حدثنا أبو نعيم قال حدثني الأعمش عن أبي إسحاق عن أبي الأحوص عن عبد الله قال : إذا طلب أحدكم الحاجة فليطلبها طلبا يسيرا فانما له ما قدر له ولا يأتي أحدكم صاحبه فيمدحه فيقطع ظهره
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165058, EM000779
Hadis:
حدثنا أبو نعيم قال حدثني الأعمش عن أبي إسحاق عن أبي الأحوص عن عبد الله قال : إذا طلب أحدكم الحاجة فليطلبها طلبا يسيرا فانما له ما قدر له ولا يأتي أحدكم صاحبه فيمدحه فيقطع ظهره
Tercemesi:
Abdullah'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
«— Sizden biriniz ihtiyaç talebinde bulunduğu zaman, onu az (ve hafif) istesin. Muhakkak ki insan» takdir edilen ona gelir. Sizden biriniz arkadaşını överek yanına varmasın; yoksa belini kırar (onu mahveder).»[279]
Bu haberde iki hususa işaret edilmektedir :
Birincisi; insan herhangi bir ihtiyacını karşılamak üzere bir arkadaşına müracaat ettiği zaman, aşın hareket etmeyerek en kısa ve kolay yoldan talepte bulunmalıdır. Böyle hareket edilince, karşı taraf hem ürkütülmez, hem de müşkül bîr duruma sokulmuş olmaz. Sebebe baş vurarak gerekli müracaat yapılır. Ondan sonra mukadder ne ise, ona kavuşulur. Fazlaya kaçmak ve İsrarla hareket etmekte hududu tecavüz yar, kardeşlik bağlarını zedelemek var, vakarı terk edip zillete düşme var.
İkincisi, insan emeline ulaşmak için, bazı menfaatler elde etmek için arkadaşını överse, inanmadığı bir işi yapmış olur ki, bu sahtekârlıktır, riyakârlıktır, iki yüzlülük ve yalancılıktır. Bunlar haram şeylerdir. Bir de ciddî olarak doğruyu ifade suretiyle bir kimse övülür ve yüzüne karşı sena edilirse, ona ihanet edilmiş olur. Adam bundan kibirlenir ve kendini büyük görmeye başlar. Kibir ise, insanları helake götüren manevî bir hastalıktır, haram olan bir iştir.»
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 779, /620
Senetler:
()
Konular:
Övgü, insanlar arasında övgü
Sosyalleşme, temel prensipler
Yardımseverlik, ihtiyaç halinde yardım istemek
حدثنا مسدد قال حدثنا إسماعيل عن أيوب عن أبي المليح بن أسامة عن أبي عزة يسار بن عبد الله الهذلي عن النبي صلى الله عليه وسلم قال : إن الله إذا أراد قبض عبد بأرض جعل له بها أو فيها حاجة
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165059, EM000780
Hadis:
حدثنا مسدد قال حدثنا إسماعيل عن أيوب عن أبي المليح بن أسامة عن أبي عزة يسار بن عبد الله الهذلي عن النبي صلى الله عليه وسلم قال : إن الله إذا أراد قبض عبد بأرض جعل له بها أو فيها حاجة
Tercemesi:
— Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den rivayet edildiğine göre, şöyle buyurmuştur:
— Allah Tealâ bir kulun ruhunu bir yerde almak istediği zaman, O kula, o yerde bir ihtiyaç yaratır.»[281]
