حدثنا موسى قال حدثنا همام عن قتادة عن أنس : أن النبي صلى الله عليه وسلم رأى رجلا يسوق بدنة فقال اركبها فقال إنها بدنة قال اركبها قال إنها بدنة قال اركبها قال فإنها بدنة قال اركبها ويلك
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165051, EM000772
Hadis:
حدثنا موسى قال حدثنا همام عن قتادة عن أنس : أن النبي صلى الله عليه وسلم رأى رجلا يسوق بدنة فقال اركبها فقال إنها بدنة قال اركبها قال إنها بدنة قال اركبها قال فإنها بدنة قال اركبها ويلك
Tercemesi:
— Enes'den rivayet edildiğine göre, Peygamber (ŞattaÜahil Aleyhi vt5#/tem,Jkurbanlık bir deveyi sürmekte olan bir adam gördü de: Bin ona.» dedi. Adam:
— Bu kurbanlık devedir, dedi. Peygamber:
«Bin ona.» dedi. Adam; bu kurbanlık devedir, dedi. Peygamber: «Bin ona.» dedi. Adam yine:
— Kurbanlık devedir bu, dedi. Peygamber: «Bin ona, yatıklar olsun sana.» dedi.[265]
Cahiliyet devrinde muhtelif sebeplerle adak yapılan kurbanlık hayvanlara binilmez ve sütleri sağılmazdı. Böyle bir zihniyet içinde bulunan ve ismi hadîste açıklanmayan şahıs sürmekte olduğu kurbanlık deveye binmek istememiştir. Adamın ısrarının yerinde olmadığını ve bu tutumundan vazgeçmesinin gerekliliğini İfade yolunda «Yazıklar olsun sana» buyurülmuş-tur. Böyle hallerde bu sözü kullanmanın sakıncalı olmadığı hükmü ortaya çıkmış oluyor.[266]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 772, /613
Senetler:
()
Konular:
Cahiliye, inançları, düzeltilmesi
Hz. Peygamber, üslubu, sözü tekrarı
Kurban, kurbanlık hayvana binmek
Sahabe, Hz. Peygamber'e itiraz, verdiği bir karara
حدثنا محمد بن سلام قال أخبرنا محمد بن فضيل بن غزوان عن عمارة عن أبي زرعة عن أبي هريرة جاء رجل إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم فقال : يا رسول الله أي الصدقة أفضل أجرا قال أما وأبيك لتنبأنه أن تصدق وأنت صحيح شحيح تخشى الفقر وتأمل الغنى ولا تمهل حتى إذا بلغت الحقوم قلت لفلان كذا ولفلان كذا وقد كان لفلان
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165057, EM000778
Hadis:
حدثنا محمد بن سلام قال أخبرنا محمد بن فضيل بن غزوان عن عمارة عن أبي زرعة عن أبي هريرة جاء رجل إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم فقال : يا رسول الله أي الصدقة أفضل أجرا قال أما وأبيك لتنبأنه أن تصدق وأنت صحيح شحيح تخشى الفقر وتأمل الغنى ولا تمهل حتى إذا بلغت الحقوم قلت لفلان كذا ولفلان كذا وقد كان لفلان
Tercemesi:
— Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, bir adam Resûlüllah (SailailahU Aleyhi ve Selton)'e gelip :
— Ey Allah'ın Resulü! Mükâfat bakımından sadakanın hangisi daha faziletlidir? dedi. Peygamber şöyle buyurdu:
«Babana rahmet, bu sana bildirilecektir: ihtiyaçtan korkarak snğlftm ve hırslı olup, zenginlik arzusunda iken, senin sadaka vermen dir. Yoksa can boğaza gelinciye kadar geciktirme ki, şöyle dersin: Falana şu kadar, falana şu kadar (verilsin). Halbuki mal falan (verese) için gerçekleşmiştir, (artık bu ölüm halinde tasarruf hakkın kalmamıştır).»[277]
Yerinde bir soru sorulduğu zaman, soran kimseyi övme ve sorusunu beğenme karşılığında : «Babana rahmet» tâbirini Hz. Peygamber kullanmıştır. Bu tâbir, Arapça d a «Lâ ve Ebîk» veya «Emâ ve Ebîk» lâfızlarının karşılığı olarak verilmiştir. Burada Arapça metindeki «ve»Ier, yemin ifade etmeyip yerine göre medih ve zem ifade ederler, «!â»nın da nehî manası yoktur, sözü teyid ve tespit içindir.
