Giriş

Bize Muhammed b. Bişr, ona Muhammed b. Amr, ona Ebu Seleme, ona Yahyâ b. Abdurrahman b. Hâtıb ve bazı şeyhler rivayet edip şöyle dediler:

"Hz. Ömer b. Hattâb bir rüya gördü ve 'Ben rüyamda kırmızı bir horoz gördüm, göğsüm ile göbeğim arasını (karnımı) üç kere gagaladı' dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Cafer'in annesi Esma bt. Umeys 'Ona haber verin, vasiyetini yapsın' dedi. Çünkü Esma rüyaları tabir ederdi. Ravî der ki: Hz. Ömer’in bu sözden haberdar olup olmadığını bilmiyorum. Sonra Mugîre b. Şu'be’nin Mecusi kölesi Ebu Lü'lüe geldi ve 'Mugîre bana taşıyamayacağım kadar ağır vergi (haraç) yükledi' diye şikayette bulundu. Ömer 'Ne kadar yükledi?' dedi. O da miktarı söyledi. Ömer 'Senin işin nedir?' dedi. 'Ben değirmen işletirim' dedi. Ömer 'Bu senin için ağır değildir. Memleketimizde senden başka bunu yapan yok. Bana da bir değirmen yapmaz mısın?' dedi. Ebu Lü'lüe 'Evet! Sana öyle bir değirmen yapacağım ki onun sesi bütün âlemlere ulaşacak' dedi."

"Sonra Ömer hac için yola çıktı. Hacdan döndüğünde Muhassab’da ridâsını başının altına koydu, aya baktı. Onun düzgünlüğü ve güzelliği hoşuna gitti ve 'Ay önce küçüktü, sonra Allah onu büyüttü, olgunlaştırdı, tam kemale erdi. Sonra tekrar küçülerek eski haline döndü. İşte mahlûkat da böyledir' dedi. Sonra ellerini kaldırıp 'Allah’ım! Artık ümmetim çoğaldı ve yayıldı. Beni sana, aciz ve emaneti zayi eden biri olmadan al (ölümümü nasip et)' diye dua etti. Sonra Medine’ye geldi. Ona 'Beydâ’da Müslüman bir kadın öldü ve yola atıldı. İnsanlar üzerinden geçiyor, ne kefenleyen var ne defneden ' denildi. Derken Küleyb b. Bukeyr el-Leysî geldi, onu kefenledi ve gömdü. Bu haber Hz. Ömer’e ulaşınca 'Kimler onun yanından geçti?' diye sordu. 'Onlardan biri Abdullah b. Ömer’dir' dediler. Ömer onu çağırdı ve 'Yazık sana! Müslüman bir kadın yol kenarında ölü haldeydi. Sen geçtin ama ne kefenledin ne defnettirdin' diye azarladı. Abdullah 'Ben fark etmedim, kimse de bana söylemedi' dedi. Ömer 'Ben de sende hayır yoktur, diye korkmuştum' dedi. Sonra 'Onu kim kefenledi, kim gömdü?' dedi. 'Küleyb b. Bukeyr' dediler. Ömer 'Vallahi Küleyb mutlaka hayra nail olacak' dedi."

