Abdurrezzâk, ona Ma'mer, ona Zuhrî, ona Ebu Bekir b. Abdurrahman b. Hâris b. Hişâm, ona da Esmâ bt. Umeys şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) ilk olarak Meymûne’nin evinde hastalandı. Hastalığı şiddetlendi ve bayıldı. Eşleri ona ağız yoluyla ilaç damlatma hususunda istişare ettiler ve bu şekilde yaptılar. Ayıldığında 'Bu iş, Habeşistan’ı işaret ederek, şu taraftan gelen kadınların işidir' buyurdu. O kadınlar arasında Esmâ bt. Umeys de vardı. Onlar 'Ey Allah’ın Rasulü! Sizde Zatülcenb hastalığı olduğunu düşündük' dediler. Rasulullah (sav) 'Bu, Allah’ın bana vermeyeceği bir hastalıktır. Amcam Abbas hariç, evde bulunan herkese istinasız bu ilaç içirilsin' buyurdu. O gün oruçlu olmasına rağmen, Rasulullah’ın kesin emri sebebiyle Meymûne’ye de ilaç içirildi. Zuhrî der ki: Bana Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe'nin bildirdiğine göre Hz. Âişe şöyle demiştir: Rasulullah (sav) ilk olarak Meymûne’nin evinde hastalandı. Daha sonra, hastalığı benim evimde geçirmek üzere, eşlerinden izin istedi, onlar da izin verdiler. Rasulullah (sav) dışarı çıktı, bir eli Fazl b. Abbas’ın omuzunda, diğer eli başka bir adamın omuzunda olduğu hâlde ayaklarını sürüyerek yürüyordu. Ubeydullah der ki: Bunu İbn Abbas’a anlattım, bana 'Âişe’nin adını anmadığı kişi Ali b. Ebu Tâlib’tir. Hz. Âişe, onun hakkında hayırlı bir söz söylemekten hoşlanmazdı' dedi."
Zuhrî der ki: Urve'nin, başkasından aktardığına göre Hz. Âişe şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) vefatına sebep olan hastalığı sırasında 'Bana, bağları çözülmemiş yedi kırbadan (su tulumundan) su dökün; umulur ki ferahlık bulur ve insanlara vasiyette bulunurum' buyurdu. Biz de onu Hafsa’nın bakır leğenine oturttuk ve üzerine su döktük. Nihayet eliyle 'yeter' işareti yapınca bıraktık ve o dışarı çıktı."
Zuhrî der ki: Bana, babası tevbesi kabul edilen üç kişiden biri olan Abdurrahman b. Ka‘b b. Mâlik şöyle haber vermiştir: "Rasulullah (sav) o gün minbere çıktı, Allah’a hamd edip O’nu övdü ve Uhud günü şehit düşenler için mağfiret diledi. Sonra 'Ey Muhâcirler topluluğu! Siz artmaktasınız. ancak Ensâr artmaz. Ensâr, benim sığınıp yerleştiğim sadık dostlarımdır. Onların değerli olanına değer verin, kusurlu olanlarını da bağışlayın' buyurdu. Zuhrî der ki: Bir adamdan işittiğime göre Rasulullah (sav) (konuşmasının devamında) 'Allah, bir kulunu, dünya ile ahiret arasında serbest bıraktı, o da Rabbi katında olanı tercih etti' buyurdu. Bunun üzerine Ebu Bekir, Hz. Peygamber'in (sav) (bir kul ifadesi ile) kendisini kastettiğini anlayıp ağladı. Rasulullah (sav) ona 'Sakin ol' buyurdu. Sonra da 'Mescide açılan şu kapıların hepsini kapatın, yalnızca Ebu Bekir’in kapısı açık kalsın. Çünkü arkadaşlarım arasında, bana en çok iyilikte bulunma, en çok destek olma açısından, Ebu Bekir’den daha faziletli kimseyi bilmiyorum' buyurdu."
Zuhrî der ki: Bana Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona da Âişe ve İbn Abbas şöyle haber vermiştir: "Nebî (sav), kendisine hastalık nöbeti geldiğinde kendisine ait bir hırkayı (hamîsa) yüzüne örter, bunaldığı zaman da yüzünü açar ve 'Allah’ın lâneti Yahudiler ve Hristiyanlar üzerine olsun, onlar peygamberlerinin kabirlerini mescit edindiler' buyururdu. Âişe der ki: Hz. Peygamber (sav), böyle söyleyerek, onların yaptıkları gibi yapılmaması için uyarıda bulunuyordu."
Ma‘mer der ki: Zührî şöyle demiştir: "Nebî (sav), Abdullah b. Zemʿa’ya 'İnsanlara, namaz kılmalarını emret' buyurdu. Abdullah b. Zemʿa çıktı ve Ömer b. Hattâb’a rastladı. Ona 'İnsanlara sen namaz kıldır' dedi. Bunun üzerine Ömer cemaate namaz kıldırdı. Ömer yüksek sesli bir kimseydi ve sesini yükseltti. Nebî (sav) işitip 'Bu Ömer’in sesi değil mi?' buyurdu. Onlar da 'Evet, ey Allah’ın Elçisi!' dediler. Bunun üzerine Nebî (sav) 'Allah da, müminler de bunu istemez. İnsanlara Ebu Bekir namaz kıldırsın' buyurdu. Ömer, Abdullah b. Zemʿa’ya 'Yaptığın ne kötü oldu. Ben sandım ki Rasulullah (sav), benim namaz kıldırmamı söylemeni sana emretti' dedi. Abdullah b. Zemʿa 'Hayır, vallahi! Bana, kimseye söylememi, emretmedi' dedi. Zührî der ki: Bana Abdullah b. Ömer'in haber verdiğine göre Hz. Âişe şöyle demiştir: Rasulullah (sav) hastalığı ağırlaşınca 'Ebu Bekir’e söyleyin, insanlara namaz kıldırsın' buyurdu. Ben 'Ey Allah’ın Elçisi! Ebu Bekir yufka yürekli bir adamdır, Kur'an okuduğunda gözyaşını tutamaz. Başkasını emretseniz' dedim. Vallahi, insanların Rasulullah’ın (sav) makamında ilk duran kişiden uğursuzluk çıkarmalarından hoşlanmadığım için böyle bir şey söylemiştim. Onu iki veya üç kez bu konuda tekrar uyardım. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) 'İnsanlara Ebu Bekir namaz kıldırsın! Siz Yusuf’un arkadaşları (kadınları) gibisiniz' buyurdu. Zührî der ki: Bana Enes b. Mâlik şöyle haber vermiştir: Pazartesi günü Nebî (sav) odanın perdesini kaldırdı, Ebu Bekir’i cemaate namaz kıldırırken gördü. Yüzüne baktım, sanki Mushaf yaprağı gibi (dingin ve nurlu), tebessüm ediyordu. Onu görünce neredeyse sevincimizden, namazımızda fitneye düşüyorduk. Ebu Bekir geri çekilmek istedi, fakat Nebî (sav) ona yerinde kalmasını işaret etti, sonra perdeyi indirdi. O gün vefat etti. Ömer ayağa kalkarak 'Rasulullah (sav) ölmedi, Rabbi onu, Mûsâ’yı gönderdiği gibi kırk gece üzerine kırk gece gönderdi. Vallahi umarım ki Rasulullah, (dönecek ve) 'Rasulullah (sav) öldü' diyen bazı münafıkların ellerini ve dillerini kesinceye kadar yaşayacaktır' dedi. Ma'mer der ki: Bana Eyyûb, ona İkrime, ona da Abbas b. Abdülmuttalib şöyle demiştir: Vallahi, Rasulullah’ın aramızda ne kadar kalacağını öğrenmek istedim ve Hz. Peygamber'e (sav) 'Ey Allah’ın Elçisi! Sizin için bir makam yapsak da toz sizden uzaklaşsa ve hasımlar size ulaşamasa' dedim. Nebî 'Bırakın, Allah beni onlardan rahatlatıncaya kadar, onlar ridâmı çekiştirsinler, topuğuma bassınlar, tozları bana ulaşsın' buyurdu. O zaman aramızda fazla kalmayacağını anladım."
