Giriş

Bize Ebu Yemân Hakem b. Nâfi', ona Şuayb, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. utbe b. Mesud, ona Abdullah b. Mesud, ona da Ebu Süfyân b. Harb şöyle demiştir: Ebu Süfyân ve Kureyşli müşrikler, Rasulullah'ın Hudeybiye antlaşmasının ateşkes süresi içinde ticaret için Şam'a giden bir Kureyş kafilesi, (Rum Kayseri) Heraclius (Hirakl) tarafından davet edilmişti. Ebu Sufyân ile arkadaşları Heraclius'un yanına geldiler. O zaman Heraclius ile bürokratları İliya (Beytu'l-Makdis/Kudüs)'teymiş. Roma yöneticileri yanında iken Kayser Heraclius bunları meclisine çağırmış. Ardından mütercim getirilmesini emretmiş. Sonra da şöyle demiş: 'Peygamber'im diyen bu kişiye soyca en yakın olan hanginizdir?' Ebu Sufyân 'Benim, soyca en yakınları benim' Bunun üzerine Heraclius: 'Onu yanıma getiriniz. Arkadaşlarını da yakına getiriniz, Onlar onun arkasında dursunlar.' Heraclius sonra çevirmene dönüp: 'Bunlara söyle. Ben bu kişi hakkında bu adam hakkında (bazı şey­ler) soracağım. Bana yalan söylerse onu yalanlasınlar.' Ebu Sufyân olayı şöyle anlatıyor. 'Vallahi arkadaşlarımın yalan söylediğimi ötede beride söylemelerinden çekinmeseydim, O'nun hakkında yalan ithamlarla ileri geri konuşacaktım. Heraclius'un Ebu Süfyan'a ilk sorusu şuydu: 'Sizin içinizde soyu nasıldır?' Ebu Sufyân:'O'nun içimizde soyu pek büyüktür' Heraclius: 'Bu sözü ondan önce söylemiş (ondan önce Pey­gamberlik iddiasında bulunmuş) hiçbir kimse var mıydı?' Ebu Sufyân: 'Yoktu.' Heraclius: 'Babaları içinde hiç bir kral var mıydı?' Ebu Sufyân: 'Hayır.' Heraclius: 'Ona tabi olanlar halkın şereflileri mi, yoksa zayıfları mıdır?' Ebu Sufyân:'Halkın zayıflarıdır.' Heraclius: 'O'na tabi olanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu?' Ebu Sufyân:'Artıyor.' Heraclius: 'İçlerinde O'nun dinine girdikten sonra beğenmeyip dininden dönenler var mı?' Ebu Sufyân: 'Yok.' Heraclius: 'Şu dediğini demeden (dine davet etmeden önce) hiç onu yalan söylemekle suçlamış mıydınız?' Ebu Sufyân: 'Hayır.' Heraclius: 'Hiç sözünden caydığı oldu mu?' Ebu Sufyân: 'Hayır sözünden caymazdı, ancak biz şimdi onunla belirli bir süre ateşkes yaptık. Bu süre içinde ne yapacağını bilmiyoruz.' Ebu Süfyan şöyle ekliyor: 'O'nunla ilgili olumsuz bir söz olarak ancak bu su-i zannımı konuşmama sokuşturabildim.' Heraclius: 'O'nunla hiç savaştınız mı?' Ebu Sufyân:'Evet.' Heraclius: 'Savaş nasıl sonuçlandı?' Ebu Sufyân:'Savaşın sonucu talih ne gösterirse o oluyor. Bazen o bize zarar verir, bazen biz ona zarar veririz.' Heraclius: 'Size ne emrediyor?' Ebu Sufyân: Bize, "Yalnız Allah'a ibadet ediniz, hiçbir şeyi O'na ortak et­meyiniz. Atalarınızın inanıp söyleyegeldikleri şeyleri terk ediniz" di­yor. Bize, "namazı, doğruluğu, ahlaklı olmayı emrediyor." Bunun üzerine Heraclius çevirmene dedi ki: 'Ona söyle 'soyunu sordum, soylu biri olduğu­nu söyledi. Peygamberler de zaten kavimlerinin soylularından olurlar. İçinizden bu sözü O'ndan evvel söylemiş hiçbir kimse var mıydı diye sordum; hayır dedi. O'ndan evvel bu sözü söylemiş bir kimse olsaydı, bu da kendisinden önce söylenmiş bir söze tabi olmuş bir kimsedir, diyebilirdim. Babaları içinde hiçbir hükümdar gelmiş mi diye sordum; hayır de­di. Babaları içinden bir hükümdar olsaydı, bu da babasının krallığını geri almaya çalışan bir kimsedir diye hükmederdim. Bu iddiasına kalkışmadan önce O'nun bir yalanını bulmuş muydunuz di­ye sordum; hayır dedi. Ben ise biliyorum ki halka karşı yalan söylememişken (sonradan) Allah'a karşı yalan söylemeye cüret edemezdi. O'na tabi olanlar halkın eş­rafı mı, yoksa zayıfları mı diye sordum; O'na tabi olanların insanların zayıfları olduğunu söyledi. Peygamberlere tabi olanlar da zaten bunlardır. O'na uyanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu diye sordum; artıyorlar dedi. Toplumların inanma süreci böyle olur. İçle­rinde O'nun dinine girdikten sonra beğenmediği için dinin­den dönen var mıdır diye sordum; hayır dedi. İmanın gerektirdiği inşirâh kalplere karışıp kökleşinceye kadar böyle olur. Hiç ahde vefasızlık eder mi diye sordum; hayır dedi. Peygamberler