حدثنا أبو معمر قال حدثنا عبد الوارث عن واصل مولى أبي عيينة قال حدثني خالد بن عرفطة عن طلحة بن نافع عن جابر بن عبد الله قال : كنا مع رسول الله صلى الله عليه وسلم وارتفعت ريح خبيثة منتنة فقال أتدرون ما هذه هذه ريح الذين يغتابون المؤمنين
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165011, EM000732
Hadis:
حدثنا أبو معمر قال حدثنا عبد الوارث عن واصل مولى أبي عيينة قال حدثني خالد بن عرفطة عن طلحة بن نافع عن جابر بن عبد الله قال : كنا مع رسول الله صلى الله عليه وسلم وارتفعت ريح خبيثة منتنة فقال أتدرون ما هذه هذه ريح الذين يغتابون المؤمنين
Tercemesi:
Bize Ebu Ma'mer, on Abdülvaris, ona (Ebu Uyeyne'nin mevlası) Vâsıl rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'te beraberdik de» pis koku saçan bir rüzgâr yükseldi. Bunun üzerine Peygamber şöyle buyurdu:
«— Bu nedir, biliyor musunuz? Bu, müminleri gıybet edenlerin rüzgârıdır, (kokusudur).»[185]
Gıybet, bir Müslumanı, arkasında hoşlanmayacağı söz ve hareketleriyle ayıplamaktır. Gıybet haram olduğundan çirkin bir istir. Şu âyet-i kerîme bu çirkinliği açık olarak ifade etmektedir:
«... Müslümanların ayıp ve kusurlarını araştırmayın. Bir kısmınız, bir kısmınızı (arkasında hoşlanmyacağı sözle) çekiştirmesin. Hiç sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemek ister mi? (Bunun gibi çirkin olan gıybete nasıl razı olursunuz!). Bundan tiksindiniz, (değil mi?) O halde (gıybet etmekten) Allah'dan korkun. Muhakkak ki Allah, tevbeîeri kabul eden merhamet sahibidir.»
Gıybete dair, Keşşafu Istılâhatı'l-Funün adlı eserde özetle şu bilgi mevcuttur :
«Gıybet, Müslüman kardeşini, onda olan bir vasıfla, hoşlanmayacağı şekilde kötülemektir. Eğer onda olmayan bir vasıfla kötülenirse, bu gıybet değil, iftiradır, bühtandır. Diğer bir tarif de şöyle :
Söylediğin söz veya işlediğin hareket kardeşine ulaşmış olması halinde onun hoşuna gitmeyecekse bu gıybettir,- ister bedenindeki bir noksanlığı anmış ol, ister giyinişinde, ister ahlâkında, ister İşinde veya sözünde, ister din veya dünya işlerinde bir kusuru anmış ol, hüküm değişmez. Bunların her çeşidi gıybete girer.
Bir mü'mini gıybet yalnız sözle olmaz. Hareket ve İşaretlerle, tarizlerle de olur. Edilen bir gıybeti doğrulamak ve ona rıza göstermek de bir gıybettir. Gıybeti dinleyen kimse, dili ile onu inkâr etmeli veya buna gücü yetmiyorsa kalbi İle rıza göstermemelidir. Yoksa gıybet günahından kurtulamaz. Sözü kesmeye gücü yeter de bunu yapmaz, yahut kalkıp meclisten ayrılabilirken meclisi terk etmezse üzerine günah lâzım gelir. Dili ile gıybeti susturmaya çalışır da, kalbi gıybetten hoşlanır ve isterse yine gü-nahdan kurtulamaz; ve bu nifak sayılır.
Bir kasaba veya şehir halkını, şahıs belirtmeksizin ayıplamak gıybet değildir. Gıybette asıl olan başkasına zarar vermek ve onun kötü durumuna sevinip de, ondan hoşlanmaktır. Esef duyarak söylenen gıybet olmaz.
Açık olarak haram İşleyen ve bunda beis görmeyen fasıkların gıybeti de gıybet değildir. Peygamber (Sallallahü Aleyhi v# Sellem) şöyle buyurmuştur :
«Kim yüzünden haya Örtüsünü kaldırırsa, onun gıybeti yoktur.»
Yİne şöyle buyurmuştur:
«Facir (günahkâr) kimseyi, onda olan hallerle an ki, insanlar ondan sakınmış olsunlar. Günahı gizli olanın aybım açıklamayın; bu gıybet olur.»
Tanıtmak için söylenenler de gıybet sayılmaz.
Gıybet günahından kurtulmak için, pişman olmak ve tevbe etmek, Allah dan mağfiret dilemek gerekir. Gıybet edilen adamla karşılaşma mümkün İse, onunla helâllaşılır. Ölüm ve uzak düşme gibi sebeplerle helâlla-şılamayanların vereseleri ile helâllaşmak gerekmez,- Allah'dan mağfiret dilenilir.
