وَحَدَّثَنِى زُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ عَنْ حُسَيْنٍ الْمُعَلِّمِ عَنْ قَتَادَةَ عَنْ أَنَسٍ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ:
"وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لاَ يُؤْمِنُ عَبْدٌ حَتَّى يُحِبَّ لِجَارِهِ" - أَوْ قَالَ لأَخِيهِ - "مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ."
Bana Züheyr b. Harb, ona Yahya b. Said, ona Hüseyin el-Muallim, ona Katade, ona da Enes b. Malik'in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Hayatım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, hiçbir kul kendisi için istediği şeyi komşusu" -veya kardeşi- "için de istemedikçe kâmil manada iman etmiş olmaz."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
702, M000171
Hadis:
وَحَدَّثَنِى زُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ عَنْ حُسَيْنٍ الْمُعَلِّمِ عَنْ قَتَادَةَ عَنْ أَنَسٍ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ:
"وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لاَ يُؤْمِنُ عَبْدٌ حَتَّى يُحِبَّ لِجَارِهِ" - أَوْ قَالَ لأَخِيهِ - "مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ."
Tercemesi:
Bana Züheyr b. Harb, ona Yahya b. Said, ona Hüseyin el-Muallim, ona Katade, ona da Enes b. Malik'in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Hayatım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, hiçbir kul kendisi için istediği şeyi komşusu" -veya kardeşi- "için de istemedikçe kâmil manada iman etmiş olmaz."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 171, /48
Senetler:
1. Enes b. Malik el-Ensarî (Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b. Zeyd b. Haram)
2. Ebu Hattab Katade b. Diame es-Sedusî (Katade b. Diame b. Katade)
3. Hüseyin b. Zekvan el-Muallim (Hüseyin b. Zekvan)
4. Ebu Said Yahya b. Said el-Kattan (Yahya b. Said b. Ferruh)
5. Ebu Hayseme Züheyr b. Harb el-Haraşî (Züheyr b. Harb b. Eştâl)
Konular:
İman, İmanın kemali
Komşuluk, komşuluk ilişkileri
Müslüman, kendisi için istediğini kardeşi için de istemesi
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Ebu Ahvas, ona Ebu Hasîn, ona Ebû Salih, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Allah'a ve ahiret gününe iman eden komşusuna eziyet etmesin! Allah'a ve ahiret gününe iman eden misafirine ikram etsin! Allah'a ve ahiret gününe iman eden ya hayır söylesin ya da sussun!"
Öneri Formu
Hadis Id, No:
712, M000174
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا أَبُو الأَحْوَصِ عَنْ أَبِى حَصِينٍ عَنْ أَبِى صَالِحٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم:
"مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَلاَ يُؤْذِى جَارَهُ وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَلْيُكْرِمْ ضَيْفَهُ وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَلْيَقُلْ خَيْرًا أَوْ لِيَسْكُتْ."
Tercemesi:
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe, ona Ebu Ahvas, ona Ebu Hasîn, ona Ebû Salih, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Allah'a ve ahiret gününe iman eden komşusuna eziyet etmesin! Allah'a ve ahiret gününe iman eden misafirine ikram etsin! Allah'a ve ahiret gününe iman eden ya hayır söylesin ya da sussun!"
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 174, /48
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebû Salih es-Semmân (Ebû Sâlih Zekvân b. Abdillâh et-Teymî)
3. Ebu Hasîn Osman b. Asım el-Esedî (Osman b. Asım b. Husayn)
4. Ebu Ahvas Sellâm b. Süleym el-Hanefî (Sellâm b. Süleym)
5. Ebu Bekir İbn Ebu Şeybe el-Absî (Abdullah b. Muhammed b. İbrahim b. Osman)
Konular:
Adab, misafirlik adabı
Hitabet, sözün gücü ve etkileyiciliği
İkram, ikram etmek, paylaşmak
İman, imanın amelle ilişkisi
İman, imanın bireysel ve toplumsal tezahürleri
İyilik, komşuya iyilik etmek
Komşuluk, komşuluk ilişkileri
Bize İshak b. İbrahim, ona İsa b. Yunus, ona el-A'meş, ona Ebû Salih, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) -Ebu Hasîn'in hadisinin benzerindeki gibi- şöyle buyurmuştur:
"Allah'a ve ahiret gününe iman eden komşusuna eziyet etmesin! Allah'a ve ahiret gününe iman eden misafirine ikram etsin! Allah'a ve ahiret gününe iman eden ya hayır söylesin ya da sussun!"
Ancak bir rivayette, "komşusuna iyilik etsin" cümlesi de vardır.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
714, M000175
Hadis:
وَحَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ أَخْبَرَنَا عِيسَى بْنُ يُونُسَ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ أَبِى صَالِحٍ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم بِمِثْلِ حَدِيثِ أَبِى حَصِينٍ:
"مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَلاَ يُؤْذِى جَارَهُ وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَلْيُكْرِمْ ضَيْفَهُ وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَلْيَقُلْ خَيْرًا أَوْ لِيَسْكُتْ"
غَيْرَ أَنَّهُ قَالَ "فَلْيُحْسِنْ إِلَى جَارِهِ."
Tercemesi:
Bize İshak b. İbrahim, ona İsa b. Yunus, ona el-A'meş, ona Ebû Salih, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) -Ebu Hasîn'in hadisinin benzerindeki gibi- şöyle buyurmuştur:
"Allah'a ve ahiret gününe iman eden komşusuna eziyet etmesin! Allah'a ve ahiret gününe iman eden misafirine ikram etsin! Allah'a ve ahiret gününe iman eden ya hayır söylesin ya da sussun!"
