Bize Amr b. Avn, ona Hâlid ve Huşeym, ona İsmail, ona Kays, ona da Cerir şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) huzurunda oturduğumuz bir sırada dolunaya baktı ve 'Sizler bu dolunayı gördüğünüz gibi Rabbinizi apaçık göreceksiniz. Onu görmek için birbirinizin üstüne yığılmak, birbirinizi sıkıştırmak ihtiyacını duymazsınız' buyurdu."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
29796, B007434
Hadis:
حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ عَوْنٍ حَدَّثَنَا خَالِدٌ وَهُشَيْمٌ عَنْ إِسْمَاعِيلَ عَنْ قَيْسٍ عَنْ جَرِيرٍ قَالَ كُنَّا جُلُوسًا عِنْدَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم إِذْ نَظَرَ إِلَى الْقَمَرِ لَيْلَةَ الْبَدْرِ قَالَ «إِنَّكُمْ سَتَرَوْنَ رَبَّكُمْ كَمَا تَرَوْنَ هَذَا الْقَمَرَ لاَ تُضَامُّونَ فِى رُؤْيَتِهِ ، فَإِنِ اسْتَطَعْتُمْ أَنْ لاَ تُغْلَبُوا عَلَى صَلاَةٍ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَصَلاَةٍ قَبْلَ غُرُوبِ الشَّمْسِ ، فَافْعَلُوا».
Tercemesi:
Bize Amr b. Avn, ona Hâlid ve Huşeym, ona İsmail, ona Kays, ona da Cerir şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) huzurunda oturduğumuz bir sırada dolunaya baktı ve 'Sizler bu dolunayı gördüğünüz gibi Rabbinizi apaçık göreceksiniz. Onu görmek için birbirinizin üstüne yığılmak, birbirinizi sıkıştırmak ihtiyacını duymazsınız' buyurdu."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tevhid 24, 2/753
Senetler:
1. Ebu Amr Cerir b. Abdullah el-Becelî (Cerir b. Abdullah b. Cabir)
2. Kays b. Ebu Hazim el-Becelî (Kays b. Avf b. Abdülharis)
3. ُEbu Abdullah İsmail b. Ebu Halid el-Becelî (İsmail b. Hürmüz)
4. Ebu Muaviye Hüşeym b. Beşir es-Sülemî (Hüşeym b. Beşir b. el-Kasım b. Dinar)
5. Ebu Osman Amr b. Avn es-Sülemî (Amr b. Avn b. Evs b. Ca'd)
Konular:
Allah İnancı, Allah'ın görülmesi, rü'yetullah, cemalullah
Bize Abde b. Abdullah, ona Hüseyin el-Cu’fî, ona Zâide, ona Beyân b. Bişr, ona Kays b. Ebu Hâzim, ona da Cerir’in şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) ayın on dördü olduğu bir gecede yanımıza çıkıp geldi ve 'Sizler bunu görmek için izdiham yapmadan gördüğünüz gibi kıyamet gününde de Rabbinizi göreceksiniz' buyurdu."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
29798, B007436
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدَةُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ حَدَّثَنَا حُسَيْنٌ الْجُعْفِىُّ عَنْ زَائِدَةَ حَدَّثَنَا بَيَانُ بْنُ بِشْرٍ عَنْ قَيْسِ بْنِ أَبِى حَازِمٍ حَدَّثَنَا جَرِيرٌ قَالَ خَرَجَ عَلَيْنَا رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم لَيْلَةَ الْبَدْرِ فَقَالَ « إِنَّكُمْ سَتَرَوْنَ رَبَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ كَمَا تَرَوْنَ هَذَا ، لاَ تُضَامُّونَ فِى رُؤْيَتِهِ » .
Tercemesi:
Bize Abde b. Abdullah, ona Hüseyin el-Cu’fî, ona Zâide, ona Beyân b. Bişr, ona Kays b. Ebu Hâzim, ona da Cerir’in şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) ayın on dördü olduğu bir gecede yanımıza çıkıp geldi ve 'Sizler bunu görmek için izdiham yapmadan gördüğünüz gibi kıyamet gününde de Rabbinizi göreceksiniz' buyurdu."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tevhid 24, 2/754
Senetler:
1. Ebu Amr Cerir b. Abdullah el-Becelî (Cerir b. Abdullah b. Cabir)
2. Kays b. Ebu Hazim el-Becelî (Kays b. Avf b. Abdülharis)
3. Ebu Bişr Beyan b. Bişr el-Ahmesi (Beyan b. Bişr)
4. Zâide b. Kudame es-Sekafî (Zâide b. Kudame)
5. Ebu Abdullah Hüseyin b. Ali el-Cu'fi (Hüseyin b. Ali b. Velid)
6. Ebu Sehl Abde b. Abdullah el-Huzâî (Abde b. Abdullah b. Abde)
Konular:
Allah İnancı, Allah'ın görülmesi, rü'yetullah, cemalullah
Öneri Formu
Hadis Id, No:
29797, B007435
Hadis:
حَدَّثَنَا يُوسُفُ بْنُ مُوسَى حَدَّثَنَا عَاصِمُ بْنُ يُوسُفَ الْيَرْبُوعِىُّ حَدَّثَنَا أَبُو شِهَابٍ عَنْ إِسْمَاعِيلَ بْنِ أَبِى خَالِدٍ عَنْ قَيْسِ بْنِ أَبِى حَازِمٍ عَنْ جَرِيرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « إِنَّكُمْ سَتَرَوْنَ رَبَّكُمْ عِيَانًا » .