"Nebî (sav) vefat edince Ömer yine ayağa kalktı ve 'Rasulullah (sav) ölmedi! Sadece Mûsâ gibi bayıldı. Allah’a yemin ederim ki, Allah’ın Rasulü'nün 'Rasulullah (sav) vefat etti' diyen bazı münafıkların ellerini ve dillerini kesinceye kadar yaşayacağını umuyorum' dedi. Hz. Abbas kalktı ve 'Ey insanlar! Aranızda Allah’ın Rasulü'nden (sav), kendisine, bir söz veya sözleşme verilmiş kimse var mı?' dedi. Onlar 'Allah’a yemin olsun ki hayır' dediler. Hz. Abbas 'Allah Rasulü (sav) bağlar (ilişkiler) kurmuş, savaşlar yapmış, faaliyetlerini sürdürmüş, barış yapmış, kadınlarla evlenmiş, boşamış, sizi apaçık bir hüccet ve açık bir yol üzere bırakmıştır. Eğer İbn Hattâb’ın dediği doğru ise, Allah’ın onu bize geri getirmekten aciz kalmayacağını bilin. Yok eğer (dedikleri) doğru değilse, o hâlde bizi sahibimizle (Peygamberimizle) baş başa bırakın. Çünkü o da insanlar gibi (ölüp) toprağa karışacaktır' dedi. Zuhrî der ki: İbn Kâ‘b b. Mâlik, İbn Abbâs’tan şöyle aktarmıştır: Hz. Abbas ve Hz. Ali, Rasulullah'ın (sav) hastalığı sırasında yanından çıktılar. Bir adam onlara rastladı ve 'Ey Ebu Hasan! Allah’ın Rasulü (sav) bu sabah nasıl oldu?' diye sordu. Hz. Ali 'Allah’ın Rasulü (sav) bu sabah şifa bulmuş olarak (iyi) oldu' dedi. Bunun üzerine Hz. Abbas, Hz. Ali’ye 'Üç gün içinde sen, değneğin kölesi (yani başkasına tâbi olan biri) olacaksın' dedi ve sonra 'Ben, Abdülmuttalib oğullarının yüzlerini ölüm anında tanırım. Korkarım ki Allah Rasulü (sav) bu hastalığından kurtulamayacak. Haydi gel, onun yanına gidelim de bu işin (yani halifeliğin) bize ait olup olmadığını soralım. Eğer bize aitse, bunu öğrenmiş oluruz, değilse de, bize karşı iyi davranmasını vasiyet etmesini isteriz' dedi. Hz. Ali ise 'Peki ya yanına gidip de bize bu işi vermezse, insanlar bize verir mi sanıyorsun? Allah’a yemin ederim ki, bunu kendisine asla sormayacağım' dedi. Zuhrî der ki: Hz. Âişe şöyle demiştir: Allah’ın Resûlü'nün (sav) hastalığı ağırlaşınca, üç defa 'Refîku’l-A‘la’ya (Yüce Dost’un yanına)' buyurdu ve ardından ruhunu teslim etti. Ma'mer der ki: Ben, Katâde’nin şöyle dediğini işittim: Allah Rasulü'nün (sav) söylediği son söz şu oldu: Allah’tan korkun ve kadınlar hususunda (onların haklarını gözetmede) ve mülkiyetiniz altındaki kimseler (köleler, hizmetliler) hakkında Allah’tan sakının."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
81011, MA009754
Hadis:
عَبدُ الرَّزَّاقِ عَن مَعمَرٍ عَنِ الزُّهْرِيِّ قَالَ: أَخبَرَنِي أَبُو بَكرِ بنُ عَبدِ الرَّحمٰنِ بنِ الحَارِثِ بنِ هِشَامٍ، عَن أَسمَاءَ بنتِ عُمَيسٍ، قَالَت: أَوَّلُ مَا اشتَكَى رَسُولُ اللهِ ﷺ فِي بَيتِ مَيمُونَةَ، فَاشتَدَّ مَرضُهُ حَتّى أُغمِيَ عَلَيهِ. قَالَ: فَتَشَاوَرَ نِسَاؤُهُ فِي لَدِّهِ، فَلَدُّوهُ، فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ: «هَذَا فِعلُ نِسَاءٍ جِئنَ مِن هَؤُلَاءِ» – وَأَشَارَ إِلَى أَرضِ الحَبَشَةِ – وَكَانَت أَسمَاءُ بنتُ عُمَيسٍ فِيهِنَّ. قَالُوا: كُنَّا نَتَّهِمُ بِكَ ذَاتَ الجَنبِ يَا رَسُولَ اللهِ! قَالَ: «إِنَّ ذَٰلِكَ لَدَاءٌ مَا كَانَ اللهُ لِيَقدِفَنِي بِهِ، لَا يَبقَيَنَّ فِي البَيتِ أَحَدٌ إِلَّا لُدَّ، إِلَّا عَمّ رَسُولِ اللهِ ﷺ» – يَعني العَبَّاسَ – قَالَت: فَلَقَد لُدَّت مَيمُونَةُ يَومَئِذٍ، وَإِنَّهَا لَصَائِمَةٌ، لِعَزِيمَةِ رَسُولِ اللهِ ﷺ. قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَأَخبَرَنِي عُبَيدُ اللهِ بنُ عَبدِ اللهِ بنِ عُتبَةَ أَنَّ عَائِشَةَ أَخبَرَتهُ، قَالَت: أَوَّلُ مَا اشتَكَى رَسُولُ اللهِ ﷺ فِي بَيتِ مَيمُونَةَ، فَاستَأذَنَ أَزوَاجَهُ أَن يُمَرَّضَ فِي بَيتِي، فَأَذِنَّ لَهُ، قَالَت: فَخَرَجَ وَيَدٌ لَهُ عَلَى الفَضلِ بنِ العَبَّاسِ، وَيَدٌ أُخرَى عَلَى يَدِ رَجُلٍ آخَرَ، وَهُوَ يَخُطُّ بِرِجلَيهِ فِي الأَرضِ. قَالَ عُبَيدُ اللهِ: فَحَدَّثتُ بِهِ ابنَ عَبَّاسٍ، فَقَالَ: أَتَدرِي مَنِ الرَّجُلُ الَّذِي لَم تُسَمِّ عَائِشَةُ؟ هُوَ عَلِيُّ بنُ أَبِي طَالِبٍ، وَلَكِن عَائِشَةَ لَا تَطِيبُ نَفسًا بِخَيرٍ.
قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَأَخبَرَنِي عُرْوَةُ عَن غَيرِهِ عَن عَائِشَةَ، قَالَت: قَالَ رَسُولُ اللهِ ﷺ فِي مَرضِهِ الَّذِي مَاتَ فِيهِ: «صُبُّوا عَلَيَّ مِن سَبعِ قِرَبٍ لَم تُحَلَّ أَوكِيَتُهُنَّ، لَعَلِّي أَستَرِيحُ، فَأَعْهَدَ إِلَى النَّاسِ». قَالَت عَائِشَةُ: فَأَجلَسنَاهُ فِي مِخضَبٍ لِحفصَةَ مِن نُحَاسٍ، وَسَكَبنَا عَلَيهِ المَاءَ، حَتَّى طَفِقَ يُشِيرُ إِلَينَا أَن قَد فَعَلتُنَّ، ثُمَّ خَرَجَ.
قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَأَخبَرَنِي عَبدُ الرَّحمٰنِ بنُ كَعبِ بنِ مَالِكٍ – وَكَانَ أَبُوهُ أَحَدَ الثَّلَاثَةِ الَّذِينَ تُيبَ عَلَيهِم – عَن رَجُلٍ مِن أَصحَابِ النَّبِيِّ ﷺ أَنَّ النَّبِيَّ ﷺ قَامَ يَومَئِذٍ خَطِيبًا، فَحَمِدَ اللهَ وَأَثنَى عَلَيهِ، وَاستَغفَرَ لِلشُّهَدَاءِ الَّذِينَ قُتِلُوا يَومَ أُحُدٍ، ثُمَّ قَالَ: «إِنَّكُم يَا مَعشَرَ المُهَاجِرِينَ! إِنَّكُم تَزِيدُونَ، وَالأَنصَارُ لَا يَزِيدُونَ، الأَنصَارُ عَيبَتِي الَّتِي أَوَيتُ إِلَيهَا، فَأَكرِمُوا كَرِيمَهُم، وَتَجَاوَزُوا عَن مُسِيئِهِم». قَالَ الزُّهْرِيُّ: سَمِعتُ رَجُلًا يَذكُرُ أَنَّ النَّبِيَّ ﷺ قَالَ: «إِنَّ عَبدًا خَيَّرَهُ رَبُّهُ بَينَ الدُّنيَا وَالآخِرَةِ، فَاختَارَ مَا عِندَ رَبِّهِ». فَفَطِنَ أَبُو بَكرٍ أَنَّهُ يُرِيدُ نَفسَهُ، فَبَكَى، فَقَالَ لَهُ النَّبِيُّ ﷺ: «عَلَى رِسلِكَ»، ثُمَّ قَالَ: «سُدُّوا هَذِهِ الأَبوَابَ الشَّارِعَةَ فِي المَسجِدِ، إِلَّا بَابَ أَبِي بَكرٍ رَحِمَهُ اللهُ، فَإِنِّي لَا أَعلَمُ رَجُلًا أَحسَنَ يَدًا عِندِي مِنَ الصَّحَابَةِ مِن أَبِي بَكرٍ».
قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَأَخبَرَنِي عُبَيدُ اللهِ بنُ عَبدِ اللهِ بنِ عُتبَةَ أَنَّ عَائِشَةَ وَابنَ عَبَّاسٍ أَخبَرَاهُ أَنَّ النَّبِيَّ ﷺ حِينَ نَزَلَ بِهِ جَعَلَ يُلقِي خَمِيصَةً لَهُ عَلَى وَجهِهِ، فَإِذَا اغتَمَّ كَشَفَهَا عَن وَجهِهِ، وَهُوَ يَقُولُ: «لَعنَةُ اللهِ عَلَى اليَهُودِ وَالنَّصَارَى، اتَّخَذُوا قُبُورَ أَنبِيَائِهِم مَسَاجِدَ». قَالَ: تَقُولُ عَائِشَةُ: يُحَذِّرُ مِثلَ الَّذِي فَعَلُوا.
قَالَ مَعْمَرٌ: قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لِعَبْدِ اللهِ بْنِ زَمْعَةَ: «مُرِ النَّاسَ فَلْيُصَلُّوا»، فَخَرَجَ عَبْدُ اللهِ بْنُ زَمْعَةَ، فَلَقِيَ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ، فَقَالَ: صَلِّ بِالنَّاسِ، فَصَلَّى عُمَرُ بِالنَّاسِ، فَجَهَرَ بِصَوْتِهِ – وَكَانَ جَهِيرَ الصَّوْتِ – فَسَمِعَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَقَالَ: «أَلَيْسَ هَذَا صَوْتَ عُمَرَ؟» قَالُوا: بَلَى، يَا رَسُولَ اللهِ، فَقَالَ: «يَأْبَى اللهُ ذَلِكَ وَالْمُؤْمِنُونَ، لِيُصَلِّ بِالنَّاسِ أَبُو بَكْرٍ». فَقَالَ عُمَرُ لِعَبْدِ اللهِ بْنِ زَمْعَةَ: بِئْسَ مَا صَنَعْتَ، كُنْتُ أَرَى أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَمَرَكَ أَنْ تَأْمُرَنِي. قَالَ: لَا وَاللهِ، مَا أَمَرَنِي أَنْ آمُرَ أَحَدًا. قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَأَخْبَرَنِي عَبْدُ اللهِ بْنُ عُمَرَ عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ: لَمَّا ثَقُلَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، قَالَ: «مُرُوا أَبَا بَكْرٍ فَلْيُصَلِّ بِالنَّاسِ». قَالَتْ: قُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ، إِنَّ أَبَا بَكْرٍ رَجُلٌ رَقِيقٌ، إِذَا قَرَأَ الْقُرْآنَ لَا يَمْلِكُ دَمْعَهُ، فَلَوْ أَمَرْتَ غَيْرَ أَبَا بَكْرٍ؟ قَالَتْ: وَاللهِ مَا بِي إِلَّا كَرَاهِيَةُ أَنْ يَتَشَاءَمَ النَّاسُ بِأَوَّلِ مَنْ يَقُومُ فِي مَقَامِ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ. قَالَتْ: فَرَاجَعْتُهُ مَرَّتَيْنِ أَوْ ثَلَاثًا، فَقَالَ: «لِيُصَلِّ بِالنَّاسِ أَبُو بَكْرٍ، فَإِنَّكُنَّ صَوَاحِبُ يُوسُفَ». قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَأَخْبَرَنِي أَنَسُ بْنُ مَالِكٍ قَالَ: لَمَّا كَانَ يَوْمُ الِاثْنَيْنِ، كَشَفَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ سِتْرَ الْحُجْرَةِ، فَرَأَى أَبَا بَكْرٍ وَهُوَ يُصَلِّي بِالنَّاسِ، قَالَ: فَنَظَرْتُ إِلَى وَجْهِهِ كَأَنَّهُ وَرَقَةُ مُصْحَفٍ، وَهُوَ يَتَبَسَّمُ، قَالَ: وَكَدْنَا أَنْ نَفْتَتِنَ فِي صَلَاتِنَا فَرَحًا بِرُؤْيَةِ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، فَإِذَا أَبُو بَكْرٍ يَدُورُ يَنْكُصُ، فَأَشَارَ إِلَيْهِ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَنْ كَمَا أَنْتَ، ثُمَّ أَرْخَى السِّتْرَ، فَقُبِضَ مِنْ يَوْمِهِ ذَلِكَ. وَقَامَ عُمَرُ فَقَالَ: إِنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَمْ يَمُتْ، وَلَكِنْ رَبَّهُ أَرْسَلَ إِلَيْهِ كَمَا أَرْسَلَ إِلَى مُوسَى أَرْبَعِينَ لَيْلَةً عَنْ أَرْبَعِينَ لَيْلَةً، وَاللهِ إِنِّي لَأَرْجُو أَنْ يَعِيشَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حَتَّى يَقْطَعَ أَيْدِيَ رِجَالٍ مِنَ الْمُنَافِقِينَ وَأَلْسِنَتَهُمْ، يَقُولُونَ إِنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَدْ مَاتَ. قَالَ مَعْمَرٌ: وَأَخْبَرَنِي أَيُّوبُ عَنْ عِكْرِمَةَ قَالَ: قَالَ الْعَبَّاسُ بْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ: وَاللهِ لَأَعْلَمَنَّ مَا بَقَاءُ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِينَا. فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللهِ، لَوِ اتَّخَذْتَ شَيْئًا تَجْلِسُ عَلَيْهِ يَدْفَعُ عَنْكَ الْغُبَارُ وَيَرُدُّ عَنْكَ الْخَصْمُ؟ فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «لَأَدَعَنَّهُمْ يُنَازِعُونِي رِدَائِي، وَيَطَؤُونَ عَقِبِي، وَيَغْشَانِي غُبَارُهُمْ، حَتَّى يَكُونَ اللهُ يُرِيحُنِي مِنْهُمْ»، فَعَلِمْتُ أَنَّ بَقَاءَهُ فِينَا قَلِيلٌ.
