11724 Kayıt Bulundu.
Bize Ebu Nuaym, ona Hemmâm, ona Atâ; (T) Bize Müsedded, ona Yahya, ona İbn Cüreyc, ona Atâ, ona da Safvân b. Ya'lâ b. Ümeyye şöyle rivayet etti:
Ya'la, "Keşke, vahiy alırken Rasulullah'ı (sav) bir görebilseydim" derdi. Hz. Peygamber (sav), beraberinde ashabından insanlar, üzerinde de kendisini gölgeleyen bir örtü olduğu halde Cîrâne'de bulunuyordu. Birden kokuya bulanmış bir adam çıkageldi ve "Yâ Rasulullah, kokuya bulandıktan sonra cübbe ile ihrama giren biri hakkında ne dersin?" dedi. Hz. Peygamber (sav), bir süre baktı ve (o esnada) kendisine vahiy geldi. Ömer, (hemen), Ya'lâ'ya gel (diye) işaret etti. Ya'lâ da geldi ve başını örtünün altına soktu. Bir de baktı ki, Hz. Peygamber (sav) homurdar halde ve yüzü kıpkırmızı kesilmiş. Bu şekilde bir müddet geçti. Daha sonra bu hal ondan gitti ve "Az önce bana umreden soran zât nerede?" diye sordu. Adam arandı ve Hz. Peygamber'in (sav) huzuruna getirildi. Ona, "Üzerindeki kokuya gelince, onu üç kere yıka, cübbeyi de çıkart, ardından hacc yaparken yaptığın şeylerin aynısını umre yaparken de yap!" buyurdu.
Açıklama: Aşağıdaki tarik muallaktır. Buharî ile Müsedded arasında inkıta' vardır.
Bize İshak b. İbrahim ve Muhammed b. Râfi' -hadisin lafızları İbn Râfi'ye aittir- onlara Yahya b. Adem, ona Züheyr, ona Esved b. Kays, ona da Cündüb b. Süfyan şöyle rivayet etmiştir:
Rasulullah (sav) rahatsızlandı; iki ya da üç gece kalkamadı. Bir kadın, yanına geldi ve "Ey Muhammed, şeytanının seni terk etmiş olduğunu umuyorum, onu senin yanında iki ya da üç gecedir göremiyorum" dedi. (Bunun üzerine) Allahu teâlâ, 'Kuşluk vaktine, çöktüğü zaman geceye and olsun ki, Rabbin seni terk etmedi, sana darılmadı (Duhâ, 93/1-3)' ayetlerini indirdi.
Açıklama: Hadis metninde yer alan kadının Ebu Süfyanʼın kız kardeşi, Ebu Lehebʼin karısı olan Ümmü Cemil olduğu kaydedilmiştir (İbn Hacer, Ebū'l-Fadl Ahmed b. ʿAlî b. Muhammed b. Ahmed el-ʿAskalânî (ö. 852/1448), Fethu'l-Barî Şerhu Sahîh el-Buhârî, I-XIII, Beyrut 1379/1959, 9/8).
Bize Muhammed b. Abdullah, ona Hâtim, ona Cuayd b. Abdurrahman, ona da Sâib b. Yezîd, şöyle dmiştir:
Teyzem beni Rasulullah'ın yanına götürdü ve “ey Allah'ın Rasulü, kız kardeşimin oğlu hastadır” dedi.
Rasulullah (sav) başımı sıvazladı ve bana bereketle dua etti. Sonra abdest aldı. Ben de abdest suyundan içtim. Sonra arka tarafında durdum. Ve iki küreği arasındaki peygamberlik mührünü gördüm.
Ubeydullah der ki: “el-Hucle”, at cinsinin iki gözü arasında olan beyazlıklardan bir beyazlıktır.
İbrahim b. Hamza der ki: Peygamberlik mührü, gerdek çadırının iri düğmesi kadardı.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile İbrahim b. Hamza arasında inkıta vardır.
Bize Ebu Nuaym, ona Ömer b. Zer; (T) Bana Yahya b. Cafer, ona Vekî', ona Ömer b. Zer, ona babası (Zer b. Abdullah), ona Said b. Cübeyr, ona da İbn Abbas şöyle rivayet etmiştir:
Hz. Peygamber (sav) Cebrail'e,: "Bizi daha fazla ziyaret edemez misin?" demişti. Bunun üzerine, 'Biz Rabbinin emri olmadıkça inmeyiz. Önümüzde ve arkamızda ne varsa O'nundur" meâlindeki âyet geldi.