Mükâfatı en büyük olan sadaka için şu şartlar koşulmuştur:
1— İhtiyaçtan ve fakirlikten korku halinde sadaka vermek. Böyle bir durumda insanın sadaka vermesi zordur ve bunu başarmak da din kuvvetine bağlıdır. Sıkıntı ve şiddet hulindeki ibadetlerin sevabı daha çok olur.
2— Vücut sıhhatte iken, ölüm döşeğine düşmeden ve hayattan ümidi kesmeden önce vermek. İnsan hasta olduğu zaman daha çok merhamete getir, öleceğim diye malını şuna buna verir. Böylece sadaka vermesi kolaylaşır. Sağlık durumu yerinde olan insan ise, mala daha çok rağbet eder, merhamet hisleri kısıntılı olur. Onun için sağlık halinde vermenin fazileti çoktur.
3— Bahil ve cimri iken vermek. Cimrilik halini yenerek sadaka vermek, nefsin büyük mücahedesidir. Bu mücahedeyi kazanmanın sevabı da ona göre fazilet taşır.
4— Zenginliği arzu eder bir halde iken sadaka vermek. Zenginleşmeyi arzu eden kimse, mal toplamaya ve harcamamaya gayret gösterir. Bu durumda olanın sadaka vermesi güçleşir ve ağır gelir. Bu tazyikten kurtulup mal vermenin de bu yönden fazileti çok olur. işte bu dört şart muvacehesinde hayır yollarına para ve mal harcamak, en büyük ve en faziletli manevî mükâfatı, sevabı temin eder.
Yoksa nasıl olsa mal elden gidiyor düşüncesiyle can boğaza dayandığı zaman şuna buna vasi yy et bir önlem taşımaz. Bu anda zaten mal şunun bunundur. Ölüm halinde tasarruf hakkı kalmamıştır.[278]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 778, /618
Senetler:
()
Konular:
KTB, SADAKA
Sadaka, çeşitleri
حدثنا علي قال حدثنا سفيان قال حدثني أبو الزبير عن جابر قال : كان رسول الله صلى الله عليه وسلم يوم حنين بالجعرانة والتبر في حجر بلال وهو يقسم فجاءه رجل فقال اعدل فإنك لا تعدل فقال ويلك فمن يعدل إذا لم أعدل قال عمر دعني يا رسول الله أضرب عنق هذا المنافق فقال إن هذا مع أصحاب له أو في أصحاب له يقرأون القرآن لا يجاوز تراقيهم يمرقون من الدين كما يمرق السهم من الرمية ثم قال سفيان قال أبو الزبير سمعته من جابر قلت لسفيان رواه قرة عن عمرو عن جابر قال لا أحفظه عن عمرو وإنما حدثناه أبو الزبير عن جابر
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165053, EM000774
Hadis:
حدثنا علي قال حدثنا سفيان قال حدثني أبو الزبير عن جابر قال : كان رسول الله صلى الله عليه وسلم يوم حنين بالجعرانة والتبر في حجر بلال وهو يقسم فجاءه رجل فقال اعدل فإنك لا تعدل فقال ويلك فمن يعدل إذا لم أعدل قال عمر دعني يا رسول الله أضرب عنق هذا المنافق فقال إن هذا مع أصحاب له أو في أصحاب له يقرأون القرآن لا يجاوز تراقيهم يمرقون من الدين كما يمرق السهم من الرمية ثم قال سفيان قال أبو الزبير سمعته من جابر قلت لسفيان رواه قرة عن عمرو عن جابر قال لا أحفظه عن عمرو وإنما حدثناه أبو الزبير عن جابر
Tercemesi:
— Câbir'den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Huneyn (savaşında dönüş) günü Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) Ci'rane mevkiinde idi. Altın külçeleri Hz. Bilâl'in kucağında idi, Peygamber de (bu ganimet mallarını askerlere) bölüyordu. Bir de Peygambere bir adam gelip:
— Adalet et, muhakkak ki sen adalet etmiyorsun, dedi. Bunun üzerine Peygamber şöyle buyurdu:
«Sana yazıklar olsun, ben adalet etmezsem, kim adalet eder?» Hz. Ömer:
— Beni bırak, ey Allah'ın Resulü, şu münafıkın boynunu vurayım, dedi. Peygamber şöyle buyurdu:
— Bu kimse kendi arkadaşlarıyla beraber (yahut kendi arkadaşları arasında) Kur'an okurlar; fakat Kur'an boğazlarından aşağı geçmez (kalb-lerine nüfuz etmez). Ok, avlanan hayvanı (kan lekesi almadan, hiç bulaşmadan) delip çıktığı gibi, bunlar dinden çıkarlar.»