de böyle­dir; sözlerinden caymazlar. Size ne emrediyor diye sordum. Yalnız Allah'a ibadet edip, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamayı emrettiğini, putla­ra ibadetten alıkoyduğunu, namaz ile doğruluk ve ahlaklı olmayı emrettiğini söyledi. Eğer bu dedikleri doğru ise, şu ayaklarımın bastığı yerlerin yakında sahibi o olacaktır. Ben bu Peygamber'in geleceğinden haberdardım. Fakat sizden olacağı aklımın ucundan geçmedi. O'nun yanına varabileceğimi bilsem, O'nunla buluş­mak için her türlü zahmete katlanırdım. Yanında olsaydım ayaklarını yıkardım! Ondan sonra Heraclius, Dihye'nin elçiliği ile Busrâ valisine gönderilen (ve onun tarafından Kayser'e ulaştırılan) Peygamber'in mektubunu istedi. Görevli mektubu Heraclius'a verdi; Heraclius mektubu oku­du. Mektupta şunlar yazılmıştı: "Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. Allah'ın kulu ve elçisi Muhammed'ten Romanın büyüğü Heraclius'a. Hidayete tabi olanlara selam olsun. Seni İslam'a davet ediyorum. İslam'a gir ki selamette kalasın ve Allah ödülünü iki kat versin. Eğer kabul etmezsen çiftçilerin günahı senin boynuna­dır. Ey kitap ehli, hepiniz bizimle sizin aranızda eşit olan bir kelime­ye gelin: Allah'tan başkasına tapmayalım, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım, Allah'ı bırakıp da birbirimizi tanrılaştırmayalım. 'Eğer yüz çevirirlerse, deyiniz ki: Şahit olun, biz Müslümanlarız' (Âli İmrân: 3/64)." Ebu Sufyân şöyle devam etti: 'Heraclius diyeceğini dedikten ve mektubu okuduktan sonra yanında homurdanmalar başladı, sesler yükseldi. Biz de yanından çıkarıldık. (Arkadaşlarımla yalnız kalınca) Onlara de­dim ki: İbn Ebu Kebşe'nin (Peygamber'in) nüfuzu artıyor. Beni Asfar kralı O'ndan korkuyor. Bu gidişle İslam'ın önünde hiç bir şey duramayacak. Ebu Süfyân da Müslüman oldu derlerse şaşmayın.' Heraclius'ın İliyâ (Beytu'l-Makdis) yöneticisi olan İbn Nâtûr aynı zamanda Şam Hıristiyanlarının da piskoposuydu. Bu piskopos Heraclius'la ilgili şu anekdotu anlatmıştır: Hırakl bir defasında Beytü'l-Makdis'e geldiğinde pek sıkıntılı görünüyordu. Kimi patrikler ona: 'Durumunuzdan endişeleniyoruz' dediler. İbn Nâtûr anlatımına şöyle devam etti: Heraclius yıldızlara bakan, kâhinliğe aşina bir kimseydi. Bu soruya muhatap olunca, onlara: Bu gece yıldızlara baktığımda Hitan Meliki'ni zuhur etmiş gördüm. Bu ümmet içinde sünnet olan­lar kimlerdir? diye sordu. Yahudiler'den başka sünnet olan yoktur; onlardan da sakın endişe etme. Memleketinin şehirlerine yaz, oralar­daki Yahudiler'i öldürsünler, dediler. Derken Heraclius'un huzuruna Gassân Meliki tarafından Rasulullah'a dair haber ulaştırmakla görevli olarak gönderilmiş bir adam getirildi. Heraclius o adamdan haberi alınca: Gidin de bu adam sünnetli midir, değil midir, bakın, dedi. Araştırdılar ve sünnetli olduğunu bildirdiler. Sonra gelen adamdan: Arab kavmi sünnetli midir? diye sordu. Sünnet olurlar cevabını aldı. Bu­nun üzerine Heraclius: Bu ümmetin meliki işte zuhur etmiştir, dedi. On­dan sonra Heraclius, Roma'da ilimce kendi benzeri olan bir dostuna mektup yazıp Hımıs'a gitti. Hımıs'tan ayrılmadan o dostundan, Pey­gamber'in zuhur ettiği ve bunun bir peygamber olduğu hakkındaki görüşüne muvafık bir mektup geldi. Ardından Heraclius, Hımıs'da bulunan bir kasrına Rum büyüklerini davet ederek kapıların kapan­masını emretti. Sonra yüksek bir yere çıkıp: 'Ey Rum topluluğu! Bu peygambere biat edip de felah ve rüş­te nail olmayı istemez misiniz?' diye hitab etti. Bunun üzerine o topluluk, yaban eşekleri gibi hızlıca kapılara doğru kaçıştılar ama kapıları kilitli buldular. Heraclius, bu derece nefretlerini görüp imana girmelerinden ümitsiz olunca: 'Bunları geri çevirin, diye emretti ve (onlara dönüp): Deminki sözlerimi dininize olan sıkı bağlılığınızı öğrenmek için söyledim, (bunu da) gözlerimle gördüm' dedi. Bu söz üzerine oradakiler bundan memnun olduklarını söyleyip, kendisine saygı göstergesi olarak secde ettiler. Heraclius hakkındaki haberin sonu da bundan ibarettir. [Bu hadisi Salih b. Keysan, Yunus ve Ma'mer de ez-Zuhrî'den ri­vayet etmişlerdir.]


