Bize Abdülaziz b. Abdullah, ona İbrahim b. Sa'd, ona Salih, ona İbn Şihâb, ona Übeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud, ona İbn Abbas şöyle demiştir:
İçlerinde Abdurrahman b. Avf'ın da bulunduğu bir grup muhacir erkeğe Kur'an okutuyordum. Ben, Ömer'in yaptığı son haccında, Mina'da Abdurrahman'ın evinde iken, Abdurrahman da, Ömer b. Hattâb'ın yanındaymış. Oradan döndüğünde şöyle dedi:
Keşke bugün Müminlerin Emirinin yanına gelen adamı bir görseydin. Adam “ey Müminlerin Emiri, 'eğer Ömer ölürse, ben muhakkak Filanca kimseye biat ederim. Vallahi Ebu Bekir'e yapılan biat istişare yapılmadan, ansızın oldu bitti' diyen falanca kişi hakkında ne düşünürsün” dedi. Ömer bu sözü işitince çok öfkelendi ve “ben inşallah bu akşam üzeri insanların arasında ayağa kalkıp bir konuşma yapacağım ve milletin mukadderatını gasp etmek isteyen bu adamları teşhir ederek, insanları sakındıracağım” dedi. Abdurrahman der ki: Ben “ey Müminlerin Emiri, böyle yapma. Çünkü hac mevsimi, insanların her türlüsünü ve şerli işlerde süratli olanlarını bir araya toplar. Sen konuşmaya kalktığında, bu kimseler sana yakın yerleri tutarlar. Sonra ben, bu insanların, sen kalkıp konuşma yaptığında, her haber uçuranın bu konuşmayı alıp etrafa uçurmasından, onu iyice kavramayıp, manasını iyice anlamadan konuşmanı, yakışmayacak birtakım yerlere koymalarından endişe ederim. Onun için Medine'ye dönünceye kadar bekle. Çünkü Medine hicret ve sünnet yurdudur. Orada Suffe ehli ve insanların eşrafı ile birlikte toplanıp söylemek istediğin şeyleri o topluluğa sağlam olarak söylersin, ilim ehli olanlar senin konuşmanı iyi belleyip anlar ve onu uygun konuma koyarlar” dedim. Ömer teklifimi kabul edip “Vallahi, inşallah Medine'ye vardığımda ilk hutbemde bu meseleyi konuşacağım” dedi,
İbn Abbâs der ki: Zilhicce ayının sonunda Medine'ye geldik. Cuma günü, güneş batıya meyledip, zeval vakti girdiğinde acele ile mescide gittik. Ben, Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl'i, minberin köşesinde oturmuş olarak buldum ve yanına oturdum. Benim dizim onun dizine dokunuyordu. Çok geçmeden Ömer b. Hattâb çıkageldi. Onun geldiğini görünce Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl'e “Ömer bu öğleden sonra halife olduğu günden beri yapmadığı, en önemli konuşmayı yapacak” dedim. Saîd b. Zeyd benim sözümü yadırgayarak “Ömer'in şimdiye kadar yapmadığı bir konuşma yapacağı beklentisine nereden girdin” dedi. Ömer minber üzerine oturdu, müezzinler de ezanları okuyup bitirdikten sonra ayağa kalktı, Allah'a hamd ve lâyık olduğu yüce sıfatlarla övdükten sonra “Amma ba'du” deyip şunları söyledi:
Ben sizlere, Allah'ın benim konuşmamı takdir etmiş olduğu bir konuşma yapacağım. Bilmiyorum, belki bu konuşmam, benim ecelimin hemen öncesidir. Her kim bu konuşmamı kavrayıp iyi ezberler ise bineğinin ulaştırdığı her yerde bunu söyleyip yaysın. Kavramayacağından endişe eden kimseye gelince, ben hiçbir kimseye benim üzerime yalan söylemesini helal etmiyorum.
Şüphesiz, Allah, Muhammed'i hak peygamber olarak gönderdi ve O'na kitap indirdi. Allah'ın indirdiği şeyler içinde Recim Ayeti de vardı. Bizler o ayeti okuduk, kavrayıp anladık ve iyice ezberledik. Rasulullah (sav) recmetti, O'ndan sonra biz de recmettik. İnsanların üzerinden bir zaman geçtikten sonra birinin çıkıp “Biz Allah'ın Kitabında recim ayetini bulmuyoruz” demesinden ve Allah'ın indirmiş olduğu bir farizayı terk ederek insanların sapıklığa düşmelerinden endişe ediyorum. Recim, Allah'ın Kitabında sabit bir haktır. Bu hüküm, zina eden, zina ettiği de delil veya gebelik, ya da itiraf ile sabit olan muhsan (evli, başından evlilik geçmiş) kadın ve erkeğe uygulanır.
Sonra bizler Allah'ın Kitabında okuduğumuz şeyler arasında "Babalarınızı reddetmeyin. onların babalığını reddetmeniz sizin için küfürdür" yahut "babalarınızdan yüz çevirmeniz, muhakkak sizin için bir küfürdür" sözleri de vardı. Sonra dikkatinizi çekerim, Rasulullah (sav) "Sizler beni, Meryem oğlu İsa'nın aşırı övüldüğü gibi aşırı şekilde övmeyiniz. Sizler bana 'Allah'ın kulu ve Rasulü' deyiniz!" buyurmuştur.
Sonra içinizden birinin çıkıp “Vallahi Ömer ölürse, ben falancaya biat ederim" dediği benim kulağıma geldi. Sakın hiçbir kimse, onun “Ebu Bekir'e yapılan biat istişare olmadan, çarçabuk oldu bitti” demesine aldanmasın. Evet iş hakikaten böyle çabuk olmuştur, ama Allah, o işin şerrinden ümmeti korumuştur. Sizden hiç birinizin konumu, (fazilet ve değer bakımından) kendisine süratle gidilmesinden dolayı develerin boynunun koptuğu, Ebu Bekir'in konumu gibi değildir.(Kimse Ebu Bekir'e yapılan biat gibi bir biat beklentisi içinde olmasın.) Bundan sonra her kim milletin istişaresi ve re'yi olmaksızın Müslümanlardan bir adama biat ederse, onun biati kabul olunmaz. O biat eden de, biat edilen de kendilerini öldürülme tehlikesine atmış olurlar.
Allah, Peygamberini (sav) vefat ettirdiği zaman bizim (halife seçimi ile ilgili) hadisemiz şöyle oldu: Ensâr topluluğu bize muhalefet edip Sâide oğulları gölgeliğinde toplandılar. Ali ile Zubeyir ve onların beraberinde olanlar da bize muhalefet ettiler. Muhacirler, Ebu Bekir'in yanında toplandılar. Ben Ebu Bekir'e “ey Ebu Bekir, hadi Ensâr kardeşlerimizin yanına gidelim” dedim. Ardından onların yanına varmak arzusu ile yola koyulduk. Onlara yaklaştığımız zaman, bizleri onlardan iki sâlih adam karşıladı ve topluluğun üzerinde ittifak ettikleri görüşü bize aktardı ve “ey Muhacirler topluluğu, siz nereye gitmek istiyorsunuz?” dediler. Biz de onlara “Ensâr kardeşlerimizin yanına gitmek istiyoruz” dedik. Onlar da bize “Ensâr topluluğuna yaklaşmayınız, siz kendi işinizin hükmünü veriniz” dediler. Ben de onlara “Vallahi bizler muhakkak onların yanına gideceğiz” dedim. Ve yürüyüp nihayet Sâide oğullarının istişare ettikleri gölgelikte Ensâr topluluğunun yanına vardık. Bir de baktık ki, onların arasında bir örtüye bürünüp sarınmış bir adam var. “Bu kimdir?” dedim. “Sa'd b. Ubâde” dediler. “Onun nesi var?” dedim. “Sıtma ateşi var” dediler. Biz birazcık oturduğumuzda onların hatibi şehadet kelimelerini söyledi ve Allah'a lâyık olduğu yüce sıfatlarıyla hamd-u sena etti. Sonra “bizler Allah'ın Ensârı ve İslâm'ın büyük ordusuyuz. Siz Muhacirler topluluğu ise Mekke'deki kavminizden bize yürüyüp gelmiş olan bir azınlıksınız. Böyle iken şimdi bu azınlık bizi aslımızdan koparmak ve bizleri emirlik işinden dışarıya çıkarmak istiyorlar” dedi.