Sonra ravi Süfyan anlatmıştır ki, Ebû Zübeyr, bu hadîsi ben C « b i r 'den işittim, dedi. Ben Süfyana sordum : Bu hadîsi Kurre, Amr'dan, o da Câbir'den rivayet etti mi? Süfyan dedi ki, ben bu hadîsi A m r tankından almadım; bize bunu Ebû Zübeyr, Câbir'den rivayet ederek anlattı.[269]
Beşeriyete gerçek ve İlâhî adaleti getiren ve onu her yönü ife uygulayan Peygambere karsı «Sen adalet etmiyorsun, adalet et!» seklinde yersiz bir hitap ve çirkin bir tecavüz karşısında Peygamber sabır ve sükûnetini muhafaza edip, sadece ona :
«Sana yatıklar olsun.»
Şeklinde mukabelede bulunmuş ve öldürülmesine müsaade etmemiştir. Sadece bu ve bu zihneyete bağlı ahmakların İslâm'daki yerini tarif etmiştir. Bunlar İslâm'dan ve Kur'an'dan nasibini alamayan, onun nuru ile nurlanamayan zavallılardır. Kur'an okurlar; fakat onun manası kalblerine sınmaz ve emirlerine uymazlar. Kur'an'dan bir hisse almazlar. Onu yalnız dilleriyle okurlar, geçer giderler. Nitekim ok atılıp da hayvanı delip geçince kanla bulaşmaz, bir hisse almaz. Girer çıkar, farkında olmaz. Bunlar da ne yaptıklarını bilmeyerek hemen dinden çıkarlar. Peygamberin adaletine inanmamak ve onu tahkir etmek, dinden çıkmayı gerektirir. Ancak Peygamber'e bîr kasıd değil de, cehaletten ötürü bir terbiyesizlik eseri olarak bu hâdise meydana geldiğinden, Hz. Peygamber buna müsamaha göstermişler ve :
«Sona yazıklar olsun; ben adalet etmezsem, kim adalet eder.» Hitabiyle yetinmişlerdir. Zaten bu gibileri Peygamber (Sallalkthfi Aleyhi veSellem) kendilerine fitne isabet etmiş kör ve sağır cahiller diye vasıflandırmışhr.
İşte Kur'an'ın yüksek ahlâk ve ahkâmından hisse almaksızın sırf menfaat ve şöhret İçin okuyanlar, onu madde ve mevki teminine vasıta yapanlar aynı akibete düşmüş kimselerdir. Ulvî ve mukaddes mefhumlar benimsenir ve yaşanır; hasis menfaatlere alet edilmez. Huneyn vakası hakkında fazla bilgi İçin 757 sayıtt hadîs-i şerife ve açıklamasına bakılsın.[270]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 774, /614
Senetler:
()
Konular:
Ganimet, Hz. Peygamber'in taksimi
Hariciler / Haruriler / Haricilik / Harurilik
Hz. Peygamber, adaleti
Hz. Peygamber, Hz. Peygamber'e karşı kaba davranışlar
Münafık, Nifak / Münafık
Siyer, Huneyn gazvesi
حدثنا سهل بن بكار قال حدثنا الأسود بن شيبان عن خالد بن شمير عن بشير بن نهيك عن بشير بن معبد السدوسي وكان اسمه زحم بن معبد فهاجر إلى النبي صلى الله عليه وسلم فقال ما اسمك قال زحم قال بل أنت بشير قال : بينما أنا أمشي مع رسول الله صلى الله عليه وسلم إذ مر بقبور المشركين فقال لقد سبق هؤلاء خير كثير ثلاثا فمر بقبور المسلمين فقال لقد أدرك هؤلاء خيرا كثيرا ثلاثا فحانت من النبي صلى الله عليه وسلم نظرة فرأى رجلا يمشي في القبور وعليه نعلان فقال يا صاحب السبتيتين ألق سبتيتيك فنظر الرجل فلما رأى النبي صلى الله عليه وسلم خلع نعليه فرمى بهما