Açıklama: Beni Asfar, Sarı Oğulları anlamında, Arapların Romalılara verdikleri bir addır.

    Öneri Formu
11286 B000007 Buhari, Bedü'l-vahy, 1

Bize İbrahim b. Musa, ona Hişam, ona Ma'mer; (T) Bize Abdullah b. Muhammed, ona Abdurrezzak, ona Ma'mer, ona Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona İbn Abbas ona da Ebu Süfyan şöyle demiştir: Rasulullah (sav) ile aramızda (hudeybiye antlaşması yapıldıktan sonraki) barış zamanında (Şam'a) gitmiştim. Şam'da bulunduğum sırada Rasulullah'tan (sav) Herakleios'a bir mektup geldi. Mektubu getiren Dihye el-Kelbî onu Busrâ şehrinin valisine, o da Herakleios'a verdi. Herakleios de "peygamberlik iddiasında bulunan bu adamın memleketinden birleri var mı burada?" dedi. Onlar da "evet" dediler. Birkaç Kureyşli ile birlikte davet edildik ve Herakleios'un huzuruna çıkarak karşısına oturtulduk. Herakleios "peygamberlik iddia eden bu adama soy olarak en yakınınız kim?" dedi. Ben de "benim" dedim. Bunun üzerine beni karşısına, arkadaşlarımı da arkama oturttular. Daha sonra tercümanı getirdiler. Herakleios "bunlara söyle! Ben bu adama (Ebu Süfyân'a) peygamberlik iddia eden adam hakkında sorular soracağım. Şayet yalan söylerse bana söylesinler" dedi. Ebu Süfyân "vallahi, arkadaşlarımın beni yalancılıkla kınamayacaklarını bilsem yalan söylerdim" dedi Sonra Herakleios tercümanına "ona 'aranızda onun nesebi nasıldır' diye sor" dedi. Ben de "nesebi soyludur" dedim. Herakleios "peki atalarından melik olan kimse var mıydı?" dedi. Ben de "hayır" dedim. Herakleios "peygamberlik iddia etmeden önce onun yalanına şahit oldunuz mu hiç?" dedi. Ben de "hayır" dedim. Herakleios "peki ona iman edenler toplumun ileri gelenleri mi yoksa zayıfları mı" dedi. Ben de "zayıflarıdır" dedim. Herakleios "ona uyanların sayıları artıyor mu yoksa azalıyor mu?" dedi. Ben de "sayıları artıyor" dedim. Herakleios "ona inandıktan sonra, kızarak dininden dönen oluyor mu?" dedi. Ben de "hayır" dedim. Herakleios "hiç onunla savaştınız mı?" dedi. Ben de "evet" dedim. Herakleios "peki aranızdaki savaş nasıl sonuçlandı?" dedi. Ben de "nöbetleşe oluyordu, bazen onlar bazen de biz kazanırdık" dedim. Herakleios "sözünü çiğneyip antlaşmayı bozar mı?" dedi. Ben de "hayır, ama bu ateşkes süresince ne yapacağını bilemeyiz" dedim. Ebu Süfyan der ki: Vallahi bundan başka olumsuz bir söz söyleyemedim. Herakleios "peki ondan önce peygamberlik iddiasında bulunan oldu mu?" dedi. Ben de "hayır" dedim. Sonra Herakleios tercümanına "ona şunları söyle" dedi ve şöyle devam etti: "Ben sana soyunu sordum sen soylu olduğunu söyledin. Peygamberler de bu şekilde toplumlarının soylu ve şereflilerinden seçilirler. Sonra ataları arasında bir melikin var olup olmadığını sordum, olmadığını söyledin. Şayet atalarından biri melik olsaydı atalarının eski saltanatına yeniden sahip olmak istiyor derdim. Taraftarları, toplumun ileri gelenler mi yoksa zayıfları mı diye sordum, sen de, zayıflarıdır, dedin. Nitekim peygamberlerin taraftarları da böyledirler. Peygamberlik iddiasından önce yalanına şahit olup olmadığınızı sordum, yalanına şahit olmadığınızı söyledin. İnsanlara yalan söylemediğine göre anladım ki Allah adına da yalan söyleyemez. İnsanların, ona kızarak sonradan dinlerinden ayrılıp ayrılmadığını sordum, ayrılmadıklarını söyledin. İşte kalbe giren iman böyledir. 