حدثنا موسى بن إسماعيل قال حدثنا يحيى بن عبد الرحمن العصري قال حدثنا شهاب بن عباد العصري أن بعض وفد عبد القيس سمعه يذكر قال : لما بدا لنا في وفادتنا إلى النبي صلى الله عليه وسلم سرنا حتى إذا شارفنا القدوم تلقانا رجل يوضع على قعود له فسلم فرددنا عليه ثم وقف فقال ممن القوم قلنا وفد عبد القيس قال مرحبا بكم وأهلا إياكم طلبت جئت لأبشركم قال النبي صلى الله عليه وسلم بالأمس لنا إنه نظر إلى المشرق فقال ليأتين غدا من هذا الوجه يعني المشرق خير وفد العرب فبت أروغ حتى أصبحت فشددت على راحلتي فأمعنت في المسير حتى ارتفع النهار وهممت بالرجوع ثم رفعت رؤوس رواحلكم ثم ثنى راحلته بزمامها راجعا يوضع عوده على بدئه حتى انتهى إلى النبي صلى الله عليه وسلم وأصحابه حوله من المهاجرين والأنصار فقال بأبي وأمي جئت أبشرك بوفد عبد القيس فقال أنى لك بهم يا عمر قال هم أولاء على أثري قد أظلوا فذكر ذلك فقال بشرك الله بخير وتهيأ القوم في مقاعدهم وكان النبي صلى الله عليه وسلم قاعدا فألقى ذيل ردائه تحت يده فاتكأ عليه وبسط رجليه فقدم الوفد ففرح بهم المهاجرون والأنصار فلما رأوا النبي صلى الله عليه وسلم وأصحابه أمرحوا ركابهم فرحا بهم وأقبلوا سراعا فأوسع القوم والنبي صلى الله عليه وسلم متكئ على حاله فتخلف الأشج وهو منذر بن عائذ بن منذر بن الحارث بن النعمان بن زياد بن عصر فجمع ركابهم ثم أناخها وحط أحمالها وجمع متاعها ثم أخرج عيبة له وألقى عنه ثياب السفر ولبس حلة ثم أقبل يمشي مترسلا فقال النبي صلى الله عليه وسلم من سيدكم وزعيمكم وصاحب أمركم فأشاروا بأجمعهم إليه وقال ابن سادتكم هذا قالوا كان آباؤه سادتنا في الجاهلية وهو قائدنا إلى الإسلام فلما انتهى الأشج أراد أن يقعد من ناحية استوى النبي صلى الله عليه وسلم قاعدا قال ها هنا يا أشج وكان أول يوم سمى الأشج ذلك اليوم أصابته حمارة بحافرها وهو فطيم فكان في وجهه مثل القمر فأقعده إلى جنبه وألطفه وعرف فضله عليهم فأقبل القوم على النبي صلى الله عليه وسلم يسألونه ويخبرهم حتى كان بعقب الحديث قال هل معكم من أزودتكم شيء قالوا نعم فقاموا سراعا كل رجل منهم إلى ثقله فجاؤوا بصبر التمر في أكفهم فوضعت على نطع بين يديه وبين يديه جريدة دون الذراعين وفوق الذراع فكان يختصر بها قلما يفارقها فأومأ بها إلى صبرة من ذلك التمر فقال تسمون هذا التعضوض قالوا نعم قال وتسمون هذا الصرفان قالوا نعم وتسمون هذا البرنى قالوا نعم قال هو خير تمركم وأينعه لكم وقال بعض شيوخ الحي وأعظمه بركة وإنما كانت عندنا خصبة نعلفها إبلنا وحميرنا فلما رجعنا من وفادتنا تلك عظمت رغبتنا فيها وفسلناها حتى تحولت ثمارنا منها ورأينا البركة فيها
Öneri Formu
Hadis Id, No:
166316, EM001198
Hadis:
حدثنا موسى بن إسماعيل قال حدثنا يحيى بن عبد الرحمن العصري قال حدثنا شهاب بن عباد العصري أن بعض وفد عبد القيس سمعه يذكر قال : لما بدا لنا في وفادتنا إلى النبي صلى الله عليه وسلم سرنا حتى إذا شارفنا القدوم تلقانا رجل يوضع على قعود له فسلم فرددنا عليه ثم وقف فقال ممن القوم قلنا وفد عبد القيس قال مرحبا بكم وأهلا إياكم طلبت جئت لأبشركم قال النبي صلى الله عليه وسلم بالأمس لنا إنه نظر إلى المشرق فقال ليأتين غدا من هذا الوجه يعني المشرق خير وفد العرب فبت أروغ حتى أصبحت فشددت على راحلتي فأمعنت في المسير حتى ارتفع النهار وهممت بالرجوع ثم رفعت رؤوس رواحلكم ثم ثنى راحلته بزمامها راجعا يوضع عوده على بدئه حتى انتهى إلى النبي صلى الله عليه وسلم وأصحابه حوله من المهاجرين والأنصار فقال بأبي وأمي جئت أبشرك بوفد عبد القيس فقال أنى لك بهم يا عمر قال هم أولاء على أثري قد أظلوا فذكر ذلك فقال بشرك الله بخير وتهيأ القوم في مقاعدهم وكان النبي صلى الله عليه وسلم قاعدا فألقى ذيل ردائه تحت يده فاتكأ عليه وبسط رجليه فقدم الوفد ففرح بهم المهاجرون والأنصار فلما رأوا النبي صلى الله عليه وسلم وأصحابه أمرحوا ركابهم فرحا بهم وأقبلوا سراعا فأوسع القوم والنبي صلى الله عليه وسلم متكئ على حاله فتخلف الأشج وهو منذر بن عائذ بن منذر بن الحارث بن النعمان بن زياد بن عصر فجمع ركابهم ثم أناخها وحط أحمالها وجمع متاعها ثم أخرج عيبة له وألقى عنه ثياب السفر ولبس حلة ثم أقبل يمشي مترسلا فقال النبي صلى الله عليه وسلم من سيدكم وزعيمكم وصاحب أمركم فأشاروا بأجمعهم إليه وقال ابن سادتكم هذا قالوا كان آباؤه سادتنا في الجاهلية وهو قائدنا إلى الإسلام فلما انتهى الأشج أراد أن يقعد من ناحية استوى النبي صلى الله عليه وسلم قاعدا قال ها هنا يا أشج وكان أول يوم سمى الأشج ذلك اليوم أصابته حمارة بحافرها وهو فطيم فكان في وجهه مثل القمر فأقعده إلى جنبه وألطفه وعرف فضله عليهم فأقبل القوم على النبي صلى الله عليه وسلم يسألونه ويخبرهم حتى كان بعقب الحديث قال هل معكم من أزودتكم شيء قالوا نعم فقاموا سراعا كل رجل منهم إلى ثقله فجاؤوا بصبر التمر في أكفهم فوضعت على نطع بين يديه وبين يديه جريدة دون الذراعين وفوق الذراع فكان يختصر بها قلما يفارقها فأومأ بها إلى صبرة من ذلك التمر فقال تسمون هذا التعضوض قالوا نعم قال وتسمون هذا الصرفان قالوا نعم وتسمون هذا البرنى قالوا نعم قال هو خير تمركم وأينعه لكم وقال بعض شيوخ الحي وأعظمه بركة وإنما كانت عندنا خصبة نعلفها إبلنا وحميرنا فلما رجعنا من وفادتنا تلك عظمت رغبتنا فيها وفسلناها حتى تحولت ثمارنا منها ورأينا البركة فيها
Tercemesi:
Bize Musa b. İsmail, ona Yahya b. Abdurrahman el-Asarî, ona Şihâb b. Abbâd el-Asarî haber verdi. Şihab, Hz. Peygamber'e elçi olarak giden Abdülkaysoğulları heyetinde yer alan bir kişinin şunları anlattığını söylemiştir: "Hz. Peygamber'e (s.a.) gitmeye karar verdikten sonra yola çıktık. Medine'ye yaklaştığımız zaman, devesini koşturarak gelen bir adam karşımıza çıktı. Selam verdi, biz de selamını aldık. Sonra durdu ve "siz kimlerdensiniz?" diye sordu. "Abdülkaysoğulları heyetiyiz" dedik. Adam: "Hoş geldiniz, safa geldiniz! Ben de sizi arıyordum, size müjde vermeye geldim! Nebi (s.a.) dün bize doğu tarafına baktığını söyledi ve: "Yarın muhakkak şu taraftan yani doğudan Arapların en hayırlı heyeti gelecek !" dedi. Gece sabaha kadar bir sağa bir sola döndüm. Sabah olunca da deveme atlayıp gün yükselene kadar hiç durmadan yol aldım. Tam dönmeye niyetlenmiştim ki bineklerinizin başlarını gördüm." dedi ve devesini yularıyla çevirip geldiği gibi hızla geriye gitti. Hz. Peygamber'in (s.a.) yanına vardı. Muhacirler ve Ensardan sahabesi etrafındaydı: "Anam babam sana feda olsun! Abdülkaysoğulları heyetinin yaklaştığını müjdelemeye geldim!" dedi. Hz. Peygamber: "Nereden biliyorsun ey Ömer?" dedi, adam: "hemen peşimdeler, yaklaştılar" dedi ve olanları anlattı. Hz. Peygamber: "Allah da seni hayırla müjdelesin!" dedi.
Sonra ashap, oturdukları yerde heyeti karşılamak için hazırlandılar. Hz. Peygamber oturuyordu. Hırkasının ucunu elinin altına koydu ve üzerine yaslanarak ayaklarını uzattı.Nihayet heyet ulaştı. Muhacirler ve Ensar heyetin gelmesine sevindiler. Heyettekiler de Hz. Peygamber'i ve ashabını görünce sevinçten bineklerini hızlandırıp koştura koştura geldiler. Ashab gelenlere yer açtılar. O sırada Hz. Peygamber hala aynı vaziyette yaslanmış duruyordu. Heyet içinden sadece "Eşecc" yani Münzir b. Âiz b. Münzir b. el-Hâris b. en-Numan b. Ziyad b. Asar gelmeyip geride kaldı. Develerin yularlarını tutup hayvanları toparladı, onları ıhtırıp yüklerini indirdi ve eşyalarını bir araya getirdi. Sonra kendisine ait bir heybe çıkardı, üzerindeki yolculuk elbiselerini soydu ve altlı üstlü yeni bir elbise giydi. Ağır ağır Hz. Peygamber'in yanına doğru gelmeye başladı. Hz. Peygamber: "Sizin büyüğünüz, lideriniz ve yöneticiniz kimdir?" diye sordu. Hepsi birden Münzir'i gösterdiler. Hz. Peygamber: "ileri gelenlerinizin evladı mıdır?" diye sordu. Heyettekiler: "Cahiliye döneminde ataları bizim ileri gelenlerimizdi, bizi İslam'a yönlendiren de odur" dediler.
Eşec meclise gelince bir kenara oturacak oldu, fakat Hz. Peygamber doğrulup oturdu ve "Şöyle buyur ey Eşecc!" dedi. Kendisine ilk defa o gün "Eşecc (yaralı yüz)" deniliyordu. O, sütten yeni kesilmiş bir çocukken bir merkep kendisini toynağıyla tepmiş ve yüzünde ay biçiminde bir iz oluşmuştu. Peygamber (s.a.) onu yanına oturttu, kendisine iltifat etti ve diğerlerinden üstün kadrini bildi.
Sonra heyettekiler Hz. Peygamber'e yönelerek ona sorular sormaya başladılar. Hz. Peygamber merak ettikleri herşeyi onlara anlattı. Nihayet sohbetin sonuna geldiklerinde Hz. Peygamber: "Yanınızda azıklarınızdan bir şey var mı?" diye sordu. "Evet" dediler ve herkes hızlıca kalkıp yükünün yanına gitti. Avuçlarında hurma getirdiler ve Hz. Peygamber'in önünde bulunan deri yaygıya koydular. Hz. Peygamber'in önünde iki arşından kısa bir arşından uzun hurma dalından bir değnek vardı. Kendisi yanından pek ayırmadığı bu değneği elinde tutardı. Hz. Peygamber bu değnekle hurma yığınlarından birine işaret edip "Buna Ta'dûd mu diyorsunuz?" diye sordu. "Evet", dediler. Hz. Peygamber: "Buna Sarefân mı diyorsunuz?" diye sordu, "Evet" dediler. Hz. Peygamber "Buna da Bernî mi diyorsunuz" buyurdu, "Evet" dediler. Sonra Hz. Peygamber: "Hurmanızın en hayırlısı ve sizin için en faydalısı budur" buyurdu. (Abdülkaysoğullarının yaşlılarından birisi bu cümle yerine "en bereketlisi" diye söylemiştir). Bernî hurması bizde boldu, deve ve merkep yemi yapardık. Bu seyahatimizden döndükten sonra ona olan rağbetimiz arttı ve onu yetiştirmeye başladık. Öyle ki zamanla bütün hurmamız bundan ibaret oldu ve onun bereketini gördük."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 1198, /905
Senetler:
1. Ba'du Vefdi Abdi'l-Kays (Ba'du Vefdi Abdi'l-Kays)
2. Şihab b. Abbad el-Abdî el-Asarî (Şihab b. Abbad)
3. Ebu Muhammed Yahya b. Abdurrahman el-Asarî (Yahya b. Abdurrahman)
4. Ebu Seleme Musa b. İsmail et-Tebûzeki (Musa b. İsmail)
Konular:
Adab, oturma adabı
Adab, Selam, selamlaşma adabı
Adab, yürüyüş adabı
Bilgi, Hz. Peygamber'in verdiği gaybi haberler
Hz. Peygamber, gelecekten haber vermesi
Hz. Peygamber, heyetlerle görüşmesi
Hz. Peygamber, hitap şekilleri
Hz. Peygamber, insanî ilişkileri
KTB, ADAB
KTB, LİBAS, GİYİM-KUŞAM
KTB, SELAM
Lakap, lakab takmak
Siyer, Hz. Peygamber'e gelen heyetler
Yiyecekler, Hurma, İlgili Herşey
Yolculuk, esnasında dikkat edilecek hususlar
حدثنا بن شيبة عبد الرحمن بن عبد الملك الحزامي قال حدثنا بن نباتة عن سلمة بن وردان قال : رأيت أنس بن مالك يصافح الناس فسألني من أنت فقلت مولى لبني ليث فمسح على رأسي ثلاثا وقال بارك الله فيك
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165666, EM000966
Hadis:
حدثنا بن شيبة عبد الرحمن بن عبد الملك الحزامي قال حدثنا بن نباتة عن سلمة بن وردان قال : رأيت أنس بن مالك يصافح الناس فسألني من أنت فقلت مولى لبني ليث فمسح على رأسي ثلاثا وقال بارك الله فيك
Tercemesi:
— (221-s.) Seleme ibni Verdân'dan rivayet edildiğine göre, demiştir ki:
— Enes ibni Malik'i-gördüm, insanlarla musafaha ediyordu da, bana sordu:
— Sen kimsin? Ben de dedim ki:
— Leys Oğullarının azadhsıyım.