Ancak bir rivayette, "komşusuna iyilik etsin" cümlesi de vardır.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 175, /48
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebû Salih es-Semmân (Ebû Sâlih Zekvân b. Abdillâh et-Teymî)
3. Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran el-A'meş (Süleyman b. Mihran)
4. Ebu Amr İsa b. Yunus es-Sebiî (İsa b. Yunus b. Amr b. Abdullah)
5. İshak b. Râhûye el-Mervezî (İshak b. İbrahim b. Mahled)
Konular:
Adab, misafirlik adabı
İkram, ikram etmek, paylaşmak
İyilik, komşuya iyilik etmek
Komşuluk, komşuluk ilişkileri
Bize İshâk b. İbrahim el-Hanzalî ve Muhammed b. Ebu Ömer, o ikisine Abdürrezzak, ona Mamer, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Ebu Sevr, ona da İbn Abbas (ra) şunları söylemiş: Cenâb-ı Hakk'ın haklarında, "eğer her ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz ne iyi, çünkü ikinizin de kalpleriniz eğrilmişti..." (et-Tahrîm, 66/4) buyurduğu, Hz. Peygamber'in (sav) zevcelerinden iki kişinin kimler olduğunu Hz. Ömer'e (ra) sormayı çok istiyordum. Nihâyet Hz. Ömer hac seyahatine çıkmış, ben de onunla hacca gitmiştim. Yolda (giderken) Hz. Ömer bir kenara saptı, ben de hemen bir matara su ile onu takip ettim. Ömer gidip abdest bozdu, sonra yanıma geldi, ben de ellerine su döktüm, abdest aldı. Dedim ki: Ey mü’minlerin emiri! Yüce Mevlâ'nın haklarında; "eğer ikiniz tövbe ederseniz ne güzel! Çünkü ikinizin de kalpleri eğrildi" buyurduğu, Rasulullah'ın (sav) hanımlarından ikisi, hangileridir? Hayret sana, ey Abbas'ın oğlu! -ez-Zührî dedi ki: Vallahi Hz. Ömer, İbn Abbas'ın sorusundan hoşlanmadı, ama gerçeği de gizlemedi-. Onlar, Aişe ile Hafsa'dır dedi. Sonra Hz. Ömer, olayı şu şekilde rivayet etti: Biz Kureyş kabilesi, kadınlara hükmeden bir millettik. Medine'ye gelince, burada kendilerine kadınların hükmettiği bir halk bulduk. Bizim kadınlarımız da onların kadınlarından (bu tutumu) öğrenmeye başladılar. Benim evim Avâlî bölgesinde, Ümeyye b. Zeyd oğulları mahallesindeydi. Bir gün karıma kızdım. Baktım ki o da bana cevap yetiştiriyor. Onun cevap yetiştirmesini garipseyince de dedi ki: Sana cevap yetiştirmemi neden garipsiyorsun? Vallahi Rasulullah'ın (sav) hanımları da O'na cevap yetiştiriyorlar hatta bazen onlardan biri, geceye kadar bütün gün kendisine dargın duruyor. Bu sözler üzerine ben hemen (kızım) Hafsa'nın yanına gittim. Ona, sizlerden biri Hz. Peygamber'e ta akşama kadar bütün gün boyunca dargın kaldığı oluyor mu dedim. Evet dedi. Ben de ona, öyleyse sizden kim bunu yapıyorsa, kesinlikle mahvolmuş, hüsrana uğramıştır. Siz Rasulullah'ın (sav) gazabından dolayı Allah'ın size gazap etmeyeceğinden emin mi oldunuz? Bunu yapan kesinlikle helak olmuştur. Kızım, sen sakın Hz. Peygamber'e laf çevirme ve O'ndan bir şey isteme. İhtiyacın olan şeyi gel benden iste! Senden daha güzel ve Rasulullah'a (sav) daha sevgili olan ortağının durumu -Hz. Aişe'yi kastediyor- sakın seni aldatmasın dedim. Hz. Ömer şöyle devam ediyor: Benim Ensâr'dan bir komşum vardı, o komşum ile Hz. Peygamber'in (sav) yanına nöbetleşe gidiyorduk; bir gün o gidiyor, bir gün de ben gidiyordum. O gittiği zaman o günün vahiy ve diğer haberlerini gelip bana haber veriyordu, ben gidince de aynı şeyi yapıyordum. O sırada bizler Gassanlılar'n, bizimle savaşmak için atlarını nallattıkları haberini konuşuyorduk. O gün arkadaşım Rasulullah'ın (sav) yanına indi, sonra yatsı vakti bana geldi, kapımı şiddetle çaldı, sonra bana seslendi, ben de dışarı çıktım. Komşum; bugün büyük bir olay oldu dedi. Ne oldu? Yoksa Gassanlılar mı saldırdı dedim. Hayır! Daha büyük ve daha korkunç bir şey! Rasulullah (sav) hanımlarını boşadı dedi. Öyleyse Hafsa perişan oldu ve hüsrana uğradı. Zaten bunun olacağını tahmin ediyordum dedim. Hemen sabah namazını kıldım, elbisemi giyinip çıktım. Şehre inip Hafsa'nın yanına gittim. Baktım ki Hafsa ağlıyor. Ona; Rasulullah (sav) sizleri boşadı mı diye sordum. Bilmiyorum, kendisi işte şu hücreye çekildi dedi. Hz. Peygamber'in uzlete çekildiği hücresine gittim. Rasulullah'ın (sav) siyah uşağına; Ömer için Rasulullah'tan (sav) izin iste dedim. Uşak içeri girdi, sonra çıktı ve dedi ki: Seni söyledim ama bir şey demedi. Bunun üzerine döndüm, Mescid-i Nebî'deki minberin yanına varıp oturdum. Baktım ki orada bazı insanlar oturuyor, onlardan bazıları da ağlıyordu. Kısa bir sürer orada oturdum. Sonra hislerime engel olamadım, tekrar gidip uşağı buldum. Kendisine; Ömer için izin iste dedim. Uşak içeri girdi, sonra çıktı ve seni söyledim ama yine bir şey söylemedi dedi. Tam dönüp giderken uşak beni çağırdı; gir, Rasulullah (sav) sana izin verdi dedi. İçeri girdim, Rasulullah'a (sav) selam verdim. Baktım ki Hz. Peygamber, kuru bir hasıra uzanmış, hasırın izleri vücuduna çıkmış! Kendisine; ey Allah'ın Rasûlü, hanımlarını boşadın mı dedim. Başını bana doğru kaldırdı ve "hayır" dedi. Ben, sevinçten Allah'u ekber dedim, sonra şöyle söyledim: Ya Rasulullah! Biliyorsun ki, biz Kureyş topluluğu kadınlara galip idik. Ama Medine'ye geldiğimizde öyle bir kavim bulduk ki, kadınları onlara galip geliyor. Bu yünden bizim kadınlarımız da Medinelilerin kadınlarının huylarını öğrenmeye başladılar. Ben bir gün karıma kızmıştım, baktım ki karım da bana karşılık veriyor. Bana karşılık vermesini garipsedim. Bunun üzerine bana; benim sana karşılık vermemi neden garipsiyorsun? Vallahi Hz. Peygamber'in (sav) zevceleri de ona karşılık veriyor ve ta akşama kadar bütün gün ona dargın duruyorlar dedi. Bunu duyunca, böyle bir şeyi yapan mahvolmuş, hüsrana uğramıştır. Onlar, Rasulullah'ın (sav) kızgınlığından dolayı Cenâb-ı Hakk'ın kendilerine gazap edeceğinden emin mi oldular? Bunu yapan helâk olmuştur dedim. Bu sözlerim üzerine Hz. Peygamber gülümsedi. Sonra şunları söyledim: Ya Rasulullah! Beni görseydin, Hafsa'nın yanına girmiştim de ona; sakın arkadaşının Peygamber'e senden daha güzel ve daha sevgili olması seni aldatmasın demiştim. -Hz. Ömer bu sözüyle Aişe'yi kastediyor-. Hz. Peygamber tekrar gülümsedi. Bunun üzerine kendisine; biraz konuşabilir miyiz dedim.
