10634 Kayıt Bulundu.
Bize Ebu Nuaym, ona Süfyan, ona Hişam b. Urve, ona babası (Urve b. Zübeyr),'Onlara merhamet ederek alçak gönüllü davran.' (İsra, 17/24) âyet-i kerimesini şöyle açıklamıştır: "Anne-babanın sevdiği bir şeyi yerine getirmekten kaçınma."
Bize İshak, ona Ali b. Hüseyin, ona babası, ona Yezid en-Nahvî, ona İkrime, ona İbn Abbas, Allah'ın (azze ve celle) 'Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara öf bile deme!...Rabbim! Onlar nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse...' [İsra, 17/23-24] ayetini, Berâe (Tevbe) süresindeki 'Müşriklerin cehennemlik oldukları, müminler nezdinde açıklık kazandıktan sonra, akraba bile olsalar, peygamber de, müminler de onların bağışlanmalarını dileyemezler.' [Tevbe, 9/113] ayet-i kerimesinin nesh ettiğini anlatmıştır.
Açıklama: Hz. AIİ 'den rivayet edilen bu haberden de anlaşılıyor'ki, bir insanın kendi ev eşyasını taşıması hem bir vazifedir, hem de bunu yapmak tevazu alâmetidir. Ancak kibir sahipleridir ki, eşyalarını taşımazlar, yarrldrrnda gezdirdikleri kimselere taşıtırlar, cemaatın önünde yürürler ve etrafında bulunanlarla gurur duyarlar. Kendİ eşyasını taşıyamayacak olanın yükünü başkasına taşıtmasında veya issizler ve muhtaçlar faydalansın diye ücret karşılığında eşyalarını taşıtanlar kibir etmiş olmazlar. Ibni Hibban, Ebû Hü rey re 'den tahriç ettiğine göre, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) elbise aldı. Bİr adam onu kendisinden alıp taşımak istedi. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: — Eşyanın sahibi, onu taşımaya daha lâyıktır. Ancak zayıf ve takatsiz olursa, ona, müslüman kardeşi yardım eder.» İşte Hz. Peygamber ve onun halifeleri, kendi eşyalarım bizzat böylece taşımışlar ve tevazuun en güzel örneğini vermişlerdir.
Açıklama: Büyüklük ve ululuk manâsına gelen «Seyyid» kelimesi ile kendisine hitapta bulunulmasını Peygamber Efendimiz istememişlerdir. Çünkü hakikatte ululuk Allah Tealâya mahsustur. Hz. Peygamber edebe ve tevazua riayet buyurmuşlardır ve diğer kavimlerde âdet halinde kullanılan dünyevî iltifatların terk edilmesini İstemişlerdir. Mecaz olarak seyyİd lâfzının insanlar arasında kullanılmasında bir mahzur yoksa da evlâ değildir. Peygamber Efendimizin; «Ben, Âdem evlâdlarimn seyyidiyim.» (Bunda övünme yoktur.) buyurması, manevî rütbe olan Peygamberlik rüt-besmİ beyandan ibarettir. Yoksa, bu şekilde kendilerine hitab edilmesini istemeleri demek değildir. Fakat bize düşen, gıyablarında hürmet ve tazim lâfızlarım kullanmaktır. Ashab-ı kiram umumiyetle : Ya Nebiyye'llah, Ya Resûİallah, diye kendilerine hitab ederlerdi.
Açıklama: Peygamber Efendimiz burada bize konuşma ve hitab edebini öğretiyor. Mevkî ve durum bakımından en aşağı seviyede olan köle ile efendi arasındaki hitab edebî, temel ölçü olarak ele alınırsa, bunlar dışındaki konuşma ve karşılıklı hitapların daha büyük önem ve ciddiyet kazanacağı şüphe götürmez bir gerçektir. Dinimiz bize nezaket ve tevazuu, hoş ve tatlı söz söylemeyi emrediyor. Azamet ve ululuk Allah Tealâ ya mahsustur. Yetiştirici ve terbiye edip kemale erdirici manâsını taşıyan Rab ismi, Allah Tealâ'nm isimlerinden olduğu cihetle, köle veya hizmetçinin efendisine Rabbım, diye hitap etmesi caiz olmaz. Uygun düşen, efendim diye çağırmasıdır. Efendisi de hizmetçi veya kölesine, kulum veya kölem diye hitap etmiyecek, delikanlım, kızım ve oğlum diyecektir. Çünkü Allah'ın yarattığı bütün insanlar, onun kulla- ndır. Kul, kula büyüklük taslıyarak, kibirlenerek kulum diyemez. Kibirlenmez ve büyüklenmek haramdır. İşte bu ölçü dairesinde hareket ederek her kademedeki insanların karşılıklı olarak birbirlerine hitapları nezaket ve itidal kıvamını açmamalıdır. Büyüklenme haram olduğu gibi, büsbütün küçülüp başkasına kul olmak da haramdır. Saltanat ve İzzet Allah'a mahsustur. Allah dan başkasına kulluk edilmez. Şahsa hitap şekli ile, işçim, memurum, hizmetçim, aylıkçım, kiracım, hammalım denmesi edebe aykırıdır, örfe göre en kibar kelimeleri kullanarak ne muhatap rencide edilmeli, ne de hitap eden büyüklük tas-lamalıdır. Aşağı rütbe ve mevkide bulunan şahıs âaf üstüne haddinden fazla tazim ifade edecek Mevlâm, velİyyi nimetim gibi sözler kullanmamalıdır, Amma insanın yüzüne karşı hitap şekli ile değil de, onun gıyabında başkasına hizmetçim şöyle yaptı, işçim böyle dedi gibi ifadelerde bir beis yoktur.
Açıklama: Hadîs-i Şerifin iki yönü vardır. Biri edeble ilgili, diğeri de ibadetle ilgilidir. Edeble ilgili kısım: İnsan misafirine çeşitli ikramlarda bulunur. İlk ziyarette misafirin rahatça oturmasın) sağlamak maksadı ile ona minder, yastık gibi şeyler tahsis edilir. 8u bir nezaket ve terbiye ifadesidir. Misafirin bunlardan herhangi biri üzerine oturmaması veya yaslanmaması da bîr tevazu eseridir Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) "\t\ burada minder üzerine oturmaytşı, minder üzerinde oturmanın caiz olmadığı İnancından değil, sadeliği tercih etmelerinden ve yüksek tevazu ahlâkına sahip bulunmalanndandı. İslâm'da her şey bir ölçüye bağlıdır, ibâdetler dahi bir ölçü ve itidal üzere yapıldığı zaman onların kıymetleri çoğalır. Devamlı surette her--gün oruç tutmak veya gece gündüz namaz kılmak tarzında edilen ibâdet makbul olmaz. İnsanın cemiyet içinde çeşitli vazifeleri vardır; Nefsine karşı, ailesine karsı ve çevresine karşı... Dinin emrettiği şekilde bu vazifeleri yerine getirmek de bir ibâdet sayılır. Üstelik bir İbâdetin fasılasız devamlılığı halinde onun halâvett de kalmaz. Onun İçin devamlı surette oruç tutmakta olan Abdullah îbnî Amr'ın durumu Peygamber ftt'yilAleyhi: vtSettemh haber verilince, Peygamber bizzat onun yanına gitmiş ve nihayet yılın yansından çok oruç tutmanın caiz olmadığını ona bildirmişti. Her aydan üç, beş, yedi, dokuz, on bir ve on beş gün tutmak veya bir gün oruç tutup, bir gün iftar etmek suretiyle oruca devam etmek ve bundan ziyad.