Hiç kimse ruhunu nerede teslim edeceğini bilemez. İnsanlar çeşitli maksatlarla yer değiştirirler, yolculuğa çıkarlar, yer ve memleket değiştirirler. Bu arada ruhlarının alınması mukadder olan yerde de Ölürler. Bundan kurtulamazlar. Rızık da böyledir. İnsanın rızkı değişik yerlerden ve yönlerden gelir. İnsan bunu ayarlayamaz; çalışır fakat, takdir olunandan başkasına nail olamaz. Onun için, zillete düşmeden ve vakarı bozmadan uygun bir şekilde talepte bulunmalıdır.[282]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 780, /621
Senetler:
()
Konular:
Ölüm, nasıl gerçekleştiği
حدثنا مطر بن الفضل قال حدثنا حجاج قال بن جريج سمعت مغيثا يزعم أن بن عمر سأله عن مولاه فقال الله وفلان قال بن عمر : لا تقل كذلك لا تجعل مع الله أحدا ولكن قل فلان بعد الله
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165061, EM000782
Hadis:
حدثنا مطر بن الفضل قال حدثنا حجاج قال بن جريج سمعت مغيثا يزعم أن بن عمر سأله عن مولاه فقال الله وفلان قال بن عمر : لا تقل كذلك لا تجعل مع الله أحدا ولكن قل فلان بعد الله
Tercemesi:
İbni Cüreyc demiştir ki, Muğîs'den işittim; o zannediyordu ki, Ibni Ömer, kendisine azadlısından sormuş. Muğîs de : — Allah ve falanca (bilir) dedi. Ibni Ömer:
— Böyle söyleme, Allah ile hiç kimseyi birlik yapma; ancak Allah'-dan başka falan (bilir) söyle, dedi.[285]
Her şeyi yaratan ve her şeyi mahiyeti üzere eksiksiz bilen Allah Teafâ olduğundan, bir işte, insanlardan veya yaratıklardan birini ona ortakmış gibi bİrliktç göstermek tevhid inancına aykırıdır. Bu beraberlik gerçek manada ifade edilmese bile edebe aykırıdır. Yüce Allah her işte yalnız basınadır, beraberlik ve ortaklıktan münezzehtir. Gerçekten bu işi Allah bilir, ondan sonra falanca bilir, şeklinde konuşmakta ise bir sakınca yoktur. Hem akideyi koruma, hem de edebe riayet bakımından böyle hareket etmelidir.[286]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 782, /623
Senetler:
()
Konular:
Hitabet, sözler, uygun olan-olmayan
حدثنا موسى قال حدثنا الصعق قال سمعت أبا حمزة قال أخبرني أبو عبد العزيز قال : أمسى عندنا أبو هريرة فنظر إلى نجم على حياله فقال والذي نفس أبي هريرة بيده ليودن أقوام ولوا إمارات في الدنيا وأعمالا أنهم كانوا متعلقين عند ذلك النجم ولم يلوا تلك الإمارات ولا تلك الأعمال ثم أقبل علي فقال لا بل شانئك أكل هذا ساغ لأهل المشرق في مشرقهم قلت نعم والله قال لقد قبح الله ومكر فوالذي نفس أبي هريرة بيده ليسوقنهم حمرا غضابا كأنما وجوههم المجان المطرقة حتى يلحقوا ذا الزرع بزرعه وذا الضرع بضرعه
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165060, EM000781
Hadis:
حدثنا موسى قال حدثنا الصعق قال سمعت أبا حمزة قال أخبرني أبو عبد العزيز قال : أمسى عندنا أبو هريرة فنظر إلى نجم على حياله فقال والذي نفس أبي هريرة بيده ليودن أقوام ولوا إمارات في الدنيا وأعمالا أنهم كانوا متعلقين عند ذلك النجم ولم يلوا تلك الإمارات ولا تلك الأعمال ثم أقبل علي فقال لا بل شانئك أكل هذا ساغ لأهل المشرق في مشرقهم قلت نعم والله قال لقد قبح الله ومكر فوالذي نفس أبي هريرة بيده ليسوقنهم حمرا غضابا كأنما وجوههم المجان المطرقة حتى يلحقوا ذا الزرع بزرعه وذا الضرع بضرعه
Tercemesi:
Ebû Abdülâziz haber verip şöyle anlatmıştır: «Ebû Hüreyre bizde geceledi de karşısında olan bir yıldıza bakıp şöyle dedi: Ebû Hüreyre'nin nefsi kudret elinde olana (Allah'a) yemin ederim ki dünyada, kumandanlıklara ve iş başlarına geçecek kimseler olacaktır; bunlar şu yıldıza asılı kalsalar da, bu kumandanlıklara ve bu iş başlarına geçmemiş olsalardı diye temennide bulunacaklardır. Sonra (Ebû Hüreyre) bana dönüp şöyle dedi:
— Sana dil uzatan (düşmanın) yaşamasın; bunu hepsi şarklılar için (Iraklılar için) şark yerlerinde caiz olmadı mı? Beri:
— Evet, vallahi dedim. O dedi ki:
— Allah onların akıbetini fena etsin ve hilelerini başlarına geçirsin. Ebû Hüreyre'nin nefsi kudret elinde olana (Allah'a) yemin ederim ki, onlar katmerîenmiş bir kalkan gibi yüzleri kızarıp hiddetlenmiş olarak sürüleceklerdir; öyle ki çiftçi bahçesine, sürü sahibi de sürüsüne kavuşturulacaktır.»[283]
Ebü Hüreyre Hazretlerinden nakledilen bu haber şu gerçekleri dile getirmektedir: İlk nazarda idareci olmak, valilik ve devlet reisliği gibi büyük mevkileri işgal etmek, söz ve hüküm sahibi olmak, yaratılış icabı sevilen ve istenen şeylerdir. Makam büyüdükçe sorumluluk da o derece artar. Büyük ve geniş yetkilerin maddî ve manevî kâr veya zararları yine taşıdıkları kıymet ölçüsüne bağlıdır. Mak ve adalet ölçülerine bağlı kalarak vazifelerini başaran İdareciler Allah katında büyük sevap kazanırlar; bunu yerine getiremeyenler de, Allah'ın emirlerine aykırı hareket ettiklerinden cezalarını görürler. Eğer idare edilenler, idareciye yardimcı olur, İdareciye hak ölçülerinde bağ I' kalırlarsa, idarecinin işi kolaylaşır ve başarıya ulaşır. Ancak idareci olanlar hak üzere bulundukları halde, idare edilenler çeşitli maksatlarla fitne ve fesad çıkararak İdarecilere engel olurlarsa, cemiyet İçinde huzur kalmaz, anarşi ve çekişmeler eksik olmaz. İşte bu gibi hallerde. idareci olanlar «Keşke şu yıldıza asıtı kalsaydık 6a idareci olmasaydık» diye temenni edecek kadar üzülürler ve izdi rap çekerler. Nitekim bu gibi durumlar, Ebû Hüreyre Hazretlerinin hayatında vuku bulmuştur. Ce-mel vak'ası, Sıffîn muharebesi ve Haricîlerin fitne ve fesadı buna örnek teşkil eder. Böyle fitne zamanlarında idareci olmanın ne kadar zor ve ağır olduğu aşikârdır.
Zaten böyle hâdiselerin cereyan ettiğini de, yaşadığı devirde Ebû Hüreyre belirtiyor ve fitne kaynağı olarak da doğuyu gösteriyor. Esasen o devirde meydana gelen bu korkunç hâdiseler hep doğudan veya kuzey doğu olan Irak dan çıkmıştır. Bugün yine doğuda bulunan Doğu ve Batı Pakistan'dan ibaret iki İslâm ülkesinin birbirine karşı girişmiş olduğu savaş da bunlardan biri sayılabilir.
İnsan, mümin kardeşine «Düşmanın yaşamasın» şeklinde duada bulunabilir. Mü'minin düşmanı kâfir olacağından, bunda bir mahzur yoktur.