(Keşşaf-Ü Istıiahati'l-Funûn, C II, s. 1090-1091)
Şeyh Alâeddin Abidîn gıybet hakkında şu bilgiyi vermektedir :
İster ölü olsun, ister hayatta bulunsun bîr Müslümanı veya bir Zimmî'yi gıybet haramdır.
Gıybet; bunlardan birini, kendisinde olan bir hasletle — hoşuna gitmeyecek şekilde— arkasında ayıplamaktır. Eğer arkasında söylenenler, onda yoksa, buna bühtan denir ki, bu daha büyük bir günahtır.
Gıybet dil İle olduğu gibi, göz kırpmakla, el işareti ile, yazı yazmakla, hareket etmek suretiyle, tarizle de olur. Böylece muayyen bir şahsı ayıplama kasdı anlaşılan hareketlerin hepsi gıybet sayılır. Bir kimsenin yürüyüş ve konuşma taklitlerini yapmak ve onu ayıplar şekilde hikâye etmek yine gıybete girer.
Gıybet bazan da küfür olur: Gıybet etmekte olan bir adama, gıybet etme denir de, o : Bu gıybet değildir; çünkü ben doğru söylüyorum, cevabında bulunması gibi...
Gıybet bazan nifak olur: İsmini vermediği bir kimseyi, onu tanıyan yanında gıybet edip, kendini iyi durumda görmek gibi...
Gıybet bazan günah (masıyet) olur : Günah olduğunu bildiği halde muayyen bir şahsı gıybet etmek gibi...
Gıybet bazan mubah olur: Fışkı zahir olanı veya bid'at sahibini gıybet etmek gibi...
Bir fasıkın kötülüğünden insanları korumak ve sakındırmak İçin onu gıybet etmenin sevabı vardır. Çünkü bu, fenalıktan alıkomadır; günahı yoktur. Bir de, bir köy halkını, muayyen bir kimseyi kasdetmeyerek ayıplamak gıybet değildir. Çünkü bu sözle murad edilen bütün insanlar değil, bir kısım şahıslardır. Bunlar ise bilinmiyor,- bilinmeyenin gıybeti mubahtır.
Nikâh, ortaklık, yolculuk ve idarecilik gibi işler için yapılan danışmalarda ve meşverelerdeki aleyhte sözler gıybet olmaz. Bu gibi hallerde öğüt kabilinden bilinen gerçekler söylenir ve ikazlarda bulunulur. Tanıtma imkânı bulunamayan kimseleri, lâkablanyle söyleyip tanıtmak yine caizdir.
Gıybet etmek bazan da vacip olur: Hadîs-i şerîf uydurmacılarını, bozuk itikatlı ve maksatlı yazarları tanıtmak, hilekâr ve aldatıcı satıcılardan sakındırmak için gıybet edilmesi gibi...
Bir kimsenin ettiği gıybet, gıybet edilene ulaşmamış olursa, o kimseye pişman olmak, tevbe ve istiğfar etmek kâfi gelir. Eğer ulaşmış olursa, ondan üstelik afv ve helâllik dilemek icab eder. Gıybet olarak söylenen sözü açıklamak eğer fitneye sebep olacaksa, bu açıklanmaz. Ancak Allah'a istiğfar edilir, dua edilir ve yapılan hareketten pişmanlık duyulur. Nitekim gıybet edilenin ölmesiyle vereseden helâllik almak gerekmez; tevbe, istiğfar ve nedamet icab eder.
Gıybeti dinleyen kimse, gıybet günahından kurtulmaz; ancak dili ile engelleyen, kabullenmeyen ve eğer karşı taraftan korkuyorsa, kalbi ile rıza göstermeyen bu günaha iştirak etmiş sayılmaz.
Bir de gıybet meclisinden kalkıp gitmeyen veya sözü kesip başka mev-zuya geçmek kudretinde olduğu halde bunu yapmayan kimse de gıybet günahı almış olur. Hadîs-i şerifte varid olmuştur ki :
«Dinleyici, gıybet edenlerden biridir.»
Ve yine :
«Kim kardeşinin gıyabında onun ıramı (şeref ve namusunu) korursa, Allah üzerine o kimseyi ateşten korumak hak olur.»
Diye varid olmuştur. (El-Hediyyetü'l-Alâiyye : s. 256-258, 1963 bsk.)