قَالَ: فَلَمَّا تُوُفِّيَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَامَ عُمَرُ فَقَالَ: إِنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَمْ يَمُتْ، وَلَكِنْ صُعِقَ كَمَا صُعِقَ مُوسَى، وَاللهِ إِنِّي لَأَرْجُو أَنْ يَعِيشَ حَتَّى يَقْطَعَ أَيْدِيَ رِجَالٍ وَأَلْسِنَتَهُمْ مِنَ الْمُنَافِقِينَ، يَقُولُونَ: إِنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَدْ مَاتَ. فَقَامَ الْعَبَّاسُ بْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ فَقَالَ: أَيُّهَا النَّاسُ، هَلْ عِنْدَ أَحَدٍ مِنْكُمْ عَهْدٌ أَوْ عَقْدٌ مِنْ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ؟ قَالُوا: اللَّهُمَّ لَا. قَالَ: فَإِنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَمْ يَمُتْ حَتَّى وَصَلَ الْحِبَالَ، ثُمَّ حَارَبَ، وَوَاصَلَ، وَسَالَمَ، وَنَكَحَ النِّسَاءَ، وَطَلَّقَ، وَتَرَكُكُمْ عَلَى حُجَّةٍ بَيِّنَةٍ وَطَرِيقٍ نَاهِجَةٍ، فَإِنْ يَكُ مَا يَقُولُ ابْنُ الْخَطَّابِ حَقًّا، فَإِنَّهُ لَنْ يَعْجِزَ اللهُ أَنْ يَحْثُوَ عَنْهُ فَيُخْرِجَهُ إِلَيْنَا، وَإِلَّا فَخَلُّوا بَيْنَنَا وَبَيْنَ صَاحِبِنَا، فَإِنَّهُ يَأْسَنُ كَمَا يَأْسَنُ النَّاسُ. قَالَ الزُّهْرِيُّ: وَأَخْبَرَنِي ابْنُ كَعْبِ بْنِ مَالِكٍ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ: خَرَجَ الْعَبَّاسُ وَعَلِيٌّ مِنْ عِنْدِ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي مَرَضِهِ، فَلَقِيَهُمَا رَجُلٌ فَقَالَ: كَيْفَ أَصْبَحَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ، يَا أَبَا حَسَنٍ؟ فَقَالَ: أَصْبَحَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَارِئًا. فَقَالَ الْعَبَّاسُ لِعَلِيٍّ: أَنْتَ بَعْدَ ثَلَاثٍ لَعَبْدُ الْعَصَا، ثُمَّ حَلَّ بِهِ، فَقَالَ: إِنَّهُ يُخَيَّلُ إِلَيَّ أَنِّي لَأَعْرِفُ وُجُوهَ بَنِي عَبْدِ الْمُطَّلِبِ عِنْدَ الْمَوْتِ، وَإِنِّي خَائِفٌ أَلَّا يَقُومَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنْ وَجَعِهِ هَذَا، فَاذْهَبْ بِنَا إِلَيْهِ فَلْنَسْأَلْهُ، فَإِنْ يَكُ هَذَا الْأَمْرُ إِلَيْنَا عَلِمْنَا ذَلِكَ، وَإِلَّا يَكُ إِلَيْنَا أَمَرْنَاهُ أَنْ يَسْتَوْصِيَ بِنَا خَيْرًا. فَقَالَ لَهُ عَلِيٌّ: أَرَأَيْتَ إِذَا جِئْنَاهُ فَلَمْ يُعْطِنَاهَا، أَتَرَى النَّاسَ أَنْ يُعْطُونَاهَا؟ وَاللهِ لَا أَسْأَلُهَا إِيَّاهَا أَبَدًا. قَالَ الزُّهْرِيُّ: قَالَتْ عَائِشَةُ: فَلَمَّا اشْتَدَّ مَرَضُ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: «فِي الرَّفِيقِ الْأَعْلَى»، ثَلَاثَ مَرَّاتٍ، ثُمَّ قُبِضَ. قَالَ مَعْمَرٌ: وَسَمِعْتُ قَتَادَةَ يَقُولُ: آخِرُ شَيْءٍ تَكَلَّمَ بِهِ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «اتَّقُوا اللهَ فِي النِّسَاءِ، وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ».
Tercemesi:
Abdurrezzâk, ona Ma'mer, ona Zuhrî, ona Ebu Bekir b. Abdurrahman b. Hâris b. Hişâm, ona da Esmâ bt. Umeys şöyle demiştir:
"Rasulullah (sav) ilk olarak Meymûne’nin evinde hastalandı. Hastalığı şiddetlendi ve bayıldı. Eşleri ona ağız yoluyla ilaç damlatma hususunda istişare ettiler ve bu şekilde yaptılar. Ayıldığında 'Bu iş, Habeşistan’ı işaret ederek, şu taraftan gelen kadınların işidir' buyurdu. O kadınlar arasında Esmâ bt. Umeys de vardı. Onlar 'Ey Allah’ın Rasulü! Sizde Zatülcenb hastalığı olduğunu düşündük' dediler. Rasulullah (sav) 'Bu, Allah’ın bana vermeyeceği bir hastalıktır. Amcam Abbas hariç, evde bulunan herkese istinasız bu ilaç içirilsin' buyurdu. O gün oruçlu olmasına rağmen, Rasulullah’ın kesin emri sebebiyle Meymûne’ye de ilaç içirildi. Zuhrî der ki: Bana Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe'nin bildirdiğine göre Hz. Âişe şöyle demiştir: Rasulullah (sav) ilk olarak Meymûne’nin evinde hastalandı. Daha sonra, hastalığı benim evimde geçirmek üzere, eşlerinden izin istedi, onlar da izin verdiler. Rasulullah (sav) dışarı çıktı, bir eli Fazl b. Abbas’ın omuzunda, diğer eli başka bir adamın omuzunda olduğu hâlde ayaklarını sürüyerek yürüyordu. Ubeydullah der ki: Bunu İbn Abbas’a anlattım, bana 'Âişe’nin adını anmadığı kişi Ali b. Ebu Tâlib’tir. Hz. Âişe, onun hakkında hayırlı bir söz söylemekten hoşlanmazdı' dedi."
Zuhrî der ki: Urve'nin, başkasından aktardığına göre Hz. Âişe şöyle demiştir: "Rasulullah (sav) vefatına sebep olan hastalığı sırasında 'Bana, bağları çözülmemiş yedi kırbadan (su tulumundan) su dökün; umulur ki ferahlık bulur ve insanlara vasiyette bulunurum' buyurdu. Biz de onu Hafsa’nın bakır leğenine oturttuk ve üzerine su döktük. Nihayet eliyle 'yeter' işareti yapınca bıraktık ve o dışarı çıktı."
Zuhrî der ki: Bana, babası tevbesi kabul edilen üç kişiden biri olan Abdurrahman b. Ka‘b b. Mâlik şöyle haber vermiştir: "Rasulullah (sav) o gün minbere çıktı, Allah’a hamd edip O’nu övdü ve Uhud günü şehit düşenler için mağfiret diledi. Sonra 'Ey Muhâcirler topluluğu! Siz artmaktasınız. ancak Ensâr artmaz. Ensâr, benim sığınıp yerleştiğim sadık dostlarımdır. Onların değerli olanına değer verin, kusurlu olanlarını da bağışlayın' buyurdu. Zuhrî der ki: Bir adamdan işittiğime göre Rasulullah (sav) (konuşmasının devamında) 'Allah, bir kulunu, dünya ile ahiret arasında serbest bıraktı, o da Rabbi katında olanı tercih etti' buyurdu. Bunun üzerine Ebu Bekir, Hz. Peygamber'in (sav) (bir kul ifadesi ile) kendisini kastettiğini anlayıp ağladı. Rasulullah (sav) ona 'Sakin ol' buyurdu. Sonra da 'Mescide açılan şu kapıların hepsini kapatın, yalnızca Ebu Bekir’in kapısı açık kalsın. Çünkü arkadaşlarım arasında, bana en çok iyilikte bulunma, en çok destek olma açısından, Ebu Bekir’den daha faziletli kimseyi bilmiyorum' buyurdu."
Zuhrî der ki: Bana Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe, ona da Âişe ve İbn Abbas şöyle haber vermiştir: "Nebî (sav), kendisine hastalık nöbeti geldiğinde kendisine ait bir hırkayı (hamîsa) yüzüne örter, bunaldığı zaman da yüzünü açar ve 'Allah’ın lâneti Yahudiler ve Hristiyanlar üzerine olsun, onlar peygamberlerinin kabirlerini mescit edindiler' buyururdu. Âişe der ki: Hz. Peygamber (sav), böyle söyleyerek, onların yaptıkları gibi yapılmaması için uyarıda bulunuyordu."