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165054, EM000775
Hadis:
حدثنا سهل بن بكار قال حدثنا الأسود بن شيبان عن خالد بن شمير عن بشير بن نهيك عن بشير بن معبد السدوسي وكان اسمه زحم بن معبد فهاجر إلى النبي صلى الله عليه وسلم فقال ما اسمك قال زحم قال بل أنت بشير قال : بينما أنا أمشي مع رسول الله صلى الله عليه وسلم إذ مر بقبور المشركين فقال لقد سبق هؤلاء خير كثير ثلاثا فمر بقبور المسلمين فقال لقد أدرك هؤلاء خيرا كثيرا ثلاثا فحانت من النبي صلى الله عليه وسلم نظرة فرأى رجلا يمشي في القبور وعليه نعلان فقال يا صاحب السبتيتين ألق سبتيتيك فنظر الرجل فلما رأى النبي صلى الله عليه وسلم خلع نعليه فرمى بهما
Tercemesi:
— Beşîr ibni Ma'bed'den rivayet edilmiştir, (Beşîr'in önceden ismi Zahm ibni Ma'bed idi. Hicret edip Peygamber (Saltallahü Aleyhi ve Stllem)in huzuruna geldiği zaman, Peygamber ona: «ismin nedir?» diye sormuştu. O, Zahm demişti. Peygamber (SalteMâbü Aleyhi ve Sellem) :
«Hayır, sen Beşîr'sin.» buyurmuştu.) Beşîr şöyle anlattı:
Ben, Peygamber (Sattallahü A ley hi ve Seltem)'le beraber yürürken, bir de müşriklerin mezarlarına rasgeldi, şöyle buyurdu:
«Şunlar büyük hayır kaybettiler.» Bunu üç defa söylediler. Sonra müslümanlann mezarlarına uğrayıp şöyle buyurdular:
Bunlar çok büyük hayra kavuştular.» Bunu da üç defa söylediler. Sonra Peygamber (Saliaîlahü Aleyhi ve Seüem)'den bir göz atışı oldu da, mezarlıkta yürüyen bir adam gördü; adam ayakkabı giyinmişti. Peygamber ona:
«Ey deri (sahtiyan) ayakkabılar sahibi, (sana yazıklar olsun), ayak-kablarıni bırak.» buyurdu. Adam baktı; Peygamber (Saliaîlahü Aleyhi ve Sellemfi görünce ayakkablarım çıkardı ve onları attı.[271]
İmanla ölmek, âhiret saadetine kavuşmaktır, Cennet nimetleriyle ni-metlenmektir. İman etmeyip de şirk ve küfür hali üzere ölmek ise ebedî bir hüsrandır. Cehennem azabı çekmenin sebebidir. Bunun için müşrik olarak ölenler hakkında :
«Cennet gibi büyük hayrı kaybetmişler.»
Ve mü'mİnler için de :
«Büyük bir hayra kavuşmuşlardır.» Buyurulmuştur:
Mezarlıkta ayakkabılarla dolaşmanın yasaklanma sebebi hakkında şu görüşler ileri sürülmektedir:
1— Mezara hürmet olsun diye çıkartılmaları istenmiştir.
2— Ayakkabılarda pislik bulunmasından dolayı istenmiştir.
3— Yeni ve İyi cins ayakkabı ile kibirlenerek yürümekten dolayı ayakkabıların çıkartılması istenmiştir. Çünkü adamın giydiği ayakkabılar, iyi tabaklanmış, tüyleri giderilmiş iyi cins deriden yapılmışlardı. Hangi sebep olursa olsun, buradaki yasaklama özel bir mana taşımaktadır. Zira başka hadîslerle mezarlıkta ayakkabı ile gezmekte bir sakınca olmadığı, tabaklanmış derilerden mamul ayakkabıların giyilebileceği beyan edilmiştir.
