حدثنا مكي بن إبراهيم قال أخبرنا بن جريج عن عطاء عن عائشة رضي الله عنها قالت : كان النبي صلى الله عليه وسلم إذا رأى مخيلة دخل وخرج وأقبل وأدبر وتغير وجهه فإذا مطرت السماء سرى فعرفته عائشة ذلك فقال النبي صلى الله عليه وسلم وما أدري لعله كما قال الله عز وجل فلما رأوه عارضا مستقبل أوديتهم الآية
حدثنا أبو نعيم الفضل عن سفيان عن سلمة بن كهيل عن عيسى بن عاصم عن زر بن حبيش عن عبد الله هو بن مسعود قال قال النبي صلى الله عليه وسلم : الطيرة شرك وما منا ولكن الله يذهبه بالتوكل
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165605, EM000909
Hadis:
حدثنا أبو نعيم الفضل عن سفيان عن سلمة بن كهيل عن عيسى بن عاصم عن زر بن حبيش عن عبد الله هو بن مسعود قال قال النبي صلى الله عليه وسلم : الطيرة شرك وما منا ولكن الله يذهبه بالتوكل
Tercemesi:
— Abdullah ifoni Mes'ud'datî rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Peygamber (SalMlahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
Uğursuzluğa yorma, şirktir; ve bizden hiç bir kimse yoktur ki, bu şirkten ona bir şey yaklaşmış olmasm. Ancak tevekkül ile Allah onu giderir.»[541]
Bu hadîs-İ şerif, bundan sonraki bölümle İlgili olduğu halde bir zühul eseri olarak burada zikredilmiş olsa gerektir. Zira bulut görüldüğü zaman söylenecek sözle bu fal mevzuu arasında bir münasebet kurulamamıştır. Mana bakımsndan tamamen gelecek olan bölümle ilgilidir. Tafsilât için bundan sonraki hadîs-r şerife bakılsın.[542]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 909, /704
Senetler:
()
Konular:
Şirk, Şirk- Müşrik
Tevekkül, Allah'a tevekkül etmek
Uğur-uğursuzluk
حدثنا إبراهيم بن المنذر عن معن بن عيسى قال حدثني عبد الله بن مؤمل عن أبيه عن عبد الله بن السائب : أن النبي صلى الله عليه وسلم عام الحديبية حين ذكر عثمان بن عفان أن سهيلا قد أرسله إليه قومه صالحوه على أن يرجع عنهم هذا العام ويخلوها لهم قابل ثلاثة فقال النبي صلى الله عليه وسلم حين أتى فقيل أتى سهيل سهل الله أمركم وكان عبد الله بن السائب أدرك النبي صلى الله عليه وسلم
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165612, EM000915
Hadis:
حدثنا إبراهيم بن المنذر عن معن بن عيسى قال حدثني عبد الله بن مؤمل عن أبيه عن عبد الله بن السائب : أن النبي صلى الله عليه وسلم عام الحديبية حين ذكر عثمان بن عفان أن سهيلا قد أرسله إليه قومه صالحوه على أن يرجع عنهم هذا العام ويخلوها لهم قابل ثلاثة فقال النبي صلى الله عليه وسلم حين أتى فقيل أتى سهيل سهل الله أمركم وكان عبد الله بن السائب أدرك النبي صلى الله عليه وسلم
Tercemesi:
— Abdullah ibr.iVSâib'den rivayet edilmiştir:
— Peygamber (SaHaİlahü Aleyhi ve Selleml Hudeybiye yılında Hudey-biye'de idi. Bu yıl (rnüslümanlar Mekke müşriklerine sataşmadan) geri dönmek ve gelecek yıl (Kabe'yi) üç gün için raüslümanlara boşaltmak şartı ile barış yapsın diye, müşrikler Süheyl'i elçi olarak Peygambere gönderdiklerini Osman ibni Affan haber verdiği sıra, Süheyl gelince : Süheyl geldi, dendi. Bunun üzerine Peygamber -(SatlaU&hii'Aleyhi ve Selkm);
— Allah, işinizi kolöylaştırsm!» buyurdu. (Bu hadîsi rivayet edenj Abdullah îbni's-Sâib, Peygamber(SaMîâhü Aleyhi ve Sellenı) 'e yetişmişti.[554]
Hadîs-i şerifi daha iyi anlayabilmek İçin Hudeybıye Sulhu hakkında biraz bilgi vermek gerekiyor:
Hudeybiye, Mekke'den iki kilometre kadar mesafede bulunan bir kuyunun adıdır. Bu kuyuya yakın olan köyün adı da aynı isimle anılır, Müslümanların Mekke'deki Kureyş müşrikleri ile yaptıkları barış sözleşmesi bu köyde karara bağlandığından, ona Hudeybiye Barışı denmiştir. Bu barışın Sslâm tarihindeki önemi'çok büyüktür. Müslümanların gelecekteki başarı ve zaferlerine kapı açmıştır. Müslümanların teslim olmalarını andırır bîr manzara gösterirse de, gerçekte böyük bir zafer olmuştur.