Tercemesi:
Bize Yusuf b. Musa, ona Âsım b. Yusuf el-Yerbûî, ona Ebu Şihâb, ona İsmail, b. Ebu Hâlid, ona Kays b. Ebu Hazim, ona da Cerir b. Abdullah’ın şöyle dediğini rivayet etti: Nebi (sav): “Muhakkak siz Rabbinizi gözlerinizle (ayan beyan) göreceksinizdir” buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tevhid 24, 2/754
Senetler:
1. Ebu Amr Cerir b. Abdullah el-Becelî (Cerir b. Abdullah b. Cabir)
2. Kays b. Ebu Hazim el-Becelî (Kays b. Avf b. Abdülharis)
3. ُEbu Abdullah İsmail b. Ebu Halid el-Becelî (İsmail b. Hürmüz)
4. Ebu Şihâb Abdürabbih b. Nafi' el-Kinanî (Abdürabbih b. Nafi')
5. Asım b. Yusuf el-Yerbu'i (Asım b. Yusuf)
6. Ebu Yakub Yusuf b. Musa er-Râzi (Yusuf b. Musa b. Râşid b. Bilal)
Konular:
Allah İnancı, Allah'ın görülmesi, rü'yetullah, cemalullah
Bize Yahya b. Bukeyr, ona Leys, ona Hâlid b. Yezid, ona Saîd b. Ebu Hilal, ona Zeyd, ona Atâ b. Yesâr, ona da Ebu Saîd el-Hudrî’nin şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber'e (sav) 'Ey Allah’ın Rasulü, Kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz' diye sorduk, bize 'Hava bulutsuz olduğu zaman güneşi ve ayı görmekte bir sıkıntı çekiyor musunuz?' buyurdu. Biz 'Hayır' dedik. Hz. Peygamber (sav) 'İşte Kıyamet gününde aziz ve celil Allah’ı görmek için, ancak bu güneş ve aydan birisini görmek isterken birbirinize verdiğiniz sıkıntı kadar bir sıkıntı verirsiniz. Kıyamet gününde bir münadi 'Her bir ümmet (dünyada iken) ibadet ettiği şeyin arkasından gitsin' diye seslenir. Bunun üzerine haça ibadet edenler haçlarıyla, putlara tapanlar putlarıyla ve herkes hangi ilaha tapıyorsa onunla birlikte gider. Nihayet geriye iyisi ya da günahkârı ile Allah’a ibadet edenler ve bir de ehl-i kitaptan, dünyada sade ve gösterişsiz yaşayan birtakım kimseler kalır."
"Sonra cehennem getirilir ve bir serapmış gibi onlara gösterilir. Yahudilere 'Neye ibadet ediyordunuz' diye sorulur. Onlar 'Allah’ın oğlu Üzeyir'e ibadet ediyorduk' derler. Onlara 'Yalan söylediniz, Allah’ın ne bir eşi ne de bir çocuğu vardır. Peki ne istiyorsunuz' denilir. Onlar 'Bize su vermeni istiyoruz' derler. Onlara 'Haydi için' denilir, ardından arka arkaya cehenneme düşerler. Sonra Hristiyanlara 'Neye ibadet ediyordunuz' denilir. Onlar 'Biz Allah’ın oğlu Mesih’e ibadet ediyorduk' derler. Onlara 'Yalan söylediniz, Allah’ın ne bir eşi ne de bir çocuğu vardır. Peki ne istiyorsunuz' denilir. Onlar 'Bize su vermeni istiyoruz' derler. 'Haydi, için' denilecek ve arkasından (cehenneme) arka arkaya dökülürler."
"En sonunda iyi ya da günahkâr, Allah’a ibadet edenler geriye kalır. Onlara 'Sizin gitmenize engel olan nedir? Hâlbuki diğer insanlar hep gitti' denilir. Onlar 'Biz onlara, bu günden daha çok ihtiyaç duyduğumuz bir zamanda onlardan ayrı kalmıştık. Ayrıca biz bugün bir münâdinin 'Her bir topluluk dünyada iken ibadet ettiği şeyin arkasından gitsin' diye seslendiğini işittik. Biz de ancak Rabbimizi bekliyoruz' derler. Bunun üzerine Cebbâr (olan Allah) onlara gelir ve 'Ben Rabbinizim' buyurur. Onlar 'Sen Rabbimizsin' derler. O’nunla sadece nebiler konuşur. Yüce Allah 'Peki sizinle onun arasında kendisini o yolla tanıyacağınız bir alamet var mıdır' buyurur. Onlar 'Sâk (bacak)tır' derler. Bunun üzerine Yüce Allah bacağını açar, her bir mümin ona secde eder. Riyakârlık gösteriş için Allah’a secde edenler secde etmek isterler ama sırtları tek bir tabaka haline döner, (secde edemezler)."
"Sonra köprü getirilir, cehennemin iki kenarı üzerine bırakılır. Biz 'Ey Allah’ın Rasulü, köprü nedir' dedik, şöyle cevap verdi: O Köprü, kaygan ve ayak kaydırıcı bir köprüdür. Üzerinde çengeller, kancalar ve düz yüzlü, eğri dikenli metal benzeri dikenli aletler vardır. Bu dikenli kancalar, Necid bölgesinde Sa‘dan adı adlı çalının dikenleri gibi kıvrıktır. Mü’minler o köprüden göz kırpması kadar hızlı, şimşek gibi, rüzgâr gibi, yarış atları gibi veya binek hayvanları gibi geçerler. İçlerinden bazıları kurtulur, bazıları çengellere takılıp yaralanarak kurtulur, bazıları da ateşe düşer. Sonuncuları sürünerek geçer. Sizin, o gün, cehennemlik bir müminin kurtuluşunu Cebbar olan Allah'tan talep edişinizdeki ısrarınız, bu dünyada benden hakkınızı benden talep etmenizdeki ısrarınızdan daha fazla olacaktır. Müminler geçip kurtulduktan sonra, cehennemde kalmış kardeşlerini hatırlayıp 'Rabbimiz! Kardeşlerimiz bizimle beraber namaz kılıyor, bizimle beraber oruç tutuyor, bizimle birlikte (salih) amel işliyorlardı' derler. Yüce Allah da 'Haydi gidin, kalbinde bir dinar kadar iman bulduğunuz kimseleri çıkartın' der ve onların suretlerini cehennem ateşine haram kılar. Bunlar, onların yanına giderler, kimileri ayağına kadar, kimisi bacaklarının ortasına kadar cehenneme batmıştır. Tanıdıkları kimseleri çıkartır, sonra tekrar geri dönerler. Bu sefer onlara 'Haydi gidin, kalbinde yarım dinar ağırlığında (iman) bulduğunuz kimseleri çıkartın' buyurur. Onlar da bilip tanıdıklarını çıkartır, sonra döner. Yüce Allah 'Haydi gidin, kalbinde zerre miktarı iman bulduğunuz kimseleri çıkartın' buyurur. Onlar da tanıdıklarını çıkartır."
Ebu Saîd el-Hudrî der ki: Bana inanmıyorsanız "Şüphesiz Allah, zerre ağırlığı kadar dahi zulmetmez, eğer onun yaptığı bir hasene ise, onu kat kat arttırır" (Nisa , 40) buyruğunu okuyun.
"Nebiler, melekler ve müminler şefaat eder, Cebbâr olan Allah 'benim şefaatim kaldı' buyurur ve cehennemden bir avuç kavrulmuş insan çıkarıp ve onları Cennetin ağzındaki “Hayat Suyu” nehrine atar. Bu kimseler, tıpkı sel suyunun taşıdığı tohumların yeşermesi gibi o nehir kenarında yeniden dirilirler. Kayaların ve ağaçların dibinde filizlenen otlar gibi; güneşe yakın olanları yemyeşil, gölgede kalanları beyaz olur. Derken, onlar inci gibi parlayarak çıkarlar. Boyunlarına işaret olarak mühürler takılır ve cennete girerler. Cennet ehli onları görünce 'Bunlar Rahman'ın azatlılarıdır. Ne bir ibadet, ne bir salih amel işlemişlerdi; Allah onları kendi rahmetiyle cennete koydu' derler. Bunun üzerine onlara 'Bu gördüğünüz nimetler size verildi. Ve bunun bir misli daha sizin olacak' denilir."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
29825, B007439
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ بُكَيْرٍ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ عَنْ خَالِدِ بْنِ يَزِيدَ عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِى هِلاَلٍ عَنْ زَيْدٍ عَنْ عَطَاءِ بْنِ يَسَارٍ عَنْ أَبِى سَعِيدٍ الْخُدْرِىِّ قَالَ قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ هَلْ نَرَى رَبَّنَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ قَالَ « هَلْ تُضَارُونَ فِى رُؤْيَةِ الشَّمْسِ وَالْقَمَرِ إِذَا كَانَتْ صَحْوًا » . قُلْنَا لاَ . قَالَ « فَإِنَّكُمْ لاَ تُضَارُونَ فِى رُؤْيَةِ رَبِّكُمْ يَوْمَئِذٍ ، إِلاَّ كَمَا تُضَارُونَ فِى رُؤْيَتِهِمَا - ثُمَّ قَالَ - يُنَادِى مُنَادٍ لِيَذْهَبْ كُلُّ قَوْمٍ إِلَى مَا كَانُوا يَعْبُدُونَ . فَيَذْهَبُ أَصْحَابُ الصَّلِيبِ مَعَ صَلِيبِهِمْ ، وَأَصْحَابُ الأَوْثَانِ مَعَ أَوْثَانِهِمْ ، وَأَصْحَابُ كُلِّ آلِهَةٍ مَعَ آلِهَتِهِمْ حَتَّى يَبْقَى مَنْ كَانَ يَعْبُدُ اللَّهَ مِنْ بَرٍّ أَوْ فَاجِرٍ ، وَغُبَّرَاتٌ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ ، ثُمَّ يُؤْتَى بِجَهَنَّمَ تُعْرَضُ كَأَنَّهَا سَرَابٌ فَيُقَالُ لِلْيَهُودِ مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ قَالُوا كُنَّا نَعْبُدُ عُزَيْرَ ابْنَ اللَّهِ . فَيُقَالُ كَذَبْتُمْ لَمْ يَكُنْ لِلَّهِ صَاحِبَةٌ وَلاَ وَلَدٌ فَمَا تُرِيدُونَ قَالُوا نُرِيدُ أَنْ تَسْقِيَنَا ، فَيُقَالُ اشْرَبُوا فَيَتَسَاقَطُونَ فِى جَهَنَّمَ ثُمَّ يُقَالُ لِلنَّصَارَى مَا كُنْتُمْ تَعْبُدُونَ فَيَقُولُونَ كُنَّا نَعْبُدُ الْمَسِيحَ ابْنَ اللَّهِ . فَيُقَالُ كَذَبْتُمْ لَمْ يَكُنْ لِلَّهِ صَاحِبَةٌ وَلاَ وَلَدٌ ، فَمَا تُرِيدُونَ فَيَقُولُونَ نُرِيدُ أَنْ تَسْقِيَنَا . فَيُقَالُ اشْرَبُوا . فَيَتَسَاقَطُونَ حَتَّى يَبْقَى مَنْ كَانَ يَعْبُدُ اللَّهَ مِنْ بَرٍّ أَوْ فَاجِرٍ فَيُقَالُ لَهُمْ مَا يَحْبِسُكُمْ وَقَدْ ذَهَبَ النَّاسُ فَيَقُولُونَ فَارَقْنَاهُمْ وَنَحْنُ أَحْوَجُ مِنَّا إِلَيْهِ الْيَوْمَ وَإِنَّا سَمِعْنَا مُنَادِيًا يُنَادِى لِيَلْحَقْ كُلُّ قَوْمٍ بِمَا كَانُوا يَعْبُدُونَ . وَإِنَّمَا نَنْتَظِرُ رَبَّنَا - قَالَ - فَيَأْتِيهِمُ الْجَبَّارُ . فَيَقُولُ أَنَا رَبُّكُمْ . فَيَقُولُونَ أَنْتَ رَبُّنَا . فَلاَ يُكَلِّمُهُ إِلاَّ الأَنْبِيَاءُ فَيَقُولُ هَلْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُ آيَةٌ تَعْرِفُونَهُ فَيَقُولُونَ السَّاقُ . فَيَكْشِفُ عَنْ سَاقِهِ فَيَسْجُدُ لَهُ كُلُّ مُؤْمِنٍ ، وَيَبْقَى مَنْ كَانَ يَسْجُدُ لِلَّهِ رِيَاءً وَسُمْعَةً ، فَيَذْهَبُ كَيْمَا يَسْجُدَ فَيَعُودُ ظَهْرُهُ طَبَقًا وَاحِدًا ، ثُمَّ يُؤْتَى بِالْجَسْرِ فَيُجْعَلُ بَيْنَ ظَهْرَىْ جَهَنَّمَ » . قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا الْجَسْرُ قَالَ « مَدْحَضَةٌ مَزِلَّةٌ ، عَلَيْهِ خَطَاطِيفُ وَكَلاَلِيبُ وَحَسَكَةٌ مُفَلْطَحَةٌ ، لَهَا شَوْكَةٌ عُقَيْفَاءُ تَكُونُ بِنَجْدٍ يُقَالُ لَهَا السَّعْدَانُ ، الْمُؤْمِنُ عَلَيْهَا كَالطَّرْفِ وَكَالْبَرْقِ وَكَالرِّيحِ وَكَأَجَاوِيدِ الْخَيْلِ وَالرِّكَابِ ، فَنَاجٍ مُسَلَّمٌ وَنَاجٍ مَخْدُوشٌ وَمَكْدُوسٌ فِى نَارِ جَهَنَّمَ ، حَتَّى يَمُرَّ آخِرُهُمْ يُسْحَبُ سَحْبًا ، فَمَا أَنْتُمْ بِأَشَدَّ لِى مُنَاشَدَةً فِى الْحَقِّ ، قَدْ تَبَيَّنَ لَكُمْ مِنَ الْمُؤْمِنِ يَوْمَئِذٍ لِلْجَبَّارِ ، وَإِذَا رَأَوْا أَنَّهُمْ قَدْ نَجَوْا فِى إِخْوَانِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا إِخْوَانُنَا كَانُوا يُصَلُّونَ مَعَنَا وَيَصُومُونَ مَعَنَا وَيَعْمَلُونَ مَعَنَا . فَيَقُولُ اللَّهُ تَعَالَى اذْهَبُوا فَمَنْ وَجَدْتُمْ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالَ دِينَارٍ مِنْ إِيمَانٍ فَأَخْرِجُوهُ . وَيُحَرِّمُ اللَّهُ صُوَرَهُمْ عَلَى النَّارِ ، فَيَأْتُونَهُمْ وَبَعْضُهُمْ قَدْ غَابَ فِى النَّارِ إِلَى قَدَمِهِ وَإِلَى أَنْصَافِ سَاقَيْهِ ، فَيُخْرِجُونَ مَنْ عَرَفُوا ، ثُمَّ يَعُودُونَ فَيَقُولُ اذْهَبُوا فَمَنْ وَجَدْتُمْ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالَ نِصْفِ دِينَارٍ فَأَخْرِجُوهُ . فَيُخْرِجُونَ مَنْ عَرَفُوا ، ثُمَّ يَعُودُونَ فَيَقُولُ اذْهَبُوا فَمَنْ وَجَدْتُمْ فِى قَلْبِهِ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ مِنْ إِيمَانٍ فَأَخْرِجُوهُ . فَيُخْرِجُونَ مَنْ عَرَفُوا» . قَالَ أَبُو سَعِيدٍ فَإِنْ لَمْ تُصَدِّقُونِى فَاقْرَءُوا ( إِنَّ اللَّهَ لاَ يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ وَإِنْ تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا ) « فَيَشْفَعُ النَّبِيُّونَ وَالْمَلاَئِكَةُ وَالْمُؤْمِنُونَ فَيَقُولُ الْجَبَّارُ بَقِيَتْ شَفَاعَتِى . فَيَقْبِضُ قَبْضَةً مِنَ النَّارِ فَيُخْرِجُ أَقْوَامًا قَدِ امْتُحِشُوا ، فَيُلْقَوْنَ فِى نَهَرٍ بِأَفْوَاهِ الْجَنَّةِ يُقَالُ لَهُ مَاءُ الْحَيَاةِ ، فَيَنْبُتُونَ فِى حَافَتَيْهِ كَمَا تَنْبُتُ الْحِبَّةُ فِى حَمِيلِ السَّيْلِ ، قَدْ رَأَيْتُمُوهَا إِلَى جَانِبِ الصَّخْرَةِ إِلَى جَانِبِ الشَّجَرَةِ ، فَمَا كَانَ إِلَى الشَّمْسِ مِنْهَا كَانَ أَخْضَرَ ، وَمَا كَانَ مِنْهَا إِلَى الظِّلِّ كَانَ أَبْيَضَ ، فَيَخْرُجُونَ كَأَنَّهُمُ اللُّؤْلُؤُ ، فَيُجْعَلُ فِى رِقَابِهِمُ الْخَوَاتِيمُ فَيَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ فَيَقُولُ أَهْلُ الْجَنَّةِ هَؤُلاَءِ عُتَقَاءُ الرَّحْمَنِ أَدْخَلَهُمُ الْجَنَّةَ بِغَيْرِ عَمَلٍ عَمِلُوهُ وَلاَ خَيْرٍ قَدَّمُوهُ . فَيُقَالُ لَهُمْ لَكُمْ مَا رَأَيْتُمْ وَمِثْلُهُ مَعَهُ » .
Tercemesi:
Bize Yahya b. Bukeyr, ona Leys, ona Hâlid b. Yezid, ona Saîd b. Ebu Hilal, ona Zeyd, ona Atâ b. Yesâr, ona da Ebu Saîd el-Hudrî’nin şöyle demiştir:
"Hz. Peygamber'e (sav) 'Ey Allah’ın Rasulü, Kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz' diye sorduk, bize 'Hava bulutsuz olduğu zaman güneşi ve ayı görmekte bir sıkıntı çekiyor musunuz?' buyurdu. Biz 'Hayır' dedik. Hz. Peygamber (sav) 'İşte Kıyamet gününde aziz ve celil Allah’ı görmek için, ancak bu güneş ve aydan birisini görmek isterken birbirinize verdiğiniz sıkıntı kadar bir sıkıntı verirsiniz. Kıyamet gününde bir münadi 'Her bir ümmet (dünyada iken) ibadet ettiği şeyin arkasından gitsin' diye seslenir. Bunun üzerine haça ibadet edenler haçlarıyla, putlara tapanlar putlarıyla ve herkes hangi ilaha tapıyorsa onunla birlikte gider. Nihayet geriye iyisi ya da günahkârı ile Allah’a ibadet edenler ve bir de ehl-i kitaptan, dünyada sade ve gösterişsiz yaşayan birtakım kimseler kalır."