Gıybet etmek ve arkadan çekiştirmek, manevî havayı bozan, fitne ve fesad doğuran bir hal olup, cemiyetin huzur ve rahatını bozduğundan pis kokulu rüzgâra benzetilmiştir. Nahoş rayihalar da insanlara rahatsızlık ve sıkıntı verir, huzuru kaçırır. Onun için maddî ve manevî rahatsızlıkları doğuran işlerden kaçınmak, huzur ve selâmete yardımcı olmak, kullar üzerine yüklenmiş bir vazifedir. Bu vazifeleri yerine getirenler kurtulur, getirmeyenler de azabı çekerler.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 732, /577
Senetler:
1. Cabir b. Abdullah el-Ensârî (Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram b. Salebe)
2. Ebu Süfyan Talha b. Nafi el-Kuraşi (Talha b. Nafi)
3. Halid b. Urfuta (Halid b. Urfuta)
4. Vasıl Mevla Ebu Uyeyne (Vasıl)
5. Ebu Ubeyde Abdulvâris b. Saîd el-Anberî (Abdulvâris b. Saîd b. Zekvân)
6. Ebu Ma'mer Abdullah b. Ömer et-Temimî (Abdullah b. Amr b. Meysera)
Konular:
Gıybet, gıybet etmek, dedi kodu yapmak
Gıybet, müminleri gıybet edenlerden yükselen koku
حدثنا مسدد قال حدثنا فضيل بن عياض عن سليمان عن أبي سفيان عن جابر قال : هاجت ريح منتنة على عهد رسول الله صلى الله عليه وسلم فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم إن ناسا من المنافقين اغتابوا أناسا من المسلمين فبعثت هذه الريح لذلك
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165012, EM000733
Hadis:
حدثنا مسدد قال حدثنا فضيل بن عياض عن سليمان عن أبي سفيان عن جابر قال : هاجت ريح منتنة على عهد رسول الله صلى الله عليه وسلم فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم إن ناسا من المنافقين اغتابوا أناسا من المسلمين فبعثت هذه الريح لذلك
Tercemesi:
— Cabir'den rivayet edildiğine göre demiştir ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellemjin zamanında pis kokulu bir rüzgâr esti. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selle m) şöyle buyurdu:
«— Münafıklardan bir kısım insanlar, müslümanlardan bir kısım insanları gıybet ettiler de, bu rüzgâr onun için gönderildi.»[187]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 733, /579
Senetler:
1. Cabir b. Abdullah el-Ensârî (Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram b. Salebe)
2. Ebu Süfyan Talha b. Nafi el-Kuraşi (Talha b. Nafi)
3. Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran el-A'meş (Süleyman b. Mihran)
4. Ebu Ali Fudayl b. Iyaz et-Temimi (Fudayl b. Iyaz b. Mesud b. Bişr)
5. Müsedded b. Müserhed el-Esedî (Müsedded b. Müserhed b. Müserbel b. Şerik)
Konular:
Gıybet, gıybet etmek, dedi kodu yapmak
Münafık, Nifak / Münafık
حدثنا عبد الله بن صالح قال حدثني معاوية بن صالح عن كثير بن الحارث عن القاسم بن عبد الرحمن الشامي سمعت بن أم عبد يقول : من اغتيب عنده مؤمن فنصره جزاه الله بها خيرا في الدنيا والآخرة ومن اغتيب عنده مؤمن فلم ينصره جزاه الله بها في الدنيا والآخرة شرا وما التقم أحد لقمة شرا من اغتياب مؤمن إن قال فيه ما يعلم فقد اغتابه وان قال فيه بما لا يعلم فقد بهته
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165013, EM000734
Hadis:
حدثنا عبد الله بن صالح قال حدثني معاوية بن صالح عن كثير بن الحارث عن القاسم بن عبد الرحمن الشامي سمعت بن أم عبد يقول : من اغتيب عنده مؤمن فنصره جزاه الله بها خيرا في الدنيا والآخرة ومن اغتيب عنده مؤمن فلم ينصره جزاه الله بها في الدنيا والآخرة شرا وما التقم أحد لقمة شرا من اغتياب مؤمن إن قال فيه ما يعلم فقد اغتابه وان قال فيه بما لا يعلم فقد بهته
Tercemesi:
— (170-s.) Ibnü Ommi Abd'in (Abdullah b. Mesud) şöyle dediği işitilmiştir:
«— Kimin yanında bir mümin gıybet edilir de ona yardım ederse, (gıybeti kaldırırsa), Allah o kimseye dünyada ve âhirette hayır mükâfatı verir. Kimin de yanında bir mümin gıybet edilir de, ona (gıybet edilene) yardım etmezse, bu hareketinden dolayı Allah o kimseye dünya ve âhirette kötülük cezası verir. Hiç kimse, bir mümini gıybet etmekten daha fena bir lokma yutmuş olamaz. Eğer müminin arkasmda bildiği bir gerçeği söylerse, o mümini gıybet etmiş olur. Eğer bilmiyerekten söylerse, mümine bühtan (iftira) etmiş olur.»[189]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 734, /579
