116 Kayıt Bulundu.
Bize Müsedded, ona Bişr, ona İbn Avn, ona İbn Sîrîn, ona Abdurrahman b. Ebu Bekre, ona da babası (Nüfey' b. Mesrûh) şöyle rivayet etmiştir: "Kendisi, Rasulullah (sav)'ın devesi üzerinde oturduğunu, birinin de (devenin) yularını- râvi, şüpheye düşerek benzer bir kelime olan 'zimâm'ı da zikretmiştir- tuttuğunu zikretti. (Bilahere), Rasulullah (sav), 'bugün hangi gündür?' buyurdu. Bizler sustuk; öyle ki ona başka bir isim vereceğini zannettik. 'Kurban bayramı günü değil midir?' buyurdu. Biz de 'tabi, öyle' dedik. (Ardından), 'bu hangi aydır' buyurdu. Bizler (yine) sustuk; öyle ki ona başka bir isim vereceğini zannettik. 'Zi'l-hicce değil midir?' buyurdu. Bizler de 'tabi, öyle' dedik. (Sonra şöyle) buyurdu: "Şüphesiz ki kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız, bu gününüz, bu ayınız ve bu beldeniz gibi aranızda haramdır. (Sözümü, burada) bulunanlar bulunmayanlara ulaştırsınlar. Nitekim (burada) bulunan, kendisinden daha anlayışlı birine (sözümü) ulaştırabilir."
Açıklama: Rivayette yer alan بِخِطَامِهِ ve بِزِمَامِهِ kelimeleri aynı anlamda olup Ebu Bekre’den sonraki ravilerden birisi Ebu Bekre’nin bu kelimelerden hangisini kullandığını hatırlamadığı için iki kelimeyi birden aktarma gereği hissetmiştir. (İbn Hâcer, Fethü’l-Bârî, I, 158)
Açıklama: Hadis mütabileriyle birlikte sahihtir.
Bize Muhammed b. Yusuf, ona Süfyân, ona A'meş, ona Ebu Vâil, ona da İbn Mesud şöyle rivayet etmiştir: "Bizlere bıkkınlık gelir endişesiyle Nebî (sav), vaaz için (belirli) günler tayin ederdi."
Bize İshak b. Mansûr, ona Abdullah b. Nümeyr, ona Ubeydullah, ona Saîd b. Ebu Saîd el-Makburî, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle rivayet etti: “Rasûlullah (sav) mescidin bir köşesinde otururken bir adam mescide girdi, namaz kıldı. Sonra geldi ve Rasûlullah'a (sav) selam verdi. Rasûlullah (sav) ona, “Ve aleyke's-selâm. Sen git, tekrar namazı kıl, çünkü namazı (düzgün) kılmadın” buyurdu. Bunun üzerine adam döndü, tekrar namaz kıldı. Sonra dönüp geldi, yine selâm verdi. Rasûlullah (sav) yine, “Ve aleyke's-selâm. Fakat dön, tekrar namaz kıl, çünkü namazı (düzgün) kılmadın” buyurdu. Adam, ikinci seferde yahut ondan bir sonrakinde; “Yâ Rasûlullah! Bana (namazı doğru kılmayı) öğretir misin?” dedi. Bunun üzerine (Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu; “Namaz kılmak istediğinde önce güzelce abdest al. Sonra kıbleye dön ve iftitah tekbirini al. Sonra, sana kolay gelen yerlerden biraz Kur'ân oku. Sonra, rükû halinde iken tüm vücudun sükûn buluncaya kadar rükû yap. Sonra, ayakta iken tüm bedenin dümdüz olacak şekilde kıyam et. Sonra, secde halinde iken tüm vücudun sükûn buluncaya kadar secde yap. Sonra kalk ve tüm vücudun sükûn buluncaya kadar otur. Sonra, tüm vücudun sükûn buluncaya kadar (ikinci) secdeyi yap. Sonra kalk ve tüm vücudun sükûn buluncaya kadar otur. Sonra, bunu tüm namazında yap.” Ebû Üsame bu hadisin sonunda; “Ayakta iken tüm bedenin dümdüz olana kadar” diye de ekledi.
Bize Ebu Yemân, ona Ebu Bekir b. Ebu Meryem, ona bazı Şeyhler, ona da Fudâle b. Ubeyd el-Ensârî şöyle demiştir: Hz. Peygamber (sav) bana rukye yapmayı (şifa niyetiyle dua okumayı) öğretti ve uygun gördüğüm kimseye rukye yapmamı emrederek "şöyle söyle" buyurdu: "ey Rabbimiz, ey göklerde olan Allah! İsmin mukaddes olsun. Emrin (rahmetin) hem gökte hem de yerdedir. Allah'ım! Gökyüzünde olduğu gibi yeryüzünde bizim üzerimize de rahmetini lutfet. Ey pak ve sıhhatli olanların Rabbi Allah'ım! Günahımızı, vebalimizi ve hatalarımızı bağışla. Falancanın hastalığı için rahmetinden bir rahmet, şifandan bir şifa indir de şifa bulup iyileşsin." Hz. Peygamber (sav) "bunu üç defa söyle, sonra da muavvizeteyn surelerini üç defa oku" buyurdu.