Bunun üzerine üç defa başımı okşadı ve :
— Allah sana bereket versin, dedi.656
İki adamın karşı karşıya gelip el tutuşmalarına «Musafaha» denir. Karşılaşma halinde müslümanların musafaha etmeleri, üzerinde ittifak edilen sünnetlerden biridir. Berâ Hazretlerinden rivayet edilen bir hadîs-i şerifin mânâsı şöyle :
«— Birbirleriyle karşılaşıp da musafaha eden iki müslüman yoktur ki, birbirlerinden ayrılmadan önce günahları bağışlanmış olmasın.»
Tek elle musafaha edilmesiyle sünnet tamamlanmış olur. İki elle yapılması musafahanm kemâlinden sayılmıştır. Musafahadan önce selâm verilmesi sortiyle bu sünnet tahakkuk eder. Yabancı kadınlarla, şehvet celbe-decek durumdaki çocuklarla musafaha edilmez.
Bâzı camilerde sabah veya ikindi vakıflarında namaz kılındıktan sonra cemaatın birbirleriyle musafaha etmesi mekruhtur, bid'at sayılmıştır. Çünkü musafaha ilk karşuaşmada meşru kılınmıştır. Bir arada bulunan kimselerin namazdan sonra müsafahada bulunmaları sonradan ortaya ç.kantan bir âdet olduğundan bu sünnet olamaz. Ancak daha önce cemaatle tanışmamış olup, namaza iştirak eden kimsenin, namazdan sonra dilediği kimselerle selâm verdikten sonra musafaha etmesi meşru bir hareket olur.
Musgfctha ederken hamd ve istiğfarda bulunmak, salâvat getirmek müs-tühabdir. Karydaşma halinde musafaha yapılması, karşılaşanfar arasında emniyet ve selâmet telkini İçindir. Birbirlerine karşı güven ve sevgiyi doğurur.
Çocukların başını okşamak da, onlarla musafaha yerine geçer.
(Bu haber için başka bir kaynak bulunamamıştır. Fadlu'llah : C II, s. 430-43/).657
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 966, /763
Senetler:
0. Mevkuf (Mevkuf)
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
Konular:
Köle, cariyelere iyi davranmak
Tokalaşma, Musafaha, tokalaşma, musâfaha, el sıkışma, kucaklaşma
حدثنا بيان بن عمرو قال حدثنا النضر قال أخبرنا أبو عامر المزني هو صالح بن رستم عن بن أبي مليكة عن بن عباس قال : لما طعن عمر رضي الله عنه كنت فيمن حمله حتى أدخلناه الدار فقال لي يا بن أخي اذهب فانظر من أصابني ومن أصاب معي فذهبت فجئت لأخبره فإذا البيت ملآن فكرهت أن أتخطى رقابهم وكنت حديث السن فجلست وكان يأمر إذا أرسل أحدا بالحاجة أن يخبره بها وإذا هو مسجى وجاء كعب فقال والله لئن دعا أمير المؤمنين ليبقينه الله وليرفعنه لهذه الأمة حتى يفعل فيها كذا وكذا حتى ذكر المنافقين فسمى وكنى قلت أبلغه ما تقول قال ما قلت إلا وأنا أريد أن تبلغه فتشجعت فقمت فتخطأت رقابهم حتى جلست عند رأسه قلت إنك أرسلتني بكذا وأصاب معك كذا ثلاثة عشر وأصاب كليبا الجزار وهو يتوضأ عند المهراس وان كعبا يحلف بالله بكذا فقال ادعوا كعبا فدعي فقال ما تقول قال أقول كذا وكذا قال لا والله لا أدعو ولكن شقي عمر إن لم يغفر الله له
Öneri Formu
Hadis Id, No:
166244, EM001143
Hadis:
حدثنا بيان بن عمرو قال حدثنا النضر قال أخبرنا أبو عامر المزني هو صالح بن رستم عن بن أبي مليكة عن بن عباس قال : لما طعن عمر رضي الله عنه كنت فيمن حمله حتى أدخلناه الدار فقال لي يا بن أخي اذهب فانظر من أصابني ومن أصاب معي فذهبت فجئت لأخبره فإذا البيت ملآن فكرهت أن أتخطى رقابهم وكنت حديث السن فجلست وكان يأمر إذا أرسل أحدا بالحاجة أن يخبره بها وإذا هو مسجى وجاء كعب فقال والله لئن دعا أمير المؤمنين ليبقينه الله وليرفعنه لهذه الأمة حتى يفعل فيها كذا وكذا حتى ذكر المنافقين فسمى وكنى قلت أبلغه ما تقول قال ما قلت إلا وأنا أريد أن تبلغه فتشجعت فقمت فتخطأت رقابهم حتى جلست عند رأسه قلت إنك أرسلتني بكذا وأصاب معك كذا ثلاثة عشر وأصاب كليبا الجزار وهو يتوضأ عند المهراس وان كعبا يحلف بالله بكذا فقال ادعوا كعبا فدعي فقال ما تقول قال أقول كذا وكذا قال لا والله لا أدعو ولكن شقي عمر إن لم يغفر الله له
Tercemesi:
İbni Abbas'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir;
— Ey kardeşim oğlu! Git bak, beni kim vurdu ve benimle beraber Ben de gittim de, ona haber vermek için geldim.Bir de gördüm ki, ev (insanlarla) dolmuş. İnsanların omuzlarında yürümemi hoş görmedim — ben genç yaşta idim— de oturdum. Hz. Ömer bir kimseyi işe gönderdiği zaman, o kimsenin işten kendisine haber vermesini emrederdi. O esnada Hz. Ömer örtü ile örtülmüş bulunuyordu. Kâ'b gelip şöyle dedi:
— Vallahi, eğer mü'minlerin Emîri (sıhhat ve afiyet bulması' için) dua, ederse, Allah onu geri bırakacaktır ve bu ümmet için onu yükseltecektir muhakkak; öyle ki, bu ümmet hakkında şunu ve şunu yapacaktır. Sonunda (Kâ'b) münafıkları sayıp, isimlerini söyledi ve künyelerini okudu. Ben dedim ki:
— Söylediklerini Hz. Ömer'e ulaştırayım mı? Kâ'b:
— Ben, ona ulaştırmanı istediğimden bunları söyledim, başka şey için değil, dedi. Bunun üzerine ben de cesaretlenip kalktım ve insanların üzerinden yürümeğe başladım. Nihayet baş ucunda oturdum. Dedim ki:
— Sen beni şu iş için gönderdin. Seninle beraber (Ebû Lülüe) şunları vurdu —on üç kişi—, Bir de su havuzundan abdest alırken kasap Küleyb'i vurdu. Kâ'b da Allah'a yemin ederek şunu bunu söylüyor.