"Sonra cehennem getirilir ve bir serapmış gibi onlara gösterilir. Yahudilere 'Neye ibadet ediyordunuz' diye sorulur. Onlar 'Allah’ın oğlu Üzeyir'e ibadet ediyorduk' derler. Onlara 'Yalan söylediniz, Allah’ın ne bir eşi ne de bir çocuğu vardır. Peki ne istiyorsunuz' denilir. Onlar 'Bize su vermeni istiyoruz' derler. Onlara 'Haydi için' denilir, ardından arka arkaya cehenneme düşerler. Sonra Hristiyanlara 'Neye ibadet ediyordunuz' denilir. Onlar 'Biz Allah’ın oğlu Mesih’e ibadet ediyorduk' derler. Onlara 'Yalan söylediniz, Allah’ın ne bir eşi ne de bir çocuğu vardır. Peki ne istiyorsunuz' denilir. Onlar 'Bize su vermeni istiyoruz' derler. 'Haydi, için' denilecek ve arkasından (cehenneme) arka arkaya dökülürler."
"En sonunda iyi ya da günahkâr, Allah’a ibadet edenler geriye kalır. Onlara 'Sizin gitmenize engel olan nedir? Hâlbuki diğer insanlar hep gitti' denilir. Onlar 'Biz onlara, bu günden daha çok ihtiyaç duyduğumuz bir zamanda onlardan ayrı kalmıştık. Ayrıca biz bugün bir münâdinin 'Her bir topluluk dünyada iken ibadet ettiği şeyin arkasından gitsin' diye seslendiğini işittik. Biz de ancak Rabbimizi bekliyoruz' derler. Bunun üzerine Cebbâr (olan Allah) onlara gelir ve 'Ben Rabbinizim' buyurur. Onlar 'Sen Rabbimizsin' derler. O’nunla sadece nebiler konuşur. Yüce Allah 'Peki sizinle onun arasında kendisini o yolla tanıyacağınız bir alamet var mıdır' buyurur. Onlar 'Sâk (bacak)tır' derler. Bunun üzerine Yüce Allah bacağını açar, her bir mümin ona secde eder. Riyakârlık gösteriş için Allah’a secde edenler secde etmek isterler ama sırtları tek bir tabaka haline döner, (secde edemezler)."
"Sonra köprü getirilir, cehennemin iki kenarı üzerine bırakılır. Biz 'Ey Allah’ın Rasulü, köprü nedir' dedik, şöyle cevap verdi: O Köprü, kaygan ve ayak kaydırıcı bir köprüdür. Üzerinde çengeller, kancalar ve düz yüzlü, eğri dikenli metal benzeri dikenli aletler vardır. Bu dikenli kancalar, Necid bölgesinde Sa‘dan adı adlı çalının dikenleri gibi kıvrıktır. Mü’minler o köprüden göz kırpması kadar hızlı, şimşek gibi, rüzgâr gibi, yarış atları gibi veya binek hayvanları gibi geçerler. İçlerinden bazıları kurtulur, bazıları çengellere takılıp yaralanarak kurtulur, bazıları da ateşe düşer. Sonuncuları sürünerek geçer. Sizin, o gün, cehennemlik bir müminin kurtuluşunu Cebbar olan Allah'tan talep edişinizdeki ısrarınız, bu dünyada benden hakkınızı benden talep etmenizdeki ısrarınızdan daha fazla olacaktır. Müminler geçip kurtulduktan sonra, cehennemde kalmış kardeşlerini hatırlayıp 'Rabbimiz! Kardeşlerimiz bizimle beraber namaz kılıyor, bizimle beraber oruç tutuyor, bizimle birlikte (salih) amel işliyorlardı' derler. Yüce Allah da 'Haydi gidin, kalbinde bir dinar kadar iman bulduğunuz kimseleri çıkartın' der ve onların suretlerini cehennem ateşine haram kılar. Bunlar, onların yanına giderler, kimileri ayağına kadar, kimisi bacaklarının ortasına kadar cehenneme batmıştır. Tanıdıkları kimseleri çıkartır, sonra tekrar geri dönerler. Bu sefer onlara 'Haydi gidin, kalbinde yarım dinar ağırlığında (iman) bulduğunuz kimseleri çıkartın' buyurur. Onlar da bilip tanıdıklarını çıkartır, sonra döner. Yüce Allah 'Haydi gidin, kalbinde zerre miktarı iman bulduğunuz kimseleri çıkartın' buyurur. Onlar da tanıdıklarını çıkartır."
Ebu Saîd el-Hudrî der ki: Bana inanmıyorsanız "Şüphesiz Allah, zerre ağırlığı kadar dahi zulmetmez, eğer onun yaptığı bir hasene ise, onu kat kat arttırır" (Nisa , 40) buyruğunu okuyun.