'Ona inananlar artıyor mu, azalıyor mu' sordum, arttıklarını söyledin. İşte iman tamama erinceye kadar böyledir. Sana, onunla savaşıp savaşmadığınızı sordum, savaştığınızı bazen onun bazen de sizin kazandığınızı söyledin. İşte peygamberler de böyle imtihan edilirler. Ama en sonunda kazanan onlar olur. sana, onun sözünü çiğneyip çiğnemediğini, sordum, sözünde durduğunu söyledin. İşte peygamberler de böyledirler, verdiği sözü çiğnemezler. Ondan önce başka birinin böyle bir iddiada bulunup bulunmadığını sordum, hayır dedin. Eğer daha önce böyle bir iddiada bulunan biri olsaydı bu adam da onu taklit ediyor, derdim." Daha sonra Herakleios "size ne emrediyor?" diye sordu. Ben de "bize namaz kılmayı, zekat vermeyi, akrabalık bağlarını koruyup gözetmeyi ve iffetli olmayı emrediyor" dedim. Herakleios "eğer bu dediklerin onda varsa, o hak bir peygamberdir. Ben onun ortaya çıkacağını biliyordum ama sizden biri olacağını tahmin etmiyordum. Şayet ona yetişebileceğimi bilseydim onunla görüşmek isterdim. Eğer yanında olsaydım ayaklarını yıkardım. O kesinlikle, bir gün ayaklarımın bastığı şu topraklara hakim olacak" dedi. Sonra Rasulullah'ın (sav) mektubunu getirtip okudu. İçinde şunlar yazıyordu: "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Allah'ın Rasulü Muhammed'den Rum kralı Herakleios'a. Hidayete uyanlara selam olsun. Seni İslam'a davet ediyorum. İslam'a gir ki kurtuluşa eresin. İslam'a gir ki Allah sana iki kere sevap versin. Eğer kabul etmezsen halkının vebalini de boynunda taşırsın. “Ey kitap ehli! Aramızdaki ortak bir söze gelin: Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim. Şahit olun ki biz Müslümanlardanız." (Ali İmran, 64). Mektubu okumayı bitirince etrafındakiler söylenmeye başladılar, gürültü oluştu. Bizim çıkarılmamız emredildi. Çıktığımız esnada arkadaşlarıma "İbn Ebu Kebşe'nin meselesi iyice büyüdü. Roma kralı bile ondan korkuyor" dedim. Rasulullah'ın (sav) zafere kavuşacağı konusunda kesin kanaat besliyordum. Ta ki Allah bana İslam'ı nasip etti. Zührî der ki: Herakleios, Romalıların ileri gelenlerini çağırıp köşklerinden birinde onları topladı. Onlara "Ey Romalılar! Daima kurtuluş ve istikamet üzere olmayı, güç ve hakimiyetinizin baki kalmasını istemez misiniz?" deyince ürküp kaçışan yaban merkepleri gibi kapıya doğru koşuştular. Ancak kapıların kapatıldığını fark ettiler. Herakleios "onları bırakmayın." dedi. Onları yanına getirttikten sonra "Hanginizin dinine daha sıkı bağlı olduğunu öğrenmek için sizi sınadım. Sizden beklediğim tavrı sergilediniz" dedi. Onlar da önünde secde ettiler, ona bağlılıklarını gösterdiler.


