Bana Yahyâ, ona Mâlik, ona Nâfi', ona Abdullah b. Ömer’in oğulları Sâlim ve Ubeydullah’ın rivayet ettiklerine göre, babaları Abdullah b. Ömer, ailesini (hanımları) ve küçük çocuklarını, sabah namazını Minâ’da kılıp (kalabalığa yakalanmamak için diğer) insanlar gelmeden önce (Akabe Cemresinde) şeytanı taşlayabilsinler diye Müzdelife’den Minâ’ya önceden gönderirdi.
Açıklama: Aslında sünnet olan, Müzdelife'de gecelemek, sabah namazını orada kılmak ve peşinden vakfeye durmaktır. Ardından şeytanı taşlamak için Minâ'ya hareket etmektir. Ancak izdiham riskinden ötürü kadınlar ve küçük çocuklar için rivayetteki ruhsat Hz. Peygamber (sav) tarafından verilmiştir. (bk. Buhârî, "Hac", 97.) Günümüzde aşırı kalabalıktan dolayı bu ruhsat diğer hacılar için de uygulanmaktadır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287693, MU000880-2
Hadis:
حَدَّثَنِى يَحْيَى عَنْ مَالِكٍ عَنْ نَافِعٍ عَنْ سَالِمٍ وَعُبَيْدِ اللَّهِ ابْنَىْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ أَنَّ أَبَاهُمَا عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ: "كَانَ يُقَدِّمُ أَهْلَهُ وَصِبْيَانَهُ مِنَ الْمُزْدَلِفَةِ إِلَى مِنًى حَتَّى يُصَلُّوا الصُّبْحَ بِمِنًى وَيَرْمُوا قَبْلَ أَنْ يَأْتِىَ النَّاسُ ."
Tercemesi:
Bana Yahyâ, ona Mâlik, ona Nâfi', ona Abdullah b. Ömer’in oğulları Sâlim ve Ubeydullah’ın rivayet ettiklerine göre, babaları Abdullah b. Ömer, ailesini (hanımları) ve küçük çocuklarını, sabah namazını Minâ’da kılıp (kalabalığa yakalanmamak için diğer) insanlar gelmeden önce (Akabe Cemresinde) şeytanı taşlayabilsinler diye Müzdelife’den Minâ’ya önceden gönderirdi.
Açıklama:
Aslında sünnet olan, Müzdelife'de gecelemek, sabah namazını orada kılmak ve peşinden vakfeye durmaktır. Ardından şeytanı taşlamak için Minâ'ya hareket etmektir. Ancak izdiham riskinden ötürü kadınlar ve küçük çocuklar için rivayetteki ruhsat Hz. Peygamber (sav) tarafından verilmiştir. (bk. Buhârî, "Hac", 97.) Günümüzde aşırı kalabalıktan dolayı bu ruhsat diğer hacılar için de uygulanmaktadır.
Yazar, Kitap, Bölüm:
İmam Mâlik, Muvatta', Hac 880, 1/142
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Ebu Bekir Ubeydullah b. Abdullah el-Adevî (Ubeydullah b. Abdullah b. Ömer b. Hattab)
3. Nafi' Mevlâ İbn Ömer (Ebu Abdullah Nafi')
Konular:
Hac, Mina
Hac, Müzdelifede vakfe ve telbiye
Hac, Şeytan taşlama
Bize Yahya b. Bükeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyir, ona da Hz. Peygamber'in eşi Hz. Aişe (r.anha) şöyle rivayet etmiştir:
Ben bildim bileli annem babam Müslümandı. Rasûlullah her günün başında ve sonunda, sabah akşam bize mutlaka uğrardı. Müslümanlar işkenceye maruz kaldıklarında (Rasûlullah Müslümanlara hicret için izin vermiş), Ebu Bekir de Habeş diyarı tarafına hicret etmek üzere yola çıkmıştı. Berku'l-Gımâd mevkiine geldiğinde Kaare kabilesinin reisi İbn Dağine ile karşılaştı. İbn Dağine "Ey Ebu Bekr, nereye gidiyorsun" diye sordu. Ebu Bekir de "kavmim beni yurdumdan etti, ben de yeryüzünde dolaşıp Rabbime kulluk yapacağım bir yer arıyorum" dedi. İbn Dağine "Ey Ebu Bekir senin gibi bir adam yurdundan çıkmaz da çıkarılamaz da. Çünkü sen yoksula yardım eder, akrabayı ziyaret edip onlarla ilgilenir, işini görmekten âciz ve yetimin yükünü yüklenir, misafire ikram eder, musibetlerde yardıma koşarsın. Şimdi ben seni himayeme alıyorum haydi dön de kendi yurdunda Rabbine kulluk et" dedi.
Bunun üzerine Ebu Bekir geri döndü, İbn Dağine de kendisine eşlik etti. (Mekke'ye dönünce) İbn Dağine akşam Kureyş'in ileri gelenlerini dolaşıp ve onlara "Şüphesiz Ebu Bekir gibi biz adam yurdundan çıkmaz ve çıkarılmaz. Sizler yoksula yardım eden, akrabayı ziyaret edip onlarla ilgilenen, işini görmekten âciz ve yetimin yükünü yüklenen, misafire ikram eden, musibetlerde yardıma koşan bir adamı yurdundan mı çıkarıyorsunuz" dedi. Kureyş'ten hiç kimse İbn Dağine'nin Ebu Bekir'i himayesine almasına itiraz etmedi ve İbn Dağine'ye "Ebu Bekir'e söyle, yurdunda Rabbine kulluk etsin, namazını kılsın ve dilediğini okusun, ama okuduğu ile bizi rahatsız etmesin, aşikar okumasın. Çünkü bizi bunu yaparak kadınlarımızı ve evlatlarımızı fitneye düşürmesinden korkuyoruz" dediler.
İbn Dağine Kureyş'in bu sözlerini Ebu Bekir'e söyledi. Ebu Bekir de bu şartlara uyarak evinde Rabbine ibadet etmek, namazını açıktan kılmamak, evinin dışında Kur'an okumamak suretiyle ikamet etti. Bir zaman sonra Ebu Bekir düşüncesini değiştirdi ve evinin bahçesine bir mescit yaptırdı, orada namaz kılıp Kur'an okumaya başladı. Ebu Bekir'in ibadeti Müşriklerin kadınlarında ve çocuklarında hayranlık uyandırdı ve onu görmek için izdiham oluşturmaya başladılar. Ebu Bekir yufka yürekli ve gözü yaşlı bir adamdı. Kur'an okuduğu zaman gözyaşlarını tutamazdı. Ebu Bekir'in bu hâli, Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerini korkuttu da, onlar İbn Dağine'ye haber gönderdiler. İbnu Dağine geldiğinde "Biz senin Ebu Bekir'i himayene alman konusunda, evinde Rabbine ibadet etmesi şartıyla müsaade etmiştik. Ebu Bekir ise bu sınırı aşarak evinin önünde bir mescit yaptı, içinde aşikâre namaz kılmağa ve Kur'an okumağa başladı. Doğrusu biz, kadınlarımızın ve oğullarımızın fitneye düşmelerinden korkuyoruz. Ebu Bekir'i böyle yapmaktan alıkoy. Eğer Rabbine kendi evinde ibadet etmekle yetinirse ibadet etsin. Yok eğer dayatır namaz ve kıraatini aşikare yaparsa, ona verdiğin himaye hakkını iade etmesini talep et. Emin ol ki, biz sana verdiğimiz sözden caymayı hoş görmeyiz ama aşikar bir şekilde ibadet etmesine de söz vermiş değiliz" dediler.
Aişe der ki: Bunun üzerine İbn Dağine, Ebu Bekir'e geldi ve "Benim hangi şartlar altında seni himaye ettiğimi biliyorsun. Şimdi sen ya şartlar çerçevesinde hareket et, ya da himaye hakkını iade et. Emîn ol ki Arap milletinin, verdiğim himaye sözümü bozduğumu işitmesini istemem" dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir "Ben artık senin himayeni iade ediyor, Azız ve Celîl Allah'ın himayesine sığınıyorum" dedi.