"Nebiler, melekler ve müminler şefaat eder, Cebbâr olan Allah 'benim şefaatim kaldı' buyurur ve cehennemden bir avuç kavrulmuş insan çıkarıp ve onları Cennetin ağzındaki “Hayat Suyu” nehrine atar. Bu kimseler, tıpkı sel suyunun taşıdığı tohumların yeşermesi gibi o nehir kenarında yeniden dirilirler. Kayaların ve ağaçların dibinde filizlenen otlar gibi; güneşe yakın olanları yemyeşil, gölgede kalanları beyaz olur. Derken, onlar inci gibi parlayarak çıkarlar. Boyunlarına işaret olarak mühürler takılır ve cennete girerler. Cennet ehli onları görünce 'Bunlar Rahman'ın azatlılarıdır. Ne bir ibadet, ne bir salih amel işlemişlerdi; Allah onları kendi rahmetiyle cennete koydu' derler. Bunun üzerine onlara 'Bu gördüğünüz nimetler size verildi. Ve bunun bir misli daha sizin olacak' denilir."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tevhid 24, 2/755
Senetler:
1. Ebu Said el-Hudrî (Sa'd b. Malik b. Sinan b. Sa'lebe b. Ebcer)
2. Ebu Muhammed Ata b. Yesar el-Hilalî (Ata b. Yesar)
3. Ebu Üsame Zeyd b. Eslem el-Kuraşî (Zeyd b. Eslem)
4. Said b. Ebu Hilal el-Leysi (Said b. Ebu Hilal)
5. Halid b. Yezid el-Cümehî (Halid b. Yezid)
6. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
7. Yahya b. Bükeyr el-Kuraşî (Yahya b. Abdullah b. Bükeyr)
Konular:
Allah İnancı, Allah'ın görülmesi, rü'yetullah, cemalullah
Cehennem, toplanma yeri
İman, Ahirete, Sırat köprüsü
Riya, Riyakarlık, gösteriş için iş yapmak
Şefaat, bazı müminlerin şefaati
Şefaat, Hz. Peygamber'in
وَقَالَ الْمَاجِشُونُ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الْفَضْلِ عَنْ أَبِى سَلَمَةَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « فَأَكُونُ أَوَّلَ مَنْ بُعِثَ فَإِذَا مُوسَى آخِذٌ بِالْعَرْشِ » .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
29785, B007428
Hadis:
وَقَالَ الْمَاجِشُونُ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الْفَضْلِ عَنْ أَبِى سَلَمَةَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « فَأَكُونُ أَوَّلَ مَنْ بُعِثَ فَإِذَا مُوسَى آخِذٌ بِالْعَرْشِ » .
Tercemesi:
Ve el-Mâcişûn da Abdullah ibnu'l-Mugaffel'den; o da Ebû Se-leme'den; o da Ebû Hureyre'den söyledi ki, Peygamber (S): "(Onlarla beraber ben de bayılacağım.) Ben ilk ayıltılan olurum. O anda ben Musa'yı Arş'a yapışmış bulurum" demiştir
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tevhid 22, 2/752
Senetler:
()
Konular:
Kıyamet, ahvali
Kıyamet, sıkıntıları
Peygamberler, Hz. Musa ve Ailesi
Öneri Formu
Hadis Id, No:
29827, B007440
Hadis:
وَقَالَ حَجَّاجُ بْنُ مِنْهَالٍ حَدَّثَنَا هَمَّامُ بْنُ يَحْيَى حَدَّثَنَا قَتَادَةُ عَنْ أَنَسٍ - رضى الله عنه - أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم قَالَ « يُحْبَسُ الْمُؤْمِنُونَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ حَتَّى يُهِمُّوا بِذَلِكَ فَيَقُولُونَ لَوِ اسْتَشْفَعْنَا إِلَى رَبِّنَا فَيُرِيحُنَا مِنْ مَكَانِنَا . فَيَأْتُونَ آدَمَ فَيَقُولُونَ أَنْتَ آدَمُ أَبُو النَّاسِ خَلَقَكَ اللَّهُ بِيَدِهِ وَأَسْكَنَكَ جَنَّتَهُ ، وَأَسْجَدَ لَكَ مَلاَئِكَتَهُ ، وَعَلَّمَكَ أَسْمَاءَ كُلِّ شَىْءٍ ، لِتَشْفَعْ لَنَا عِنْدَ رَبِّكَ حَتَّى يُرِيحَنَا مِنْ مَكَانِنَا هَذَا ، قَالَ فَيَقُولُ لَسْتُ هُنَاكُمْ - قَالَ وَيَذْكُرُ خَطِيئَتَهُ الَّتِى أَصَابَ أَكْلَهُ مِنَ الشَّجَرَةِ وَقَدْ نُهِىَ عَنْهَا - وَلَكِنِ ائْتُوا نُوحًا أَوَّلَ نَبِىٍّ بَعَثَهُ اللَّهُ إِلَى أَهْلِ الأَرْضِ . فَيَأْتُونَ نُوحًا فَيَقُولُ لَسْتُ هُنَاكُمْ - وَيَذْكُرُ خَطِيئَتَهُ الَّتِى أَصَابَ سُؤَالَهُ رَبَّهُ بِغَيْرِ عِلْمٍ - وَلَكِنِ ائْتُوا إِبْرَاهِيمَ خَلِيلَ الرَّحْمَنِ . قَالَ فَيَأْتُونَ إِبْرَاهِيمَ فَيَقُولُ إِنِّى لَسْتُ هُنَاكُمْ - وَيَذْكُرُ ثَلاَثَ كَلِمَاتٍ كَذَبَهُنَّ - وَلَكِنِ ائْتُوا مُوسَى عَبْدًا آتَاهُ اللَّهُ التَّوْرَاةَ وَكَلَّمَهُ وَقَرَّبَهُ نَجِيًّا . قَالَ فَيَأْتُونَ مُوسَى فَيَقُولُ إِنِّى لَسْتُ هُنَاكُمْ - وَيَذْكُرُ خَطِيئَتَهُ الَّتِى أَصَابَ قَتْلَهُ النَّفْسَ - وَلَكِنِ ائْتُوا عِيسَى عَبْدَ اللَّهِ وَرَسُولَهُ وَرُوحَ اللَّهِ وَكَلِمَتَهُ . قَالَ فَيَأْتُونَ عِيسَى فَيَقُولُ لَسْتُ هُنَاكُمْ وَلَكِنِ ائْتُوا مُحَمَّدًا صلى الله عليه وسلم عَبْدًا غَفَرَ اللَّهُ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ وَمَا تَأَخَّرَ . فَيَأْتُونِى فَأَسْتَأْذِنُ عَلَى رَبِّى فِى دَارِهِ فَيُؤْذَنُ لِى