    Öneri Formu
31670 B004553 Buhari, Tefsir, (Âl-i İmran) 4

Bize İbrahim b. Musa, ona Hişam, ona Ma'mer; (T) Bize Abdullah b. Muhammed, ona Abdurrezzak, ona Ma'mer, ona Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona İbn Abbas ona da Ebu Süfyan şöyle demiştir: Rasulullah (sav) ile aramızda (hudeybiye antlaşması yapıldıktan sonraki) barış zamanında (Şam'a) gitmiştim. Şam'da bulunduğum sırada Rasulullah'tan (sav) Herakleios'a bir mektup geldi. Mektubu getiren Dihye el-Kelbî onu Busrâ şehrinin valisine, o da Herakleios'a verdi. Herakleios de "peygamberlik iddiasında bulunan bu adamın memleketinden birleri var mı burada?" dedi. Onlar da "evet" dediler. Birkaç Kureyşli ile birlikte davet edildik ve Herakleios'un huzuruna çıkarak karşısına oturtulduk. Herakleios "peygamberlik iddia eden bu adama soy olarak en yakınınız kim?" dedi. Ben de "benim" dedim. Bunun üzerine beni karşısına, arkadaşlarımı da arkama oturttular. Daha sonra tercümanı getirdiler. Herakleios "bunlara söyle! Ben bu adama (Ebu Süfyân'a) peygamberlik iddia eden adam hakkında sorular soracağım. Şayet yalan söylerse bana söylesinler" dedi. Ebu Süfyân "vallahi, arkadaşlarımın beni yalancılıkla kınamayacaklarını bilsem yalan söylerdim" dedi Sonra Herakleios tercümanına "ona 'aranızda onun nesebi nasıldır' diye sor" dedi. Ben de "nesebi soyludur" dedim. Herakleios "peki atalarından melik olan kimse var mıydı?" dedi. Ben de "hayır" dedim. Herakleios "peygamberlik iddia etmeden önce onun yalanına şahit oldunuz mu hiç?" dedi. Ben de "hayır" dedim. Herakleios "peki ona iman edenler toplumun ileri gelenleri mi yoksa zayıfları mı" dedi. Ben de "zayıflarıdır" dedim. Herakleios "ona uyanların sayıları artıyor mu yoksa azalıyor mu?" dedi. Ben de "sayıları artıyor" dedim. Herakleios "ona inandıktan sonra, kızarak dininden dönen oluyor mu?" dedi. Ben de "hayır" dedim. Herakleios "hiç onunla savaştınız mı?" dedi. Ben de "evet" dedim. Herakleios "peki aranızdaki savaş nasıl sonuçlandı?" dedi. Ben de "nöbetleşe oluyordu, bazen onlar bazen de biz kazanırdık" dedim. Herakleios "sözünü çiğneyip antlaşmayı bozar mı?" dedi. Ben de "hayır, ama bu ateşkes süresince ne yapacağını bilemeyiz" dedim. Ebu Süfyan der ki: Vallahi bundan başka olumsuz bir söz söyleyemedim. Herakleios "peki ondan önce peygamberlik iddiasında bulunan oldu mu?" dedi. Ben de "hayır" dedim. Sonra Herakleios tercümanına "ona şunları söyle" dedi ve şöyle devam etti: "Ben sana soyunu sordum sen soylu olduğunu söyledin. Peygamberler de bu şekilde toplumlarının soylu ve şereflilerinden seçilirler. Sonra ataları arasında bir melikin var olup olmadığını sordum, olmadığını söyledin. Şayet atalarından biri melik olsaydı atalarının eski saltanatına yeniden sahip olmak istiyor derdim. Taraftarları, toplumun ileri gelenler mi yoksa zayıfları mı diye sordum, sen de, zayıflarıdır, dedin. Nitekim peygamberlerin taraftarları da böyledirler. Peygamberlik iddiasından önce yalanına şahit olup olmadığınızı sordum, yalanına şahit olmadığınızı söyledin. İnsanlara yalan söylemediğine göre anladım ki Allah adına da yalan söyleyemez. İnsanların, ona kızarak sonradan dinlerinden ayrılıp ayrılmadığını sordum, ayrılmadıklarını söyledin. İşte kalbe giren iman böyledir. 