Açıklama: Bu hadîsten, her Peygamber’in ölümü sırasında dünya ile âhiret arasında muhayyer bırakıldığı, dolayısıyla arzu edenin dünyada yaşama hakkına sahip olduğu manası çıkarılabilir. Ancak maksat o değildir, çünkü böyle bir mana, âyetin açık hükmüne aykırıdır. İnsanın eceli, bir saniye bile sekteye uğratılmaz. Muhtemelen burada kastedilen, ona cennetteki yerinin gösterilmesi ve onun da dünyayı bırakıp bir an önce o makama gitmeyi arzu etmesidir. Bu konuda rivâyet edilen; “Allah, kulunu dünya ile kendi yanındaki nimetler arasında muhayyer bıraktı, o kul da Allah’ın yanındakini tercih etti” (Buharî, Salât, 80; Fedâilu Ashâbi’n-Nebî, 3; Menâkıbu’l-Ensâr, 11) meâlindeki hadîs de bunu desteklemektedir. Bu ifâdeyi, Peygamberlerin Allah katındaki değeri manasına hamletmek de mümkündür.
Bize Yahya, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb; (T) Bize Said b. Mervân, ona Muhammed b. Abdülaziz b. Ebu Rizme, ona Ebu Salih Selmûyeh, ona Abdullah, ona Yunus b. Yezîd, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zübeyr, ona da Nebî'nin (sav) hanımı Aişe şöyle rivayet etmiştir:
Rasulullah'a (sav) gelen vahyin ilki uykudaki sadık rüya şeklindeydi. Gördüğü bir rüya ertesi vakit mutlaka sabahın aydınlığı gibi apaçık gerçekleşirdi. Ardından ona yalnızlık sevdirildi. Hira mağarasına gider, ailesine dönmeden, orada gecelerce tehannüste bulunur, yani ibadet ederdi. Bunun için de yanına azık alırdı. Azığı bittikten sonra Hatice'nin yanına döner, aynı şekilde azık alırdı. Nihayet, o Hira mağarasında iken Hak, kendisine geldi. Melek, ona geldi ve ''oku'' dedi. Rasulullah (sav), ''ben okuma bilmem'' dedi. Rasulullah şöyle buyurdu: ''Melek, beni alıp takatim kesilene kadar sıktı, ardından bırakıp 'oku' dedi. Ben, 'okuma bilmem' dedim. Beni yine alıp ikinci kez takatim kesilene kadar sıktı, ardından bırakıp 'oku' dedi. Ben, 'okuma bilmem' dedim. Beni bir daha alıp takatim kesilene kadar üçüncü sefer sıktı, sonra bırakıp 'yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı alakadan yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir. O, kalemle öğretendir. İnsana bilmediğini öğretti' (Alak 96/ 1-5) dedi.'' Rasulullah (sav) korkudan titreyerek oradan döndü. Nihayet, Hatice'nin yanına girdi ve ''beni örtün, beni örtün'' dedi. Korku (hali) ondan gidene kadar kendisini örttüler. Hatice'ye, ''ey Hatice, bana ne oluyor, kendim için endişeleniyorum'' dedi (ve) olanı kendisine anlattı. Hatice, ''asla, sevin. Allah'a yemin olsun ki, o seni asla rezil-rüsvâ etmez. Ona yemin olsun ki sen, akrabayı ihmal etmez, doğru konuşur, muhtaçları gözetir, sadece sende olanı başkalarına infak eder, misafiri ağırlar, Hak'tan gelen sıkıntılara karşı insanlara yardım edersin'' dedi. Hatice onu aldı ve Varaka b. Nevfel'e götürdü ki o, Hatice'nin amcasının oğlu idi. Kendisi Cahiliye devrinde Hristiyan olmuş, Arapça yazabilen, İncil'i, Allah'ın yazmasını dilediği kadar Arapça olarak yazabilen biriydi. (Ayrıca) oldukça yaşlı olup gözleri görmezdi. Hatice, ''Ey amcamın oğlu, kardeşinin oğlunu dinle'' dedi. Varaka, ''Ey kardeşimin oğlu, ne görüyorsun'' dedi. Nebî (sav), gördüğünü ona anlattı. Varaka, ''Bu, Musa'ya indirilen Nâmûs'tur. Keşke, o zaman genç olup hayatta olabilsem'' dedi. (Varaka), başka şeyler de söyledi. Rasulullah (sav), ''onlar beni sürecekler mi'' dedi. Varaka, ''evet, senin getirdiğini getirene (muhakkak) eziyet edilmiştir. Senin zamanına (kadar) sağ kalabilirsem, sana her şeyimle yardım ederim'' dedi. (Ne var ki), çok geçmeden kendisi vefat etti. Vahiy de bir süre kesildi. (Bundan dolayı) Rasulullah (sav), üzüldü.
İbn Abbas Hadis metninde geçen ve 'sabahın aydınlığı' şeklinde tercüme edilen ''Fâliku'l-isbâh'', ifadesinin 'gündüz vaktinde güneş ışığı ve geceleyin ise ay ışığı' demek olduğunu söyledi.