"Olur" buyurdu. Ben de oturdum. Müteakiben başımı kaldırarak içeriye bir göz gezdirdim. Vallahi içeride üç deriden başka göze dokunur bir şey göremedim. Dedim ki: Ey Allah'ın Rasulü, ümmetine bolluk vermesi için Allah'a dua etseniz... Cenâb-ı Hak, Allah'a kulluk yapmadıkları halde İranlılar'a ve Romalılar'a bol rızıklar ihsan etti dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber doğrularak oturdu ve "sen hala şüphede misin ey Hattab oğlu? Onlar iyi amellerinin karşılığı kendilerine dünya hayatında verilen bir millettir" buyurdu. Bunun üzerine ben hemen; benim için mağfiret dile ey Allah'ın Rasulü dedim. Rasulullah (sav) zevcelerine pek ziyade gücendiğinden dolayı bir ay yanlarına girmemeye yemin etmişti. Nihayet Aziz ve Celil olan Allah kendisini tekdir etti.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
15753, M003695
Hadis:
وَحَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ الْحَنْظَلِىُّ وَمُحَمَّدُ بْنُ أَبِى عُمَرَ - وَتَقَارَبَا فِى لَفْظِ الْحَدِيثِ - قَالَ ابْنُ أَبِى عُمَرَ حَدَّثَنَا وَقَالَ إِسْحَاقُ أَخْبَرَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِى ثَوْرٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ لَمْ أَزَلْ حَرِيصًا أَنْ أَسْأَلَ عُمَرَ عَنِ الْمَرْأَتَيْنِ مِنْ أَزْوَاجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم اللَّتَيْنِ قَالَ اللَّهُ تَعَالَى "(إِنْ تَتُوبَا إِلَى اللَّهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَا)" حَتَّى حَجَّ عُمَرُ وَحَجَجْتُ مَعَهُ فَلَمَّا كُنَّا بِبَعْضِ الطَّرِيقِ عَدَلَ عُمَرُ وَعَدَلْتُ مَعَهُ بِالإِدَاوَةِ فَتَبَرَّزَ ثُمَّ أَتَانِى فَسَكَبْتُ عَلَى يَدَيْهِ فَتَوَضَّأَ فَقُلْتُ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ مَنِ الْمَرْأَتَانِ مِنْ أَزْوَاجِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم اللَّتَانِ قَالَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ لَهُمَا "(إِنْ تَتُوبَا إِلَى اللَّهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَا)" قَالَ عُمَرُ وَاعَجَبًا لَكَ يَا ابْنَ عَبَّاسٍ - قَالَ الزُّهْرِىُّ كَرِهَ وَاللَّهِ مَا سَأَلَهُ عَنْهُ وَلَمْ يَكْتُمْهُ - قَالَ هِىَ حَفْصَةُ وَعَائِشَةُ. ثُمَّ أَخَذَ يَسُوقُ الْحَدِيثَ قَالَ كُنَّا مَعْشَرَ قُرَيْشٍ قَوْمًا نَغْلِبُ النِّسَاءَ فَلَمَّا قَدِمْنَا الْمَدِينَةَ وَجَدْنَا قَوْمًا تَغْلِبُهُمْ نِسَاؤُهُمْ فَطَفِقَ نِسَاؤُنَا يَتَعَلَّمْنَ مِنْ نِسَائِهِمْ - قَالَ - وَكَانَ مَنْزِلِى فِى بَنِى أُمَيَّةَ بْنِ زَيْدٍ بِالْعَوَالِى فَتَغَضَّبْتُ يَوْمًا عَلَى امْرَأَتِى فَإِذَا هِىَ تُرَاجِعُنِى فَأَنْكَرْتُ أَنْ تُرَاجِعَنِى. فَقَالَتْ مَا تُنْكِرُ أَنْ أُرَاجِعَكَ فَوَاللَّهِ إِنَّ أَزْوَاجَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم لَيُرَاجِعْنَهُ وَتَهْجُرُهُ إِحْدَاهُنَّ الْيَوْمَ إِلَى اللَّيْلِ. فَانْطَلَقْتُ فَدَخَلْتُ عَلَى حَفْصَةَ فَقُلْتُ أَتُرَاجِعِينَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَتْ نَعَمْ. فَقُلْتُ أَتَهْجُرُهُ إِحْدَاكُنَّ الْيَوْمَ إِلَى اللَّيْلِ قَالَتْ نَعَمْ. قُلْتُ قَدْ خَابَ مَنْ فَعَلَ ذَلِكَ مِنْكُنَّ وَخَسِرَ أَفَتَأْمَنُ إِحْدَاكُنَّ أَنْ يَغْضَبَ اللَّهُ عَلَيْهَا لِغَضَبِ رَسُولِهِ صلى الله عليه وسلم فَإِذَا هِىَ قَدْ هَلَكَتْ لاَ تُرَاجِعِى رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَلاَ تَسْأَلِيهِ شَيْئًا وَسَلِينِى مَا بَدَا لَكِ وَلاَ يَغُرَّنَّكِ أَنْ كَانَتْ جَارَتُكِ هِىَ أَوْسَمَ وَأَحَبَّ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْكِ - يُرِيدُ عَائِشَةَ - قَالَ وَكَانَ لِى جَارٌ مِنَ الأَنْصَارِ فَكُنَّا نَتَنَاوَبُ النُّزُولَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَيَنْزِلُ يَوْمًا وَأَنْزِلُ يَوْمًا فَيَأْتِينِى بِخَبَرِ الْوَحْىِ وَغَيْرِهِ وَآتِيهِ بِمِثْلِ ذَلِكَ وَكُنَّا نَتَحَدَّثُ أَنَّ غَسَّانَ تُنْعِلُ الْخَيْلَ لِتَغْزُوَنَا فَنَزَلَ صَاحِبِى ثُمَّ أَتَانِى عِشَاءً فَضَرَبَ بَابِى ثُمَّ نَادَانِى فَخَرَجْتُ إِلَيْهِ فَقَالَ حَدَثَ أَمْرٌ عَظِيمٌ. قُلْتُ مَاذَا أَجَاءَتْ غَسَّانُ قَالَ لاَ بَلْ أَعْظَمُ مِنْ ذَلِكَ وَأَطْوَلُ طَلَّقَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم نِسَاءَهُ. فَقُلْتُ قَدْ خَابَتْ حَفْصَةُ وَخَسِرَتْ قَدْ كُنْتُ أَظُنُّ هَذَا كَائِنًا حَتَّى إِذَا صَلَّيْتُ الصُّبْحَ شَدَدْتُ عَلَىَّ ثِيَابِى ثُمَّ نَزَلْتُ فَدَخَلْتُ عَلَى حَفْصَةَ وَهْىَ تَبْكِى فَقُلْتُ أَطَلَّقَكُنَّ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقَالَتْ لاَ أَدْرِى هَا هُوَ ذَا مُعْتَزِلٌ فِى هَذِهِ الْمَشْرُبَةِ. فَأَتَيْتُ غُلاَمًا لَهُ أَسْوَدَ فَقُلْتُ اسْتَأْذِنْ لِعُمَرَ. فَدَخَلَ ثُمَّ خَرَجَ إِلَىَّ فَقَالَ قَدْ ذَكَرْتُكَ لَهُ فَصَمَتَ فَانْطَلَقْتُ حَتَّى انْتَهَيْتُ إِلَى الْمِنْبَرِ فَجَلَسْتُ فَإِذَا عِنْدَهُ رَهْطٌ جُلُوسٌ يَبْكِى بَعْضُهُمْ فَجَلَسْتُ قَلِيلاً ثُمَّ غَلَبَنِى مَا أَجِدُ ثُمَّ أَتَيْتُ الْغُلاَمَ فَقُلْتُ اسْتَأْذِنْ لِعُمَرَ. فَدَخَلَ ثُمَّ خَرَجَ إِلَىَّ. فَقَالَ قَدْ ذَكَرْتُكَ لَهُ فَصَمَتَ. فَوَلَّيْتُ مُدْبِرًا فَإِذَا الْغُلاَمُ يَدْعُونِى فَقَالَ ادْخُلْ فَقَدْ أَذِنَ لَكَ فَدَخَلْتُ فَسَلَّمْتُ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَإِذَا هُوَ مُتَّكِئٌ عَلَى رَمْلِ حَصِيرٍ قَدْ أَثَّرَ فِى جَنْبِهِ فَقُلْتُ أَطَلَّقْتَ يَا رَسُولَ اللَّهِ نِسَاءَكَ فَرَفَعَ رَأْسَهُ إِلَىَّ وَقَالَ