Ömer der ki: Ensâr'ın hatibi susunca ben konuşmak istedim. Ben daha önce oldukça beğendiğim bir konuşma hazırlamıştım. bu konuşmayı Ebu Bekir'in önünde sunmak ve bazı keskin çıkışları yumuşatmak istiyordum. Konuşmak istediğim zaman, Ebu Bekir bana “sükunet ve teenni içinde ol” dedi. Ben Ebu Bekir'i öfkelendirmek istemedim. Ebu Bekir kendisi konuşmaya başladı. Ebu Bekir benden daha yumuşak ve ve daha vakarlı idi. Vallahi, Ebu Bekir benim hoşuma giden ne sözüm varsa, hepsinin bir benzerini ya da daha iyisini konuşması içerisinde ifade etti ve sonunda konuşmasını bitirdi. Bu konuşmasında “Sizler anlattığınız faziletlerin hepsine layıksınız. Fakat şu halifelik işi Kureyş'ten olan şu Muhacirler topluluğundan başkasında asla kabul görmeyecektir. Bu Kureyş topluluğu nesep ve yurt bakımlarından Arapların tam ortasındadır. Ben size şu iki adamdan birine biat etmenizi teklif ediyor ve rıza gösteriyorum. Şimdi bu ikisinden istediğinize biat ediniz” dedi. Ömer der ki: Bundan sonra Ebu Bekir, aramızda oturarak benim ve Ebu Ubeyde b. Cerrâh'ın elini tuttu. Onun söyledikleri içinde bundan başka yadırgadığım bir şey olmadı. Vallahi, bir günah işlemiş olmaksızın, öne atılıp boynumun vurulması, içlerinde Ebu Bekir'in bulunduğu bulunduğu bir topluluğa emirlik yapmaktan bana daha sevimliydi. Ancak, şu an hissetmediğim böyle bir duyguyu, ölümüm sırasında, nefsimin bunu bana süsleyip güzel göstermesi hâli hariçtir.
Bu sırada Ensâr'dan bir sözcü “bizler, uyuz develerin bağlandığı ve sürtünerek şifa bulduğu kazık, (emirliğin bağlanacağı kazık) ve dalları meyve dolu, yüksek ağacın kırılmasın ve meyveleri dökülmesin diye bağlandığı dayanağız (emirlik konusundaki ihtilaf bizimle çözülür). Bir emir Ensâr'dan bir emir de sizden olsun ey Kureyş topluluğu” dedi. Bunun üzerine ihtilaflı sözler çoğaldı ve sesler yükseldi, hatta ben bir ihtilâf çıkmasından korktum ve hemen “uzat elini ey Ebu Bekir” dedim. O da elini uzattı. Ben de ona biat ettim. Benden sonra Muhacirler ve sonra Ensâr Ebu Bekir'e biat ettiler. Biz böylece çabuk davranıp Sa'd b. Ubâde'ye karşı üstünlük sağlamış olduk. Onlardan bir sözcü “sizler Sa'd b. Ubâde'yi öldürdünüz” dedi. Ben “Allah Sa'd b. Ubâde'yi kahretsin” dedim.
Bundan sonra Ömer o cuma hutbesindeki konuşmasının sonunda şunları tekrar olarak söyledi: Vallahi biz o gün içinde bulunduğumuz seçim işinde, Ebu Bekir'e biat etmekten daha güçlü bir çözüm yolu bulamadık. Biz, Ensâr topluluğunun, biat etmeden, bizden ayrılıp sonra kendilerinden bir adama biat etmelerinden korktuk. Çünkü o zaman biz ya razı olmadığımız bir adama biat edecektik, ya da karşı çıkacaktık bu sefer de fitne ve bozgunculuk olacaktı. Artık bundan böyle Müslümanların istişaresi ve rızaları olmaksızın her kim bir adama biat edecek olursa, hem biat edenin hem de kendisine biat edilenin öldürülme korkusu olacağı için onlara kimse tabi olmayacaktır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
27143, B006830
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ حَدَّثَنِى إِبْرَاهِيمُ بْنُ سَعْدٍ عَنْ صَالِحٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُتْبَةَ بْنِ مَسْعُودٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ كُنْتُ أُقْرِئُ رِجَالاً مِنَ الْمُهَاجِرِينَ مِنْهُمْ عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَوْفٍ ، فَبَيْنَمَا أَنَا فِى مَنْزِلِهِ بِمِنًى ، وَهْوَ عِنْدَ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ فِى آخِرِ حَجَّةٍ حَجَّهَا ، إِذْ رَجَعَ إِلَىَّ عَبْدُ الرَّحْمَنِ فَقَالَ لَوْ رَأَيْتَ رَجُلاً أَتَى أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ الْيَوْمَ فَقَالَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ هَلْ لَكَ فِى فُلاَنٍ يَقُولُ لَوْ قَدْ مَاتَ عُمَرُ لَقَدْ بَايَعْتُ فُلاَنًا ، فَوَاللَّهِ مَا كَانَتْ بَيْعَةُ أَبِى بَكْرٍ إِلاَّ فَلْتَةً ، فَتَمَّتْ . فَغَضِبَ عُمَرُ ثُمَّ قَالَ إِنِّى إِنْ شَاءَ اللَّهُ لَقَائِمٌ الْعَشِيَّةَ فِى النَّاسِ ، فَمُحَذِّرُهُمْ هَؤُلاَءِ الَّذِينَ يُرِيدُونَ أَنْ يَغْصِبُوهُمْ أُمُورَهُمْ . قَالَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ فَقُلْتُ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ لاَ تَفْعَلْ فَإِنَّ الْمَوْسِمَ يَجْمَعُ رَعَاعَ النَّاسِ وَغَوْغَاءَهُمْ ، فَإِنَّهُمْ هُمُ الَّذِينَ يَغْلِبُونَ عَلَى قُرْبِكَ حِينَ تَقُومُ فِى النَّاسِ ، وَأَنَا أَخْشَى أَنْ تَقُومَ فَتَقُولَ مَقَالَةً يُطَيِّرُهَا عَنْكَ كُلُّ مُطَيِّرٍ ، وَأَنْ لاَ يَعُوهَا ، وَأَنْ لاَ يَضَعُوهَا عَلَى مَوَاضِعِهَا ، فَأَمْهِلْ حَتَّى تَقْدَمَ الْمَدِينَةَ فَإِنَّهَا دَارُ الْهِجْرَةِ وَالسُّنَّةِ ، فَتَخْلُصَ بِأَهْلِ الْفِقْهِ وَأَشْرَافِ النَّاسِ ، فَتَقُولَ مَا قُلْتَ مُتَمَكِّنًا ، فَيَعِى أَهْلُ الْعِلْمِ مَقَالَتَكَ ، وَيَضَعُونَهَا عَلَى مَوَاضِعِهَا . فَقَالَ عُمَرُ أَمَا وَاللَّهِ إِنْ شَاءَ اللَّهُ لأَقُومَنَّ بِذَلِكَ أَوَّلَ مَقَامٍ أَقُومُهُ بِالْمَدِينَةِ . قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ فَقَدِمْنَا الْمَدِينَةَ فِى عَقِبِ ذِى الْحَجَّةِ ، فَلَمَّا كَانَ يَوْمُ الْجُمُعَةِ عَجَّلْنَا الرَّوَاحَ حِينَ زَاغَتِ الشَّمْسُ ، حَتَّى أَجِدَ سَعِيدَ بْنَ زَيْدِ بْنِ عَمْرِو بْنِ نُفَيْلٍ جَالِسًا إِلَى رُكْنِ الْمِنْبَرِ ، فَجَلَسْتُ حَوْلَهُ تَمَسُّ رُكْبَتِى رُكْبَتَهُ ، فَلَمْ أَنْشَبْ أَنْ خَرَجَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ ، فَلَمَّا رَأَيْتُهُ مُقْبِلاً قُلْتُ لِسَعِيدِ بْنِ زَيْدِ بْنِ عَمْرِو بْنِ نُفَيْلٍ ، لَيَقُولَنَّ الْعَشِيَّةَ مَقَالَةً لَمْ يَقُلْهَا مُنْذُ اسْتُخْلِفَ ، فَأَنْكَرَ عَلَىَّ وَقَالَ مَا عَسَيْتَ أَنْ يَقُولَ مَا لَمْ يَقُلْ . قَبْلَهُ فَجَلَسَ عُمَرُ عَلَى الْمِنْبَرِ ، فَلَمَّا سَكَتَ الْمُؤَذِّنُونَ قَامَ فَأَثْنَى عَلَى اللَّهِ بِمَا هُوَ أَهْلُهُ قَالَ أَمَّا بَعْدُ فَإِنِّى قَائِلٌ لَكُمْ مَقَالَةً قَدْ قُدِّرَ لِى أَنْ أَقُولَهَا ، لاَ أَدْرِى لَعَلَّهَا بَيْنَ يَدَىْ أَجَلِى ، فَمَنْ عَقَلَهَا وَوَعَاهَا فَلْيُحَدِّثْ بِهَا حَيْثُ انْتَهَتْ بِهِ رَاحِلَتُهُ ، وَمَنْ خَشِىَ أَنْ لاَ يَعْقِلَهَا فَلاَ أُحِلُّ لأَحَدٍ أَنْ يَكْذِبَ عَلَىَّ ، إِنَّ اللَّهَ بَعَثَ مُحَمَّدًا صلى الله عليه وسلم بِالْحَقِّ وَأَنْزَلَ عَلَيْهِ الْكِتَابَ فَكَانَ مِمَّا أَنْزَلَ اللَّهُ آيَةُ الرَّجْمِ ، فَقَرَأْنَاهَا وَعَقَلْنَاهَا وَوَعَيْنَاهَا ، رَجَمَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَرَجَمْنَا بَعْدَهُ ، فَأَخْشَى إِنْ طَالَ بِالنَّاسِ زَمَانٌ أَنْ يَقُولَ قَائِلٌ وَاللَّهِ مَا نَجِدُ آيَةَ الرَّجْمِ فِى كِتَابِ اللَّهِ ، فَيَضِلُّوا بِتَرْكِ فَرِيضَةٍ أَنْزَلَهَا اللَّهُ ، وَالرَّجْمُ فِى كِتَابِ اللَّهِ حَقٌّ عَلَى مَنْ زَنَى إِذَا أُحْصِنَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَاءِ ، إِذَا قَامَتِ الْبَيِّنَةُ أَوْ كَانَ الْحَبَلُ أَوْ الاِعْتِرَافُ ، ثُمَّ إِنَّا كُنَّا نَقْرَأُ فِيمَا نَقْرَأُ مِنْ كِتَابِ اللَّهِ أَنْ لاَ تَرْغَبُوا عَنْ آبَائِكُمْ ، فَإِنَّهُ كُفْرٌ بِكُمْ أَنْ تَرْغَبُوا عَنْ آبَائِكُمْ ، أَوْ إِنَّ كُفْرًا بِكُمْ أَنْ تَرْغَبُوا عَنْ آبَائِكُمْ ، أَلاَ ثُمَّ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ « لاَ تُطْرُونِى كَمَا أُطْرِىَ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ وَقُولُوا عَبْدُ اللَّهِ وَرَسُولُهُ » . ثُمَّ إِنَّهُ بَلَغَنِى أَنَّ قَائِلاً مِنْكُمْ يَقُولُ وَاللَّهِ لَوْ مَاتَ عُمَرُ بَايَعْتُ فُلاَنًا . فَلاَ يَغْتَرَّنَّ امْرُؤٌ أَنْ يَقُولَ إِنَّمَا كَانَتْ بَيْعَةُ أَبِى بَكْرٍ فَلْتَةً وَتَمَّتْ أَلاَ وَإِنَّهَا قَدْ كَانَتْ كَذَلِكَ وَلَكِنَّ اللَّهَ وَقَى شَرَّهَا ، وَلَيْسَ مِنْكُمْ مَنْ تُقْطَعُ الأَعْنَاقُ إِلَيْهِ مِثْلُ أَبِى بَكْرٍ ، مَنْ بَايَعَ رَجُلاً عَنْ غَيْرِ مَشُورَةٍ مِنَ الْمُسْلِمِينَ فَلاَ يُبَايَعُ هُوَ وَلاَ الَّذِى بَايَعَهُ تَغِرَّةً أَنْ يُقْتَلاَ ، وَإِنَّهُ قَدْ كَانَ مِنْ خَبَرِنَا حِينَ تَوَفَّى اللَّهُ نَبِيَّهُ صلى الله عليه وسلم إِلاَّ أَنَّ الأَنْصَارَ خَالَفُونَا وَاجْتَمَعُوا بِأَسْرِهِمْ فِى سَقِيفَةِ بَنِى سَاعِدَةَ ، وَخَالَفَ عَنَّا عَلِىٌّ وَالزُّبَيْرُ وَمَنْ مَعَهُمَا ، وَاجْتَمَعَ الْمُهَاجِرُونَ إِلَى أَبِى بَكْرٍ فَقُلْتُ لأَبِى بَكْرٍ يَا أَبَا بَكْرٍ انْطَلِقْ بِنَا إِلَى إِخْوَانِنَا هَؤُلاَءِ مِنَ الأَنْصَارِ . فَانْطَلَقْنَا نُرِيدُهُمْ فَلَمَّا دَنَوْنَا مِنْهُمْ لَقِيَنَا مِنْهُمْ رَجُلاَنِ صَالِحَانِ ، فَذَكَرَا مَا تَمَالَى عَلَيْهِ الْقَوْمُ فَقَالاَ أَيْنَ تُرِيدُونَ يَا مَعْشَرَ الْمُهَاجِرِينَ فَقُلْنَا نُرِيدُ إِخْوَانَنَا هَؤُلاَءِ مِنَ الأَنْصَارِ . فَقَالاَ لاَ عَلَيْكُمْ أَنْ لاَ تَقْرَبُوهُمُ اقْضُوا أَمْرَكُمْ . فَقُلْتُ وَاللَّهِ لَنَأْتِيَنَّهُمْ . فَانْطَلَقْنَا حَتَّى أَتَيْنَاهُمْ فِى سَقِيفَةِ بَنِى سَاعِدَةَ ، فَإِذَا رَجُلٌ مُزَمَّلٌ بَيْنَ ظَهْرَانَيْهِمْ فَقُلْتُ مَنْ هَذَا فَقَالُوا هَذَا سَعْدُ بْنُ عُبَادَةَ . فَقُلْتُ مَا لَهُ قَالُوا يُوعَكُ . فَلَمَّا جَلَسْنَا قَلِيلاً تَشَهَّدَ خَطِيبُهُمْ ، فَأَثْنَى عَلَى اللَّهِ بِمَا هُوَ أَهْلُهُ ثُمَّ قَالَ أَمَّا بَعْدُ فَنَحْنُ أَنْصَارُ اللَّهِ وَكَتِيبَةُ الإِسْلاَمِ ، وَأَنْتُمْ مَعْشَرَ الْمُهَاجِرِينَ رَهْطٌ ، وَقَدْ دَفَّتْ دَافَّةٌ مِنْ قَوْمِكُمْ ، فَإِذَا هُمْ يُرِيدُونَ أَنْ يَخْتَزِلُونَا مِنْ أَصْلِنَا وَأَنْ يَحْضُنُونَا مِنَ الأَمْرِ . فَلَمَّا سَكَتَ أَرَدْتُ أَنْ أَتَكَلَّمَ وَكُنْتُ زَوَّرْتُ مَقَالَةً أَعْجَبَتْنِى أُرِيدُ أَنْ أُقَدِّمَهَا بَيْنَ يَدَىْ أَبِى بَكْرٍ ، وَكُنْتُ أُدَارِى مِنْهُ بَعْضَ الْحَدِّ ، فَلَمَّا أَرَدْتُ أَنْ أَتَكَلَّمَ قَالَ أَبُو بَكْرٍ عَلَى رِسْلِكَ . فَكَرِهْتُ أَنْ أُغْضِبَهُ ، فَتَكَلَّمَ أَبُو بَكْرٍ فَكَانَ هُوَ أَحْلَمَ مِنِّى وَأَوْقَرَ ، وَاللَّهِ مَا تَرَكَ مِنْ كَلِمَةٍ أَعْجَبَتْنِى فِى تَزْوِيرِى إِلاَّ قَالَ فِى بَدِيهَتِهِ مِثْلَهَا أَوْ أَفْضَلَ مِنْهَا حَتَّى سَكَتَ فَقَالَ مَا ذَكَرْتُمْ فِيكُمْ مِنْ خَيْرٍ فَأَنْتُمْ لَهُ أَهْلٌ ، وَلَنْ يُعْرَفَ هَذَا الأَمْرُ إِلاَّ لِهَذَا الْحَىِّ مِنْ قُرَيْشٍ ، هُمْ أَوْسَطُ الْعَرَبِ نَسَبًا وَدَارًا ، وَقَدْ رَضِيتُ لَكُمْ أَحَدَ هَذَيْنِ الرَّجُلَيْنِ ، فَبَايِعُوا أَيَّهُمَا شِئْتُمْ . فَأَخَذَ بِيَدِى وَبِيَدِ أَبِى عُبَيْدَةَ بْنِ الْجَرَّاحِ وَهْوَ جَالِسٌ بَيْنَنَا ، فَلَمْ أَكْرَهْ مِمَّا قَالَ غَيْرَهَا ، كَانَ وَاللَّهِ أَنْ أُقَدَّمَ فَتُضْرَبَ عُنُقِى لاَ يُقَرِّبُنِى