69 Kayıt Bulundu.
Bize Saîd b. Ufeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zubeyr, ona da Mervân b. Hakem ve Misver b. Mahreme şöyle rivayet etmişlerdir: Hevâzin heyeti Müslüman olarak Hz. Peygamber'e (sav) gelip mallarını ve kendilerinden esir düşenleri geri istedikleri zaman, Hz. Peygamber (sav) ayağa kalktı da onlara "beraberimdekileri görüyorsunuz. Sözün bana en sevimlisi en doğru olanıdır. Şimdi siz iki şeyden birini seçiniz: Ya esirleri, ya da malları. Ben sizin (ganimet dağıtılmadan önce) gelmenizi beklemiştim" buyurdu. Gerçekten de Allah Rasulü (sav) Tâif dönüşü, on küsur gece onların gelmesini beklemişti. Hz. Peygamber'in (sav) iki şeyden sadece birisini vereceği apaçık belli olunca Hevâzin heyeti "biz esirlerimizin geri verilmesini tercih ediyoruz" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) Müslümanlar arasında ayağa kalktı, Allah'ı lâyık olduğu kemâl sıfatlarıyla övdükten sonra "amma ba'du" deyip şöyle buyurdu: "Bu kardeşleriniz tevbe etmiş olarak bize geldiler. Ben de esirlerini kendilerine geri vermenin doğru olacağını düşündüm. İçinizden kim gönül hoşluğu ile esirini geri vermeyi arzu ediyorsa bunu yapsın. Kim de hissesini bedelsiz vermeyi arzu etmiyorsa, Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından ona payını vermek üzere esirini iade etsin" buyurdu. İnsanlar "gönül hoşluğu ile veriyoruz, ey Allah'ın Rasulü" dediler. Hz. Peygamber (sav) de "şimdi kimin gönül hoşluğu ile verdiğini, kimin de razı olmadığını bilmiyoruz. Siz gidin, konuya vakıf temsilcileriniz muvafakat işinizi bize arz etsin" buyurdu. İnsanlar yerlerine döndüler. Kabilelerin temsilcileri, konuyu kendi adamlarıyla konuştuktan sonra Hz. Peygamber'e (sav) gelip her biri kendi kavminin, esirleri geri vermekten hoşnut olduklarını ve Hz. Peygamber'e esirleri iade hususunda izin verdiklerini haber verdiler. İbn Şihâb der ki: Hevâzin esirleri konusunda bana ulaşan bilgi budur.
Bize Salt b. Muhammed, ona İsmail b. İbrahim, ona Eyyûb, ona İbn Ebu Muleyke, ona da Misver b. Mahrame şöyle demiştir: Ömer vurulduğu zaman ıstırap duymaya ve endişelenmeye başladı. Hemen İbn Abbâs yanına gelerek endişesini gidermek ve teselli etmek maksadıyla “Ey Müminlerin Emiri, eğer bu darbeden dolayı ölüm olursa, vaziyetten o kadar endişe etme. Yemin olsun, muhakkak sen Rasulullah'a (sav) yâr oldun ve O'na çok güzel dostluk ettin. Sonra Rasulullah senden hoşnut olduğu halde sen O'ndan ayrıldın. Ondan sonra Ebu Bekir'e arkadaş oldun. Ona da pek iyi yoldaş oldun. Sonra Ebu Bekir de senden hoşnut ve razı olduğu halde, ondan ayrıldın. Sonra Peygamber'in (sav) ve Ebu Bekir'in bunca arkadaşlarına dost oldun, bunlara da pek güzel dostluk ettin. Eğer sen (bu defa ) sahabeden ayrılırsan, muhakkak onlar senden hoşnut ve razı oldukları hâlde ayrılacaksın” dedi. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: Rasulullah ile sohbet ve O'nun hoşnutluğu hakkında zikrettiğin o güzel hâtıralar Yüce Allah'ın bana bahşettiği bir minnet ve ihsanıdır. Ebu Bekir'in sohbeti ve onun benden hoşnutluğu hakkında zikrettiğin hâtıralar da yine hiç şüphesiz zikri ulu olan Allah'ın bir minnet ve ihsanıdır ki, onu bana bahsetmiştir. Senin şu anda bende görmekte olduğun ıstırap ve endişeme gelince, o senin için ve senin en yakın ve en sadık dostların içindir. Vallahi şayet benim şu yer dolusu altınım olaydı azız ve celîl olan Allah'ın azabından kurtulmak için o azabı görmeden önce bu altınları (hiç tereddüt etmeden) muhakkak feda ederdim. Hammâd b. Zeyd der ki: Bize Eyyûb, ona İbn Ebu Müleyke, ona da İbn Abbâs "ben Ömer'in yanına girdim” demiş ve bu hadisi rivayet etmiştir.