"لاَ." فَقُلْتُ اللَّهُ أَكْبَرُ لَوْ رَأَيْتَنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ وَكُنَّا مَعْشَرَ قُرَيْشٍ قَوْمًا نَغْلِبُ النِّسَاءَ فَلَمَّا قَدِمْنَا الْمَدِينَةَ وَجَدْنَا قَوْمًا تَغْلِبُهُمْ نِسَاؤُهُمْ فَطَفِقَ نِسَاؤُنَا يَتَعَلَّمْنَ مِنْ نِسَائِهِمْ فَتَغَضَّبْتُ عَلَى امْرَأَتِى يَوْمًا فَإِذَا هِىَ تُرَاجِعُنِى فَأَنْكَرْتُ أَنْ تُرَاجِعَنِى. فَقَالَتْ مَا تُنْكِرُ أَنْ أُرَاجِعَكَ فَوَاللَّهِ إِنَّ أَزْوَاجَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم لَيُرَاجِعْنَهُ وَتَهْجُرُهُ إِحْدَاهُنَّ الْيَوْمَ إِلَى اللَّيْلِ. فَقُلْتُ قَدْ خَابَ مَنْ فَعَلَ ذَلِكَ مِنْهُنَّ وَخَسِرَ أَفَتَأْمَنُ إِحْدَاهُنَّ أَنْ يَغْضَبَ اللَّهُ عَلَيْهَا لِغَضَبِ رَسُولِهِ صلى الله عليه وسلم فَإِذَا هِىَ قَدْ هَلَكَتْ فَتَبَسَّمَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ قَدْ دَخَلْتُ عَلَى حَفْصَةَ فَقُلْتُ لاَ يَغُرَّنَّكِ أَنْ كَانَتْ جَارَتُكِ هِىَ أَوْسَمُ مِنْكِ وَأَحَبُّ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْكِ. فَتَبَسَّمَ أُخْرَى فَقُلْتُ أَسْتَأْنِسُ يَا رَسُولَ اللَّهِ. قَالَ
"نَعَمْ." فَجَلَسْتُ فَرَفَعْتُ رَأْسِى فِى الْبَيْتِ فَوَاللَّهِ مَا رَأَيْتُ فِيهِ شَيْئًا يَرُدُّ الْبَصَرَ إِلاَّ أُهُبًا ثَلاَثَةً فَقُلْتُ ادْعُ اللَّهَ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَنْ يُوَسِّعَ عَلَى أُمَّتِكَ فَقَدْ وَسَّعَ عَلَى فَارِسَ وَالرُّومِ وَهُمْ لاَ يَعْبُدُونَ اللَّهَ فَاسْتَوَى جَالِسًا ثُمَّ قَالَ
"أَفِى شَكٍّ أَنْتَ يَا ابْنَ الْخَطَّابِ أُولَئِكَ قَوْمٌ عُجِّلَتْ لَهُمْ طَيِّبَاتُهُمْ فِى الْحَيَاةِ الدُّنْيَا." فَقُلْتُ اسْتَغْفِرْ لِى يَا رَسُولَ اللَّهِ. وَكَانَ أَقْسَمَ أَنْ لاَ يَدْخُلَ عَلَيْهِنَّ شَهْرًا مِنْ شِدَّةِ مَوْجِدَتِهِ عَلَيْهِنَّ. حَتَّى عَاتَبَهُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ.
Tercemesi:
Bize İshâk b. İbrahim el-Hanzalî ve Muhammed b. Ebu Ömer, o ikisine Abdürrezzak, ona Mamer, ona ez-Zührî, ona Ubeydullah b. Abdullah b. Ebu Sevr, ona da İbn Abbas (ra) şunları söylemiş: Cenâb-ı Hakk'ın haklarında, "eğer her ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz ne iyi, çünkü ikinizin de kalpleriniz eğrilmişti..." (et-Tahrîm, 66/4) buyurduğu, Hz. Peygamber'in (sav) zevcelerinden iki kişinin kimler olduğunu Hz. Ömer'e (ra) sormayı çok istiyordum. Nihâyet Hz. Ömer hac seyahatine çıkmış, ben de onunla hacca gitmiştim. Yolda (giderken) Hz. Ömer bir kenara saptı, ben de hemen bir matara su ile onu takip ettim. Ömer gidip abdest bozdu, sonra yanıma geldi, ben de ellerine su döktüm, abdest aldı. Dedim ki: Ey mü’minlerin emiri! Yüce Mevlâ'nın haklarında; "eğer ikiniz tövbe ederseniz ne güzel! Çünkü ikinizin de kalpleri eğrildi" buyurduğu, Rasulullah'ın (sav) hanımlarından ikisi, hangileridir? Hayret sana, ey Abbas'ın oğlu! -ez-Zührî dedi ki: Vallahi Hz. Ömer, İbn Abbas'ın sorusundan hoşlanmadı, ama gerçeği de gizlemedi-. Onlar, Aişe ile Hafsa'dır dedi. Sonra Hz. Ömer, olayı şu şekilde rivayet etti: Biz Kureyş kabilesi, kadınlara hükmeden bir millettik. Medine'ye gelince, burada kendilerine kadınların hükmettiği bir halk bulduk. Bizim kadınlarımız da onların kadınlarından (bu tutumu) öğrenmeye başladılar. Benim evim Avâlî bölgesinde, Ümeyye b. Zeyd oğulları mahallesindeydi. Bir gün karıma kızdım. Baktım ki o da bana cevap yetiştiriyor. Onun cevap yetiştirmesini garipseyince de dedi ki: Sana cevap yetiştirmemi neden garipsiyorsun? Vallahi Rasulullah'ın (sav) hanımları da O'na cevap yetiştiriyorlar hatta bazen onlardan biri, geceye kadar bütün gün kendisine dargın duruyor. Bu sözler üzerine ben hemen (kızım) Hafsa'nın yanına gittim. Ona, sizlerden biri Hz. Peygamber'e ta akşama kadar bütün gün boyunca dargın kaldığı oluyor mu dedim. Evet dedi. Ben de ona, öyleyse sizden kim bunu yapıyorsa, kesinlikle mahvolmuş, hüsrana uğramıştır. Siz Rasulullah'ın (sav) gazabından dolayı Allah'ın size gazap etmeyeceğinden emin mi oldunuz? Bunu yapan kesinlikle helak olmuştur. Kızım, sen sakın Hz. Peygamber'e laf çevirme ve O'ndan bir şey isteme. İhtiyacın olan şeyi gel benden iste! Senden daha güzel ve Rasulullah'a (sav) daha sevgili olan ortağının durumu -Hz. Aişe'yi kastediyor- sakın seni aldatmasın dedim. Hz. Ömer şöyle devam ediyor: Benim Ensâr'dan bir komşum vardı, o komşum ile Hz. Peygamber'in (sav) yanına nöbetleşe gidiyorduk; bir gün o gidiyor, bir gün de ben gidiyordum. O gittiği zaman o günün vahiy ve diğer haberlerini gelip bana haber veriyordu, ben gidince de aynı şeyi yapıyordum. O sırada bizler Gassanlılar'n, bizimle savaşmak için atlarını nallattıkları haberini konuşuyorduk. O gün arkadaşım Rasulullah'ın (sav) yanına indi, sonra yatsı vakti bana geldi, kapımı şiddetle çaldı, sonra bana seslendi, ben de dışarı çıktım. Komşum; bugün büyük bir olay oldu dedi. Ne oldu? Yoksa Gassanlılar mı saldırdı dedim. Hayır! Daha büyük ve daha korkunç bir şey! Rasulullah (sav) hanımlarını boşadı dedi. Öyleyse Hafsa perişan oldu ve hüsrana uğradı. Zaten bunun olacağını tahmin ediyordum dedim. Hemen sabah namazını kıldım, elbisemi giyinip çıktım. Şehre inip Hafsa'nın yanına gittim. Baktım ki Hafsa ağlıyor. Ona; Rasulullah (sav) sizleri boşadı mı diye sordum. Bilmiyorum, kendisi işte şu hücreye çekildi dedi. Hz. Peygamber'in uzlete çekildiği hücresine gittim. Rasulullah'ın (sav) siyah uşağına; Ömer için Rasulullah'tan (sav) izin iste dedim. Uşak içeri girdi, sonra çıktı ve dedi ki: Seni söyledim ama bir şey demedi. Bunun üzerine döndüm, Mescid-i Nebî'deki minberin yanına varıp oturdum. Baktım ki orada bazı insanlar oturuyor, onlardan bazıları da ağlıyordu. Kısa bir sürer orada oturdum. Sonra hislerime engel olamadım, tekrar gidip uşağı buldum. Kendisine; Ömer için izin iste dedim. Uşak içeri girdi, sonra çıktı ve seni söyledim ama yine bir şey söylemedi dedi. Tam dönüp giderken uşak beni çağırdı; gir, Rasulullah (sav) sana izin verdi dedi. İçeri girdim, Rasulullah'a (sav) selam verdim. Baktım ki Hz. Peygamber, kuru