ذَلِكَ مِنْ إِثْمٍ ، أَحَبَّ إِلَىَّ مِنْ أَنْ أَتَأَمَّرَ عَلَى قَوْمٍ فِيهِمْ أَبُو بَكْرٍ ، اللَّهُمَّ إِلاَّ أَنْ تُسَوِّلَ إِلَىَّ نَفْسِى عِنْدَ الْمَوْتِ شَيْئًا لاَ أَجِدُهُ الآنَ . فَقَالَ قَائِلٌ مِنَ الأَنْصَارِ أَنَا جُذَيْلُهَا الْمُحَكَّكُ ، وَعُذَيْقُهَا الْمُرَجَّبُ ، مِنَّا أَمِيرٌ ، وَمِنْكُمْ أَمِيرٌ ، يَا مَعْشَرَ قُرَيْشٍ . فَكَثُرَ اللَّغَطُ ، وَارْتَفَعَتِ الأَصْوَاتُ حَتَّى فَرِقْتُ مِنَ الاِخْتِلاَفِ . فَقُلْتُ ابْسُطْ يَدَكَ يَا أَبَا بَكْرٍ . فَبَسَطَ يَدَهُ فَبَايَعْتُهُ ، وَبَايَعَهُ الْمُهَاجِرُونَ ، ثُمَّ بَايَعَتْهُ الأَنْصَارُ ، وَنَزَوْنَا عَلَى سَعْدِ بْنِ عُبَادَةَ فَقَالَ قَائِلٌ مِنْهُمْ قَتَلْتُمْ سَعْدَ بْنَ عُبَادَةَ . فَقُلْتُ قَتَلَ اللَّهُ سَعْدَ بْنَ عُبَادَةَ . قَالَ عُمَرُ وَإِنَّا وَاللَّهِ مَا وَجَدْنَا فِيمَا حَضَرْنَا مِنْ أَمْرٍ أَقْوَى مِنْ مُبَايَعَةِ أَبِى بَكْرٍ خَشِينَا إِنْ فَارَقْنَا الْقَوْمَ وَلَمْ تَكُنْ بَيْعَةٌ أَنْ يُبَايِعُوا رَجُلاً مِنْهُمْ بَعْدَنَا ، فَإِمَّا بَايَعْنَاهُمْ عَلَى مَا لاَ نَرْضَى ، وَإِمَّا نُخَالِفُهُمْ فَيَكُونُ فَسَادٌ ، فَمَنْ بَايَعَ رَجُلاً عَلَى غَيْرِ مَشُورَةٍ مِنَ الْمُسْلِمِينَ فَلاَ يُتَابَعُ هُوَ وَلاَ الَّذِى بَايَعَهُ تَغِرَّةً أَنْ يُقْتَلاَ .
Tercemesi:
Bize Abdülaziz b. Abdullah, ona İbrahim b. Sa'd, ona Salih, ona İbn Şihâb, ona Übeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud, ona İbn Abbas şöyle demiştir:
İçlerinde Abdurrahman b. Avf'ın da bulunduğu bir grup muhacir erkeğe Kur'an okutuyordum. Ben, Ömer'in yaptığı son haccında, Mina'da Abdurrahman'ın evinde iken, Abdurrahman da, Ömer b. Hattâb'ın yanındaymış. Oradan döndüğünde şöyle dedi:
Keşke bugün Müminlerin Emirinin yanına gelen adamı bir görseydin. Adam “ey Müminlerin Emiri, 'eğer Ömer ölürse, ben muhakkak Filanca kimseye biat ederim. Vallahi Ebu Bekir'e yapılan biat istişare yapılmadan, ansızın oldu bitti' diyen falanca kişi hakkında ne düşünürsün” dedi. Ömer bu sözü işitince çok öfkelendi ve “ben inşallah bu akşam üzeri insanların arasında ayağa kalkıp bir konuşma yapacağım ve milletin mukadderatını gasp etmek isteyen bu adamları teşhir ederek, insanları sakındıracağım” dedi. Abdurrahman der ki: Ben “ey Müminlerin Emiri, böyle yapma. Çünkü hac mevsimi, insanların her türlüsünü ve şerli işlerde süratli olanlarını bir araya toplar. Sen konuşmaya kalktığında, bu kimseler sana yakın yerleri tutarlar. Sonra ben, bu insanların, sen kalkıp konuşma yaptığında, her haber uçuranın bu konuşmayı alıp etrafa uçurmasından, onu iyice kavramayıp, manasını iyice anlamadan konuşmanı, yakışmayacak birtakım yerlere koymalarından endişe ederim. Onun için Medine'ye dönünceye kadar bekle. Çünkü Medine hicret ve sünnet yurdudur. Orada Suffe ehli ve insanların eşrafı ile birlikte toplanıp söylemek istediğin şeyleri o topluluğa sağlam olarak söylersin, ilim ehli olanlar senin konuşmanı iyi belleyip anlar ve onu uygun konuma koyarlar” dedim. Ömer teklifimi kabul edip “Vallahi, inşallah Medine'ye vardığımda ilk hutbemde bu meseleyi konuşacağım” dedi,
İbn Abbâs der ki: Zilhicce ayının sonunda Medine'ye geldik. Cuma günü, güneş batıya meyledip, zeval vakti girdiğinde acele ile mescide gittik. Ben, Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl'i, minberin köşesinde oturmuş olarak buldum ve yanına oturdum. Benim dizim onun dizine dokunuyordu. Çok geçmeden Ömer b. Hattâb çıkageldi. Onun geldiğini görünce Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl'e “Ömer bu öğleden sonra halife olduğu günden beri yapmadığı, en önemli konuşmayı yapacak” dedim. Saîd b. Zeyd benim sözümü yadırgayarak “Ömer'in şimdiye kadar yapmadığı bir konuşma yapacağı beklentisine nereden girdin” dedi. Ömer minber üzerine oturdu, müezzinler de ezanları okuyup bitirdikten sonra ayağa kalktı, Allah'a hamd ve lâyık olduğu yüce sıfatlarla övdükten sonra “Amma ba'du” deyip şunları söyledi:
Ben sizlere, Allah'ın benim konuşmamı takdir etmiş olduğu bir konuşma yapacağım. Bilmiyorum, belki bu konuşmam, benim ecelimin hemen öncesidir. Her kim bu konuşmamı kavrayıp iyi ezberler ise bineğinin ulaştırdığı her yerde bunu söyleyip yaysın. Kavramayacağından endişe eden kimseye gelince, ben hiçbir kimseye benim üzerime yalan söylemesini helal etmiyorum.
Şüphesiz, Allah, Muhammed'i hak peygamber olarak gönderdi ve O'na kitap indirdi. Allah'ın indirdiği şeyler içinde Recim Ayeti de vardı. Bizler o ayeti okuduk, kavrayıp anladık ve iyice ezberledik. Rasulullah (sav) recmetti, O'ndan sonra biz de recmettik. İnsanların üzerinden bir zaman geçtikten sonra birinin çıkıp “Biz Allah'ın Kitabında recim ayetini bulmuyoruz” demesinden ve Allah'ın indirmiş olduğu bir farizayı terk ederek insanların sapıklığa düşmelerinden endişe ediyorum. Recim, Allah'ın Kitabında sabit bir haktır. Bu hüküm, zina eden, zina ettiği de delil veya gebelik, ya da itiraf ile sabit olan muhsan (evli, başından evlilik geçmiş) kadın ve erkeğe uygulanır.