Ziraatla ve hayvancılıkla uğraşanların zamanla şehirlere akın ettiğini ve edeceğini de kaydeden Ebû Hüreyre hazretleri, bunların yine eski yerlerine dönmek mecburiyetinde katacaklarını söylüyor. Harplerde en çok zarar gören yerler şehirler ve mamur yerlerdir. Böyle olağanüstü haller sonu insanlar köylere ve kenar yerlere çekilirler, harp sırasında da şehirleri boşaltmaya mecbur bırakılırlar. Bunlara da işaret edilmektedir.
Ebû Hüreyre (Raâiyallahuanh), hicretin 57 ve 59. yılında 78 yaşında olduğu halde Medine'de vefat etmiştir.[284]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 781, /621
Senetler:
()
Konular:
Yönetici, sorumlulukları
Yönetim, Yöneticilik
حدثنا أبو نعيم قال حدثنا سفيان عن الأجلح عن يزيد بن الأصم عن بن عباس قال رجل للنبي صلى الله عليه وسلم : ما شاء الله وشئت قال جعلت لله ندا ما شاء الله وحده
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165062, EM000783
Hadis:
حدثنا أبو نعيم قال حدثنا سفيان عن الأجلح عن يزيد بن الأصم عن بن عباس قال رجل للنبي صلى الله عليه وسلم : ما شاء الله وشئت قال جعلت لله ندا ما شاء الله وحده
Tercemesi:
— Ibni Abbas'dan rivayet edildiğine göre, bir adam Peygamber (Sallalîahü Aleyhi ve Sellemfe :
— Allah dilerse, sen de dilersen (olur), dedi.
Peygamber şöyle buyurdu:
«— Allah'a eş koştum; Allah yalnız başına diler.»[287]
Burada do Allah'ın dilemesine hiç bir kimseyi ortak koşmamak için onun dilemesiyle beraber başkasının dilemesini ortak koşmamayı Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selltm) bize tavsiye buyurmaktadır. Zira Allah'ın dilediği her şey, başkasının dilemesi olmaksızın meydana gelir. Bir şeyin olması için sadece «Ol» emri kâfidir. Başkasının dilemesine ihtiyaçtan beridir. Bunun için Allah'ın dilemesine başkasının dilemesini iştirak ettirmek şirk olur. Bu manaya ve inanca düşmemek İçin söylenen söze dikkat etmelidir. Kul esbaba mübaşereti itibariyle böyle lâfız kullanılabİlİrse de, yine terk edilmesi evlâdır.[288]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 783, /623
Senetler:
()
Konular:
Hitabet, sözler, uygun olan-olmayan
حدثنا عبد الله بن صالح قال حدثني عبد العزيز بن أبي سلمة عن عبد الله بن دينار قال : خرجت مع عبد الله بن عمر إلى السوق فمر على جارية صغيرة تغني فقال إن الشيطان لو ترك أحدا لترك هذه
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165063, EM000784
Hadis:
حدثنا عبد الله بن صالح قال حدثني عبد العزيز بن أبي سلمة عن عبد الله بن دينار قال : خرجت مع عبد الله بن عمر إلى السوق فمر على جارية صغيرة تغني فقال إن الشيطان لو ترك أحدا لترك هذه
Tercemesi:
— (J34-s.) Abdullah Ibni Dinar'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Abdullah ibni Ömer ile çarşıya çıktım. Bir de türkü söyleyen bir küçük cariyeye rasgeldi. Bunun üzerine şöyle dedi:
«— Gerçekten Şeytan bir kimseyi terk edecek olsa, bu kızcağızı terk «derdi.»[289]
Şarkı ve eğlenceler, mana ve maksad bakımından birbirinden farklı hükümlere girerler:
1— Fesada ve harama yol açan ve bunlara sebep olan her türlü eğlence ve şarkı haramdır. Şehevî ve müstehcen mana taşıyan, İslâm inancına uymayan türkülerle islâm ahlâk ve adabına aykırı düşen eğlenceler hep bu kabildendir.
2— Bir diiin edebî İnceliklerini belirtmek veya ahlâkî ölçüleri güzel bir şekilde dile getirerek, bunlara teşvik mahiyetinde şarkılar ve türküler söylemek mubah olur.