Senetler:
0. Mevkuf (Mevkuf)
1. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mesud (Abdullah b. Mesud b. Gafil b. Habib b. Şemh)
Konular:
Gıybet, gıybet etmek, dedi kodu yapmak
حدثنا محمد بن يوسف قال حدثنا النضر قال حدثنا أبو العوام عبد العزيز بن ربيع الباهلي قال حدثنا أبو الزبير محمد عن جابر بن عبد الله قال : كنا مع رسول الله صلى الله عليه وسلم فأتى على قبرين يعذب صاحباهما فقال إنهما لا يعذبان في كبير وبلى أما أحدهما فكان يغتاب الناس وأما الآخر فكان لا يتأذى من البول فدعا بجريدة رطبة أو بجريدتين فكسرهما ثم أمر بكل كسرة فغرست على قبر فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم أما إنه سيهون من عذابهما ما كانتا رطبتين أو لم تيبسا
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165014, EM000735
Hadis:
حدثنا محمد بن يوسف قال حدثنا النضر قال حدثنا أبو العوام عبد العزيز بن ربيع الباهلي قال حدثنا أبو الزبير محمد عن جابر بن عبد الله قال : كنا مع رسول الله صلى الله عليه وسلم فأتى على قبرين يعذب صاحباهما فقال إنهما لا يعذبان في كبير وبلى أما أحدهما فكان يغتاب الناس وأما الآخر فكان لا يتأذى من البول فدعا بجريدة رطبة أو بجريدتين فكسرهما ثم أمر بكل كسرة فغرست على قبر فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم أما إنه سيهون من عذابهما ما كانتا رطبتين أو لم تيبسا
Tercemesi:
— Cabir ibni Abdullah'dan rivayet edildiğine göre demiştir ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selİemfle beraberdik. Sonra sahipleri azap edilmekte olan iki kabir (mezar) başına gelip şöyle dedi:
«— Bunlar büyük ve meşakkatli bir işten dolayı azap edilmiyorlar. Bunlardan biri, (hayatında) insanları gıybet ederdi. Diğerine gelince, idrardan sakınmazdı (sızıntı ve sıçrantılarından korunmazdı).»
Sonra Peygamber bir veya iki yaş çubuk istedi de, onları kırdı. Sonra emretti de, bunların her biri bir kabir üzerine dikildi. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemi şöyle buyurdu:
«— Bu iki çubuk yaş bulundukları müddet, yahut kurumadıkları müddet azabları hafifler.»[191]
Kabir hali, âh i ret ahvalinin bîr başlangıcıdır, öldükten sonra kabirde kâfirlerin ve mü'minlerden bazı günahkârların azap çekmesi haktır ve bunlar vuku bulacaklardır. İslâm inancı budur. Ancak kabirde olan halleri bilmek, kimlerin selâmette ve kimlerin azap içinde bulunduğuna muttali olmak, nişlerimizle idrak edilecek şeyler değildir. Allah Teâlâ'nın brldirme-siyle ve ilhamiyle bunlar bilinebilir. Özellikle peygamberlere, âhirete müteallik Cennet, Cehennem ve kabir ahvalinden haber verilmiş ve çeşitli sahneler onlara gösterilmiştir. Peygamberlerin verdiği haberler gerçeği ifade ettiklerinden bu hadîs-i şeriften şu hükümler çıkmaktadır:
1— Allah'ın, dilediği kimselere bİldİrmesiyle kabir ahvaline muttali olmak haktır.
2— Kabir azabı, mü'minlerden bîr kısımları için vardır.
3— Gıybet ve taharetsizlik, kabir azabı sebeplerindendir.
4— Peygamberin ölülere şefaati haktır.
Kabir hayatı, âhiretin başlangıcıdır. Orada Allah'ın haklarından önce namaz muhakemesi kurulur. Namazın sıhhati ise, taharete bağlıdır. Taharet ibadetin başı ve esasıdır. Bu olmayınca namaz sahih olmaz. Onun için necasetten ve idrardan tamamen temizlenmek icab eder ki, namaz sahih olsun. Hele idrar sonunda hemen abdeste geçmek çok yanlıştır. Böyle hemen abdest almak, abdestsiz olarak namaz kılmaya götürür,- çünkü sıkıntı hemen kesilmez. Bir müddet beklemek, gezinmek ve hareket etmek icab eder. Herkesin durumuna göre bu vokit uzayıp kısalabiür. Kesin olarak sızıntı kesildikten sonra abdest alınırsa bu sahih olur. Yoksa kılınan namazlar abdestsiz kılınmış olacağından, ibadetler makbul olmaz. Yani namaz kılınmamış sayılır ve bundan da kabir azabı çekilir. Zira Allah'ın haklarından en büyüğü olan namaz ibadeti yerine getirilmemiştir.