Ma‘mer der ki: Zührî şöyle demiştir: "Nebî (sav), Abdullah b. Zemʿa’ya 'İnsanlara, namaz kılmalarını emret' buyurdu. Abdullah b. Zemʿa çıktı ve Ömer b. Hattâb’a rastladı. Ona 'İnsanlara sen namaz kıldır' dedi. Bunun üzerine Ömer cemaate namaz kıldırdı. Ömer yüksek sesli bir kimseydi ve sesini yükseltti. Nebî (sav) işitip 'Bu Ömer’in sesi değil mi?' buyurdu. Onlar da 'Evet, ey Allah’ın Elçisi!' dediler. Bunun üzerine Nebî (sav) 'Allah da, müminler de bunu istemez. İnsanlara Ebu Bekir namaz kıldırsın' buyurdu. Ömer, Abdullah b. Zemʿa’ya 'Yaptığın ne kötü oldu. Ben sandım ki Rasulullah (sav), benim namaz kıldırmamı söylemeni sana emretti' dedi. Abdullah b. Zemʿa 'Hayır, vallahi! Bana, kimseye söylememi, emretmedi' dedi. Zührî der ki: Bana Abdullah b. Ömer'in haber verdiğine göre Hz. Âişe şöyle demiştir: Rasulullah (sav) hastalığı ağırlaşınca 'Ebu Bekir’e söyleyin, insanlara namaz kıldırsın' buyurdu. Ben 'Ey Allah’ın Elçisi! Ebu Bekir yufka yürekli bir adamdır, Kur'an okuduğunda gözyaşını tutamaz. Başkasını emretseniz' dedim. Vallahi, insanların Rasulullah’ın (sav) makamında ilk duran kişiden uğursuzluk çıkarmalarından hoşlanmadığım için böyle bir şey söylemiştim. Onu iki veya üç kez bu konuda tekrar uyardım. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) 'İnsanlara Ebu Bekir namaz kıldırsın! Siz Yusuf’un arkadaşları (kadınları) gibisiniz' buyurdu. Zührî der ki: Bana Enes b. Mâlik şöyle haber vermiştir: Pazartesi günü Nebî (sav) odanın perdesini kaldırdı, Ebu Bekir’i cemaate namaz kıldırırken gördü. Yüzüne baktım, sanki Mushaf yaprağı gibi (dingin ve nurlu), tebessüm ediyordu. Onu görünce neredeyse sevincimizden, namazımızda fitneye düşüyorduk. Ebu Bekir geri çekilmek istedi, fakat Nebî (sav) ona yerinde kalmasını işaret etti, sonra perdeyi indirdi. O gün vefat etti. Ömer ayağa kalkarak 'Rasulullah (sav) ölmedi, Rabbi onu, Mûsâ’yı gönderdiği gibi kırk gece üzerine kırk gece gönderdi. Vallahi umarım ki Rasulullah, (dönecek ve) 'Rasulullah (sav) öldü' diyen bazı münafıkların ellerini ve dillerini kesinceye kadar yaşayacaktır' dedi. Ma'mer der ki: Bana Eyyûb, ona İkrime, ona da Abbas b. Abdülmuttalib şöyle demiştir: Vallahi, Rasulullah’ın aramızda ne kadar kalacağını öğrenmek istedim ve Hz. Peygamber'e (sav) 'Ey Allah’ın Elçisi! Sizin için bir makam yapsak da toz sizden uzaklaşsa ve hasımlar size ulaşamasa' dedim. Nebî 'Bırakın, Allah beni onlardan rahatlatıncaya kadar, onlar ridâmı çekiştirsinler, topuğuma bassınlar, tozları bana ulaşsın' buyurdu. O zaman aramızda fazla kalmayacağını anladım."
"Nebî (sav) vefat edince Ömer yine ayağa kalktı ve 'Rasulullah (sav) ölmedi! Sadece Mûsâ gibi bayıldı. Allah’a yemin ederim ki, Allah’ın Rasulü'nün 'Rasulullah (sav) vefat etti' diyen bazı münafıkların ellerini ve dillerini kesinceye kadar yaşayacağını umuyorum' dedi. Hz. Abbas kalktı ve 'Ey insanlar! Aranızda Allah’ın Rasulü'nden (sav), kendisine, bir söz veya sözleşme verilmiş kimse var mı?' dedi. Onlar 'Allah’a yemin olsun ki hayır' dediler. Hz. Abbas 'Allah Rasulü (sav) bağlar (ilişkiler) kurmuş, savaşlar yapmış, faaliyetlerini sürdürmüş, barış yapmış, kadınlarla evlenmiş, boşamış, sizi apaçık bir hüccet ve açık bir yol üzere bırakmıştır. Eğer İbn Hattâb’ın dediği doğru ise, Allah’ın onu bize geri getirmekten aciz kalmayacağını bilin. Yok eğer (dedikleri) doğru değilse, o hâlde bizi sahibimizle (Peygamberimizle) baş başa bırakın. Çünkü o da insanlar gibi (ölüp) toprağa karışacaktır' dedi. Zuhrî der ki: İbn Kâ‘b b. Mâlik, İbn Abbâs’tan şöyle aktarmıştır: Hz. Abbas ve Hz. Ali, Rasulullah'ın (sav) hastalığı sırasında yanından çıktılar. Bir adam onlara rastladı ve 'Ey Ebu Hasan! Allah’ın Rasulü (sav) bu sabah nasıl oldu?' diye sordu. Hz. Ali 'Allah’ın Rasulü (sav) bu sabah şifa bulmuş olarak (iyi) oldu' dedi. Bunun üzerine Hz. Abbas, Hz. Ali’ye 'Üç gün içinde sen, değneğin kölesi (yani başkasına tâbi olan biri) olacaksın' dedi ve sonra 'Ben, Abdülmuttalib oğullarının yüzlerini ölüm anında tanırım. Korkarım ki Allah Rasulü (sav) bu hastalığından kurtulamayacak. Haydi gel, onun yanına gidelim de bu işin (yani halifeliğin) bize ait olup olmadığını soralım. Eğer bize aitse, bunu öğrenmiş oluruz, değilse de, bize karşı iyi davranmasını vasiyet etmesini isteriz' dedi. Hz. Ali ise 'Peki ya yanına gidip de bize bu işi vermezse, insanlar bize verir mi sanıyorsun? Allah’a yemin ederim ki, bunu kendisine asla sormayacağım' dedi. Zuhrî der ki: Hz. Âişe şöyle demiştir: Allah’ın Resûlü'nün (sav) hastalığı ağırlaşınca, üç defa 'Refîku’l-A‘la’ya (Yüce Dost’un yanına)' buyurdu ve ardından ruhunu teslim etti. Ma'mer der ki: Ben, Katâde’nin şöyle dediğini işittim: Allah Rasulü'nün (sav) söylediği son söz şu oldu: Allah’tan korkun ve kadınlar hususunda (onların haklarını gözetmede) ve mülkiyetiniz altındaki kimseler (köleler, hizmetliler) hakkında Allah’tan sakının."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Abdürrezzak b. Hemmam, Musannef, Meğâzî 9754, 5/428
Senetler:
1. İbn Abbas Abdullah b. Abbas el-Kuraşî (Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf)
2. Ebu Abdullah Ubeydullah b. Abdullah el-Hüzeli (Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud b. Gâfil)
Konular:
Ensar, Ensara kin beslemek
Gülmek, Hz. Peygamber'in gülmesi
Günah, İsrailoğullarının günahları
Hastalık, Hz. Peygamber döneminde
Hz. Peygamber, evindeki eşyalar
Hz. Peygamber, hanımları, Meymune
Hz. Peygamber, hanımlarıyla ilişkileri
Hz. Peygamber, tebessüm etmesi
Hz. Peygamber, vefatına yakın zamanlar
Kabir, Türbe, kabirlerin / türbelerin mescid haline getirilmesi
Kadın, değeri ve konumu
Köle, cariyelere iyi davranmak
Köle, kölelik, cariyelik hukuku.
Kültürel Hayat, eşyalar, ev eşyaları vb.