Bunun üzerine Ömer (Radiyaîkthu anh) dedi ki:
— Kâ'b'ı çağırınız. Kâ'b çağrıldı. Ömer (Radiyallahû anh):
— Ne diyorsun? diye sordu. Kâ'b da, şunu ve şunu söylüyorum, dedi. Hz. Ömer şöyle dedi:
«— Hayır, vallahi (beka ve sıhhatim için) dua etmem. Ancak Ömer bedbaht olmuştur, eğer Allah onu bağışlamazsa...»1016
Hİç bir zaman kalabalık yerlerde ve toplantılarda başkasının üzerine basacak ve onu rahatsız edip incitecek şekilde yürümek doğru değildir. Başkasına verilen .eziyet ağırlığına göre günahın da şiddeti olur. Bunu daha önceki Hadîs-i' Şeriflerden öğrenmiş bulunuyoruz. Burada farklı olan taraf, mühim ve fevkalâde hallerde, görev icabı ve zaruret dolayısiyle müslüman-lara yük olup, onlara böyle üzerlerinde yürüyecek şekilde eziyet vermenin caiz olmasıdır. Bir cemaatin başkanı veya o cemaatin toplanmış olduğu ev sahibi İle iş icabı görüşmelerde, imkân bulunamayınca yapılacak böyle davranışlar edebe aykırı sayılmaz.
Hz. ö m e r (Radİyattahuanh) on buçuk yıl hilâfet görevinde bulunarak adaletin kemâl üzere tatbİkçİsi olmuş ve kıyamete kadar gelip geçecek nesillere ölmez ahlâk örnekleri vermiş olduğu halde, sabah namazına giderken Mecûsî köle Ebû Lü'lüe (Feyruz) tarafından karnına hançer vurularak şehitlik rütbesini de kazanmıştı. Feyruz, Küfe Valisi Mu-ğîre ibni Şu'be'nin kölesi bulunuyordu. Efendisinin kendisine yüklediği vergiden şikâyetçi olarak bu şenî cinayeti irtikâp etmiş ve Hazreti Ömer'le beraber on üç kişiyi hançerlemiş ve bunlardan yedi kişi aldıkları yara tesiriyle şehit olmuş, diğerleri kurtulmuştu.
Olay hicretin 23. yılında Zilhicce ayı içinde meydana gelmişti. Hz. Ömer (Radiydiahumh) sıhhatinin devamı için dua etmeyişi, kadere ve şehitlik rütbesine rıza göstermiş olması düşüncesinden ve bunca takvasına rağmen nefsini tezkiye etmeyip Allah Teâlâ'nın mağfiretine sığınmayı en salim yol bulmasından ileri gelse gerektir. (Radiyalîahu anh)
(Bu haber için başka bir kaynak bulunamamıştır.).1017
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 1143, /867
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Abdullah b. Ebu Müleyke el-Kureşî (Abdullah b. Ubeydullah b. Züheyr b. Abdullah)
3. Ebu Âmir Salih b. Rüstem el-Hazzaz (Salih b. Rüstem)
4. Ebu Hasan Nadr b. Şümeyl el-Mazinî (Nadr b. Şümeyl b. Hareşe)
5. Beyân b. Amr el-Muharibi (Beyân b. Amr)
Konular:
Adab, oturma adabı
Münafık, Nifak / Münafık
Suikast, ashaba veya ashabın gerçekleştirdiği
حدثنا عبيد الله بن سعيد قال حدثنا خالد بن خداش قال حدثنا عبد الله بن وهب المصري عن قريش البصري هو بن حيان عن ثابت البناني : أن أنسا كان إذا أصبح دهن يده بدهن طيب لمصافحة إخوانه
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165715, EM001012
Hadis:
حدثنا عبيد الله بن سعيد قال حدثنا خالد بن خداش قال حدثنا عبد الله بن وهب المصري عن قريش البصري هو بن حيان عن ثابت البناني : أن أنسا كان إذا أصبح دهن يده بدهن طيب لمصافحة إخوانه
Tercemesi:
Sabit El-Bünânî'den rivayet edildiğine göre, Enes hazretleri sabah olunca, kardeşleriyle musafaha etmek için hoş bir koku ile elini yağlardı.751
Selâmdan sonra musafaha etmek, tanışıp sevişmek ve görüşmek için yapılan bir sünnet olduğundan, buna teşvik yolunda tatlı bir hava ile neş'e-lendirmek için hoş kokulu esansların erkekler arasında kullanılmasında bir mahzur bulunmayıp, İyi bir iş olduğu anlaşılmaktadır. Zaten İslâm dini temizliği, iyiliği ve hoşluğu emreder.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 1012, /793
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ebu Muhammed Sabit b. Eslem el-Bünanî (Sabit b. Eslem)
3. Ebu Bekir Kureyş b. Hayyan el-Icli (Kureyş b. Hayyan)
4. Abdullah b. Vehb el-Kuraşî (Abdullah b. Vehb b. Müslim)
5. Ebu Heysem Halid b. Hidaş el-Mühellebi (Halid b. Hidaş b. Aclan)
6. Ebu Kudame Ubeydullah b. Saîd el-Yeşkurî (Ubeydullah b. Saîd b. Yahya)
Konular:
Sahabe, birbirlerine sıcak, samimi davranmaları
Tokalaşma, Musafaha, tokalaşma, musâfaha, el sıkışma, kucaklaşma
حدثنا عبد الغفار بن داود قال حدثنا يعقوب بن عبد الرحمن عن موسى بن عقبة عن بن شهاب : أن عمر بن عبد العزيز سأل أبا بكر بن سليمان بن أبي حثمة لم كان أبو بكر يكتب من أبي بكر خليفة رسول الله ثم كان عمر يكتب بعده من عمر بن الخطاب خليفة أبي بكر من أول من كتب أمير المؤمنين فقال حدثتني جدتي الشفاء وكانت من المهاجرات الأول وكان عمر بن الخطاب رضي الله عنه إذا هو دخل السوق دخل عليها قالت كتب عمر بن الخطاب إلى عامل العراقين أن ابعث إلي برجلين جلدين نبيلين أسألهما عن العراق وأهله فبعث إليه صاحب العراقين بلبيد بن ربيعة وعدي بن حاتم فقدما المدينة فأناخا راحلتيهما بفناء المسجد ثم دخلا المسجد فوجدا عمرو بن العاص فقالا له يا عمرو استأذن لنا على أمير المؤمنين عمر فوثب عمرو فدخل على عمر فقال السلام عليك يا أمير المؤمنين فقال له عمر ما بدا لك في هذا الاسم يا بن العاص لتخرجن مما قلت قال نعم قدم لبيد بن ربيعة وعدي بن حاتم فقالا لي استأذن لنا على أمير المؤمنين فقلت أنتما والله أصبتما اسمه وانه الأمير ونحن المؤمنون فجرى الكتاب من ذلك اليوم