bir hasıra uzanmış, hasırın izleri vücuduna çıkmış! Kendisine; ey Allah'ın Rasûlü, hanımlarını boşadın mı dedim. Başını bana doğru kaldırdı ve "hayır" dedi. Ben, sevinçten Allah'u ekber dedim, sonra şöyle söyledim: Ya Rasulullah! Biliyorsun ki, biz Kureyş topluluğu kadınlara galip idik. Ama Medine'ye geldiğimizde öyle bir kavim bulduk ki, kadınları onlara galip geliyor. Bu yünden bizim kadınlarımız da Medinelilerin kadınlarının huylarını öğrenmeye başladılar. Ben bir gün karıma kızmıştım, baktım ki karım da bana karşılık veriyor. Bana karşılık vermesini garipsedim. Bunun üzerine bana; benim sana karşılık vermemi neden garipsiyorsun? Vallahi Hz. Peygamber'in (sav) zevceleri de ona karşılık veriyor ve ta akşama kadar bütün gün ona dargın duruyorlar dedi. Bunu duyunca, böyle bir şeyi yapan mahvolmuş, hüsrana uğramıştır. Onlar, Rasulullah'ın (sav) kızgınlığından dolayı Cenâb-ı Hakk'ın kendilerine gazap edeceğinden emin mi oldular? Bunu yapan helâk olmuştur dedim. Bu sözlerim üzerine Hz. Peygamber gülümsedi. Sonra şunları söyledim: Ya Rasulullah! Beni görseydin, Hafsa'nın yanına girmiştim de ona; sakın arkadaşının Peygamber'e senden daha güzel ve daha sevgili olması seni aldatmasın demiştim. -Hz. Ömer bu sözüyle Aişe'yi kastediyor-. Hz. Peygamber tekrar gülümsedi. Bunun üzerine kendisine; biraz konuşabilir miyiz dedim.
"Olur" buyurdu. Ben de oturdum. Müteakiben başımı kaldırarak içeriye bir göz gezdirdim. Vallahi içeride üç deriden başka göze dokunur bir şey göremedim. Dedim ki: Ey Allah'ın Rasulü, ümmetine bolluk vermesi için Allah'a dua etseniz... Cenâb-ı Hak, Allah'a kulluk yapmadıkları halde İranlılar'a ve Romalılar'a bol rızıklar ihsan etti dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber doğrularak oturdu ve "sen hala şüphede misin ey Hattab oğlu? Onlar iyi amellerinin karşılığı kendilerine dünya hayatında verilen bir millettir" buyurdu. Bunun üzerine ben hemen; benim için mağfiret dile ey Allah'ın Rasulü dedim. Rasulullah (sav) zevcelerine pek ziyade gücendiğinden dolayı bir ay yanlarına girmemeye yemin etmişti. Nihayet Aziz ve Celil olan Allah kendisini tekdir etti.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Talak 3695, /605
Senetler:
1. Ebu Hafs Ömer b. Hattab el-Adevî (Ömer b. Hattab b. Nüfeyl b. Abdüluzza)
2. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
3. Ubeydullah b. Abdullah el-Kuraşi (Abdullah b. Abdullah b. Ebu Sevr)
4. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
5. Ebu Urve Mamer b. Raşid el-Ezdî (Mamer b. Râşid)
6. ُEbu Bekir Abdürrezzak b. Hemmam (Abdürrezzak b. Hemmam b. Nafi)
7. İshak b. Râhûye el-Mervezî (İshak b. İbrahim b. Mahled)
Konular:
Hz. Peygamber, hanımları Hz. Hafsa
Hz. Peygamber, hanımları, Hz. Aişe
Hz. Peygamber, hanımlarını muhayyer bırakması
Hz. Peygamber, tebessüm etmesi
Kadın, Hz. Peygamber döneminde
Komşuluk, komşuluk ilişkileri
Tebessüm, kardeşinin yüzüne tebessüm etmek
Bize Züheyr b. Harb ve Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr, onlara İbn Uyeyne, -İbn Nümeyr, bize Süfyan tahdis etti, dedi-, ona Amr, ona Nafi' b. Cübeyr, ona Ebu Şurayh el-Huzâî'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Allah'a ve ahiret gününe iman eden komşusuna iyi davransın! Allah'a ve ahiret gününe iman eden misafirine ikram etsin! Allah'a ve ahiret gününe iman eden ya hayır söylesin ya da sussun!"
Öneri Formu
Hadis Id, No:
718, M000176
Hadis:
حَدَّثَنَا زُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ وَمُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ نُمَيْرٍ جَمِيعًا عَنِ ابْنِ عُيَيْنَةَ - قَالَ ابْنُ نُمَيْرٍ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ - عَنْ عَمْرٍو أَنَّهُ سَمِعَ نَافِعَ بْنَ جُبَيْرٍ يُخْبِرُ عَنْ أَبِى شُرَيْحٍ الْخُزَاعِىِّ أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم قَالَ:
"مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَلْيُحْسِنْ إِلَى جَارِهِ وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَلْيُكْرِمْ ضَيْفَهُ وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَلْيَقُلْ خَيْرًا أَوْ لِيَسْكُتْ."
Tercemesi:
Bize Züheyr b. Harb ve Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr, onlara İbn Uyeyne, -İbn Nümeyr, bize Süfyan tahdis etti, dedi-, ona Amr, ona Nafi' b. Cübeyr, ona Ebu Şurayh el-Huzâî'nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Allah'a ve ahiret gününe iman eden komşusuna iyi davransın! Allah'a ve ahiret gününe iman eden misafirine ikram etsin! Allah'a ve ahiret gününe iman eden ya hayır söylesin ya da sussun!"
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 176, /48
Senetler:
1. Ebu Şurayh Huveylid b. Şurayh el-Huzâî (Huveylid b. Amr b. Sahr b. Abdüluzzâ)
2. Ebu Muhammed Nafi' b. Cübeyr en-Nevfelî (Nafi' b. Cübeyr b. Mut'im b. Adî b. Nevfel)
3. Amr b. Dinar el-Cümahî (Amr b. Dinar)
4. Ebu Muhammed Süfyan b. Uyeyne el-Hilâlî (Süfyân b. Uyeyne b. Meymûn)
5. Ebu Hayseme Züheyr b. Harb el-Haraşî (Züheyr b. Harb b. Eştâl)
Konular:
Hitabet, sözün gücü ve etkileyiciliği
İkram, ikram etmek, paylaşmak
İman, imanın amelle ilişkisi
İman, imanın bireysel ve toplumsal tezahürleri
İyilik, komşuya iyilik etmek
Komşuluk, komşuluk ilişkileri
Bize Yahya b. Yahya, ona Malik, ona İbn Şihab, ona el-A'rec, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
"Hiç kimse bahçesine, komşusunun odun koymasına mani olmasın."
[Sonra Ebu Hureyre şöyle diyordu: Görüyorum ki bundan hoşnut olmadınız! Vallahi onu sizin omuzlarınıza atarım.]