Hz. îbrahîm tarafından inşa edilen Kabe, müminlerin mukaddes ziyaretgâhı ve merkezi olarak tanınagelmiştir. Zamanla Hz. İ b ra h i m 'in ümmeti putperestliğe sapmışsa da Kabe onun eseri olduğu İçin bütün Arab-lar tarafından hürmet görüyordu ve kıble olarak tanınıyordu. Böylece hem müslümonlar, hem de müslüman olmayan Arab kabilelerince bidayetten beri Mekke şehri, içinde barındığı mukaddes Kabe dolayısıyla hürmet edilen ve arzulanan bir belde idi.
islâm dini, hac ibadetini rnüs!umanlara farz kıldıktan sonra, bunun önemi daha fazla büyümüş ve Mekke'deki Kabe'yi ziyaret bir vazife olmuştu. Ayrıca Mekke'den Medine'ye hicret etmiş olan müslümanların Mekke'de kalan ve îsSâmı kabul eden yakın akrabaları bulunuyordu. Bunlarla görüşüp stlâ yapmak ve hallerini öğrenmek gerekiyor, aynı zamanda ana vatan hasretini gidermek arzusu da taşınıyordu.
İşte görünüşle bu gibi sebeplerle ve gerçekte Cenab-ı Hakkın diiemiş olduğu hikmetler üzere Peygamber Efendimiz, hicretin altıncı yılında ömre (nafile hac) ibadetinde bulunmak kasdİ ile Mekke'ye müteveccihen yola çıkmışlardı. Beraberinde bulunan ashabın sayısı 1500 kişi civarında idi. Sırf Kabe'yi ziyaret niyyeli ile Medine'den yola çıkıldığı için beraberlerinde birer kılıçtan başka hcrp âleti yoktu.
Müslümanların Mekke'ye doğru harekete geçtikleri haberi müşriklere ulaşınca, Mekke müşrikleri telâşa kapıldılar ve kabilelerini toplayarak müs-Sümanlara karşı çıktılar ve müslümanları Mekke'ye koymamaya karar verdiler. Hz. Peygamber her ne kadar elçiler göndererek, maksadının harp olmayıp sırf Kabe'yi ziyaret olduğunu bildirmişse de, müşrikler buna razı olmadılar. Mekke'ye gönderilen elçilerden biri de Osman ibni Af-fan idi. Müşrikler de, müslümanların nİyyetini yakînen anlamak için Hz. Peygamber'e elçiler yollamışlardı. Bu arada «Rıdvan Bîatı» oldu. Şöyle ki : Hz. Osman elçi olarak Mekke'ye gönderildiği zaman müşrikler tarafından hapsedilmiş ve arkasından öldürüldüğü haberi gelmişti. Buna son derece üzülen Hz. Peygamber ashab-ı kiramı toplamış ve İslâmiyet uğruna kanlarının son damlasına kadar çarpışmak üzere onlardan and istemişti. 8u şekilde Peygambere söz verme işi bir ağaç altında vaki oldu. Kadın -erkek bütün ashabın ayrı ayrı bîat etmeleri hâdisesi İslâm tarihinde çok mühim bir hâdisedir. Buna «Rıdvan Bîcfı» denir ki, Kur'an-ı Kerîm'de bahsi geçer.
Nihayet Hz. Osman'ın öldürülmediği anlaşılmış ve müşriklerin, Söheyî ibni Amr'ı elçi olarak gönderdikleri haberi gelmişti. Süheyl, BCureyş'in ileri gelenlerinden ve en iyi hatiplerinden biriydi. Müslümanlar bu yıl haccefmeyip geri dönmek ve gelecek yıl üç gün Mekke boşaltılarak musîüsmanların ziyaretine açtk bulundurulmak sarfı ile anlaşma yapılması yolunda S ü h e y I "e kavmi yetki vermişti. Yapılan barış maddelerin biri bu olmuştu.
İşte S ü h e y I 'in elçi olarak geldiği haberi Peygamber'e verilince, bu ismin (Süheyl = Seht isminin} kolay mânâsını ifade etmesini Hz. Peygamber hayra yorarak :
»Allah işinizi Ikolaylaştırsın, (veya) kolaylaştırdı.» Buyurmuştur.
Böyİece ismi bereket vesilesi sayarak hadîs-i şerif, güzel isimleri hayra yormanın cevazı hususunda bize delil olmaktadır.