Açıklama: Hz. Peygamberʼe (sav) ilk vahiy gelişiyle ilgili olarak aktarılan rivayetlerin bazılarında bu rivayette olduğu gibi Oʼnun intiharı düşündüğü bilgisi yer almaktadır. Ancak hadisin Arapça metnine bakıldığında intihar ile ilgili bölüm فِيمَا بَلَغَنَا yani "bize ulaştığına göre" ifadesiyle aktarılmaktadır. Bu konuya dair yapılan çalışmalarda ilgili bölümün bu rivayet sigasıyla nakledilmesi sebebiyle isnadında kopukluk olduğu ve sahihlik özelliğini kaybettiği ifade edilmektedir. Kadı İyâz (Kadı İyâz, eş-Şifâ, II, 104) ve Ayni (el-Aynî, Umdetuʼl-Kârî, I, 145) gibi alimlere göre bu tasarruf hadisin senedinde yer alan Maʼmer b. Râşidʼe aittir ve bilgiyi kimden aldığı belli değildir. Maʼmer muhtemelen ez-Zührîʼden konuya dair biri sahih diğeri zayıf iki rivayeti almış ve ikinci, yani zayıf rivayeti sahih rivayetin akabinde bu duruma işaret eden فِيمَا بَلَغَنَا lafzıyla aktarmıştır. Dolayısı ile rivayette yer alan intihar olayı sahih bir nakil olarak kabul edilmemektedir (Ayrıntılı bilgi için bkz.Kahraman, Hüseyin - Mehmet Şakar, Hz. Peygamber’in İlk Vahyin Akabinde İntiharı Düşünmesi ile İlgili Rivayetlerin Tahlil ve Tenkidi, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017, cilt: XXVI, sayı: 1, s. 151-189 .
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, o Urve b. Zubeyiri ona da Âişe (r.anha) şöyle rivayet etmiştir:
Peygamber (sav) altmış üç yaşında vefat etti.
İbn Şihâb der ki: Aynı hadisi bana Saîd b. Müseyyeb rivayet etmiştir.
Açıklama: Aynî'nin bildirdiğine göre bu rivayet mevsul olup mürsel de değildir (Umdetü'l-kârî, Dârü İhyâi't-Türâsi'l-Arabî, XVI, 99; XVIII, 76). İbn Hacer'in konu ile alakalı bir değerlendirmesine tarafımızdan rastlanmamıştır.
Bize Hafs b. Ömer, ona Şube, ona Ebu İshak es-Sebiî, ona da Bera b. Âzib (r.anhuma) şöyle haber vermiştir:
Hz. Peygamber'in (sav) boyu ne uzun ne de kısaydı, mutedil bir boydaydı. İki omzu arası genişti. Kulak memelerine inen saçları vardı. Onu kırmızı bir elbise giymiş olarak gördüm. Ondan daha güzel hiçbir şey görmedim.
Yusuf b. Ebu İshak babasından “saçlarını omuzlarına kadardı” diyerek rivayet etmiştir.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Yusuf b. İshak arasında inkıta vardır.
Bize Sabit b. Muhammed, ona Süfyan, ona A'meş, ona Abdullah b. Mürre, ona Mesruk, ona da Abdullah b. Mesud (ra); (T)
Bize (Sabit b. Muhammed), ona Süfyan, ona Zübeyd, ona İbrahim, ona Mesruk, ona da Abdullah b. Mesud (ra), Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu haber vermiştir:
"(Ölüye yas tutarken) Yanaklarını tokatlayan, elbiselerinin yakalarını parçalayan ve cahiliyedeki gibi feryat edip bağıran bizden değildir."
Bize Hasan b. Mansur Ebu Ali, ona Haccâc b. Muhammed el-A'ver Massîsa'da, ona Şu'be, ona Hakem, ona da Ebu Cuhayfe (ra) şöyle rivâyet etti:
"Rasûlullah (sav) bir gün öğle sıcağında Bathâ'ya gitti, abdest aldı, sonra öğle ve ikindi namazlarını ilişer rekât olarak kıldı. O sırada önünde (sütre olarak) bir mızrak konmuştu."
Şu'be şöyle dedi: Avn, ona babası Ebu Cuhayfe şu ilaveyi haber verdi: O sütrenin arkasından kadınlar geçiyordu. Namazdan sonra insanlar, Hz. Peygamber'in (sav) ellerini tutmaya, sonra da ellerini yüzlerine sürmeye başladılar. Ebû Cuhayfe dedi ki: "Ben de Rasûlullah'ın (sav) elini tuttum ve onu götürüp yüzüme sürdüm. Baktım ki Rasûlullah'ın (sav) eli kardan daha serin, miskten daha güzel kokulu idi."