Hadîs-i şerifin bu bölümde getirilmesine sebep, Hz. Peygamberin adama :
«— Ey deri (sahtiyan) ayakkabılar sahibi, (sana yazıklar olsun).» şeklinde hitap etmesidir. Parantez içinde gösterilen «sana yazıklar olsun» sözü, Imam-ı B u h â rî tarafından bîr zühul eseri metne konmamıştır. Ancak Ebû Davud rivayetinde bu ifadeyi kullanmıştır. Esasen metinde bu ifade olmamış olsaydı, Buhârî tarafından bu bölüme alınmaması gerekirdi. Zİra bolüm, bu ifadeyi kullanmada bir sakınca olmadığı bölümüdür. Aksi halde hadîsin bu bölümle ilgisi kalmamış olur.[272]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 775, /617
Senetler:
()
Konular:
Kabir, ziyareti
KTB, LİBAS, GİYİM-KUŞAM
حدثنا إبراهيم بن المنذر قال حدثنا محمد بن أبي فديك عن محمد بن هلال : أنه رأى حجر أزواج النبي صلى الله عليه وسلم من جريد مستورة بمسوح الشعر فسألته عن بيت عائشة فقال كان بابه من وجهة الشام فقلت مصراعا كان أو مصراعين قال كان بابا واحدا قلت من أي شيء كان قال من عرعر أو ساج
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165055, EM000776
Hadis:
حدثنا إبراهيم بن المنذر قال حدثنا محمد بن أبي فديك عن محمد بن هلال : أنه رأى حجر أزواج النبي صلى الله عليه وسلم من جريد مستورة بمسوح الشعر فسألته عن بيت عائشة فقال كان بابه من وجهة الشام فقلت مصراعا كان أو مصراعين قال كان بابا واحدا قلت من أي شيء كان قال من عرعر أو ساج
Tercemesi:
Muhammed ibni Hilâl'den rivayet edildiğine göre, kendisi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seltem)'in zevcelerinin hücrelerini (evlerini) gördü ki, hurma dallarından yapılmış, kıl çullarla örtülmüştü. Ravi demiştir ki, ben Muhammed ibni Hilâl'a Hz. Âişe'nin evinden sordum. Kapısı Şam tarafındandı, cevabını verdi. Sordum bir kanat mıydı, yoksa iki kanat mıydı? Bir parçadan ibaret kapı idi, dedi. Sordum, (kapı) hangi şeyden yapılmıştı? Ardıç ağacından, yahut Abanos ağacındandı, dedi.[273]
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Setlem)"ıft zevcelerinin ayrı ayrı evleri vardı. Bunlar birer oda mahiyetinde ikametgâhlar olduğundan bunlara «Hücre» denirdi. Bu hadîs-i şerifteki nitelemeden anlıyoruz ki, Peygamber Efendimizin scadethaneleri çok sade ve basit idî. Konfordan ve gösterişten uzak, zarurî ihtiyaca cevap verecek şekildeydi. Zaten gönderilmelerindeki hikmet, cemiyet içinde yüksek İslâm ahlâkını yaşamak, yaşatmak ve devamını sağlamaktı. Lüks ve konforlu hayat ise, böyle bir ahlâkın gerçekleşmesine aykırı düşer. O zaman bütün gayretler madde uğruna olur, manevî değerler mahkûmiyetten kurtulamaz ve ulvî gayeye erişilemez. Bunun örneklerini bugünkü cemiyet anlayışında ve yaşayışında açık olarak görmekteyiz. Lüks ve sefahatin sonu komünizm maddeciliğini doğurur. Madde hakimiyetinden kurtulmak İçin hırsı ve sefahati bırakıp manevî değerlerin hakimiyetine ve prensiplerine sığınmak gerekir. İslâm'da sadelik ve özlülük esastır. Her işte bunu gaye edinmelidir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 776, /618
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, beşer olarak
Hz. Peygamber, ev hayatı
Yaşam, Hz. Peygamber dönemi hayat standartı
حدثنا إبراهيم بن المنذر قال حدثنا بن أبي فديك عن عبد الله بن أبي يحيى عن سعيد بن أبي هند عن أبي هريرة قال قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : لا تقوم الساعة حتى يبني الناس بيوتا يوشونها وشى المراحيل قال إبراهيم يعني الثياب المخططة
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165056, EM000777
Hadis:
حدثنا إبراهيم بن المنذر قال حدثنا بن أبي فديك عن عبد الله بن أبي يحيى عن سعيد بن أبي هند عن أبي هريرة قال قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : لا تقوم الساعة حتى يبني الناس بيوتا يوشونها وشى المراحيل قال إبراهيم يعني الثياب المخططة
Tercemesi:
Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, demiştir ki, Peygamber (Sailallahü Aleyhi ve Selîem) şöyle buyurdu:
«insanlar elbise ve eşyayı allayıp pulladıkları gibi, inşa ettikleri evleri allayıp pullamndıkça (nakışlamadıkça) kıyamet kopmaz.»