Nihayet uzun tartışmalar sonunda Kureyş murahhası Süheyl ile Hz. Peygamber arasında şu anlaşma imzalandı :
1— Müslümanlar bu yıl Mekke'yi ziyaret etmeksizin Medine'ye dönecekler,
2— Gelecek yıl Mekke'yi ziyaretle müslümanlar orada üç günden ziyade kalmayqcaklar,
3— Müslümanlar silâhsız olarak gelecekler, yanlarında yalnız kınlarında duran kılıç bulunduracaklar ve bu kanlı kılıçlar, mahfazalar içinde olacaktır,
4— Müslümanlar, Mekke'de bulunan müslümanlardan hiç birini götürmeyecek, Medine'ye giden müslümanlar İçinde Mekke'de kalmak isteyen bulunursa onu bırakacaklar,
5— Müslümanlardan veya müşriklerden biri Medine'ye gidecek olursa, Kureyş e tesüm olunacak; fakat müslümanlardan biri Mekke'ye gidecek olursa, Kureyş tarafından geri verilmeyecektir.
6— Arab kabileleri istedikleri tarafla birleşmekte serbest olacaklardır.
Bütün bu maddeler müslümanların aleyhinde görüldüğünden ashab-ı. kiram çok büyük imtihanlar geçirdiler, bu anlaşmayı başansızlık sanarak Medine'ye dönmeye bir türlü ayakları varmıyordu. Bİr de barış maddeleri yazılırken, Kureyş murahhası Süheyl'in oğlu olup, müslümanlığı kabul et-mesİ yüzünden Mekke'de çeşitli işkencelere uğrayan Ebû Cendel kaçarak ayaklarındaki zincirlerle burada müstümanlara sığınmıştı. Oğlunu gören Süheyl, Hz. Peygamber'e hitaben :
— işte barış maddelerine riayet edip ermediğini gösterecek bir hâdise! Ebû Genden bana teslim ediniz, dedi. Resul-i Ekrem bu teklif) kabul etmedi; çünkü barış henüz imza edilmemişti. Buna karşı Süheyl :
— O halde barıştan vazgeçiyoruz, dedi.
Aralarında geçen çetin müzakere sonunda Ebû Cendel'in teslimine Hz. Peygamber razı oldu. E (5 û Cendel'İn işkence yaralarını göstermesi ve tekrar bu acıklı ızdıraplara terk edilmesine müslümanların nasıl razı olacaklarını ifade etmesi üzerine, müslümanîar gaieyona gelmiş ve bir ara Hz. Ömer kendini tutamayarak Resûl-î Ekrem'e karşı bazı sorularda bulunmuş ve direnmişti. Sonra Hz. Ebû B e k İ r 'e giderek ondan şu cevabı aldıktan sonra sükûnete kavuşmuştu : «Hz. Muhammed Allah'ın Peygamberidir. Ne yaparsa Allah'ın emrine uyarak yapar.»
Hz. Dm er, Ebû Cendel'in yürekler acısı hali karşısında teessürünü yenemeyerek Peygambere karşı takındığı tavırdan dolayı çok pişman olmuş ve yaşadığı müddet teessürünü ifade etmişti. Allah'ın affına kavuşmak için ibadet etmiş, oruç tutmuş ve köleler azad etmişti.
Sözleşme, Hz. A Iİ tarafından yazılmaya başlanırken Süheyl besmele ve «Allah'ın Resulü» cümlelerine itiraz etmiş ve bunların yazrlmama-sını istemiş olmakla zor bir durum ortaya çıkmıştı. Hz. Peygambere en büyük bağlılık ve İtaati gösterip yaşayan Hz. Aii, Peygamberin «sil» emrine karşı «Muhammet! Resûlüllah» cümlesini çizmek istememiş, bizzat Hz. Peygamber kendi eliyle çizmişti.
Barış sözleşmesi İmzalandıktan sonra Resûl-i Ekrem ashabına kurbanlarım kesmelerini ve traş olmalarını emretmiş, fakat müslümdnîar mağlûbiyet zannettikleri bu barış şartları altında kendilerinden geçerek bu emri yerine getirmeye koşamodslor ve ağır aldılar. Nihayet Resül-i Ekrem'in kurban kesip traş olması özerine, onlar da kurbanlarını kestiler ve traş oldular. İşte bu kadar ağır ve çetin İmtihanlar içinde geçen ve büyük sarsıntı geçiren müslümanlar daha Medine'ye dönmeden yolda fetih âyeti nazil oldu ve barışın bir mağlûbiyet değil, bir zafer olduğunu müjdelemişti. Âyet şu :
Barış sözleşmesi üzerinden gün geçtikçe hâdiseler hep müslümanların Sehine olarak gelişmiş ve Mekke'nin fethine zemin hazırlanmış ve bu arada pek çok kabileler müslüman olmuş ve beldeler fethedilmiş ve vadedilen büyük zafer hicretin sekizinci yılında gerçekleşmişti.
