Giriş

Bize İshak b. Mansur, ona Abdurrezzâk, ona Ma'mer ona Zuhrî, ona Muhammed b. Cübeyr, ona da 'den; o da babası (Cübeyr b. Mut'ım) şöyle rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (sav) Bedir esirlerini kast ederek "eğer Mut'im b. Adiyy hayatta olsa ve şu kokuşmuşlar konusunda benimle konuşsaydı bun­ların hepsini ona bağışlardım"


    Öneri Formu
30210 B003139 Buhari, Farzu'l-Humus, 16

Bize Müsedded, ona Yusuf b. Mâcişûn, ona Salih b. İbrahim b. Abdurrahman b. Avf, ona babası (İbrahim b. Abdurrahman b. Avf), ona da dedesi (Abdurrahman b. Avf) şöyle demiştir: Bedir günü, harp düzeninde iken, sağıma soluma baktım, gözüme Ensar'dan genç yaşta iki delikanlı ilişti. Ben bunlardan çok daha güçlü ve yapılı iki kimse arasında olmayı diledim. Bu iki gençten biri beni gözü ile sözdü ve “ey amca, Ebu Cehil'i tanır mısın?” diye sordu. Ben de “evet tanırım, ey kardeşim oğlu, Ebu Cehil'i ne yapacaksın?” diye sordum. da “duydum ki o Rasulullah'a (sav) sövüyormuş. Hayatım elinde olana yemin olsun ki, eğer onu görürsem artık aramızda eceli gelen ölünceye kadar, gölgem onun gölgesinden ayrılmayacaktır” dedi. Ben bu (cesarete) hayret ettim. Sonra diğer genç de beni süzdü ve anı şeyi söyledi. Tam da bu sırada, insanlar arasında oradan oraya koşuşturup duran Ebu Cehil'i gördüm ve “delikanlılar, şu öteye beriye koşuşturan kişi, bana sormuş olduğunuz Ebu Cehil'dir” dedim. Onlar da çabucak kılıçlarına sarılıp öldürünceye kadar Ebu Cehil'e kılıçlarıyla vurdular. Sonra dönüp Rasulullah'ın huzuruna gelip olan biteni haber verdiler. Rasulullah (sav) "Ebu Cehil'i hanginiz öldürdü?" diye sordu. Bunlardan her biri “ben öldürdüm” dedi. Rasulullah "Kılıçlarınızı sildiniz mi?" diye sordu. Onlar “hayır silmedik” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) kılıçlarına baktı ve "onu her ikiniz öldürmüşsünüz. Ebu Cehil'in ele geçen eşyası Muâz b. Amr b. Cemûh'a aittir" buyurdu. Bu iki delikanlı Muâz b. Afra ile Muâz b. Amr b. Cemûh idi.