عَلَيْهِ ، فَإِذَا رَأَيْتُهُ وَقَعْتُ سَاجِدًا فَيَدَعُنِى مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَدَعَنِى فَيَقُولُ ارْفَعْ مُحَمَّدُ ، وَقُلْ يُسْمَعْ ، وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ ، وَسَلْ تُعْطَ - قَالَ - فَأَرْفَعُ رَأْسِى فَأُثْنِى عَلَى رَبِّى بِثَنَاءٍ وَتَحْمِيدٍ يُعَلِّمُنِيهِ ، فَيَحُدُّ لِى حَدًّا فَأَخْرُجُ فَأُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ » . قَالَ قَتَادَةُ وَسَمِعْتُهُ أَيْضًا يَقُولُ « فَأَخْرُجُ فَأُخْرِجُهُمْ مِنَ النَّارِ وَأُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ ، ثُمَّ أَعُودُ فَأَسْتَأْذِنُ عَلَى رَبِّى فِى دَارِهِ فَيُؤْذَنُ لِى عَلَيْهِ ، فَإِذَا رَأَيْتُهُ وَقَعْتُ سَاجِدًا فَيَدَعُنِى مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَدَعَنِى ثُمَّ يَقُولُ ارْفَعْ مُحَمَّدُ ، وَقُلْ يُسْمَعْ ، وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ ، وَسَلْ تُعْطَ - قَالَ - فَأَرْفَعُ رَأْسِى فَأُثْنِى عَلَى رَبِّى بِثَنَاءٍ وَتَحْمِيدٍ يُعَلِّمُنِيهِ - قَالَ - ثُمَّ أَشْفَعُ فَيَحُدُّ لِى حَدًّا فَأَخْرُجُ فَأُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ » . قَالَ قَتَادَةُ وَسَمِعْتُهُ يَقُولُ « فَأَخْرُجُ فَأُخْرِجُهُمْ مِنَ النَّارِ وَأُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ ، ثُمَّ أَعُودُ الثَّالِثَةَ فَأَسْتَأْذِنُ عَلَى رَبِّى فِى دَارِهِ فَيُؤْذَنُ لِى عَلَيْهِ ، فَإِذَا رَأَيْتُهُ وَقَعْتُ سَاجِدًا فَيَدَعُنِى مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَدَعَنِى ثُمَّ يَقُولُ ارْفَعْ مُحَمَّدُ ، وَقُلْ يُسْمَعْ ، وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ ، وَسَلْ تُعْطَهْ - قَالَ - فَأَرْفَعُ رَأْسِى فَأُثْنِى عَلَى رَبِّى بِثَنَاءٍ وَتَحْمِيدٍ يُعَلِّمُنِيهِ - قَالَ - ثُمَّ أَشْفَعُ فَيَحُدُّ لِى حَدًّا فَأَخْرُجُ فَأُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ » . قَالَ قَتَادَةُ وَقَدْ سَمِعْتُهُ يَقُولُ « فَأَخْرُجُ فَأُخْرِجُهُمْ مِنَ النَّارِ وَأُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ ، حَتَّى مَا يَبْقَى فِى النَّارِ إِلاَّ مَنْ حَبَسَهُ الْقُرْآنُ أَىْ وَجَبَ عَلَيْهِ الْخُلُودُ - قَالَ - ثُمَّ تَلاَ هَذِهِ الآيَةَ ( عَسَى أَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَامًا مَحْمُودًا ) قَالَ وَهَذَا الْمَقَامُ الْمَحْمُودُ الَّذِى وُعِدَهُ نَبِيُّكُمْ صلى الله عليه وسلم » .
Tercemesi:
(Buhârî geçen senedle şöyle dedi:) Ve bize Haccâc ibnu Minhâl şöyle dedi: Bize Hemmâm ibn Yahya tahdîş etti. Bize Katâde, Enes(R)'ten tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Müzminler kıyamet gününde habsolunacaklar ve nihayet bu habsolunma sebebiyle kederlenecekler. Derken:
— İçinde bulunduğumuz şu durumdan bizleri kurtarıp rahatlatması için Rabb'imize şefaat istesek, diyecekler.
Akabinde Âdem Peygamber'e gelecekler ve:
— Sen insanların babası olan Âdem'sin, Allah seni kendi eliyle yarattı, seni cennetine yerleştirdi, meleklerini sana secde ettirdi, ve herbir şeyin isimlerini sana öğretti. Bulunduğumuz şu durumdan bizleri kurtarması için Rabb'in katında bizlere şefaat etmeni istiyoruz, diyecekler".
Dedi ki: "Âdem vaktiyle işlemiş olduğu o yasaklanmış ağaçtan
yeme günâhını zikrederek:
— Ben buna ehil değilim, lâkin sizler Allah Taâlâ'mn bütün Yer halkına göndermiş olduğu ilk peygamber olan Nûh *a gidiniz, diyecek.
Sonra onlar Nûh 'a gelecekler. O da evvelce işlemiş olduğu ilim-siz olarak Rabb'inden isteme günâhını (Nûh: 26) zikrederek:
— Ben buna ehil değilim. Lâkin sizler Halîlu'r-Rahmân olan İb-râhîm Peygamber'e gidiniz, diyecek."
Dedi ki: "Akabinde insanlar İbrahim'e gelecekler. O da vaktiyle yalan şeklinde söylemiş olduğu üç sözünü zikrederek:
— Ben buna ehil değilim. Lâkin sizler A ilah 'in kendisine Tevrat verdiği, kelâm ettiği ve fısıldaşarak konuşmak için kendisine yaklaştırdığı bir kul olan Musa'ya gidin, diyecek."
Dedi İd: "Akabinde insanlar Musa'ya gelecekler. Oda vaktiyle işlemiş olduğu insan öldürme günâhım zikrederek:
— Ben buna ehil değilim. Lâkin sizler Allah'ın Kulu, Rasû/ü, Allah'ın Ruhu ve Kelimesi olan fsâ'ya gidin, diyecek".
Dedi ki: "Bunun üzerine insanlar fsâ'ya gelecekler, O da:
— Ben bunun ehli değilim, fakat sizler, Allah'ın geçmiş ve geri kalmış günâhlarını mağfiret etmiş olduğu bir kul olan MuhammedfS) 'e gidin, diyecek.