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165726, EM001023
Hadis:
حدثنا عبد الغفار بن داود قال حدثنا يعقوب بن عبد الرحمن عن موسى بن عقبة عن بن شهاب : أن عمر بن عبد العزيز سأل أبا بكر بن سليمان بن أبي حثمة لم كان أبو بكر يكتب من أبي بكر خليفة رسول الله ثم كان عمر يكتب بعده من عمر بن الخطاب خليفة أبي بكر من أول من كتب أمير المؤمنين فقال حدثتني جدتي الشفاء وكانت من المهاجرات الأول وكان عمر بن الخطاب رضي الله عنه إذا هو دخل السوق دخل عليها قالت كتب عمر بن الخطاب إلى عامل العراقين أن ابعث إلي برجلين جلدين نبيلين أسألهما عن العراق وأهله فبعث إليه صاحب العراقين بلبيد بن ربيعة وعدي بن حاتم فقدما المدينة فأناخا راحلتيهما بفناء المسجد ثم دخلا المسجد فوجدا عمرو بن العاص فقالا له يا عمرو استأذن لنا على أمير المؤمنين عمر فوثب عمرو فدخل على عمر فقال السلام عليك يا أمير المؤمنين فقال له عمر ما بدا لك في هذا الاسم يا بن العاص لتخرجن مما قلت قال نعم قدم لبيد بن ربيعة وعدي بن حاتم فقالا لي استأذن لنا على أمير المؤمنين فقلت أنتما والله أصبتما اسمه وانه الأمير ونحن المؤمنون فجرى الكتاب من ذلك اليوم
Tercemesi:
Rivayet edildiğine göre, Ömer ibni Abdülaziz, Bekir ibni Süleyman'a sordu:
— Neden Ebü Bekir mektuplarında :
— ResûlüIIah'in halifesi Ebû Bekir'den (falafra)» diye yazardı. Ondan sonra Ömer ibni Hattab da «Ebû Bekir'in halifesi Ömer ibni Hattabdan (falana)» diye yazardı; böyle iken ilk önce (mektuplarında) «Eiai-nfl-mü'minîn = Müminlerin Emîri» diye kim yazdı?
— Süleyman'ın oğlu Ebü Bekir şöyle dedi:
— Büyük annem Şifâ bana anlattı. Büyük annem ilk hicret edenlerdendi ve Ömer ibni Hattab (Radiyatkıhutmh) da çarşjya çıktığı zaman ona uğrardı. Şifâ şöyle dedi :
— Ömer ibni Hattab, Irak'dan ve halkından kendilerine soracağım akıllı ve güçlü iki adam bana gönder diye Irakeyn = Küfe ve Basra valisine mektup yazdı. Vali de iki yakın arkadaşı Lebîd ibni Rabia ile Adiyy ibnî Hatem'i gönderdi. Bunlar da Medine'ye gelip develerini Mescidin civarında çökerttiler. Sonra Mescide girdiler. Orada Amr ibni'1-As'ı buldular. Ona dediler ki:
— Ey Amr, bizim için «Emîrü'l-Mü'rmnîn r^ Müminlerin Em£ei Ömer'den izin iste, (huzuruna girelim).
Hemen Amr atılıp Ömer'in yanına vardı ve şöyle dedi: — fcelâmu Ateyke, ya Emîrel-Müminîn = Selâm üzerine olsun, «y müminlerin Krnîri. Bunun üzerine Ömer ona:
— Bu isim sana nasıl peyda oldu, ey Îbni'1-As? Muhakkak surette dediğin sözün altından çıkmalısın, dedi. Îbni'1-As dedi ki:
— Evet, Lebîd ibni Rabia ile Adiyy ibni Hatem geldiler ve bana dediler ki, Müminlerin Emîrinden bize izin iste. Ben de onlara dedim ki, vallahi onun (Emîrü'1-Müminîn) isminde isabet ettiniz. O, Emîr'dir; biz de müminleriz. îşte bu günden itibaren mektuplar böyle cereyan etti, (Emîrü'l-Müminîn diye yazıldı).773
Halifeye, müminleri idare eden mümin başkan ve kumandanlara selâm verildiğini ve verilmesi gerektiğini, ilk olarak Emlru'İ-Müminîn unvanının Hz. Ömer .zamanında kullanılmaya başlandığını bu haberden öğreniyoruz.
Seîâm, bir kimse üzerine Allah'ın selâmet ve rahmet İhsanını dilemekten ibaret güzel bir dua olması itibariyle en büyük mevkide bulunanların huzuruna çıkıldığı zaman selâm verilmesinden daha iyi bir mükâfat düşünülemez. Burada da selâm, yine emniyet, güven ve birbirine bağlılığın ilk karşılaşmada bir alâmetidir.
Vak'ayı büyük annesi Şİfa'dan nakleden Süleyman oğlu Ebû Bekir, küçük yaşta iken Medine'ye hicret etmiş ve sonra rnüsîümanlârın ileri gelenlerinden ve salihlerİnden olmuştu. Hz. Ömer onu bazı işlerde görevlendirmiş ve ramazanda müsiümanlara namaz kıldırma vazifesini Ubeyy ibnî Kâ'b ile buna vermişti.
Şifâ H a n t m kimdir? =
Şifa, yukarda cdı geçen Ebû B e k i r in büyük annesi ve S ü I e y m a n "in da annesîdir. Babasının adı Abdullah 'dır. Hicretten Önce müslüman oldu. Hanımların en akıllılarından ve en faziletlile-rindendi. Peygamber (SaüallahU Aleyhi ve Sellem) onu bu büyük hasletlerinden dolayı ziyaret ederdi. Medine'de Peygamber ona bir arazi verdi; o da oğlu Süleyman İle orada ikâmet etti. Hz. Ömer bunun fikirlerine danışır ve onun faziletini takdir ederdi. Hatta çarşı idaresi işlerinde onu görevlendirdiği rivayet edilmektedir. Torunları E b ü Bekir ile Osman ve oğlu Süleyman, Hz. Hafsa, Ebû Seleme gibi zevat kendisinden hadîs rivayet etmişlerdir, (Raâiyallahü anh3)
Lebîd ibni Rabıa kimdir?:
Meşhur muallâka şairlerinden bîri olup, uzun müddet cahiliyyet devrinde şair olarak yaşadıktan sonra müslüman oldu. İslâm'ı kabul ettikten sonra, Kur'an-ı Kerîm'in belagatı karşısında artık bir daha şiir yazmamıştır. İyi bir binici, cesur ve cömert bir kimse idi. Müslüman olduktan sonra Kûfe-ye geçip orada ikâmet etti ve cahiliyeî devrinde 90 yıl, İslâm'da da 55 yi! yaşadıktan sonra 145 yaşında olduğu halde, hicretin 41. yılında orada1 vefat etti.