    Öneri Formu
30551 B003141 Buhari, Farzu'l-Humus, 18

Bize Abdullah b. Mesleme, ona Malik, ona Yahya b. Saîd, ona İbn Eflah, ona Ebu Katâde'nin azatlısı Ebu Muhammed, ona da Ebu Katâde (ra) şöyle demiştir: Huneyn senesi Rasulullah (sav) ile birlikte sefere çıktık. Düşmanla karşılaştığımız zaman Müslüman ordusu içinde bir tereddüt ve bozulma olmuştu. Bu sırada gördüm ki müşriklerden biri Müslümanlardan bir kimse üzerine çullanmış. Hemen dolanıp arkasına geldim ve boynu ile kürek kemiği arasına bir kılıç darbesi indirdim. O hemen benden tarafa dönüp beni öyle bir kucakladı ki, ölümün kokusunu hissettim. Ancak ölüm ona ulaşınca beni salıverdi. Sonrasında Ömer b. Hattâb'a rastladım ve “Bu insanlara ne oluyor (da bozguna uğruyorlar)?” dedim. Ömer “Allah'ın takdiri” dedi. Sonra insanlar geri dönüp geldiler. Peygamber (sav) de oturdu ve "her kim bir düşmanı öldürür ve Öldürdüğüne dair delili de olursa, öldürdüğü kimsenin elbise, silâh ve diğer eşyası onundur" buyurdu. Ben hemen kalktım ve “benim için kim şahit olur?” deyip sonra oturdum. Rasulullah (sav) yine "her kim bir düşmanı öldürür ve Öldürdüğüne dair delili de olursa, öldürdüğü kimsenin elbise, silâh ve diğer eşyası onundur" buyurdu. Ben yine ayağa kalktım ve “benim için kim şahit olur?” deyip oturdum. Sonra Rasulullah (sav) üçüncü kere bu sözlerin benzerini söyledi. Bunun üzerine bir adam “ey Allah'ın Rasulü, Ebu Katâde doğru söyledi, o öldürülen düşman askerinin eşyası benim yanımdadır. Artık hakkı olan bu şeyler yerine onu başka şeylerle benden yana razı kıl” dedi. Ebu Bekir es-Sıddık (ra) “hayır, Allah'a yemin olsun ki bu olmaz. Hz. Peygamber (sav), Allah'ın ve Rasulü'nün yolunda savaşan Allah aslanlarından bir aslanın selebini (ganimet eşyasını) sana veremez” dedi. Hz. Peygamber (sav) "Ebu Bekir doğru söyledi" buyurdu ve ardından o ölü askerin eşyasını Ebu Katâde'ye verdi. Ebu Katâde der ki: Ben zırhı sattım ve onun parasıyla Seleme oğulları yurdunda bir bostan satın aldım. İşte bu bostan İslâm'da sahip olduğum ilk maldır.


    Öneri Formu
30553 B003142 Buhari, Farzu'l-Humus, 18

Bize Saîd b. Ufeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Urve, ona da Mervân b. Hakem ve Misver b. Mahreme şöyle rivayet etmişlerdir: Hevâzin kabilesi heyeti Müslüman olarak Rasulullah'a gelip mallarının ve esirlerinin geri verilmesini istedikleri zaman, Rasulullah (sav) onlara "Bana sözün en sevimli geleni doğru olanıdır. Şimdi siz iki şıktan birini; ya esirleri ya da malları tercih ediniz. Ben (sizin gelmenizi gözeterek) bunları taksim etmeden bekletmiştim" buyurdu. Gerçekten de Hz. Peygamber (sav) Tâif'ten döndüğü vakit yaklaşık on gece onların Tâif'den gelmelerini beklemişti. Rasulullah'ın kendilerine ancak iki şıktan birini geri vereceği kesin olarak belli olunca Rasûlullah'a “Biz esirlerimizin geri verilmesini tercih ediyoruz” dediler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) Müslümanlar arasında ayağa kalktı ve Allah'ı lâyık olduğu kemâl sıfatlarıyla sena etikten sonra şöyle hitap etti: "Şimdi bu (Hevâzin'li) kardeşleriniz, kusurlarından tövbe etmiş olarak bize geldiler. Ben de esirlerini kendilerine geri vermeyi düşündüm. Sizden her kim esirlerini bu suretle (karşılıksız vererek) kardeşlerinizin gönüllerini hoş etmeyi severse bunu yapsın. Sizden her kim kendi hissesinin karşılığını arzu ederse, Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından payını ona vermek üzere bunu yapsın." Bunun üzerine insanlar “Biz Hevâzin esirlerini gönül hoşluğu ile serbest bırakıyoruz ey Allah'ın Rasulü” dediler. Rasulullah (sav) onlara "şimdi biz, esirini gönül rızasıyla verenlerle karşılıksız vermeye razı olmayanları ayırt edemeyiz. Onun için siz gidiniz, bize durumunuzu, işlerinizi bilip yürüten kişileriniz, gelsin" buyurdu. İnsanlar yerlerine çekildiler ve kabilelerin bilirkişileri onlarla konuştu. Sonra bu bilirkişilerin her biri Rasulullah'a geri gelip, kavminin esirlerini vermekten memnun olduklarını ve Rasulullah'a bu konuda izin verdiklerini bildirdiler. İbn Şihâb der ki: Hevâzin esirlerinden bize ulaşan haber budur.