Öneri Formu
Hadis Id, No:
1032, M004130
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ يَحْيَى قَالَ قَرَأْتُ عَلَى مَالِكٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنِ الأَعْرَجِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ
"لاَ يَمْنَعْ أَحَدُكُمْ جَارَهُ أَنْ يَغْرِزَ خَشَبَةً فِى جِدَارِهِ."
[قَالَ ثُمَّ يَقُولُ أَبُو هُرَيْرَةَ مَا لِى أَرَاكُمْ عَنْهَا مُعْرِضِينَ وَاللَّهِ لأَرْمِيَنَّ بِهَا بَيْنَ أَكْتَافِكُمْ.]
Tercemesi:
Bize Yahya b. Yahya, ona Malik, ona İbn Şihab, ona el-A'rec, ona da Ebu Hureyre'nin (ra) rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
"Hiç kimse bahçesine, komşusunun odun koymasına mani olmasın."
[Sonra Ebu Hureyre şöyle diyordu: Görüyorum ki bundan hoşnut olmadınız! Vallahi onu sizin omuzlarınıza atarım.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Müsâkât ve'l-Müzâra 4130, /669
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Davud A'rec Abdurrahman b. Hürmüz (Abdurrahman b. Hürmüz)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
5. Ebu Zekeriyya Yahya b. Yahya en-Neysâbûrî (Yahya b. Yahya b. Bekir b. Abdurrahman)
Konular:
Komşuluk, komşuluk ilişkileri
Bize Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr, ona Ebu Halid b. Süleyman b. Hayyan, ona Sa'd b. Tarık, ona Rib'î, ona Huzeyfe şöyle rivayet etmiştir: Hz. Ömer'in yanında idik. Bize; hanginiz Hz. Peygamber'in (sav) fitneden söz ettiği bir hadisini işitti? diye sordu. Cemaat; hepimiz işittik! dediler. Hz. Ömer; herhalde siz, insanın ailesi ve komşuları hakkındaki fitnesini kastediyorsunuz diye sordu. Onlar da evet dediler. Hz. Ömer; o fitneye namaz, oruç ve sadaka kefaret olur. Hz. Peygamber'in deniz dalgaları gibi kuduran fitneden bahsettiğini hanginiz işitti? diye sorunca, cemaat sustu. Huzeyfe hemen ben! dedi. Hz. Ömer; evet sen, aferin sana! diye karşılık verdi. Huzeyfe de Rasulullah'ın (sav) şöyle söylediğini işittim dedi:
"Fitneler kalplere hasır çubukları gibi dal dal yerleştirilir. Hangi kalbe işlerse, orada siyah bir nokta hâsıl olur. Hangi kalp onu kabul etmezse, orada da beyaz bir nokta oluşur. Böylece iki kalp meydana gelmiş olur; bunlardan biri cilâlı taş gibi bembeyazdır, yer ve gök durduğu müddetçe fitne ona zarar veremez. Diğeri ise ters dönmüş testi gibi alacadır ne ma’rûfu tanır ne de münkeri reddeder. Sadece kalbine işleyen hevâ ve hevesini tanır!" Huzeyfe der ki: Hz. Ömer’e; fitnelerle senin aranda kapalı bir kapı vardır, bu kapının kırılması da yakındır dedim. Hz. Ömer; hay Allah hayrını versin, o kapı kırılacak mı? Keşke açılsaydı, belki tekrar kapanırdı! dedi. Hayır, aksine kırılacak! dedim ve ona bu kapı ile öldürülecek veya eceliyle ölecek olan bir adamın kastedildiğini, mugâlata olarak değil bir hadis olarak anlattım. Ebu Halid şöyle demiştir: Sa'd'e dedim ki: Esvedün mürbâdden ne demektir? Şöyle cevap verdi: Siyah üzerindeki beyazın şiddetli olmasıdır. el-Kûzu mucahhiyen nedir diye sordum. Ters dönmüş testidir dedi.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
928, M000369
Hadis:
وَحَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ نُمَيْرٍ حَدَّثَنَا أَبُو خَالِدٍ - يَعْنِى سُلَيْمَانَ بْنَ حَيَّانَ - عَنْ سَعْدِ بْنِ طَارِقٍ عَنْ رِبْعِىٍّ عَنْ حُذَيْفَةَ قَالَ كُنَّا عِنْدَ عُمَرَ فَقَالَ أَيُّكُمْ سَمِعَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَذْكُرُ الْفِتَنَ فَقَالَ قَوْمٌ نَحْنُ سَمِعْنَاهُ. فَقَالَ لَعَلَّكُمْ تَعْنُونَ فِتْنَةَ الرَّجُلِ فِى أَهْلِهِ وَجَارِهِ قَالُوا أَجَلْ. قَالَ تِلْكَ تُكَفِّرُهَا الصَّلاَةُ وَالصِّيَامُ وَالصَّدَقَةُ وَلَكِنْ أَيُّكُمْ سَمِعَ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم يَذْكُرُ الْفِتَنَ الَّتِى تَمُوجُ مَوْجَ الْبَحْرِ قَالَ حُذَيْفَةُ فَأَسْكَتَ الْقَوْمُ فَقُلْتُ أَنَا. قَالَ أَنْتَ لِلَّهِ أَبُوكَ. قَالَ حُذَيْفَةُ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ
"تُعْرَضُ الْفِتَنُ عَلَى الْقُلُوبِ كَالْحَصِيرِ عُودًا عُودًا فَأَىُّ قَلْبٍ أُشْرِبَهَا نُكِتَ فِيهِ نُكْتَةٌ سَوْدَاءُ وَأَىُّ قَلْبٍ أَنْكَرَهَا نُكِتَ فِيهِ نُكْتَةٌ بَيْضَاءُ حَتَّى تَصِيرَ عَلَى قَلْبَيْنِ عَلَى أَبْيَضَ مِثْلِ الصَّفَا فَلاَ تَضُرُّهُ فِتْنَةٌ مَا دَامَتِ السَّمَوَاتُ وَالأَرْضُ وَالآخَرُ أَسْوَدُ مُرْبَادًّا كَالْكُوزِ مُجَخِّيًا لاَ يَعْرِفُ مَعْرُوفًا وَلاَ يُنْكِرُ مُنْكَرًا إِلاَّ مَا أُشْرِبَ مِنْ هَوَاهُ." قَالَ حُذَيْفَةُ وَحَدَّثْتُهُ أَنَّ بَيْنَكَ وَبَيْنَهَا بَابًا مُغْلَقًا يُوشِكُ أَنْ يُكْسَرَ. قَالَ عُمَرُ أَكَسْرًا لاَ أَبَا لَكَ فَلَوْ أَنَّهُ فُتِحَ لَعَلَّهُ كَانَ يُعَادُ. قُلْتُ لاَ بَلْ يُكْسَرُ. وَحَدَّثْتُهُ أَنَّ ذَلِكَ الْبَابَ رَجُلٌ يُقْتَلُ أَوْ يَمُوتُ. حَدِيثًا لَيْسَ بِالأَغَالِيطِ. قَالَ أَبُو خَالِدٍ فَقُلْتُ لِسَعْدٍ يَا أَبَا مَالِكٍ مَا أَسْوَدُ مُرْبَادًّا قَالَ شِدَّةُ الْبَيَاضِ فِى سَوَادٍ. قَالَ قُلْتُ فَمَا الْكُوزُ مُجَخِّيًا قَالَ مَنْكُوسًا.