İslâm'ı kabul edince, her sabah yemek yedirmek üzere adak yaptığı ve ölünceye kadar buna devam ettiği nakledilmektedir. Henüz islâm'ı kabul etmeden önce Mekke'de şiir söylerken ashabdan Osman i b n i M e z ' u n 'la aralarında geçen vak'a için bilgi almak üzere 893 sayılı hadîsin açıklamasına bakılsın. Allah her ikisinden de razı olsun...
Adiyy İbni Hâtem kimdir? :
Aslen Hıristiyan olan Adiyy, hicretin 9. yılında müslüman oldu. Kavmi içerisinde hitabeti kuvvetli ve hazır cevap olan şerefli bir önder idi. Fazilet ve keremi İle şöhret bulmuştu. Kendisi der ki, Peygamber {Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'İn her huzuruna girdiğimde bana yer açar ve yanına oturturdu. Müslüman olduktan sonra da, namaz vakti gelip de abdestsiz bulunduğum olmamıştır
Irak fethinde bulunmuş ve Kûfe'de ikâmet etmiştir. Hz. Ömer, aralarında vaki bir hâdise üzerine onun vasıflarını kendisine şöyle sirular: «Senin bu Tay kabilesi küfürde iken sen iman etmiştin. Onlar hakkı inkâr ederlerken sen onu bilmiştin. Onlar gadrederken sen vefa göstermiştin. Onlar arka çevirdikleri zaman sen teveccüh etmiştin. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in ilk yüzünü güldüren zekât malı da Toy kabilesinin olmuştur ki, onu sen Peygamber'e getirmiştin. İşte seni böyle tartıyorum.»
Sıffîn ve Cemel vak'alarmda Hz. Ali 'nin safmda bulunmuş ve Cemel vak'asında gözü çıkmıştı. Hz. Peygamber'in irtihaiinde kavmi ile beraber İslâm'da sebat edip, kavminin zekâtını Hz. Ebû Bekir'e getirmişti.
Yüz yirmi yıl yaşadıktan sonra, hicretin 68. yılında Küfe'de vefat ettî.774
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 1023, /799
Senetler:
1. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Adevî (Ömer b. Hattab b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. Şifa bt. Abdullah el-Kuraşiyye (Şifa bt. Abdullah b. Abdüşems b. Halef b. Dırar b. Abdullah b. Kurt b. Rezzah b. Adi)
3. Süleyman b. Ebu Hasme (Süleyman b. Ebu Hasme b. Huzeyfe b. Ğânim)
4. Ebu Hafs Ömer b. Abdulaziz el-Ümevî (Ömer b. Abdulaziz b. Mervan b. Hakem b. Ebu As)
5. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
6. Ebu Muhammed Musa b. Ukbe el-Kuraşî (Musa b. Ukbe b. Ebu Ayyaş)
7. Yakub b. Abdurrahman el-Kârî (Yakub b. Abdurrahman b. Muhammed)
8. Ebu Salih Abdulğaffar b. Davud b. el-Bekri (Abdulğaffar b. Davud b. Mihran b. Ziyad)
Konular:
İzin, başkasının evine girerken izin istemek,
KTB, SELAM
Kültürel Hayat, yazışmalar, sahabelerin vs.
Selam, imamlara/halifelere selam vermek
Tarihsel şahsiyetler, Ömer b. Abdülaziz
حدثنا موسى قال حدثنا أبو عوانة عن يزيد بن أبي زياد عن عبد الرحمن بن أبي ليلى عن بن عمر قال : كنا في غزوة فحاص الناس حيصة قلنا كيف نلقى النبي صلى الله عليه وسلم وقد فررنا فنزلت إلا متحرفا لقتال فقلنا لا نقدم المدينة فلا يرانا أحد فقلنا لو قدمنا فخرج النبي صلى الله عليه وسلم من صلاة الفجر قلنا نحن الفرارون قال أنتم العكارون فقبلنا يده قال أنا فئتكم
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165672, EM000972
Hadis:
حدثنا موسى قال حدثنا أبو عوانة عن يزيد بن أبي زياد عن عبد الرحمن بن أبي ليلى عن بن عمر قال : كنا في غزوة فحاص الناس حيصة قلنا كيف نلقى النبي صلى الله عليه وسلم وقد فررنا فنزلت إلا متحرفا لقتال فقلنا لا نقدم المدينة فلا يرانا أحد فقلنا لو قدمنا فخرج النبي صلى الله عليه وسلم من صلاة الفجر قلنا نحن الفرارون قال أنتم العكارون فقبلنا يده قال أنا فئتكم
Tercemesi:
— îbni Ömer'den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Biz bir savaşta idik de insanlar (harpten) bir dönüş döndüler. Biz, (birbirimize veya kendi kendimize)- dedik ki, savaştan kaçmışken biz Peygamber (SaîîaHahü Aleyhi ve Sellem)'\e nasıl karşılaşacağız? Bunun üzerine (Çnfa.1 Sûresinin şu onaitıncı âyeti olan) :
= Kim böyle (savaş) gününde kâfirlere aıfka çevirip kaçarsa —ancak tekrar düşmana atılmak için kendini kaçar gibi göstererek aldatmak veya başka birliğe katılıp savaşmak için müstesna — muhakkak fcî o, Allah'ın gazabına uğramıştır. = âyeti nazil oldu. Biz demiştik ki, Medine'ye girmiyelim, bizi kimse görmesin. Sonra girelim (Peygamberin huzuruna) dedik. Bir de Peygamber (SahâllahÛ Aleyhi ve SelUm) sabah namazından çıktı. Dedik ki:
— Biz kaçaklarız, (savaşta firar edenleriz). Peygamber şöyle buyurdu :
«— Siz güç kazanmak için dönüp tekrar savaşacak kimselersiniz, (savaştan kaçanlar değilsiniz).» Biz de Peygamberin elini öptük. O şöyle buyurdu:
«— Ben sizin birliğinizim, (benden yardım görmek için bana sığındınız. Bu hareketiniz de bir günah).»668
Doğrudan doğruya savaştan kaçmak haramdır ve büyük günahlardan sayılmıştır. Enfal sûresinin 16. âyet-i kerîmesi bunu beyan buyurmaktadır. Ayet-i kerîmede İstisna edildiği gibi, daha müsait şartlar altında savaşmak veya aldatmak için savaştan geri dönmek firar sayılmaz ve günah olmaz. Nitekim bu hâdise, Mu'te savaşında cereyan etmiştir. Bu savaşa gönderilen askerlerin sayısı, düşman-kuvvetlerine nispetle çok az bulunduğundan bir yenilgi olmasın ve takviye kuvvetle bunlara karşı çıkılsın diye askerler geri dönmüşlerdi. Bu hususta henüz âyet-t kerîme nâzİl olmamış bulunduğundan, ashab-ı kiram bu savaştan dönüşün sorumluluk derecesini bilmiyorlardı ve Hz. Peygamberin onlara ne söyleyeceğinden korku içindeydiler. Hz. Peygamber onları gönül rahatlığına kavuşturunca da, memnuniyetlerini ve bağlılıklarını izhar için Peygamberin elini öptüler.