Kul haklarından ifk muhakemesi görülen kan davalarıdır. Kan dökmeye sebep olan hallerin başında gıybet ve koğuculuk gelir. İnsanlar arasında çıkarılan fesad, bu feci akıbete götürür. İşte bunlara sebep teşkil eden gıybet günahından dolayı da kabirde azap çekilir.
Kabristanlarda ağaç ve çiçek yetiştirmek müstahab ise de, dal ve çubuk bırakmanın bir manası yoktur. Hz. Peygamberin İki mezar üzerine birer dal parçası diktirmesi, kendine ait bir özellik taşır ki, bu da azabın bir müddet hafiflemesiyle kayıtlıdır. Dalların kuruması anına kadar o ölülerden azap kalkmakla şefaat gerçekleşmiştir. Ümmetin böyle hareket etmesi gerekmez. Yani mezarlar üzerine dal parçaları dikmek icab etmez.[192]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 735, /580
Senetler:
1. Cabir b. Abdullah el-Ensârî (Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram b. Salebe)
2. Ebu Zübeyr Muhammed b. Müslim el-Kuraşi (Muhammed b. Müslim b. Tedrus)
3. Abdülaziz b. Rabi' el-Bahili (Abdülaziz b. Rabi')
4. Ebu Hasan Nadr b. Şümeyl el-Mazinî (Nadr b. Şümeyl b. Hareşe)
5. Muhammed b. Yusuf el-Buhari (Muhammed b. Yusuf)
Konular:
Ağaçlandırma, ağaç dikmek veya kesmek
Bilgi, Hz. Peygamber'in verdiği gaybi haberler
Gıybet, gıybet etmek, dedi kodu yapmak
Kabir Hayatı, Kabir Azabı
Kabir Hayatı, Kabir Azabı, idrar serpintileri nedeniyle
حدثنا بن نمير قال حدثني أبي قال حدثنا إسماعيل عن قيس قال : كان عمرو بن العاص يسير مع نفر من أصحابه فمر على بغل ميت قد انتفخ فقال والله لأن يأكل أحدكم هذا حتى يملأ بطنه خير من أن يأكل لحم مسلم
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165015, EM000736
Hadis:
حدثنا بن نمير قال حدثني أبي قال حدثنا إسماعيل عن قيس قال : كان عمرو بن العاص يسير مع نفر من أصحابه فمر على بغل ميت قد انتفخ فقال والله لأن يأكل أحدكم هذا حتى يملأ بطنه خير من أن يأكل لحم مسلم
Tercemesi:
Rivayet edildiğine göre, Amr ibnu'1-Âs, arkadaşlarından bir toplulukla beraberdi de, Ölmüş bir katıra tesadüf etti. Bu hayvan şişmişti (çürümüştü). Bunun üzerine Amr şöyle dedi:
«— Allah'a yemin ederim! Sizden birinizin, karnını doyuruncaya kadar bundan yemesi, bir müslümanın etini yemesinden (gıybet etmesinden) daha hayırlıdır.»[193]
Olü hayvan eti yemek, haramdır. Hele kokmuş olursa daha çirkindir. Bunun zararı yiyene aittir. Yiyeni maddeten ve manen zehirler ve yalnız kendini helak eder. Gıybet İse, başkalarına zarar veren ve cemiyeti altüst eden çok zararlı bir günahtır. Kan dökmelere kadar götüren ve cemiyetin huzurunu bozmaya sebep olan çok zararlı bir şeydir. Onun için A m r I b n u ' I - A s 'm teşbihi yerinde bir ifadedir.