3— Sevinmek ve neşelenmek mubah olduğu bayram ve düğün günlerinde de, fenalığa vesile teşkil etmeyen türküleri ve def seslerini dinlemek yine caizdir. K â ş a n î sevinç günleri arasında, bir odamın gurbetten gelişini, bir çocuğun doğumunu, Kur'an ezberlemeyi, akîka kurbanı kesmeyi zikretmektedir.
Şarkı söylemekte olan bir kızcağız hakkında Abdullah ibni Ömer'in : «Şeytan bir kimseyi terk edecek olsaydı, bu kızcağızı terk ederdi» sözü, şarkıcının iyi bir yolda olmadığını ifade eder. Şeytan, insanları iyiliklerden alıkoymak için onlara musallat olur. Terk lâzım gelirse, bunu bırakması icab eder; çünkü Şeytanın dileği yerine gelmiştir. Kızcağızın söylemekte olduğu türkülerin mana ve maksadı, bir de hareket tarzı, ibni Ömer'i böyle bir söz söylemeye sevketmlştir.[290]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 784, /624
Senetler:
()
Konular:
Eğlence, Şarkı, şarkıcılık, çalgı aletleri
Şeytan, sembolizmi, bağlanması
حدثنا محمد بن سلام قال أخبرنا يحيى بن محمد أبو عمرو البصري قال سمعت عمرا مولى المطلب قال سمعت أنس بن مالك يقول قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : لست من دد ولا الدد مني بشيء يعني ليس الباطل مني بشيء
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165064, EM000785
Hadis:
حدثنا محمد بن سلام قال أخبرنا يحيى بن محمد أبو عمرو البصري قال سمعت عمرا مولى المطلب قال سمعت أنس بن مالك يقول قال رسول الله صلى الله عليه وسلم : لست من دد ولا الدد مني بشيء يعني ليس الباطل مني بشيء
Tercemesi:
— Enes ibni Malik'den, Resûlüllah (SaUallahü A teyhi ve Settem) 'in şöyle buyurduğu işitilmiştir:
«— Ben eğlenceden beriyim, eğlence de benden bir şey değildir.»
Yani; bâtıl, benden bir şey itibar edilemez.[291]
Hadîs-i şerif bundan önceki haberi manaca teyid etmektedir. Eğlence hakkında bilgi için 784 sayılı haber açıklamasına bakılsın. Bu hadîs için başka bir kaynak bulunamamıştır.[292]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 785, /626
Senetler:
()
Konular:
Eğlence, Şarkı, şarkıcılık, çalgı aletleri
Eğlence, şölen
حدثنا حفص بن عمر قال أخبرنا خالد بن عبد الله قال أخبرنا عطاء بن السائب عن سعيد بن جبير عن بن عباس : ومن الناس من يشتري لهو الحديث قال الغناء وأشباهه
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165065, EM000786
Hadis:
حدثنا حفص بن عمر قال أخبرنا خالد بن عبد الله قال أخبرنا عطاء بن السائب عن سعيد بن جبير عن بن عباس : ومن الناس من يشتري لهو الحديث قال الغناء وأشباهه
Tercemesi:
ibni Abbas'dan rivayet edildiğine göre:
«— insanların kimi de, bâtıl ve boş lâfa müşteri çıkar (buna kıymet verir).» âyet-i kerîmesini, türkü ve buna benzer şeylerle tefsir etmiştir. (Lokman Sûresi, ây«t: 6).[293]
Ayet-i kerimenin tamamı meâlen şöyle :
«insanların kimi de, vardır ki, (insanları) Allah yolandan bilmiyerek saptırmak ve o yolu eğlence yerine tutmak için bâtıl ve boş lâfa müşteri çıkar (buna kıymet verir), işte bu gibilere şiddetli bir azab vardır.»
