11722 Kayıt Bulundu.
Bize Abdullah b. Muhammed, ona Yezîd; (T) bana Abdurrahman, ona Yahya b. Saîd, onlara Hişam, ona Muhammed, ona Ubeyde, ona da Ali (ra)şöyle demiştir:
Peygamber (sav) Hendek günü "Müşrikler bizi güneş batıncaya kadar ikindi namazını kılmaktan alıkoydular. Allah onların kabirlerini ve evlerini - ya da içlerini- ateş doldursun" buyurdu.
Râvî Yahya rivayette "(بُيُوتَهُمْ) evlerini" kelimesi mi yoksa "(أَجْوَافَهُمْ) içlerini" kelimesi mi kullanıldığı konusunda ikileme düşmüştür.
Bize Ahmed b. Salih, ona İbn Vehb, ona Yunus, ona İbn Şihâb, ona Ebu Seleme ve Saîd, onlara da Ebu Hureyre (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Şüphe duymak İbrahim'den (as) daha çok bize müstahaktır. İbrahim, “Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” dediğinde (Allah ona) “İnanmıyor musun?” diye sormuş, o da “Hayır inandım ancak kalbimin kanaat getirmesi için” demişti." (Bakara, 260).
Bize İsmail, ona Malik, ona İshak b. Abdullah b. Ebu Talha, ona da Enes b. Mâlik (ra) şöyle demiştir:
Ebu Talha Medine'de Ensâr arasında en fazla hurmalığa sahip olan kimseydi. Malları içinde en çok sevdiği, mescidin karşısında bulunan "Beyruhâ" (isimli bahçe) idi. Rasulullah (sav) da Beyruhâ'ya girer ve içindeki güzel sudan içerdi. "Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz" (Alu İmrân, 92) ayeti indirilince, Ebu Talha kalktı ve "ey Allah'ın Rasulü, Allah "Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz" buyuruyor. Mallarımın bana en sevimli olanı Beyruhâ'dır. Orası artık Allah için sadakadır. Ben bu sadakanın hayrını ve Allah katında bunun ahiret azığı olmasını umarım. Ey Allah'ın Rasulü, bu bahçemi Allah'ın Sana gösterdiği uygun bir yere sarf et" dedi. Allah Rasulü (sav) de "ne güzel, ne kadar hoş! Beyruhâ sahibine kazanç getiren bir maldır, Beyruhâ kazanç getiren bir maldır. Ben senin dediğini işittim. Ben bu bahçeyi hısımların arasında bölüştürmeni ve onlara vermeni uygun görüyorum" buyurdu. Bunun üzerine Ebu Talha "Ben de böyle yaparım ey Allah'ın Rasulü" dedi ve ardından o bahçeyi akraba ve hısımlarına pay etti.
Abdullah b. Yusuf ve Ravh b. Ubâde "ذَلِكَ مَالٌ رَابِحٌ" şeklinde ifade etmişler, Yahya b. Yahya ise "ben Mâlik'in huzurunda "مَالٌ رَايِحٌ" şeklinde okudum" demiştir.
Bize İsmail, ona Malik, ona İshak b. Abdullah b. Ebu Talha, ona da Enes b. Mâlik (ra) şöyle demiştir:
Ebu Talha Medine'de Ensâr arasında en fazla hurmalığa sahip olan kimseydi. Malları içinde en çok sevdiği, mescidin karşısında bulunan "Beyruhâ" (isimli bahçe) idi. Rasulullah (sav) da Beyruhâ'ya girer ve içindeki güzel sudan içerdi. "Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz" (Alu İmrân, 92) ayeti indirilince, Ebu Talha kalktı ve "ey Allah'ın Rasulü, Allah "Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz" buyuruyor. Mallarımın bana en sevimli olanı Beyruhâ'dır. Orası artık Allah için sadakadır. Ben bu sadakanın hayrını ve Allah katında bunun ahiret azığı olmasını umarım. Ey Allah'ın Rasulü, bu bahçemi Allah'ın Sana gösterdiği uygun bir yere sarf et" dedi. Allah Rasulü (sav) de "ne güzel, ne kadar hoş! Beyruhâ sahibine kazanç getiren bir maldır, Beyruhâ kazanç getiren bir maldır. Ben senin dediğini işittim. Ben bu bahçeyi hısımların arasında bölüştürmeni ve onlara vermeni uygun görüyorum" buyurdu. Bunun üzerine Ebu Talha "Ben de böyle yaparım ey Allah'ın Rasulü" dedi ve ardından o bahçeyi akraba ve hısımlarına pay etti.