Gıybet İçin 732 sayılı hadîs-i şerif açıklamasına müracaat edilsin. (Bu haber için başka bir kaynak bulunamamıştır.).[194]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 736, /583
Senetler:
0. Mevkuf (Mevkuf)
1. Ebu Abdullah Amr b. As el-Kuraşî (Amr b. As b. Vail b. Hişam b. Suayd)
Konular:
Gıybet, gıybet etmek, dedi kodu yapmak
حدثنا إسحاق قال أخبرنا حنظلة بن عمرو الزرقي المدني قال حدثني أبو حزرة قال أخبرني عبادة بن الوليد بن عبادة بن الصامت قال : خرجت مع أبي وأنا غلام شاب فلقينا شيخا عليه بردة ومعافري وعلى غلامه بردة ومعافري قلت أي عم ما يمنعك أن تعطي غلامك هذه النمرة وتأخذ البردة فتكون عليك بردتان وعليه نمرة فأقبل على أبي فقال ابنك هذا قال نعم قال فمسح على رأسي وقال بارك الله فيك أشهد لسمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول أطعموهم مما تأكلون واكسوهم مما تكتسون يا بن أخي ذهاب متاع الدنيا أحب الي من أن يأخذ من متاع الآخرة قلت أي أبتاه من هذا الرجل قال أبو اليسر كعب بن عمرو
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165017, EM000738
Hadis:
حدثنا إسحاق قال أخبرنا حنظلة بن عمرو الزرقي المدني قال حدثني أبو حزرة قال أخبرني عبادة بن الوليد بن عبادة بن الصامت قال : خرجت مع أبي وأنا غلام شاب فلقينا شيخا عليه بردة ومعافري وعلى غلامه بردة ومعافري قلت أي عم ما يمنعك أن تعطي غلامك هذه النمرة وتأخذ البردة فتكون عليك بردتان وعليه نمرة فأقبل على أبي فقال ابنك هذا قال نعم قال فمسح على رأسي وقال بارك الله فيك أشهد لسمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول أطعموهم مما تأكلون واكسوهم مما تكتسون يا بن أخي ذهاب متاع الدنيا أحب الي من أن يأخذ من متاع الآخرة قلت أي أبتاه من هذا الرجل قال أبو اليسر كعب بن عمرو
Tercemesi:
— Ubâde demiştir ki, babam Velîd ile çıktık. Ben genç bir çocuktum. Bir ihtiyara rasladık; üzerinde bir hırka ve bir Meafirî (Yemen dokuması kumaş) elbise vardı. Kölesinin de üzerinde (aynen) bir hırka ve bir Meafirî vardı. Dedim ki:
— Ey Amca! Neden kölene bu Meafirî'yi verip de, ondan hırkayı almıyorsun da, sen de (aynı cinsten) iki hırkaya sahip olmuyorsun, kölenin üzerinde de (iki) Meafîr olmuyor? Adam babama dönüp şöyle dedi:
— Bu, oğlun mu? Babam :
— Evet, dedi. Ubade dedi ki, adam sonra başımı okşadı ve:
— Allah sana beröket versin. Peygamber(Sallallahü Aleyhi ve SelUm) 'in şöyle buyurduğunu işittiğime şahitlik ederim:
«— Onlara (hizmetçi ve kölelere), yediğinizden yedirin ve giydiğinizden giydiriniz.»
Ey kardeşimin oğlu! Dünya malının gitmesi, âhiret sevabından azalmasından bana daha sevgilidir. Dedim ki:
— Babacığım! Bu adam kimdir? Babam:
— Ebû'l-Yeser, Kâb ibni Amr'dır, dedi.[197]
Bu hadîs-i şerif iki konuya temas etmektedir :
1— Olgun kimselere yaraşan; küçükleri okşayıp onlara güze! öğüt vermek ve onlara hayırla, bereketle dua etmektir.
2— Köle ve hizmetçilere hakaretle bakmayıp onlara sahip bulunanların yeme ve giymede adaleti gözetmeleri, üzerlerine düşen bir haktır. Hizmetçiye efendisi yediğinden yedirir, giyindiği cins kumaştan giydirir. Hİç bir düzende olmayan bu adalet İslâm'da vardır. Bunu uygulamayanlar muhakkak ki, dünya ve âhirette cezasını çekeceklerdir. Birinci cild 187 sayılı hadîs-i şerife ve açıklanmasına bakılsın.[198]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 738, /584
Senetler:
()
Konular:
Köle, cariyelere iyi davranmak
Köle, kölelik, cariyelik hukuku.
KTB, LİBAS, GİYİM-KUŞAM
حدثنا عمر بن حفص قال حدثنا أبي قال حدثنا الأعمش قال حدثني مجاهد عن عبد الله بن عمرو قال : يقول الرجل اللهم إني أعوذ بك من جهد البلاء ثم يسكت فإذا قال ذلك فليقل إلا بلاء فيه غلاء
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165008, EM000729
Hadis:
حدثنا عمر بن حفص قال حدثنا أبي قال حدثنا الأعمش قال حدثني مجاهد عن عبد الله بن عمرو قال : يقول الرجل اللهم إني أعوذ بك من جهد البلاء ثم يسكت فإذا قال ذلك فليقل إلا بلاء فيه غلاء
Tercemesi:
— (169-s.) Abdullah ibni Amr'dan rivayet edildiğine göre, demiştir ki, insan şöyle dua etmelidir:
— Allah'ım, şiddetli belâdan sana sığınırım. Sonra susmalıdır. Bu sözü söylediği zaman desin ki, ancak kendisinde yüksek derece olan belâ müstesnadır, (ondan Allah'a sığınmak yoktur).[179]
Manevî mükâfatı yüksek olacak ve insana âhirette yüksek derece sağlayacak belâ ve musibetler, netice itibariyle saadet getirdiğinden bu gibi belâlardan Allah'a sığınmaya lüzum yoktur. Bu istisnaî bir hal olduğundan umumî kaideye aykırı düşmez. Böylece, daha önce gecen hadîslerle de manâ bakımından bir aykırılık ifade etmez.