Peygamber (sav) o gün Mekke'de bulunuyordu. Müslümanlara "Sizin hicret edeceğiniz yurt, iki kara taşlık arasında hurmalıkları olan bir şehir olduğu bana rüyamda gösterildi" buyurdu. Bunun üzerine Medine tarafına hicret edenler hicret etti, Habeşistan'a hicret edenlerin çoğu da Medine'ye dönüp geldi. Ebu Bekir de Medine tarafına hicrete hazırlanmıştı. Fakat Hz. peygamber (sav) ona "Sabret, bana da (hicret için) izin verilmesini umuyorum" buyurdu. Ebu Bekir de "Babam sana feda olsun, böyle bir izin gelmesini bekliyor musun?" diye sordu. Hz. Peygamber de "Evet umarım" cevabını verdi. Bu sebeple Ebu Bekir de Hz. Peygamber'le arkadaşlık etmek için, yola çıkmaktan bir süre geri durdu. Bu sırada elinde bulunan iki bineğini dört ay boyunca, ağaçtan silkelenip kurutulmuş Semur yaprağı ile besledi.
İbn Şihâb der ki: Urve'nin aktardığına göre Hz. Aişe şöyle devam etmiştir: Bir gün biz öğlen vaktinin ilk saatinde (en sıcak zamanda) Ebu Bekir'in evinde oturuyorduk. Ev halkından biri Ebu Bekir'e "işte Rasûlullah (sav), gelmesine alışık olmadığımız bir saatte, başını bir sargı ile sarmış olarak bize geliyor" dedi. Ebu Bekir de "babam, anam O'na kurban olsun, vallahi mühim bir hâdise olmadıkça bu saatte gelmek âdeti değildir" dedi.
Âişe, rivayetine şöyle devam etti: Rasûlullah (sav) geldi, izin istedi. Kendisine içeri girme izni verilip buyurun denildi. Bunun üzerine evimize girdi. Ardından Ebu Bekir'e "yanında bulunanları dışarı çıkar!" buyurdu. Ebu Bekir de "Babam Sana kurban ey Allah'ın Rasûlü, onlar Senin ehlin ve mahremindir" dedi. Hz. Peygamber (sav) "Bana hicret için izin verildi" dedi. Ebu Bekir de "Ey Allah'ın Rasûlü, babam Sana kurbân olsun, Ben de sana arkadaşlık ve eşlik etmek isterim" Rasûlullah (sav) "Evet," buyurdu.
Ebu Bekir "babam Sana kurban ey Allah'ın Rasûlü, şu iki binek devemden birini beğen al" dedi. Rasûlullah "Ancak bedeliyle alırım" buyurdu.
Âişe der ki: Biz Rasûlullah ile Ebu Bekir'in yolculuk hazırlığını hızlıca yaptık. Her ikisi için deriden bir tulum içine bir miktar azık düzenleyip koyduk. Tulumun ağzı bağlanacağı sıra Ebu Bekir'in kızı Esma, belinin kuşağından bir parça yırtıp ayırıp onunla tulumun ağzını bağladı. Bundan dolayı Esma'ya "Zâtu'n-Nitâk"(kuşaklı)" denildi.
Âişe der ki: Sonra Rasûlullah ile Ebu Bekir Sevr Dağı'ndaki bir mağaraya ulaştılar ve orada üç gece gizlendiler. Her gece yanlarında Ebu Bekir'in oğlu Abdullah gecelerdi. Abdullah maharetli, çabuk anlayışlı taze bir gençti. Seher vakti yanlarından çıkar, Mekke'de gecelemiş gibi Kureyş ile sabahlardı. Abdullah, Rasûlullah ile Ebu Bekir hakkında Kureyş müşriklerinin hilelerinden duyduğu şeyleri ezberler, karanlık basınca da gelir, onlara haber verirdi. Ebu Bekir'in kölesi Âmir b. Fuheyre (o civarda) bol sütlü sağmal koyun sürüsü otlatır ve akşamdan bir müddet geçtiğinde o sürüyü Rasûlullah ile Ebu Bekir'in yanlarına getirir, onlar da sağıp taze süt içerek gecelerdi. O süt, kendi sağmallarının sütü idi. Nihayet gecenin sonunda Âmir b. Fuheyre (mağaranın önüne gelip), sağmal koyunlara seslenir, tekrar otlatmaya götürürdü. Mağarada bulundukları üç gecenin hepsinde Âmir süt işini böyle temin etmiştir.
Rasûlullah ile Ebu Bekir (Mekke'de iken) Abd b. Adiyy oğullarının bir kolu olan Dîl oğullarından kılavuzlukta maharetli bir kişiyi kılavuz olarak tutmuşlardı. Âs b. Vâil es-Sehmî ailesinin yeminli dostu olmak üzere elini kana batırmış olan bu adam hâlâ da Kureyş kâfirlerinin dini üzere idi. Fakat doğruluğuna emniyet ve itimat ederek develerini ona teslim etmiş ve üç gece sonra develeriyle beraber Sevr Dağı'ndaki mağarada buluşmak üzere sözleşmişlerdi. Bu kılavuz kişi develerle üçüncü gecenin sabahında Sevr'e, onların yanına geldi. Rasûlullah ve Ebu Bekir yanlarında Âmir ibn Fuheyre ve kılavuzla birlikte yola çıktılar. Kılavuz onları alıp sahil yolundan devam etti.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287202, B003905-2
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ بُكَيْرٍ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ عَنْ عُقَيْلٍ قَالَ ابْنُ شِهَابٍ فَأَخْبَرَنِى عُرْوَةُ بْنُ الزُّبَيْرِ أَنَّ عَائِشَةَ - رضى الله عنها - زَوْجَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَتْ لَمْ أَعْقِلْ أَبَوَىَّ قَطُّ إِلاَّ وَهُمَا يَدِينَانِ الدِّينَ ، وَلَمْ يَمُرَّ عَلَيْنَا يَوْمٌ إِلاَّ يَأْتِينَا فِيهِ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم طَرَفَىِ النَّهَارِ بُكْرَةً وَعَشِيَّةً ، فَلَمَّا ابْتُلِىَ الْمُسْلِمُونُ خَرَجَ أَبُو بَكْرٍ مُهَاجِرًا نَحْوَ أَرْضِ الْحَبَشَةِ ، حَتَّى بَلَغَ بَرْكَ الْغِمَادِ لَقِيَهُ ابْنُ الدَّغِنَةِ وَهْوَ سَيِّدُ الْقَارَةِ . فَقَالَ أَيْنَ تُرِيدُ يَا أَبَا بَكْرٍ فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ أَخْرَجَنِى قَوْمِى ، فَأُرِيدُ أَنْ أَسِيحَ فِى الأَرْضِ وَأَعْبُدَ رَبِّى . قَالَ ابْنُ الدَّغِنَةِ فَإِنَّ مِثْلَكَ يَا أَبَا بَكْرٍ لاَ يَخْرُجُ وَلاَ يُخْرَجُ ، إِنَّكَ تَكْسِبُ الْمَعْدُومَ ، وَتَصِلُ الرَّحِمَ وَتَحْمِلُ الْكَلَّ ، وَتَقْرِى الضَّيْفَ ، وَتُعِينُ عَلَى نَوَائِبِ الْحَقِّ ، فَأَنَا لَكَ جَارٌ ، ارْجِعْ وَاعْبُدْ رَبَّكَ بِبَلَدِكَ . فَرَجَعَ وَارْتَحَلَ مَعَهُ ابْنُ الدَّغِنَةِ ، فَطَافَ ابْنُ الدَّغِنَةِ عَشِيَّةً فِى أَشْرَافِ قُرَيْشٍ ، فَقَالَ لَهُمْ إِنَّ أَبَا بَكْرٍ لاَ يَخْرُجُ مِثْلُهُ وَلاَ يُخْرَجُ ، أَتُخْرِجُونَ رَجُلاً يَكْسِبُ الْمَعْدُومَ ، وَيَصِلُ الرَّحِمَ ، وَيَحْمِلُ الْكَلَّ ، وَيَقْرِى الضَّيْفَ ، وَيُعِينُ عَلَى نَوَائِبِ الْحَقِّ فَلَمْ تُكَذِّبْ قُرَيْشٌ بِجِوَارِ ابْنِ الدَّغِنَةِ ، وَقَالُوا لاِبْنِ الدَّغِنَةِ مُرْ أَبَا بَكْرٍ فَلْيَعْبُدْ رَبَّهُ فِى دَارِهِ ، فَلْيُصَلِّ فِيهَا وَلْيَقْرَأْ مَا شَاءَ ، وَلاَ يُؤْذِينَا بِذَلِكَ ، وَلاَ يَسْتَعْلِنْ بِهِ ، فَإِنَّا نَخْشَى أَنْ يَفْتِنَ نِسَاءَنَا وَأَبْنَاءَنَا . فَقَالَ ذَلِكَ ابْنُ الدَّغِنَةِ لأَبِى بَكْرٍ ، فَلَبِثَ أَبُو بَكْرٍ بِذَلِكَ يَعْبُدُ رَبَّهُ فِى دَارِهِ ، وَلاَ يَسْتَعْلِنُ بِصَلاَتِهِ ، وَلاَ يَقْرَأُ فِى غَيْرِ دَارِهِ ، ثُمَّ بَدَا لأَبِى بَكْرٍ فَابْتَنَى مَسْجِدًا بِفِنَاءِ دَارِهِ وَكَانَ يُصَلِّى فِيهِ وَيَقْرَأُ الْقُرْآنَ ، فَيَنْقَذِفُ عَلَيْهِ نِسَاءُ الْمُشْرِكِينَ وَأَبْنَاؤُهُمْ ، وَهُمْ يَعْجَبُونَ مِنْهُ ، وَيَنْظُرُونَ إِلَيْهِ ، وَكَانَ أَبُو بَكْرٍ رَجُلاً بَكَّاءً ، لاَ يَمْلِكُ عَيْنَيْهِ إِذَا قَرَأَ الْقُرْآنَ ، وَأَفْزَعَ ذَلِكَ أَشْرَافَ قُرَيْشٍ مِنَ الْمُشْرِكِينَ ، فَأَرْسَلُوا إِلَى ابْنِ الدَّغِنَةِ ، فَقَدِمَ عَلَيْهِمْ . فَقَالُوا إِنَّا كُنَّا أَجَرْنَا أَبَا بَكْرٍ بِجِوَارِكَ ، عَلَى أَنْ يَعْبُدَ رَبَّهُ فِى دَارِهِ ، فَقَدْ جَاوَزَ ذَلِكَ ، فَابْتَنَى مَسْجِدًا بِفِنَاءِ دَارِهِ ، فَأَعْلَنَ بِالصَّلاَةِ وَالْقِرَاءَةِ فِيهِ ، وَإِنَّا قَدْ خَشِينَا أَنْ يَفْتِنَ نِسَاءَنَا وَأَبْنَاءَنَا فَانْهَهُ ، فَإِنْ أَحَبَّ أَنْ يَقْتَصِرَ عَلَى أَنْ يَعْبُدَ رَبَّهُ فِى دَارِهِ فَعَلَ ، وَإِنْ أَبَى إِلاَّ أَنْ يُعْلِنَ بِذَلِكَ فَسَلْهُ أَنْ يَرُدَّ إِلَيْكَ ذِمَّتَكَ ، فَإِنَّا قَدْ كَرِهْنَا أَنْ نُخْفِرَكَ ، وَلَسْنَا مُقِرِّينَ لأَبِى بَكْرٍ الاِسْتِعْلاَنَ . قَالَتْ عَائِشَةُ فَأَتَى ابْنُ الدَّغِنَةِ إِلَى أَبِى بَكْرٍ فَقَالَ قَدْ عَلِمْتَ الَّذِى عَاقَدْتُ لَكَ عَلَيْهِ ، فَإِمَّا أَنْ تَقْتَصِرَ عَلَى ذَلِكَ ، وَإِمَّا أَنْ تَرْجِعَ إِلَىَّ ذِمَّتِى ، فَإِنِّى لاَ أُحِبُّ أَنْ تَسْمَعَ الْعَرَبُ أَنِّى أُخْفِرْتُ فِى رَجُلٍ عَقَدْتُ لَهُ . فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ فَإِنِّى أَرُدُّ إِلَيْكَ جِوَارَكَ وَأَرْضَى بِجِوَارِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ . وَالنَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم يَوْمَئِذٍ بِمَكَّةَ ، فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم لِلْمُسْلِمِينَ « إِنِّى أُرِيتُ دَارَ هِجْرَتِكُمْ ذَاتَ نَخْلٍ بَيْنَ لاَبَتَيْنِ » . وَهُمَا الْحَرَّتَانِ ، فَهَاجَرَ مَنْ هَاجَرَ قِبَلَ الْمَدِينَةِ ، وَرَجَعَ عَامَّةُ مَنْ كَانَ هَاجَرَ بِأَرْضِ الْحَبَشَةِ إِلَى الْمَدِينَةِ ، وَتَجَهَّزَ أَبُو بَكْرٍ قِبَلَ الْمَدِينَةِ ، فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « عَلَى رِسْلِكَ ، فَإِنِّى أَرْجُو أَنْ يُؤْذَنَ لِى » . فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ وَهَلْ تَرْجُو ذَلِكَ بِأَبِى أَنْتَ قَالَ « نَعَمْ » . فَحَبَسَ أَبُو بَكْرٍ نَفْسَهُ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لِيَصْحَبَهُ ، وَعَلَفَ رَاحِلَتَيْنِ كَانَتَا عِنْدَهُ وَرَقَ السَّمُرِ وَهْوَ الْخَبَطُ أَرْبَعَةَ أَشْهُرٍ . قَالَ ابْنُ شِهَابٍ قَالَ عُرْوَةُ قَالَتْ عَائِشَةُ فَبَيْنَمَا نَحْنُ يَوْمًا جُلُوسٌ فِى بَيْتِ أَبِى بَكْرٍ فِى نَحْرِ الظَّهِيرَةِ قَالَ قَائِلٌ لأَبِى بَكْرٍ هَذَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مُتَقَنِّعًا - فِى سَاعَةٍ لَمْ يَكُنْ يَأْتِينَا فِيهَا - فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ فِدَاءٌ لَهُ أَبِى وَأُمِّى ، وَاللَّهِ مَا جَاءَ بِهِ فِى هَذِهِ السَّاعَةِ إِلاَّ أَمْرٌ . قَالَتْ فَجَاءَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَاسْتَأْذَنَ ، فَأُذِنَ لَهُ فَدَخَلَ ، فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم لأَبِى بَكْرٍ « أَخْرِجْ مَنْ عِنْدَكَ » . فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ إِنَّمَا هُمْ أَهْلُكَ بِأَبِى أَنْتَ يَا رَسُولَ اللَّهِ . قَالَ « فَإِنِّى قَدْ أُذِنَ لِى فِى الْخُرُوجِ » . فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ الصَّحَابَةُ بِأَبِى أَنْتَ يَا رَسُولَ اللَّهِ . قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « نَعَمْ » . قَالَ أَبُو بَكْرٍ فَخُذْ بِأَبِى أَنْتَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِحْدَى رَاحِلَتَىَّ هَاتَيْنِ . قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « بِالثَّمَنِ » . قَالَتْ عَائِشَةُ فَجَهَّزْنَاهُمَا أَحَثَّ الْجَهَازِ ، وَصَنَعْنَا لَهُمَا سُفْرَةً فِى جِرَابٍ ، فَقَطَعَتْ أَسْمَاءُ بِنْتُ أَبِى بَكْرٍ قِطْعَةً مَنْ نِطَاقِهَا فَرَبَطَتْ بِهِ عَلَى فَمِ الْجِرَابِ ، فَبِذَلِكَ سُمِّيَتْ ذَاتَ النِّطَاقِ - قَالَتْ - ثُمَّ لَحِقَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَبُو بَكْرٍ بِغَارٍ فِى جَبَلِ ثَوْرٍ فَكَمَنَا فِيهِ ثَلاَثَ لَيَالٍ ، يَبِيتُ عِنْدَهُمَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ أَبِى بَكْرٍ وَهْوَ غُلاَمٌ شَابٌّ ثَقِفٌ لَقِنٌ ، فَيُدْلِجُ مِنْ عِنْدِهِمَا بِسَحَرٍ ، فَيُصْبِحُ مَعَ قُرَيْشٍ بِمَكَّةَ كَبَائِتٍ ، فَلاَ يَسْمَعُ أَمْرًا يُكْتَادَانِ بِهِ إِلاَّ وَعَاهُ ، حَتَّى يَأْتِيَهُمَا بِخَبَرِ ذَلِكَ حِينَ يَخْتَلِطُ الظَّلاَمُ ، وَيَرْعَى عَلَيْهِمَا عَامِرُ بْنُ فُهَيْرَةَ مَوْلَى أَبِى بَكْرٍ مِنْحَةً مِنْ غَنَمٍ ، فَيُرِيحُهَا عَلَيْهِمَا حِينَ يَذْهَبُ سَاعَةٌ مِنَ الْعِشَاءِ ، فَيَبِيتَانِ فِى رِسْلٍ وَهْوَ لَبَنُ مِنْحَتِهِمَا وَرَضِيفِهِمَا ، حَتَّى يَنْعِقَ بِهَا عَامِرُ بْنُ فُهَيْرَةَ بِغَلَسٍ ، يَفْعَلُ ذَلِكَ فِى كُلِّ لَيْلَةٍ مِنْ تِلْكَ اللَّيَالِى الثَّلاَثِ ، وَاسْتَأْجَرَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَبُو بَكْرٍ رَجُلاً مِنْ بَنِى الدِّيلِ ، وَهْوَ مِنْ بَنِى عَبْدِ بْنِ عَدِىٍّ هَادِيًا خِرِّيتًا - وَالْخِرِّيتُ الْمَاهِرُ بِالْهِدَايَةِ - قَدْ غَمَسَ حِلْفًا فِى آلِ الْعَاصِ بْنِ وَائِلٍ السَّهْمِىِّ ، وَهْوَ عَلَى دِينِ كُفَّارِ قُرَيْشٍ فَأَمِنَاهُ ، فَدَفَعَا إِلَيْهِ رَاحِلَتَيْهِمَا ، وَوَاعَدَاهُ غَارَ ثَوْرٍ بَعْدَ ثَلاَثِ لَيَالٍ بِرَاحِلَتَيْهِمَا صُبْحَ ثَلاَثٍ ، وَانْطَلَقَ مَعَهُمَا عَامِرُ بْنُ فُهَيْرَةَ وَالدَّلِيلُ فَأَخَذَ بِهِمْ طَرِيقَ السَّوَاحِلِ .