Sahabe, fazilet sıralaması
Sahabe, Hz. Peygamber'e itirazları
Sahabe, Hz. Peygamberin, sahabenin vs. sahabelerle ilgili değerlendirmeleri
Siyer, Uhud savaşı / gazvesi
Tebessüm, kardeşinin yüzüne tebessüm etmek
Yönetim, Hilafet tartışmaları,Hz. Peygamber'in vefatından sonra
Bize İsa b. Hammad el-Mısrî, ona Leys, ona Said, ona babası (Ebu Said Keysan el Makburî), ona da Ebu Hureyre (ra) Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Sizden birinizin cariyesi zina ettiğinde ve zina ettiğine dair deliller ortaya konduğunda, Efendisi had cezası olarak onu kamçılasın ancak zinadan dolayı onu azarlamasın. sonra ikinci defa zina ettiğinde had cezası olarak onu kamçılasın ancak zinadan dolayı onu azarlamasın. Üçüncü defa zina ettiğinde ve zina ettiğine dair deliller ortaya konduğunda artık efendisi onu kıldan bir ip karşılığında bile olsa satsın"
Öneri Formu
Hadis Id, No:
1976, M004445
Hadis:
وَحَدَّثَنِى عِيسَى بْنُ حَمَّادٍ الْمِصْرِىُّ أَخْبَرَنَا اللَّيْثُ عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِى سَعِيدٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ أَنَّهُ سَمِعَهُ يَقُولُ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ:
"إِذَا زَنَتْ أَمَةُ أَحَدِكُمْ فَتَبَيَّنَ زِنَاهَا فَلْيَجْلِدْهَا الْحَدَّ وَلاَ يُثَرِّبْ عَلَيْهَا ثُمَّ إِنْ زَنَتْ فَلْيَجْلِدْهَا الْحَدَّ وَلاَ يُثَرِّبْ عَلَيْهَا ثُمَّ إِنْ زَنَتِ الثَّالِثَةَ فَتَبَيَّنَ زِنَاهَا فَلْيَبِعْهَا وَلَوْ بِحَبْلٍ مِنْ شَعَرٍ."
Tercemesi:
Bize İsa b. Hammad el-Mısrî, ona Leys, ona Said, ona babası (Ebu Said Keysan el Makburî), ona da Ebu Hureyre (ra) Hz. Peygamber'in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Sizden birinizin cariyesi zina ettiğinde ve zina ettiğine dair deliller ortaya konduğunda, Efendisi had cezası olarak onu kamçılasın ancak zinadan dolayı onu azarlamasın. sonra ikinci defa zina ettiğinde had cezası olarak onu kamçılasın ancak zinadan dolayı onu azarlamasın. Üçüncü defa zina ettiğinde ve zina ettiğine dair deliller ortaya konduğunda artık efendisi onu kıldan bir ip karşılığında bile olsa satsın"
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Hudûd 4445, /723
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Said Keysan el-Makburî (Keysan Ebu Said)
3. Ebu Sa'd Said b. Ebu Said el-Makburî (Said b. Keysan)
4. Ebu Haris Leys b. Sa'd el-Fehmî (Leys b. Sa'd b. Abdurrahman)
5. İsa b. Hammad et-Tücibi (İsa b. Hammad b. Müslim b. Abdullah)
Konular:
Köle, cariyelere iyi davranmak
Zina, cariyelerin zinası,
Zina, cezası
Bize Abdullah b. Mesleme el-Ka'neb, ona Malik; (T)
Bize Yahya b. Yahya, ona Malik, ona İbn Şihab, ona Ubeydullah b. Abdullah, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle rivayet etmişlerdir: Hz. Peygamber'e (sav) bekar bir cariyenin zina etmesinin hükmü soruldu. O da şöyle cevap verdi:
"Cariye zina ederse, onu kamçılayın. Yine zina ederse, yine kamçılayın. Sonra yine zina ederse, artık onu bir kıl örgüsü karşılığında olsa bile satın"
[İbn Şihab der ki: Hz. Peygamber (sav); onu satın ifadesini üçüncü defada mı yoksa dördüncü defada mı söyledi bilemiyorum.]
[Ka'neb rivayetinde İbn Şihab'ın dafîr, ip anlamındadır dediğini aktarmaktadır.]
Öneri Formu
Hadis Id, No:
1979, M004447
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْلَمَةَ الْقَعْنَبِىُّ حَدَّثَنَا مَالِكٌ ح
وَحَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ يَحْيَى - وَاللَّفْظُ لَهُ - قَالَ قَرَأْتُ عَلَى مَالِكٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم سُئِلَ عَنِ الأَمَةِ إِذَا زَنَتْ وَلَمْ تُحْصِنْ قَالَ:
"إِنْ زَنَتْ فَاجْلِدُوهَا ثُمَّ إِنْ زَنَتْ فَاجْلِدُوهَا ثُمَّ إِنْ زَنَتْ فَاجْلِدُوهَا ثُمَّ بِيعُوهَا وَلَوْ بِضَفِيرٍ."
[قَالَ ابْنُ شِهَابٍ لاَ أَدْرِى أَبَعْدَ الثَّالِثَةِ أَوِ الرَّابِعَةِ.]
[وَقَالَ الْقَعْنَبِىُّ فِى رِوَايَتِهِ قَالَ ابْنُ شِهَابٍ وَالضَّفِيرُ الْحَبْلُ.]
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Mesleme el-Ka'neb, ona Malik; (T)
Bize Yahya b. Yahya, ona Malik, ona İbn Şihab, ona Ubeydullah b. Abdullah, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle rivayet etmişlerdir: Hz. Peygamber'e (sav) bekar bir cariyenin zina etmesinin hükmü soruldu. O da şöyle cevap verdi:
"Cariye zina ederse, onu kamçılayın. Yine zina ederse, yine kamçılayın. Sonra yine zina ederse, artık onu bir kıl örgüsü karşılığında olsa bile satın"
[İbn Şihab der ki: Hz. Peygamber (sav); onu satın ifadesini üçüncü defada mı yoksa dördüncü defada mı söyledi bilemiyorum.]
[Ka'neb rivayetinde İbn Şihab'ın dafîr, ip anlamındadır dediğini aktarmaktadır.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Hudûd 4447, /723
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Abdullah Ubeydullah b. Abdullah el-Hüzeli (Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud b. Gâfil)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
5. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mesleme el-Harisî (Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb)
Konular:
Köle, cariyelere iyi davranmak
Yargı, Ceza Hukuku
Zina, cariyelerin zinası,
Zina, cezası
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى وَابْنُ بَشَّارٍ - وَاللَّفْظُ لاِبْنِ الْمُثَنَّى - قَالاَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ وَاصِلٍ الأَحْدَبِ عَنِ الْمَعْرُورِ بْنِ سُوَيْدٍ قَالَ رَأَيْتُ أَبَا ذَرٍّ وَعَلَيْهِ حُلَّةٌ وَعَلَى غُلاَمِهِ مِثْلُهَا فَسَأَلْتُهُ عَنْ ذَلِكَ قَالَ فَذَكَرَ أَنَّهُ سَابَّ رَجُلاً عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَعَيَّرَهُ بِأُمِّهِ - قَالَ - فَأَتَى الرَّجُلُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم فَذَكَرَ ذَلِكَ لَهُ فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم
"إِنَّكَ امْرُؤٌ فِيكَ جَاهِلِيَّةٌ إِخْوَانُكُمْ وَخَوَلُكُمْ جَعَلَهُمُ اللَّهُ تَحْتَ أَيْدِيكُمْ فَمَنْ كَانَ أَخُوهُ تَحْتَ يَدَيْهِ فَلْيُطْعِمْهُ مِمَّا يَأْكُلُ وَلْيُلْبِسْهُ مِمَّا يَلْبَسُ وَلاَ تُكَلِّفُوهُمْ مَا يَغْلِبُهُمْ فَإِنْ كَلَّفْتُمُوهُمْ فَأَعِينُوهُمْ عَلَيْهِ."