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr, ona Ebu Halid b. Süleyman b. Hayyan, ona Sa'd b. Tarık, ona Rib'î, ona Huzeyfe şöyle rivayet etmiştir: Hz. Ömer'in yanında idik. Bize; hanginiz Hz. Peygamber'in (sav) fitneden söz ettiği bir hadisini işitti? diye sordu. Cemaat; hepimiz işittik! dediler. Hz. Ömer; herhalde siz, insanın ailesi ve komşuları hakkındaki fitnesini kastediyorsunuz diye sordu. Onlar da evet dediler. Hz. Ömer; o fitneye namaz, oruç ve sadaka kefaret olur. Hz. Peygamber'in deniz dalgaları gibi kuduran fitneden bahsettiğini hanginiz işitti? diye sorunca, cemaat sustu. Huzeyfe hemen ben! dedi. Hz. Ömer; evet sen, aferin sana! diye karşılık verdi. Huzeyfe de Rasulullah'ın (sav) şöyle söylediğini işittim dedi:
"Fitneler kalplere hasır çubukları gibi dal dal yerleştirilir. Hangi kalbe işlerse, orada siyah bir nokta hâsıl olur. Hangi kalp onu kabul etmezse, orada da beyaz bir nokta oluşur. Böylece iki kalp meydana gelmiş olur; bunlardan biri cilâlı taş gibi bembeyazdır, yer ve gök durduğu müddetçe fitne ona zarar veremez. Diğeri ise ters dönmüş testi gibi alacadır ne ma’rûfu tanır ne de münkeri reddeder. Sadece kalbine işleyen hevâ ve hevesini tanır!" Huzeyfe der ki: Hz. Ömer’e; fitnelerle senin aranda kapalı bir kapı vardır, bu kapının kırılması da yakındır dedim. Hz. Ömer; hay Allah hayrını versin, o kapı kırılacak mı? Keşke açılsaydı, belki tekrar kapanırdı! dedi. Hayır, aksine kırılacak! dedim ve ona bu kapı ile öldürülecek veya eceliyle ölecek olan bir adamın kastedildiğini, mugâlata olarak değil bir hadis olarak anlattım. Ebu Halid şöyle demiştir: Sa'd'e dedim ki: Esvedün mürbâdden ne demektir? Şöyle cevap verdi: Siyah üzerindeki beyazın şiddetli olmasıdır. el-Kûzu mucahhiyen nedir diye sordum. Ters dönmüş testidir dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, İmân 369, /79
Senetler:
1. Ebu Abdullah Huzeyfe b. Yeman el-Absî (Huzeyfe b. Huseyl b. Cabir)
2. Rebî' b. Hiraş el-Absî (Rebî' b. Hiraş)
3. Ebu Malik Sa'd b. Tarık el-Eşca'i (Sa'd b. Tarık b. eşyem)
4. Ebu Halid Süleyman b. Hayyan el-Caferî (Süleyman b. Hayyan)
5. Ebu Abdurrahman Muhammed b. Numeyr el-Hemdânî el-Hârifî (Muhammed b. Abdullah b. Numeyr el-Hemedânî)
Konular:
Fitne, Fesat, İfsat, fitnecilik, bozgunculuk
Komşuluk, komşuluk ilişkileri
Bize Züheyr b. Harb, ona Süfyan b. Uyeyne; (T)
Bize Ebu Tahir ve Harmele b. Yahya, o ikisine İbn Vehb, ona Yunus; (T)
Bize Abd b. Humeyd, ona Abdürrezzak, ona Mamer, onlara ez-Zührî'den bu isnadla şu hadisin benzerini rivayet etmişlerdir:
["Hiç kimse bahçesine, komşusunun odun koymasına mani olmasın." Sonra Ebu Hureyre şöyle diyordu: Görüyorum ki bundan hoşnut olmadınız! Vallahi onu sizin omuzlarınıza atarım.]
Öneri Formu
Hadis Id, No:
1033, M004131
Hadis:
حَدَّثَنَا زُهَيْرُ بْنُ حَرْبٍ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ ح
وَحَدَّثَنِى أَبُو الطَّاهِرِ وَحَرْمَلَةُ بْنُ يَحْيَى قَالاَ أَخْبَرَنَا ابْنُ وَهْبٍ أَخْبَرَنِى يُونُسُ ح
وَحَدَّثَنَا عَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ أَخْبَرَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ أَخْبَرَنَا مَعْمَرٌ كُلُّهُمْ عَنِ الزُّهْرِىِّ بِهَذَا الإِسْنَادِ [عَنِ الأَعْرَجِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ ] نَحْوَهُ ["لاَ يَمْنَعْ أَحَدُكُمْ جَارَهُ أَنْ يَغْرِزَ خَشَبَةً فِى جِدَارِهِ." قَالَ ثُمَّ يَقُولُ أَبُو هُرَيْرَةَ مَا لِى أَرَاكُمْ عَنْهَا مُعْرِضِينَ وَاللَّهِ لأَرْمِيَنَّ بِهَا بَيْنَ أَكْتَافِكُمْ]
Tercemesi:
Bize Züheyr b. Harb, ona Süfyan b. Uyeyne; (T)
Bize Ebu Tahir ve Harmele b. Yahya, o ikisine İbn Vehb, ona Yunus; (T)
Bize Abd b. Humeyd, ona Abdürrezzak, ona Mamer, onlara ez-Zührî'den bu isnadla şu hadisin benzerini rivayet etmişlerdir:
["Hiç kimse bahçesine, komşusunun odun koymasına mani olmasın." Sonra Ebu Hureyre şöyle diyordu: Görüyorum ki bundan hoşnut olmadınız! Vallahi onu sizin omuzlarınıza atarım.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Müsâkât ve'l-Müzâra 4131, /669
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Davud A'rec Abdurrahman b. Hürmüz (Abdurrahman b. Hürmüz)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Muhammed Süfyan b. Uyeyne el-Hilâlî (Süfyân b. Uyeyne b. Meymûn)
5. Ebu Hayseme Züheyr b. Harb el-Haraşî (Züheyr b. Harb b. Eştâl)
Konular:
Komşuluk, komşuluk ilişkileri
Bize Yahya b. Yahya, ona el-Leys b. Sa'd; (T)
Bize Kuteybe b. Said, ona el-Leys, ona Said b. Ebu Said, ona babası, ona da Ebu Hureyre (ra) Hz. Peygamber'in (sav) şöyle söylediğini rivayet etti:
"Ey Müslüman kadınlar! Bir komşu kadın, bir koyun paçasından ibaret olsa bile komşusunun verdiği hediyeyi sakın hor görmesin!"
Öneri Formu
Hadis Id, No:
4163, M002379
Hadis:
حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ يَحْيَى أَخْبَرَنَا اللَّيْثُ بْنُ سَعْدٍ ح
وَحَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِى سَعِيدٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم كَانَ يَقُولُ:
"يَا نِسَاءَ الْمُسْلِمَاتِ لاَ تَحْقِرَنَّ جَارَةٌ لِجَارَتِهَا وَلَوْ فِرْسِنَ شَاةٍ."
Tercemesi:
Bize Yahya b. Yahya, ona el-Leys b. Sa'd; (T)
Bize Kuteybe b. Said, ona el-Leys, ona Said b. Ebu Said, ona babası, ona da Ebu Hureyre (ra) Hz. Peygamber'in (sav) şöyle söylediğini rivayet etti:
"Ey Müslüman kadınlar! Bir komşu kadın, bir koyun paçasından ibaret olsa bile komşusunun verdiği hediyeyi sakın hor görmesin!"