Sonra bizler Allah'ın Kitabında okuduğumuz şeyler arasında "Babalarınızı reddetmeyin. onların babalığını reddetmeniz sizin için küfürdür" yahut "babalarınızdan yüz çevirmeniz, muhakkak sizin için bir küfürdür" sözleri de vardı. Sonra dikkatinizi çekerim, Rasulullah (sav) "Sizler beni, Meryem oğlu İsa'nın aşırı övüldüğü gibi aşırı şekilde övmeyiniz. Sizler bana 'Allah'ın kulu ve Rasulü' deyiniz!" buyurmuştur.
Sonra içinizden birinin çıkıp “Vallahi Ömer ölürse, ben falancaya biat ederim" dediği benim kulağıma geldi. Sakın hiçbir kimse, onun “Ebu Bekir'e yapılan biat istişare olmadan, çarçabuk oldu bitti” demesine aldanmasın. Evet iş hakikaten böyle çabuk olmuştur, ama Allah, o işin şerrinden ümmeti korumuştur. Sizden hiç birinizin konumu, (fazilet ve değer bakımından) kendisine süratle gidilmesinden dolayı develerin boynunun koptuğu, Ebu Bekir'in konumu gibi değildir.(Kimse Ebu Bekir'e yapılan biat gibi bir biat beklentisi içinde olmasın.) Bundan sonra her kim milletin istişaresi ve re'yi olmaksızın Müslümanlardan bir adama biat ederse, onun biati kabul olunmaz. O biat eden de, biat edilen de kendilerini öldürülme tehlikesine atmış olurlar.
Allah, Peygamberini (sav) vefat ettirdiği zaman bizim (halife seçimi ile ilgili) hadisemiz şöyle oldu: Ensâr topluluğu bize muhalefet edip Sâide oğulları gölgeliğinde toplandılar. Ali ile Zubeyir ve onların beraberinde olanlar da bize muhalefet ettiler. Muhacirler, Ebu Bekir'in yanında toplandılar. Ben Ebu Bekir'e “ey Ebu Bekir, hadi Ensâr kardeşlerimizin yanına gidelim” dedim. Ardından onların yanına varmak arzusu ile yola koyulduk. Onlara yaklaştığımız zaman, bizleri onlardan iki sâlih adam karşıladı ve topluluğun üzerinde ittifak ettikleri görüşü bize aktardı ve “ey Muhacirler topluluğu, siz nereye gitmek istiyorsunuz?” dediler. Biz de onlara “Ensâr kardeşlerimizin yanına gitmek istiyoruz” dedik. Onlar da bize “Ensâr topluluğuna yaklaşmayınız, siz kendi işinizin hükmünü veriniz” dediler. Ben de onlara “Vallahi bizler muhakkak onların yanına gideceğiz” dedim. Ve yürüyüp nihayet Sâide oğullarının istişare ettikleri gölgelikte Ensâr topluluğunun yanına vardık. Bir de baktık ki, onların arasında bir örtüye bürünüp sarınmış bir adam var. “Bu kimdir?” dedim. “Sa'd b. Ubâde” dediler. “Onun nesi var?” dedim. “Sıtma ateşi var” dediler. Biz birazcık oturduğumuzda onların hatibi şehadet kelimelerini söyledi ve Allah'a lâyık olduğu yüce sıfatlarıyla hamd-u sena etti. Sonra “bizler Allah'ın Ensârı ve İslâm'ın büyük ordusuyuz. Siz Muhacirler topluluğu ise Mekke'deki kavminizden bize yürüyüp gelmiş olan bir azınlıksınız. Böyle iken şimdi bu azınlık bizi aslımızdan koparmak ve bizleri emirlik işinden dışarıya çıkarmak istiyorlar” dedi.
Ömer der ki: Ensâr'ın hatibi susunca ben konuşmak istedim. Ben daha önce oldukça beğendiğim bir konuşma hazırlamıştım. bu konuşmayı Ebu Bekir'in önünde sunmak ve bazı keskin çıkışları yumuşatmak istiyordum. Konuşmak istediğim zaman, Ebu Bekir bana “sükunet ve teenni içinde ol” dedi. Ben Ebu Bekir'i öfkelendirmek istemedim. Ebu Bekir kendisi konuşmaya başladı. Ebu Bekir benden daha yumuşak ve ve daha vakarlı idi. Vallahi, Ebu Bekir benim hoşuma giden ne sözüm varsa, hepsinin bir benzerini ya da daha iyisini konuşması içerisinde ifade etti ve sonunda konuşmasını bitirdi. Bu konuşmasında “Sizler anlattığınız faziletlerin hepsine layıksınız. Fakat şu halifelik işi Kureyş'ten olan şu Muhacirler topluluğundan başkasında asla kabul görmeyecektir. Bu Kureyş topluluğu nesep ve yurt bakımlarından Arapların tam ortasındadır. Ben size şu iki adamdan birine biat etmenizi teklif ediyor ve rıza gösteriyorum. Şimdi bu ikisinden istediğinize biat ediniz” dedi. Ömer der ki: Bundan sonra Ebu Bekir, aramızda oturarak benim ve Ebu Ubeyde b. Cerrâh'ın elini tuttu. Onun söyledikleri içinde bundan başka yadırgadığım bir şey olmadı. Vallahi, bir günah işlemiş olmaksızın, öne atılıp boynumun vurulması, içlerinde Ebu Bekir'in bulunduğu bulunduğu bir topluluğa emirlik yapmaktan bana daha sevimliydi. Ancak, şu an hissetmediğim böyle bir duyguyu, ölümüm sırasında, nefsimin bunu bana süsleyip güzel göstermesi hâli hariçtir.
Bu sırada Ensâr'dan bir sözcü “bizler, uyuz develerin bağlandığı ve sürtünerek şifa bulduğu kazık, (emirliğin bağlanacağı kazık) ve dalları meyve dolu, yüksek ağacın kırılmasın ve meyveleri dökülmesin diye bağlandığı dayanağız (emirlik konusundaki ihtilaf bizimle çözülür). Bir emir Ensâr'dan bir emir de sizden olsun ey Kureyş topluluğu” dedi. Bunun üzerine ihtilaflı sözler çoğaldı ve sesler yükseldi, hatta ben bir ihtilâf çıkmasından korktum ve hemen “uzat elini ey Ebu Bekir” dedim. O da elini uzattı. Ben de ona biat ettim. Benden sonra Muhacirler ve sonra Ensâr Ebu Bekir'e biat ettiler. Biz böylece çabuk davranıp Sa'd b. Ubâde'ye karşı üstünlük sağlamış olduk. Onlardan bir sözcü “sizler Sa'd b. Ubâde'yi öldürdünüz” dedi. Ben “Allah Sa'd b. Ubâde'yi kahretsin” dedim.
Bundan sonra Ömer o cuma hutbesindeki konuşmasının sonunda şunları tekrar olarak söyledi: Vallahi biz o gün içinde bulunduğumuz seçim işinde, Ebu Bekir'e biat etmekten daha güçlü bir çözüm yolu bulamadık. Biz, Ensâr topluluğunun, biat etmeden, bizden ayrılıp sonra kendilerinden bir adama biat etmelerinden korktuk. Çünkü o zaman biz ya razı olmadığımız bir adama biat edecektik, ya da karşı çıkacaktık bu sefer de fitne ve bozgunculuk olacaktı. Artık bundan böyle Müslümanların istişaresi ve rızaları olmaksızın her kim bir adama biat edecek olursa, hem biat edenin hem de kendisine biat edilenin öldürülme korkusu olacağı için onlara kimse tabi olmayacaktır.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Hudûd 31, 2/634
Senetler:
1. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Adevî (Ömer b. Hattab b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
3. Ebu Abdullah Ubeydullah b. Abdullah el-Hüzeli (Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud b. Gâfil)
4. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
5. Ebu Muhammed Salih b. Keysan ed-Devsi (Salih b. Keysan)
6. Ebu İshak İbrahim b. Sa'd ez-Zührî (İbrahim b. Sa'd b. İbrahim b. Abdurrahman b. Avf)
7. Abdulaziz b. Abdullah el-Üveysi (Abdulaziz b. Abdullah b. Yahya b. Amr b. Üveys)
Konular:
Yönetim, halife, tayini ve seçimi
Yönetim, Hilafet tartışmaları,Hz. Peygamber'in vefatından sonra
İbn Şihâb der ki: Bana Urve b. Zübeyir'in bildirdiğine göre Ömer b. Hattâb da sürgün cezasını uygulamış, sonra da bu, sünnet olarak (uygulanmaya) devam etmiştir.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
27145, B006832
Hadis:
قَالَ ابْنُ شِهَابٍ وَأَخْبَرَنِى عُرْوَةَ بْنُ الزُّبَيْرِ أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ غَرَّبَ ، ثُمَّ لَمْ تَزَلْ تِلْكَ السُّنَّةَ .