Tercemesi:
Bize Yahya b. Bükeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyir, ona da Hz. Peygamber'in eşi Hz. Aişe (r.anha) şöyle rivayet etmiştir:
Ben bildim bileli annem babam Müslümandı. Rasûlullah her günün başında ve sonunda, sabah akşam bize mutlaka uğrardı. Müslümanlar işkenceye maruz kaldıklarında (Rasûlullah Müslümanlara hicret için izin vermiş), Ebu Bekir de Habeş diyarı tarafına hicret etmek üzere yola çıkmıştı. Berku'l-Gımâd mevkiine geldiğinde Kaare kabilesinin reisi İbn Dağine ile karşılaştı. İbn Dağine "Ey Ebu Bekr, nereye gidiyorsun" diye sordu. Ebu Bekir de "kavmim beni yurdumdan etti, ben de yeryüzünde dolaşıp Rabbime kulluk yapacağım bir yer arıyorum" dedi. İbn Dağine "Ey Ebu Bekir senin gibi bir adam yurdundan çıkmaz da çıkarılamaz da. Çünkü sen yoksula yardım eder, akrabayı ziyaret edip onlarla ilgilenir, işini görmekten âciz ve yetimin yükünü yüklenir, misafire ikram eder, musibetlerde yardıma koşarsın. Şimdi ben seni himayeme alıyorum haydi dön de kendi yurdunda Rabbine kulluk et" dedi.
Bunun üzerine Ebu Bekir geri döndü, İbn Dağine de kendisine eşlik etti. (Mekke'ye dönünce) İbn Dağine akşam Kureyş'in ileri gelenlerini dolaşıp ve onlara "Şüphesiz Ebu Bekir gibi biz adam yurdundan çıkmaz ve çıkarılmaz. Sizler yoksula yardım eden, akrabayı ziyaret edip onlarla ilgilenen, işini görmekten âciz ve yetimin yükünü yüklenen, misafire ikram eden, musibetlerde yardıma koşan bir adamı yurdundan mı çıkarıyorsunuz" dedi. Kureyş'ten hiç kimse İbn Dağine'nin Ebu Bekir'i himayesine almasına itiraz etmedi ve İbn Dağine'ye "Ebu Bekir'e söyle, yurdunda Rabbine kulluk etsin, namazını kılsın ve dilediğini okusun, ama okuduğu ile bizi rahatsız etmesin, aşikar okumasın. Çünkü bizi bunu yaparak kadınlarımızı ve evlatlarımızı fitneye düşürmesinden korkuyoruz" dediler.
İbn Dağine Kureyş'in bu sözlerini Ebu Bekir'e söyledi. Ebu Bekir de bu şartlara uyarak evinde Rabbine ibadet etmek, namazını açıktan kılmamak, evinin dışında Kur'an okumamak suretiyle ikamet etti. Bir zaman sonra Ebu Bekir düşüncesini değiştirdi ve evinin bahçesine bir mescit yaptırdı, orada namaz kılıp Kur'an okumaya başladı. Ebu Bekir'in ibadeti Müşriklerin kadınlarında ve çocuklarında hayranlık uyandırdı ve onu görmek için izdiham oluşturmaya başladılar. Ebu Bekir yufka yürekli ve gözü yaşlı bir adamdı. Kur'an okuduğu zaman gözyaşlarını tutamazdı. Ebu Bekir'in bu hâli, Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerini korkuttu da, onlar İbn Dağine'ye haber gönderdiler. İbnu Dağine geldiğinde "Biz senin Ebu Bekir'i himayene alman konusunda, evinde Rabbine ibadet etmesi şartıyla müsaade etmiştik. Ebu Bekir ise bu sınırı aşarak evinin önünde bir mescit yaptı, içinde aşikâre namaz kılmağa ve Kur'an okumağa başladı. Doğrusu biz, kadınlarımızın ve oğullarımızın fitneye düşmelerinden korkuyoruz. Ebu Bekir'i böyle yapmaktan alıkoy. Eğer Rabbine kendi evinde ibadet etmekle yetinirse ibadet etsin. Yok eğer dayatır namaz ve kıraatini aşikare yaparsa, ona verdiğin himaye hakkını iade etmesini talep et. Emin ol ki, biz sana verdiğimiz sözden caymayı hoş görmeyiz ama aşikar bir şekilde ibadet etmesine de söz vermiş değiliz" dediler.
Aişe der ki: Bunun üzerine İbn Dağine, Ebu Bekir'e geldi ve "Benim hangi şartlar altında seni himaye ettiğimi biliyorsun. Şimdi sen ya şartlar çerçevesinde hareket et, ya da himaye hakkını iade et. Emîn ol ki Arap milletinin, verdiğim himaye sözümü bozduğumu işitmesini istemem" dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir "Ben artık senin himayeni iade ediyor, Azız ve Celîl Allah'ın himayesine sığınıyorum" dedi.
Peygamber (sav) o gün Mekke'de bulunuyordu. Müslümanlara "Sizin hicret edeceğiniz yurt, iki kara taşlık arasında hurmalıkları olan bir şehir olduğu bana rüyamda gösterildi" buyurdu. Bunun üzerine Medine tarafına hicret edenler hicret etti, Habeşistan'a hicret edenlerin çoğu da Medine'ye dönüp geldi. Ebu Bekir de Medine tarafına hicrete hazırlanmıştı. Fakat Hz. peygamber (sav) ona "Sabret, bana da (hicret için) izin verilmesini umuyorum" buyurdu. Ebu Bekir de "Babam sana feda olsun, böyle bir izin gelmesini bekliyor musun?" diye sordu. Hz. Peygamber de "Evet umarım" cevabını verdi. Bu sebeple Ebu Bekir de Hz. Peygamber'le arkadaşlık etmek için, yola çıkmaktan bir süre geri durdu. Bu sırada elinde bulunan iki bineğini dört ay boyunca, ağaçtan silkelenip kurutulmuş Semur yaprağı ile besledi.