Abdullah b. Yusuf ve Ravh b. Ubâde "ذَلِكَ مَالٌ رَابِحٌ" şeklinde ifade etmişler, Yahya b. Yahya ise "ben Mâlik'in huzurunda "مَالٌ رَايِحٌ" şeklinde okudum" demiştir.
Bize İbrahim b. Musa, ona Hişâm, ona İbn Cüreyc, ona İbn Ebu Müleyke, ona da Alkame b. Vakkâs şöyle rivayet etmiştir:
Mervan kapıcısı Râfi'ye "ey Râfi, İbn Abbâs'a git ve 'kendisine verilen dünyalığa sevinen ve yapmadığı bir işten dolayı övülmekten hoşlanan her kişiye azap olunacaksa, o zaman hepimize azap olunacak (öylemi)?' diye sor" dedi. Bunun üzerine İbn Abbas "bu ayetle sizin ne ilginiz var? Hz. Peygamber (sav) bir defasında Yahudileri çağırıp onlara bir soru sordu. Onlar da sorunun gerçek cevabını saklayarak gerçek dışı bir bilgi verdiler ve verdikleri cevapla Hz. Peygamber'in (sav) takdirini kazandıklarını zannedip hakikati gizleyerek verdikleri cevaptan dolayı takdir edilmelerine sevindiler" dedi sonra da "Allah, kendilerine kitap verilenlerden, «Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz» diyerek söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alışveriş ne kadar kötü!. Ettiklerine sevinen ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi seven kimselerin, sakın azaptan kurtulacaklarını sanma" ayetlerini okudu. (Âlu İmrân, 187-188).
Abdurrezzâk, bu hadisin İbn Cureyc'den rivayetinde Hişâm b. Yusuf'a mutâbaat etmiştir.
Yine bu Mervân hadisini bize İbn Mukâtil, ona Haccâc, ona İbn Cureyc, ona İbn Ebu Müleyke, ona da Humeyd b. Abdurrahman b. Avf rivayet etmiştir.
Bize İbrahim b. Musa, ona Hişâm, ona İbn Cüreyc, ona İbn Ebu Müleyke, ona da Alkame b. Vakkâs şöyle rivayet etmiştir:
Mervan kapıcısı Râfi'ye "ey Râfi, İbn Abbâs'a git ve 'kendisine verilen dünyalığa sevinen ve yapmadığı bir işten dolayı övülmekten hoşlanan her kişiye azap olunacaksa, o zaman hepimize azap olunacak (öylemi)?' diye sor" dedi. Bunun üzerine İbn Abbas "bu ayetle sizin ne ilginiz var? Hz. Peygamber (sav) bir defasında Yahudileri çağırıp onlara bir soru sordu. Onlar da sorunun gerçek cevabını saklayarak gerçek dışı bir bilgi verdiler ve verdikleri cevapla Hz. Peygamber'in (sav) takdirini kazandıklarını zannedip hakikati gizleyerek verdikleri cevaptan dolayı takdir edilmelerine sevindiler" dedi sonra da "Allah, kendilerine kitap verilenlerden, «Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz» diyerek söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alışveriş ne kadar kötü!. Ettiklerine sevinen ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi seven kimselerin, sakın azaptan kurtulacaklarını sanma" ayetlerini okudu. (Âlu İmrân, 187-188).
Abdurrezzâk, bu hadisin İbn Cureyc'den rivayetinde Hişâm b. Yusuf'a mutâbaat etmiştir.
Yine bu Mervân hadisini bize İbn Mukâtil, ona Haccâc, ona İbn Cureyc, ona İbn Ebu Müleyke, ona da Humeyd b. Abdurrahman b. Avf rivayet etmiştir.
Bize Musa b. İsmail, ona İbrahim b. Sa'd, ona Salih b. Keysân, ona İbn Şihâb, ona da Saîd b. Müseyyeb şöyle demiştir:
"Bahîra", sütü putlara ait kılınarak sütünden insanların faydalanması yasaklanan ve insanlardan hiç kimsenin sütünü sağamayacağı devedir. "Sâibe" ise Cahiliye Araplarının taptıkları putlara adayarak serbest bir şekilde salıverdikleri ve üzerine yük vurulmayan devedir.
Saîd b. Müseyyeb der ki: Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Ben cehennemde Amr b. Âmir el-Huzâî'yi bağırsaklarını sürüklerken gördüm. Çünkü o, develeri salma adak yapanların ilki idi."