"Sonra Ömer, sabah namazına kaldırmak üzere insanları kamçısıyla uyandırmaya çıktı. Tam o sırada kâfir Mecusi Ebu Lü’lüe karşısına çıktı ve Göğsü ile göbeğim arasına (karnına) üç bıçak darbesi vurdu. Küleyb b. Bukeyr’e de vurdu ve öldürdü. İnsanlar bağırıştı. Bir adam Ebu Lü’lüe’nin üzerine cübbesini atıp onu yakaladı. Ardından Hz. Ömer, evine taşındı. Abdurrahman b. Avf da insanlara namaz kıldırdı. Hz. Ömer’e 'Namaz, ey Emîrü’l-Mü’minîn' denildi. Yaralarından kan fışkırdığı halde kalkıp namaz kıldı ve 'Namazı olmayanın İslam’da payı yoktur' dedi. İnsanlar onun yanına girdiler ve 'Bir şeyin yok ey Emîrü’l-Mü’minîn! Allah sana hayırlı, uzun ömürler versin' dediler. İbn Abbas içeri girdi. Ömer onu severdi. Ona 'Çık bak bakayım, bana saldıran kim?' dedi. İbn Abbas çıktı, geldi ve 'Müjde! Sana saldıran, Mugîre b. Şu'be'nin Mecusi kölesi Ebu Lü'lüe'dir' dedi. Ömer tekbir getirdi, sesi kapıdan duyuldu. Sonra 'Elhamdülillah! Bu işi yapan bir Müslüman değil ki, kıyamet günü Allah’ın huzurunda yaptığı secdesiyle bana karşı delil getirsin' dedi. Sonra halka dönüp 'Bu işi sizden birinizin kararıyla mı yaptı?' dedi. Onlar 'Haşa! Vallahi, babalarımız sana feda olsun. Allah bizim ömrümüzden alıp sana versin. Sana bir şey olmayacak' dediler. Hz. Ömer, 'Yazıklar olsun, sana ey Yerfa! Bana içecek getirsene' dedi. Ona tatlı nebîz getirildi, içti. Sonra (Ömer) ridâsını karnına bastırdı. Ravi der ki: İçecek (şerbet) midesine girince, yaralardan dışarı aktı. Oradakiler 'Elhamdülillah! Bu, senin için vücudunda biriken kandı. Allah onu senin içinden çıkardı (dışarı attı) 'dediler. Sonra Hz. Ömer 'Yazıklar olsun, sana ey Yerfa! Bana getir!' dedi. Sütü içti, yine yaralardan dışarı aktı. O zaman herkes onun öleceğini anladı ve 'Sen bizim aramızda Allah’ın Kitabına ve Rasulün sünnetine uygun davrandın, başka bir yola sapmadın. Allah sana hayırla karşılık versin' dediler. Ömer 'Emirlik sebebiyle mi beni övüyorsunuz? Vallahi keşke bu işten, ne lehime, ne aleyhime bir şey olmadan, bu işten başa baş sıyrılıp çıkabilseydim. Hadi kalkıp aranızda istişare edin, kendinize bir emir seçin. Kim muhalefet ederse başını vurun. Ravi der ki: Onlar kalktılar. O sırada babasını göğsüne yaslamış olan Abdullah b. Ömer, onlara 'Emîrü’l-Mü’minîn henüz hayatta iken, bir başkasını emir mi seçtireceksiniz?' dedi. Hz. Ömer ' Hayır, Suheyb üç gün size namaz kıldırsın. Talha gelinceye kadar bekleyin. Sonra aranızda istişare edin ve birini emir yapın. Kim size muhalefet ederse, onun başını vurun' dedi. Sonra oğluna 'Âişe’ye git, selamımı söyle ve ona 'Ömer senden izin istiyor. Eğer senin için bir mahzuru yoksa, beni iki arkadaşımın (Rasulullah (sav) ve Ebu Bekir’in) yanına defnedilmek isterim. Ama eğer senin için sakıncası varsa, ömrüme yemin olsun ki Bakî kabristanında, Ömer'den daha hayırlı olan, nice sahabe ve Müminlerin anneleri, defnedilmiştir. Oğlu Aişe'ye gitti, Hz. Âişe de 'Bu bana ağır gelmez, sana da darlık olmaz. İzin veriyorum' dedi. Ömer 'O halde beni onların yanına defnedin' dedi. Abdullah b. Ömer der ki: Ölüm hali ağırlaşınca ben onu göğsümde tutuyordum. Bana 'Başımı yere koy' dedi. Ben de başını yere koydum. Yüzünü toprağa sürdü ve 'Yazık Ömer’e, yazık annesine, eğer Allah ona mağfiret etmezse' dedi."

Muhammed b. Amr der ki: Şûra ehli şunlardı: Ali, Osman, Talha, Zübeyir, Sa‘d ve Abdurrahman b. Avf.”


    Öneri Formu
128716 MŞ38229 Musannef-i İbn Ebi Şeybe, Megâzî, 44