Açıklama: Rivayet muallaktır; Buhari ile Hammâd b. Zeyd arasında inkıta vardır.
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Hasan b. Musa, ona Hammad b. Seleme, ona Sabit el-Bünanî, ona da Enes b. Malik şöyle rivayet etmiştir: "Ey iman edenler! Peygamber'in (sav) yanında ondan daha yüksek sesle konuşmayın" ayeti sonuna kadar nazil olduğunda, Sabit b. Kays, evinde oturdu ve ben cehennem ehlindenim! dedi ve (bir müddet) Hz. Peygamber'e (sav) gözükmedi. Hz. Peygamber (sav) Sa'd b. Muaz'a; "Ey Ebu Amr! Sabit'den ne haber? Hasta mı?" diye sordu. Sa'd; o iyidir. Hasta olduğuna dair bir bilgim yok dedi. Daha sonra Sa'd, Sabit'in yanına gelip Rasulullah'ın (sav) kendisini sorduğunu söyledi. Sabit, benim Rasulullah'a (sav) karşı en yüksek sesli konuşan kişi olduğumu biliyorsunuz. Bu ayet de indiğine göre ben, cehennem ehlindenim dedi. Sa'd bu durumu Hz. Peygamber'e anlatınca Rasulullah (sav); "hayır! O, cennetliktir" buyurdu.
Bize Saîd b. Ufeyr, ona Leys, ona Ukayl, ona İbn Şihâb, ona Urve b. Zubeyr, ona da Mervân b. Hakem ve Misver b. Mahreme şöyle rivayet etmişlerdir: Hevâzin heyeti Müslüman olarak Hz. Peygamber'e (sav) gelip mallarını ve kendilerinden esir düşenleri geri istedikleri zaman, Hz. Peygamber (sav) ayağa kalktı da onlara "beraberimdekileri görüyorsunuz. Sözün bana en sevimlisi en doğru olanıdır. Şimdi siz iki şeyden birini seçiniz: Ya esirleri, ya da malları. Ben sizin (ganimet dağıtılmadan önce) gelmenizi beklemiştim" buyurdu. Gerçekten de Allah Rasulü (sav) Tâif dönüşü, on küsur gece onların gelmesini beklemişti. Hz. Peygamber'in (sav) iki şeyden sadece birisini vereceği apaçık belli olunca Hevâzin heyeti "biz esirlerimizin geri verilmesini tercih ediyoruz" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) Müslümanlar arasında ayağa kalktı, Allah'ı lâyık olduğu kemâl sıfatlarıyla övdükten sonra "amma ba'du" deyip şöyle buyurdu: "Bu kardeşleriniz tevbe etmiş olarak bize geldiler. Ben de esirlerini kendilerine geri vermenin doğru olacağını düşündüm. İçinizden kim gönül hoşluğu ile esirini geri vermeyi arzu ediyorsa bunu yapsın. Kim de hissesini bedelsiz vermeyi arzu etmiyorsa, Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malından ona payını vermek üzere esirini iade etsin" buyurdu. İnsanlar "gönül hoşluğu ile veriyoruz, ey Allah'ın Rasulü" dediler. Hz. Peygamber (sav) de "şimdi kimin gönül hoşluğu ile verdiğini, kimin de razı olmadığını bilmiyoruz. Siz gidin, konuya vakıf temsilcileriniz muvafakat işinizi bize arz etsin" buyurdu. İnsanlar yerlerine döndüler. Kabilelerin temsilcileri, konuyu kendi adamlarıyla konuştuktan sonra Hz. Peygamber'e (sav) gelip her biri kendi kavminin, esirleri geri vermekten hoşnut olduklarını ve Hz. Peygamber'e esirleri iade hususunda izin verdiklerini haber verdiler. İbn Şihâb der ki: Hevâzin esirleri konusunda bana ulaşan bilgi budur.
Bize Ebu Nuaym, ona İsrâil; (T) yine bana Hamdân b. Ömer, ona Ebu Nadr, ona Eşcaî, ona Süfyân, o ikisine (İsrail ve Süfyân'a) Muhârik, ona Tarık b. Şihâb, ona da Abdullah b. Mesud (ra) şöyle demiştir: Bedir günü Mıkdâd “Ey Allah'ın Rasulü, biz Sana, İsrâîloğullarının, Musa Peygamber'e "sen git Rabbinle beraber savaşın. Biz muhakkak burada oturup (bekleyeceğiz)" dedikleri gibi demeyiz. Tam tersine biz Sana 'yürü, biz de Seninle beraberiz'” deriz" dedi. Mıkdâd'ın bu sözü Rasulullah'ın bütün gamını giderdi. Yine Vekî, ona Süfyân, ona Muhârik, ona da Târık, Mıkdâd'ın bu sözü Peygamber'e (sav) söylediğini rivayet etmiştir.