İbn Şihâb der ki: Urve'nin aktardığına göre Hz. Aişe şöyle devam etmiştir: Bir gün biz öğlen vaktinin ilk saatinde (en sıcak zamanda) Ebu Bekir'in evinde oturuyorduk. Ev halkından biri Ebu Bekir'e "işte Rasûlullah (sav), gelmesine alışık olmadığımız bir saatte, başını bir sargı ile sarmış olarak bize geliyor" dedi. Ebu Bekir de "babam, anam O'na kurban olsun, vallahi mühim bir hâdise olmadıkça bu saatte gelmek âdeti değildir" dedi.
Âişe, rivayetine şöyle devam etti: Rasûlullah (sav) geldi, izin istedi. Kendisine içeri girme izni verilip buyurun denildi. Bunun üzerine evimize girdi. Ardından Ebu Bekir'e "yanında bulunanları dışarı çıkar!" buyurdu. Ebu Bekir de "Babam Sana kurban ey Allah'ın Rasûlü, onlar Senin ehlin ve mahremindir" dedi. Hz. Peygamber (sav) "Bana hicret için izin verildi" dedi. Ebu Bekir de "Ey Allah'ın Rasûlü, babam Sana kurbân olsun, Ben de sana arkadaşlık ve eşlik etmek isterim" Rasûlullah (sav) "Evet," buyurdu.
Ebu Bekir "babam Sana kurban ey Allah'ın Rasûlü, şu iki binek devemden birini beğen al" dedi. Rasûlullah "Ancak bedeliyle alırım" buyurdu.
Âişe der ki: Biz Rasûlullah ile Ebu Bekir'in yolculuk hazırlığını hızlıca yaptık. Her ikisi için deriden bir tulum içine bir miktar azık düzenleyip koyduk. Tulumun ağzı bağlanacağı sıra Ebu Bekir'in kızı Esma, belinin kuşağından bir parça yırtıp ayırıp onunla tulumun ağzını bağladı. Bundan dolayı Esma'ya "Zâtu'n-Nitâk"(kuşaklı)" denildi.
Âişe der ki: Sonra Rasûlullah ile Ebu Bekir Sevr Dağı'ndaki bir mağaraya ulaştılar ve orada üç gece gizlendiler. Her gece yanlarında Ebu Bekir'in oğlu Abdullah gecelerdi. Abdullah maharetli, çabuk anlayışlı taze bir gençti. Seher vakti yanlarından çıkar, Mekke'de gecelemiş gibi Kureyş ile sabahlardı. Abdullah, Rasûlullah ile Ebu Bekir hakkında Kureyş müşriklerinin hilelerinden duyduğu şeyleri ezberler, karanlık basınca da gelir, onlara haber verirdi. Ebu Bekir'in kölesi Âmir b. Fuheyre (o civarda) bol sütlü sağmal koyun sürüsü otlatır ve akşamdan bir müddet geçtiğinde o sürüyü Rasûlullah ile Ebu Bekir'in yanlarına getirir, onlar da sağıp taze süt içerek gecelerdi. O süt, kendi sağmallarının sütü idi. Nihayet gecenin sonunda Âmir b. Fuheyre (mağaranın önüne gelip), sağmal koyunlara seslenir, tekrar otlatmaya götürürdü. Mağarada bulundukları üç gecenin hepsinde Âmir süt işini böyle temin etmiştir.
Rasûlullah ile Ebu Bekir (Mekke'de iken) Abd b. Adiyy oğullarının bir kolu olan Dîl oğullarından kılavuzlukta maharetli bir kişiyi kılavuz olarak tutmuşlardı. Âs b. Vâil es-Sehmî ailesinin yeminli dostu olmak üzere elini kana batırmış olan bu adam hâlâ da Kureyş kâfirlerinin dini üzere idi. Fakat doğruluğuna emniyet ve itimat ederek develerini ona teslim etmiş ve üç gece sonra develeriyle beraber Sevr Dağı'ndaki mağarada buluşmak üzere sözleşmişlerdi. Bu kılavuz kişi develerle üçüncü gecenin sabahında Sevr'e, onların yanına geldi. Rasûlullah ve Ebu Bekir yanlarında Âmir ibn Fuheyre ve kılavuzla birlikte yola çıktılar. Kılavuz onları alıp sahil yolundan devam etti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Menâkıbü'l-Ensâr 45, 2/29
Senetler:
1. Ümmü Abdullah Aişe bt. Ebu Bekir es-Sıddîk (Aişe bt. Abdullah b. Osman b. Âmir)
2. Urve b. Zübeyr el-Esedî (Urve b. Zübeyr b. Avvam b. Huveylid b. Esed)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Halid Ukayl b. Halid el-Eylî (Ukayl b. Halid b. Ukayl)
5. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
6. Yahya b. Ya'mer el-Kaysî (Yahya b. Ya'mer)
Konular:
HİCRET OLGUSU
Hz. Peygamber, itaat, boyun eğmek,
Siyer, Hicret Medine'ye
Bize İshak b. İbrahim, ona Ravh ve Muhammed b. Cafer, onlara Şu'be, ona Muhammed b. Ziyâd, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Cinlerden bir ifrit, dün gece namazımda beni meşgul etmek üzere bana musallat oldu", -ya da Peygamber (sav) buna benzer bir kelime söyledi.- "ama Allah ona karşı bana fırsat verdi. Ben de sabah olunca hepiniz göresiniz diye onu mescidin direklerinden birine bağlamak istedim ama kardeşim Süleyman'ın (as) “Rabbim, bana, benden sonra hiç kimseye nasip olmayacak bir mülk ve saltanat ihsan eyle” demiş olduğu hatırıma geldi (vazgeçtim)."
Ravh der ki: Peygamber o ifriti yanından kovdu.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287326, B004808-2
Hadis:
حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ حَدَّثَنَا رَوْحٌ وَمُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ عَنْ شُعْبَةَ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ زِيَادٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « إِنَّ عِفْرِيتًا مِنَ الْجِنِّ تَفَلَّتَ عَلَىَّ الْبَارِحَةَ - أَوْ كَلِمَةً نَحْوَهَا - لِيَقْطَعَ عَلَىَّ الصَّلاَةَ ، فَأَمْكَنَنِى اللَّهُ مِنْهُ وَأَرَدْتُ أَنْ أَرْبِطَهُ إِلَى سَارِيَةٍ مِنْ سَوَارِى الْمَسْجِدِ حَتَّى تُصْبِحُوا وَتَنْظُرُوا إِلَيْهِ كُلُّكُمْ ، فَذَكَرْتُ قَوْلَ أَخِى سُلَيْمَانَ رَبِّ هَبْ لِى مُلْكًا لاَ يَنْبَغِى لأَحَدٍ مِنْ بَعْدِى » . قَالَ رَوْحٌ فَرَدَّهُ خَاسِئًا .
Tercemesi:
Bize İshak b. İbrahim, ona Ravh ve Muhammed b. Cafer, onlara Şu'be, ona Muhammed b. Ziyâd, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Cinlerden bir ifrit, dün gece namazımda beni meşgul etmek üzere bana musallat oldu", -ya da Peygamber (sav) buna benzer bir kelime söyledi.- "ama Allah ona karşı bana fırsat verdi. Ben de sabah olunca hepiniz göresiniz diye onu mescidin direklerinden birine bağlamak istedim ama kardeşim Süleyman'ın (as) “Rabbim, bana, benden sonra hiç kimseye nasip olmayacak bir mülk ve saltanat ihsan eyle” demiş olduğu hatırıma geldi (vazgeçtim)."
Ravh der ki: Peygamber o ifriti yanından kovdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tefsîr 2, 2/252
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Muhammed b. Ziyad el-Kuraşi (Muhammed b. Ziyad)
3. Şube b. Haccâc el-Atekî (Şu'be b. Haccac b. Verd)
4. Gunder Muhammed b. Cafer el-Hüzelî (Muhammed b. Cafer el-Hüzeli)
5. İshak b. Râhûye el-Mervezî (İshak b. İbrahim b. Mahled)
Konular:
Cin, görünmeyen varlıklar
Hz. Peygamber, cinlerle ilişkisi
Peygamberler, Hz. Süleyman
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ يَحْيَى وَمُحَمَّدُ بْنُ رُمْحٍ قَالاَ أَخْبَرَنَا اللَّيْثُ ح
وَحَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا لَيْثٌ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ سَالِمِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ - رضى الله عنه - عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنَّهُ قَالَ "إِنَّ بِلاَلاً يُؤَذِّنُ بِلَيْلٍ فَكُلُوا وَاشْرَبُوا حَتَّى تَسْمَعُوا تَأْذِينَ ابْنِ أُمِّ مَكْتُومٍ."