Öneri Formu
Hadis Id, No:
1523, M004315
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى وَابْنُ بَشَّارٍ - وَاللَّفْظُ لاِبْنِ الْمُثَنَّى - قَالاَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ وَاصِلٍ الأَحْدَبِ عَنِ الْمَعْرُورِ بْنِ سُوَيْدٍ قَالَ رَأَيْتُ أَبَا ذَرٍّ وَعَلَيْهِ حُلَّةٌ وَعَلَى غُلاَمِهِ مِثْلُهَا فَسَأَلْتُهُ عَنْ ذَلِكَ قَالَ فَذَكَرَ أَنَّهُ سَابَّ رَجُلاً عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَعَيَّرَهُ بِأُمِّهِ - قَالَ - فَأَتَى الرَّجُلُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم فَذَكَرَ ذَلِكَ لَهُ فَقَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم
"إِنَّكَ امْرُؤٌ فِيكَ جَاهِلِيَّةٌ إِخْوَانُكُمْ وَخَوَلُكُمْ جَعَلَهُمُ اللَّهُ تَحْتَ أَيْدِيكُمْ فَمَنْ كَانَ أَخُوهُ تَحْتَ يَدَيْهِ فَلْيُطْعِمْهُ مِمَّا يَأْكُلُ وَلْيُلْبِسْهُ مِمَّا يَلْبَسُ وَلاَ تُكَلِّفُوهُمْ مَا يَغْلِبُهُمْ فَإِنْ كَلَّفْتُمُوهُمْ فَأَعِينُوهُمْ عَلَيْهِ."
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Müsenna ve İbn Beşşâr, o ikisine Muhammed b. Cafer, ona Şube, Vasıl el-Ahdeb, ona da Ma'rur b. Süveyd şöyle rivayet etti: Ebu Zer'i gördüm. Üzerinde bir hülle vardı. Kölesinin üzerinde de aynı hüllenin bir eşi vardı. Kendisine bunun sebebini sordum. Rasulullah (sav) devrinde bir adamla atıştıklarını ve adamı anası ile yerdiğini anlattı. (Dedi ki) Sonra o zat Peygamber (sav) giderek olanı ona anlatmış. Bunun üzerine Peygamber (sav); "gerçekten sen, kendinde cahiliyet bulunan bir kimsesin! Bunlar sizin din kardeşleriniz ve hizmetçilerin izdir. Allah onları sizin eliniz altına vermiştir. İmdi her kimindin kardeşi kendi eli altında bulunuyorsa ona yediğinden yed irsin! Giydiğinden giydirsin! Onlara yapamayacakları işleri yüklemeyin! Şayet yüklerseniz o iş hususunda kendilerine yardım edin" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Eymân 4315, /700
Senetler:
1. Ebu Zer el-Ğıfârî (Cündüb b. Abdullah b. Cünade)
2. Ebu Ümeyye Ma'rur b. Süveyd el-Esedî (Ma'rur b. Süveyd)
3. Vasıl b. Hayyan el-Ahdeb (Vasıl b. Hayyan)
4. Şube b. Haccâc el-Atekî (Şu'be b. Haccac b. Verd)
5. Gunder Muhammed b. Cafer el-Hüzelî (Muhammed b. Cafer el-Hüzeli)
6. Muhammed b. Beşşâr el-Abdî (Muhammed b. Beşşâr b. Osman)
6. Muhammed b. Müsenna el-Anezî (Muhammed b. Müsenna b. Ubeyd b. Kays b. Dinar)
Konular:
Asabiyet, Irkçılık
cahiliye, âdetleri
Cahiliye, adetlerini sürdürmek
İşçi, Patron, işçi-işveren arasındaki ilişki
Köle, Cariye, azadı, insan hürriyeti
Köle, cariyelere iyi davranmak
Köle, kölelik, cariyelik hukuku.
Öneri Formu
Hadis Id, No:
1524, M004316
Hadis:
وَحَدَّثَنِى أَبُو الطَّاهِرِ أَحْمَدُ بْنُ عَمْرِو بْنِ سَرْحٍ أَخْبَرَنَا ابْنُ وَهْبٍ أَخْبَرَنَا عَمْرُو بْنُ الْحَارِثِ أَنَّ بُكَيْرَ بْنَ الأَشَجِّ حَدَّثَهُ عَنِ الْعَجْلاَنِ مَوْلَى فَاطِمَةَ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم أَنَّهُ قَالَ:
"لِلْمَمْلُوكِ طَعَامُهُ وَكِسْوَتُهُ وَلاَ يُكَلَّفُ مِنَ الْعَمَلِ إِلاَّ مَا يُطِيقُ."
Tercemesi:
Bize Ebu Tahir Ahmed b. Amr b. Serh, ona İbn Vehb, ona Amr b. el-Haris, ona Bükeyr b. el-Eşec, ona Fatıma'nın azadlısı Aclan, ona da Ebu Hureyre'nin rivayet ettiğine göre Rasulullah (sav); "yiyeceği, giyeceği memlûkün hakkıdır. Kendisine iş namına da ancak gücü yeteceği şey yüklenir" buyurdu.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Eymân 4316, /701
Senetler:
()
Konular:
Haklar, İşçi ve İşveren Hakları
Köle, Cariye, azadı, insan hürriyeti
Köle, cariyelere iyi davranmak
Köle, kölelik, cariyelik hukuku.
حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ سَمِعَ مُحَمَّدَ بْنَ فُضَيْلٍ عَنْ مُطَرِّفٍ عَنِ الشَّعْبِىِّ عَنْ أَبِى بُرْدَةَ عَنْ أَبِى مُوسَى - رضى الله عنه - قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « مَنْ كَانَتْ لَهُ جَارِيَةٌ فَعَالَهَا ، فَأَحْسَنَ إِلَيْهَا ثُمَّ أَعْتَقَهَا وَتَزَوَّجَهَا ، كَانَ لَهُ أَجْرَانِ » .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19533, B002544
Hadis:
حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ سَمِعَ مُحَمَّدَ بْنَ فُضَيْلٍ عَنْ مُطَرِّفٍ عَنِ الشَّعْبِىِّ عَنْ أَبِى بُرْدَةَ عَنْ أَبِى مُوسَى - رضى الله عنه - قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم « مَنْ كَانَتْ لَهُ جَارِيَةٌ فَعَالَهَا ، فَأَحْسَنَ إِلَيْهَا ثُمَّ أَعْتَقَهَا وَتَزَوَّجَهَا ، كَانَ لَهُ أَجْرَانِ » .
Tercemesi:
Bize İshak b. İbrahim, ona Muhammed b. Fudayl, ona Mutarrif, ona Şa'bî, ona Ebu Bürde, ona da Ebu Musa'nın (ra) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
"Kendisi köle bir kıza sahip olup da onun ihtiyaçlarını için harcama yapan, ona ihsanda bulunan, sonra da onu hürriyete kavuşturan ve onunla evlenen kimseye iki ecir vardır."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Itk 14, 1/695
Senetler:
1. Ebu Musa Abdullah b. Kays el-Eş'arî (Abdullah b. Kays b. Süleym)
2. Ebu Bürde b. Ebu Musa el-Eş'arî (Amir b. Abdullah b. Kays b. Süleym)
3. Ebu Amr Amir eş-Şa'bî (Amir b. Şerahil b. Abdin)
4. Ebu Bekir Mutarrif b. Tarif el-Harisi (Mutarrif b. Tarif)
5. Ebu Abdurrahman Muhammed b. Fudayl ed-Dabbî (Muhammed b. Fudayl b. Ğazvan b. Cerîr)
6. İshak b. Râhûye el-Mervezî (İshak b. İbrahim b. Mahled)
Konular:
Köle, Cariye, azadı, insan hürriyeti
Köle, cariyelere iyi davranmak
KTB, NİKAH
Nikah, kölenin
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ كَثِيرٍ أَخْبَرَنَا سُفْيَانُ عَنْ صَالِحٍ عَنِ الشَّعْبِىِّ عَنْ أَبِى بُرْدَةَ عَنْ أَبِى مُوسَى الأَشْعَرِىِّ - رضى الله عنه - قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « أَيُّمَا رَجُلٍ كَانَتْ لَهُ جَارِيَةٌ فَأَدَّبَهَا فَأَحْسَنَ تَأْدِيبَهَا ، وَأَعْتَقَهَا وَتَزَوَّجَهَا ، فَلَهُ أَجْرَانِ ، وَأَيُّمَا عَبْدٍ أَدَّى حَقَّ اللَّهِ وَحَقَّ مَوَالِيهِ ، فَلَهُ أَجْرَانِ » .