'Ona inananlar artıyor mu, azalıyor mu' sordum, arttıklarını söyledin. İşte iman tamama erinceye kadar böyledir. Sana, onunla savaşıp savaşmadığınızı sordum, savaştığınızı bazen onun bazen de sizin kazandığınızı söyledin. İşte peygamberler de böyle imtihan edilirler. Ama en sonunda kazanan onlar olur. sana, onun sözünü çiğneyip çiğnemediğini, sordum, sözünde durduğunu söyledin. İşte peygamberler de böyledirler, verdiği sözü çiğnemezler. Ondan önce başka birinin böyle bir iddiada bulunup bulunmadığını sordum, hayır dedin. Eğer daha önce böyle bir iddiada bulunan biri olsaydı bu adam da onu taklit ediyor, derdim." Daha sonra Herakleios "size ne emrediyor?" diye sordu. Ben de "bize namaz kılmayı, zekat vermeyi, akrabalık bağlarını koruyup gözetmeyi ve iffetli olmayı emrediyor" dedim. Herakleios "eğer bu dediklerin onda varsa, o hak bir peygamberdir. Ben onun ortaya çıkacağını biliyordum ama sizden biri olacağını tahmin etmiyordum. Şayet ona yetişebileceğimi bilseydim onunla görüşmek isterdim. Eğer yanında olsaydım ayaklarını yıkardım. O kesinlikle, bir gün ayaklarımın bastığı şu topraklara hakim olacak" dedi. Sonra Rasulullah'ın (sav) mektubunu getirtip okudu. İçinde şunlar yazıyordu: "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Allah'ın Rasulü Muhammed'den Rum kralı Herakleios'a. Hidayete uyanlara selam olsun. Seni İslam'a davet ediyorum. İslam'a gir ki kurtuluşa eresin. İslam'a gir ki Allah sana iki kere sevap versin. Eğer kabul etmezsen halkının vebalini de boynunda taşırsın. “Ey kitap ehli! Aramızdaki ortak bir söze gelin: Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim. Şahit olun ki biz Müslümanlardanız." (Ali İmran, 64). Mektubu okumayı bitirince etrafındakiler söylenmeye başladılar, gürültü oluştu. Bizim çıkarılmamız emredildi. Çıktığımız esnada arkadaşlarıma "İbn Ebu Kebşe'nin meselesi iyice büyüdü. Roma kralı bile ondan korkuyor" dedim. Rasulullah'ın (sav) zafere kavuşacağı konusunda kesin kanaat besliyordum. Ta ki Allah bana İslam'ı nasip etti. Zührî der ki: Herakleios, Romalıların ileri gelenlerini çağırıp köşklerinden birinde onları topladı. Onlara "Ey Romalılar! Daima kurtuluş ve istikamet üzere olmayı, güç ve hakimiyetinizin baki kalmasını istemez misiniz?" deyince ürküp kaçışan yaban merkepleri gibi kapıya doğru koşuştular. Ancak kapıların kapatıldığını fark ettiler. Herakleios "onları bırakmayın." dedi. Onları yanına getirttikten sonra "Hanginizin dinine daha sıkı bağlı olduğunu öğrenmek için sizi sınadım. Sizden beklediğim tavrı sergilediniz" dedi. Onlar da önünde secde ettiler, ona bağlılıklarını gösterdiler.


    Öneri Formu
287283 B004553-2 Buhari, Tefsir, (Âl-i İmran) 4


Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Salih b. Keysan arasında inkita vardır.

    Öneri Formu
278005 B000007-2 Buhari, Bedü'l-vahy, 1


Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Yunus b. Yezid arasında inkita vardır.

    Öneri Formu
278006 B000007-3 Buhari, Bedü'l-vahy, 1


Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Mamer b. Râşid arasında inkita vardır.

    Öneri Formu
278007 B000007-4 Buhari, Bedü'l-vahy, 1


    Öneri Formu
30209 B002978 Buhari, Cihad, 122