Tercemesi:
İbn Şihâb der ki: Bana Urve b. Zübeyir'in bildirdiğine göre Ömer b. Hattâb da sürgün cezasını uygulamış, sonra da bu, sünnet olarak (uygulanmaya) devam etmiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Hudûd 32, 2/636
Senetler:
()
Konular:
Yargı, Hadler-Cezalar
Yargı, Sürgün cezası
Zina, cezası
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Mâlik, ona İbn Şihâb, ona Übeydullah b. Abdullah, ona da Ebu Hureyre (ra) ve Zeyd b. Hâlid (ra) şöyle rivayet etmişlerdir:
Hz. Peygamber'e (sav) bekar bir cariyenin zina etmesinin hükmü soruldu, o da şöyle cevap verdi: "Cariye zina ederse, onu kamçılayın. Yine zina ederse, yine kamçılayın. Sonra yine zina ederse, artık onu bir kıl örgüsü karşılığında olsa bile satın"
İbn Şihâb der ki: Hz. Peygamber (sav) "Onu satın" ifadesini üçüncü defada mı yoksa dördüncü defada mı söyledi bilemiyorum.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
27151, B006838
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ يُوسُفَ أَخْبَرَنَا مَالِكٌ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ وَزَيْدِ بْنِ خَالِدٍ رضى الله عنهما أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم سُئِلَ عَنِ الأَمَةِ إِذَا زَنَتْ وَلَمْ تُحْصَنْ قَالَ « إِذَا زَنَتْ فَاجْلِدُوهَا ، ثُمَّ إِنْ زَنَتْ فَاجْلِدُوهَا ، ثُمَّ إِنْ زَنَتْ فَاجْلِدُوهَا ، ثُمَّ بِيعُوهَا وَلَوْ بِضَفِيرٍ » . قَالَ ابْنُ شِهَابٍ لاَ أَدْرِى بَعْدَ الثَّالِثَةِ أَوِ الرَّابِعَةِ .
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Mâlik, ona İbn Şihâb, ona Übeydullah b. Abdullah, ona da Ebu Hureyre (ra) ve Zeyd b. Hâlid (ra) şöyle rivayet etmişlerdir:
Hz. Peygamber'e (sav) bekar bir cariyenin zina etmesinin hükmü soruldu, o da şöyle cevap verdi: "Cariye zina ederse, onu kamçılayın. Yine zina ederse, yine kamçılayın. Sonra yine zina ederse, artık onu bir kıl örgüsü karşılığında olsa bile satın"
İbn Şihâb der ki: Hz. Peygamber (sav) "Onu satın" ifadesini üçüncü defada mı yoksa dördüncü defada mı söyledi bilemiyorum.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Hudûd 35, 2/637
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Abdullah Ubeydullah b. Abdullah el-Hüzeli (Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud b. Gâfil)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
5. Ebu Muhammed Abdullah b. Yusuf el-Kila'î (Abdullah b. Yusuf)
Konular:
Zina, cariyelerin zinası,
Zina, cezası
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Malik, ona İbn Şihab, ona Übeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud, ona da Ebu Hureyre ve Zeyd b. Hâlid şöyle haber vermişlerdir:
İki adam davalarını Rasulullah'a (sav) arz ettiler. Biri “aramızda Allah'ın Kitabı ile hükmet“ dedi. daha anlayışlı olan diğeri de “evet ey Allah'ın Rasulü, aramızda Allah'ın Kitabı ile hükmet ve anlatmam için bana izin ver” dedi. Rasulullah (sav) ona "konuş" buyurdu. O da “benim oğlum bu adamın yanında ücretli ücretle çalışan biriydi, bunun karısı ile zina etmiş. Bana oğlum üzerine recim cezası olduğunu haber verdiler. Ben de oğlumun yüz koyununu ve benim bir cariyemi fidye verip, oğlumu kurtardım. Sonra ben bunu ilim ehline sordum. Onlar da bana oğlum üzerine yüz değnek ile bir yıl sürgün, bu adamın karısına da recim aranızda Allah'ın Kitabı ile hüküm vereceğim. Koyunlar ve cariyen sana geri verilir" buyurdu ve onun oğlunu, yüz değnek vurup bir yıl sürgüne gönderdi. Sonra da Üneys'e o kadına gitmesini emrederek "eğer kadın suçunu itiraf ederse onu recmet" buyurdu. Kadın zina suçunu itiraf etti, o da kadını recmetti
Öneri Formu
Hadis Id, No:
27155, B006842
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ يُوسُفَ أَخْبَرَنَا مَالِكٌ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُتْبَةَ بْنِ مَسْعُودٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ وَزَيْدِ بْنِ خَالِدٍ أَنَّهُمَا أَخْبَرَاهُ أَنَّ رَجُلَيْنِ اخْتَصَمَا إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ أَحَدُهُمَا اقْضِ بَيْنَنَا بِكِتَابِ اللَّهِ . وَقَالَ الآخَرُ وَهْوَ أَفْقَهُهُمَا أَجَلْ يَا رَسُولَ اللَّهِ فَاقْضِ بَيْنَنَا بِكِتَابِ اللَّهِ ، وَأْذَنْ لِى أَنْ أَتَكَلَّمَ . قَالَ « تَكَلَّمْ » . قَالَ إِنَّ ابْنِى كَانَ عَسِيفًا عَلَى هَذَا - قَالَ مَالِكٌ وَالْعَسِيفُ الأَجِيرُ - فَزَنَى بِامْرَأَتِهِ ، فَأَخْبَرُونِى أَنَّ عَلَى ابْنِى الرَّجْمَ ، فَافْتَدَيْتُ مِنْهُ بِمِائَةِ شَاةٍ وَبِجَارِيَةٍ لِى ، ثُمَّ إِنِّى سَأَلْتُ أَهْلَ الْعِلْمِ فَأَخْبَرُونِى أَنَّ مَا عَلَى ابْنِى جَلْدُ مِائَةٍ وَتَغْرِيبُ عَامٍ ، وَإِنَّمَا الرَّجْمُ عَلَى امْرَأَتِهِ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « أَمَا وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لأَقْضِيَنَّ بَيْنَكُمَا بِكِتَابِ اللَّهِ ، أَمَّا غَنَمُكَ وَجَارِيَتُكَ فَرَدٌّ عَلَيْكَ » . وَجَلَدَ ابْنَهُ مِائَةً وَغَرَّبَهُ عَامًا ، وَأَمَرَ أُنَيْسًا الأَسْلَمِىَّ أَنْ يَأْتِىَ امْرَأَةَ الآخَرِ ، فَإِنِ اعْتَرَفَتْ فَارْجُمْهَا ، فَاعْتَرَفَتْ فَرَجَمَهَا .