Bize Yahya b. Yahya ve Muhammed b. Rumh, onlara Leys; (T)
Bize Kuteybe b. Said, ona Leys, ona İbn Şihab, ona Salim b. Abdullah, ona da Abdullah (ra), Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kuşkusuz Bilal geceleyin (sahur vakti) ezan okur. (Bundan dolayı sizler) İbn Ümmü Mektum'un (sabah namazı için) ezan okumasını duyana dek yiyin ve için."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287542, M002536-2
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ يَحْيَى وَمُحَمَّدُ بْنُ رُمْحٍ قَالاَ أَخْبَرَنَا اللَّيْثُ ح
وَحَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا لَيْثٌ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ سَالِمِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ - رضى الله عنه - عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنَّهُ قَالَ "إِنَّ بِلاَلاً يُؤَذِّنُ بِلَيْلٍ فَكُلُوا وَاشْرَبُوا حَتَّى تَسْمَعُوا تَأْذِينَ ابْنِ أُمِّ مَكْتُومٍ."
Tercemesi:
Bize Yahya b. Yahya ve Muhammed b. Rumh, onlara Leys; (T)
Bize Kuteybe b. Said, ona Leys, ona İbn Şihab, ona Salim b. Abdullah, ona da Abdullah (ra), Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kuşkusuz Bilal geceleyin (sahur vakti) ezan okur. (Bundan dolayı sizler) İbn Ümmü Mektum'un (sabah namazı için) ezan okumasını duyana dek yiyin ve için."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Sıyâm 2536, /425
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Ebu Ömer Salim b. Abdullah el-Adevî (Salim b. Abdullah b. Ömer b. Hattab)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
5. Ebu Abdullah Muhammed b. Rumh et-Tücibî (Muhammed b. Rumh b. Muhacir b. Muharrar)
Konular:
Oruç, fazileti ve eda keyfiyeti
Bize Leys, ona Yezid b. el-Hâd, ona Muhammed b. İbrahim, ona Üseyd b. Hudayr şöyle söylemiştir: O, bir gece atı da yanında bağlı iken Bakara suresini okuyordu. At aniden huysuzlaşmaya başladı. Üseyd sustu, at da sakinleşti. Üseyd yeniden Kur'an okumaya başladı, at yine huysuzlandı. Üseyd sustu, at sakinleşti. Sonra Üseyd Kur'an okumaya başladı at yine huysuzlaştı. Bunun üzerine Üseyd de Kur'an okumayı bıraktı.
Useyd'in oğlu Yahya ise ata yakın bir yerde (yatmakta) idi. Atın çocuğa bir zarar vermesinden endişe ederek, çocuğu geriye çekti. Bu sırada başını kaldırıp göğe baktığında (parlayan bir şeyler gördü) hatta onu göremez oldu. Sabah olduğunda Üseyd Hz.Peygamber'e (sav) bunu söyledi. Hz. Peygamber (sav) ona: "Okusaydın ey Hudayr'ın oğlu, okusaydın ey Hudayr'ın oğlu!" dedi. Useyd, 'Ey Allah'ın Resulü, atın Yahya'yı çiğnemesinden endişe ettim. Çünkü o ata yakın bir yerde idi. Başımı kaldırıp çocuğa gittim. Göğe baktığımda bulut içinde kandiller gibi parlayan şeyler gördüm. Daha sonra o şeyler göğe doğru çekilip çıktı ve ben onları göremez oldum' dedi.
Hz. Peygamber (sav) "Bunların ne olduğunu bilir misin?" dedi. Useyd, hayır diyerek cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Onlar meleklerdi, senin sesini (dinlemek için) yaklaşmışlardı. Kur'an okumaya devam etseydin, sabaha kadar dururlardı. İnsanlar da onları görür, onlar insanlardan gizlenemezdi"
Ravi İbn Hâd 'bu hadisi bana Abdulah b. Habbâb ona Ebu Said el-Hudrî ona da Useyd b. Hudayr nakletti' demiştir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287360, B005018-2
Hadis:
وَقَالَ اللَّيْثُ حَدَّثَنِى يَزِيدُ بْنُ الْهَادِ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ إِبْرَاهِيمَ عَنْ أُسَيْدِ بْنِ حُضَيْرٍ قَالَ بَيْنَمَا هُوَ يَقْرَأُ مِنَ اللَّيْلِ سُورَةَ الْبَقَرَةِ وَفَرَسُهُ مَرْبُوطٌ عِنْدَهُ إِذْ جَالَتِ الْفَرَسُ فَسَكَتَ فَسَكَتَتْ فَقَرَأَ فَجَالَتِ الْفَرَسُ ، فَسَكَتَ وَسَكَتَتِ الْفَرَسُ ثُمَّ قَرَأَ فَجَالَتِ الْفَرَسُ ، فَانْصَرَفَ وَكَانَ ابْنُهُ يَحْيَى قَرِيبًا مِنْهَا فَأَشْفَقَ أَنْ تُصِيبَهُ فَلَمَّا اجْتَرَّهُ رَفَعَ رَأْسَهُ إِلَى السَّمَاءِ حَتَّى مَا يَرَاهَا فَلَمَّا أَصْبَحَ حَدَّثَ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ: " اقْرَأْ يَا ابْنَ حُضَيْرٍ اقْرَأْ يَا ابْنَ حُضَيْرٍ " . قَالَ فَأَشْفَقْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَنْ تَطَأَ يَحْيَى وَكَانَ مِنْهَا قَرِيبًا فَرَفَعْتُ رَأْسِى فَانْصَرَفْتُ إِلَيْهِ فَرَفَعْتُ رَأْسِى إِلَى السَّمَاءِ فَإِذَا مِثْلُ الظُّلَّةِ فِيهَا أَمْثَالُ الْمَصَابِيحِ فَخَرَجَتْ حَتَّى لاَ أَرَاهَا . قَالَ: " وَتَدْرِى مَا ذَاكَ " . قَالَ لاَ . قَالَ: " تِلْكَ الْمَلاَئِكَةُ دَنَتْ لِصَوْتِكَ وَلَوْ قَرَأْتَ لأَصْبَحَتْ يَنْظُرُ النَّاسُ إِلَيْهَا لاَ تَتَوَارَى مِنْهُمْ " . قَالَ ابْنُ الْهَادِ وَحَدَّثَنِى هَذَا الْحَدِيثَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ خَبَّابٍ عَنْ أَبِى سَعِيدٍ الْخُدْرِىِّ عَنْ أُسَيْدِ بْنِ حُضَيْرٍ .
Tercemesi:
Bize Leys, ona Yezid b. el-Hâd, ona Muhammed b. İbrahim, ona Üseyd b. Hudayr şöyle söylemiştir: O, bir gece atı da yanında bağlı iken Bakara suresini okuyordu. At aniden huysuzlaşmaya başladı. Üseyd sustu, at da sakinleşti. Üseyd yeniden Kur'an okumaya başladı, at yine huysuzlandı. Üseyd sustu, at sakinleşti. Sonra Üseyd Kur'an okumaya başladı at yine huysuzlaştı. Bunun üzerine Üseyd de Kur'an okumayı bıraktı.
Useyd'in oğlu Yahya ise ata yakın bir yerde (yatmakta) idi. Atın çocuğa bir zarar vermesinden endişe ederek, çocuğu geriye çekti. Bu sırada başını kaldırıp göğe baktığında (parlayan bir şeyler gördü) hatta onu göremez oldu. Sabah olduğunda Üseyd Hz.Peygamber'e (sav) bunu söyledi. Hz. Peygamber (sav) ona: "Okusaydın ey Hudayr'ın oğlu, okusaydın ey Hudayr'ın oğlu!" dedi. Useyd, 'Ey Allah'ın Resulü, atın Yahya'yı çiğnemesinden endişe ettim. Çünkü o ata yakın bir yerde idi. Başımı kaldırıp çocuğa gittim. Göğe baktığımda bulut içinde kandiller gibi parlayan şeyler gördüm. Daha sonra o şeyler göğe doğru çekilip çıktı ve ben onları göremez oldum' dedi.