— Ey Resulüm, muhakkak bix sa«a büyük ve aşikâr bîr zafer verdik.» (Fetih sûresi, âyet: t)
Süheyl îbni A m r da, Mekke'nin bu fethi gününde oğlu Ebû Cendel'in himayesinde bulunarak İslâm'ı kabul etmişti. Süheyl'in künyesi Ebü Zeyd olup, cahiîiyet devrinde Kureyş'İn ulularından ve eşrafından biri îdi. Bedir savaşında kâfir olarak esir edilmiş ve sonra fidye karşılığında geri verilmişti. Müslümanlara esir düşîüğü zaman, kuvvetli bir hatip olduğu içîn Haznetî Ömer, bunun hakkında Peygamber (SaİtalkAÜ Aleyhi ve
«Ey Allah'ın Resulü! 6u adamın dişlerini sökeyim; bir daha senin aleyhime söz söyleyeninsin.» Hz. Peygamber ise :
«— Onu bırak; olur ki, gelecekte senin öveceğin bir makamdft bulunur, buyurdu.
Gerçekten Peygamber (Saltattahü Aleyhi ve Sellem) irtihal edince, mös-lûman!ar telâş İçinde çekişmeye düştükleri bir makamda Süheyl irad eîtîğî beliğ ve tesirîi sözlerle mGslGmanları yatıştırdı ve Hz. Ömer'in de
Süheyl İslâm'ı kabul ettikten sonra çok namaz kılan, çok oruç tutan ve çok sadaka veren kimse olmuştu. Yolnız bîr k\z\ {Hind} müstesna, bötön aile efradını toplayarak cîhad etmek üzere Şam'a gitti ve hepsi orada vefat etti. Süheyl'in vefatı, hicretin 18. yılına tesadüf eder, Oğtu Ebü Cendel de yine Hz. Ömer'in hilâfeti zamanında 38 yaşında olduğu halde Şam'da vefat etti. Ebû Cendel, Hodeybİye barışı esnasında babası Süheyl'e teslim edilip Mekke'ye geri çevrildikten sonra bir yolunu bulup tekrar kaçmış ve kendisi gibi daha önce müşriklerden kaçarak sahilde Mekke-Şam yolu üzerindeki Ays mevkiini tutan Ebû Basîr'e İltihak etmişti. Bazı kabilelerin de iştiraki ile 300 kişiye baliğ olan bu mü-cahidler grubu, Kureyşülerin ticaret kervanlarını mütemadiyen vurarak onları çok müşkül duruma sokmuşlardı. Nihayet Kureyş müşrikleri, bunların tecavüzünden kurtulmak için, Medine'ye çağrılmalarını Peygamber'den istemişler ve böylece Medine'ye dönmüşlerdi. Artık Mekke'ye iade mecburiyeti kalkmış oluyordu. Ebû B a s î r ise, Ays mevkiinde iken, Hz. Peygam-ber'in Medine'ye davet mektubu geldiği zaman hasta idi. Mektubu yüzüne gözüne sürerek ruhunu teslim etmişti. Ebû Cendel onu gömdükten sonra arkadaşları ile Medine'ye dönmüştü. Allah hepsinden razı olsun...[555]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 915, /713
Senetler:
()
Konular:
Siyer, Hudeybiye Anlaşması
Siyer, Hudeybiye Günü
حدثنا الحكم بن نافع قال أخبرنا شعيب قال أخبرني عبيد الله بن عبد الله بن عتبة أن أبا هريرة قال سمعت النبي صلى الله عليه وسلم يقول : الطيرة وخيرها الفأل قالوا وما الفأل قال كلمة صالحة يسمعها أحدكم
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165606, EM000910
Hadis:
حدثنا الحكم بن نافع قال أخبرنا شعيب قال أخبرني عبيد الله بن عبد الله بن عتبة أن أبا هريرة قال سمعت النبي صلى الله عليه وسلم يقول : الطيرة وخيرها الفأل قالوا وما الفأل قال كلمة صالحة يسمعها أحدكم
Tercemesi:
— Ebu Hüreyre demiştir ki, Peygamber ı şöyle buyurduğunu işittim:
«— Uğursuzluğa yorma işinin hayırlısı faldır.» Ashab sordular:
— Fal nedir? Peygamber:
— Sizden birinizin işittiği iyi sözdür.»[543]
Bir şeyi uğursuzluğa yorma İşine «Tıyere» denir. Cahiliyet devrinde insanlar bir iş için evden çıktıktan zaman önlerine çıkacak kuşların uçuşlarından İşlerinin hayırlı veya kötü çıkacağını tesbit ederlerdi ve buna inanırlardı. Eğer kuş sağ taraftan uçarsa bunu İyiliğe, sol taraftan uçarsa kötülüğe yorumlarlar ve bu ikinci takdirde yapmak istedikleri işi terk ederlerdi. Sağ taraftan uçuş halinde de niyyet ettikleri işi yaparlardı. Bu cahiliyet âdetlerinden olan «Tıyere» işi, hâdiseleri uğursuzluğa yorma mânâsında kullanılagelmiştir.
