَّ بِحَجٍّ وَعُمْرَةٍ ، وَأَهَلَّ النَّاسُ بِهِمَا ، فَلَمَّا قَدِمْنَا أَمَرَ النَّاسَ فَحَلُّوا ، حَتَّى كَانَ يَوْمُ التَّرْوِيَةِ أَهَلُّوا بِالْحَجِّ قَالَ وَنَحَرَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم بَدَنَاتٍ بِيَدِهِ قِيَامًا ، وَذَبَحَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِالْمَدِينَةِ كَبْشَيْنِ أَمْلَحَيْنِ . قَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ قَالَ بَعْضُهُمْ هَذَا عَنْ أَيُّوبَ عَنْ رَجُلٍ عَنْ أَنَسٍ .
Tercemesi:
Bize Musa b. İsmail, ona Vüheyb, ona Eyyüb, ona Ebu Kilâbe, ona da Enes (ra) şöyle rivayet etmiştir: "Peygamber (sav) Medine'de biz yanındayken öğle namazını dört rekat kıldı. İkindiyi ise Zü'l-Huleyfe'de iki rekat kıldı. Sonra sabah oluncaya kadar orada geceledi. Ardından bineğine bindi. Bineği onu Beydâ yokuşuna üzerine doğrulttu. Peygamber, Allah'a hamdetti, tesbih etti ve tekbir getirdi. Sonra hac ve umreye birlikte niyet ederek, telbiye getirdi. Yanındakiler de hac ve umreye niyet edip, telbiye getirdiler. Mekke'ye geldiğimizde Peygamber insanlara emretti de onlar ihramdan çıktılar. Nihayet terviye (Zü'l-Hicce ayının sekizinci) günü gelince, insanlar hac için ihrama girdiler."
Enes dedi ki: Peygamber kendi eliyle ayakta durdukları halde birçok kurbanlık deve kesti. Peygamber Medine'de de alacalı iki koç kesmişti.
Ebu Abdullah dedi ki: Bazıları, Eyyüb'den; o bir adamdan, o da Enes'ten rivayet etmiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Hac 27, 1/497
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ebû Kilabe Abdullah b. Zeyd el-Cermî (Abdullah b. Zeyd b. Amr b. Nâtil b. Malik b. Ubeyd)
3. Eyyüb es-Sahtiyânî (Eyyüb b. Keysân)
4. Ebu Bekir Vüheyb b. Hâlid el-Bâhilî (Vüheyb b. Hâlid b. Aclân)
5. Ebu Seleme Musa b. İsmail et-Tebûzeki (Musa b. İsmail)
Konular:
Hac, sünnetleri
Namaz, seferde kılmak, cemaatle yetişmiş olmak vs
Öneri Formu
Hadis Id, No:
10300, B001573
Hadis:
حَدَّثَنِى يَعْقُوبُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ حَدَّثَنَا ابْنُ عُلَيَّةَ أَخْبَرَنَا أَيُّوبُ عَنْ نَافِعٍ قَالَ كَانَ ابْنُ عُمَرَ - رضى الله عنهما - إِذَا دَخَلَ أَدْنَى الْحَرَمِ أَمْسَكَ عَنِ التَّلْبِيَةِ ، ثُمَّ يَبِيتُ بِذِى طُوًى ، ثُمَّ يُصَلِّى بِهِ الصُّبْحَ وَيَغْتَسِلُ ، وَيُحَدِّثُ أَنَّ نَبِىَّ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم كَانَ يَفْعَلُ ذَلِكَ .
Tercemesi:
Bize Yakub b. İbrahim, İbn Uleyye, ona Eyyüb, ona da Nafi'şöyle demiştir: "İbn Ömer (r.anhüma): Harem'in en yakın sınırına geldiğinde telbiye getirmeyi keserdi. Sonra Zü Tuvâ'da geceler sabah olunca da namazını kılar ve (Mekke'ye girmek için de) yıkanırdı. İbn Ömer, Peygamber'in (sav) de böyle yaptığını söylemiştir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Hac 38, 1/502
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Nafi' Mevlâ İbn Ömer (Ebu Abdullah Nafi')
3. Eyyüb es-Sahtiyânî (Eyyüb b. Keysân)
4. Ebu Bişr İsmail b. Uleyye el-Esedî (İsmail b. İbrahim b. Miksem)
5. Ebu Yusuf Yakub b. İbrahim el-Abdî (Yakub b. İbrahim b. Kesir b. Zeyd b. Eflah)
Konular:
Hac, ihramlının telbiye ve tehlili
Hac, sünnetleri