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Zekât 2379, /399
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Said Keysan el-Makburî (Keysan Ebu Said)
3. Ebu Sa'd Said b. Ebu Said el-Makburî (Said b. Keysan)
4. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
5. Ebu Zekeriyya Yahya b. Yahya en-Neysâbûrî (Yahya b. Yahya b. Bekir b. Abdurrahman)
Konular:
Hediye, hediyeleşmek muhabbeti artırır
Hediye, verilen hediyeyi küçük görmemek
Komşuluk, komşuluk ilişkileri
Sadaka, paylaşmaya teşvik
Bize Müsedded, ona Yahya, ona el-A‘meş, ona Şakîk, ona da Huzeyfe şöyle rivâyet etti:
Hz. Ömer’in (ra) huzurunda oturuyorduk. Bir ara; 'Hanginiz Rasûlullah’ın (sav) fitne hakkındaki buyruğunu belledi?' diye sordu. Ben; 'O nasıl dediyse aynı şekilde ben ezberledim' dedim. Hz. Ömer; 'Şüphesiz ki sen, ona (Allah Rasulü hakkında söz söylemek konusunda) ya da o işe (fitneye dair açıklamalar yapmaya) pek cüretkârsın' dedi. Ben; 'Rasûlullah (sav), "Kişinin ailesi, malı, evladı ve komşusu sebebiyle maruz kaldığı fitnenin vebaline namaz, oruç, sadaka, iyiliği emretmek ve kötülüğe mani olmak keffâret olur" buyurdu' dedim. Hz. Ömer; 'Benim sorduğum bu değil, asıl öğrenmek istediğim deniz dalgaları gibi gelen fitnelerdir' dedi. Huzeyfe; 'Bu tür fitnelerden dolayı senin için korkulacak bir şey yok, ey mü'minlerin emiri. Çünkü seninle o fitne arasında kilitlenmiş bir kapı vardır' dedi. Hz. Ömer; 'Kapı kırılacak mı, yoksa açılacak mı?' diye sordu. Huzeyfe; 'Kırılacak' deyince, Hz. Ömer; 'O halde o kapı ebediyen kapatılıp kilitlenmeyecek demektir' dedi. Biz (Huzeyfe’ye); 'Ömer kapının kim olduğunu biliyor muydu?' diye sorduk. 'Evet. Bu geceden sonra gündüzün geleceğini bildiği gibi biliyordu. Üstelik ben ona anlaşılmaz üstü kapalı bir söz söylemedim' dedi. Bizler Huzeyfe’ye soru sormaktan çekindiğimiz için Mesrûk’a, bu hususu ona sormasını istedik. O da sordu. Huzeyfe cevaben, 'O kapı Ömer’dir' dedi.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
3949, B000525
Hadis:
حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ قَالَ حَدَّثَنَا يَحْيَى عَنِ الأَعْمَشِ قَالَ حَدَّثَنِى شَقِيقٌ قَالَ سَمِعْتُ حُذَيْفَةَ قَالَ:
كُنَّا جُلُوسًا عِنْدَ عُمَرَ - رضى الله عنه - فَقَالَ أَيُّكُمْ يَحْفَظُ قَوْلَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى الْفِتْنَةِ قُلْتُ أَنَا ، كَمَا قَالَهُ . قَالَ إِنَّكَ عَلَيْهِ - أَوْ عَلَيْهَا - لَجَرِىءٌ . قُلْتُ "فِتْنَةُ الرَّجُلِ فِى أَهْلِهِ وَمَالِهِ وَوَلَدِهِ وَجَارِهِ تُكَفِّرُهَا الصَّلاَةُ وَالصَّوْمُ وَالصَّدَقَةُ وَالأَمْرُ وَالنَّهْىُ." قَالَ لَيْسَ هَذَا أُرِيدُ ، وَلَكِنِ الْفِتْنَةُ الَّتِى تَمُوجُ كَمَا يَمُوجُ الْبَحْرُ . قَالَ لَيْسَ عَلَيْكَ مِنْهَا بَأْسٌ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ ، إِنَّ بَيْنَكَ وَبَيْنَهَا بَابًا مُغْلَقًا . قَالَ أَيُكْسَرُ أَمْ يُفْتَحُ قَالَ يُكْسَرُ . قَالَ إِذًا لاَ يُغْلَقَ أَبَدًا . قُلْنَا أَكَانَ عُمَرُ يَعْلَمُ الْبَابَ قَالَ نَعَمْ ، كَمَا أَنَّ دُونَ الْغَدِ اللَّيْلَةَ ، إِنِّى حَدَّثْتُهُ بِحَدِيثٍ لَيْسَ بِالأَغَالِيطِ . فَهِبْنَا أَنْ نَسْأَلَ حُذَيْفَةَ ، فَأَمَرْنَا مَسْرُوقًا فَسَأَلَهُ فَقَالَ الْبَابُ عُمَرُ .
Tercemesi:
Bize Müsedded, ona Yahya, ona el-A‘meş, ona Şakîk, ona da Huzeyfe şöyle rivâyet etti:
Hz. Ömer’in (ra) huzurunda oturuyorduk. Bir ara; 'Hanginiz Rasûlullah’ın (sav) fitne hakkındaki buyruğunu belledi?' diye sordu. Ben; 'O nasıl dediyse aynı şekilde ben ezberledim' dedim. Hz. Ömer; 'Şüphesiz ki sen, ona (Allah Rasulü hakkında söz söylemek konusunda) ya da o işe (fitneye dair açıklamalar yapmaya) pek cüretkârsın' dedi. Ben; 'Rasûlullah (sav), "Kişinin ailesi, malı, evladı ve komşusu sebebiyle maruz kaldığı fitnenin vebaline namaz, oruç, sadaka, iyiliği emretmek ve kötülüğe mani olmak keffâret olur" buyurdu' dedim. Hz. Ömer; 'Benim sorduğum bu değil, asıl öğrenmek istediğim deniz dalgaları gibi gelen fitnelerdir' dedi. Huzeyfe; 'Bu tür fitnelerden dolayı senin için korkulacak bir şey yok, ey mü'minlerin emiri. Çünkü seninle o fitne arasında kilitlenmiş bir kapı vardır' dedi. Hz. Ömer; 'Kapı kırılacak mı, yoksa açılacak mı?' diye sordu. Huzeyfe; 'Kırılacak' deyince, Hz. Ömer; 'O halde o kapı ebediyen kapatılıp kilitlenmeyecek demektir' dedi. Biz (Huzeyfe’ye); 'Ömer kapının kim olduğunu biliyor muydu?' diye sorduk. 'Evet. Bu geceden sonra gündüzün geleceğini bildiği gibi biliyordu. Üstelik ben ona anlaşılmaz üstü kapalı bir söz söylemedim' dedi. Bizler Huzeyfe’ye soru sormaktan çekindiğimiz için Mesrûk’a, bu hususu ona sormasını istedik. O da sordu. Huzeyfe cevaben, 'O kapı Ömer’dir' dedi.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Mevâkîtu's-Salât 4, 1/299
Senetler:
1. Ebu Abdullah Huzeyfe b. Yeman el-Absî (Huzeyfe b. Huseyl b. Cabir)
2. Ebu Vâil Şakik b. Seleme el-Esedî (Şakik b. Seleme)
3. Ebu Muhammed Süleyman b. Mihran el-A'meş (Süleyman b. Mihran)
4. Ebu Said Yahya b. Said el-Kattan (Yahya b. Said b. Ferruh)
5. Müsedded b. Müserhed el-Esedî (Müsedded b. Müserhed b. Müserbel b. Şerik)
Konular:
Fitne, Fesat, İfsat, fitnecilik, bozgunculuk
Komşuluk, komşuluk ilişkileri
Namaz, vaktinde eda etmek, geciktirmemek
Oruç, ahiretteki karşılığı
Sadaka, faydalı eylemlerde bulunmak
Yargı, keffaret