Yine Saîd b. Müseyyeb der ki: "Vasîle" ilk doğumunda dişi yavru dünyaya getiren, ardından ikinci doğumunda da dişi yavru doğuran genç deveye denir. Araplar, arada erkek olmadan peş peşe iki dişi yavru doğuran bu deveyi putlara adayıp özgür bir şekilde salıverirlerdi. "Hâm" ise, çok sayıda deve dölleyen damızlık devedir. Dölleme potansiyeli bittiği zaman Araplar, bu deveyi putlara adayıp salıverir, herhangi bir yük taşımaktan muaf tutar ve ona "Hâmî" (Sırtını yükten koruyan) diye isim verirler.
Ebû Yemân der ki: Bize Şuayb, ona Zuhrî, ona Saîd, ona da Ebu Hureyre,Hz. Peygamber'den (sav) bunun benzerini rivayet etmiştir.
Yine İbn Hâd, bu hadisi İbn Şihâb'dan, o Saîd'den, o Ebu Hureyre'den (ra), o da Hz. Peygamber'den (sav) rivayet etmiştir.
Bana İbrahim b. Musa, ona Hişâm, ona İbn Cüreyc, ona da Süleyman el-Ahvel şöyle rivayet etmiştir:
Mücâhid, İbn Abbâs'a “Sâd Sûresi'nde secde ayeti var mı?” diye sordu, İbn Abbas da “evet vardır” cevabını verdikten sonra, "Biz ona (yani İbrahim'e) İshâk'a ve Yakub'a ihsan ettik ve her birini hidayete erdirdik..." (Enâm, 84) ayetinden başlayarak "o hâlde sen de onların gittiği doğru yolu tutup o yola uy" (Enâm, 90) ayetine kadar okudu, ardından “o da (yani Davud (as) kendisine uyulan peygamberlerdendir” dedi.
Yezid b. Harun, Muhammed b. Ubeyd ve Sehl b. Yusuf bu hadisi Avvâm'dan, o Mücahid'den şu eklemeyle rivayet etmişlerdir: “Ben İbn Abbâs'a bunu sordum” o da “Peygamberiniz de burada sayılan peygamberlere uyması emredilen kimselerdendir” dedi.
Bize Haccâ b. Minhal, ona Hüşeym, ona Ebu Hâşim, ona Ebu Miclez, ona da Kays b. Ubâd şöyle rivayet etmiştir:
Ben Ebu Zer (ra) "Şu iki gurup, Rableri hakkında çekişen iki hasımdır" (Hac, 19) ayetinin, Bedir Günü karşılıklı çarpışan Hamza ve iki arkadaşı (Ali ve Ubeyde) ile Utbe ve iki arkadaşı (Şeybe ve Velid) hakkında indiğine yemin ederdi.
Süfyân bu hadisi Ebu Hâşim'den rivayet etmiştir.
Osman'ın Cerîr'den, onun Mansûr'dan, onun Ebu Hâşim'den, onun da Ebû Miclez'den rivayetine göre Osman bu hadisin Ebu Zer'in sözü (mevkuf) olduğunu söylemiştir.
Bize Abdullah, ona Süleyman b. Abdurrahman ve Musa b. Harun, onlara Velid b. Müslim, ona Abdullah b. Alâ b. Zebr, Büsr b. Ubeydullah, ona Ebu İdris el-Havlânî, ona da Ebu Derdâ şöyle rivayet etmiştir:
Ebu Bekir ve Ömer tartışırken Ebu Bekir Ömer'i sinirlendirmiş, Ömer de sinirli bir şekilde oradan ayrılmıştı. Sonra Ebu Bekir, Ömer'in peşinden giderek kendisini bağışlamasını istemiş, Ömer bağışlamamış hatta kapısını Ebu Bekir'in yüzüne kapatmıştı. Ebu Derdâ der ki: Bunun üzerine Ebu Bekir Rasulullah'ın (sav) yanına geldi. O sırada biz de oradaydık. Rasulullah (sav) "sizin bu arkadaşınız kendisini tehlikeli bir şeye atmış" dedi. Ebu Derdâ der ki: Ömer de Ebu Bekir'i affetmemesinden pişman olup geldi, selam vererek Hz. Peygamber'in yanına oturdu ve Rasulullah'a (sav) kendisiyle Ebu Bekir arasında olanları anlattı. Ebu Derdâ der ki: Rasulullah öfkelendi. Ebu Bekir de “ey Allah'ın Rasulü, vallahi bu konuda ben Ömer'den daha çok ileriye gittim” demeye başladı. Bunun üzerine Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Şimdi sizler benim için arkadaşımı terk mi ediyorsunuz, şimdi sizler benim için arkadaşımı terk mi ediyorsunuz. Ben size 'ey insanlar ben sizlerin tamamına gönderilmiş Allah'ın elçisiyim' demiştim sizler 'yalan söylüyorsun' demiştiniz de Ebu Bekir ise 'doğru söylüyorsun' demişti."