(Bu haber için başka bîr kaynak bulunamamıştır.).[180]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 729, /575
Senetler:
()
Konular:
Dua, her konuda
حدثنا محمد بن سلام قال حدثنا سفيان بن عيينة عن سمي عن أبي صالح عن أبي هريرة : أن النبي صلى الله عليه وسلم كان يتعوذ من جهد البلاء ودرك الشقاء وشماتة الأعداء وسوء القضاء
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165009, EM000730
Hadis:
حدثنا محمد بن سلام قال حدثنا سفيان بن عيينة عن سمي عن أبي صالح عن أبي هريرة : أن النبي صلى الله عليه وسلم كان يتعوذ من جهد البلاء ودرك الشقاء وشماتة الأعداء وسوء القضاء
Tercemesi:
— Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, Peygamber (Scülailahu Aleyhi ve Seilem) «Şiddetli 'belâdan, günaha düşmekten, düşmanların sevinmesinden ve kötü akıbetten Allah'a sığınırdı.»[181]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 730, /575
Senetler:
()
Konular:
Dua, her konuda
Hz. Peygamber, duaları
Hz. Peygamber, istiazesi
حدثنا عبد الله بن أبي بكر ومسلم نحوه قالا حدثنا الأسود بن شيبان عن أبي نوفل بن أبي عقرب : أن أباه سأل النبي صلى الله عليه وسلم عن الصوم فقال صم يوما من كل شهر قلت بأبي أنت وأمي زدني قال زدني زدني صم يومين من كل شهر قلت بأبي أنت وأمي زدني فإني أجدني قويا فقال إني أجدني قويا إني أجدني قويا فأفحم حتى ظننت أنه لن يزيدني ثم قال صم ثلاثا من كل شهر
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165010, EM000731
Hadis:
حدثنا عبد الله بن أبي بكر ومسلم نحوه قالا حدثنا الأسود بن شيبان عن أبي نوفل بن أبي عقرب : أن أباه سأل النبي صلى الله عليه وسلم عن الصوم فقال صم يوما من كل شهر قلت بأبي أنت وأمي زدني قال زدني زدني صم يومين من كل شهر قلت بأبي أنت وأمي زدني فإني أجدني قويا فقال إني أجدني قويا إني أجدني قويا فأفحم حتى ظننت أنه لن يزيدني ثم قال صم ثلاثا من كل شهر
Tercemesi:
— Ebû Nevfel'den rivayet edildiğine göre,babası Ebû Akreb Peygamber (SoltallaHti Aleyhi ve Sellcm) 'e oruçtan sordu. Bunun üzerine Peygamber şöyle buyurdu:
— Her aydan bir gün oruç tut.» Ben dedim ki:
— Anam-babam sana feda olsun; bana ilâve et. Peygamber:
«— Bana ilâve et, bana ilâve et! Her aydan iki gün oruç tut.» dedi. Ben dedim ki:
— Anam - babam sana feda olsun; bana ilâve et, çünkü ben, kendimi kuvvetli buluyorum. Bunun üzerine Peygamber buyurdu:
«— Ben kendimi kuvvetli buluyorum, ben kendimi kuvvetli buluyorum!» Sonra sükût etti. Ben de zannettim ki, artık bana ilâve etmiye-cek. Sonra şöyle buyurdu:
«— Her aydan üç gün oruç tut.»[183]
Aslen Mekke'I i olup, sonra Basra'ya yerleşen Ebû Akreb, ashabı kİramdandır. Her aydan bir gön oruç tutmayı azımsadığından, bu davranışını Hz. Peygamber hoş görmeyerek âdeta onu ayıplar mahiyette, söylediği sözü tekrarlamıştı. Çünkü bir sorunun cevabı alındığı zaman, aynı şey üzerinde iki veya üç defa durmak edebe münasib düşmez. Hz. Peygamber, Ebû Akreb'in hem isteğini yerine getirdiler, hem de ona tariz yolu ile ihtarda bulunmuş oldular.