Bundan önceki hadîs-i şerifte *Tiyere = Uğursuzluğa yorma şirktir,» buyurulmuştur. Bunun İki mânâsı var:
1— Tıyere, cahiliyet devri insanlarının, yani müşriklerin işidir; İslâm'da bunun yeri yoktur.
2— Bir iş üzerinde şu veya bu hareketin müessir bir sebep olduğuna inanmak şirktir. Yaratıcılıkta ve tasarrufta Allah'dan başkasına hak tanımak, ona ortak koşmak olur.
Yapılması istenen bir iş, yasak olmayan hayırlı bir İşse, onu yerine getirmeli, zararlı ve yasaksa yapmamalıdır, işler, kuş uçması, kedi ve karga çıkması İle iyiliğe veya kötülüğe yorumlanmamalıdır.
Yine hadîs-i şerifin ikinci cümlesinde :
«Bizden hiç bir kimse yoktur ki. bu şirkten ona bir şey yaklaşmış olmasın; ancak Allah onu (şirki) tevekkül ile giderir,»
Buyurulmaktadır. Hadîs âlimleri bunun mânâsını şöyle açıklamaktadırlar : Bu söz, ravi I b n i M e s ' u d 'un sözüdür, hadîs-i şerif İçine sokularak metinden gösterilmiştir. İ b n i Mes'ud hazretleri demiş oluyor ki, biz müminler ilk anda bazı hâdiseleri kötüye yorumlama halinden kurtulamayız da, düşünüp kendimize geldikten sonra Allah'a tevekkül ederek ondan kurtuluruz.
Bu ifade Hz. Peygamber'e isnad edildiği takdirde, bundan müminler ve ümmet kasdedilmiş olur. Nefis alışkanlığından insanın kalbine vehim ve kuruntu gelir. Müminler kesin olarak ilk anda bu illetten kurtulamazlar. Her şeyi Allah yaratmış olacağını, onun tasarrufuna ortakçı çıkamayacağını bilmekle bu kuruntu ve vehim giderilir. Hulâsa, kalbe gelen hatırata ve gafletten doğan hallere itibar edilmez, Allah'a güvenilir. Vesvese kabilinden müminin kalbine gelen şey, İmanını zedelemez. Ancak gerçek olduğuna inanarak «Tıyere»yi tasdik etmek gizli şirktir. Mümini de, bundan, Allah'a güven kurtarır.
Bu bölümdeki hadîs-İ şerife gelince, Tıyere'den ayrı olarak «fal» kelimesinin burada kullanıldığını ve bunun yasaklanmadığını görüyoruz. Fal, aslında sevinç ve hüzün vermeye sebep olan söz ve hareketler için kullanılır. Fakat hayra yorumlanan İşlerde kullanılagelmiştir. Tıyere'nin her çe-şitinde hayır.olmadığına göre, bunun içinden «fal»ı istisna etmek, yorumlama bakımından aralarında olan münasebetten ileri gelmektedir. Fal İşİn-de Allah'a iyi zan besleme vardır. Meselâ, bir hastaya hitaben ey Salim! diye söylenirse, hasta bundan selâmet bulacağını ve kurtulacağını umarak güzel zan beslerse iyi bir yorma olur. Hadîs-i şerifte fal iyi sözdür, buyu-rulmasındakî maksat budur. Yapıcı ve olumlu söz söyleyerek Allah'a iyi bir zan besleme yolundaki ifadeler makbuldür. Bunun dışındaki iyi veya kötüye yormalar yersizdir.[544]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 910, /704
Senetler:
()
Konular:
Uğur-uğursuzluk
Uğursuzluk, Tefe'ül/Uğurlu, uğurlu veya uğursuz saymak
حدثنا إسماعيل قال حدثني بن أبي الزناد عن علقمة عن أمه عن عائشة : أنها كانت تؤتى بالصبيان إذا ولدوا فتدعو لهم بالبركة فاتيت بصبي فذهبت تضع وسادته فإذا تحت رأسه موسى فسألتهم عن الموسى فقالوا نجعلها من الجن فأخذت الموسى فرمت بها ونهتهم عنها وقالت ان رسول الله صلى الله عليه وسلم كان يكره الطيرة ويبغضها وكانت عائشة تنهى عنها
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165609, EM000912
Hadis:
حدثنا إسماعيل قال حدثني بن أبي الزناد عن علقمة عن أمه عن عائشة : أنها كانت تؤتى بالصبيان إذا ولدوا فتدعو لهم بالبركة فاتيت بصبي فذهبت تضع وسادته فإذا تحت رأسه موسى فسألتهم عن الموسى فقالوا نجعلها من الجن فأخذت الموسى فرمت بها ونهتهم عنها وقالت ان رسول الله صلى الله عليه وسلم كان يكره الطيرة ويبغضها وكانت عائشة تنهى عنها
Tercemesi:
— Hazreti Âişe'den rivayet edildiğine göre, çocuklar doğduğu zaman kendisine getirilirdi de, onlara bereketli olmaları için dua ederdi. Böyle bir çocuk kendisine getirildi. Hazreti Âişe çocuğu yatağına koymaya gitti. Bir de başının altında bir ustura gördü. Oradakilere usturadan sordu (Bu nedir) ? Onlar dediler ki, cinden korunmak için (cin çarpmasın diye) onu koyuyoruz. Hazreti Âişe usturayı alıp, pnu attı ve bundan onları yasaklıyarak dedi ki:
«—ResûlüHah (Sallallalıü Aleyhi ve Sellem) uğursuzluğa yormayı hoş görmezler ve ona buğasederierdi.»