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Yusuf, ona Malik, ona İbn Şihab, ona Übeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud, ona da Ebu Hureyre ve Zeyd b. Hâlid şöyle haber vermişlerdir:
İki adam davalarını Rasulullah'a (sav) arz ettiler. Biri “aramızda Allah'ın Kitabı ile hükmet“ dedi. daha anlayışlı olan diğeri de “evet ey Allah'ın Rasulü, aramızda Allah'ın Kitabı ile hükmet ve anlatmam için bana izin ver” dedi. Rasulullah (sav) ona "konuş" buyurdu. O da “benim oğlum bu adamın yanında ücretli ücretle çalışan biriydi, bunun karısı ile zina etmiş. Bana oğlum üzerine recim cezası olduğunu haber verdiler. Ben de oğlumun yüz koyununu ve benim bir cariyemi fidye verip, oğlumu kurtardım. Sonra ben bunu ilim ehline sordum. Onlar da bana oğlum üzerine yüz değnek ile bir yıl sürgün, bu adamın karısına da recim aranızda Allah'ın Kitabı ile hüküm vereceğim. Koyunlar ve cariyen sana geri verilir" buyurdu ve onun oğlunu, yüz değnek vurup bir yıl sürgüne gönderdi. Sonra da Üneys'e o kadına gitmesini emrederek "eğer kadın suçunu itiraf ederse onu recmet" buyurdu. Kadın zina suçunu itiraf etti, o da kadını recmetti
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Hudûd 38, 2/638
Senetler:
1. Zeyd b. Halid el-Cühenî (Zeyd b. Halid)
2. Ebu Abdullah Ubeydullah b. Abdullah el-Hüzeli (Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud b. Gâfil)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
5. Ebu Muhammed Abdullah b. Yusuf el-Kila'î (Abdullah b. Yusuf)
Konular:
Hz. Peygamber, hakimlik, hükmedişi
Recm, cezası
Zina, bekar olanın
حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ عُفَيْرٍ قَالَ حَدَّثَنِى اللَّيْثُ حَدَّثَنِى عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ خَالِدٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنِ ابْنِ الْمُسَيَّبِ وَأَبِى سَلَمَةَ أَنَّ أَبَا هُرَيْرَةَ قَالَ أَتَى رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم رَجُلٌ مِنَ النَّاسِ وَهْوَ فِى الْمَسْجِدِ فَنَادَاهُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّى زَنَيْتُ . يُرِيدُ نَفْسَهُ ، فَأَعْرَضَ عَنْهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَتَنَحَّى لِشِقِّ وَجْهِهِ الَّذِى أَعْرَضَ قِبَلَهُ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّى زَنَيْتُ . فَأَعْرَضَ عَنْهُ ، فَجَاءَ لِشِقِّ وَجْهِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم الَّذِى أَعْرَضَ عَنْهُ ، فَلَمَّا شَهِدَ عَلَى نَفْسِهِ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ دَعَاهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ « أَبِكَ جُنُونٌ » . قَالَ لاَ يَا رَسُولَ اللَّهِ . فَقَالَ « أَحْصَنْتَ » . قَالَ نَعَمْ يَا رَسُولَ اللَّهِ . قَالَ « اذْهَبُوا فَارْجُمُوهُ » .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
27138, B006825
Hadis:
حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ عُفَيْرٍ قَالَ حَدَّثَنِى اللَّيْثُ حَدَّثَنِى عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ خَالِدٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنِ ابْنِ الْمُسَيَّبِ وَأَبِى سَلَمَةَ أَنَّ أَبَا هُرَيْرَةَ قَالَ أَتَى رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم رَجُلٌ مِنَ النَّاسِ وَهْوَ فِى الْمَسْجِدِ فَنَادَاهُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّى زَنَيْتُ . يُرِيدُ نَفْسَهُ ، فَأَعْرَضَ عَنْهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَتَنَحَّى لِشِقِّ وَجْهِهِ الَّذِى أَعْرَضَ قِبَلَهُ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّى زَنَيْتُ . فَأَعْرَضَ عَنْهُ ، فَجَاءَ لِشِقِّ وَجْهِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم الَّذِى أَعْرَضَ عَنْهُ ، فَلَمَّا شَهِدَ عَلَى نَفْسِهِ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ دَعَاهُ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَقَالَ « أَبِكَ جُنُونٌ » . قَالَ لاَ يَا رَسُولَ اللَّهِ . فَقَالَ « أَحْصَنْتَ » . قَالَ نَعَمْ يَا رَسُولَ اللَّهِ . قَالَ « اذْهَبُوا فَارْجُمُوهُ » .
Tercemesi:
-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) mescidde iken insanlardan (yânî başkan ve şeriflerden olmayıp, halktan) bir adam geldi ve nida edip:
— Yâ Rasûlallah, ben zina ettim! dedi; bununla kendini kasde-diyordu.
Rasûlullah ondan yüz çevirdi. Bu sefer o adam Rasûlullah'ın yüzünü çevirdiği yöne geçerek yine:
— Yâ Rasûlallah! Ben zina ettim! dedi.
Rasûlullah ondan yine yüz çevirdi. O da yine Rasûlullah'ın yüzünü döndürdüğü tarafa geçti, bu i'tirâfını tekrarladı. Nihayet bu suretle kendi aleyhinde dört kerre şehâdet edince, Peygamber onu çağırdı da:
— "Sende delilik var mı?" diye sordu. O zât:
— Hayır yoktur yâ Rasûlallah! dedi. Bu sefer Peygamber ona:
— "Sen evlendin mi?" diye sordu. O zât:
— Evet evliyim yâ Rasûlallah! diye cevâb verdi. Bunun üzerine Rasûlullah yanında bulunanlara:
— "Bunu götürün ve recm edin!" buhurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Hudûd 29, 2/633
Senetler:
()
Konular:
Recm, cezası
Zina, nikahsız, gayr-i meşru ilişki,
Öneri Formu
Hadis Id, No:
27142, B006829
Hadis:
حَدَّثَنَا عَلِىُّ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ - رضى الله عنهما - قَالَ قَالَ عُمَرُ لَقَدْ خَشِيتُ أَنْ يَطُولَ بِالنَّاسِ زَمَانٌ حَتَّى يَقُولَ قَائِلٌ لاَ نَجِدُ الرَّجْمَ فِى كِتَابِ اللَّهِ . فَيَضِلُّوا بِتَرْكِ فَرِيضَةٍ أَنْزَلَهَا اللَّهُ ، أَلاَ وَإِنَّ الرَّجْمَ حَقٌّ عَلَى مَنْ زَنَى ، وَقَدْ أَحْصَنَ ، إِذَا قَامَتِ الْبَيِّنَةُ ، أَوْ كَانَ الْحَمْلُ أَوْ الاِعْتِرَافُ - قَالَ سُفْيَانُ كَذَا حَفِظْتُ - أَلاَ وَقَدْ رَجَمَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَرَجَمْنَا بَعْدَهُ .
Tercemesi:
-.......Abdullah ibn Abbâs (R) şöyle demiştir: Umer ibnu'l-Hattâb (R) şöyle dedi:
— Ben insanlar üzerine zamanın uzayıp da herhangi bir sözcünün: "Biz Allah'ın Kitâbı'nda recmi bulmuyoruz" demesinden ve böylece Allah'ın indirmiş olduğu bir farizayı terketmek suretiyle sapmalarından endîşe etmişimdir. Dikkat ediniz! Evli olduğu hâlde zina eden kimse üzerine buna beyyine delâlet ettiği yâhud gebelik yâ-hud i'tirâf olduğunda recm cezası sabit olmuş bir haktır! dedi.
Sufyân ibn Uyeyne: Ben bunu böylece ezberledim: Umer:
— Dikkat edin! Rasûlullah (S) recm etmiştir. O'ndan sonra biz de recm yaptık, dedi, demiştir
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Hudûd 30, 2/634
Senetler:
()
Konular:
Recm, cezası
Recm, Hz. Ömer'in uygulaması
حَدَّثَنَا مَالِكُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ أَخْبَرَنَا ابْنُ شِهَابٍ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُتْبَةَ عَنْ زَيْدِ بْنِ خَالِدٍ الْجُهَنِىِّ قَالَ سَمِعْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم يَأْمُرُ فِيمَنْ زَنَى وَلَمْ يُحْصَنْ جَلْدَ مِائَةٍ وَتَغْرِيبَ عَامٍ .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
27144, B006831
Hadis:
حَدَّثَنَا مَالِكُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ أَخْبَرَنَا ابْنُ شِهَابٍ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُتْبَةَ عَنْ زَيْدِ بْنِ خَالِدٍ الْجُهَنِىِّ قَالَ سَمِعْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم يَأْمُرُ فِيمَنْ زَنَى وَلَمْ يُحْصَنْ جَلْدَ مِائَةٍ وَتَغْرِيبَ عَامٍ .