Kavilerden ibrahim demiştir ki, Peygamber bu benzetmesiyle desenli elbiseleri kastetmiştir.[275]
Bu hadîs-i şerîfle on dört asır önce, bugünkü inşaatlara işaret edilmiş ve böylece, Peygamberin sayısız mucizelerine bir mucize daha eklenmiştir. İsraf, saltanat, tekebbür, gösteriş, kıskançlık gibi kötü huyların bir araya gelmesiyle doğan bu şekildeki İnşaat hastalığının getirdiği şey, manevî ölümdür, kıyamettir. Bu hastalık yayıldığı nispette felâket yaklaşır.
Bu bölümle ilgili hadîs-i şerifler daha önce 446-461 sayılarda geçmişti. Birbirleriyle İlgili olduklarından bir arada incelenmelerinde fayda vardır. (Ayrıca 459 sayılı hadîs-i şerife bakılsın. Buna da başka bir kaynak bulunamamıştır.).[276]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 777, /618
Senetler:
()
Konular:
Bina Yapmakta Hayır Olmadığı
Hz. Peygamber, gelecekten haber vermesi
Kıyamet, alametleri, Gelecek Tasavvuru
حدثنا أبو نعيم قال حدثني الأعمش عن أبي إسحاق عن أبي الأحوص عن عبد الله قال : إذا طلب أحدكم الحاجة فليطلبها طلبا يسيرا فانما له ما قدر له ولا يأتي أحدكم صاحبه فيمدحه فيقطع ظهره
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165058, EM000779
Hadis:
حدثنا أبو نعيم قال حدثني الأعمش عن أبي إسحاق عن أبي الأحوص عن عبد الله قال : إذا طلب أحدكم الحاجة فليطلبها طلبا يسيرا فانما له ما قدر له ولا يأتي أحدكم صاحبه فيمدحه فيقطع ظهره
Tercemesi:
Abdullah'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
«— Sizden biriniz ihtiyaç talebinde bulunduğu zaman, onu az (ve hafif) istesin. Muhakkak ki insan» takdir edilen ona gelir. Sizden biriniz arkadaşını överek yanına varmasın; yoksa belini kırar (onu mahveder).»[279]
Bu haberde iki hususa işaret edilmektedir :
Birincisi; insan herhangi bir ihtiyacını karşılamak üzere bir arkadaşına müracaat ettiği zaman, aşın hareket etmeyerek en kısa ve kolay yoldan talepte bulunmalıdır. Böyle hareket edilince, karşı taraf hem ürkütülmez, hem de müşkül bîr duruma sokulmuş olmaz. Sebebe baş vurarak gerekli müracaat yapılır. Ondan sonra mukadder ne ise, ona kavuşulur. Fazlaya kaçmak ve İsrarla hareket etmekte hududu tecavüz yar, kardeşlik bağlarını zedelemek var, vakarı terk edip zillete düşme var.
İkincisi, insan emeline ulaşmak için, bazı menfaatler elde etmek için arkadaşını överse, inanmadığı bir işi yapmış olur ki, bu sahtekârlıktır, riyakârlıktır, iki yüzlülük ve yalancılıktır. Bunlar haram şeylerdir. Bir de ciddî olarak doğruyu ifade suretiyle bir kimse övülür ve yüzüne karşı sena edilirse, ona ihanet edilmiş olur. Adam bundan kibirlenir ve kendini büyük görmeye başlar. Kibir ise, insanları helake götüren manevî bir hastalıktır, haram olan bir iştir.»