Bu ve buna benzer hadîs-i şeriflere istinaden âlimlerle adalet sahibi kimselerin ellerinin öpüTmesine cevaz verilmiştir. El öpme İşi, İnsanın dinine ve takvasına hürmet için olur. Dünya menfaati İçin el öpmek caiz değildir. Bir insan başkasıyle karşılaştığı zaman kendi elini öperse bu mekruhtur. İmam Nevevî diyor ki, bir kimsenin zühd ve takvasından, ifİm ve şerefinden, dürüst ve adaletli oluşundan dolayı dinî sebeplerle eli öpülürse mekruh değildir; bu müstahab bîr İş olur. Fakat zenginliği ve dünyalığı için, dünya ehlİnce olan rütbe ve saltanatı için olursa, bu çok şiddetli bir kerahet olur. Bu maksatlarla el öpmenin haram olduğu da söylenmektedir.669
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 972, /768
Senetler:
1. İbn Ömer Abdullah b. Ömer el-Adevî (Abdullah b. Ömer b. Hattab)
2. Ebu İsa Abdurrahman b. Ebu Leyla el-Ensarî (Abdurrahman b. Yesar b. Bilal b. Büleyl b. Uhayha)
3. Ebu Abdullah Yezid b. Ebu Ziyad el-Haşimî (Yezid b. Ebu Ziyad)
4. Ebu Avane Vazzah b. Abdullah el-Yeşkurî (Vazzah b. Abdullah)
5. Ebu Seleme Musa b. İsmail et-Tebûzeki (Musa b. İsmail)
Konular:
Hz. Peygamber, affediciliği
Hz. Peygamber, sahabe ile ilişkisi
Hz. Peygamber, sahabeyle iletişimi
Kur'an, Nüzul sebebleri
Savaş, Savaştan kaçmak
Saygı ve muhabbet, el öpmek, çocukları öpmek vs.
حدثنا الحميدي قال حدثنا سفيان قال حدثنا عمرو وبن جريج عن عطاء قال : سألت بن عباس فقلت أستأذن على أختي فقال نعم فأعدت فقلت أختان في حجري وأنا أمونهما وأنفق عليهما أستأذن عليهما قال نعم أتحب أن تراهما عريانتين ثم قرأ يا أيها الذين آمنوا ليستأذنكم الذين ملكت أيمانكم والذين لم يبلغوا الحلم منكم ثلاث مرات من قبل صلاة الفجر وحين تضعون ثيابكم من الظهيرة ومن بعد صلاة العشاء ثلاث عورات لكم قال فلم يؤمر هؤلاء بالإذن إلا في هذه العورات الثلاث قال وإذا بلغ الأطفال منكم الحلم فليستأذنوا كما استأذن الذين من قبلهم قال بن عباس فالإذن واجب زاد بن جريج على الناس كلهم
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165765, EM001063
Hadis:
حدثنا الحميدي قال حدثنا سفيان قال حدثنا عمرو وبن جريج عن عطاء قال : سألت بن عباس فقلت أستأذن على أختي فقال نعم فأعدت فقلت أختان في حجري وأنا أمونهما وأنفق عليهما أستأذن عليهما قال نعم أتحب أن تراهما عريانتين ثم قرأ يا أيها الذين آمنوا ليستأذنكم الذين ملكت أيمانكم والذين لم يبلغوا الحلم منكم ثلاث مرات من قبل صلاة الفجر وحين تضعون ثيابكم من الظهيرة ومن بعد صلاة العشاء ثلاث عورات لكم قال فلم يؤمر هؤلاء بالإذن إلا في هذه العورات الثلاث قال وإذا بلغ الأطفال منكم الحلم فليستأذنوا كما استأذن الذين من قبلهم قال بن عباس فالإذن واجب زاد بن جريج على الناس كلهم
Tercemesi:
Atâ'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
— İbni Abbas'a sordum da, dedim ki:
— Kız kardeşimin yanma girmek için izin isteyeyim mi? O:
— Evet, dedi. Ben tekrar edip dedim ki:
— Benim himayemde iki kız kardeşlerdir; onları geçindiriyorum ve onlara yedirip, harcıyorum, onların yanına girmek için izin istemeli miyim?
— Evet, dedi. Onları çıplak olarak görmek ister misin? Sonra (Nûr Sûresi'nin 58. âyetini) okudu:
Ey iman edenler! Sahip olduğunuz köleler ve henüz bulûğa ermemiş küçük çocuklarınız (odalarınıza girecek olurlarsa) şu üç vakitte sizden izin istesinler: Sabah namazından önce, öğle sıcağında (yatmak için) elbisenizi çıkardığınız sırada, bir de yatsı namazından sonra... Bu üf vakit sizin için yalnız kalma vaktidir.»
— Şu köleler ve küçük çocuklar ancak üç vakit için izin 'almakla emredildiler. (Bunlar dışında büyükler daima izin alarak içeri girmekle emredildiler hükmünü kasdederek yine Nûr Sûresi'nin 59. âyetini ifade edip şöyle) dedi:
«— Sizin çocuklarınız bulûğa erdiklerinde, kendilerinden önceki ağabeylerinin izin isteyişler gibi, (odalarınıza girmek için her vakitte) izin istesisoler.»
îbni Abbas dedi ki, izin almak vaciptir. İbni Güreye de, bütün insanlar üzerine vaciptir ilâvesini yaptı.853
Bilgi için 1052 ve 1059 sayılı haberlerin açıklamalarına bakıl&ın. (Bu haber için başka bir kaynak bulunamamıştır.).854
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 1063, /822
Senetler:
0. Mevkuf (Mevkuf)
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Muhammed Ata b. Ebu Rabah el-Kuraşî (Ata b. Eslem)
3. Amr b. Dinar el-Cümahî (Amr b. Dinar)
3. Ebu Velid İbn Cüreyc el-Mekkî (Abdülmelik b. Abdülaziz b. Cüreyc)
4. Ebu Muhammed Süfyan b. Uyeyne el-Hilâlî (Süfyân b. Uyeyne b. Meymûn)
5. Ebu Bekir el-Humeydî Abdullah b. Zübeyr (Abdullah b. Zübeyr b. İsa b. Ubeydullah)
Konular:
İzin, başkasının evine girerken izin istemek,
Köle, kölelik, cariyelik hukuku.