Hazreti Âişe bu uğursuzluğa yorma işini yasaklardı.[548]
Bugün çocuklara takılan boncuk ve boynuz gibi şeyler de, Hz. Âişe'nİn yasckladığı âdetin başka bir örneğidir. Bunlar da hurafe kabilinden olan ve cin çarpması ile göz isabetini engelleyici şeyler değillerdir. Bun-forrn. İslâm İnanç ve âdetleriyle bir İlgisi olmadığının en canlı misalini ve uygulamasını bu hadîs-i şerifte buluyoruz. Çocuklara yapılması gereken şey, duadır, haklarında bereket İstemektir ve onlara islâm terbiyesi vermektir.[549]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 912, /711
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Nazar, nazar boncuğu, muska, fal, büyü, uğursuzluk
Uğur-uğursuzluk
حدثنا مسلم قال حدثنا هشام قال حدثنا قتادة عن أنس عن النبي صلى الله عليه وسلم : لا عدوى ولا طيرة ويعجبني الفأل الصالح الكلمة الحسنة
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165610, EM000913
Hadis:
حدثنا مسلم قال حدثنا هشام قال حدثنا قتادة عن أنس عن النبي صلى الله عليه وسلم : لا عدوى ولا طيرة ويعجبني الفأل الصالح الكلمة الحسنة
Tercemesi:
— Enes, Peygamber (Saalldhü Aleyhi ve Selkm)'den şöyle anlat-
— (Hastalıkta bizatihi) sirayet yoktur, uğursuzluğa yorma yoktur. Dürüst yorum, güzel söz hoşuma gider.»[550]
Inson bazı tehlikelerden korunduğu ve tedbir aldığı gibi, hastalıklara karşı da korunmak ve tedbir almak zorundadır. Bununla beraber hastalığın isabet etmesi veya etmemesi, Allah'ın dilemesiyle olur. Bizatihi hastalık kendiliğinden müessir değildir. Hastalığı ve şifayı yaratan Allah Tealâ'dır. Onun için hastalığın kendinde bu kudreti aramamalıdır. Hastalık da Allah'ın bir yaratığıdır. Uğursuzluğa yorma ve fal hakkında bilgi için 910 sayılı hadîs-i şerîfe ve açıklamasına bakılsın.[551]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 913, /711
Senetler:
()
Konular:
Hastalık, hastalığın bulaşması
Uğur-uğursuzluk
Uğursuzluk, Tefe'ül/Uğurlu, uğurlu veya uğursuz saymak
حدثنا عبد الله بن محمد قال حدثنا أبو عامر قال حدثنا بن المبارك عن يحيى بن أبي كثير قال حدثني حبة التميمي أن أباه أخبره أنه سمع النبي صلى الله عليه وسلم يقول : لا شيء في الهوام وأصدق الطيرة الفأل والعين حق
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165611, EM000914
Hadis:
حدثنا عبد الله بن محمد قال حدثنا أبو عامر قال حدثنا بن المبارك عن يحيى بن أبي كثير قال حدثني حبة التميمي أن أباه أخبره أنه سمع النبي صلى الله عليه وسلم يقول : لا شيء في الهوام وأصدق الطيرة الفأل والعين حق
Tercemesi:
— Habbetüt-Temîmî anlattığına göre, Peygamber (Sdlteflahü Ateyht) vej&toıj'in şöyle buyurduğunu babası işitti:
«— Baykuşlarda (uğursuzluk diye) bir şey yoktur. Yorum yapmanın sa doğrusu, bayıra yarmadır. Göz değmesi de bir gerçektir.»[552]
Islâmiyetten önce Araplar baykuşun ötüşünü uğursuzluğa yorarlar ve onun hareket ve ötüşünden bir lakım mânâlar çıkarırlardı. Peygamber Efendimiz ;
«Baykuşta bir şey yoktur.»