Hz. Peygamber (sav) "Bunların ne olduğunu bilir misin?" dedi. Useyd, hayır diyerek cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Onlar meleklerdi, senin sesini (dinlemek için) yaklaşmışlardı. Kur'an okumaya devam etseydin, sabaha kadar dururlardı. İnsanlar da onları görür, onlar insanlardan gizlenemezdi"
Ravi İbn Hâd 'bu hadisi bana Abdulah b. Habbâb ona Ebu Said el-Hudrî ona da Useyd b. Hudayr nakletti' demiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Fezâilü'l-Kur'an 15, 2/317
Senetler:
1. Ebu Yahya Üseyd b. Hudayr el-Eşhelî (Üseyd b. Hudayr b. Simak b. Atik b. Rafi')
2. Ebu Said el-Hudrî (Sa'd b. Malik b. Sinan b. Sa'lebe b. Ebcer)
3. Abdullah b. Hubeyb el-Cühenî (Abdullah b. Hubeyb)
4. Ebu Abdullah Yezid b. Hâd el-Leysî (Yezid b. Abdullah b. Üsame b. Hâd)
Konular:
Kur'an, Surelerin, Ayetlerin Faziletleri
Sahabe, mucizevî/harikulade olaylar, sahabenin karşılaştığı
Bana Yahya b. Bükeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihab, ona da Mahmud b. Rabi el-Ensarî şöyle rivayet etmiştir:
Nebi’nin (sav) ashabından ve Ensar arasından Bedir’de hazır bulunanlardan birisi olan İtbân b. Malik Rasulullah’a (sav) gitti ve “Ey Allah’ın Rasulü, artık gözlerim iyi görmüyor, kavmime de ben namaz kıldırıyorum, yağmur yağdığı ve benimle onlar arasındaki vadide seller aktığı zaman onların mescidine varıp onlara namaz kıldıramıyorum. Bu sebeple ey Allah’ın Rasulü, arzu ederim ki sen gelip evimde namaz kılasın ben de orayı namazgâh edineyim” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "İnşallah yapacağım" buyurdu. İtbân der ki: Ertesi günü sabah, Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir es-Sıddık güneşin yükseldiği bir vakitte geldiler, Rasulullah (sav) izin istedi. Ben de içeri girmesi için izin verdim. Oturmadan evin içine girdi sonra "Evinin neresinde namaz kılmamı arzu edersin" buyurdu. (İtbân) der ki: Ben ona evin bir tarafını işaret ettim, Rasulullah (sav) kalkıp tekbir aldı, biz de onun arkasında saf tuttuk ve (bize) iki rekât namaz kıldırdıktan sonra selam verdi. (İtbân devamla) der ki: Biz de kendisi için hazırlamış olduğumuz hazîr denilen bir yemek için onu alıkoyduk. Hane halkından bir takım kimseler de gelip etrafımıza toplandı ve evde çok sayıda adam bir araya geldi. İçlerinden birisi “Malik b. Duhşum nerede?” dedi. Bir diğeri “O münafık birisidir, Allah’ı ve Rasulü’nü sevmez” dedi. Rasulullah (sav) "Böyle deme, sen onun Allah’ın rızasını arzulayarak Lâ ilâhe illallah dediğini görmüyor musun?" buyurdu. Adam “Allah ve Rasulü elbette en iyi bilir” dedi. (İtbân) der ki: Biz “Onun teveccüh ve samimiyetinin münafıklara olduğunu görüyoruz” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "Allah’ın rızasını isteyerek Lâ ilâhe illallah diyen kimseye Allah cehennem ateşini haram kılmıştır" buyurdu.
İbn Şihab der ki: Daha sonra ben Mahmud'un bu rivayetini Salim oğullarının ileri gelenlerinden birisi olan Husayn b. Muhammed el-Ensarî’ye sordum, o da, bu rivayetini tasdik etti.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287436, B005401-2
Hadis:
حَدَّثَنِى يَحْيَى بْنُ بُكَيْرٍ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ عَنْ عُقَيْلٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ قَالَ أَخْبَرَنِى مَحْمُودُ بْنُ الرَّبِيعِ الأَنْصَارِىُّ أَنَّ عِتْبَانَ بْنَ مَالِكٍ - وَكَانَ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم مِمَّنْ شَهِدَ بَدْرًا مِنَ الأَنْصَارِ - أَنَّهُ أَتَى رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّى أَنْكَرْتُ بَصَرِى وَأَنَا أُصَلِّى لِقَوْمِى ، فَإِذَا كَانَتِ الأَمْطَارُ سَالَ الْوَادِى الَّذِى بَيْنِى وَبَيْنَهُمْ ، لَمْ أَسْتَطِعْ أَنْ آتِىَ مَسْجِدَهُمْ فَأُصَلِّىَ لَهُمْ ، فَوَدِدْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَنَّكَ تَأْتِى فَتُصَلِّى فِى بَيْتِى ، فَأَتَّخِذُهُ مُصَلًّى . فَقَالَ « سَأَفْعَلُ إِنْ شَاءَ اللَّهُ » . قَالَ عِتْبَانُ فَغَدَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَأَبُو بَكْرٍ حِينَ ارْتَفَعَ النَّهَارُ ، فَاسْتَأْذَنَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَأَذِنْتُ لَهُ فَلَمْ يَجْلِسْ حَتَّى دَخَلَ الْبَيْتَ ، ثُمَّ قَالَ لِى « أَيْنَ تُحِبُّ أَنْ أُصَلِّىَ مِنْ بَيْتِكَ » . فَأَشَرْتُ إِلَى نَاحِيَةٍ مِنَ الْبَيْتِ فَقَامَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَكَبَّرَ ، فَصَفَفْنَا ، فَصَلَّى رَكْعَتَيْنِ ، ثُمَّ سَلَّمَ وَحَبَسْنَاهُ عَلَى خَزِيرٍ صَنَعْنَاهُ ، فَثَابَ فِى الْبَيْتِ رِجَالٌ مِنْ أَهْلِ الدَّارِ ذَوُو عَدَدٍ فَاجْتَمَعُوا ، فَقَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ أَيْنَ مَالِكُ بْنُ الدُّخْشُنِ فَقَالَ بَعْضُهُمْ ذَلِكَ مُنَافِقٌ لاَ يُحِبُّ اللَّهَ وَرَسُولَهُ . قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « لاَ تَقُلْ ، أَلاَ تَرَاهُ قَالَ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ . يُرِيدُ بِذَلِكَ وَجْهَ اللَّهِ » . قَالَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ . قَالَ قُلْنَا فَإِنَّا نَرَى وَجْهَهُ وَنَصِيحَتَهُ إِلَى الْمُنَافِقِينَ . فَقَالَ « فَإِنَّ اللَّهَ حَرَّمَ عَلَى النَّارِ مَنْ قَالَ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ . يَبْتَغِى بِذَلِكَ وَجْهَ اللَّهِ » . قَالَ ابْنُ شِهَابٍ ثُمَّ سَأَلْتُ الْحُصَيْنَ بْنَ مُحَمَّدٍ الأَنْصَارِىَّ أَحَدَ بَنِى سَالِمٍ وَكَانَ مِنْ سَرَاتِهِمْ عَنْ حَدِيثِ مَحْمُودٍ فَصَدَّقَهُ.