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 779, /620
Senetler:
()
Konular:
Övgü, insanlar arasında övgü
Sosyalleşme, temel prensipler
Yardımseverlik, ihtiyaç halinde yardım istemek
حدثنا مسدد قال حدثنا إسماعيل عن أيوب عن أبي المليح بن أسامة عن أبي عزة يسار بن عبد الله الهذلي عن النبي صلى الله عليه وسلم قال : إن الله إذا أراد قبض عبد بأرض جعل له بها أو فيها حاجة
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165059, EM000780
Hadis:
حدثنا مسدد قال حدثنا إسماعيل عن أيوب عن أبي المليح بن أسامة عن أبي عزة يسار بن عبد الله الهذلي عن النبي صلى الله عليه وسلم قال : إن الله إذا أراد قبض عبد بأرض جعل له بها أو فيها حاجة
Tercemesi:
— Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den rivayet edildiğine göre, şöyle buyurmuştur:
— Allah Tealâ bir kulun ruhunu bir yerde almak istediği zaman, O kula, o yerde bir ihtiyaç yaratır.»[281]
Hiç kimse ruhunu nerede teslim edeceğini bilemez. İnsanlar çeşitli maksatlarla yer değiştirirler, yolculuğa çıkarlar, yer ve memleket değiştirirler. Bu arada ruhlarının alınması mukadder olan yerde de Ölürler. Bundan kurtulamazlar. Rızık da böyledir. İnsanın rızkı değişik yerlerden ve yönlerden gelir. İnsan bunu ayarlayamaz; çalışır fakat, takdir olunandan başkasına nail olamaz. Onun için, zillete düşmeden ve vakarı bozmadan uygun bir şekilde talepte bulunmalıdır.[282]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 780, /621
Senetler:
()
Konular:
Ölüm, nasıl gerçekleştiği
حدثنا موسى قال حدثنا الصعق قال سمعت أبا حمزة قال أخبرني أبو عبد العزيز قال : أمسى عندنا أبو هريرة فنظر إلى نجم على حياله فقال والذي نفس أبي هريرة بيده ليودن أقوام ولوا إمارات في الدنيا وأعمالا أنهم كانوا متعلقين عند ذلك النجم ولم يلوا تلك الإمارات ولا تلك الأعمال ثم أقبل علي فقال لا بل شانئك أكل هذا ساغ لأهل المشرق في مشرقهم قلت نعم والله قال لقد قبح الله ومكر فوالذي نفس أبي هريرة بيده ليسوقنهم حمرا غضابا كأنما وجوههم المجان المطرقة حتى يلحقوا ذا الزرع بزرعه وذا الضرع بضرعه
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165060, EM000781
Hadis:
حدثنا موسى قال حدثنا الصعق قال سمعت أبا حمزة قال أخبرني أبو عبد العزيز قال : أمسى عندنا أبو هريرة فنظر إلى نجم على حياله فقال والذي نفس أبي هريرة بيده ليودن أقوام ولوا إمارات في الدنيا وأعمالا أنهم كانوا متعلقين عند ذلك النجم ولم يلوا تلك الإمارات ولا تلك الأعمال ثم أقبل علي فقال لا بل شانئك أكل هذا ساغ لأهل المشرق في مشرقهم قلت نعم والله قال لقد قبح الله ومكر فوالذي نفس أبي هريرة بيده ليسوقنهم حمرا غضابا كأنما وجوههم المجان المطرقة حتى يلحقوا ذا الزرع بزرعه وذا الضرع بضرعه
Tercemesi:
Ebû Abdülâziz haber verip şöyle anlatmıştır: «Ebû Hüreyre bizde geceledi de karşısında olan bir yıldıza bakıp şöyle dedi: Ebû Hüreyre'nin nefsi kudret elinde olana (Allah'a) yemin ederim ki dünyada, kumandanlıklara ve iş başlarına geçecek kimseler olacaktır; bunlar şu yıldıza asılı kalsalar da, bu kumandanlıklara ve bu iş başlarına geçmemiş olsalardı diye temennide bulunacaklardır. Sonra (Ebû Hüreyre) bana dönüp şöyle dedi:
— Sana dil uzatan (düşmanın) yaşamasın; bunu hepsi şarklılar için (Iraklılar için) şark yerlerinde caiz olmadı mı? Beri:
— Evet, vallahi dedim. O dedi ki:
— Allah onların akıbetini fena etsin ve hilelerini başlarına geçirsin. Ebû Hüreyre'nin nefsi kudret elinde olana (Allah'a) yemin ederim ki, onlar katmerîenmiş bir kalkan gibi yüzleri kızarıp hiddetlenmiş olarak sürüleceklerdir; öyle ki çiftçi bahçesine, sürü sahibi de sürüsüne kavuşturulacaktır.»[283]
Ebü Hüreyre Hazretlerinden nakledilen bu haber şu gerçekleri dile getirmektedir: İlk nazarda idareci olmak, valilik ve devlet reisliği gibi büyük mevkileri işgal etmek, söz ve hüküm sahibi olmak, yaratılış icabı sevilen ve istenen şeylerdir. Makam büyüdükçe sorumluluk da o derece artar. Büyük ve geniş yetkilerin maddî ve manevî kâr veya zararları yine taşıdıkları kıymet ölçüsüne bağlıdır. Mak ve adalet ölçülerine bağlı kalarak vazifelerini başaran İdareciler Allah katında büyük sevap kazanırlar; bunu yerine getiremeyenler de, Allah'ın emirlerine aykırı hareket ettiklerinden cezalarını görürler. Eğer idare edilenler, idareciye yardimcı olur, İdareciye hak ölçülerinde bağ I' kalırlarsa, idarecinin işi kolaylaşır ve başarıya ulaşır. Ancak idareci olanlar hak üzere bulundukları halde, idare edilenler çeşitli maksatlarla fitne ve fesad çıkararak İdarecilere engel olurlarsa, cemiyet İçinde huzur kalmaz, anarşi ve çekişmeler eksik olmaz. İşte bu gibi hallerde. idareci olanlar «Keşke şu yıldıza asıtı kalsaydık 6a idareci olmasaydık» diye temenni edecek kadar üzülürler ve izdi rap çekerler. Nitekim bu gibi durumlar, Ebû Hüreyre Hazretlerinin hayatında vuku bulmuştur. Ce-mel vak'ası, Sıffîn muharebesi ve Haricîlerin fitne ve fesadı buna örnek teşkil eder. Böyle fitne zamanlarında idareci olmanın ne kadar zor ve ağır olduğu aşikârdır.