Buyurmakla bu batıl inana yok etmiştir. Fakat zaman zaman bu çeşit hurafeler canlanmıştır. Günümüzde bile baykuş ve karga ötüşlerini uğursuzluğa yoranlar ve bunlardan bir takım mânâlar çıkaranlar vardır. İslâm dininin kaldırdığı bu yersiz âdetlerin canlanmasına sebep olan hal cehalettir. Yüce dinimizin ahlâkını bilmemek ve öğrenmemek bizi bu akıbete sürüklemektedir. Bu hurafelerden kurtulmak, Peygamber Efendimizin tavsiyelerini öğrenmek ve onlara uymakla olur,
İslâm'da güzel sözle İfadede bulunmak suretiyle maneviyatı takviye şeklinde hayıra yorma vardır ki, bunun açıklaması daha önceki hadîs-i şerifler münasebetiyle geçmiştir.
Mal ve cana zarar vermek suretiyle neticelenen göz değmesi «isabet-i ayın», vaki olan bir gerçektir kİ, bunu Peygamber (Satîalîahü Aleyhi ve Seltem) haber vermektedir. Bİr mala veya cana,, hased karışmış olan hasret ve İmrenme bakışı İle kötü huyiu gözün zarar vermesidir. Böyle bir bakıştan çok kere bakılan şeye zarar hasıl olur. Bu da gözün ruh ile olan sıkı irtibatından ileri gelen bir haldır; madde ile izah edilemeyen manevî bir olaydır. Bunun varlığını dinimiz ispat etmektedir. Bütün fenalıklardan olduğu gibi, göz değme fenalığından da Allah'a sığınmakla ancak kurtu-îabîlinir. Hoşa giden bir şey görüldüğü zaman «Mâ Şâ Allah'la Kuvvete İllâ Biflâh» denirse, göz değme zararı olmaz. Ibnİ Mace'nin tahrİç ettiği bir hadîs-i şerifte de şöyle buyurutmaktadır:
— Sizden biriniz, kardeşinde hoşlandığı bir şey gördüğü zaman, onun için bereket dua etsin r= Bareke'IIah, desin.»
Göz değmesi olduktan sonra da, gözü değenin aldığı abdest suyu, göz isabet eden üzerine dökülmekle de şifaya sebep olacağı rivayeti vardır.[553]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 914, /713
Senetler:
()
Konular:
Cahiliye, inançları, düzeltilmesi
Nazar, göz değmesi
Uğur-uğursuzluk
Uğursuzluk, Tefe'ül/Uğurlu, uğurlu veya uğursuz saymak
حدثنا إسماعيل قال حدثني مالك عن بن شهاب عن حمزة وسالم ابني عبد الله بن عمر عن عبد الله بن عمر أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال : الشؤم في الدار والمرأة والفرس
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165613, EM000916
Hadis:
حدثنا إسماعيل قال حدثني مالك عن بن شهاب عن حمزة وسالم ابني عبد الله بن عمر عن عبد الله بن عمر أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال : الشؤم في الدار والمرأة والفرس
Tercemesi:
— Abdullah ibni Ömer'den rivayet edildiğine göre,, Resûlüllah (Sallallakü A leyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
«— Uğursuzluk evde. kadında ve attadır.»[556]
İslâm inancında uğursuzluk ve bereket; bazısını bildiğimiz hikmetlere bağlı olarak Allah'ın takdiri ile olur. Yaratıklar bizatihi bunlarda müessir değillerdir. Ancak Allah'ın takdirinin ne olduğu; ne akılla, ne hislerle, ne de başka delillerle bilinir. Biz hayırla seni, uğursuzlukla bereketi ayırmak ve birini diğerine seçmek için adî sebeplere ve dînî ölçülere baş vururuz. Meselâ bîr hanımda dindarlık, beden sağlığı, akıl, edeb, güzel idare ve yaratılış güzelliği gibi haller toplanrmşsa, buna denk olacak bir erkeğin ona talip Çıkarak onunla evlenmesinde uğur ve bereket vardır. Bu vasıflara aykırı haller bulunur da denge bozulursa uğursuzluk olur, yaşayışta bereket kalmaz.
Evde bereket veya uğursuzluk da böyledir. Oturulacak ev sağlık bakımından yeterli, mevki ve komşularıyle iyi, çarşı ve pazarı yakın, ihtiyaca kâfi ise bunu seçmekte uğur bulunduğu İnancı taşınır. Böyle olmayan evler de huzur sağlayamadığından, uğursuz olur.