Tercemesi:
Bana Yahya b. Bükeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihab, ona da Mahmud b. Rabi el-Ensarî şöyle rivayet etmiştir:
Nebi’nin (sav) ashabından ve Ensar arasından Bedir’de hazır bulunanlardan birisi olan İtbân b. Malik Rasulullah’a (sav) gitti ve “Ey Allah’ın Rasulü, artık gözlerim iyi görmüyor, kavmime de ben namaz kıldırıyorum, yağmur yağdığı ve benimle onlar arasındaki vadide seller aktığı zaman onların mescidine varıp onlara namaz kıldıramıyorum. Bu sebeple ey Allah’ın Rasulü, arzu ederim ki sen gelip evimde namaz kılasın ben de orayı namazgâh edineyim” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "İnşallah yapacağım" buyurdu. İtbân der ki: Ertesi günü sabah, Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir es-Sıddık güneşin yükseldiği bir vakitte geldiler, Rasulullah (sav) izin istedi. Ben de içeri girmesi için izin verdim. Oturmadan evin içine girdi sonra "Evinin neresinde namaz kılmamı arzu edersin" buyurdu. (İtbân) der ki: Ben ona evin bir tarafını işaret ettim, Rasulullah (sav) kalkıp tekbir aldı, biz de onun arkasında saf tuttuk ve (bize) iki rekât namaz kıldırdıktan sonra selam verdi. (İtbân devamla) der ki: Biz de kendisi için hazırlamış olduğumuz hazîr denilen bir yemek için onu alıkoyduk. Hane halkından bir takım kimseler de gelip etrafımıza toplandı ve evde çok sayıda adam bir araya geldi. İçlerinden birisi “Malik b. Duhşum nerede?” dedi. Bir diğeri “O münafık birisidir, Allah’ı ve Rasulü’nü sevmez” dedi. Rasulullah (sav) "Böyle deme, sen onun Allah’ın rızasını arzulayarak Lâ ilâhe illallah dediğini görmüyor musun?" buyurdu. Adam “Allah ve Rasulü elbette en iyi bilir” dedi. (İtbân) der ki: Biz “Onun teveccüh ve samimiyetinin münafıklara olduğunu görüyoruz” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (sav) "Allah’ın rızasını isteyerek Lâ ilâhe illallah diyen kimseye Allah cehennem ateşini haram kılmıştır" buyurdu.
İbn Şihab der ki: Daha sonra ben Mahmud'un bu rivayetini Salim oğullarının ileri gelenlerinden birisi olan Husayn b. Muhammed el-Ensarî’ye sordum, o da, bu rivayetini tasdik etti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Et'ime 15, 2/393
Senetler:
1. İtban b. Malik el-Ensârî (İtban b. Malik b. Amr b. Aclân)
2. Mahmud b. Rabi' el-Hazreci (Mahmud b. Rabi' b. Süraka b. Amr b. Zeyd b. Abde b. Amira)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Halid Ukayl b. Halid el-Eylî (Ukayl b. Halid b. Ukayl)
5. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
6. Yahya b. Bükeyr el-Kuraşî (Yahya b. Abdullah b. Bükeyr)
Konular:
Kelime-i tevhid, söyleyene cehennemin haram olması
KTB, TEVHİD
Kültürel Hayat, yemek kültürü
Tevhit, La ilahe illallah / kelime-i tevhidi söyleyen cennete girecektir
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ يَحْيَى وَمُحَمَّدُ بْنُ رُمْحٍ قَالاَ أَخْبَرَنَا اللَّيْثُ ح
وَحَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا لَيْثٌ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ سَالِمِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ - رضى الله عنه - عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنَّهُ قَالَ "إِنَّ بِلاَلاً يُؤَذِّنُ بِلَيْلٍ فَكُلُوا وَاشْرَبُوا حَتَّى تَسْمَعُوا تَأْذِينَ ابْنِ أُمِّ مَكْتُومٍ."
Bize Yahya b. Yahya ve Muhammed b. Rumh, onlara Leys; (T)
Bize Kuteybe b. Said, ona Leys, ona İbn Şihab, ona Salim b. Abdullah, ona da Abdullah (ra), Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kuşkusuz Bilal geceleyin (sahur vakti) ezan okur. (Bundan dolayı sizler) İbn Ümmü Mektum'un (sabah namazı için) ezan okumasını duyana dek yiyin ve için."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287543, M002536-3
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ يَحْيَى وَمُحَمَّدُ بْنُ رُمْحٍ قَالاَ أَخْبَرَنَا اللَّيْثُ ح
وَحَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا لَيْثٌ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ سَالِمِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ - رضى الله عنه - عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنَّهُ قَالَ "إِنَّ بِلاَلاً يُؤَذِّنُ بِلَيْلٍ فَكُلُوا وَاشْرَبُوا حَتَّى تَسْمَعُوا تَأْذِينَ ابْنِ أُمِّ مَكْتُومٍ."
Tercemesi:
Bize Yahya b. Yahya ve Muhammed b. Rumh, onlara Leys; (T)
Bize Kuteybe b. Said, ona Leys, ona İbn Şihab, ona Salim b. Abdullah, ona da Abdullah (ra), Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kuşkusuz Bilal geceleyin (sahur vakti) ezan okur. (Bundan dolayı sizler) İbn Ümmü Mektum'un (sabah namazı için) ezan okumasını duyana dek yiyin ve için."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Sıyâm 2536, /425
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Ebu Ömer Salim b. Abdullah el-Adevî (Salim b. Abdullah b. Ömer b. Hattab)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
5. Ebu Zekeriyya Yahya b. Yahya en-Neysâbûrî (Yahya b. Yahya b. Bekir b. Abdurrahman)
Konular:
Oruç, fazileti ve eda keyfiyeti
Bana Ebu't-Tâhir ve Harmele b. Yahya, o ikisine İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihâb'ın rivayet ettiğine göre Salim b. Abdullah kendisine şunu haber verdi: "Abdullah b. Ömer ailesinin zayıf olanlarını önden gönderir, onlar gece vakti Müzdelife'de Meşar-i Haram'ın yanında vakfe yapar ve kendilerine nasip olduğu kadarıyla Allah'ı anarlar, sonra da imam vakfe yapıp ayrılmadan önce onlar ayrılıp (Mina'ya) giderlerdi. Aralarından kimisi Mina'ya sabah namazı vaktinde ulaşır, kimisi bundan sonra ulaşırdı. Mina'ya geldiklerinde de Cemreye taş atarlardı. İbn Ömer; Rasulullah'ın (sav) onlara (kadınlara ve çocuklara) bu hususta ruhsat verdiğini söylerdi."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
287553, M003130-2
Hadis:
وَحَدَّثَنِى أَبُو الطَّاهِرِ وَحَرْمَلَةُ بْنُ يَحْيَى قَالاَ أَخْبَرَنَا ابْنُ وَهْبٍ أَخْبَرَنِى يُونُسُ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ أَنَّ سَالِمَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ أَخْبَرَهُ "أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عُمَرَ كَانَ يُقَدِّمُ ضَعَفَةَ أَهْلِهِ فَيَقِفُونَ عِنْدَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِ بِالْمُزْدَلِفَةِ بِاللَّيْلِ فَيَذْكُرُونَ اللَّهَ مَا بَدَا لَهُمْ ثُمَّ يَدْفَعُونَ قَبْلَ أَنْ يَقِفَ الإِمَامُ وَقَبْلَ أَنْ يَدْفَعَ فَمِنْهُمْ مَنْ يَقْدَمُ مِنًى لِصَلاَةِ الْفَجْرِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَقْدَمُ بَعْدَ ذَلِكَ فَإِذَا قَدِمُوا رَمَوُا الْجَمْرَةَ وَكَانَ ابْنُ عُمَرَ يَقُولُ أَرْخَصَ فِى أُولَئِكَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم."
Tercemesi:
Bana Ebu't-Tâhir ve Harmele b. Yahya, o ikisine İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihâb'ın rivayet ettiğine göre Salim b. Abdullah kendisine şunu haber verdi: "Abdullah b. Ömer ailesinin zayıf olanlarını önden gönderir, onlar gece vakti Müzdelife'de Meşar-i Haram'ın yanında vakfe yapar ve kendilerine nasip olduğu kadarıyla Allah'ı anarlar, sonra da imam vakfe yapıp ayrılmadan önce onlar ayrılıp (Mina'ya) giderlerdi. Aralarından kimisi Mina'ya sabah namazı vaktinde ulaşır, kimisi bundan sonra ulaşırdı. Mina'ya geldiklerinde de Cemreye taş atarlardı. İbn Ömer; Rasulullah'ın (sav) onlara (kadınlara ve çocuklara) bu hususta ruhsat verdiğini söylerdi."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Hac, 3130, /517
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Ebu Ömer Salim b. Abdullah el-Adevî (Salim b. Abdullah b. Ömer b. Hattab)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Yunus b. Yezid el-Eyli (Yunus b. Yezid b. Mişkan)
5. Abdullah b. Vehb el-Kuraşî (Abdullah b. Vehb b. Müslim)
6. Ebu Tahir Ahmed b. Amr el-Kuraşî (Ahmed b. Amr b. Abdullah)
Konular:
Hac, Müzdelife'de namaz
Hac, Şeytan taşlama
Umre