Bize Salt b. Muhammed, ona İsmail b. İbrahim, ona Eyyûb, ona İbn Ebu Muleyke, ona da Misver b. Mahrame şöyle demiştir: Ömer vurulduğu zaman ıstırap duymaya ve endişelenmeye başladı. Hemen İbn Abbâs yanına gelerek endişesini gidermek ve teselli etmek maksadıyla “Ey Müminlerin Emiri, eğer bu darbeden dolayı ölüm olursa, vaziyetten o kadar endişe etme. Yemin olsun, muhakkak sen Rasulullah'a (sav) yâr oldun ve O'na çok güzel dostluk ettin. Sonra Rasulullah senden hoşnut olduğu halde sen O'ndan ayrıldın. Ondan sonra Ebu Bekir'e arkadaş oldun. Ona da pek iyi yoldaş oldun. Sonra Ebu Bekir de senden hoşnut ve razı olduğu halde, ondan ayrıldın. Sonra Peygamber'in (sav) ve Ebu Bekir'in bunca arkadaşlarına dost oldun, bunlara da pek güzel dostluk ettin. Eğer sen (bu defa ) sahabeden ayrılırsan, muhakkak onlar senden hoşnut ve razı oldukları hâlde ayrılacaksın” dedi. Bunun üzerine Ömer şöyle dedi: Rasulullah ile sohbet ve O'nun hoşnutluğu hakkında zikrettiğin o güzel hâtıralar Yüce Allah'ın bana bahşettiği bir minnet ve ihsanıdır. Ebu Bekir'in sohbeti ve onun benden hoşnutluğu hakkında zikrettiğin hâtıralar da yine hiç şüphesiz zikri ulu olan Allah'ın bir minnet ve ihsanıdır ki, onu bana bahsetmiştir. Senin şu anda bende görmekte olduğun ıstırap ve endişeme gelince, o senin için ve senin en yakın ve en sadık dostların içindir. Vallahi şayet benim şu yer dolusu altınım olaydı azız ve celîl olan Allah'ın azabından kurtulmak için o azabı görmeden önce bu altınları (hiç tereddüt etmeden) muhakkak feda ederdim. Hammâd b. Zeyd der ki: Bize Eyyûb, ona İbn Ebu Müleyke, ona da İbn Abbâs "ben Ömer'in yanına girdim” demiş ve bu hadisi rivayet etmiştir.
Bize Ebu Nuaym, ona İsrâil; (T) yine bana Hamdân b. Ömer, ona Ebu Nadr, ona Eşcaî, ona Süfyân, o ikisine (İsrail ve Süfyân'a) Muhârik, ona Tarık b. Şihâb, ona da Abdullah b. Mesud (ra) şöyle demiştir: Bedir günü Mıkdâd “Ey Allah'ın Rasulü, biz Sana, İsrâîloğullarının, Musa Peygamber'e "sen git Rabbinle beraber savaşın. Biz muhakkak burada oturup (bekleyeceğiz)" dedikleri gibi demeyiz. Tam tersine biz Sana 'yürü, biz de Seninle beraberiz'” deriz" dedi. Mıkdâd'ın bu sözü Rasulullah'ın bütün gamını giderdi. Yine Vekî, ona Süfyân, ona Muhârik, ona da Târık, Mıkdâd'ın bu sözü Peygamber'e (sav) söylediğini rivayet etmiştir.
Bize Ebu Nuaym, ona İsrâil; (T) yine bana Hamdân b. Ömer, ona Ebu Nadr, ona Eşcaî, ona Süfyân, o ikisine (İsrail ve Süfyân'a) Muhârik, ona Tarık b. Şihâb, ona da Abdullah b. Mesud (ra) şöyle demiştir: Bedir günü Mıkdâd “Ey Allah'ın Rasulü, biz Sana, İsrâîloğullarının, Musa Peygamber'e "sen git Rabbinle beraber savaşın. Biz muhakkak burada oturup (bekleyeceğiz)" dedikleri gibi demeyiz. Tam tersine biz Sana 'yürü, biz de Seninle beraberiz'” deriz" dedi. Mıkdâd'ın bu sözü Rasulullah'ın bütün gamını giderdi. Yine Vekî, ona Süfyân, ona Muhârik, ona da Târık, Mıkdâd'ın bu sözü Peygamber'e (sav) söylediğini rivayet etmiştir.