419 Kayıt Bulundu.
Bize Davud b. Amr ed-Dabbi, ona Nafi' b. Ömer, ona da İbn Ebu Müleyke şöyle rivayet etmiştir: "İbn Abbas'a bir mektup yazıp bana (bazı şeyler) yazmasını ve (birtakım şeyleri) de gizlemesini istedim. İbn Abbâs, hoş çocuktur! Onun için (bazı şeyler) seçeceğim ve ondan (birtakım şeyleri) gizli tutacağım dedi. İbn Abbas, Ali'nin hükümlerini (ihtiva eden yazılı bir malzemeyi) istedi de ondan (bazı) şeyleri yazmaya başladı. Bir (hükme) rastladığında; Vallahi! Ali'nin bununla hükmetmesi için sadece sapıtmış olması gerekir! derdi."
Açıklama: "Vallahi! Ali'nin bununla hükmetmesi için sadece sapıtmış olması gerekir!" ifadesi, Hz. Ali adına yalanlar uydurulduğunu göstermektedir ki bu, hicrî birinci asrın ikinci yarısına tekabül etmektedir. İbn Ebu Müleyke'nin her şeye dair yazı yazmamasına dair talebi de mektubun istenmeyen kimseler eline geçeceği endişesine ilişkin olabilir.
Bize Amr en-Nakıd, ona Süfyan b. Uyeyne, ona Hişam b. Huceyr, ona da Tâvus şöyle rivayet etmiştir: "İbn Abbas'a içinde Ali'nin (ra) hükümlerinin bulunduğu bir kitap getirildi de (İbn Abbas), bir kısmı hariç (hepsini) imha etti." [Süfyan b. Uyeyne, (hadisi rivayet ederken) kolu ile işarette bulundu.]
Hârice b. Zeyd b. Sabit, ona da Zeyd b. Sabit, Peygamber'in (sav), kendisine, Yahudilerin yazısını öğrenmesini emrettiğini rivayet etmiş ve şöyle demiştir: Ben, Hz. Peygamber'in (sav) Yahudilere gönderdiği mektupları yazar, onların da Hz. Peygamber'e yazdığı mektupları kendisine okurdum. Hz. Ömer, yanında Ali b. Ebu Talip, Abdurrahman b. Avf ve Osman b. Affan varken “bu kadın ne söylüyor?” diye sormuş, Abdurrahman b. Hâtib b. Ebu Beltea da “bunun üzerine ben 'bu kadın sana iki arkadaşı ile yapmış olduğu işi haber veriyor' dedim” demiştir. Ebu Cemre der ki: Ben İbn Abbas ile insanlar arasında tercümanlık yapıyordum. Bazı insanlar da der ki: Hakim için iki tercüman gereklidir.
Bize Muhammed b. Ubeyd b. Meymûn, ona İsa b. Yunus, ona Ömer b. Saîd, ona da İbn Ebu Müleyke şöyle demiştir: İbn Abbâs'ın yanına girdik, o bize şöyle dedi: Şu hilafet davasına kalkışan İbn Zübeyir'e hayret etmiyor musunuz? Ben kendi kendime “nefsimle, Ebu Bekir ve Ömer için yapmadığım muhasebeyi İbn Zübeyir için yapacağım, Çünkü Ebu Bekir ve Ömer'in, hayır konusunda İbn Zübeyir'e önceliği vardır” dedim. Ve yine kendi kendime “İbn Zübeyir, Hz. Peygamber'in halasının oğlu, Zübeyir'in oğlu, Ebu Bekir'in oğlu (torunu), Hatice'nin erkek kardeşinin oğlu, Âişe'nin kız kardeşinin oğludur” dedim. Ama gördüm ki, o üstünlük taslayarak benden uzaklaşıyor ve beni kendi yakınında istemiyor. Bunun üzerine ben de kendi kendime şöyle dedim: Ben artık, benim ona yumuşak ve mütevazi davranmamın, onun bu tavrını terk etmesine ve benim hakkımda hayır düşünmesine yol açacağını zannetmiyorum. Bu durumda şüphesiz başkalarının emir olup idareyi ele almasındansa amcamın oğullarının idareyi ele alması bana daha sevimlidir.