Öneri Formu
Hadis Id, No:
19550, B002547
Hadis:
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ كَثِيرٍ أَخْبَرَنَا سُفْيَانُ عَنْ صَالِحٍ عَنِ الشَّعْبِىِّ عَنْ أَبِى بُرْدَةَ عَنْ أَبِى مُوسَى الأَشْعَرِىِّ - رضى الله عنه - قَالَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم « أَيُّمَا رَجُلٍ كَانَتْ لَهُ جَارِيَةٌ فَأَدَّبَهَا فَأَحْسَنَ تَأْدِيبَهَا ، وَأَعْتَقَهَا وَتَزَوَّجَهَا ، فَلَهُ أَجْرَانِ ، وَأَيُّمَا عَبْدٍ أَدَّى حَقَّ اللَّهِ وَحَقَّ مَوَالِيهِ ، فَلَهُ أَجْرَانِ » .
Tercemesi:
Bize Muhammed b. Kesîr, ona Süfyân, ona Salih, ona Şa'bî, ona Ebu Bürde, ona da Ebu Musa el-Eş'arî'nin (ra) rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
"Her kimin kendine ait bir cariyesi olur ve o cariyesini iyi bir şekilde eğitir sonra da onu özgürlüğüne kavuşturur ve onunla evlenirse o kişiye iki ecri vardır. Hem Allah'a karşı görevlerini, hem de efendisine karşı görevlerini hakkıyla yerine getiren her hangi köle için de iki ecir vardır."
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Buhârî, Sahîh-i Buhârî, Itk 16, 1/696
Senetler:
1. Ebu Musa Abdullah b. Kays el-Eş'arî (Abdullah b. Kays b. Süleym)
2. Ebu Bürde b. Ebu Musa el-Eş'arî (Amir b. Abdullah b. Kays b. Süleym)
3. Ebu Amr Amir eş-Şa'bî (Amir b. Şerahil b. Abdin)
4. Ebu Hay Salih b. Salih es-Sevrî (Salih b. Salih b. Müslim b. Hay)
5. Süfyan es-Sevrî (Süfyan b. Said b. Mesruk b. Habib b. Rafi')
6. Muhammed b. Kesîr el-Abdî (Muhammed b. Kesir)
Konular:
Eğitim, terbiyeyi güzelce yapmak
Köle, Cariye, azadı, insan hürriyeti
Köle, cariyelere iyi davranmak
Köle, efendisine karşı doğruluğu
Köle, ibadeti
Köle, kölenin mükafatı
KTB, NİKAH
Nikah, kölenin
Öneri Formu
Hadis Id, No:
1977, M004446
Hadis:
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ وَإِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ جَمِيعًا عَنِ ابْنِ عُيَيْنَةَ ح
وَحَدَّثَنَا عَبْدُ بْنُ حُمَيْدٍ أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَكْرٍ الْبُرْسَانِىُّ أَخْبَرَنَا هِشَامُ بْنُ حَسَّانَ كِلاَهُمَا عَنْ أَيُّوبَ بْنِ مُوسَى ح
وَحَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِى شَيْبَةَ حَدَّثَنَا أَبُو أُسَامَةَ وَابْنُ نُمَيْرٍ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ ح
وَحَدَّثَنِى هَارُونُ بْنُ سَعِيدٍ الأَيْلِىُّ حَدَّثَنَا ابْنُ وَهْبٍ حَدَّثَنِى أُسَامَةُ بْنُ زَيْدٍ ح
وَحَدَّثَنَا هَنَّادُ بْنُ السَّرِىِّ وَأَبُو كُرَيْبٍ وَإِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ عَنْ عَبْدَةَ بْنِ سُلَيْمَانَ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ إِسْحَاقَ كُلُّ هَؤُلاَءِ عَنْ سَعِيدٍ الْمَقْبُرِىِّ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم إِلاَّ أَنَّ ابْنَ إِسْحَاقَ قَالَ فِى حَدِيثِهِ عَنْ سَعِيدٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم فِى جَلْدِ الأَمَةِ إِذَا زَنَتْ ثَلاَثًا
"ثُمَّ لْيَبِعْهَا فِى الرَّابِعَةِ."
Tercemesi:
Bize Ebu Bekir b. Ebu Şeybe ve İshak b. İbrahim, o ikisine İbn Uyeyne; (T)
Bize Abd b. Humeyd, ona Muhammed b. Bekir el-Bursânî, ona Hişam b. Hassan, o ikisine Eyyüb b. Musa; (T)
Bize Ebû Bekir b. Ebu Şeybe, ona Ebu Üsame ve İbn Nümeyr, o ikisine Ubeydullah b. Ömer; (T)
Bize Harun b. Said el-Eylî, ona İbn Vehb, ona Üsame b. Zeyd; (T)
Bize Hennâd b. Serî, Ebu Küreyb, İshak b. İbrahim ve Abde b. Süleyman, ona Muhammed b. İshak, onlara Said el-Makburî, ona da Ebu Hureyre, o da Peygamber'den (sav) rivayette bulunmuşlardır. Şu kadar var ki İbn İshak kendi hadisinde; Said, ona babası, ona Ebu Hureyre, o da Peygamber'den (sav) üç defa zina ettiği vakit cariyeye dayak atılması hususunda; "sonra dördüncüde onu satsın" demiştir.
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Hudûd 4446, /723
Senetler:
()
Konular:
Köle, cariyelere iyi davranmak
Zina, cariyelerin zinası,
Zina, cezası
Öneri Formu
Hadis Id, No:
288820, M004447-2
Hadis:
حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْلَمَةَ الْقَعْنَبِىُّ حَدَّثَنَا مَالِكٌ ح
وَحَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ يَحْيَى - وَاللَّفْظُ لَهُ - قَالَ قَرَأْتُ عَلَى مَالِكٍ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم سُئِلَ عَنِ الأَمَةِ إِذَا زَنَتْ وَلَمْ تُحْصِنْ قَالَ:
"إِنْ زَنَتْ فَاجْلِدُوهَا ثُمَّ إِنْ زَنَتْ فَاجْلِدُوهَا ثُمَّ إِنْ زَنَتْ فَاجْلِدُوهَا ثُمَّ بِيعُوهَا وَلَوْ بِضَفِيرٍ."
[قَالَ ابْنُ شِهَابٍ لاَ أَدْرِى أَبَعْدَ الثَّالِثَةِ أَوِ الرَّابِعَةِ.]
[وَقَالَ الْقَعْنَبِىُّ فِى رِوَايَتِهِ قَالَ ابْنُ شِهَابٍ وَالضَّفِيرُ الْحَبْلُ.]
Tercemesi:
Bize Abdullah b. Mesleme el-Ka'neb, ona Malik; (T)
Bize Yahya b. Yahya, ona Malik, ona İbn Şihab, ona Ubeydullah b. Abdullah, ona da Ebu Hureyre (ra) şöyle rivayet etmişlerdir: Hz. Peygamber'e (sav) bekar bir cariyenin zina etmesinin hükmü soruldu. O da şöyle cevap verdi:
"Cariye zina ederse, onu kamçılayın. Yine zina ederse, yine kamçılayın. Sonra yine zina ederse, artık onu bir kıl örgüsü karşılığında olsa bile satın"
[İbn Şihab der ki: Hz. Peygamber (sav); onu satın ifadesini üçüncü defada mı yoksa dördüncü defada mı söyledi bilemiyorum.]
[Ka'neb rivayetinde İbn Şihab'ın dafîr, ip anlamındadır dediğini aktarmaktadır.]
Açıklama:
Yazar, Kitap, Bölüm:
Müslim, Sahîh-i Müslim, Hudûd 4447, /723
Senetler:
1. Ebu Hureyre ed-Devsî (Abdurrahman b. Sahr)
2. Ebu Abdullah Ubeydullah b. Abdullah el-Hüzeli (Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud b. Gâfil)
3. Ebu Bekir Muhammed b. Şihab ez-Zührî (Muhammed b. Müslim b. Ubeydullah b. Abdullah b. Şihab)
4. Ebu Abdullah Malik b. Enes el-Esbahî (Malik b. Enes b. Malik b. Ebu Amir)
5. Ebu Zekeriyya Yahya b. Yahya en-Neysâbûrî (Yahya b. Yahya b. Bekir b. Abdurrahman)
Konular:
Köle, cariyelere iyi davranmak
Yargı, Ceza Hukuku
Zina, cariyelerin zinası,
Zina, cezası