Atın da İyi sıfatları malûmdur. Bir at iyi vasıflarıyle helâlından satın alınır ve dhad gibi üstün bir gaye için beslenirse, onda hayır ve bereket vardır. Esasen bütün eşyada bu hayır ve şer durumları aynen vardır. İnsan hayatı boyunca devamlı olarak bu anılan üç şeyden müstağni kalmadığı için bu üç şey esas olarak alınmıştır. Her şeyde dinî ölçülerle âdete ba§lı kaideleri ele alarak eşyayı değerlendirmek gerekir. Yoksa bizatihi eşyada uğursuzluk veya bereket yoktur. Bunlar Allah'ın takdirî ile olur.[557]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 916, /714
Senetler:
()
Konular:
Uğur-uğursuzluk
Uğursuzluk, ev, kadın, at vb. şeylerde uğursuzluk aramak
حدثنا إسماعيل قال حدثني مالك عن أبي حازم بن دينار عن سهل بن سعد أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال : إن كان الشؤم في شيء ففي المرأة والفرس والمسكن
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165614, EM000917
Hadis:
حدثنا إسماعيل قال حدثني مالك عن أبي حازم بن دينار عن سهل بن سعد أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال : إن كان الشؤم في شيء ففي المرأة والفرس والمسكن
Tercemesi:
— Sehl ibni Sa'd'dan rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Aleyhi ve SelUsm) şöyle buyurdu:
Bir şeyde uğursuzluk varsa, kadında, atta ve evdedir.»[558]
İnsanların devamlı olarak sahip bulundukları bu üç şeyde ekseriya uğursuzluk yorumu yapmışlardır. Bundan kurtulmak ve rahata kavuşmak için evinde rahat edemeyen ve daralan bir kimsenin uygun vasıflı başka bir eve geçmesi, hanımı İle geçinemeyen ve hayat şartları bağdaşamayan kimsenin hanımından ayrılması, binek vasıtasının huy vasfından sıkıntıya düşen kimsenin onu değiştirmesi suretiyle zihnindeki kuruntuyu gidermesi ona manevî bir huzur verir. Gayri meşru yollara sapmadan hak üzere gerekli tasarruf yetkisini İslâm dini insanlara vermiştir. Eşyanın kendinde uğursuzluk olmaz, belki onların vasiflanndaki bozuklukların kötülüğü uğursuzluk sebebi olur. £ilgi için bundan önceki hadîs-i şerîf açıklamasına bakılsın.[559]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 917, /717
Senetler:
()
Konular:
Uğursuzluk, ev, kadın, at vb. şeylerde uğursuzluk aramak
حدثنا عبيد الله بن سعيد يعني أبا قدامة قال حدثنا بشر بن عمر الزهراني قال حدثنا عكرمة بن عمار عن إسحاق بن عبد الله عن أنس بن مالك : قال قال رجل يا رسول الله إنا كنا في دار كثر فيها عددنا وكثرت فيها أموالنا فتحولنا إلى دار أخرى فقل فيها عددنا وقلت فيها أموالنا قال رسول الله صلى الله عليه وسلم ردها أو دعوها وهي ذميمة قال أبو عبد الله في إسناده نظر
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165615, EM000918
Hadis:
حدثنا عبيد الله بن سعيد يعني أبا قدامة قال حدثنا بشر بن عمر الزهراني قال حدثنا عكرمة بن عمار عن إسحاق بن عبد الله عن أنس بن مالك : قال قال رجل يا رسول الله إنا كنا في دار كثر فيها عددنا وكثرت فيها أموالنا فتحولنا إلى دار أخرى فقل فيها عددنا وقلت فيها أموالنا قال رسول الله صلى الله عليه وسلم ردها أو دعوها وهي ذميمة قال أبو عبد الله في إسناده نظر
Tercemesi:
— Enes ibni Malik'den rivayet edildiğine göre, bir adam dedi ki:
— Ey Allah'ın Resulü; biz bir yerde idik. Orada nüfusumuz (sayımız) çoğaldı ve orada mallarımız fazlalaştı. Sonra başka bir yere naklettik de orada sayımız azaldı ve orada mallarımız kıtlaştı. Resûlüllah (Satlallahü Aleyhi ve Selîem) şöyle buyurdu:
— Onu geri ver, —yahut onu bırakınız— o (yer) fenadır.»
— Ebû Abdullah demiştir ki, bu hadîs'in isnadında zafiyet vardır.[560]
Hz. Peygambere gelip durumundan şikâyet eden adamın önceden sdi-hip bulunduğu bir uğursuzluk kuruntusu vardı. Bu zan ve evhamdan kurtulması için Peygamber (SattetfûhU Alevhi ve SeUem) ona yerini değiştirmesini tavsiye ederek ruhî rahatsızlığını tedaviye gitmiştir, önceki hadîslere bakılsın.[561]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 918, /717
Senetler:
()
Konular:
Uğur-uğursuzluk
Uğursuzluk, ev, kadın, at vb. şeylerde uğursuzluk aramak