Bize Muhammed b. Ar'are, ona Şu'be, ona Ebu Bişr, ona Saîd b. Cübeyr, ona da İbn Abbâs şöyle demiştir: Ömer b. Hattâb (ra) İbn Abbâs'ı kendi meclisine alır, kendisine yakın oturturdu. Abdurrahman b. Avf, Ömer'e “Bunun yaşında bizim oğullarımız var? (Neden bizim meclisimize alıyorsun?)” dedi. Ömer de “O bilgisi sayesinde burada” dedi, ardından İbn Abbâs'a: "İzâ câe nasru'llâhi ve'l-feth" ayetini sordu. İbn Abbâs da “bu ayet Rasulullah'ın ecelidir. Allah, Hz. Peygamber'e (sav) vefatını bildirmiştir” dedi. Bunun üzerine Ömer “ben de bu ayet hakkında sadece senin bildiğini biliyorum” dedi.
Bize Ebu Numan, ona Ebu Avâne, ona Ebu Bişr, ona Saîd b. Cübeyr, ona da İbn Abbâs (r.anhuma) şöyle demiştir: Ömer beni, Bedir büyüklerinin meclisine alırdı. Ancak bazıları “Bu genci niçin bizimle aynı meclise alıyorsun? Hâlbuki bizim onun yaşında oğullarımız var?” dediler. Ömer de “o, sizin ilim sahibi olarak bildiklerinizdendir” dedi. İbn Abbâs der ki: Bir gün Ömer Bedir büyüklerini davet etti, onlarla birlikte beni de çağırdı. Ben Ömer'in o gün, bilgimi onlara göstermek üzere beni çağırdığını düşündüm. Ömer onlara “"Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde, İnsanları bölük bölük Allah'ın dinine girerken gördüğünde, hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve Ondan bağışlanma iste. Çünkü O tövbeleri çok kabul edendir." (Nasr, 1-3) suresi hakkında ne dersiniz?” diye sordu. Bazıları “bize yardım ve fetih verildiğinde Allah'a hamd ve tövbe etmemiz emredilmiştir” dediler. Bazıları “bilmiyoruz” dediler. Bazıları da hiçbir şey söylemedi. Ömer bana “ey İbn Abbas sen de mi böyle diyorsun?” diye sordu. Ben de “hayır” dedim Ömer “peki ne diyorsun?” dedi. Ben de “O, Rasulullah'ın (sav) ecelidir. Allah O'na ecelini bildirdi. Allah ona "Allah'ın yardımı ve fetih" Mekke'nin fethi "geldiğinde" bu senin ecelindir. Bu yüzden "hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve Ondan bağışlanma iste. Çünkü O tövbeleri çok kabul edendir." buyurmuştur” dedim. Ömer “Ben de bu konuda senin bildiğini biliyorum” dedi.
Bize Hasan b. Bişr, ona Muâfâ, ona Osman b. Esved, ona da İbn Ebu Müleyke şöyle demiştir: Muaviye yatsı namazından sonra vitir namazını tek rekât kıldı. Yanında İbn Abbâs'ın azatlısı Kurayb vardı. Kurayb, İbn Abbâs'a gelip (durumu bildirdi). İbn Abbâs da “onu, (hakkında konuşmayı) bırak. Çünkü o, Rasulullah (sav) ile beraber bulunmuştur” dedi.
Bize İbn Ebu Meryem, ona Nâfi b. Ömer, ona da İbn Ebu Müleyke şöyle rivayet etmiştir: İbn Abbâs'a “vitir namazını bir tek rekât olarak kılan Müminlerin Emiri Muaviye hakkında bir şey diyecek misin?” denildi. O da “doğru yapmıştır, çünkü Muaviye bir fakihtir” dedi .