Bir mana ifade etmeyen, insanları boşuna meşgul eden, bilâkis kötülüğe ve ahlâksızlığa sebep olan söz ve hareketler, eğlence ve türküler, daha önce işaret edildiği gibi, âyet-i kerîmenin ruhuna uygun olarak haramdır. I b n i A b b a s hazretleri de bu âyet-i kerimeyi tefsir ederken, bu hareketleri kasdetmiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 786, /627
Senetler:
()
Konular:
Eğlence, Şarkı, şarkıcılık, çalgı aletleri
حدثنا عصام قال حدثنا حريز عن سلمان بن سمير الإلهاني عن فضالة بن عبيد وكان بجمع من المجامع : فبلغه أن أقواما يلعبون بالكوبة فقام غضبانا ينهى عنها أشد النهي ثم قال ألا ان اللاعب بها ليأكل قمرها كآكل لحم الخنزير ومتوضىء بالدم يعني بالكوبة النرد
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165067, EM000788
Hadis:
حدثنا عصام قال حدثنا حريز عن سلمان بن سمير الإلهاني عن فضالة بن عبيد وكان بجمع من المجامع : فبلغه أن أقواما يلعبون بالكوبة فقام غضبانا ينهى عنها أشد النهي ثم قال ألا ان اللاعب بها ليأكل قمرها كآكل لحم الخنزير ومتوضىء بالدم يعني بالكوبة النرد
Tercemesi:
Fudale ibni Ubeyd'den rivayet edildiğine göre, kendisi topluluklardan bir toplulukta idi. Ona, bir takım kimselerin tavla oynadıkları haberi ulaştı. Bunun üzerine Öfke ile kalkıp bu oyunu şiddetle yerdi ve yasakladı. Sonra şöyle dedi:
«Bu tavlanın kumarını (hasılatını) yemek için onu oynayan kimse, domuz etini yenvş ve kan ile abdest almış gibidir.»
Metinde geçen «Kûbe» kelimesinden murad tavla oyunudur.[297]
Tavla oyunu bir eğlencedir. Kumar şekline sokulmaksızın oynanması, doğuracağı fenalıklara veya zararsız durumlara göre hüküm taşır. Bİr menfaat karşılığında kumar için bir âlet olarak kullanılırsa haram olur. Domuz etini yemek, kan İle abdest almak haram olduğu gibi...
Bu rivayet 1267 sayıda aynen gelecektir.[298]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 788, /627
Senetler:
()
Konular:
Eğlence, Oyun, tavla, satranç vs.
حدثنا عبد الله بن أبي الأسود قال حدثنا عبد الواحد بن زياد قال حدثنا الحارث بن حصيرة قال حدثنا زيد بن وهب قال سمعت بن مسعود يقول : إنكم في زمان كثير فقهاؤه قليل خطباؤه قليل سؤاله كثير معطوه العمل فيه قائد للهوى وسيأتي من بعدكم زمان قليل فقهاؤه كثير خطباؤه كثير سؤاله قليل معطوه الهوى فيه قائد للعمل اعلموا أن حسن الهدي في آخر الزمان خير من بعض العمل
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165068, EM000789
Hadis:
حدثنا عبد الله بن أبي الأسود قال حدثنا عبد الواحد بن زياد قال حدثنا الحارث بن حصيرة قال حدثنا زيد بن وهب قال سمعت بن مسعود يقول : إنكم في زمان كثير فقهاؤه قليل خطباؤه قليل سؤاله كثير معطوه العمل فيه قائد للهوى وسيأتي من بعدكم زمان قليل فقهاؤه كثير خطباؤه كثير سؤاله قليل معطوه الهوى فيه قائد للعمل اعلموا أن حسن الهدي في آخر الزمان خير من بعض العمل
Tercemesi:
îbni Mçs'ud'un şöyle dediği işitilmiştir:
«Siz bir zamandasınız ki, din âlimleri çok, hutbe okuyanları az (kısa hutbe okur, uzun namaz kılarlar), dilencileri az, (Allah yolunda) mal verenleri çoktur; bu zamanda işler nefis arzularını idare eder (onlara hakim olur). Fakat sizden sonra bir zaman gelecek ki, din bilginleri az, hutbe okuyanları çok (kısa namaz kılarlar, hutbeyi çok uzatırlar, fazla söz söylerler), dilencileri çok, vericileri azdır; bu zamanda nefis arzusu işleri kumanda eder. Biliniz ki, ahir zamanda, iyi hal (ye ahlâk) bir kısım ibadetten daha hayırlıdır.»[299]
Ashab-ı Kiramın büyüklerinden olan Abdullah İbni Mes'ud hazretleri, hem Peygamber devri olan asr-ı saadeti, hem de bundan sonra gelen ve İkinci derecede ümmetin hayırlısı olan Tabiîn devrini yaşamış, her iki devri mukayese ederek gelecek zamandaki ümmetlerin ahvaline dair bir netice çıkarmıştır. Daha doğrusu Peygamber (Salîallahü Aleyhi ve Mfem/in, istikbalde meydana gelecek ahvale dair vermiş oldukları gerçek haberlere dayanarak ve bunlardan ilham alarak söz söylemiştir. Zira bu mealde hadîs-i şerifler varid olmuştur.
En sağlam ve en sahih İmanı taşıyan ashab-ı kiram, şöhret ve gösterişten uzak, ruha ve manaya, öze ve İçe; bağlı bir güçle sırf Allah ve Resulünün rızasını kazanmak niyyetiyle hareket ettiklerinden gerçek manada âlimleri çoktu. İlmi, menfaat için değil, Allah'ın bir emri olduğu için öğreniyorlar ve onunla amel ediyorlardı. Fazla söz söyleyip insanlara gösteriş ve onları meşgul etme yerine, İlâhî emirleri bizzat kendilerinde uygulamakla meşguldüler. Bu bakımdan uzun söz ve hutbelere meyletmiyorlardı; daha çok kendi namaz ve ibadetlerini uzatıyor, çoğaltıyorlardı.
Dilenmenin vebalini bilerek Allah korkusundan ve iffetlerinden ötürü dilenenleri azdı; buna karşı fakirlere ve lüzumlu yerlere para ve mal harcayanları Çoktu. Çünkü Allah yolunda para harcamamın ne derece büyük mükâfat taşıdığını gönülden inanarak biliyorlardı.
Bİr de şuur ve iradeleri hakimiyeti altında iş yaptıklarından nefis arzuları mahkûm durumda idi. Din emirlerine aykırı olan istekler sönüyor, akıl ve mantık ferman okuyordu; İşte bu ruhladır ki, islâm nuru kısa zamanda büyük ve uzak ülkelere yayılmış ve o beldeler jçİn feyiz kaynağı olmuştur. Fakat bu sağlam inanç ve uygulamanın zamanla gevşeyip bozulması üzerine İşler tamamen aksine seyretmeye başlamış ve...I b_n | M e s ' u d Hazretlerinin buyurmuş olduğu neticeler doğmuştur; Gerçek âlimler azalmış, söz söyleyen hatipler çoğalmış, dilenciler artmış, verenler azalmış, nefis arzuları işleri idareye koyulmuştur. Bunlardan kurtuluş, ancak ilk devirdeki anlayış ve uygulamaya dönmekle mümkün olur.
fşte gerçeklerin taklitleştiği, özlerin kısırlaştığı devirlerde güzel hal ve ahlâk sahibi olmak, amellerin bir kısmından daha hayırlı olacağının buyurulmuş olması, amellerde riya olabileceğinden ötürüdür. Güzel ahlâk İse, yaşanan şeydir; onda riya olmaz.[300]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 789, /628
Senetler:
()
Konular:
Kıyamet, alametleri, Gelecek Tasavvuru
Kıyamet, alametleri, işlerin kötüye gitmesi