Zaten böyle hâdiselerin cereyan ettiğini de, yaşadığı devirde Ebû Hüreyre belirtiyor ve fitne kaynağı olarak da doğuyu gösteriyor. Esasen o devirde meydana gelen bu korkunç hâdiseler hep doğudan veya kuzey doğu olan Irak dan çıkmıştır. Bugün yine doğuda bulunan Doğu ve Batı Pakistan'dan ibaret iki İslâm ülkesinin birbirine karşı girişmiş olduğu savaş da bunlardan biri sayılabilir.
İnsan, mümin kardeşine «Düşmanın yaşamasın» şeklinde duada bulunabilir. Mü'minin düşmanı kâfir olacağından, bunda bir mahzur yoktur.
Ziraatla ve hayvancılıkla uğraşanların zamanla şehirlere akın ettiğini ve edeceğini de kaydeden Ebû Hüreyre hazretleri, bunların yine eski yerlerine dönmek mecburiyetinde katacaklarını söylüyor. Harplerde en çok zarar gören yerler şehirler ve mamur yerlerdir. Böyle olağanüstü haller sonu insanlar köylere ve kenar yerlere çekilirler, harp sırasında da şehirleri boşaltmaya mecbur bırakılırlar. Bunlara da işaret edilmektedir.
Ebû Hüreyre (Raâiyallahuanh), hicretin 57 ve 59. yılında 78 yaşında olduğu halde Medine'de vefat etmiştir.[284]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 781, /621
Senetler:
()
Konular:
Yönetici, sorumlulukları
Yönetim, Yöneticilik
حدثنا مطر بن الفضل قال حدثنا حجاج قال بن جريج سمعت مغيثا يزعم أن بن عمر سأله عن مولاه فقال الله وفلان قال بن عمر : لا تقل كذلك لا تجعل مع الله أحدا ولكن قل فلان بعد الله
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165061, EM000782
Hadis:
حدثنا مطر بن الفضل قال حدثنا حجاج قال بن جريج سمعت مغيثا يزعم أن بن عمر سأله عن مولاه فقال الله وفلان قال بن عمر : لا تقل كذلك لا تجعل مع الله أحدا ولكن قل فلان بعد الله
Tercemesi:
İbni Cüreyc demiştir ki, Muğîs'den işittim; o zannediyordu ki, Ibni Ömer, kendisine azadlısından sormuş. Muğîs de : — Allah ve falanca (bilir) dedi. Ibni Ömer:
— Böyle söyleme, Allah ile hiç kimseyi birlik yapma; ancak Allah'-dan başka falan (bilir) söyle, dedi.[285]
Her şeyi yaratan ve her şeyi mahiyeti üzere eksiksiz bilen Allah Teafâ olduğundan, bir işte, insanlardan veya yaratıklardan birini ona ortakmış gibi bİrliktç göstermek tevhid inancına aykırıdır. Bu beraberlik gerçek manada ifade edilmese bile edebe aykırıdır. Yüce Allah her işte yalnız basınadır, beraberlik ve ortaklıktan münezzehtir. Gerçekten bu işi Allah bilir, ondan sonra falanca bilir, şeklinde konuşmakta ise bir sakınca yoktur. Hem akideyi koruma, hem de edebe riayet bakımından böyle hareket etmelidir.[286]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 782, /623
Senetler:
()
Konular:
Hitabet, sözler, uygun olan-olmayan