    Öneri Formu
30124 B003132 Buhari, Farzu'l-Humus, 15

Bize Muhammed b. Yusuf, ona Evzâî, ona Zührî, ona Saîd b. Müseyyeb, ve Urve b. Zübeyir, onlara da Hakîm b. Hizâm (ra) şöyle demiştir: Ben Rasulullah'tan (dünyalık mal) istedim, verdi, sonra yine istedim, yine verdi. Ardından şöyle buyurdu: "Ey Hakîm! Şu dünya malı, yeşil, tatlıdır. Her kim bu malı gönül tokluğu ile elde ederse ona bereketli kılınır. Her kim de açgözlülük ile elde ederse ondan bereket kaldırılır ve o kimse yedikçe doymayan kimse gibi olur. Veren el alan elden hayırlıdır." Hakîm der ki: Ben “ey Allah'ın Rasulü, Seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, ben şu dünyadan ayrılıncaya kadar Senden sonra hiçbir kimsenin malına elimi uzatmayacağım” dedim. Daha Ebu Bekir, Beytu'l-mâl'daki payını vermek üzere Hakim'i çağırmış, fakat Hakim, Ebu Bekir'in ihsanından hiçbir şey kabul etmemiştir. Sonra Ömer de onu, hakkını vermek için çağırmış, ondan da hiçbir şey kabul etmemiştir. Bunun üzerine Ömer “ey Müslümanlar topluluğu! Ben , Allah'ın kendisine ayırdığı bu ganimet payını, Hakim'e sundum ama o almayı reddediyor” demiştir. Hakîm, Peygamber'den (sav) vefat edinceye kadar hiçbir kimseden bir şey almamıştır.


    Öneri Formu
30555 B003143 Buhari, Farzu'l-Humus, 19

Bize Ebu Numan, ona Hammad b. Zeyd, ona Eyyüb, ona Nafi şöyle rivayet etmiştir: Ömer b. Hattâb “ey Allah'ın Rasulü, Cahiliye döneminde (Mescid-i Harâm'da) bir gün itikâf etmeyi adamıştım borç olarak üzerimde bulunmaktadır.” dedi. Peygamber (sav) ona adağını yerine getirmesini emretti. Ömer, Huneyn'de elde edilen esirlerinden iki cariye elde etti. Bunları Mekke'deki evlerden birinin içine koydu. Daha sonra Rasulullah (sav), Huneyn esirlerini hürriyetlerine kavuşturdu. Esirler de sokaklarda koşmaya başladılar. Bunun üzerine Ömer, oğluna “ey Abdullah! Bak bakalım ne oluyor?” dedi. Abdullah “Rasulullah (sav) esirleri hürriyetlerine kavuşturmuş” dedi. Ömer de oğluna “haydi sen de git ve o iki cariyeyi salıver” dedi. Nafi der ki: Rasulullah (sav) Ci'râne'den umre yapmamıştır. Eğer orada umre yapmış olaydı bu husus Abdullah b. Ömer'e gizli kalmazdı. Cerir b. Hazım, ona Eyyüb, ona Nafi, ona da İbn Ömer'in rivayetinde “Bu iki cariye ganimetin beşte birinden idi” ziyadesi vardır. Mamer b. Raşid, Eyyüb'den, oda Nafi'den, oda İbn Ömer'den bu rivayeti Nezir konusunda aktarmış, ancak burada “Yevme” lafzına yer vermemiştir.


    Öneri Formu
30557 B003144 Buhari, Farzu'l-Humus, 19


    Öneri Formu
30169 B003135 Buhari, Farzu'l-Humus, 15


    Öneri Formu
30197 B003138 Buhari, Farzu'l-Humus, 15


    Öneri Formu
30140 B003133 Buhari, Farzu'l-Humus, 15


    Öneri Formu
30181 B003136 Buhari, Farzu'l-Humus, 15