Bunun üzerine insanlar bana gelecekler. Ben gider, O'nun cenneti içinde Rabb'imin huzuruna girme izni isterim. Bana izin verilir. Rabb 'imigördüğüm zaman O'nun için secdeye kapanırım. Allah beni bırakmak istediği kadar bu vaziyette bırakır. Sonra:
— Başını kaldır yâ Muhammedi Söyle, sözün dinlenir; şefaat et, şefaatin kabul edilir; iste, sana verilir! buyurur".
Rasûlullah şöyle dedi: "Ben secdeden başımı kaldırırım da Rabb'imin bana öğreteceği sena ve tahmîd ile Rabb 'ime sena ve hamd ederim. Sonra şefaat ederim. Benim için bir sınır koyar. Ben O'nun darından (yânî cennetindeki buluşma yerinden) dışarı çıkarım da o insanları cennete sokarım".
Katâde şöyle dedi: Ben yine Enes'ten işittim, şöyle diyordu: "Ben (darından) çıkarım da artık o insanları ateşten çıkarır ve cennete girdiririm. Sonra döner, O'nun cenneti içinde Rabb'imin huzuruna izin isterim. Bana izin verilir. Ben Rabb 'imi gördüğüm zaman secdeye kapanırım. Allah beni o vaziyette bırakmak istediği kadar bırakır. Sonra:
— Kalk, Muhammed! Söyle, sözün dinlenir; şefâet et, şefaatin kabul edilir; iste, sana verilir! buyurur".
Rasûlullah dedi ki: "Ben başımı kaldırır, Rabb'imin bana öğreteceği sena ve tahmîd ile Rabb'ime sena eder, hamdeylerim".
Dedi ki: "Sonra şefaat ederim. Benim için bir sınır ta'yîn buyurur. Akabinde ben çıkarım da o insanları cennete koyarım".
Katâde şöyle dedi: Ben Enes'ten şöyle derken işittim: "Ben çıkarım. Akabinde o insanları ateşten çıkarır, cennete girdiririm. Sonra üçüncü defa dönerim de cennetinde Rabb'imin huzuruna izin isterim. Bana izin verilir. Ben Rabb'imi görünce secdeye kapanırım. Allah beni o vaziyette bırakmak istediği kadar bırakır. Sonra:
— Kalk, Muhammed! Söyle, sözün işitilir. Şefaat et, şefaatin kabul olunur, iste, isteğin verilir! buyurur".
Rasûlullah dedi ki: "Bunun üzerine ben başımı secdeden kaldırır, Rabb'imin bana öğreteceği sena ve tahmîd ite Rabb'ime sena ve hamdederim. Sonra şefaat ederim. Bana bir sınır ta 'yîn buyurur. Akabinde çıkar, o sinir içindeki insanları cennete girdiririm".
Katâde şöyle dedi: Ben Enes'ten işittim, şöyle diyordu: "Akabinde ben çıkarım da o insanları ateşten çıkarır, cennete girdiririm. Nihayet ateşte Kur'ân 'in habsettiği, yânî kendilerine hulûd (devamlı azâb) vâcib olan kimselerden başkası kalmaz".
Dedi ki: Sonra şu âyeti okudu: "... Ümîd edebilirsin, Rabb İn seni bir Makaamı Mahmûd'a gönderecektir" (ei-lsrâ: 79).
Enes:
— İşte, Peygamberinize va'd edilmiş olan "el-Makaamu*l-Mah-mûd" budur!
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tevhid 24, 2/756
Senetler:
()
Konular:
Dini Semboller, Makam-ı Mahmud
Şefaat, Hz. Peygamber'in
Öneri Formu
Hadis Id, No:
29801, B007438
Hadis:
قَالَ عَطَاءُ بْنُ يَزِيدَ وَأَبُو سَعِيدٍ الْخُدْرِىُّ مَعَ أَبِى هُرَيْرَةَ لاَ يَرُدُّ عَلَيْهِ مِنْ حَدِيثِهِ شَيْئًا حَتَّى إِذَا حَدَّثَ أَبُو هُرَيْرَةَ أَنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى قَالَ « ذَلِكَ لَكَ وَمِثْلُهُ مَعَهُ » . قَالَ أَبُو سَعِيدٍ الْخُدْرِىُّ « وَعَشَرَةُ أَمْثَالِهِ مَعَهُ » . يَا أَبَا هُرَيْرَةَ . قَالَ أَبُو هُرَيْرَةَ مَا حَفِظْتُ إِلاَّ قَوْلَهُ « ذَلِكَ لَكَ وَمِثْلُهُ مَعَهُ » . قَالَ أَبُو سَعِيدٍ الْخُدْرِىُّ أَشْهَدُ أَنِّى حَفِظْتُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَوْلَهُ « ذَلِكَ لَكَ وَعَشَرَةُ أَمْثَالِهِ » . قَالَ أَبُو هُرَيْرَةَ فَذَلِكَ الرَّجُلُ آخِرُ أَهْلِ الْجَنَّةِ دُخُولاً الْجَنَّةَ .
Tercemesi:
Hadîsi Ebû Hureyre'den rivayet edenlerden biri olan Atâ ibn Ye-zîd şöyle dedi: Ebû Hureyre bunu rivayet ederken Ebû Saîd el-Hudrî de oturuyor ve Ebû Hureyre'nin dediklerinden hiçbirşeyi değiştirmeğe lüzum görmüyordu. Tâ: "Bunların hepsi ve bir o kadar dahası hep senindir" sözüne gelince, Ebû Saîd Hudrî (R), Ebû Hureyre'ye:
— Rasûlullah: "Allah, bunların hepsi ve daha on misli senindir, buyuracaktır", demişti, yâ Ebâ Hureyre! dedi.
Ebû Hureyre de:
— Ben şehâdet ederim ki, Rasûlullah'tan yalnız "Bu ve bunun on misli senindir" ezberledim, dedi.
Ebû Saîd Hudrî de:
— Ben de şehâdet ederim ki, ben Rasûlullah'tân, O'nun "Bunun hepsi ve on misli de senindir" buyurduğunu ezberledim, dedi.
Ebû Hureyre:
— işte bu adam, cennet ehlinin cennete en son girecek olanıdır, demiştir
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Tevhid 24, 2/755
Senetler:
()
Konular:
Cennet, ilk ve son girecek mü'min