Tercemesi:
Zeydibn Hâlid el-Cuhenî (R) şöyle demiştir: Ben Peygamber(S)'den işittim, O, evli olup da zina eden kimseler hakkında yüz deynek vurmayı ve bir yıl sürgüne göndermeyi emrediyordu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Hudûd 32, 2/636
Senetler:
()
Konular:
Zina, cezası
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ بُكَيْرٍ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ عَنْ عُقَيْلٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَضَى فِيمَنْ زَنَى وَلَمْ يُحْصَنْ بِنَفْىِ عَامٍ بِإِقَامَةِ الْحَدِّ عَلَيْهِ .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
27146, B006833
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ بُكَيْرٍ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ عَنْ عُقَيْلٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ - رضى الله عنه - أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَضَى فِيمَنْ زَنَى وَلَمْ يُحْصَنْ بِنَفْىِ عَامٍ بِإِقَامَةِ الْحَدِّ عَلَيْهِ .
Tercemesi:
-.......Bize el-Leys, Ukayl'den; o da İbn Şihâb'dan; o da Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) evlenmemiş olarak zina eden kimseler hakkında hadd ikaamesiyle beraber (yânî deynekleme cezâsıyle beraber) bir yıl sürgüne göndermekle hüküm vermiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Hudûd 32, 2/636
Senetler:
()
Konular:
Yargı, Sürgün cezası
Zina, bekar olanın
Zina, cezası
Öneri Formu
Hadis Id, No:
27148, B006835
Hadis:
حَدَّثَنَا عَاصِمُ بْنُ عَلِىٍّ حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِى ذِئْبٍ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ وَزَيْدِ بْنِ خَالِدٍ أَنَّ رَجُلاً مِنَ الأَعْرَابِ جَاءَ إِلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَهْوَ جَالِسٌ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ اقْضِ بِكِتَابِ اللَّهِ . فَقَامَ خَصْمُهُ فَقَالَ صَدَقَ اقْضِ لَهُ يَا رَسُولَ اللَّهِ بِكِتَابِ اللَّهِ ، إِنَّ ابْنِى كَانَ عَسِيفًا عَلَى هَذَا فَزَنَى بِامْرَأَتِهِ فَأَخْبَرُونِى أَنَّ عَلَى ابْنِى الرَّجْمَ ، فَافْتَدَيْتُ بِمِائَةٍ مِنَ الْغَنَمِ وَوَلِيدَةٍ ، ثُمَّ سَأَلْتُ أَهْلَ الْعِلْمِ ، فَزَعَمُوا أَنَّ مَا عَلَى ابْنِى جَلْدُ مِائَةٍ وَتَغْرِيبُ عَامٍ . فَقَالَ « وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لأَقْضِيَنَّ بَيْنَكُمَا بِكِتَابِ اللَّهِ ، أَمَّا الْغَنَمُ وَالْوَلِيدَةُ فَرَدٌّ عَلَيْكَ ، وَعَلَى ابْنِكَ جَلْدُ مِائَةٍ وَتَغْرِيبُ عَامٍ ، وَأَمَّا أَنْتَ يَا أُنَيْسُ فَاغْدُ عَلَى امْرَأَةِ هَذَا فَارْجُمْهَا » . فَغَدَا أُنَيْسٌ فَرَجَمَهَا .
Tercemesi:
-.......Bize Muhammed ibn EbîZi'b, ez-Zuhrî'den; o da Ubeydullah'tan; o da Ebû Hureyre ile Zeyd ibn Hâlid(R)'den şöyle tahdîs etti: Bedevilerden bir adam Peygamber (S) mescidde otururken geldi de:
— Yâ Rasûlallah! Hasmımla aramızda Allah'ın Kitabı ile hüküm ver! dedi.
Hasmı da ayağa kalktı ve:
— (Evet) o doğru söyledi, onun için Allah'ın Kitabı ile hüküm ver! deyip şöyle devam etti:
— Benim oğlum bu bedevî adamın yanında ücretli (çoban) idi. Onun karısı ile zina etmiş. İnsanlar bana oğlumun üzerinde taşlama cezası olduğunu haber verdiler. Ben bu adama yüz koyun ile bir câriye fidye verip oğlumu kurtardım. Sonra ben bunu ilim sahibi olanlara sordum. Onlar, oğluma yüz deynek Cezâsıyle bir yıl sürgüne gönderme cezası olduğunu söylediler! dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah:
— "Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, ben sizin aranızda elbette Allah 'in Kitabı ile hüküm veririm! Koyunlara ve cariyeye gelince; bunlar sana geri verilecek ve oğluna da yüz deynek vurma ve bir yıl sürgüne gönderme cezası uygulanacaktır!"
(Bedeviye hitaben de:)
— "Sana gelince yâ Uneys! Kalk bu adamın karısına git (zina suçunu i'tirâf ederse) onu recm et!" buyurdu.
Uneys kuşluk vakti gitti, (kadının i'tirâfı üzerine) ona recm cezası uyguladı
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Hudûd 34, 2/636
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, hakimlik, hükmedişi
Recm, cezası
Zina, bekar olanın
Zina, cezası
Öneri Formu
Hadis Id, No:
27149, B006836
Hadis:
حَدَّثَنَا عَاصِمُ بْنُ عَلِىٍّ حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِى ذِئْبٍ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ وَزَيْدِ بْنِ خَالِدٍ أَنَّ رَجُلاً مِنَ الأَعْرَابِ جَاءَ إِلَى النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَهْوَ جَالِسٌ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ اقْضِ بِكِتَابِ اللَّهِ . فَقَامَ خَصْمُهُ فَقَالَ صَدَقَ اقْضِ لَهُ يَا رَسُولَ اللَّهِ بِكِتَابِ اللَّهِ ، إِنَّ ابْنِى كَانَ عَسِيفًا عَلَى هَذَا فَزَنَى بِامْرَأَتِهِ فَأَخْبَرُونِى أَنَّ عَلَى ابْنِى الرَّجْمَ ، فَافْتَدَيْتُ بِمِائَةٍ مِنَ الْغَنَمِ وَوَلِيدَةٍ ، ثُمَّ سَأَلْتُ أَهْلَ الْعِلْمِ ، فَزَعَمُوا أَنَّ مَا عَلَى ابْنِى جَلْدُ مِائَةٍ وَتَغْرِيبُ عَامٍ . فَقَالَ « وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لأَقْضِيَنَّ بَيْنَكُمَا بِكِتَابِ اللَّهِ ، أَمَّا الْغَنَمُ وَالْوَلِيدَةُ فَرَدٌّ عَلَيْكَ ، وَعَلَى ابْنِكَ جَلْدُ مِائَةٍ وَتَغْرِيبُ عَامٍ ، وَأَمَّا أَنْتَ يَا أُنَيْسُ فَاغْدُ عَلَى امْرَأَةِ هَذَا فَارْجُمْهَا » . فَغَدَا أُنَيْسٌ فَرَجَمَهَا .
Tercemesi:
-.......Bize Muhammed ibn EbîZi'b, ez-Zuhrî'den; o da Ubeydullah'tan; o da Ebû Hureyre ile Zeyd ibn Hâlid(R)'den şöyle tahdîs etti: Bedevilerden bir adam Peygamber (S) mescidde otururken geldi de:
— Yâ Rasûlallah! Hasmımla aramızda Allah'ın Kitabı ile hüküm ver! dedi.
Hasmı da ayağa kalktı ve:
— (Evet) o doğru söyledi, onun için Allah'ın Kitabı ile hüküm ver! deyip şöyle devam etti:
— Benim oğlum bu bedevî adamın yanında ücretli (çoban) idi. Onun karısı ile zina etmiş. İnsanlar bana oğlumun üzerinde taşlama cezası olduğunu haber verdiler. Ben bu adama yüz koyun ile bir câriye fidye verip oğlumu kurtardım. Sonra ben bunu ilim sahibi olanlara sordum. Onlar, oğluma yüz deynek Cezâsıyle bir yıl sürgüne gönderme cezası olduğunu söylediler! dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah:
— "Nefsim elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, ben sizin aranızda elbette Allah 'in Kitabı ile hüküm veririm! Koyunlara ve cariyeye gelince; bunlar sana geri verilecek ve oğluna da yüz deynek vurma ve bir yıl sürgüne gönderme cezası uygulanacaktır!"
(Bedeviye hitaben de:)
— "Sana gelince yâ Uneys! Kalk bu adamın karısına git (zina suçunu i'tirâf ederse) onu recm et!" buyurdu.
Uneys kuşluk vakti gitti, (kadının i'tirâfı üzerine) ona recm cezası uyguladı
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Hudûd 34, 2/636
Senetler:
()
Konular:
Hz. Peygamber, hakimlik, hükmedişi
Recm, cezası
Zina, bekar olanın
Zina, cezası