حدثنا أبو نعيم قال حدثنا بن الغسيل عن عاصم بن عمر عن محمود بن لبيد قال : لما أصيب أكحل سعد يوم الخندق فثقل حولوه عند امرأة يقال لها رفيدة وكانت تداوي الجرحى فكان النبي صلى الله عليه وسلم إذا مر به يقول كيف أمسيت وإذا أصبح كيف أصبحت فيخبره
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165953, EM001129
Hadis:
حدثنا أبو نعيم قال حدثنا بن الغسيل عن عاصم بن عمر عن محمود بن لبيد قال : لما أصيب أكحل سعد يوم الخندق فثقل حولوه عند امرأة يقال لها رفيدة وكانت تداوي الجرحى فكان النبي صلى الله عليه وسلم إذا مر به يقول كيف أمسيت وإذا أصبح كيف أصبحت فيخبره
Tercemesi:
— Mahmud ibni Lebîd'den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: — Hendek Savaşı gününde Sa'd kolundaki atardamardan yaralanıp da ağırlaşınca, onu Rufeyde adındaki (hasta bakıcı) hanımın yanma götürdüler. Bu hanım yaralıları tedavi ediyordu. Peygamber (Sûlkİkkü Akyhi ve de ona uğradığı zaman (akşamları) şöyle buyururdu:
«— Nasıl akşama geçtin?» Sabah olunca da:
«— Nasıl sabaihladın?» Sa'd da Peygambere bilgi verirdi.988
Bir kimsenin halini sormak için nastl geceledin, nasıl sabahladın diye akşam ve sabah vakitlerinde ifadede bulunmak, bilhassa hasta olanlara karşı sünnettir. Hasta ziyareti bahsinde 515-522 sayılı Hadîs-i Şeriflerde hasta ziyaretinin fazilet ve adabı geçmişti. Burada önemli bir husus da, savaş hallerinde hanımların hastalarla, yaralılarla uğraşıp, onları tedavi etmeleridir. Refîde, Ensar'dan olup, Hendek savaşında bizzap Sa'd ibni Muaz'ın tedavisi İle meşgul olmuştur. Allah dan sevabını umarak müslümanlardan darlığa düşenleri gönüllü olarak tedavi eden bir hanımdı. Hastaları tedavi için özel bir çadırı vardı. Peygamber (Saîlaİlaîıü Aleyhi ve Seikm) sık sık Sa'd İbni Muaz'ı ziyaret edebilmesi için onu Mescid'-deki bu çadıra naklettirmişti. Nihayet atar kandamarından aldığı yara ile Sa'd vefat etmişti. Hal tercemesi için 945 sayılı Hadîs-i Şerîf açıklamasına bakılsın.989
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 1129, /858
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, insanî ilişkileri
Kadın, kadınlara iyi davranmak
Kadın, savaş halinde kadınların durumu
Kadın, Savaşa katılmaları, savaştaki Hizmetleri
Siyer, Hendek günü
حدثنا محمد بن أبي بكر قال حدثنا محمد بن عثمان القرشي قال حدثنا ذيال بن عبيد بن حنظلة حَدَّثَنِي جَدِّي حنظلة بن حذيم قال : أتيت النبي صلى الله عليه وسلم فرأيته جالسا متربعا
Öneri Formu
Hadis Id, No:
166282, EM001179
Hadis:
حدثنا محمد بن أبي بكر قال حدثنا محمد بن عثمان القرشي قال حدثنا ذيال بن عبيد بن حنظلة حَدَّثَنِي جَدِّي حنظلة بن حذيم قال : أتيت النبي صلى الله عليه وسلم فرأيته جالسا متربعا
Tercemesi:
— Hanzele ibni Hizyem anlatarak şöyle demiştir:
«Peygamber (Salîailahü Aleyhi ve Sellem)'e gittim de, onu, bağdaş kurmuş oturuyor gördüm.»1090
Ebû Davud, Sünen'inde Edeb bölümünde rivayet ettiği başka bir Radîs-i Şerifte Peygamber (Salîailahü Aleyhi ve Sellem) "m sabah namazını kıldıktan sonra güneş doğuncaya kadar yerinde bağdaş kurarak oturduğunu nakletmektedir. Bu, tabiî bir oturuş olarak vasıflandırılabİlir. Bundan önceki Hadîs-i Şerife bakılsın.1091
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 1179, /893
Senetler:
1. Hanzale b. Huzeym et-Temimi (Hanzale b. Hanife b. Huzeym)
2. Zeyyal b. Ubeyd el-Maliki (Zeyyal b. Ubeyd b. Hanzale b. Huzeym)
3. Muhammed b. Osman el-Kuraşi el-Mahzûmî (Muhammed b. Osman b. Seyyar)
4. Muhammed b. Ebu Bekir el-Mukaddemî (Muhammed b. Ebu Bekir b. Ali b. Ata b. Mukaddem)
Konular:
Adab, oturma adabı
Hz. Peygamber, beşer olarak
حدثنا معلى قال حدثنا وهيب قال حدثنا سهيل بن أبي صالح عن أبيه عن أبي هريرة قال : كان النبي صلى الله عليه وسلم إذا أصبح قال اللهم بك أصبحنا وبك أمسينا وبك نحيا وبك نموت وإليك النشور وإذا أمسى قال اللهم بك أمسينا وبك أصبحنا وبك نحيا وبك نموت وإليك المصير
Öneri Formu
Hadis Id, No:
166319, EM001199
Hadis:
حدثنا معلى قال حدثنا وهيب قال حدثنا سهيل بن أبي صالح عن أبيه عن أبي هريرة قال : كان النبي صلى الله عليه وسلم إذا أصبح قال اللهم بك أصبحنا وبك أمسينا وبك نحيا وبك نموت وإليك النشور وإذا أمسى قال اللهم بك أمسينا وبك أصبحنا وبك نحيا وبك نموت وإليك المصير
Tercemesi:
— Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, elemişti ki:
— Peygamber (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) sabahlayınca şöyle buyum, ancak senin kudretinle sabahladık ve senin kudretinle geceledik- Yine senin kudretinle yaşarız ve fsenin kudretinle ölürüz. Dönüş itle ya'nız sanadır.» Gecelediği zaman da şöyle buyururdu:
«Allah'ım, ancak senin kudretinle geceledik ve ancak senin kudretinle safralılarîık. Yine senin kudretinle yaşarız ve senin kudretinle ölürüm Dönüş de yalnız sanadır.»1130
Hayata intîka! eden her canlının İki safhası vardır. Bunlardan bîri canlt olarak dünyada yaşadığı müddet, diğeri de ölümü ile meydana gelen haldir. İnsan dünyada yaşarken de normal hayatında İki hal üzere yaşar. Uyanık bulunur, uykuya dalar. Bu durumlara geçiş ve neticeye varış, hep mutlak kudretin emir ve iradesiyle vücut bulur. Sabahın aydın ve uyanık durumuna geçen insan, o gün başına ne işler geleceğini bilemez ve günlük kaderini çizemez. Akşam olup, gece karanlığına dalan kimse de şuursuz ve her şeyden habersiz olarak uykuya yalınca sağlam olarak sabahlayacağını kestiremez. Yaşadıkça da dert ve musibetlerden sıyrılamaz ve akİbet ölümün pençesinden de kurtulamaz. Bütün bu haller karşısında mü'min kula düşen vazife, hayatında İlâhî emirlere uygun görevlerini bilerek yapmak ve tam bir teslimiyet içinde akşam ve sabah Allah'a iltica edip, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in okumuş oldukları bu metindeki duayı söylemektir. Bu ifadeler Vacib Tealâ hazretlerine karşı kulun acziyetini itiraf et-mesİ, ona tevekkül ve teslimiyet olur. Bu ve buna benzer daha sonra gelecek Peygamber Efendimizin dualarını ezberleyip vird edinmek önemli bîr ibadet olduğundan buna gayret harcamalıdır.1131
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 1199, /909
Senetler:
()
Konular:
Dua, sabah/akşam okunacak
Hz. Peygamber, duaları