Her aydan üç gönü oruç tutmak böylece sünnet olan bir ibadettir. Bu İbadet her ayın onüç, ondört ve onbeşİncî günlerini oruç tutmakla yerine getirilir. Ayın başından, sonundan ve ortasından birer gün tutarak da eda edilir. Oruçlarda kamerî aylara itibar edilir ve haram günlerde oruç tutulmaz. Ramazan bayram günü, şevval ayının birinci günü olduğu halde, bugün oruç tutu I mayı p ertesi gün tutulur. Sünnet olarak tutulan oruçların fazileti büyüktür. Şevval ayından altı gün oruç tutmak ayrıca bir sünnet olup, bunun faziletine dair hadîsler vardır.[184]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 731, /576
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, hitap şekilleri
Oruç, Nafile Oruç, ayda üç gün oruç tutmak
حدثنا عمرو بن خالد قال حدثنا محمد بن سلمة عن أبي عبد الرحيم عن زيد بن أبي أنيسة عن أبي الزبير عن عبد الرحمن بن الهضهاض الدوسي عن أبي هريرة قال : جاء ماعز بن مالك الأسلمي فرجمه النبي صلى الله عليه وسلم عند الرابعة فمر به رسول الله صلى الله عليه وسلم ومعه نفر من أصحابه فقال رجل منهم إن هذا الخائن أتى النبي صلى الله عليه وسلم مرارا كل ذلك يرده حتى قتل كما يقتل الكلب فسكت عنهم النبي صلى الله عليه وسلم حتى مر بجيفة حمار شائلة رجله فقال كلا من هذا قالا من جيفة حمار يا رسول الله قال فالذي نلتما من عرض أخيكما آنفا أكثر والذي نفس محمد بيده إنه في نهر من أنهار الجنة يتغمس
Öneri Formu
Hadis Id, No:
165016, EM000737
Hadis:
حدثنا عمرو بن خالد قال حدثنا محمد بن سلمة عن أبي عبد الرحيم عن زيد بن أبي أنيسة عن أبي الزبير عن عبد الرحمن بن الهضهاض الدوسي عن أبي هريرة قال : جاء ماعز بن مالك الأسلمي فرجمه النبي صلى الله عليه وسلم عند الرابعة فمر به رسول الله صلى الله عليه وسلم ومعه نفر من أصحابه فقال رجل منهم إن هذا الخائن أتى النبي صلى الله عليه وسلم مرارا كل ذلك يرده حتى قتل كما يقتل الكلب فسكت عنهم النبي صلى الله عليه وسلم حتى مر بجيفة حمار شائلة رجله فقال كلا من هذا قالا من جيفة حمار يا رسول الله قال فالذي نلتما من عرض أخيكما آنفا أكثر والذي نفس محمد بيده إنه في نهر من أنهار الجنة يتغمس
Tercemesi:
— Ebü Hüreyre'den rivayet edildiğine göre demiştir ki, Mâiz ibni Malik El-Eslemî (işlediği zina günahını ikrar ederek) dördüncü defa gelince, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onu recmetmişti, (ona taşla Öldürülme cezasını uygulamıştı). Sonra Resûlüllah (Sallallahü AItyhi ve Sellem) beraberinde ashabdan bir toplulukla ona (kabrine) uğradı. Bunlardan bir adam şöyle dedi:
«— Şu ahmak (adam), defalarca Peygamber (Sallallahü Aleyhi v Seltemfe geldi. Peygamber her gelişini reddediyordu. Nihayet kelb öldürüldüğü gibi öldürüldü.» Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunların sözüne karşı sükût etti. Nihayet bir eşek İaşesine tesadüf etti ki, (İaşenin şişmesinden) ayağı yukarı kalkmıştı. Peygamber şöyle buyurdu:
«— Bundan yiyin!» Onlar dediler ki, himar İaşesinden? Ey Allah'ın Resulü! Hz. Peygamber buyurdu:
— Az önce kardeşinize hakaretten kazandığınız (günah) daha çoktur. Muhammed'kı nefsi kudret elinde olana yemin ederim ki, o (Mâiz), Cennet nehirlerinden foir nehir e dalıp duruyor.»[195]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 737, /583
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Abdurrahman b. Samit ed-Devsi (Abdurrahman b. Samit)
3. Ebu Zübeyr Muhammed b. Müslim el-Kuraşi (Muhammed b. Müslim b. Tedrus)
4. Zeyd b. Ebu Üneyse el-Cezeri (Zeyd b. Zeyd)
5. Ebu Abdurrahim Halid b. Ebu Yezid el-Kuraşi (Halid b. Yezid b. Simak b. Rüstem b.)
6. Ebu Abdullah Muhammed b. Seleme el-Bahili (Muhammed b. Seleme b. Abdullah)
7. Amr b. Halid el-Harranî (Amr b. Halid b. Ferruh)
Konular:
Cennet, Cennetlikler, vasfı , sıfatı , yaşamı vs.
Gıybet, gıybet etmek, dedi kodu yapmak